Emsal Mahkeme Kararı Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/753 E. 2021/668 K. 15.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KONYA “TÜRK MİLLETİ ADINA”
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO:
KARAR NO:

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ:

DAVA : Menfi Tespit (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Seydişehir . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas … Karar sayılı 16/11/2021 kesinleşme tarihli gönderme kararı nedeniyle Mahkememize tevzi edilen dava dosyasının yapılan incelemesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … adına Seydişehir … Bankası A.Ş. Şube Müdürlüğü’ne 22/08/2017 tarihinde çekilmiş olan kredi ya da kredilere (sözleşme fotokopileri verilmediği için ve el yazısı ile alınan kefalet yazısında netlik olmayıp muğlak ifadeler vardır) kefil olduğunu, söz konusu kredi ya da kredilerin eksik veya hiç ödenmemiş olduğundan dolayı borç muaccel olduğunu, davalı tarafça, müvekkili aleyhine Seydişehir İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası ile icra takibi başlatılarak, söz konusu takibin kesinleştiğini, icra takibinde asıl borçlu hakkında yapılmış olan herhangi bir takip işleminin olup olmadığı bilinmediği gibi, başlatılmış olan takip de diğer kefil … ile müvekkili … takip borçlusu olarak görülmekte olduğunu, icra takibi ile müvekkile ait araçlar üzerine haciz kayıtları konulmuş ve yakalama talimatı istendiğini ayrıca müvekkile 17/09/2019 tarihinde fiili haciz işlemine gelinerek, tanzim edilen haciz tutanağında, haciz edilen araçların Esnaf ve Sanatkârlar Odası Birliği’ne rehinli olduğu bildirildiğini, müvekkili … ile görüştüğünde borcun büyük bir kısmının ödediğini, kalan bakiyeyi ödemeye çalıştığını öğrendiğini, kredi kullanan asıl borçlu … , karşı taraf bankadan birden fazla kredi kullanmış olup, en son kullanmış olduğu kredi sözleşmesinin 18.08.2017 tarihli olduğunu, müvekkili olan kefilin herhangi bir sözleşme de parafı ya da imzası bulunmadığını, 22.08.2017 tarihinde harici olarak sözleşmeye iliştirilmek üzere ek olarak A4 sayfasına kefalete ilişkin detaylı bir bilgi olmadan genel ifade ile 360.000,00 TL.’den müştereken ve müteselsilen kefilliği kabul ettiğine dair imzasının alındığını, ilçelerde sıkça bu durum, bankanın kefilliğine yönelik, tanıdık mantığı ile vatandaşların birbirlerine yardımcı olmak adına iyi niyatle yaptıkları kefilliklerle dolu olduğunu, kendi olayında da müvekkilimiz aynı mantık ve iyi niyette bankadaki şahsi işlemlerini yapmak için bankada bulunduğu sırada kredi kullanmış olan … tanıdığından dolayı kefilliğe yönetik banka memurunun istemi üzerine kefil durumuna getirildiğini ancak, yasanın aramış olduğu kefalet sözleşmesine yönelik şartların bulunmadığını, bu beyanlarının icra dosyasına sunulan sözleşmelerden ve müvekkile imza ettirilen A4 belgesinde yer alan ifadelerden açıkça görüleceğini, herhangi bir kredi sözleşmesi bilgisi, sorumlu olduğu kredi sözleşmelerinin detaylı bilgisi, kefilliğin yüklediği ve yükleyeceği sorumluluklar, imza atılan belgede bulunmadığını, banka memurunca, tüketici durumunda olan kefili sadece bir meblağdan sorumlu tutarak ve ayrıca … adına yapılan tüm kredi ve kredi kartı sözleşmelerinin sorumluluğu, hangi tarihleri kapsadığı bilgisi verilmediği, adeta banka memurunun kredi verme kotasını yerine getirmek adına görevini kötü niyetle ifa ettiğini, Borçlar Kanunu Özel Hükümlere atfen 582. ile 590. maddeleri gereğince, alacaklı tarafça, atacağını tahsil etme hususunda asıl borçlu olan … adına alınmış olan rehinli veya ipotekli malların paraya çevrilip çevrilmediği, yapılan bir tahsilatın olup olmadığı ya da icra takibi bulunup bulunmadığının belli olmadığını, bu konuda müvekkiline, alacaklı tarafça ihtar veya bilgilendirme yapılmadığından bilinmediğini, başlatılan icra takibi, alacaklıya kefalet meblağı olan 360.000,00 TL. asıl borç ile başlatılmış olup, kefalet olunan meblağa ilişkin bir ödeme ya hiç olmamış ya da mahsup edilmeden takibe konulduğunu, başlatılan icra takibi, yasanın amir hükümlerine