Emsal Mahkeme Kararı Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/151 E. 2022/470 K. 05.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: … Esas – …
YÜCE TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR
T.C.
KONYA
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO :
KARAR NO:

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA İHBAR OLUNAN:
DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
GEREKÇE YAZIM TARİHİ:

Davacı taraf vekilinin davalı taraf aleyhine açtığı işbu dava mahkememizin … Esas sırasına kaydedilmekle, mahkememizce yapılan aleni/açık yargılama sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; Davacı müvekkili şirketin enerji sektöründe faaliyet gösteren önemli firmalardan biri olduğunu, müvekkili şirketin iştigal alanını kurulu güneş elektrik santralleri vasıtasıyla elektrik üretimi yapmak ve bu elektriği daha sonra elektrik dağıtım firmaları (EDAŞ’lar) aracılığıyla devlete satmak olarak özetlemenin mümkün olduğunu, davalı şirketin ise değindiğimiz elektrik dağıtım şirketlerinden (EDAŞ’lardan) birisi olduğunu, davacı şirketin ürettiği elektriği davalı şirketin kurulu tesisleri üzerinden geçirerek devlete sattığını, bu anlamda davacı müvekkilinin davalı şirketin tesislerini kullanması nedeniyle davalıya bir bedel ödediğini, bu bedele kısaca “dağıtım bedeli katkı payı” denildiğini, işbu davanın konusunun son dönemde davalı şirketin müvekkilden talep ettiği fahiş ve haksız dağıtım bedeli katkı payının oluşturduğunu, davalı şirketin son dönemde yaptığı uygulamalarla 2018 yılı öncesinde devreye alınan güneş enerji santrallerinin (GES) dağıtım bedeli katkı payını 5,6882krş/kwh’tan 28,2765krş/kwh’a yükselttiğini, kısacası davalının katkı payında 5 katından fazla bir artış yaptığını, davalı şirketin önceden haber vermeksizin davacı şirketin finansal hazırlık yapmasına imkan tanımaksızın bu konuda davacıya hiçbir süre vermeksizin yaptığı bu artışın davacı şirketin projelerinin kredilendirilmesinde büyük zorluklara sebep olduğunu, keza davalının bu hareketi kreditör bankaları da olumsuz etkileyeceğini, bu nedenle sektörde faaliyet gösteren pek çok oyuncunun iflasının dahi gündeme gelebileceğini, davalı şirketin bu hamlesinin hukuk devletinin en önemli ilkelerinden birisi olan “öngörülebilirlilik ilkesine” de aykırı olduğunu, İşbu davanın konusunu bir miktar para alacağının ödenmesinin oluşturmaması ve yerleşik yargısal uygulamalar (Örneğin; İstanbul BAM .H.D.’nin 21.03.2019 tarih ve … esas … karar; İstanbul BAM .H.D.’nin 17.01.2020 tarih ve … esas … karar; İstanbul BAM .H.D.’nin 26.12.2019 tarih … esas … karar; Yargıtay .H.D.’nin 13.02.2020 tarih ve … esas … karar, Yargıtay .H.D.’nin 01.04.2021 tarih ve … esas … karar sayılı kararları gibi) nedeniyle arabuluculuk yoluna gidilmediğini, bu nedenlerle fazlaya dair her türlü yasal hakkı saklı kalmak kaydıyla, davanın kabulü ile davalının davacı müvekkilinden talep ettiği şimdilik 1.000,00TL tutarında dağıtım bedeli katkı payı borcunun olmadığının, davalının dağıtım bedeli katkı payında yaptığı artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının, günün ekonomik koşulları ve diğer hususlar dikkate alınarak adil bir dağıtım bedeli katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin ve bu hususlarla bağlantılı olarak davacının davalıya (güneş enerji santrallerinin dağıtım bedeli katkı payının 5,6882krş/kwh’tan 28,2765krş/kwh’a yükseltildiği tarihten itibaren) fazla ödeme yapıp yapmadığı ile yapmış ise bunun miktarının ne kadar olduğunun tespitini, yapılacak bu tespite kadar davacının fazla ödeme yapmasının ve hak kaybı yaşamasının engellenmesi