Emsal Mahkeme Kararı Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/626 E. 2021/609 K. 01.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA TÜRK MİLLETİ ADINA
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO:
KARAR NO:
HAKİM :
KATİP :
DAVACI :
VEKİLLERİ:
DAVALI :
VEKİLLERİ:
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
KARAR YAZMA TARİHİ :
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının dosya üzerinden yapılan değerlendirmesi sonunda,
İDDİANIN ÖZETİ : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 21.07.2019 günü sürücü … sevk ve |idaresindeki … plaka sayılı aracın yapmış olduğu tek taraflı trafik kazasında yolcu olarak bulunan müvekkilin ağır şekilde yaralandığını, müvekkilin sakat kaldığını, kaza tespiti tutanağına göre meydana gelen kazanın oluşumunda müvekkilin hiçbir kusuru olmadığını, tüm kusurun karşı tarafa ait olduğunu, kazaya neden olan … plaka sayılı kaza tarihinde davalı tarafça ZMMS ile sigortalı olduğunu, müvekkilin Geçici iş Göremezlik Tazminatı, Sürekli iş Göremezlik Tazminatı, Bakıcı giderleri ve Tedavi Giderlerinin poliçe limiti sınırları içerisinde sigortanın ödemekle yükümlü olduğu tazminatın ödenmesini, |gerekli evrakların eksikliği halinde taraflarına bilgi verilmesini talep ettiklerini, davalıya gerekli evraklarla başvuru yapıldığını, başvuru dilekçesi ile |savcılık dosyası doktor raporları ve eklerinin gönderildiğini, yurtiçi kargo ile gönderilen evrakların davalı şirkette teslim edildiğini, en geç 15 gün içinde kurumca yazılı cevap verilmesi zorunlu iken tarafılarına yazılı bir cevap verilmediğini, sigorta ile bir anlaşma sağlanamadığını, süresinde yazılı bir cevap verilmemesi nedeni ile iş bu davanın açılmak zorunda kalındığını, müvekkilin yaralanması ile ilgili olarak müvekkilin ZMSS genel şartları uyarınca uğramış olduğu maddi tazminat alacaklarının ödenmesi için Akşehir Arabuluculuk bürosuna başvuru yapıldığını, ancak arabulucu görüşmesi anlaşama ile sonuçlandığını, müvekkilinin uğradığı maddi zararlarının gerçek miktarı yargılama sırasında yapılacak bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağından şimdilik 3.100 TL belirsiz alacak davası (maddi tazminat) talep ettiğini, müvekkilin; sürekli iş göremezlik tazminat alacağı için 1.000 TL, Geçici İş göremezlik tazminat alacağı için 1.000 TL, Geçici İş göremezlik dönemi bakıcı ihtiyacı için 1.000 TL, Fatura edilemeyen ve SGK tarafından karşılanamayan tedavi gideri tazminatı için 100 TL olmak üzere 3.100 TL (Belirsiz alacak davası) maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans ile birlikte davalıdan tahsiline, Çay Devlet Hastanesinden müvekkilin iş bu kazaya ilişkin olarak görmüş olduğu tedavilere ilişkin evrakların istenilmesine, tedavi evrakları geldikten sonra, müvekkilin davaya konu yaralanması ile ilgili olarak kaza tarihinde ZMSS genel şartları uyarınca erişkinlere ilişkin özür durumuna ilişin yönetmelik uyarınca geçici iş göremezlik süresi, sürekli sakatlık oranı ve geçici iş göremezlik dönemi bakım ihtiyaç süresinin tespiti için İstanbul Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılmasının istenilmesine, Akşehir Cumhuriyet Başsavcılının soruşturma dosyasının istenilmesini, Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığı dosyası geldikten sonra dosya sureti oluşturularak davaya konu trafik kazasındaki kusur durumunun tespiti için Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden yüzdelik kusur raporu aldırılmasına, değeri 100.000,00 TL’nin altındaki ticari davaların basit yargılamaya tabi olduğundan tensiple duruşma günü verilmesine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ:
