Emsal Mahkeme Kararı Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/355 E. 2022/416 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas – Karar No: … Esas – …
T.C.
KONYA
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ:
DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
GEREKÇELİ KARAR TARİHİ :
KARARIN MAHİYETİ : RED

Mahkememizde görülmekte bulunan ” Alacak “davasının yapılan açık yargılamasının sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ” Müvekkil şirket ile davalı şirket arasında imzalanan 23.03.2018 tarihli sözleşme kapsamında … İli … İlçesi … Beldesi Civarı … Ocağı … Ruhsat nolu alana ilişkin,sözleşmede belirtilen ruhsat bilgileri çerçevesinde devir işleminin yapılması hususunda anlaşmaya varılmıştır. Buna yönelik 23.03.2018 tarihli sözleşme dilekçemiz ekinde sunulmuştur. Müvekkil şirket üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen davalı taraf haklı bir sebep olmaksızın devir almaktan ve gerekli işlemleri yaparak faaliyet geçmekten ısrarla kaçınmıştır. Davalı tarafın yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine gönderilen pek çok ihtarname ile ”müvekkil şirkete yükümlülük olarak verilen ve müvekkil şirket tarafından yerine getirilmemiş hiçbir iş ve işlemin söz konusu olmadığı bu nedenle ruhsatın devralınmasına ilişkin yükümlülüğün yerine getirilmesi aksi halde uğranılan zararın ve cezai şartın ödenmesi gerektiği” hususu bildirilmiştir. Söz konusu ihtarnameler dilekçemiz ekindedir. Gönderilen ihtarnamelere karşı davalı taraf haksız ve hukuki dayanağı olmayan iddialarda bulunarak yükümlülüğünü yerine getirmekten kaçınmıştır. Bu sebeple daha önceki ihtarnamelerde belirtilen hususlar ve yürütülen süreçteki hususlar saklı kalmak kaydı ile Konya . Noterliğinin 03 Ocak 2020 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile ‘’yükümlülüklerini yerine getirmesini aksi halde sözleşmenin haklı nedenle feshedileceği tüm hakların talep edileceği’’ ihtar edilmiştir. İhtara rağmen yükümlülükler yerine getirilmediğinden Konya . Noterliğinin 21 Ocak 2020 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği sözleşmedeki cezai şart ile diğer tüm zarara masraf ve gelir kayıplarının ödenmesi hususu bildirilmiştir. Taraflar arasında imzalanan 23.03.2018 tarihli (EK: … nolu sahanın devrine ilişkin sözleşme) sözleşmenin 7. maddesine göre; Satın alan firma yada devir yapan firma sözleşme hükümlerinden herhangi birine uymaz veya yükümlülüklerini kısmen veya tamamen yerine getirmez veya her iki taraftan biri devir işleminden vazgeçerse vazgeçen taraf ; karşı tarafa 500.000,00(beşyüzbin) ceza bedeli ile birlikte tüm zarar masraf ve gelir kayıplarını ödemeyi taahhüt eder.” ibaresi mevcuttur. Türk Borçlar Kanununa göre sözleşme serbestisi ilkesi hakim olup taraflar sözleşme kurarken içeriğini ve kapsamını kanunda öngörülen sınırlar çerçevesinde özgürce belirleyebilir. Türk Borçlar Kanunu 179. Maddesi; Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.’ demektedir. Sözleşme de kararlaştırılan cezai şart geçerli olup Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da bu yöndedir.
Yargıtay . Hukuk Dairesi … Esas … Karar sayılı kararında; ”Sözleşmenin özel şartlar 7. maddesi “Sözleşme kapsamında yükümlülüklerin yerine getirildiği sürece 10 yılda sözleşmenin feshedilemeyeceği… sözleşmenin ruhsat sahibi tarafından haklı bir nedene dayanmaksızın ilk 10 yıllık kati süre içinde feshedilmesi, maden sahasının ve işletme ruhsatının iş bu anlaşma dışında başkaca kişi ya da kişilere kiralanması, devredilmesi ya da benzer sözleşme düzenlenmesi durumunda ise ruhsat sahibi, madenciye işletme devir bedeli miktarı ile o ana kadar yapılmış yatırım miktarının iki katının toplamı kadar cezai şart ödemek zorundadır.” şeklinde düzenlenmiştir. Tarafların serbest iradesi ile kararlaştırılan bu cezai şart geçerli olup tarafları bağlar.” demektedir.
