Emsal Mahkeme Kararı Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/142 E. 2022/408 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: … Esas – …
T.C.
KONYA
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ “TÜRK MİLLETİ ADINA”
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO :
KARAR NO :

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLLERİ:
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
KARARIN YAZILDIĞI TARİH :
KARARIN MAHİYETİ : RED

Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; müvekkili şirketin enerji sektöründe faaliyet gösteren firmalardan olduğunu, davacı şirketin ürettiği elektriği davalı şirketin kurulu tesisleri üzerinden geçirerek devlete sattığını, bu anlamda davacı müvekkilinin, davalı şirketin tesislerini kullanması nedeniyle davalıya dağıtım bedeli katkı payı ödediğini, son dönemde davalı şirketin müvekkilinden talep ettiği fahiş ve haksız dağıtım bedeli katkı payı oluşturduğunu, davalı şirket son dönemde yaptığı uygulamalarla 2018 yılı öncesinde devreye alınan güneş enerji santrallerinin (GES) dağıtım bedeli katkı payını 5,6882krş/kwh’tan 28,2765krş/kwh’a yükselttiğini, müvekkili davacıya haber vermeksizin yapmış olduğu bu artışın müvekkili şirketin projelerinin kredilendirilmesinde büyük zorluklara sebep olduğunu, davalı şirketin yapmış olduğu bu hamlenin “öngörülebilirlilik ilkesine” aykırı olduğunu ve hukuki bir izahının olmadığını, davacı şirketin ürettiği elektriği davalı gibi … yoluyla satmak zorunda olduğundan davalı bu durumu kendisi lehine fahiş ve haksız bir kâr elde etmek için kullanmaktan çekinmediğini, müvekkili şirketin davalı şirketin bu haksız kâr amacının mağduru olduğunu belirterek; fazlaya dair her türlü yasal hakkı saklı kalmak kaydıyla, davanın kabulüne, davalının davacı müvekkilinden talep ettiği şimdilik 1.000,00 TL tutarında dağıtım bedeli katkı payı borcunun olmadığının, davalının dağıtım bedeli katkı payında yaptığı artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının, günün ekonomik koşulları ve diğer hususlar dikkate alınarak adil bir dağıtım bedeli katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin ve bu hususlarla bağlantılı olarak davacının davalıya (güneş enerji santrallerinin dağıtım bedeli katkı payının 5,6882krş/kwh’tan 28,2765krş/kwh’a yükseltildiği tarihten itibaren) fazla ödeme yapıp yapmadığı ile yapmış ise bunun miktarının ne kadar olduğunun tespitine, davacının yapacağı ödeme işlemlerinin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özet olarak; öncelikle davanın idari yargının görevinde olduğunu, davanın her iki tarafın da ticari işletmesiyle ve bir miktar paranın ödenmesiyle ilgili olduğunu, davacının asıl maksadının ve hukuki yararı fazla ödediğini iddia ettiği bedellerin geri alınması olmasına karşın davacı dava dilekçesinde sadece arabuluculuktan kaçınmak için davasını menfi tespit davası olarak gösterdiğini, fazla ödeme yaptığını ve bu fazla ödeme miktarının tespitini talep eden davacının fazla ödediğini iddia ettiği bedel yönünden istirdat talebi barındırmayan menfi tespit talebinde hukuki bir yararından söz edilemeyeceğini, hukuki nitelemenin mahkemenize ait olup dava nihai olarak menfi tespiti değil, fazla ödediği iddia edilep katkı paylarınını miktarının tespiti ile istirdadını amaçlamakta olduğunu, davacı tarafından dava şartı sağlanmadan dava açılmış olduğundan davanın reddine karar verilmesini aksi halde davacının istirdat talebi olmadığına ilişkin açık beyanının alınmasını talep ettiklerini, söz konusu işlemin kendilerine bildirim tarihinden itibaren üç işgünü içerisinde itiraz edebileceğini, davacının görevli tedarik şirketine itiraz etmeden doğrudan dava açmasının mümkün olmadığını, davanın EPDK tarafından onaylanan tarifeye dayalı olarak yapılan faturalandırmalara karşı açılmış