Emsal Mahkeme Kararı Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/361 E. 2022/649 K. 30.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas – Karar No: … Esas – …
T.C.
KONYA
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – …
VEKİLİ :
DAVALI : 1- … – …
VEKİLİ :
DAVALI : 2- … – …
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
GEREKÇELİ KARAR TARİHİ :
KARARIN MAHİYETİ : YETKİSİZLİK

Mahkememizde görülmekte bulunan ” Alacak ” davasının yapılan açık yargılamasının sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “Müvekkil 06.11.2020 tarihinde Konya .Noterliği’nde … yevmiye numarası ile 2018 model … plakalı … Kamyonet BB Van cins aracı …’dan 145.500,00 TL bedel ödeyerek satın almıştır. Müvekkil satış bedelinin tamamını ödemek de dâhil olmak üzere satış sözleşmesinden doğan tüm yükümlülükleri yerine getirmiştir. Söz konusu araç alım öncesi … Oto Ekspertiz-Konya … Şubesi yetkili servisine götürülmüş ve ekte sunulan ekspertiz raporu müvekkile verilmiştir. Belgeden de görüleceği üzere TSE sahibi yetkili eksper tarafından aracın Motor Mekanik aksamının iyi veya sağlam olduğunu ve önemli aksamlarında herhangi bir kusur olmadığı belirtilmiştir. Ancak bahsi geçen bu satış tarihinden yaklaşık 1 ay geçtikten sonra satışı gerçekleşen araç başka bir uyarı vermeden üre sıvısını gösteren ikaz lambası yanmaya başlamıştır. Müvekkil ikaz lambasına istinaden aracı aldıktan sonra ilk defa 17.12.2020 tarihinde servise götürmüş ve sorunun çözümünün verilen iş emrinde de belirtildiği gibi JVU Triger kayışı teknik kampanya uygulanacağı belirtilmiş olup tamirin yapılmasına rağmen araçtaki sorun çözülememiştir. Sorun çözülemediği için müvekkil 31.12.2020 tarihinde tekrardan aracı servise götürmüş olup servis tarafından verilen iş emrinde müşteri istekleri kısmında “ön fren balataları değişecek, parçası gelmiş. Motor arıza uyarısı vermiş” şeklinde belirtilmiştir. Akabinde müvekkilin aracındaki sorun halen devam ettiği için 31.03.2021 tarihinde aracı tekrardan servise götürme mecburiyetinde kalmıştır ve bu tarihten itibaren müvekkilin aracı uzun süre serviste kalmış olup müvekkilin mağduriyeti ortaya çıkmıştır. Müvekkil söz konusu aracı birçok kez servise götürmüş olup her seferinde aynı hata tekrarlamaktadır. Müvekkil şirkete ait aracın ticari olması ve ticari şirketin her yaptığı işin ticari iş olması karinesi gereği konu uyuşmazlıkta görevli mahkeme TTK m.4 uyarınca ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’dir. İşbu dava ikame edilmeden önce ihtilafın giderilebilmesi ve zorunlu dava şartı olması ve taleplerin farklı olması nedeniyle … & … numaralı iki ayrı arabuluculuk görüşmeleri yapılmış ancak ilgili görüşmeler anlaşamama ile sonuçlanmıştır. Söz konusu arabuluculuk tutanaklarını ekte sunmaktayız. Müvekkilin teknik tespitte bulunması ve hangi parçaların değişenli olduğunun tespiti mümkün olmadığından öncelikle Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … D.İş dosyası üzerinden delil tespiti istenilmiş sonuç olarak motor arızasının olduğu belirtilmiş ve sözde onarım sağlanmıştır. Akabinde tekrar motorun kırmızı ışık ile uzun yolda iken uyarı vermesi neticesinde Konya . Sulh Hukuk Mahkemesi … D. İş. Dosyasıyla delil tespiti yaptırılmış olup dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda; “…Aracın ayıplı olduğu ve ARAÇTAKİ AYIBIN GİZLİ AYIP OLARAK DEĞERLENDİRİLECEĞİ, araçtaki arızanın adblue sisteminden kaynaklandığı, ARAÇTAKİ ARIZANIN ÜRETİMDEN KAYNAKLI OLABİLECEĞİ, aracın bu haliyle kullanılması durumunda motorun aksamının tamamen bozulabileceği ve araç sahibinin hayatını da tehlikeye sokabileceği kanaatine varılarak söz konusu