Emsal Mahkeme Kararı Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/330 E. 2021/516 K. 26.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KONYA
.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO:
KARAR NO:

BAŞKAN:
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACI:
VEKİLİ :
DAVALILAR: 1
2-
3-
4-
VEKİLLERİ:
DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan “Alacak (Ticari Nitelikteki İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan)” davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
HEYETİMİZCE GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 17/09/2020 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; davanın açılmasından önce 29/11/2019 tarihinde zorunlu arabuluculuğa başvurulduğunu ancak sonuç alınamadığını, davacı müvekkili ile davalılardan …, … ve dava dışı …’nin 06/08/2007 tarihinde adi ortaklık sözleşmesi düzenlediklerini, bu sözleşemeye göre …nde … adına olan hisselerden 80 paya (8.000,00-TL’ye) tekabül eden miktarının müvekkiline ait olduğunu, müvekkilinin ilgili şirkete %16 hisse ile diğer ortaklarla eşit şartlarda ortak olduğunu, müvekkilinin bu hisseleri dilediği şekilde tasarruf etme hakkına sahip olduğunu, ancak hisse satışında tüm ortakların öncelikli olarak diğer ortaklara teklifte bulunmalarının gerektiğini, …’ın müvekkilinin hisselerinin karşılığında gerekli garantiyi sağlayacağını, ilerde hastane için kurulacak şirkette müvekkilinin resmi ortak olarak yer alacağını, bu ortaklık oluşumunda da mevcut ortaklıktaki oranların korunacağını, ortaklardan … ile …’nin yaptıkları işler karşılığında hak ediş olarak cironun %30’unu alacaklarını, kalan karın ortaklar arasında pay edileceğini, müvekkilinin çalışması karşılığında aylık 2.500,00-TL ödeneceğini, cironun artması ile bu maaşın da tedricen artırılacağını, yeni ortak alınacağı zaman müvekkilinin hissesinin sabit kalacağını ve diğer ortakların hisselerinden devir yapılacağını, ortakların hisse miktarınca kar ve zarara ortak olacakları hususunda sözleşme imzalandığını, işbu sözleşmenin kurulması sırasında tıp merkezi kurucularının / ortaklarının doktor olması zorunluluğu bulunduğunu, bu sebeple müvekkilinin resmi ortak olamadığını ve taraflar arasında (bir nev’i inanç sözleşmesi niteliğindeki) adi yazılı sözleşme yapıldığını, tıp merkezi kurucularının / ortaklarının doktor olma zorunluluğu ortadan kalktıktan sonra müvekkilinin kendi hisselerini emaneten elinde tutan … ve diğer davalılardan bu hisselerinin kendisine iade edilmesini talep ettiğini ancak müvekkilinin ısrarlı taleplerine rağmen davalıların müvekkilini sürekli oyaladıklarını, sözleşme gereklerini yerine getirmediklerini ve müvekkilini resmi ortak yapmaya yanaşmadıklarını, nitekim 16/08/2007 tarih ve 6875 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinin 402-403 sayfalarında yapılan ilana göre adı geçen şirketin Konya . Noterliği 06/08/2007 tarih ve …yevmiye numaralı ana sözleşmesi ile kurulduğunu ve aynı noterlik …yevmiye numaralı ortaklar kurulu kararı ile tescil ve ilanının istenildiğinin yazılı olduğunu, yapılan ilana göre şirket sermayesinin 50.000 YTL olduğunu ve 500 adet paya ayrıldığını, bu payların 280 payının …, 10 payının … ve 210 payının … adına olduğunun ilan edildiğini, sözleşmede belirtildiği üzere resmi kayıtta … adına olan 280 payın 80 payı gayri resmi olarak müvekkilinin payı olduğunu, 80 payın aynı zamanda toplam 500 payın (sözleşmede yazılı olduğu üzere) %16’sına tekabül ettiğini, 14/09/2012 tarihli ticaret sicil gazetesine göre resmi hissedarlardan …’nin hisseleri resmi olarak diğer ortaklara devredildiğini, şirketin (Hasret Medikal) resmi olarak iki ortağı kalmış olup onların da sözleşmenin tarafı olduklarını, sözleşmenin 2. maddesi gereğince sonradan hastane için kurulacak şirkete de müvekkilinin aynı oranda hissedar olacağı yazıldığından