bulunduğundan husumetin EPDK’ye yöneltilmesinin gerektiğini, davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesinin mümkün olmadığını, dava dilekçesinde talep sonucunun açık şekilde gösterilmediğini, mahkemenin EPDK’nın yerine geçerek dağıtım bedeli katkı payını belirleyemeyeceğini, davacı taleplerinin zamanaaşımına uğradığını, davacı tarafın şayet tarifelere dayalı bir hak iddiasındaysa öncelikle idari yargıda söz konusu idari düzenlemeyi yapan kuruma karşı dava açmalı şayet iptali kararı alabilirse sonra adli yargıda hakkını aramasının gerektiğini, aksinin kabulünün hukuken mümkün olmayıp hukuk mahkemelerinin, idari mahkemelerinin hatta Anayasa malkemesinin görev ayrımını ortadan kaldırarak her mahkemeye herhangi bir alan sınırlaması olmadan her alanda karar verme yetkisi verilmesini kabulü anlamına geleceğini, bu durumda hukuki belirsizliğin olacağını, yargıda dava açılsa ve tarife iptal edilse bile yine geçmişe dönük talepte bulunulmasının mümkün olamayacağını belirterek; davacının dayanak idari düzenleyici işlemin iptalini istemeden idari işlemin uygulamasına karşı talepte bulunmasının mümkün olmaması, davaya konu uyuşmazlıkta idari yargınım görevli olması, aksi değerlendirildiğinde davadan asıl maksadın istirdat olması karşısında arabuluculuğa ve şirkele ön başvuruya ilişkin dava şartlarının yetine getirilmemiş olması, müvekkilinin sadece EPDK kararlarını uygulamış olması, tavan gelir modeli kapsamında müvekkilinin idari düzenleyici işlemi uygulaması sebebiyle fazladan bir maddi yarar elde etmemiş olması, iddia edilen alacağın zaman aşımına uğramış olması, müvekkilimize husumet düşmemesi, davanın belirsiz bir alacağa ilişkin olmaması ve davacının taleplerinin esası itibariyle haksız bulunması karşısında davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, tespit isteminden ibarettir.
Davacı, dava dilekçesi ile, davalıya şimdilik kaydıyla 1.000,00 TL tutarında dağıtım bedeli katkı payı borcunun olmadığının ve davalıya dava tarihine kadarki süreçte fazla ödeme yapıp yapmadığının tespitini talep etmiştir.
Dava dilekçesindeki anlatımların yeterli görülmemesi nedeniyle 6100 sayılı HMK’nın 31. Maddesi uyarınca davacıya 01/03/2022 tarihli tensip tutanağının 12 nolu ara kararı ile tavzih dilekçesi sunması için süre verilmiş ve davacı bu ara karara istinaden 15/03/2022 tarihli tavzih dilekçesini ibraz etmiştir.
Davacı, tavzih dilekçesi ile, dava dilekçesinde bahsi geçen 1.000,00 TL tutarındaki menfi tespit isteminin ocak/2022 ve Şubat/2022 dönemine ilişkin olduğunu, bu dönemlere ilişkin fatura bedellerinin davalıya ödendiğini, esasen bu döneme ilişkin fatura bedelleri ödendiğinden menfi tespit istemlerinin bulunmadığını, asıl talebinin dağıtım bedeli katkı payındaki artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının tespiti ile adil bir katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin tespitine ilişkin olduğunu, fazla ödeme tutarının tespitine ilişkin talebin de asli talep niteliğinde olmadığını ifade etmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 33. maddesi gereğince bir davada olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme görevi hakime aittir. Dava dilekçesi ile tavzih dilekçesi bir bütün halinde değerlendirildiğinde, davanın tespit isteminden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Zira davacı, uygulanan dağıtım bedeli katkı payı oranının mevzuata ve taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olup olmadığının belirlenmesi suretiyle dava tarihine kadarki süreçte davacının fazla ödeme yapıp yapmadığının tespitini ve (esasında bir önceki talebin içinde olan ancak farklı şekilde anlatılan) Ocak/2022 ve Şubat/2022 dönemine ilişkin olarak dağıtım bedeli katkı payına ilişkin faturalar nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmektedir.