aracın 2.el rayiç değerinin 265.000,00 TL olduğu…” ifadelerine yer verilmiştir. Müvekkil davaya konu aracı birçok kez servise götürmüş ve tamirini yaptırmıştır. Servis tarafından her seferinde araç hatasız olarak teslim edildiği beyan edilmekte ise de üzerinden 1 ay geçmeden araç bu sefer de başkaca bir arıza verdiğinden servise götürülmektedir. Gelinen noktada müvekkil şirket aracı şuan kullanamamaktadır. Müvekkil şirket davaya konu olan aracı şehirler arasında sürekli kullanması gerekmekte olup aracın motor arızası vermesinden dolayı sürekli mağdur olmaktadır. Müvekkil dava konusu araç yüzünden araç mahrumiyeti, kazanç kaybı, değer kaybı, aracın servis ve tamir ücretlerinden dolayı zararı bulunmaktadır. Tüm bu sebeplerle davaya konu aracın ayıpsız misliyle değiştirilmesini ve oluşan zararın giderilmesini sayın mahkemenizden talep ederiz.” şeklinde dava açılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; ” Davacı yan; “… plakalı aracı diğer davalı …’dan satın aldığı, aracın üre sıvısını gösteren ikaz lambasının yandığı ve araçta problemin devam ettiği gerekçesiyle, dava konusu aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini ve satın almış olduğu araç sebebi ile uğramış olduğu zararlar için 1.000 TL’nin tahsiline karar verilmesini” talep ve dava etmiştir. Karşı tarafça dava dilekçesi ile iddia edilen tüm hususlar dayanaksız ve hukuka aykırı olup, tarafımızca kabul edilmemektedir. Şöyle ki; Öncelikle belirtilmelidir ki, Sayın Mahkemece davacı yanın ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddine dair verilen karar isabetlidir. Zira Müvekkil Şirket, Türkiye’de; … , … , … ve … markalarının ithalatçısı sıfatını haiz olup davacı tarafa bir borcu bulunmadığı gibi, henüz yargılama dahi yapılmadan aracın ayıplı olduğu iddiasıyla bu yönde taleplerde bulunulması hukuka ve usule açıkça aykırıdır. Huzurdaki dava, davacı yanın beyan ve iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla, yetkili mahkemede açılmış değildir. Zira iş bu davanın, Müvekkilin yerleşim yerinin İstanbul Anadolu yakası olduğu dikkate alınarak, İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülmesi gerekmektedir. (HMK m.6) Bu nedenle huzurdaki davanın, yetkili Mahkemenin Sayın Mahkemeniz değil, İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri olması nedeniyle, esas hakkında inceleme yapılmaksızın usulden reddine karar verilmesini arz ve talep etme zorunluluğu doğmuştur. Huzurdaki davada tarafların tacir olması nedeniyle, Türk Ticaret Kanununun 23.maddesinin göndermesiyle, ayıptan kaynaklanan sorumluluğa ilişkin iddialar hakkında Türk Borçlar Kanununun ilgili hükümleri uygulanacaktır. Dolayısıyla, davacı yanın iddialarını ve davayı hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle beraber, huzurdaki davaya konu uyuşmazlığın, Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Söz konusu maddede açıkça belirtildiği üzere davacı taraf, söz konusu taleplerini yalnızca satıcı konumundaki kimseye karşı yöneltebilecektir. Kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacı tarafın iddiaları hakkında; ithalatçı/distribütör fiirma konumundaki müvekkil şirkete başvurulması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, davacı yanın bir hak iddiası mevcut ise, dava konusu aracın satın alındığı kişiye Borçlar Kanunu hükümlerince başvurulmalıdır. Zira Müvekkil Şirket, son kullanıcılara doğrudan araç satış ve servis hizmeti sunulması faaliyetinde bulunmamaktadır. Öyle ki Müvekkil … Anonim Şirketi; … marka araçların ve bu araçların yedek parçalarının ithalatçısı olup, Peugeot marka araçların pazarlanması, dağıtımı ve bu araçlar için satış sonrası