müvekkilinin sonradan kurulan …Şti.’nin de işbu sözleşme gereğince (%16 oranında) adi ortağı konumunda olduğunu, …Şti.’nin 22/06/2017 tarihli ticaret sicil gazetesi ilanına göre sermayesinin 3.500.000,00-TL’ye yükseltildiğini ve 3.500 adet payın 3.150’sinin …’a 350’sinin ise …’a ait olduğunun ilan edildiğini, bu arada 02/12/2013 tarihinde …İli, …İlçesi, …Mah. …ada …parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın hastane için … tarafından satın alındığını, hastane inşaatının tamamlanmasını müteakip Ankara . Noterliği’nin 29/04/2014 tarih ve …yevmiye numarası ile Sağlık Bakanlığı’nın 08/04/2014 tarih ve 6912 sayılı Özel Hastane Açılış Ruhsatı düzenlediğini, …Şti.’nin sözleşmede belirtildiği şekilde hastane kurulması için aynı ortaklar tarafından kurulduğunu, müvekkilinin sözleşme gereği her iki şirkette de %16 oranında adi ortaklık sahibi olduğu gibi devretme ve devralma sebebiyle dahi sonradan sözleşme gereğince kurulan … Şti.’nin de %16 oranında hissesinin adi ortağı konumunda olduğunu, davalıların sözleşme gereği edimlerini yerine getirmedikleri gibi müvekkilini sözleşmenin ikinci maddesi gereği hastane için kurulan şirkete de resmi olarak ortak yapmadıklarını, bu nedenlerle fazlaya dair talep ve dava haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik 1.000,00-TL tasfiye payının (davalı … Şti. ile davalı … şirketlerinin değerlerinin tespit edilerek, her iki şirkette ayrı ayrı müvekkilinin payı olan %16 pay miktarının (tasfiye paylarının) ilerde artırılmak üzere, müvekkilinin arabulucuya başvuru tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı müvekkiline verilmesine karar verilmesini, şimdilik 1.000,00-TL’nin ödenmemiş hak ediş alacağının, sözleşmenin 4. maddesi gereğince (müvekkilinin hak edişlerinin belirlenerek ödenmemiş hak ediş alacaklarının belirlenerek) ilerde artırılmak suretiyle, hak ediş tarihlerinden itibaren ticari faizleriyle birlikte …Şti dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı müvekkiline verilmesine karar verilmesini, yargılama gideri ve ücreti vekaletin de davalı taraflara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili 02/11/2020 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle;
Davacının iddialarının hem asılsız hem de hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, … Şti.’nin Konya . Noterliği’nden tasdikli 06.08.2007 tarihli …sayılı ana sözleşme ile 07.08.2007 tarihinde tescil edildiğini, 16.08.2007 tarihinde de Ticaret Sicil Gazetesi’ nde ilan edildiğini, işbu şirketin faaliyetlerine Tıp Merkezi/ Özel …Merkezi olarak başladığını ve hiçbir zaman hastaneye dönüşmediğini, …Göz Merkezi’nin ” …Mah. …Sk. No:… …/ Konya” adresinde 09.10.2007 tarihinde faaliyete başladığını, …Göz Merkezi’nin halen aktif faaliyet gösteren bir merkez olduğunu, …Şti ne ait hastane ruhsatının 11.01.2013 tarihinde … Şti. tarafından devralındığını, 2014 yılında “…Mah. …Sk. No:… …/Konya” adresinde “…Hastanesi ” olarak faaliyette bulunmaya başladığını, daha sonra 2017 yılında …Göz Hastanesi; “…Mah. …Sk. No:… …/Konya” adresine taşındığını ve faaliyetine burada devam etmekte olduğunu, 2019 yılında … Şti.’nde kısmi bölünme olduğunu, … Şti.’nin Tıp Merkezi olarak faaliyetine devam etmekte olduğunu, ortak olduğunu iddia eden davacının kısmı bölünmede üç aylık askı süresince hiçbir itirazda bulunmadığını, hiçbir hukuki yola başvurmadığını, şu anda …Göz Hastanesi’nin, davalılardan … Şti. tarafından işletilmek olduğunu, davacının sözleşmenin kurulması sırasında tıp merkezi kurucularının / ortaklarının doktor olması zorunluluğunun bulunduğunu, bu nedenle davacının resmi ortak olamadığını beyan ettiğini, ortak bir amacın mümkün olmayıp; amacın gerçekleşmesinin imkansız olduğunu, sözleşmenin kesin olarak hükümsüz olduğunu ayrıca ortaklardan …’nin yıllar önce devlet kadrosunda doktor olarak