Yargıtay . Hukuk Dairesi … Esas … Karar sayılı kararında; ”Sözleşmenin 14. maddesinde “kira süresinin sona ermesi veya sözleşmenin feshi halinde taşınmaz idareye teslim edilmezse geçen her gün için cari yıl kira bedelinin %1 oranında cezanın itirazsız olarak ödeneceği ” düzenlemesine yer verilmiştir. Kira sözleşmesinin 14. maddesindeki bu hüküm, T.B.K’nin 179 ve devamı maddelerinde düzenlenen cezai şart niteliğindedir. Cezai şart geçerli bir borcun yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesi ya da belli bir yerde belirli bir zamanda yerine getirilmemesi durumunda, borçlunun ödemesi gereken bir edimdir. Tarafların serbest iradesi ile kararlaştırılan bu cezai şart geçerli olup tarafları bağlar.
O halde mahkemece; taraflar arasındaki 25.12.2010 başlangıç tarihli sözleşmenin 14.maddesinde yer alan taşınmazın idareye teslim edilmeksizin geçen her gün için cari yıl kira bedelinin %1’i oranında cezanın uygulanacağına ilişkin hükmün geçerli olduğu gözetilerek alacak miktarı belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” diyerek sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tarafları bağladığını belirtmiştir.
Yargıtay .Hukuk Dairesi … Esas … Karar sayılı kararında; Taraflar arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin 5. maddesinin 7. paragrafı ‘…her bir daire başına rayiç kira bedeli ifaya bağlı ceza-i şart olarak ödenecektir. Bu ceza-i şart kira tazminatından hariç olup, inşaat süresinin bitiminde hiçbir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın muaccel olur…’ şeklindedir. Yazılı madde uyarınca ve temerrütte gerçekleşmiş olduğundan kira tazminatı yanında ceza-i şarta da hükmedilmesi gerekirken reddi hatalı olmuştur.” denilmektedir.
4) Sözleşme de yer alan madde hükmü gereğince yükümlülüğünü yerine getirmeyen davalı tarafın cezai şart bedelini ve müvekkilin uğradığı tüm zararı ödemesi gerekmektedir.
5) Müvekkil şirket ilgili sözleşme kapsamında davalı şirketin yükümlülüklerini yerine getireceğini dikkate alarak uzun süre beklemiş söz konusu süreçte ilgili devir dikkate alınarak imzalanan 23.03.2018 tarihli sözleşme kapsamındaki ticari beklentiler de karşılanmamıştır.
6) Davalı şirket ile yapılan sözleşme dikkate alındığında müvekkil şirket ilgili dönemde devir işleminin yapıldığını dikkate alarak ilgili alanı kullanamamış söz konusu ruhsat ile ilgili maddi beklentilerini karşılayamamıştır.
7) Sözleşmede açıkça belirtilen cezai şart bedeli dışında, müvekkil şirketin söz konusu sözleşmeler çerçevesinde davalı şirketin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle uğranılan maddi zararın bilirkişi marifeti ile hesaplanması gerekir. Ayrıca söz konusu süreçte geçen zaman kapsamında müvekkilin ilgili ruhsat kapsamındaki geçen süreler nedeniyle uğradığı zararla da hesaplanmalıdır.