hizmetlerinin yetkili satıcı, yetkili servis ve yetkili yedek parça satıcıları kanalıyla sağlanması hususunda faaliyet göstermektedir. Dolayısıyla Müvekkil Şirket, üretici/imalatçı ya da satıcı sıfatını haiz değildir. Müvekkil Şirket yalnızca ithalatçı/distribütör firma sıfatını haiz olup, huzurdaki davanın Türk Borçlar Kanunu hükümleri gereğince Müvekkil Şirkete yöneltilmesi mümkün değildir. Bu sebeplerle, huzurdaki davanın husumet yokluğu nedeniyle reddini arz ve talep ederiz. Davayı ve davacı yanın iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydı ile, bir an için aracın ayıplı olduğu düşünülse dahi, ayıplı maldan sorumluluğa ilişkin zamanaşımı süresinin dolmuş olması ve bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olması nedeniyle, davacı yanın ayıp iddiası ile ilgili olarak Müvekkil Şirket sorumlu tutulamaz. Zira Türk Borçlar Kanununun 231. maddesi: “Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. şeklinde olmakla, dava konusu aracın 26/03/2018 tarihinde trafiğe çıktığı ve 26/03/2020 tarihinde iki yılın dolduğu dikkate alındığında, zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu açıktır. Zira davacı yan, dava konusu aracı 2.el olarak 06/11/2020 yılında, bir başka deyişle zaman aşımı süresi dahi dolduktan sonra almıştır. Dolayısıyla, salt zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle huzurdaki davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Davacı yan, harca esas değeri 1.000 TL olarak göstermiş olup, iş bu husus usule, yasaya ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırıdır. Zira dava konusu aracın fatura bedeli belli olup, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacı yanın talepleri iş bu fatura tutarı ile satılan araca ilişkindir. Bu sebeple, davacı yanın dava değerini usule, yasaya ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırı olarak göstermiş olması karşısında, huzurdaki davanın usulden reddine karar verilmesini arz ve talep ederiz. Her ne kadar aşağıda Sayın Mahkeme’ye arz edildiği üzere araçta gizli veya açık ayıp bulunmamakla birlikte, kabul anlamına gelmemek kaydıyla Sayın Mahkeme’nin dava konusu aracın ayıplı olduğuna kanaat getirmesi halinde ise; davacı tacir olup, Türk Ticaret Kanunu (‘’TTK’’) hükümlerine tabidir. TTK’nın ‘’Ticari satış ve mal değişimi’’ başlıklı 23. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde:‘’Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür.’’ hükmü yer almaktadır. Hiçbir şekilde kabul etmemekle birlikte bir an için aracın ayıplı olduğu düşünülse dahi, Kanun Koyucu ticari hayatın pratikliğini gözeterek tacirlere ayıp ihbarı için kısa süreler tanımıştır. Bu ihbar süreleri açık ayıpta aracın tesliminden sonra iki gün, gizli ayıpta ise aracın tesliminden sonra sekiz gündür. Davacı taraf ise, yasal yükümlülüklerine aykırı davranarak kendisine tanınan yasal süre içerisinde Müvekkil Şirket’e herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Bununla birlikte davacı yanın talepleri zaman aşımına uğramıştır. Öyle ki, davacı taraf, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, dava dilekçesinde açık bir şekilde, “satış tarihinden yaklaşık 1 ay geçtikten sonra satışı gerçekleşen araç başka bir uyarı vermeden üre sıvısını gösteren ikaz lambası yanmaya başladığını” iddia ve ikrar etmiştir. Dava konusu aracın 06/11/2020 tarihinde 2.el olarak satın alındığı sabit olduğundan, Müvekkil Şirkete süresinde bir bildirimin yapılmadığı açıktır. Yargıtay kararları, ayıbın süresinde ihbar edilmemesinin ayıba karşı tekeffül sorumluluğunu sona erdirdiği yönündedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, ihbar sürelerine uymamış olan