çalışmaya başladığını, davacının iddia ettiğinin aksine hastane için bir şirket kurulmadığını, … Şti.’nin Konya . Noterliği’nden tasdikli 04.01.2007 tarihli ve …sayılı ana sözleşme ile 04.01.2008 tarihinde tescil olduğunu, 10.01.2008 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, davacının … Şti. ile uzaktan yakından hiçbir ilgisinin bulunamayacağını, … Şti’ nin ana sözleşme tarihi 04.01.2007 olduğunu, …Şti.’ nin ana sözleşme tarihinden bile önce olduğunu, davacının bu şirketle hiçbir ilgisinin bulunmadığı aşikar olduğunu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 520. maddesinin son fıkrası gereği; payın devri veya devir vaadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmemekte olduğunu, dolayısıyla “YOK” hükmünde olan bir belgeye dayanılarak talepte bulunulmasının mümkün olmayacağını, davanın reddine karar verilmesini, 6762 sayılı türk ticaret kanunu’nun 520. maddesi gereği şirkete bildirilmiş ve pay defterine kaydedilmiş bir pay devri bulunmadığından, davacının şirketten de herhangi bir talepte bulunmasının mümkün olmadığını, iddia edilenin aksine davacının şirkete ortak olmak için sözlü ya da yazılı herhangi bir başvurusunun bulunmadığını, mahkemelerin adi ortaklığın tasfiyesini yapma gibi bir görevinin bulunmadığını, davacının hakediş alacağının da bulunmadığını, davacının sebebiyet verdiği zararları ödeme zorunluluğunun bulunduğunu ayrıca davacının haksız alacak iddiasının zamanaşımına uğradığını, davacının müvekkiline tehdit ve şantaj içeren mail gönderdiğini bu konuda davacı aleyhinde Savcılığa ayrıca suç duyurusunda bulunulacaklarını, bu nedenlerden dolayı, davanın reddine, vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili 25/11/2020 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafın cevap dilekçesini kabul etmediklerini, davalı tarafın sözleşmenin geçersizliğini ileri sürdüğünü ancak işbu sözleşmenin taraflarca imzalanmış ve tüm tarafları bağlayıcı nitelikte olduğunu, adi ortaklık sözleşmesinin kurulmasının yazılı şekle dahi tabi olmadığını, davalıların zamanaşımı itirazlarının da yerinde olmadığını çünkü ortaklık ilişkisi devam etmekte olduğunu, zamanaşımı sürelerinin tasfiye bitiminden itibaren işlemeye başlayacağını, bu nedenle davalının zamanaşımı itirazlarının reddine karar verilmesini, işin esasına girilerek tüm delillerin toplandıktan sonra davalarının kabulüne karar verilerek fazlaya dair talep ve dava haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik 1.000,00-TL tasfiye payının (davalı …. Şti. ile davalı …. şirketlerinin değerlerinin tespit edilerek, her iki şirkette ayrı ayrı müvekkilinin payı olan %16 pay miktarının (tasfiye paylarının) ilerde artırılmak üzere, müvekkilinin arabulucuya başvuru tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı müvekkiline verilmesine karar verilmesini, şimdilik 1.000,00-TL’nin ödenmemiş hak ediş alacağının, sözleşmenin 4. maddesi gereğince (müvekkilinin hak edişlerinin belirlenerek ödenmemiş hak ediş alacaklarının belirlenerek) ilerde artırılmak suretiyle, hak ediş tarihlerinden itibaren ticari faizleriyle birlikte ….Şti dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı müvekkiline verilmesine karar verilmesini, yargılama gideri ve ücreti vekaletin de davalı taraflara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilinin 07/12/2020 havale tarihli ikinci cevap dilekçesinde özetle; Davacının cevaba cevap dilekçelerinin usule aykırı olduğunu, davanın basit yargılama usulü ile görülmesine rağmen davacının cevaba cevap dilekçesini sunduğunu, bu nedenle cevaba cevap dilekçesinin dikkate alınmasının mümkün olmadığını, bu nedenlerden dolayı davanın reddine, vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Dilekçeler aşaması tamamlanmış, taraflara duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilerek duruşma açılmıştır.
Tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; Davacının taraflar arasına yapılan 06/08/2007 tarihli adi ortaklık sözleşmesi nedeniyle adi ortaklığın tasfiye edilerek davacının tasfiye payı ve hak ediş alacağının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesini talep ettiği, davalıların davalıların taraflar arasındaki sözleşmenin yok hükmünde olduğunu, zamanaşımı süresinin geçtiğini, davanın reddine karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Davacı ve davalılardan … ve … ile dava dışı … arasında 06/08/2007 tarihli “SÖZLEŞMEDİR” başlıklı yazılı bir sözleşme düzenlendiği, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin varlığı ve sözleşmedeki imzalar konusunda taraflar arasında her hangi bir ihtilafın bulunmadığı, taraflar arasındaki ihtilafın sözleşmenin geçerli bir sözleşme olup olmadığı ve bu sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
TMK.6. maddesine göre taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu, HMK’nun 24., 25., 26. Maddelerine göre davanın dayanağı olan sebeplerin ve bunların delillerinin taraflarca mahkemeye bildirileceğinin ve hakimin de bu sebeplerle bağlı olduğunun ancak hakimin tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmadığının düzenlenmiştir. (Yargıtay .HD’nin 19.02.2020 tarih ve …Es. …Kar. sayılı ilamı benzer doğrultuda)
Taraflar arasında düzenlenen 06/08/2007 tarihli sözleşme davacının iddiasının aksine limited şirket hisse (pay) devir vaadi sözleşmesidir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 520. Maddesinde; “Bir payın devri, şirket hakkında ancak şirkete bildirilmek ve pay defterine kaydedilmek şartiyle hüküm ifade eder. Devir hususunun pay defterine kaydedilebilmesi için, ortaklardan en az dörtte üçünün devre muvafakat etmesi ve bunların esas sermayesinin en az dörtte üçüne sahip olması şarttır. Ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye ayın ise, payını şirketin kuruluşunu takip eden üç yıl içinde başkasına devredemez. Şirket mukavelesi payların devrini yasak edebileceği gibi yukarıki fıkralarda derpiş edilenlerden daha ağır şartlara da bağlı tutabilir. Payın devri veya devir vadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi, hüküm ifade etmez.” şeklinde düzenlenmiş benzer şekilde 6102 sayılı TTK’nun 595.maddesinde de düzenlenmiştir.
Taraflar arasında sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 61. Maddesinde; “Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır.” şeklinde, BK’nun 66.maddesinde;”Haksız surette mal iktisabından dolayı ikame olunacak dava, mutazarrır olan tarafın verdiğini istirdada hakkı olduğuna ıttılaı tarihinden itibaren bir sene müruriyle ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren on senenin müruriyle sakıt olur. Eğer mal iktisabı mutazarrır olan taraf aleyhinde bir borç teşkilinden ibaret ise, mutazarrırın hakkı müruru zaman ile sakıt olmuş olsa bile, bu borcu ifa etmez.” şeklinde düzenlenmiş benzer düzenlemenin 6098 sayılı TBK’nun 77.ve devam eden maddelerinde düzenlenmiş ancak bir yıllık süre iki yıla çıkartılmıştır.
Yargıtay . Hukuk Dairesi’nin 01.02.2021 tarih ve …Es. …Kar. Sayılı ilamında; “… Ancak 6102 sayılı TTK’nın 595/1. maddesiyle, hisse devir vaadi sözleşmelerinin geçerli bir şekilde kurulabilmesi yazılı şekilde yapılmaları ve taraf imzalarının noterce onaylanması şartına bağlı tutulmuştur. TBK’nın 12/2 maddesinde Kanunun sözleşmeler için öngördüğü şeklin geçerlilik şekli olduğu belirtilerek, bu şekle uyulmadan akdedilen sözleşmelerin hüküm doğurmayacağı düzenleme altına alınmıştır. Taraflar arasındaki hisse devir vaadi sözleşmesinin yazılı şekilde yapıldığı ancak taraf imzalarının noterce onaylanmadığı anlaşıldığından Kanunun öngördüğü şekle riayet edilmeksizin akdedilen sözleşmenin geçersiz olduğunun kabulü zorunludur. Bu nedenle, mahkemece, geçersiz olan sözleşmede dönme hakkının saklı tutulduğundan bahisle hüküm tesisi yoluna gidilmesi doğru görülmemiştir…” şeklinde kabul edilmiştir.