Davalı tarafa usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yan tarafından iletilen plaka, kimlik numarası ve kaza tarihi ile sorgulama yapıldığında, müvekkil şirket kayıtlarında hasar dosyası tespit edilemediğini, bu nedenle KTK md.97 gereği dava şartı başvuru koşulu yerine gelmediğinden davanın reddini talep ettiklerini, her ne kadar dava dilekçesinde arabuluculuk aşamasında anlaşma sağlanamadığı ifade edilmişse de dava dilekçesi ekleri taraflarına tebliğ edilmediğinden, bu hususta da itirazlarını sunduklarını, dava konusu kazaya karıştığı ifade edilen … plakalı aracın müvekkil şirket tarafından … nolu 14.01.2019-22.08.2019 vadeli Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, sözü geçen Sigorta Poliçesinin ekde olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkil Şirketin Sorumluluğu Trafik Sigorta Poliçesindeki limitler ve sigortalı araca atfedilebilecek kusur ile sınırlı olduğunu, yapılacak yargılamada tarafların kusur durumlarının tespit edilmesi gerektiğini, zorunlu mali mesuliyet sigortası, meblağ sigortası olmadığından, poliçede üst limit olarak belirlenen tutarın her olayda otomatik olarak ödenmesinin mümkün olmadığını, mütevekkil şirket, ancak sigortaladığı araç işletenin sorumluluğu nispetinde zarardan sorumlu tutulabileceğini, nitekim sigortalı araca izafe edilen kusuru kabul etmediklerini, bu nedenle öncelikle kazada kusur durumunun tespiti gerektiğini, nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 13.11.2013 tarih … E. … K. Sayılı ilamının da bu yönde olduğunu, dava konusu olayla ilgili olarak ceza soruşturma dosyasındaki tüm delillerin, ifade tutanaklarının, tanık beyanlarının ve nihayet bilirkişi raporunun temini gerektiğini, Yerleşik Yargıtay kararlarına göre trafik polisi bilirkişinin yaptığı kusur incelemesi yeterli olmayacağından, bu konuda uzman öğretim görevlisi bilirkişiler yahut Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi aracılığıyla kusur incelemesi yapılmasını talep ettiğini, ayrıca ceza soruşturma ve kovuşturma dosyalarının celbi ile, dava konusu olayın uzlaşmaya tabi olup olmadığı, davacı yan ile ceza dosyası kapsamında uzlaşma mevcut olup olmadığının tespitini, davacının, kazaya karışan diğer araç sürücüsü “uzlaşma” yapmış olması halinde, davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, ceza dosyası ve varsa kusur durumunu gösteren bilirkişi raporu celp edildikten sonra meydana gelen kazada kusur durumunun tespiti için dosyanın bu konuda uzman öğretim görevlilerinden oluşacak bir bilirkişi heyetine; yahut Adli Tıp Kurum Trafik İhtisas Kurulu’na sevk edilmesini, davacı yanın maluliyet/geçici iş göremezlik iddialarının değerlendirilebilmesi için Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine sevk edilerek yalnızca kaza ile illiyet bağı bulunan maluliyet durumu hakkında rapor alınmasını, öte yandan, maluliyet tespitinde yalnız fiziki ve sürekli nitelik taşıyan arazların dikkate alınması, buna göre kaza ile illiyet bağı bulunan maluliyet oranının belirlenmesi gerektiğini, ayrıca, tedavi gideri teminatı doğrudan SGK’nın sorumluluğuna aktarıldığını, geçici iş göremezlik tazminatı; bakıcı gideri ve refatakçi gideri gibi taleplerin de SGK’ya yöneltilmesi gerektiğini, aynı şekilde, 01.06.2015 tarihli ZMM Genel Şartları gereği, geçici iş göremezlik tazminatı ve geçici iş göremezlik dönemine ilişkin bakıcı gideri talepleri de teminat dışı olduğunu, bahsi geçen taleplerin, açık genel şart hükümleri gereği reddine karar verilmesini, davacının sosyal ve ekonomik durumlarının ve hangi Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına tabi olduğunun davacıların Sosyal Güvenlik kuruluşlarından herhangi bir ödeme alıp almadığının tespitini talep ettiklerini, nitekim dava konusu olayda iş kazası bulunup bulunmadığının da incelenmesini, gelirinin 5510 sk. md.21 ve 6098 sayılı TBK md.55 gereği hesaplanacak tazminattan indirilmesi gerektiğini, zira anılan madde hükmü açıkça rücuya tabi ödeneklerin tazminattan indirilmesi gerektiğini hükme bağlamakta olduğunu, 5510 sayılı kanun md.21 ise iş kazası nedeniyle bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin yarısının üçüncü kişilere (işverene ise tümünün) rücu edileceğini düzenlediğinden davacıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin sorulmasını talep ettiğini, kusur durumu ve maluliyet belirlendiğinde dosyanın hesaplama amacıyla, aktüeryal rapor hazırlanabilmesi için aktüer siciline kayıtlı uzman bilirkişiye verilmesini, aktüer hesabı yapılırken kullanılan yaşam tablosuna göre bakiye ömür, bilinen dönem, aktif ve pasif dönemin ayrı ayrı ve denetime elverişli biçimde hesaplanması gerektiğini, davacı yan tarafından her ne kadar kişinin tedavi gördüğü süre boyunca yoksun kaldığı gelir (yani geçici iş göremezlik tazminatı) talep edilmişse de 01.06.2015 yürürlük tarihli ZMM (Trafik) Genel Şartları uyarınca geçici iş göremezlik tazminatının teminatları kapsamında olmadığını, öte yandan, dava konusu olay “haksız fiile dayalı cismani zarar” konulu tazminat talebine ilişkin olduğunu, bu nedenle avans faizi taleplerine de itirazlarını sunduklarını, celp edilmesi gereken delillerin toplanmasına, soruşturma, kovuşturma ve emniyet ifade tutanaklarıyla kazaya ilişkin tüm belgeler toplanarak, kusur oranı ile davacının müterafik kusurunun tespitine, davacı yan ile araç sürücüsü arasında UZLAŞMA mevcut ise CMK md.253/19 gereği davadan ve tazminat hakkından feragat edilmiş olacağı gözetilerek davanın reddine, yalnız kaza ile illiyeti bulunan fiziki ve sürekli maluliyet oranının tespiti için kazazede Adli Tıp’a sevkedilmek suretiyle Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesi nezdinde bilirkişi incelemesi yapılmasına, 01.06.2015 tarihli ZMM Genel Şartları uyarınca maluliyet tespitinin, Özürlülük Ölçütü ve Sınıflandırılması Yönetmeliği hükümlerine göre yapılmasına, hatır taşıması ve müterafik kusur yönünden tüm ceza dosyası, ifadeler, beyanlar değerlendirilerek gerekli indirimlerin yapılmasını, davacının SGK Hizmet dökümünün celbine; resmi kayıtların aksinin ancak menfi tespit davasıyla iddia edilebileceği gözetildiğinde davacı yana hizmet tespiti davası açmak üzere süre verilmesine, aksi halde hesaplamada iddia edilen gelir yerine SGK Hizmet dökümünün ve net gelirin, bulunmuyor ise asgari ücretin dikkate alınmasına, dava konusu olay iş kazası teşkil ediyor ise 5510 sayılı kanun md.21 ve TBK md.55 gereği davacıya bağlanacak gelirin peşin sermaye değerinin ve diğer rücuya tabi ödemelerin Sosyal Güvenlik Kurumundan sorularak tazminattan indirilmesine, Aktüerya hesabı yapılırken KTK md.90 gereği, 01.06.2015 yürürlük tarihli ZMM Genel Şartları ile ekinde yer verilen kriterler ile hesaplama yöntemine göre tazminatın belirlenmesine, belirtilen hususların dikkate alınarak hesap yapılmak üzere dosyada Aktüer Siciline kayıtlı aktüerya uzmanına hesap yaptırılmasına, hesaplamada net ücretin dikkate alınmasına, genel şartlar gereği Geçici İş Göremezlik Tazminatı, tedavi teminatı kapsamında SGK’nın sorumluluğunda olduğundan bu alacak kalemine ilişkin davacı taleplerinin reddine, sunulan emsal Yargıtay kararları ve KTK md.98 gereğince tedavi giderlerinden ve geçici iş göremezlik tazminatı ile geçici döneme ilişkin bakıcı giderinden SGK sorumlu olduğundan bu alacak kalemleri yönünden davanın reddine, dava konusu olay haksız fiile dayalı tazminat talebi olduğundan avans faizi taleplerinin reddine, herhalde haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Açılan dava (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Akşehir . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sırasına kaydedilmiş, Akşehir 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21/09/2021 gün ve … Esas … Karar sayılı kararı ile bu davaya Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin bakması gerektiği gerekçesiyle, dosyanın Konya Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, dosya Konya Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderilmiş ve tevzi sonucu Mahkememizin … Esas sırasına kaydedilmiştir.
