Emsal Mahkeme Kararı Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/717 E. 2021/649 K. 10.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA “TÜRK MİLLETİ ADINA”
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO:
KARAR NO:
HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLLERİ:
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :
Akşehir . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …Esas … Karar sayılı 07/09/2021 kesinleşme tarihli gönderme kararı nedeniyle Mahkememize tevzi edilen dava dosyasının yapılan incelemesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı vekili 08/01/2021 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; 29.10.2020 tarihinde … sevk ve idaresindeki …plaka sayılı araç ile …sevk ve idaresindeki …plaka sayılı araçların karıştığı kazada, araç içinde yolcu olan müvekkil yaralanmıştır, sakat kalmıştır, kaza nedeni ile Yalvaç CBS … Hz. İle hazırlık dosyası açılmıştır. Kazaya neden olan araçlardan müvekkilin içinde bulunduğu …plakalı aracın kaza tarihinde Karayolu yolcu taşımacılığı zorunlu koltuk ferdi sigortacısı olduğunu, müvekkilin zorunlu koltuk sigortasından kaynaklı alacağının ödenmesi için davalıya gerekli evraklarla başvuru yapıldığını, başvuru dilekçesi ile savcılık dosyası doktor raporları ve ekleri gönderildiğini, … kargo ile gönderilen evraklar davalı şirkette teslim edildiğini, en geç 15 gün içinde kurumca yazılı cevap verilmesi zorunlu iken tarafımıza yazılı bir cevap verilmediğini, ödeme de yapılmadığını, sigorta ile bir anlaşma sağlanamadığını, süresinde yazılı bir cevap verilmemesi ve ödeme yapılmaması nedeni ile iş bu dava açılmak zorunda kalındığını, müvekkilin yaralanması ile ilgili olarak müvekkilin sigorta genel şartları uyarınca uğramış olduğu maddi tazminat alacaklarının ödenmesi için Akşehir Arabuluculuk bürosuna başvuru yapılmış ancak arabulucu görüşmesi anlaşamama ile sonuçlandığını, bu nedenle kusursuz müvekkilin zararı giderilmediğinden davanın açılması zarureti hasıl olduğunu, müvekkilin Karayolu yolcu taşımacılığı zorun Oltuk ferdi sigortasından kaynaklı şimdilik 500 TL( Belirsiz alacak davası )maddi taz inatın dayâ tarihinden itibaren işleyecek ticari(avans)faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
… Kooperatifi vekili Av. …’in 04/02/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; 29.10.2020 tarihinden …sevk ve idaresinde iken sigortalı …Plaka numaralı araç ile …plaka numaralı araçların karşıtığı çift taraflı yaralamalı ölümlü maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkil sigorta şirketi sigortalı …Plaka numaralı aracın Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortacısı olduğunu, davacı taraf, müvekkil şirkete karşı sürekli iş göremezlik nedeni ile maddi tazminatın dava tariihinden itibaren işleyecek avans faizili ile birlikte tahsili istemli iş bu davayı açtığını, davacı açmış olduğu dava dilekçesinde davanın HMK 107 maddesi gereğince belirsiz alacak davası olarak açılmış olduğunu alacağın yargılama ve bilirkişi incelemesi ile belirli hale geldiğinde talep artırım haklarını saklı tutmuşlarsa da, dava konusu Zorunlu Koltuk Sigortası Poliçesi ne ilişkin olup, ferdi kaza sigortaları arasında yer alan bir “can sigortası” türü olup, sigorta bedeli, hesaplanacak zarar tutarına göre değil, sigorta poliçesinde belirtilen miktar üzerinden ödendiğini, çünkü, kaza (can) sigortası, bir tutar (meblâğ) sigortası olduğunu, tutar (meblâğ) sigortasında, kişilerin kazaya uğramaları durumunda, somut zarar ne olursa olsun, sigorta poliçesinde yer alan tutar, kazaya uğrayan kişiye veya yakınlarına eksiksiz ödendiğini, somut olayın özellikleri dikkate alınarak davacının iddia ettiği maddi zararın miktarı belli olduğunu, davacı dilekçesinde sunulduğunu düşündüğümüz sağlık raporu ile de bu rakam belirlendiğini, dava dilekçesinde şartları bulunmadığı halde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmesi gerektiğini, çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermediğini, davaya konu edilen zararın gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, hukuki yarar yokluğundan davanın esasa girilmeden reddi