8) Davalı taraf sözleşme hükmüne rağmen ceza bedelini ve müvekkilin zararlarını ödememiştir. Bunun üzerine müvekkil şirketin alacağını arabuluculuk görüşmeleri çerçevesinde tahsil etmek aksi halde açılacak davada kullanmak üzere zorunlu arabuluculuk başvurusu yapılmıştır… Büro dosya numaralı … Arabuluculuk numaralı arabuluculuk başvurusu 03.02.2020 tarihinde anlaşmama ile sonuçlanmıştır. Tüm bu nedenlerle iş bu davanın açılması zorunluluğu doğmuştur.” şeklinde dava açmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; ” Maden haklarının devri şekle tabidir. Gerekli şekil şartı sağlanmadığı için tarafların aralarında yaptığı sözleşme geçersizdir ve davanın usulden reddi gerekmektedir. Madenlere ilişkin özel kanunlar, “maden haklarının devrini özel bir şekle” bağlamış ve kamu yararına hizmet gören ruhsatname sahibi gibi, ruhsatı devralacak kişinin de devlete karşı, kanunda belirtilen birçok hak ve yükümlülüğünün olduğunu belirtmiştir (Mad.K.m.5, Yön.m.25). Gerek ruhsatnamenin verilmesi gerekse ruhsatnamenin devri Devleti doğrudan doğruya ilgilendiren bir işlemdir ve bu sebeple devir işlemi, resmi şekle tabi tutulmuştur. Resmi şekil, sıhhat şartı olduğundan, bu şartlar yerine getirilmedikçe sözleşme vücut bulmaz ve geçersiz olur. Devredenle devralanın, Devletin bu iş ile görevli memuru önünde (Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nde) devire ilişkin irade beyanında bulunmaları gerekir. Bu işlem devir formunun doldurulup yetkili memur huzurunda imzalanması ve memurun devir işlemini, maden siciline tescil etmesiyle tamamlanmış olur (Mad.K.m.5/3, m.38, Yön.m.66). Davacının dosyaya sunduğu ruhsat devir-satış sözleşmesinden de anlaşılacağı üzere davacılar sözleşmeyi kendi aralarında, bu iş ile görevli devlet memurunun huzurunda olmaksızın yapmışlardır ve dolayısıyla işlem maden siciline tescil olmamıştır. Tarafların tacir olması dikkate alındığında devir işleminin şekil şartından bihaber olmaları kendilerinden beklenemez çünkü her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır (TTK m. 18/2). Tarafların hukuki açıdan tacir sıfatlarına haiz olmaları da dikkate alındığında sözleşmenin geçerli olmadığı aşikar olup henüz kurulmamış sözleşmeden dolayı da dava açılması açılan davanın usulden reddini gerektirir. Davacının açmış olduğu ve talep kısmında açıkça belirttiği üzere ”cezai şart yönünden fazlaya ilişkin hak saklı kalmak koşuluyla” diyerek kısmi dava açmış ise de iş bu açılan kısmı dava yönünden davacının hukuki yararı bulunmamaktadır. Her ne kadar 6100 sayılı HMK ile alacak davaları yönünden alacağın net ve belli olması durumuna ilişkin olarak yaptırım açıkça belirtilmemiş ise de Kanunun düzenleme amacı ile birlikte değerlendirildiğinde, dava açmakta hukuki yarar ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim maddenin gerekçesinde de “hukuki yarar”dan bahsedilmektedir. Dava açmakta hukuki yarar bulunması, Kanunun 114. maddesine göre dava şartıdır. O zaman bir dava açıldığında hâkim diğer dava şartları ile birlikte, açılan davanın kısmi dava olup olmadığını ve kısmi dava ise dava konusunun buna müsait olup olmadığını değerlendirmelidir. Hukuki yararın bulunmadığı, yani ilgili kanun hükmüne aykırı bir durumun var olduğu tespit edildiği takdirde 115. madde hükmüne göre davanın usulden reddedilmesi söz konusu olacaktır. Davanın usulden reddinin gerektiğini belirtmemize rağmen eğer ki mahkeme aksi yönde karar alacaksa dahi davacının mesnetsiz beyanları davanın esastan reddini gerektirir. Davacı şirket tüm yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen müvekkil şirketin haklı sebep olmaksızın devir almaktan ve gerekli işlemleri yaparak faaliyete geçmekten kaçındığını belirtmiş ise de Müvekkil şirket, davacı şirketin 26 Ekim 2018 tarihli … yevmiye nolu ihtarnamesine karşılık 30 Ekim 2018 tarihli … yevmiye numaralı cevabında “Karşılıklı görüşmelerimizde söz konusu saha ile ilgili faaliyetlerin mahkeme kararı ile durdurulduğu fakat davanın lehinize kazanıldığı ve kararın en geç sözleşme tarihinden sonra 15 gün içinde geleceğini belirtmenize rağmen halen gelmemiştir. Dolayısıyla pürüzler giderildiği takdirde faaliyete başlanacaktır” diyerek sözleşmeden vazgeçmediğini sadece bahsi geçen mahkeme kararını beklediğini belirtmiş ve mahkeme kararlarının tebliğinden sonra sözleşme edimlerini yerine getireceğini açıkça beyan etmiştir. Bir başka anlatımla davacı şirket imzalanan sözleşmede ki edimlerini yerine getirmesinden sonra müvekkil şirket tarafından faaliyete başlanacağı beyan edilmiştir. Ne var ki davacı şirket iş bu ihtarnameye rağmen 23/03/2018 tarihli satış sözleşmesinde ki edimlerini yerine