davacı taraf hukuken aracı kabul ettiğinden, Sayın Mahkeme’den haksız davanın reddine karar verilmesini talep ederiz. dava konusu araçta üretim kaynaklı bir problem bulunmamaktadır: Öncelikle ve özellikle belirmek gerekir ki, araçta üretim kaynaklı bir ayıp bulunmamaktadır. Şöyle ki; dava konusu araç, trafiğe çıkış tarihinden itibaren 4 yıldan uzun bir süredir kullanılmaktadır. Öte yandan, dava konusu aracın ticari koşullar altında ağır bir biçimde kullanıldığı da açıktır. Zira davacı yan, dava konusu araç ile ticari işler yapmaktadır. Öyle ki tarafımızca dava konusu aracın, hali hazırda 120 bin kilometreden fazla yol yaptığı tespit edilmiştir. Dava konusu aracın ticari koşullar altında yoğun bir biçimde kullanıldığı sabittir. Dava konusu araç yaklaşık 5 yıldır trafiktedir, hali hazırda 120 bin kilometre yol yapmıştır ve daha önce el değiştirmiştir. Yıllardır trafikte olan, hangi koşullar altında kullanıldığı belli olmayan ve yasal garanti süresi yıllar önce sona ermiş olan bir aracın arızasının “üretim kaynaklı olduğu” iddiasından bahisle talepte bulunulması hukuka ve hakkaniyete açıkça aykırıdır. Dava konusu araçta, üretim kaynaklı bir problem bulunmamaktadır. Bununla birlikte, yukarıdaki açıklamalarımıza ek olarak, tüm binek ve ticari araçlar için geçerli olmak ile birlikte, özellikle kısa sürede çok fazla kilometre yapan araçlarda periyodik bakımların düzenli olarak yapılması büyük önem taşımaktadır. Söz konusu bakımlarda aracın tüm aksamları kontrol edilmekte ve üreticinin belirlediği üzere standartlara uygun olarak -motor yağı değişimi gibi- belirli işlemler yapılmakta ve gerekmesi halinde önleyici aksiyonlar alınmaktadır. Ancak dava konusu araç Müvekkil Şirket kayıtları incelendiğinde 105 bin kilometrede yapılması gereken, periyodik bakım yapılması gerektiği halde davacı tarafından yaptırılmamıştır. Periyodik bakımların zamanında ve/veya hiç yapılmamasından kaynaklı olarak aracın olumsuz olarak etkilenmesi söz konusu olabilmektedir. Zira periyodik bakım, tüm dünyada ve tüm markalar için geçerli olmak üzere kullanım kılavuzunda da yer verilmiş olan ve özellikle ticari araçların sorunsuz bir şekilde kullanılabilmesi için düzenli olarak yaptırılması gereken bir işlemdir. Bu nedenlerle, kısa sürede çok fazla kilometre yapılan ve buna rağmen periyodik bakımı gerçekleştirilmemiş olan, bununla birlikte ticari koşullar altında kötü kullanıma sahip ve 120.000 kilometreden fazla yol yapmış olan bir aracın ayıplı olduğu söylenemez. Zira yukarıda arz ve izah edildiği üzere; üretici firma tarafından, araçlardan beklenen faydanın eksiksiz olarak sağlanması ve araçların uzun ömürlü olması için belirlenen periyodik bakım yaptırılmamıştır. Dava konusu araçta üretim kaynaklı bir problem bulunmamakta olup, davacı yanın taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, davacı yanın maddi tazminat talebi de hukuka aykırıdır. Şöyle ki; Maddi tazminat talebinde zarar gören taraf, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat etmelidir. (TBK. n.50/f.1) Davacı yan zararını, bir başka deyişle malvarlığındaki azalmayı somutlaştırmadığı gibi, Müvekkil Şirketin kusurunu da ispat edebilmiş değildir. Kaldı ki Müvekkil Şirkete husumet de yöneltilemez. Bununla birlikte dava konusu araç ayıplı da değildir. Tüm bu nedenlerden bahisle davacı yanın maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Kabul anlamına gelmemek kaydı ile, eğer Sayın Mahkeme aksi kanaatte ise davacı yana, talep ettiği tazminat tutarına karşılık gelen malvarlığındaki eksilmenin sebepleriyle birlikte açıklattırılması ve davacı yanın ayıp iddiasına yönelik olarak etkisinin olup olmadığının da