Emsal Mahkeme Kararı Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/153 E. 2022/475 K. 14.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas – Karar No: … Esas – …
T.C.
KONYA
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
GEREKÇELİ KARAR TARİHİ :
KARARIN MAHİYETİ : RED

Mahkememizde görülmekte bulunan ” Menfi Tespit ” davasının yapılan açık yargılamasının sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “1-) Davacı müvekkil şirket enerji sektöründe faaliyet gösteren önemli firmalardan birisidir. 2-) Müvekkil şirketin iştigal alanını; kurulu güneş elektrik santralleri vasıtasıyla elektrik üretimi yapmak ve bu elektriği daha sonra elektrik dağıtım firmaları (EDAŞ’lar) aracılığıyla devlete satmak olarak özetlemek mümkündür. 3-) Davalı şirket ise yukarıda değindiğimiz elektrik dağıtım şirketlerinden (EDAŞ’lardan) birisidir. 4-) Davacı şirket ürettiği elektriği davalı şirketin kurulu tesisleri üzerinden geçirerek devlete satmaktadır. Bu anlamda davacı müvekkil, davalı şirketin tesislerini kullanması nedeniyle davalıya bir bedel ödemektedir. Bu bedele kısaca “dağıtım bedeli katkı payı” denilmektedir. İşbu davamızın konusunu son dönemde davalı şirketin müvekkilden talep ettiği fahiş ve haksız dağıtım bedeli katkı payı oluşturmaktadır. Şöyle ki; 5-) Davalı şirket son dönemde yaptığı uygulamalarla 2018 yılı öncesinde devreye alınan güneş enerji santrallerinin (GES) dağıtım bedeli katkı payını 5,6882krş/kwh’tan 28,2765krş/kwh’a yükseltmiştir. Kısacası davalı katkı payında 5 katından fazla bir artış yapmıştır. 6-) Davalı şirketin önceden haber vermeksizin, davacı şirketin finansal hazırlık yapmasına imkan tanımaksızın, bu konuda davacıya hiçbir süre vermeksizin yaptığı bu artış; davacı şirketin projelerinin kredilendirilmesinde büyük zorluklara sebep olmuştur. Keza davalının bu hareketi kreditör bankaları da olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle sektörde faaliyet gösteren pek çok oyuncunun iflası dahi gündeme gelebilecektir. Davalı şirketin bu hamlesi; hukuk devletinin en önemli ilkelerinden birisi olan “öngörülebilirlilik ilkesine” de aykırıdır. 7-) Keza davalı şirketin katkı payını aşırı ve fahiş oranda arttırmaya dair bu tavrı kesinlikle iyiniyet ilkelerine aykırıdır. Böyle bir artış yapılmasının hiçbir hakkaniyetli sebebi olamaz. Zira üretilip sisteme verilen meta (yani elektrik) aynı iken üretenler arasında lisanslı veya lisanssız ayrımına gidilip mantıklı hiçbir açıklama yapmaksızın lisanssız üreticilere 5 katı aşan miktarda dağıtım bedeli uygulanmaktadır. Bu anlamda davalının tavrıyla lisanssız elektrik üreticileri özel sektör tarafından işletilen elektrik dağıtım şirketlerini (EDAŞ’ları) sübvanse etmeye mecbur bırakılmaktadır. Bu durum piyasa oyuncuları arasında adaletsizliğe de neden olmaktadır. 😎 Yine davalı şirketin dağıtım bedeli katkı payında bu denli büyük bir artış yapmasının hukuki bir izahı da olamaz. Zira davacının ürettiği meta aynıdır. Ayrıca davacının ürettiği elektriğin aktarımı için kullanılan tesisler de aynı olup bu tesislerin işletilmesinin maliyeti de (davacıya yapılan artış kadar) fahiş oranda artmamıştır. 9-) Nihai tüketicinin elektrik faturalarından son derece yakındığı bu dönemde davalı şirketin söz konusu faturaların artmasının nedenlerinden birisi olan dağıtım bedeli katkı payını fahiş oranda arttırması açıkça hakkın kötüye kullanımı olup dürüstlüğe aykırıdır. Bu anlamda davalı şirket piyasadaki hakim durumunu kötüye kullanmaktadır. Davacı ürettiği elektriği davalı gibi EDAŞ’lar yoluyla satmak zorunda olduğundan davalı bu durumu kendisi lehine fahiş ve haksız bir kâr elde etmek için kullanmaktan çekinmemiştir. Maalesef davalı şirketin bu haksız kâr amacının öncelikli mağduru davacının bizatihi kendisi, daha sonra da nihai tüketici olmuştur. 10-) Bu bakımdan öncelikle davacının, daha sonra da nihai tüketicinin haklarının korunması bakımından davalı şirketin haksız, adil olmayan ve öngörülemeyen dağıtım bedeli katkı payındaki fahiş artış yapmasına engel olunabilmesi için işbu davanın açılması zarureti hasıl olmuştur. İşbu davanın konusunu bir miktar para alacağının ödenmesinin oluşturmaması ve yerleşik yargısal uygulamalar (Örneğin; İstanbul BAM .H.D.’nin 21.03.2019 tarih ve … esas … karar; İstanbul BAM .H.D.’nin 17.01.2020 tarih ve … esas … karar; İstanbul BAM .H.D.’nin 26.12.2019 tarih … esas … karar; Yargıtay .H.D.’nin 13.02.2020 tarih ve … esas … karar, Yargıtay .H.D.’nin 01.04.2021 tarih ve … esas … karar sayılı kararları gibi) nedeniyle arabuluculuk yoluna gidilmemiştir. 