amacıyla davacının yapacağı ödeme işlemlerinin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; Davacının davasının usule ve yasaya aykırı olduğunu, davacı tarafından davanın dayanağı olarak lisanslı üreticilere uygulanan tarife ile lisanssız üreticilere uygulanan tarifenin farklı olması gösterildiğini, tarifelerin üstün kamu iradesi tarafından herkes için bağlayıcı nitelikte olmak üzere EPDK tarafından belirlenmekte olup idari birer işlem niteliğinde olduğunu, şirketlerin tarifeleri uygulamama yönünde bir takdir yetkisi olmadığını, bir idari düzenleme sebebiyle oluştuğu iddia edilen fark talep edilmediğini, bu nedenle davada idari yargının görevli olduğunu, davanın her iki tarafın da ticari işletmesiyle ve bir miktar paranın ödenmesiyle ilgili olduğunu, davacının asıl maksadının ve hukuki yararı fazla ödediğini iddia ettiği bedellerin geri alınması olmasına karşın davacının dava dilekçesinde sadece arabuluculuktan kaçınmak için davasını menfi tespit davası olarak gösterdiğini, fazla ödeme yaptığını ve bu fazla ödeme miktarının tespitini talep eden davacının fazla ödediğini iddia ettiği bedel yönünden istirdat talebi barındırmayan menfi tespit talebinde hukuki bir yararından söz edilemeyeceğini, hukuki nitelemenin mahkememize ait olup davanın nihai olarak menfi tespiti değil, fazla ödediği iddia edilen katkı paylarının miktarının tespiti ile istirdadını amaçladığını, davacı tarafından dava şartı sağlanmadan dava açılmış olduğundan davanın reddine karar verilmesini aksi halde davacının istirdat talebi olmadığına ilişkin açık beyanının alınmasını talep ettiklerini, davacının elektrik piyasasında lisanssız elektrik üretim yönetmeliği’ne göre faaliyet yürüttüğünü, anılan yönetmeliğin itirazlar başlıklı 27. maddesine göre; bu yönetmelik kapsamında üretim yapan gerçek ve tüzel kişilerin 23 üncü, 24 üncü, 25 inci ve 26 ncı maddeler uyarınca görevli tedarik şirketi tarafından yapılan iş ve işlemlere işlemin kendilerine bildirim tarihinden itibaren üç işgünü içerisinde itiraz edebileceğini, davacının görevli tedarik şirketine itiraz etmeden doğrudan dava açmasının mümkün olmadığını, 4628 sayılı enerji piyasası düzenleme kurumunun teşkilat ve görevleri hakkında kanun uyarınca fiyatlandırma esaslarını tespit etmek kurumun sorumluluğunda olduğunu, kurum, iletim, dağıtım, toptan satış ve perakende satış için yapılacak fiyatlandırmaların esaslarını tespit etmekte ve toptan satış fiyat tarifesini, iletim tarifesini, dağıtım tarifeleri ile perakende satış tarifelerini onayladığını, dava EPDK tarafından onaylanan tarifeye dayalı olarak yapılan faturalandırmalara karşı açılmış bulunduğundan husumetin EPDK’YE yöneltilmesi gerektiğini, zira müvekkilinin EPDK tarifesi aksine işlem tesis etmesinin söz konusu olmadığını, davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesinin mümkün olmadığını, dava dilekçesinde talep sonucunun açık şekilde gösterildiğini, davacının hangi tarihten başlayarak talepte bulunduğu dava dilekçesinde 6100 sayılı hmk 119/1-3 anlamında gösterildiğini, davacıya hangi tarihten başlayarak talepte bulunduğunun açıklattırılmasını talep ettiklerini, davacının davasındaki taleplerinden biriside adil bir dağıtım bedeli katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin mahkeme tarafından tespiti olduğunu, Anayasa’da kuvvetler ayrığının kabul edildiğini, yasama yürütme ve yargının ancak Anayasa’dan ve Kanunlardan aldıkları yetkileri kullandıklarını, 4628 sayılı enerji piyasası düzenleme kurumumun teşkilat ve görevleri hakkında kanun 5.maddesine göre dağılım tarifeleri ile perakende satış tarifelerini incelemek ve