uygun olarak başlatılmadığını, en son kredi sözleşmesi tarihi 18.08.2017 tarihi olduğunu, icra takibine borcun ödenmediğinden dolayı 2019 tarihinde başlanıldığını, aradaki iki (2) yıllık süre zarfında kredi borçlusunca ödenmiş olan tutarların düşülmemekle birlikte, yine garip bir şekilde iki (2) yıl sonra sanki hiç ödeme yapılmamışçasına bankaların kredilerini tahsilata çevirme sürelerine aykırı olarak kefalet olunan meblağ ile icra takibi başlatıldığını, icra takibine konu Kefalet Sözleşmesi’nin tanziminin, yasanın aradığı şartlara uygun olmadığı gibi sözleşmenin de sarihliğine ve açıklığına yönelik muğlak olması ve tarafı bilgilendirmeme, (… ile banka arasında yapılan birden fazla kredi ve kredi kartı sözleşmesi bilinmeyip sadece bir kredi sözleşmesine yönelik işlem olduğu sözlü olarak söylenmesi) irade sakatlığının olduğunu açıkça gösterdiğini, tüm bu durumlar Borçlar Kanunu Genel Hükümler başlığındaki 21., 23. ve 25. maddelere de açıkça aykırılık teşkil ettiğini, ayrıca Tüketici Kanunun tüketiciyi korumaya yönelik hükümleri ile Adalet ve Hakkaniyet ilkesi ile Hukuk ilkelerine de aykırılık teşkil ettiğini, sağlıklı diye ifade edeceğimiz bir Kefalet Sözleşmesi kurulmadığını, tüm bu beyanlarımızı, başlatılan icra takibine sunulan kredi kullanan sorumlu … ile tanzim edilen birden çok kredi sözleşmesi ve kredi kartı sözleşmesi olduğu, müvekkilinin kefilliğinin ise A4 kâğıdına genel bir ifade ile imza ettirildiğini ve 360.000, TL.’lik bir borç olduğu görüleceğini, krediyi kullanan sorumlu hakkında icra takibi başlatılıp baştlatılmadığı, yine ayrıca takipten önce geçen süreler göz önüne alındığında yapılmış ödemeler sonucunda kalan bakiyenin bilinmemesi, sanki hiçbir ödeme yapılmamış gibi kefalet ücretinin tamamının istenmesi, bunların tamamı bilinmeden haksız olarak müvekkilimiz adına takip başlatılması Adalet İlkesine aykırı olduğunu, ifade ettiğimiz durumlara yönelik banka görevlilerinin görevi kötüye kullanma ihtimaline istinaden Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru yapılacağının ve buradaki edinilecek olan bilgilerin mahkemenize delil olarak sunulacağını, bu yöndeki haklarımızı saklı tuttuklarını, mahkemenizce yapılacak olan inceleme üzerine davamızda ifade edilen hukuka aykırılık teşkil eden tüm hususların açıkça görüleceğini, Müvekkilinin haksız olarak mağdur edilmeye çalışıldığını; Dilekçelerinde talep etmiş oldukları diğer bir hususun, başlatılan icra takibine konu belgenin kanuna aykırılık teşkil etmesi sebebiyle, müvekkili aleyhine başlatılan icra takip mablağının yüksek rakamlar içermesi nedeniyle haciz edilen menkul ve gayrimenkullerin borcu karşılar değerlerde olduğundan, icra kasasına teminat yatırabilme imkânı bulunmadığından dolayı aleyhine devam eden icra işlemlerinin dava sonuna kadar teminatsız olarak tedbiren durdurulmasına karar verilmesini isteme zaruretinin hâsıl olduğunu, alacaklı tarafça, BK. 582. ve 590. maddelerinin amir hükümlerine aykırı olarak haciz ve yakalama işlemleri yapılmış olduğundan ve ayrıca İİK. 82/4 maddesi gereğince haczedilmezlik hükümleri gereğince, müvekkilinin servis şoförlüğü ile aile geçimini sağladığından dolayı haciz kayıtları bulunan araçların yakalama şerhlerinin davamız sonuna kadar tedbiren kaldırılmasını isteme zaruretinin hâsıl olduğunu, mahkemece davamızın kabul edilerek, dava süresince müvekkilimizin mağduriyetinin devam etmemesi için tedbir taleplerimizin yapacağınız değerlendirme sonucunda kabul edilmesine yönelik olarak mezkür davamızı açma zarureti hâsıl olduğunu; İzah edilen hususlara istinaden ve res’en dikkate alınacak sebeplere binaen; Menfi Tespit davalarının kabul edilerek, Seydişehir İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı icra takip dosyasının iptaline karar verilmesine, başlatılan icra takibine konu belgenin kanuna aykırılık teşkil etmesi sebebiyle, müvekkili aleyhine başlatılan icra takip meblağının yüksek rakamlar içermesi nedeniyle, haciz edilen menkul ve gayrimenkullerin borcu karşılar değerlerde olduğundan, icra kasasına teminat yatırabilme imkânı bulunmadığından