gerektiğini, dava konusu tazminat talebi zamanaşımına uğradığını, bu nedenle talebin zamanaşımı nedeni ile reddi gerektiğini, HMK 6. Madde gereği yetkili mahkeme davalı tarafın davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri olduğunu, bu nedenle davanın yetki yönünden reddi ile dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesini, sigorta şirketinin merkezi ” … Bulv. … mah. … sk. No… K. … … İzmir” olduğunu, bu nedenle davacının açmış olduğu dava da yargılamanın görüleceği yer İzmir Tüketici Mahkemeleri olduğunu, mahkemeniz görevli mahkeme olmadığını, Tüketici mahkemeleri görevli mahkemesi olduğunu, dava şartları mahkeme tarafından bizzat incelenmesi gereken bir konu olup davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Kanunun 3/L ve 73/1 maddeleri gereğince de görevli mahkeme olmayıp öncelikle mahkeme dosyasının görevsizlik kararı verilerek görevli mahkeme olan Tüketici Mahkemesine dava dosyasının gönderilmesi gerektiğini, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem olarak tanımlanmış, anılan kanunun 73. maddesinde de tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemelerinin görevli olduğu belirtildiğini, davaya konu uyuşmazlık, sigorta sözleşmesinden kaynaklandığı davacı sigortalı ile müvekkil sigorta şirketi arasında doğan uyuşmazlık olduğundan dolayı trafik kazasından kaynaklandığından mahkemenizin görevli olmadığını, görevsizlik nedeniyle davanın reddini, davacı müvekkil sigorta şirketine geçerli bir başvuru yapmadığını, davanın konusunun dayanağı olan Karayolları Trafik Kanunu kapsamında ihdas edilen Zorunlu Koltuk Sigortası olup, kanunun ikinci bölümü sigorta başlığı altında 91 ile 101 madde arasında hükümler içerdiğini, davalı sigorta şirketine davacının vekili Av. … tarafından bir başvuru yapıldığını, yapılan başvuru neticesinde yukarıda belirtili belgelerin Erişkinlere İlişkin Sağlık Kurulu raporu hiç biri teslim edilmediğinden başvurucuya Karayolu Zorunlu Koltuk Sigortası Genel Şartları ve Karayolları Trafik Kanunun 99. Maddesi gereğince tam başvuru yapılması için gerekli belgelerin teslimi talep edildiğini, davacı vekili dilekçesinde sigorta şirketi tarafından herhangi bir cevap verilmediği iddiasında ise de 04.12.202 tarihi itibari ile bizzat vekilin adresine başvuru da eksik evraklar ile ilgili bilgi hem yazı ile hem de mail yolu ile verildiğini, ancak buna rağmen davacı vekili herhangi bir cevap vermediğini, sonuç olarak Zorunlu Koltuk Sigortası Genel Şartları gereğince gerekli olan katii maluliyet durumunu gösterir sağlık raporu müvekkil sigorta şirketine davacı tarafından gönderilmediğini, dolayısı ile eksik başvuru yapan davacı tarafın işbu davayı açmasına da müvekkil sigorta şirketi sebep vermediğinden dolayı yargılama giderlerinden de sorumlu olmadığını, sigorta ettiren, sigortalı veya hak sahipleri rizikonun gerçekleştiğini öğrendikleri tarihten itibaren b.1. maddesinde belirtilen süre içinde durumu sigortacıya bildirmeye mecbur olduğunu, bildirimlerde kazanın yerinin, tarihinin ve sebeplerinin bildirilmesi ve ayrıca yapılan tedaviye ilişkin ilgili sağlık kurumundan alınan bir rapor ile ödenmesi gereken tazminatın tespiti ile ilgili olarak sigortacının isteyeceği diğer gerekli belgelerin sigortacıya gönderilmesinin zorunlu olduğunu, mahkemenin ön inceleme safhasına geçmeden önce, müvekkil şirkete tam ve eksiksiz başvuru yapılmadığından bahisle işbu başvurunun dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, zira yasanın açık düzenlemeleri de bunu gerektirdiğini, müvekkil sigorta şirketi davanın açılmasına sebebiyet vermediğinden yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumluluğu da bulunmadığını, davacı taraf müvekkil sigorta şirketine kesin maluliyet raporu olmadan eksik evraklar ile başvuru yapmış akabinde eksik belgerin tamamlanması gerektiği KTK. 99 maddesi ve Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası Genel Şartları gereğince bildirilmesine rağmen davacı taraf eksik belgeleri tamamlamadan başvuru şartlarını yerine getirmeden işbu huzurdaki davayı haksız ve kötü niyetli açtığını, müvekkil sigorta şirketi dava açılmasına sebebiyet vermemiş