onaylamak Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun görev alanına girdiğini, yine aynı kanunun 9. maddesiyle Tarifeler Dairesi Başkanlığı bu kanun ve diğer kanunlarla kuruma verilen tarife belirleme, elektrik ve doğal gaz tarifelerine esas yatırım planlarının onaylanması, yatırım tavanlarının belirlenmesi ve talep tahminlerinin onaylanması ile ilgili işleri yapacağını, idarenin bu belirlemeleri yaparken enerji piyasasının tüm bileşenlerini ve kamusal öncelikleri takdir ederek işlem yaptığını, idarenin düzenleyici işlemlerini ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama konusu yapan Danıştay’ın bile yetkisi iptal ile sınırlıyken ve idare yerine geçerek düzenleme yapması mülmkün değilken adli yargıdan düzenleyici işlem niteliğinde karar vermesini beklemenin düşünülemeyeceğini, bu nedenlerle davacının dayanak idari düzenleyici işlemin iptalini istemeden idari işlemin uygulamasına karşı talepte bulunmasının mümkün olmaması, davaya konu uyuşmazlıkta idari yargının görevli olması, aksi değerlendirildiğinde davadan asıl maksadın istirdat olması karşısında arabuluculuğa ve şirkete ön başvuruya ilişkin dava şartlarının yerine getirilmemiş olması, müvekkilinin sadece EPDK kararlarını uygulamış olması, tavan gelir modeli kapsamında müvekkilinin bu idari düzenleyici işlemi uygulaması sebebiyle fazladarı bir maddi yarar elde etmemiş olması, iddia edilen alacağın zaman aşımına uğramış olması, müvekkiline husumet düşmemesi, davanın belirsiz bir alacağa ilişkin olmaması ve davacının taleplerinin esası itibariyle haksız bulunması karşısında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
I.DAVANIN NİTELENDİRİLMESİ
Taraflar arasında görülmekte olan davanın; Taraflar arasında akdedilen dağıtım/sistem kullanım anlaşmasından dolayı davalı tarafından fazla tahsil edildiği iddia edilen ve davacı tarafından dava tarihinden önce ödenen sistem kullanım / dağıtım bedellerinden dolayı davacının borçlu olmadığının tespiti amacıyla açmış olduğu menfi tespit olduğu, taraflar arasındaki ihtilafın ise davalı tarafından lisanssız üretici olduğu anlaşılan davacıdan fazla sistem kullanım/dağıtım bedeli tahsil edip etmediği, lisanslı üreticiler ile lisanssız üreticilerden farklı dağıtım tarifesi uygulanmasına ilişkin sözleşme hükmünün eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığı, adil dağıtım bedeli katkı payının ne kadar olması gerektiği hususlarında olduğu görüldü.
II.HÜKME EMSAL ALINAN YÜKSEK MAHKEME İLAMLARI
1.T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesinin 18/11/2021 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı ilamında;
“lk derece Mahkemesince, uyuşmazlığın tacir olan taraflar arasında imzalanmış olan “Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşmasından” kaynaklanmakta olduğu, TTK’nın 4. maddesi uyarınca nispi ticari dava olduğu, aynı Yasa’nın 5. maddesi uyarınca Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu, somut uyuşmazlıkla ilgili İdari Yargının görevli olduğuna ilişkin yasal bir düzenleme olmadığı gözetilerek, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde yargı yolu dava şartı konusunda yanılgılı gerekçeyle karar verilmesi doğru olmamıştır.” denilmiştir.
2.T.C. Yargıtay . Hukuk Dairesinin 24/01/2022 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı ilamında;
“Davalı … aleyhine eksik gönderildiği ileri sürülen ve harç ve masraf adı altında yapılan kesinti yönünden eda davası açabilecekken tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından, davalı … yönünden açılan davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili ile davalılardan … Bankası A.Ş. vekilince temyiz edilmiştir.