Yargıtay .Hukuk Dairesi’nin 05.07.2018 tarih ve …Es. …Kar. Sayılı ilamında; “1…-Dava, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı olarak gerçekleşmeyen şirket hisse devrine ilişkin ödenen meblağın istirdadına yönelik icra takibine itirazın iptali isteminden ibarettir. Davacı, limited şirket hisselerinin 01.07.2010 tarihinde sözleşme yapılarak kendisine devredileceğini ancak bu hususun gerçekleşmediğini ileri sürerek devir için ödediği meblağın iadesini istemiştir. İddianın ileri sürülüş biçimi gözetildiğinde, davada 818 sayılı BK 61 ve devamı maddeleri ile TBK 77 ve devamı maddelerinin tatbiki gerektiği açıktır. Davalılar süresinde zamanaşımı definde bulunmuşlardır. Bu durumda davacının vaki ikrarı da gözetilerek taraflarca belirlenen 01.07.2010 tarihinde gerçekleşmeyen hisse devri nedeniyle davalıların bu tarih itibariyle sebepsiz zenginleştiklerinin kabulü gerekir. Davacı yanın, davalılar bakımından gerçekleşen sebepsiz zenginleşme halini, devrin gerçekleşmesi gereken tarihten makul bir süre sonra idrak ve ıttıla etmesi gerektiği gözetildiğinde dahi, dava tarihi itibariyle 818 sayılı BK m. 66’da öngörülen bir yıllık zamanaşımının dolduğu anlaşılmaktadır. 6101 sayılı Kanun 5. maddesi de gözetilerek davalı yanın zamanaşımı def’inin kabulüyle davanın bu nedenle reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde kabul edilmiştir.
Yargıtay . Hukuk Dairesi’nin 04.10.2004 tarih ve …Es. …Kar. Sayılı ilamında; ” Dava, TTK.nun 520 nci maddesi uyarınca limited şirket hisse devir vaadi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Dairemiz’e ait son bozma ilamında, taraflar arasındaki sözleşmenin TTK.nun 520 nci maddesinde düzenlenen şekil şartlarına uymaması nedeniyle geçersiz olduğu ve davacı tarafın sözleşmenin geçersiz olması nedeniyle BK.nun 61 nci maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre verdiklerini geri isteyebileceği belirtilmiştir. O halde davacı tarafın geçersiz sözleşmeye dayalı olarak davalıya intikal ettirdiği şeyler ne ise ancak bunların iadesi yönünde hüküm oluşturulması düşünülmek gerekirken, mahkemece Dairemiz bozmasına yanlış anlam verilerek sanki sözleşme geçerliymiş de davacı tarafın devrettiği şeyler karşılığında davalıdan bakiye alacağı kalmış gibi hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde kabul edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen 06/08/2007 tarihli sözleşmenin davacının iddiasının aksine 6762 sayılı TTK’nun 520.maddesi(6102 sayılı TTK’nun 595.maddesi) kapsamında limited şirket hisse(pay) devri vaadi sözleşmesi mahiyetinde olduğu, şekil şartlarına uyulmadığından sözleşmenin geçerli olmadığı, geçersiz bir sözleşmeye istinaden tarafların 818 sayılı BK’nun 61.maddesi(6098 sayılı TBK’nun 77.maddesi) hükmü gereğince sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre verdiklerini geri isteyebilecekleri, davalı tarafın süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunduğu, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı taleplerin BK’nun 66. Maddesi gereğince geri isteme hakkının doğduğu tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde zenginleşmenin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıllık TBK’nun 82. Maddesi gereğince iki yıl ve on yıllık sürelere tabi olduğu, 6101 sayılı Kanun’un 5. Maddesi ve BK’nun 66. Maddesi gereğince davanın bir yıllık zamanaşımı ve BK’nun 66. TBK’nun 82.maddeleri gereğince sözleşmenin yapıldığı 06/08/2007 tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı, davalı şirketlerin taraflar arasındaki sözleşmenin tarafı olmadığı, bu davalılara husumet yöneltilemeyeceği, pasif husumet ehliyetlerinin bulunmadığı anlaşıldığından sözleşmenin tarafı olan davalılardan … ve … yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, diğer davalı şirketler yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından davalılardan … ile …Şirketi hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden REDDİNE,
2-Davacı tarafından davalılardan … ve … hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad KAYDINA,
4-6102 sayılı TTK’nun 5/A maddesi kapsamında arabuluculuğa başvurulduğundan 1.320,00 TL arabulucu ücretinin 6235 sayılı Kanunu 18/A-13.maddesi gereğince davacıdan alınarak Hazine’ye gelir KAYDINA,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde BIRAKILMASINA,
6-Davalı tarafça yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta hüküm kurulmasına yer OLMADIĞINA,
7-Davalılardan … ile …Şirketi kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT’nin 3/2.7/2.ve 13. Maddelerine göre hesaplanan 240,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan … ile …Şirketi’ne VERİLMESİNE,
8-Davalılardan … ve … kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT’nin 13. Maddelerine göre hesaplanan 2.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan … ve … ‘a VERİLMESİNE,
9-Taraflarca dava başında yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin ve davalılar vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçe ile istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/10/2021

Başkan … Üye … Üye … Katip …