getirmeden yani maliki olduğu ve devrini gerçekleştireceği maden sahasını kullanıma hazır hale getirmeden, müvekkil şirketten edimlerini yerine getirmesini beklemektedir. Kaldı ki Mahkeme kararının davacı şirket yönünden aleyhe sonuçlandığını düşünürsek müvekkil şirketin devir işlemlerini yapması yani kullanamayacağı sahayı devralması onu zarara uğratacaktır. Bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda müvekkil şirketin ilgili kararı talep etmesi kadar tabii bir şey yoktur. Davacı şirket 30/10/2018 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamemizde belirtilen hususları yerine getirmediği gibi akabinde müvekkil şirkete bununla ilgili herhangi bir yasal prosedür bulunmadığını beyan etmiş ise de “Maden Yönetmeliği 105.maddesi 3.fıkrasında “Tarım toprağı, sit alanı, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları, mera alanları ve sulak alanlar, özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre korunması gerekli alanlar, 1 inci derece askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar, 1 inci derece sit alanları, 25/6/2010 tarihli ve 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunda belirtilen alanlar, korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları, tabiat anıtları, tabiat koruma alanları, tabiat parkları, kent ormanları, gen koruma alanları, tohum mescere alanları, endemik ve korunması gereken nadir eko sistem alanları, sulak alanlar, su havzaları, mesire alanları, tarihi yapılar, tarihi sit alanları, su ürünleri üreme 195 MADEN YÖNETMELİĞİ ve istihsal alanları gibi izne tabi alanlarda izin alınmadan veya, ÇED, gayrisıhhi müessese izinlerinin sınıfı dışındaki izinler olmadan faaliyette bulunulduğunun tespiti halinde işletme faaliyetleri durdurulur” hükmü açıktır. Akabinde ÇED, gayrisıhhi müessese izni ve mülkiyete ait izin alınmadan işletme faaliyetinde bulunulduğunun tespiti halinde Maden Kanunu gereğince işlem tesis edilir.” denilerek GSM ruhsatı ve ÇED raporunun alınmadığı tepsit edilirse idare para cezası uygulanarak işlemlerin durdurulacağı ihlalin devamı halinde işlemin ruhsatın iptali ile sonuçlanacağı belirtilmiştir. Değişik fıkra:14/2/2019-7164/8. maddesi gereği “Çevresel etki değerlendirmesi ile ilgili karar, işyeri açma ve çalışma ruhsatı, mülkiyet izni olmadan veya onüçüncü fıkraya aykırı faaliyette bulunulduğunun tespiti hâlinde 46.579 TL tutarında idari para cezası uygulanarak bu alandaki işletme faaliyetleri durdurulur. Bu ihlalleri tespit eden kamu kurum ve kuruluşu diğer ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına durumu bildirir. Bu ihlallerin ilk tespit tarihinden itibaren, ilk tespit dâhil üç yıl içinde üç kez yapıldığının tespiti hâlinde ise ruhsat iptal edilir.” hükümleri açıktır. Yine müvekkil şirket iş bu durumları bildirir 20 Kasım 2018 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesinde ”GSM ruhsatının da iptal edildiğini öğrendiğini ve müvekkil şirket GSM ruhsatını alınması sırasında kapatılmamış olan Sızma Belediye Başkanlığı’nın gösterdiği yerden yol açılabilmesi için kamulaştırmaların yapılması gerektiğini, yol güzergahın üzerinde parselleri bulunan davacı şirkete ve ruhsatın aleyhine dava açmış olduğu, önceki saha işletmecilerinin köylülerle müessir fiil, yağma vs boyutunda ihtilaflarının olduğu ve davanın halen Ağır Ceza Mahkemesinde devam ettiğini, köylülerin bu devre veya GSM ve ÇED ruhsatına izin vermeyeceklerini, ruhsat alınsa dahi maden sahasının işletilmesine veya yola çıkışına izin verilmeyeceğini, ihtarnameye konu maden sahasının yola çıkışına izin verilen güzergahında Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni imar çalışmalarının yapıldığı ve henüz tamamlanmadığı, maden sahasına yol verilip verilmeyeceğinin henüz belli olmadığını” belirtmiştir. Yukarıda ilgili kanun ve yönetmeliğin maddeleri doğrultusundaki açıklamalarımız ile beraber aleyhine dava açılmış , GSM ruhsatı iptal edilmiş, ÇED raporu alınmamış yani davacı tarafından sözleşme edimleri yerine getirilmeden davalı müvekkilden edimlerinin yerine getirilmesinin talep edilmesi TBK hükümlerine açıkça aykırı bir durumdur. Müvekkil davalı şirket tarafından, davacı şirketin ilgili sözleşme kapsamında edimlerini yerine getireceğine inanarak iş bu zamana kadar beklediği ne var ki davacı şirkete çekilen tüm ihtarlara rağmen edimlerini yerine getirmediği aşikar olup yukarıdaki açıklamalarımız ışığında ve sayın mahkemenizce re’sen araştırılacak hususlar neticesinde devir işleminin tamamlanmamasına müvekkil şirketten ziyade davacı şirketin sebebiyet vermesine rağmen iş bu davası açması iyi niyet kuralları ile bağdaşmamaktadır.” demiştir.