dolayı, aleyhe devam eden icra işlemlerinin dava sonuna kadar teminatsız olarak tedbiren durdurulmasına, İİK. 82/4 maddesi gereğince haciz kayıtları bulunan araçların yakalama şerhlerinin tedbiren kaldırılmasına, karşı tarafın başlatmış olduğu icra takibinin açıkça hukuka aykırılıklar teşkil etmesi sebebiyle 4020’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davalı alacaklı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından açılan davayı kabul etmediklerini, usulüne ilişkin olarak itirazlarını belirterek, mahkemenizde belirtilen davanın dava şartı olan arabuluculuk son tutanağının eklenmemiş olması nedeni ile, davacının davasının usulden reddinin gerektiğini, zira arabuluculuk görüşmesinin henüz yapılmadığını, belirtilen dava şartının sonradan ikmal edilemeyeceğini, dava dilekçesinde arabuluculukta anlaşma ihtimalinin bulunmadığı şeklindeki belirlemeden de anlaşılacağı üzere arabuluculuğa da iş bu dava tarihi itibari ile müracaat edildiğini, belirtilen nedenlerle davanın usulden reddine karar verilmesini talep ettiklerini; Karşı taraf, … hakkında bir icra takip dosyası bulunmadığını, varsa da bilinmediğini belirtmekte, ve kredi asıl borçlusu ile görüşme sonrası borcun çok büyük bir kısmının ödendiğini belirtilmiş ise de, belirtilen ödemeler dava dışı şahsın bankaya yaptığı yapılandırma nedeni ile yapılan kısmi ödemeler olduğunu, takip tarihinden öncesine ilişkin olmadığını, borcun büyük bir kısmının da ödenmediğini; Karşı yan vekili müvekkili hakkında takip başlatılmadan önce asıl borçlu … hakkında bir takibin başlatılıp başlatılmadığının belirli olmadığını, bu nedenle TBK’nın 582 ile 590 maddelerine aykırı davranıldığını ileri sürmüşse de, icra takip dosyasında mübrez kefalet sözleşmesinde şikayetçi borçlu … müteselsil kefil olarak imzasının bulunduğunu, müteselsil kefalette asıl borçluya başvurulmadan müteselsil kefile karşı başlatılabileceği hususunun göz önünde bulundurulması gerektiğini; Davacı taraf her ne kadar kefalet sözleşmesine ilişkin bir takım iddialarda bulunmuş ise de bu iddiaların asılsız olduğunu, kefalet sözleşmesinin şartlarının davacının iddia ettiği gibi olmadığını, yasal dayanaktan yoksun olan bu itirazlar yerinde olmadığından reddi gerektiğini, davacı krediyi kullanan şahsın icraya verilmediğinden bahisle hukuka aykırılıktan bahsetmiş ise de, ipotekli dosyadan (… E Seydişehir İcra Müd.) tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile kredi sözleşmesinin muhatabı hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip başlatıldığını, İİK 45 maddesi gereğince müşterek müteselsil kefalet gereği davacı hakkında takip yapılmasına engel bir durum olmadığı gibi dava dışı kredi muhatabı hakkında genel haciz yolu ile takip yapma engeli olduğunu, (ipotek paraya çevrildikten sonra ancak takip yapılabileceğini), davacı tarafça banka memuruna yönelik bir takım asılsız isnatlarda bulunularak davada haklı çıkma gayretinde olduğunu ancak belirtilen kredi için alınan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takiple ilgili olarak alacaklı bankanın davacı yana bildirim yükümlülüğünün bulunmadığını, belirtilen hususlarda Seydişehir İcra Müdürlüğünden istenilmesi halinde vekili aracılığı ile de araştırma yapılabileceğini, bu iddianın menfi tespit ile bağlantısı olmadığını, bankanın kredilerini tahsilata çevirme süresine aykırılık iddiası ise hesabın kat edilmesinden sonra ve icra takibine başlanılması sırasında dava konusu edilmeyip iş bu aşamada yasal yollardan takip başlanılıp kesinleşmesinin üstünden bu belirtmelerle dava açılmasını anlayamadıklarını, davacı yana bankaca çekilen hesap özeti tebliğ edildiğini ve hesap katından sonra iş bu icra takipleri kesinleştikten sonra iş bu iddialarla dava açmasının yerinde olmadığını, davacı tarafça TBK genel hükümlere göre irade sakatlığından bahsedilmiş ise de davacının bu sebebinin yerinde olmadığını, zira sözleşmenin akdedilmesinden sonra iradesi sakatlanan davacının bu davayı açmak için neden yaklaşık 4 yıl beklediğini ve belirtilen genel hükümlere göre süre 1 yıl olup hak düşürücü sürenin