araştırılması ve buna göre tazminatın indirilmesi yahut tamamiyle kaldırılmasına karar verilmelidir. (TBK. M.52/f.1) Davacı yanın maddi tazminat talebinin dayanağı dahi belli değildir. Arz ve izah ettiğimiz nedenlerle, davacı yanın iş bu talebinin de reddine karar verilmesini talep ederiz. Davacı yanın taleplerinin kabulü halinde orantısız güçlük meydana geleceğine ilişkin beyanlarımız: Davacı yanın iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla, yukarıda Sayın Mahkemeye arz edildiği üzere dava konusu araçta üretim kaynaklı bir problem bulunmaması bir yana, davacı yanın taleplerini gerektirecek büyüklükte bir problem de bulunmamaktadır. Bu nedenlerle davacı yanın talepleri orantısız güçlükleri meydana getireceğinden ve hak ve menfaat dengesini bozacağından, huzurdaki davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. (Türk Borçlar Kanunu m.227/f.4) Zira otomobil gibi yüksek fiyatlı ve aksamı ve donanımı çok olan emtialarda misli ile değişim taleplerinin ölçülü olabilmesi için; öncelikle iddia edilen ayıbın önemi ve onarımın yapılıp yapılamayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira doktrinde ve Yüksek Mahkeme kararlarıyla kabul gördüğü üzere, bir malın ayıplı kabul edilebilmesi için, iş bu ayıbın önemli bir husustan ibaret olması gerekir. Bir başka deyişle, bir malın ayıplı olarak kabul edilebilmesi için iddia edilen ayıbın esaslı olması ve onarımın mümkün olmaması gerekmektedir. Ancak ayıp iddiasını kabul anlamına gelmemek kaydıyla, huzurdaki dava konusu araçta iddia olunan hususun, onarım ile giderilebilmesi mümkündür. Dolayısıyla, ayıp iddiasını kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacı yanın taleplerinin hakkaniyete ve hukuka açıkça aykırı olduğu ve taleplerin kabulü halinde davacı yanın sebepsiz zenginleşeceği açıktır. Öyle ki herkes, haklarını kullanırken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. (Medeni Kanun m.2) Zira bir talepte bulunulurken, objektif iyiniyet kurallarının ve hak ve menfaatler dengesinin gözetilmesi gerekecektir. Davacı yanın talepleri, dürüstlük kuralına açıkça aykırıdır. Öte yandan, araçtaki ayıp iddiasını ve davacı yanın hukuka aykırı taleplerini kabul anlamına gelmemek kaydıyla, Sayın Mahkeme’nin aksi kanaatte olması halinde; huzurdaki dava konusu araçta var olduğu iddia edilen hususun; değer kaybı dahi yaratmaksızın onarılması mümkünken, aracın ayıpsız misli ile değişimine karar verilmesinin, davacıya sağlanan fayda karşısında Müvekkil Şirket’in uğrayacağı zarar göz önüne alındığında mutlak bir orantısızlık yaratacağı açıktır. Dolayısıyla, Huzurdaki dava konusu araç hakkında misli ile değişim yönünde karar verilmesi, orantılılık ilkesine aykırı bir durum teşkil edecek ve hakkaniyete aykırı bir sonuç yaratacaktır. (Türk Borçlar Kanunu m.227/f.4)
Öyle ki dava konusu araç, yaklaşık 5 yıl kullanılmış ve günümüz itibariyle 120 bin kilometreden fazla yol yapmıştır. Böyle bir aracın misli ile değiştirilmesine karar verilmesi hakkaniyete ve hak ve menfaatler dengesine aykırı olacaktır. Yargıtay Kararlarından da görüleceği üzere, araçtaki ayıp iddiasını kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için dava konusu araçta ayıp olduğu kabul edilse dahi, davacı yanın ayıpsız misli ile değişim talebi; taraflar arasındaki menfaat dengesini açıkça sekteye uğrayacak, orantılılık ilkesine ve hakkaniyete aykırılık teşkil edecek ve sebepsiz zenginleşmeye mahal verecek niteliktedir. Ez cümle; yukarıda arz ve izah olunanlar muvacehesinde; Her ne kadar ayıp iddiası ile Müvekkil Şirket arasında bir nedensellik bağı bulunmaması, aracın üretim kaynaklı ayıplı olmaması, aracın ticari koşullar