Mahkememizce verilen ara karar uyarınca dosyanın bilirkişi Maden Mühendisi … , SMMM bilirkişi … , Av. … tevdi edildiği, bilirkişi heyetinin raporunda özetle; ” Davacı şirket tarafından mahkemeniz nezdinde açılan işbu dava; taraflar arasında imzalanan birinci sözleşmenin 7. Maddesinde belirtilen cezai şart ile sözleşmedeki edimlerin yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan müspet ve menfi zararların tahsili talebidir. İşbu davanın halledilebilmesi için tarafların sözleşmedeki edimlerini yerine getirip getirmedikleri hususunun irdelenmesi gerekmektedir. Buna göre; davacı şirket, maden ruhsatını devire hazır hale getirmiş ve davalı şirket devir almamış ise; sözleşmeye göre davalı şirketin edimlerini yerine getirmediği söylenebilir. Yok, eğer davacı şirket, maden ruhsatına devire hazır hale getirmemiş ise, maden ruhsatının devrinin engelleyecek durumlar var ise, davalı şirketin edimlerini yerine getirmediğini söylemek yerinde değildir. Mahkemeniz münderecatına göre bu hususta bir kanaat belirtmek mümkün olmamıştır. Bu nedenle az yukarıda zikredilen eksikliklerin tamamlanmasından sonra tarafların edimlerine ilişkin kanaat beyan etmenin daha uygun olacağı, sonuç ve kanaatlerine varılmıştır. ” rapor tanzim edilmiştir.
Aynı bilirkişi heyetinin ek raporunda özetle; ” Devir işleminin gerçekleşmesi için, hem davalı şirket hem de davacı şirketin yasa gereği yaptırımları bulunduğu için, dosya muhteviyatına göre devrin neden gerçekleşmediğine yönelik bir tespit yapılamamıştır. Mahkemeniz dosyasının hali hazırdaki münderecatına göre; sözleşmede belirlenen maden ruhsatı devir. işleminin gerçekleşmemesinin hangi şirketin kusurundan kaynaklandığı heyetimizce tespit edilememiştir. Buna göre de; davacı ve davalı şirkete kusur atfı yapılamamıştır. 3- Kök rapordaki tespit ve kanaatlerimiz aynen geçerlidir.” şeklinde rapor tanzim etmişlerdir.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporları taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir.
Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekili davalı aleyhine Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davası açmıştır.
Mahkememiz dosyası ile alakalı olarak TMK’nın 6. Maddesinde ” I. İspat yükü Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. ” ve TMK’nın 190. Maddesinde ise” III. Temsil yetkisinin kaldırılması veya sınırlanması Eşlerden biri birliği temsil yetkisini aşar veya bu yetkiyi kullanmada yetersiz kalırsa hâkim, diğer eşin istemi üzerine temsil yetkisini kaldırabilir veya sınırlayabilir. İstemde bulunan eş, temsil yetkisinin kaldırıldığını veya sınırlandığını, üçüncü kişilere sadece kişisel duyuru yoluyla bildirebilir. Temsil yetkisinin kaldırılmasının veya sınırlanmasının iyiniyetli üçüncü kişilere karşı sonuç doğurması, durumun hâkimin kararıyla ilân edilmesine bağlıdır.