Somut olayda; bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında verilen kararda, davalılardan … yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle ret kararı verilmiş olmakla, AAÜT.’nin 7/2 maddesi uyarınca bu davalı lehine maktu 2.040 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile 9.396,18 TL nispi vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.”
3.T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/01/2012 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı ilamında;
“Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir.
Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.

Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (… , … , … , … , İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164). ” denilmiştir.
4.T.C. Yargıtay . Hukuk Dairesinin 24/05/2022 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı ilamında;
“7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’ya eklenen dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesinde; “(1) Bu kanunun 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” düzenlemesi getirilmiştir. Madde metni herhangi bir tereddüde ve yanlış anlamaya yer vermeyecek şekilde açık yazılmıştır. TTK’ya bu maddenin eklenmesini sağlayan 7155 sayılı Kanun’un genel gerekçesinin bu konuyla ilgili kısmı ve madde için özel olarak yazılan gerekçe de bu açık anlamı desteklemektedir. Hal böyle iken, menfi tespit davalarının ticari bir dava olduğu için TTK’nın 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi ticari davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan da Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı hususu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesince bu hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu nazara alınmaksızın Bölge Adliye Mahkemesince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” denilmiştir.
III.DEĞERLENDİRME VE NETİCE
1.YARGI YOLU VE PASİF HUSUMET DAVA ŞARTI YÖNÜNDEN YAPILAN DEĞERLENDİRMEDE; Her ne kadar davalı vekili tarafından eldeki davada idari yargı merciilerinin görevli olduğu ve davalının pasif husumet ehliyeti olmadığından bahisle yargı yolu ve husumet ehliyeti dava şartı itirazında bulunulmuş ise de yukarıda detayı verilen T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesinin 18/11/2021 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı ilamında da ifade edildiği üzere dava konusu uyuşmazlığın tacir olan taraflar arasında imzalanmış olan “Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşmasından” kaynaklanmakta olduğu, TTK’nın 4. maddesi uyarınca nispi ticari dava olduğu, aynı Yasa’nın 5. maddesi uyarınca Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu, somut uyuşmazlıkla ilgili İdari Yargının görevli olduğuna ilişkin yasal bir düzenleme olmadığı gözetilerek davalının bu yöndeki itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2.ARABULUCULUK DAVA ŞARTI YÖNÜNDEN YAPILAN DEĞERLENDİRMEDE; Her ne kadar davalı vekili tarafından eldeki davanın arabuluculuğa tabi olduğu ve davacı tarafından dava açılmadan önce arabuluculuğa müracaat edilmediğinden bahisle dava şartı yokluğundan davanın reddi talep edilmiş ise de yukarıda detayı verilen T.C. Yargıtay . Hukuk Dairesinin 24/05/2022 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı ilamında da ifade edildiği üzere ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı hususu dikkate alınarak davalının bu yöndeki savunmasına ve itirazına itibar edilmemiştir.
3.HUKUKİ YARAR DAVA ŞARTI YÖNÜNDEN YAPILAN DEĞERLENDİRMEDE; Taraflar arasında görülmekte olan davanın akdedilen dağıtım/sistem kullanım anlaşmasından dolayı davalı tarafından fazla tahsil edildiği iddia edilen sistem kullanım / dağıtım bedellerinden dolayı davacının borçlu olmadığının tespiti amacıyla açmış olduğu menfi tespit olduğu, taraflar arasındaki ihtilafın ise davalı tarafından lisanssız üretici olduğu anlaşılan davacıdan fazla sistem kullanım/dağıtım bedeli tahsil edip etmediği, lisanslı üreticiler ile lisanssız üreticilerden farklı dağıtım tarifesi uygulanmasına ilişkin sözleşme hükmünün eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığı, adil dağıtım bedeli katkı payının ne kadar olması gerektiği hususlarında olduğu görüldü.