11-) Bu kapsamda davamızın kabulü ile davalının davacı müvekkilden talep ettiği şimdilik 1.000,00TL tutarında davacının davalıya dağıtım bedeli katkı payı borcunun olmadığının, davalının dağıtım bedeli katkı payında yaptığı artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının, günün ekonomik koşulları ve diğer hususlar dikkate alınarak adil bir dağıtım bedeli katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin ve bu kapsamda davacının davalıya (güneş enerji santrallerinin dağıtım bedeli katkı payının 5,6882krş/kwh’tan 28,2765krş/kwh’a yükseltildiği tarihten itibaren) fazla ödeme yapıp yapmadığı ile yapmış ise bunun miktarının tespitine, yapılacak bu tespite kadar davacının fazla ödeme yapmasının ve hak kaybı yaşamasının engellenmesi amacıyla davacının yapacağı ödeme işlemlerinin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ediyoruz.” şeklinde dava açmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Yargı yolu itirazları bulunduğunu, dava şartı arabuluculuk sürecinin işletilmemiş olduğunu ve bu duruma itiraz ettiklerini, dava şartı olan ön başvurunun yapılmamış olmasına ilişkin itirazları bulunduğunu, husumete ilişkin itirazları olduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesinin mümkün olmayacağını, dava dilekçesinde talep sonucunun açık şekilde gösterilmediğini, mahkemenin EPDK’nın yerine geçerek dağıtım bedeli katkı payı belirleyemeyeceğini, zamanaşımına ve davanın süresinde olmamasına dair itirazları olduğunu, davacının lisanssız güneş enerjisi santrali işletmecisi olduğunu, lisanssız elektrik üretimi yapan tesislere yönelik teşviklerin yenilenebilir enerji kaynaklarından lisanssız elektrik üretimine cevaz veren ikincil mevzuatın ilk olarak 2010 yılında yürürlüğe girdiğini, daha sonra bu yönetmeliğin 6446 sayılı Elekrtik Piyasa Kanununun yürürlüğe girmesiyle mülga olduğunu, yönetmeliğin lisanssız üreticilere, lisanslı üreticilerden farklı bir hukuki statü tanıyarak lisans alma uğraşılarından kurtararak hem kendi elektriğini üretmek hem de piyasanın büyümesi adına teşvik geliştirdiğini, nihai amacı tüketilen enerjinin yerinde üretilmesi ve şebekeye olan ihtiyaçların en aza indirilmesi olup, lisanssız üretimin esasen tüketime özgüleşmiş üretim haline gelmesi olarak gösterdiğini, lisans alma, lisans yenileme, lisans sureti çıkartma ve yıllık lisans bedellerini kuruma ödemek zorunda olduğunu, davacının lisanssız statüde olması sayesinde tüm bu bedelleri ödemekten muaf tutulduğunu, dağıtım şirketlerinin faaliyetleri ve bu faaliyetleri finansmanı tarife ve üst kavramı olarak kurul tarafından tüketici özelliklerine göre abone grupları veya yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi amacıyla ayrı tarifeler belirlenebileceğini, davaya konu taleplerin müvekkilleri açısından hukuki öngörülebilirlik ve hukuk güvenliği yönüyle kabulünün mümkün olmayacağını, bu nedenlerle açılan davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
Davacı vekili 14/09/2022 tarihli duruşmadaki beyanında “… BU İŞLEMİN İPTALİ İÇİN DANIŞTAY A DA DAVA AÇILMIŞTIR, HALEN DERDESTTİR ” demiştir.
Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekili davalı aleyhine Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davası açmış davalı yan yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiştir.
Konu ile alakalı olarak HMK 114/1-h maddesinde :
” (1) Dava şartları şunlardır:
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.” hükmü bulunmaktadır.
Somut olayımızda; dava konusu olayın özünde idarenin yaptığı işlemlere (yönetmelik ve kararlara) yönelik bir nevi idari işlemin yerindelik denetimi talep edilmektedir. Böyle bir durumun, yargılamasının yapılmasının mümkün olmadığından başka bir ifade ile idarenin işlem yapmadaki takdir hakkını kısıtlayıcı karar verilemeyeceğinden (zira dava konusuna yönelik yönetmelik ve kararlara ilişkin bir iptal kararı da olmadığından bu durumda karine olarak idari işlem hukuka uygundur. Velev ki hukuka aykırı olsa bile iptal edilmediğinden hukuka uygun olduğunun kabulü karşısında) davacı yan iş bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığından ( davacı vekilinin idari işleme karşı Danıştay’da dava açtıklarını ve halen derdest olduğunu bilgisi de değerlendirilerek) mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: GEREKÇESİ YUKARIDA AÇIKLANDIĞI ÜZERE
1-Davacının, davalı aleyhine açtığı davanın HMK 114/1-h maddesi gereği dava şartı yokluğu nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gerekli harç peşin ve yeteri kadar alındığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerine BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda hüküm kurulmasına YER OLMADIĞINA,
5-Davacı tarafça depo edilip kullanılmayan gider avansının bulunması halinde karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
6- AAÜT’ye göre hesaplanan 1000 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde mahkememize veya başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilecek dilekçe ile Konya Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/09/2022

Katip Hakim

* Bu evrak UYAP-DYS üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.