altında zor ve ağır şartlar altında kullanılmış olması ve sair nedenlerle aracın üretim kaynaklı ayıplı olmadığına ve davanın esasa ve usule ilişkin nedenlerle reddine karar verilmesi gerekirse de, kabul anlamına gelmemek kaydı ile Sayın Mahkemenin aksi kanaatte olması ve dava konusu aracın ayıplı olduğuna kanaat getirmesi halinde; dava konusu aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine karar verilmesi halinde, davacıya sağlanan yarar karşısında Müvekkil Şirket’in uğrayacağı zararın hayli fazla olacak olması ve yukarıda arz ve izah edildiği üzere mutlak bir orantısızlık yaratacağı (TBK m.227/f.4) dikkate alınarak, ayıpsız misli ile değişim talebinin reddine karar verilmesi ve ücretsiz onarım seçeneğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Aksi halde orantılılık ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkacaktır. Davacı tarafın davaya delil olarak gösterdiği bilirkişi raporu, bilimsellikten tamamen uzak ve yüzeysel olarak hazırlanmış olup, delil mahiyeti taşıması hukuken mümkün değildir. Ayrıca, denetime elverişli bir rapor da değildir. Bilirkişi Raporu HMK’nın öngördüğü usul ve şekle aykırı tanzim edilmiştir. Şöyle ki; 6100 sayılı HMK.’ya göre delil tespiti işleminin yapılmasına karar verilmesi halinde aleyhine tespit işleminde bulunulana da önceden gerekli tebligatın yapılması gerektiği ifade edilmektedir. Buna rağmen Müvekkil Şirket’e, bilirkişi raporu tanzim edilebilmesi adına yapılacak olan keşif incelemesinin nerede, hangi gün ve saat içerisinde yapılacağına dair tebligat yapılmamıştır. Öyle ki, keşif işlemi zamanında tebliğ edilip taraf teşkili sağlanmış olsaydı; keşif gününde, Müvekkil Şirket’in konusunda uzman ekibi ile birlikte hazır olması ve keşif konusu araca ilişkin kayıtlar sunularak daha sağlıklı bir neticeye varılması mümkün olabilirdi. Bu hususlara dikkat edilmeden, usule aykırı olarak, HMK.27’de yer alan hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek, taraf teşkili sağlanmadan, deliller toplanmadan, Müvekkil Şirket gıyabında yapılan bilirkişi incelemesine ve bilimselliğe ve denetime aykırı bir şekilde, Konya . Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasından düzenlenen bilirkişi raporuna açıkça itiraz etmiş bulunmaktayız. Bu nedenle davacı yanın sunduğu bilirkişi raporunun hükme esas alınmaması gerekmektedir. Bununla birlikte, davacı yanın belirttiği Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyasından Müvekkil Şirkete hiçbir tebligat yapılmamıştır. İş bu dosyanın delil olarak gösterilmesi kabul edilmemelidir. Dava konusu araca ait temiz kağıdı mahkemeye sunulmadan davacı tarafın talebi doğrultusunda karar verilemeyeceğine ve dava konusu aracın kullanımından doğan değer kaybının araştırılması gerekmektedir. Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerden ötürü, araçtaki ayıp iddiasını kabul ettiğimiz anlamına gelmemekle beraber, davacının misliyle değiştirme talebine karar verilmesi için, davacı tarafından araç üzerinde bir takyidatın bulunmadığına dair bir temiz kağıdının sunulması gerekmektedir. Zira araç üzerinde herhangi bir takyidat bulunması halinde, davacı taraf bu seçimlik haklarını kullanamaz. Nitekim açıklamalarımız yönünde Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerden ötürü davacı taraftan, önceklikle aracın temiz kağıdının dosyaya sunulmasına karar verilmesini talep ederiz. Kabul anlamına gelmemek kaydıyla, Sayın Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi halinde, araçtaki değer kaybının hesaplanıp Müvekkil Şirkete ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir. Zira dava konusu araç, yaklaşık 5 yıldır ve halen davacı yanın kullanımındadır. Uzun bir süredir kullanılan ve fayda sağlanan aracın, herhangi bir kazaya uğrayıp uğramadığı da bilinmemektedir. Bu nedenlerle, kabul anlamına gelmemek kaydıyla Sayın Mahkemenin davanın kabulüne karar vermesi halinde, dava konusu aracın kullanımından doğan değer kaybının hesaplanmasını ve Müvekkil Şirkete ödenmesine karar verilmesini arz ve talep ederiz.” şeklinde cevap verilmiştir.
Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekili davalı aleyhine Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davası açmış, davalı yan yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiş, cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunduğu anlaşılmıştır.
Mahkemelerin yetkilerine ilişkin düzenlemelerin HMK.nun 5. Ve devam eden maddelerinde düzenlendiği, HMK.nun 6.maddesinde;”Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. (2) Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.” şeklinde, HMK.nun 10. Maddesinde; “(1) Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” şeklinde, HMK.nun 17.maddesinde;” (1) Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” şeklinde, HMK.nun 18.maddesinde;”(1) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz. (2) Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.” şeklinde, HMK.nun 19.maddesinde;”Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir.(2) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.(3) Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. (4) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, HMK.nun 116.maddesinde kesin yetkinin bulunmadığı hallerde yetki itirazının ilk itirazlardan olduğunun, HMK.nun 117.maddesinde ilk itirazların hepsinin cevap dilekçesinde ileri sürülmesinin aksi takdirde dinlenmeyeceğinin, ilk itirazların ön sorunlar gibi incelenip karara bağlanacağının, HMK.138.maddesinde mahkemenin öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar vereceğinin, gerektiğinde ön inceleme duruşmasında tarafları dinleyebileceğinin düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Davalı … cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunduğu, yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, müvekkilinin adresinin Ataşehir/İstanbul olduğunu beyan etmiştir.
Diğer davalı …’ın ise; 09/03/2022 tarihinde merkez Bilecik adresinde olduğu UYAP kaydından anlaşılmıştır. Dava tarihinin ise 27/04/2022 olduğu dosya kapsamından anlaşılmıştır.
Tüm bu hususlar, dosya kapsamı ve mevcut delil durumu, yetki itirazının olduğu mevzuat hükümlerine göre mahkememizin yeksiziliği’ne, bu nedenle dava dilekçesinin reddine, yetkili Mahkemenin İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunun tespitine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: GEREKÇESİ YUKARIDA AÇIKLANDIĞI ÜZERE
1-Mahkememizin YEKSİZİLİĞİ’ne, bu nedenle dava dilekçesinin reddine,
2-Yetkili Mahkemenin İSTANBUL ANADOLU NÖBETÇİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ olduğunun tespitine,
3- HMK’nın 20. Maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren iki haftalık küser içinde taraflarca müracaat edilmesi halinde dava dosylasının görevli ve yetkili İSTANBUL ANADOLU NÖBETÇİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ne GÖNDERİLMESİNE,
4- HMK’nın 331/2. Maddesi uyarınca harç ve yargılama gideri hususunda görevli mahkemece karar verilmesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı vekilinin ve davalı asil …’ın yüzüne karşı bağımsız ve tarafsız Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından KESİN olmak üzere karar verildi. 02/12/2022

Katip … Hakim …

* Bu evrak UYAP-DYS üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.