4.28/02/2022 Tarihli dava dilekçesinin içeriği ve ilgili dilekçenin netice talep kısmında açıkça ifade edildiği üzere eldeki davada davacının talebi fahiş artırıldığı iddia edilen sistem kullanım / dağıtım bedellerinden dolayı fazla tahsil edildiği iddia edilen kısmın şimdilik 1.000,00 TL yönüyle borçlu olmadıklarının tespiti talebini içermektedir.
5.Gerek 12/05/2022 tarihli dilekçe gerekse de Mahkememizin 05/07/2022 tarihli duruşmasında davacı vekilinin alınan beyanından anlaşıldığı üzere eldeki davaya dayanak faturalar dolayısıyla davalı tarafından tahakkuk ettirilen bedellerin davacının tek taraflı olarak ödemeden imtina etmesinin mümkün olmaması ve herhangi bir hak kaybına mahal vermemek adına dava açılmadan önce ödendiği görülmektedir.
6.Yukarıda detayı verilen T.C. Yargıtay . Hukuk Dairesinin 24/01/2022 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı ilamı ile T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/01/2012 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı ilamında açıkça ifade edildiği üzere borçlunun menfi tespit davası açmakta korunmaya değer hukuki yararının olması gerektiği, eda davasının açılabileceği durumlarda tespit davası açılmasında hukuki yarar olmadığı, somut olayımızda dava konu fatura bedellerinin ödenmiş olması sebebiyle eda davası açılması gerekirken menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar olmadığı değerlendirilmekle davacının davasının 6100 sayılı HMK m. 114/1-h maddesi gereğince hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi hususunda Mahkememizde vicdani kanaat hasıl olmuştur.
7.Her ne kadar davacı vekili 12/05/2022 tarihli dilekçesinde eldeki davada asli taleplerinin GES dağıtım bedeli katkı payının fahiş artırılmasının yasa ve sözleşmelere uygun olup olmadığı, adil dağıtım payı katkı bedelinin ne kadar olması gerektiğinin tespiti talep ettiklerini ifade etmiş ise de 28/02/2022 Tarihli dava dilekçesinin içeriği ve ilgili dilekçenin netice talep kısmında açıkça ifade edildiği üzere eldeki davada davacının talebi fahiş artırıldığı iddia edilen sistem kullanım / dağıtım bedellerinden dolayı fazla tahsil edildiği iddia edilen kısmın şimdilik 1.000,00 TL yönüyle borçlu olmadıklarının tespitine yönelik olduğu, davacının borçlu olup olmadığının tespitinin de tahakkuk ettirilen miktarların fahiş olup olmadığı veya adil dağıtım payı katkı bedelinin ne kadar olması gerektiğinin tespiti ile mümkün olacağı, nitekim bu hususun açılacak eda davası ile de tespit edilebileceği, bu nedenle davada asıl talebin menfi tespite yönelik olduğu değerlendirilmekle bu yöndeki savunmalarına itibar edilmeyerek Mahkememizde oluşan vicdani kanaatin tezahürü olarak aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davanın 6100 sayılı HMK m. 114/1-h maddesi gereğince hukuki yarar dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile fazladan harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı vekili yararına AAÜT’nin 7/2 maddesine göre hesaplanan 150,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-6100 Sayılı HMK’nın 323–333. maddeleri gereğince hükmün verilmesinden kesinleşmesine kadar olan dönemde davacının sorumlu olduğu yargılama giderleri de ödendikten sonra var ise karar kesinleştiğinde; Kullanılamayan ve bakiye kalan gider avansının Hukuk Muhakemeleri Kanunun Gider Avansı Tarifesinin 5. Maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra talep eden tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle, talep eden tarafından hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak İADESİNE,
DAİR; Taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın 7201 Sayılı Kanununun 11. Maddesi gereğince taraf vekillerine tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde T.C. Konya Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinden istinaf kanun yoluna müracaat etme hakları açık olmak üzere Türk Milleti adına verilen karar duruşma tutanağına geçirilerek açıkça okunup usulen anlatıldı.
05/07/2022

Katip Hakim