olduğundan herhangi bir yargılama gideri sigorta şirketine yükletilemediğini, daimi sakatlık oranlarının tayininde sigortalının meslek ve san’atı nazarı itibara alınmaz olduğunu, bir uzvun veya bir uzuv kısmının kaybı tabiri o uzvun veya uzuv kısmının kat’i ve mutlak surette vazife görememesini ve kullanılmamasını ifade ettiğini, müvekkil şirketin nezdindeki poliçe sebebiyle davacıya karşı sorumluluğunun doğabilmesi sigortalı aracın kazanın oluşumunda kusurlu olmasına bağlıdır ve sorumlu olacağı miktar yolcunun kusur oranına göre belirlenme gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemek kaydı ile sigortalının kazanın meydana gelmesinde kusurunun bulunup bulunmadığı, var ise kusur oranının Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince belirlenmesini talep ettiğini, davacının “sürekli işgöremezlik tazminatı talebi” ile ilgili iddia edildiği gibi malul kaldığı sabit değildir ve ayrıca tespite muhtaç olduğunu, davacı taraf, kaza sebebiyle yaralanarak malul kaldığını iddia ettiğini, maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi hususunun adli tıp kurumu 3. ihtisas dairesi tarafından  yerine getirilmesi gerektiğini, Borçlar Kanunu’nun 46. maddesi ( 6098 sayılı TBK m. 54 ) gereğince sürekli maluliyet nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin taleplerde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi gerektiğini, sakatlanan kişinin maluliyet zararı artık meslekte kazanma gücü kaybı oranına göre değil, 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik’e uygun maluliyet oranına göre tespit edildiğini, ancak 20.02.2019 tarihinde yürülüğe girmiş olan 20.02.2019 tarihli ve 30692 sayılı resmi gazetede yayımlanan “erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkındaki yönetmelik”inin beşinci bölüm 18. maddesinde açıkça belirtilmiş olduğu üzere, 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı resmî gazete’de yayımlanan ‘özürlülük ölçütü, sınıflandırması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporları hakkında yönetmelik’ yürürlükten kaldırıldığını, poliçe tanzim tarihi 01.06.2015 tarihinden sonra olan poliçe kapsamındaki kazalarda malul kalan kişilerin dayanak olarak sunmuş oldukları raporların, 20.02.2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkındaki yönetmelik”e göre düzenlenmesi gerektiğini, Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesi’nce davacının maluliyet oranının “erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkındaki yönetmelik”e belirlenmesi gerektiğini, öncelikle davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesi’ne sevkinin sağlanarak, kazadan sonra gördüğü tedavilere ilişkin, teşhis ve tedavi dosyalarının da ikmal edilmek suretiyle muayenesinin yapılması ve dava konusu trafik kazasına bağlı yaralanması nedeni ile malul kalıp kalmadığının ve 20.02.2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkındaki Yönetmelik ‘e göre Maluliyet Oranının Tespiti için heyet raporu alınmasını, davayı kabul manasında olmamak üzere kaza ile davacının sakatlığı arasındaki illiyet bağının ve davacının kazadan kaynaklanan maluliyetinin tespiti bakımından dosyanın Adli tıp 3. İhtisas Kurumu’na sevk edilmesi gerektiğini, sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, sakatlık ölçütü sınıflandırılması ve erişkinlere ilişkin engellilik yönetmeliğine ilişkin verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda hazırlanacak sağlık kurulu raporu dikkate alındığını, raporda trafik kazası ile maluliyet arasında illiyet bağının tespit edilmiş olması gerektiğini, davacının kazayla illiyet bağı bulunan gerçek maluliyet oranının tespiti hususunda inceleme yaptırılması gerektiğini, davacı ceza yargılaması sırasında şikayetlerinden vazgeçmeleri ya da uzlaşma bildirimlerinin şikayetçi tarafından dosyaya sunulması gerektiğini, davacının huzurda ki davaya konu zarar ile ilgili olarak yolcunun borçtan sorumlu olan müvekkil şirketi etkilediğini, Ceza Yargılamasınında tarafı olan davacının ifade tutanakları ve uzlaşma bildirimlerinin dosyaya sunulması gerektiğini, müvekkil şirket müdebbir bir tacir olarak genel kanunların ve poliçe