” denmektedir.
Ayrıca eldeki dava ile alakalı olarak
I.KAVRAM:
1-)Alacaklı, borçlunun edimi hiç veya gereği gibi ifa etmeme ihtimaline karşı alacağını güvence altına alma, kuvvetlendirme yolları arayabilir. Bu yollar arasında alacaklı rehin ve kefalet gibi teminat sözleşmelerine başvurulabilir; sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde borçluya belirli miktar para ödeme taahhüdünü de kabul ettirebilir. Bu son halde ceza koşulu söz konusu olur.
2-) Ceza koşulu, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi üstlendiği, hukukî işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir . Ceza koşulu zararı tazmin amacı değil, sözleşmeden doğan borcun ifasını sağlama amacı güder. Ceza koşulunda kararlaştırılan ceza miktarı ilke olarak tazminat miktarından yüksek tutulduğu için borçlu sözleşmeden doğan borcunu ifa etmek için daha çok çaba sarfeder. Ceza koşulunun bir diğer yararı da ifa etmeme halinde alacaklının uğramış olduğu zararı ispat etme zorunda kalmamasıdır. Bu bakımdan ceza koşulu çoğu zaman borçlunun borçlandığı aslî edime eklenen veya onu çoğaltan bir borçtur.
3-)Ceza koşuluna ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Tek istisna cezanın indirilmesiyle ilgili hükümdür.
4-)Ceza koşulu ekonomik değer taşıyan bir edimdir. Bu edim genel olarak bir miktar paradan ibarettir . Ceza koşulunun miktarı taraflarca TBK. m. 182’nin sınırları içinde serbestçe tayin edilir. Para dışındaki mameleki edimler de ceza koşulunun konusu olabilir. Manevî değerlerin ceza koşulu olarak kararlaştırılması söz konusu olmaz. Zira manevî değerlerin cebri icra yoluyla takibi mümkün değildir. Ceza koşuluyla kuvvetlendirilen borç, para borcu olabileceği gibi diğer bir borç da olabilir.
II.HUKUKÎ NİTELİĞİ:
1-) Ceza koşulu, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan ceza koşulu, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasım gerektirir. Asıl borç yoksa ceza koşulu da söz konusu olmaz. Bu niteliği itibariyle ceza koşulu asıl borca bağlı bir yan borçtur . Asıl borç hukukî işlemden doğabileceği gibi, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden ve hatta nafaka borçlarında olduğu gibi aile hukukundan doğması da mümkündür. Asıl borcu içeren hukukî işlem ilke olarak bir sözleşmedir. Bu nedenle, ceza koşuluna “sözleşme cezası” da denilmektedir . Bununla birlikte, asıl borcun yer aldığı hukukî işlem tek taraflı bir hukukî işlem veya bir ortaklık ya da dernek tüzüğü de olabilir. Bu sonuncu halde “dernek cezası” söz konusu olur . Ticarî veya sınaî işletmelerin yönergeleri de ceza koşulu içerebilir. Buna karşılık ölüme bağlı tasarruflarda ceza koşulu kararlaştırılamaz. Aynı şekilde, kanunla da ceza koşulunun düzenlenmesi mümkün değildir. Bunun sebebi, ceza koşulunun taraf iradelerine dayanmasıdır. Ayrıca ceza koşulu, sağlararası hukukî işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır.
Asıl borç geçerli olarak meydana gelmemişse veya sonradan ifa, ibra, takas veya yenileme yoluyla ortadan kalkmışsa, yan nitelikteki ceza koşulu da meydana gelmez veya ortadan kalkar. Örneğin asıl borcu içeren sözleşme tarafların irade beyanlarının birbirine uygun olmaması nedeniyle kurulamamışsa, böyle bir sözleşmede yer alan borcu teminat altına alan ceza koşulu da meydana gelmez. Keza sözleşmenin hukuka veya ahlâka aykırılık başlangıçtaki imkânsızlık,tarafların fiil ehliyetsizliği veya şekil noksanlığı nedeniyle geçersiz olması halinde de böyle bir sözleşmeden doğan borç için öngörülen ceza koşulu da geçersiz olur .