geçtiğini, icra takibine konu edilen belge bankaca tüm kredi kullananlar için hazırlanmış matbu düzenlenmiş bir belge olduğunu, kanuna aykırı düzenlenmiş olmadığını, davacı taraf attığı imzanın yüklediği sorumluluklardan asılsız isnatlarla kurtulmaya çalıştığını, bunun için bankanın ve personeline varıncaya kadar suçlamalarda bulunduğunu, davacıya zorla imza attırılmadığını, davacı gittiği her bankada rica üzerine mi imza atmakta olduğunu ya da bir bankada ne denilerek iradesinin sakatlandığının anlaşılabilir olmadığını, davacı tarafça İİK 82/4 gereğince yapılan şikayetin reddedildiğini, davacı iş bu dava dilekçesinde servis şoförlüğünün yanı sıra çiftçilikle de geçimini sağladığını ikrar ettiğini, tüm belirtilen bu nedenlerle davacının davasının reddini, Seydişehir İcra Dairesi nezdinde başlatmış olduğumuz … Esas sayılı takiple alakalı olarak %20 den aşağı olmamak kaydı ile tazminata hükmedilmesine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
Açılan dava Seydişehir . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E. sırasına kaydedilmiş, (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Seydişehir . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 16/11/2021 gün ve … E. … K. sayılı kararı ile bu davaya Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin bakması gerektiği gerekçesiyle, dosyanın Konya Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, karar taraflara tebliğ edilerek 16/11/2021 tarihinde kesinleştiğine ilişkin kesinleşme şerhi yazılarak dosya Konya Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderilmiş ve tevzi sonucu Mahkememizin … E. sırasına kaydedilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 gün ve 608 s. kararı ile, “Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin Konya ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına” karar verilmiştir.
(Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Seydişehir . Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görevsizlik kararı verilmiş ise de;
Konya Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi’nin 06/12/2021 gün … E: … K. sayılı emsal kararında, “Hülasa Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada DOĞAL HAKİMLİK İLKESİ GEREĞİNCE uygulama yeri yoktur. Hattı zatında Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça İş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda DOĞAL HAKİMLİK İLKESİNİN gözetildiği de çok açıktır. Davacılar tarafından 06/01/2017 tarihinde açılan bu ticari davada yetkili ve görevli olan Konya (Ereğli) .Asliye Mahkemesinde görülmesi gerekmiştir.” hükmü gereğince ve Samsun BAM . HD’nin 02/11/2021 gün ve … E. … K. sayılı emsal kararında, “Medeni Kanunun 1. maddesinde; “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, buda yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” hükmü gereğince, yapılan değerlendirmede yargılamaya egemen olan bir takım ilkelerin bulunduğu, tabii hakim, doğal yargıç ilkesi, usul ekonomisi ilkesi, kanuni hakim, yasal yargıç ilkesi, yargı ayrılığı ilkesi gibi ilkelerin bulunduğu, kanuni hakim, yasal yargıç ilkesi Anayasanın 142. maddesine göre, mahkemelerin kuruluşu, görevleri yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Bu düzenleme kanuni hakim ilkesine atıf yapmaktadır.
Kanuni hakim ilkesi Anayasanın 37. Maddesinde, “Kanuni hakim güvencesi başlığı altında hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” hükmü ile düzenlenmiştir. Kanuni hakim; görev ve yetkisi kanunla belirlenmiş olan mahkemenin hakimidir. Bu ilkeyi karakterize eden tek unsur mahkemenin görev ve yetkisinin tayin edilmesi işleminin kanun ile yapılmış bulunmasıdır. Anayasanın yukarıda sayılan maddeleri ve kanuni hakim ilkesi çerçevesinde mahkeme kurma görevi münhasıran yasama organına yani TBMM’ye aittir. İdarenin tüzük ve yönetmelik gibi düzenleyici işlemleri aracılığıyla mahkeme kurması, kurulmuş mahkemenin görevlerini, yetkilerini ve yargılama usullerini değiştirmesi mümkün değildir. Bu ilke yargılamanın adil biçimde tarafsız ve bağımsız hakimlerce yapılmasını sağlamaya yöneliktir.