Yargıtay . Hukuk Dairesi’nin … E … K sayılı ilamı; ” Kural olarak tespit davaları bir kimse ile diğer bir kimse arasında var olan somut bir olaydan doğan hukuksal bir ilişkinin varlığının saptanmasına yönelik olup bundan ötesi bir işlevi yoktur. Eda davaları ise hem tespit hem edayı içerdiğinden tespit davasına eda davasının öncüsü denilebilir. Tespit davasının dinlenebilmesi için hukuksal bir ilişki ile hukuki yararın bulunması zorunludur. Hukuki yararın varlığı ise davacının bir hakkının veya hukuki durumunun bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olması ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte olması, tespit hükmünün bu tehlikeyi kaldırmaya elverişli olması halinde kabul edilebilir. Eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar yoktur.Bu ilke ve kurallar ışığında somut olaya gelindiğinde; davacı tarafından, taraflar arasında 08.04.2014 tarihinde imzalanan Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi gereği binanın teslimine kadar kira ödeme yükümlülüğünün tespiti talep edilmekte ise de yukarıda izah edildiği şekilde davacı tarafından eda davası açılabilecek halde tespit davası açılmasında hukuki yarar yoktur.Bu durumda mahkemece eda davası açılması mümkün olan hallerde tesbit davasını açmakta hukuki yarar bulunmadığı ve mahkemece davanın dava şartı yokluğunda reddine karar verilmesi yerine yanlış değerlendirme ile kısmen kabul kararı verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur.” şeklindedir.
Anılan ilamda da belirtildiği üzere eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar yoktur. Somut olayda davacı menfi tespit istemine ilişkin olarak 15/03/2022 tarihli tavzih dilekçesi ile ocak/2022 ve Şubat/2022 dönemine ilişkin fatura bedellerinin ödendiğini ifade etmiştir. Bu fatura bedellerinin de ödenmiş olması karşısında davacının isteminin dava tarihine kadarki süreçte davalıya yapılan fazla ödeme tutarının tespitine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Ancak davacının istirdat (alacak) davası açma imkanı varken tespit davası açmasında hukuki yararı yoktur. Her ne kadar davacıya tespit davası açmasındaki hukuki yararının ne olduğunu açıklaması için süre verilmiş ise de davacı yeterli bir açıklama yapmamıştır. Davacı tespit davası soncunda elde edilecek hüküm ile gelecek aylarda fazla ödeme yapılmasının önüne geçileceğini ifade etmektedir. Ancak eldeki davadan böyle bir kazanım elde edilmesi mümkün değildir. Zira, eldeki dava mevcut uyuşmazlık üzerinden değerlendirilmekte olup, ilerde ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkları çözümü mümkün değildir. Bu bakımdan davacının hukuki yararının bulunduğunu bu şekilde açıklaması yerinde görülmemiştir.
Anılan nedenlerle, davacının eda davası açma imkanı varken tespit davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı kabul edilmiş ve davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın HUKUKİ YARAR DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE USULDEN REDDİNE,
2-Peşin harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan harç ve yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı taraf kendini vekille temsil ettiğinden, A.A.Ü.T’ne tayin ve taktir olunan 150,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmının 6100 sayılı HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde taraflara İADESİNE,
Dair ; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 6100 s. HMK’nın 345. maddesi gereğince ( 2 ) hafta içerisinde, ilgili BAM Hukuk Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 09/06/2022

Katip Hakim

5070 Sayılı Kanun Hükümlerine Göre Elektronik İmzalıdır.