2-) Ceza koşulu, borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi hali için kararlaştırılır. Bu bakımdan ceza koşulu, koşula bağlı bir edim taahhüdüdür. Burada geciktirici koşul söz konusudur. Şart, muaccel bir aslî edimin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesidir . Bu nedenle, asıl edim hiç veya gereği gibi ifa edilmediği takdirde koşul gerçekleşir ve kararlaştırılan ceza koşulu, yani yan edim (fer’i borç) muaccel hale gelir. Ceza koşulunun yan borç niteliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder; ceza koşulu muaccel olduktan sonra bağımsız bir alacak niteliği kazanır. Ceza koşulunun teminata bağlanması mümkündür.
III. CEZA KOŞULUNUN BAĞLI OLDUĞU ŞEKİL:
Ceza koşulu ya asıl sözleşmenin yapıldığı sırada onun bir parçası olarak onun içinde yer alır ya da sonradan bağımsız bir sözleşme ile kararlaştırılır. Asıl sözleşme içinde kararlaştırılan ceza koşulu, sözleşmenin bir parçası olduğu için buna “sözleşme kaydı=Sözleşme şartı” da denilmektedir . Kanun ceza koşulunun tâbi olduğu şekil hakkında herhangi bir hüküm içermemekle birlikte, asıl borcun tâbi olduğu şeklin burada da geçerli olması gerekir. Örneğin taşınmaz satışını kuvvetlendirmek için öngörülen ceza koşulu da satış sözleşmesinin tabi olduğu resmi şekilde yapılmalıdır. Taşınmaz satış vaadi de resmi şekle bağlı olduğundan böyle bir borcu sağlama amacı güden ceza koşulunun da resmi şekilde yapılması gerekir. Buna karşılık asıl borç şekle tabi değilse, ceza koşulu da şekle bağlı değildir.
IV. CEZA KOŞULUNUN AMACI VE ÇEŞİTLERİ :
Ceza koşulunun başlıca üç amacı vardır. Bunlar ; teminatla birlikte ceza amacı, tazminat amacı ve sözleşmeden dönme amacıdır. Ceza koşulu, seçimlik ceza koşulu ifaya eklenen ceza koşulu ve ifayı engelleyen ceza koşulu olmak üzere üçe ayrılır. Bunda yukarıdaki amaçlar rol oynamaktadır.
1-) Seçimlik ceza koşulu : TBK. M. 179/I seçimlik ceza koşulu düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde ödenmek üzere bir ceza kararlaştırılmışsa , aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını ödenmesini isteyebilir. Seçimlik ceza koşulunda alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o, koşulun gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini talep eder. Seçimlik ceza koşulunda alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini isteyemez.
2-) İfaya eklenen ceza koşulu : TBK. M. 179/II ifaya eklenen ceza koşulunu düzenlemiştir. Buna göre borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi haline ödenmek üzere ceza kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça vazgeçmiş ya da ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte kararlaştırılan cezanın ödenmesini de isteyebilir. İfaya eklenen ceza koşulunda koşul gerçekleştiği takdirde alacaklı hem ifayı hem de cezayı talep eder. Burada taleplerin yığılması (toplanması) söz konusudur. İfaya eklenen ceza koşulu uygulamada özellikle rekabet yasağında görülür. İfaya eklenen ceza koşulu tarafların özel bir anlaşmasına veya bir kanun hükmüne dayanır. İfaya eklenen ceza koşulu taraflarca yapılan özel bir anlaşmaya dayanıyorsa alacaklının bunu ispat etmesi gerekir. İfaya eklenen ceza koşulu kanun hükmüne de dayanabilir. TBK. M.179/II bu anlamda özel bir hükümdür. Buna göre önce, asıl borcun ifa zamanı veya ifa yeri belirlenmiş olup da borçlu borcu bu zamanda ya da yerde hiç veya greği gibi ifa etmemelidir. Sonra da alacaklı, ceza koşulundan vazgeçmemiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmemiş olmalıdır. Alacaklı ifayı bir çekince koymadan kabul ederse, ceza koşulundan vazgeçmiş sayılır. Böylece alacaklının asıl edimin ifasını çekince koymadan kabul etmesini, ceza koşulunun ödenmesini istemekten vazgeçme yönünde, aksi katıllanabilir bir karine değil , kesin bir delil saymak gerekir. Alacaklının çekince koyma yetkisi, ceza koşulunun ödenmesini isteme hakkını saklı tutması demektir. Dolayısıyla, alacaklının asıl edimin ifasını bir çekince koyarak kabul etmesi halinde, ceza koşulunun ödenmesini talep hakkı da devam eder.