Somut olayda; Akşehir . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararına gerekçe teşkil eden, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 gün ve 608 s. kararı ile, “Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin Konya ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına” karar verilmiştir.
Dosya (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Akşehir . Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından gönderilmiş ise de;
Samsun BAM . HD’nin 02/11/2021 gün ve … E. … K. sayılı emsal kararında, “Medeni Kanunun 1. maddesinde; “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, buda yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” hükmü gereğince, yapılan değerlendirmede yargılamaya egemen olan bir takım ilkelerin bulunduğu, tabii hakim, doğal yargıç ilkesi, usul ekonomisi ilkesi, kanuni hakim, yasal yargıç ilkesi, yargı ayrılığı ilkesi gibi ilkelerin bulunduğu, kanuni hakim, yasal yargıç ilkesi Anayasanın 142. maddesine göre, mahkemelerin kuruluşu, görevleri yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Bu düzenleme kanuni hakim ilkesine atıf yapmaktadır.
Kanuni hakim ilkesi Anayasanın 37. Maddesinde, “Kanuni hakim güvencesi başlığı altında hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” hükmü ile düzenlenmiştir. Kanuni hakim; görev ve yetkisi kanunla belirlenmiş olan mahkemenin hakimidir. Bu ilkeyi karakterize eden tek unsur mahkemenin görev ve yetkisinin tayin edilmesi işleminin kanun ile yapılmış bulunmasıdır. Anayasanın yukarıda sayılan maddeleri ve kanuni hakim ilkesi çerçevesinde mahkeme kurma görevi münhasıran yasama organına yani TBMM’ye aittir. İdarenin tüzük ve yönetmelik gibi düzenleyici işlemleri aracılığıyla mahkeme kurması, kurulmuş mahkemenin görevlerini, yetkilerini ve yargılama usullerini değiştirmesi mümkün değildir. Bu ilke yargılamanın adil biçimde tarafsız ve bağımsız hakimlerce yapılmasını sağlamaya yöneliktir.
Tabii hakim ilkesi ise, Mahkemelerin kuruluş ve görevlerinin belirlenmesinde gözetilmesi gereken ilkelerdendir. Tabii hakim yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yürürlükte bulunan kanunlar aracılığıyla görevi ve yetkisi belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabi hakim dendiği, tabii hakim ilkesi, kanuni hakim ilkesinden daha geniş bir anlam ifade ettiği, bu çerçevede tabii hakim ilkesine uygunluğun sağlanması için kanunla mahkemenin görev ve yetkisinin belirlenmesi işleminin yargılanacak olan uyuşmazlığının gerçekleşmesinden önce yapılmış olması şarttır…
Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararlarında da; doğal hakim ilkesine atıflar yapılmıştır. Bireylerin yasa ile kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı AİHS’nin adil yargılanma hakkının düzenlendiği 6. maddesinde; herkes davasını medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar yada cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir denilmek suretiyle güvence altına alınmıştır. AİHS’nde doğal hakim ilkesi adil yargılama hakkına ilişkin 6. Maddede; mahkemelerinin yasayla kurulmuş olması ve bağımsız ve tarafsız olması gibi kriterler esas itibariyle doğal hakim ilkesini de kapsar bir nitelik arz etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mahkemelerin yargı yetkisinin ancak yasama organı tarafından kanunla düzenlenebileceğini belirterek içtihat yoluyla da bu kuralın esnetilmeyeceğini açıkça belirtmiştir.