Tabii hakim ilkesi ise, Mahkemelerin kuruluş ve görevlerinin belirlenmesinde gözetilmesi gereken ilkelerdendir. Tabii hakim yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yürürlükte bulunan kanunlar aracılığıyla görevi ve yetkisi belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabi hakim dendiği, tabii hakim ilkesi, kanuni hakim ilkesinden daha geniş bir anlam ifade ettiği, bu çerçevede tabii hakim ilkesine uygunluğun sağlanması için kanunla mahkemenin görev ve yetkisinin belirlenmesi işleminin yargılanacak olan uyuşmazlığının gerçekleşmesinden önce yapılmış olması şarttır…
Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararlarında da; doğal hakim ilkesine atıflar yapılmıştır. Bireylerin yasa ile kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı AİHS’nin adil yargılanma hakkının düzenlendiği 6. maddesinde; herkes davasını medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar yada cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir denilmek suretiyle güvence altına alınmıştır. AİHS’nde doğal hakim ilkesi adil yargılama hakkına ilişkin 6. Maddede; mahkemelerinin yasayla kurulmuş olması ve bağımsız ve tarafsız olması gibi kriterler esas itibariyle doğal hakim ilkesini de kapsar bir nitelik arz etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mahkemelerin yargı yetkisinin ancak yasama organı tarafından kanunla düzenlenebileceğini belirterek içtihat yoluyla da bu kuralın esnetilmeyeceğini açıkça belirtmiştir.
Yukarıda açıklanan kanuni hakim ilkesi, doğal hakim ilkesi, usul ekonomi ilkesi bu husustaki Anayasal düzenleme ve Anayasa Mahkemesi kararları, AİHS ve AİHM kararları birlikte değerlendirilip yorumlandığında, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile, Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin ilin mülki sınırları olarak belirlenmesine, işbu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına ilişkin kararının 01/09/2021 tarihinden sonra açılacak davalar için yetkili ve görevli olduğu, 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve halen derdest olan mahkemelerin elindeki Ticaret Mahkemesi’nin görev ve yetkisine giren davaların açıldığı mahkemelerce sonuçlandırılması gerektiği şeklinde yorumlanması gerekmekte olup, Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/09/2021 tarih, … esas, … karar sayılı görevsizlik kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından” davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kaldı ki, Yargıtay HGK’nun 04/04/2019 gün ve … E. … K. sayılı emsal içtihadına göre de, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, … E., … K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı)…
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir…
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “ Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve … E., … K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır. ”
HSK’nın 07/07/2021 gün ve 608 s. kararında 01/09/2021 tarihinden önce açılan davaların da, Konya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yönde herhangi bir yasal düzenleme de yoktur. 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve derdest olan davaların gönderme kararı ile Konya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesi, yukarıda yazılı Yargıtay HGK emsal içtihadında ve Konya Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi’nin 06/12/2021 gün … E: … K. Sayılı emsal içtihadında belirtilen tabii hakim ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle eldeki uyuşmazlığın çözümünde (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu kabul edildiğinden davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın mahkememizin görevli olmaması nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Görevsizlik kararı kesinleştiğinde 6100 sayılı HMK 20. maddesi uyarınca talep halinde DOSYANIN YETKİLİ VE GÖREVLİ (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) SEYDİŞEHİR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
3-6100 sayılı HMK’nun 331.maddesi gereğince harç, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hakkında yetkili ve görevli mahkemece KARAR TAYİNİNE,
4-6100 sayılı HMK 20.maddesi uyarınca taraflardan birinin görevsizlik kararının kesinleştiği tarihten ya da kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesinin talep edilmesinin gerektiği, iki haftalık süre içerisinde dosyanın yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmesinin talep edilmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilebileceğinin taraflara İHTARINA,
Dair; 6100 sayılı HMK 341-345 maddeleri uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık kanuni süre içerisinde mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile yapılacak başvuru ile Konya Bölge Adliye Mahkemesi İstinaf kanun yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verildi.15/12/2021

Katip Hakim

Bu belge 5070 sayılı kanun uyarınca Elektronik İmza ile imzalanmıştır.