3. İfayı engelleyen ceza koşulu (Wandelpön =dönme cezası ) :
TBK. M.179/III’te ifayı engelleyen ceza koşulu hükme bağlanmıştır. Buna göre, borçlunun kararlaştırılan cezayı ödeyerek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır. Bu suretle borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece belirlenen cezayı ödemeyi kararlaştırabilir. Buna ‘ifayı engelleyen ceza koşulu’ veya ‘dönme cezası’ da denilmektedir. (Borçlar hukuku genel hükümler- Prof. Dr. … .) bilgileri bulunmaktadır.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan kök rapor ve ek raporda ise sırasıyla; “Davacı şirket tarafından mahkemeniz nezdinde açılan işbu dava; taraflar arasında imzalanan birinci sözleşmenin 7. Maddesinde belirtilen cezai şart ile sözleşmedeki edimlerin yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan müspet ve menfi zararların tahsili talebidir. İşbu davanın halledilebilmesi için tarafların sözleşmedeki edimlerini yerine getirip getirmedikleri hususunun irdelenmesi gerekmektedir. Buna göre; davacı şirket, maden ruhsatını devire hazır hale getirmiş ve davalı şirket devir almamış ise; sözleşmeye göre davalı şirketin edimlerini yerine getirmediği söylenebilir. Yok, eğer davacı şirket, maden ruhsatına devire hazır hale getirmemiş ise, maden ruhsatının devrinin engelleyecek durumlar var ise, davalı şirketin edimlerini yerine getirmediğini söylemek yerinde değildir. Mahkemeniz münderecatına göre bu hususta bir kanaat belirtmek mümkün olmamıştır. Bu nedenle az yukarıda zikredilen eksikliklerin tamamlanmasından sonra tarafların edimlerine ilişkin kanaat beyan etmenin daha uygun olacağı, sonuç ve kanaatlerine varılmış, devir işleminin gerçekleşmesi için, hem davalı şirket hem de davacı şirketin yasa gereği yaptırımları bulunduğu için, dosya muhteviyatına göre devrin neden gerçekleşmediğine yönelik bir tespit yapılamamıştır. Mahkemeniz dosyasının hali hazırdaki münderecatına göre; sözleşmede belirlenen maden ruhsatı devir. işleminin gerçekleşmemesinin hangi şirketin kusurundan kaynaklandığı heyetimizce tespit edilememiştir. Buna göre de; davacı ve davalı şirkete kusur atfı yapılamamıştır. Kök rapordaki tespit ve kanaatlerimiz aynen geçerlidir.” dedikleri görülmektedir.
Somut olayımızda; tarafların edimlerini yerine getirilmesi-getirilememesi noktasında taraflara atfedilecek bir kusurunun bulunamaması (bilirkişi raporu), başka bir ifade ile davacı yan davalının kusurlu olduğunu ispat edememiştir, dolaysıyla davacı yanın, dosyadaki tüm deliller, bilirkişi raporu, yasal düzenlemeler ve konuya ilişkin öğretideki bilgiler bir bütün halinde değerlendirildiğinde davacının, davalı aleyhine açtığı cezai şart ve zarar (menfi ve müspet zararlar) davasının reddine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: GEREKÇESİ YUKARIDA AÇIKLANDIĞI ÜZERE
1-Davacının, davalı aleyhine açtığı cezai şart ve zarar (menfi ve müspet zararlar) davasının REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcının, 341,55 TL peşin harçtan mahsubu ile fazla yatan 260,85 TL harcın davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen miktar üzerinden AAÜT’ye göre hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Karar kesinleştiğinde kullanılmayan gider avansı bulunması halinde ilgilisine İADESİNE,
6- 6102 sayılı TTK’nun 5/A maddesi kapsamında arabuluculuğa başvurulduğundan 1.320,00 TL arabulucu ücretinin 6235 sayılı Kanunu 18/A-13.maddesi gereğince davacıdan alınarak Hazine’ye gelir KAYDINA,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde mahkememize veya başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilecek dilekçe ile Konya Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/07/2022

Katip Hakim

* Bu evrak UYAP-DYS üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.