Yukarıda açıklanan kanuni hakim ilkesi, doğal hakim ilkesi, usul ekonomi ilkesi bu husustaki Anayasal düzenleme ve Anayasa Mahkemesi kararları, AİHS ve AİHM kararları birlikte değerlendirilip yorumlandığında, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile, Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin ilin mülki sınırları olarak belirlenmesine, işbu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına ilişkin kararının 01/09/2021 tarihinden sonra açılacak davalar için yetkili ve görevli olduğu, 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve halen derdest olan mahkemelerin elindeki Ticaret Mahkemesi’nin görev ve yetkisine giren davaların açıldığı mahkemelerce sonuçlandırılması gerektiği şeklinde yorumlanması gerekmekte olup, Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/09/2021 tarih, … esas, … karar sayılı görevsizlik kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından” davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Ankara BAM . HD’nin 17/11/2021 gün ve … E. … K. sayılı emsal kararına göre de, “İlk derece mahkemesince “…Hâkimler ve Savcılar Kurulu Başkanlığın 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile “Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi” olarak belirlenmesine karar verildiği…” gerekçesiyle davanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c ve 114/1-ç maddeleri uyarınca usulden reddine, dosyanın re’sen Ankara Batı Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir…
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir…
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar…
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin kısa açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim karar 07.07.2021 günü alınmış, ancak yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.” değerlendirmesi yapılmıştır.
Konya BAM . HD’nin 06/12/2021 gün ve … E. … K. sayılı emsal kararında da özetle;
“Mutlak Ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan Ticari davada yetkili mahkemenin belirlenmesinden ibarettir. Yukarıda açıklamalarımız ve Anayasal Hak olan Doğal hakimlik gereğince, doğal hâkim ilkesine uygunluğunun sağlanabilmesi için, bu alana ilişkin belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yetmez. Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerekir. Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” ” olmaya da yer verilmiştir.
Hülasa Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada DOĞAL HAKİMLİK İLKESİ GEREĞİNCE uygulama yeri yoktur. Hattı zatında Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça İş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda DOĞAL HAKİMLİK İLKESİNİN gözetildiği de çok açıktır. Davacılar tarafından 06/01/2017 tarihinde açılan bu ticari davada yetkili ve görevli olan Konya (Ereğli) 1.Asliye Mahkemesinde görülmesi gerekmiştir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle davacılar vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.3.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir. Şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay HGK’nun 04/04/2019 gün ve … E. … K. sayılı emsal içtihadına göre de, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, … E., … K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı)…
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir…
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır…”
HSK’nın 07/07/2021 gün ve 608 s. kararında, 01/09/2021 tarihinden önce açılan davaların da Konya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı gibi, bu yönde herhangi bir yasal düzenleme de yoktur. Ayrıca, 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve derdest olan davaların Konya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesi, yukarıda yazılı Yargıtay HGK emsal içtihadında ve Samsun BAM . HD’nin, Ankara BAM . HD’nin ve Konya BAM .HD’nin emsal kararlarında belirtilen tabii hakim ilkesine de aykırı olduğundan Mahkememizin görevsizliğine karar vermek gerekmiştir.
Bu nedenle mahkememizce görevsizlik kararı verilmesi gerektiği sonucuna varılmış ve dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle ;
1-Açılan davada mahkememiz görevsiz olduğundan davanın HMK 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE,
2-HMK nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin, verildiği anda kesin olan kararlarda kararın tebliği tarihinden, süresinde kanun yoluna başvurulmadığından kesinleşen kararlarda kararın kesinleştiği tarihten ve kanun yoluna başvurulan kararlarda da kanun yolu başvurusunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren yasal iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi halinde dava dosyasının görevli ve yetkili (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) AKŞEHİR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
Belirtilen iki haftalık süre içinde talepte bulunulmaması veya süresinden sonra talepte bulunulması halinde mahkememizce re’sen davanın açılmamış sayılmasına karar (ek karar) verileceğinin taraflarca bilinmesine.
3-H.M.K.’nun 331/2. maddesi gereğince harç, vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece bir karara bağlanmasına, görevsizlik kararından sonra dosyanın Akşehir Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmemesi halinde talep üzerine mahkememizce verilecek ek karar ile yargılama, harç giderleri hususunun karara bağlanmasına,
Dair; kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Konya Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda karar verildi. 01/12/2021

Katip Hakim