genel ve özel şartlarının kendisine yüklediği tüm yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmiş olmakla herhangi bir temerrüdünden bahsedilemez. öncelikle genel şart hükümlerine uygun olarak tüm ilgili hasara ilişkin davacı taraftan “kati maluliyet raporu” talep edilmişse de usulüne uygun hasar başvurusu yapılmadığını, öncesinde usule uygun hasar başvurusunda bulunmaksızın açılmış bulunan işbu davada müvekkil sigorta şirketinin temerrüdünden bahsedilemeyeceği gibi, dava açılmasına sebebiyet vermediğinden dava masrafları ve ilgili ferilerinin istenilmesi yasal olmadığını, sonuç olarak davacının iş bu açmış olduğu davada ; davaya ilişkin olarak müvekkil sigorta şirketi dava açmaya sebebiyet vermediği ve usul ve esas yönünden eksiklikler nedeni ile reddi gerektiği kanaatine varıldığını, KTK 97. maddesi gereğince “dava şartı noksanlığı” sebebiyle davanın usulden reddine, davanın esastan reddine, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Açılan dava Akşehir . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …E. sırasına kaydedilmiş, (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Akşehir . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07/09/2021 gün ve …E. … K. sayılı kararı ile bu davaya Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin bakması gerektiği gerekçesiyle, dosyanın Konya Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, karar taraflara tebliğ edilerek 07/09/2021 tarihinde kesinleştiğine ilişkin kesinleşme şerhi yazılarak dosya Konya Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderilmiş ve tevzi sonucu Mahkememizin … E. sırasına kaydedilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 gün ve 608 s. kararı ile, “Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin Konya ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına” karar verilmiştir.
(Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Akşehir . Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görevsizlik kararı verilmiş ise de;
Konya Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi’nin 06/12/2021 gün … E: … K. sayılı emsal kararında, ” Hülasa Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada DOĞAL HAKİMLİK İLKESİ GEREĞİNCE uygulama yeri yoktur. Hattı zatında Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça İş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda DOĞAL HAKİMLİK İLKESİNİN gözetildiği de çok açıktır. Davacılar tarafından 06/01/2017 tarihinde açılan bu ticari davada yetkili ve görevli olan Konya (Ereğli) 1.Asliye Mahkemesinde görülmesi gerekmiştir.” hükmü gereğince ve Samsun BAM . HD’nin 02/11/2021 gün ve … E. … K. sayılı emsal kararında, “Medeni Kanunun 1. maddesinde; “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, buda yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” hükmü gereğince, yapılan değerlendirmede yargılamaya egemen olan bir takım ilkelerin bulunduğu, tabii hakim, doğal yargıç ilkesi, usul ekonomisi ilkesi, kanuni hakim, yasal yargıç ilkesi, yargı ayrılığı ilkesi gibi ilkelerin bulunduğu, kanuni hakim, yasal yargıç ilkesi Anayasanın 142. maddesine göre, mahkemelerin kuruluşu, görevleri yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Bu düzenleme kanuni hakim ilkesine atıf yapmaktadır.
Kanuni hakim ilkesi Anayasanın 37. Maddesinde, “Kanuni hakim güvencesi başlığı altında hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” hükmü ile düzenlenmiştir. Kanuni hakim; görev ve yetkisi kanunla belirlenmiş olan mahkemenin hakimidir. Bu ilkeyi karakterize eden tek unsur mahkemenin görev ve yetkisinin tayin edilmesi işleminin kanun ile yapılmış bulunmasıdır. Anayasanın yukarıda sayılan maddeleri ve kanuni hakim ilkesi çerçevesinde mahkeme kurma görevi münhasıran yasama organına yani TBMM’ye aittir. İdarenin tüzük ve yönetmelik gibi düzenleyici işlemleri aracılığıyla mahkeme kurması, kurulmuş mahkemenin görevlerini, yetkilerini ve yargılama usullerini değiştirmesi mümkün değildir. Bu ilke yargılamanın adil biçimde tarafsız ve bağımsız hakimlerce yapılmasını sağlamaya yöneliktir.
Tabii hakim ilkesi ise, Mahkemelerin kuruluş ve görevlerinin belirlenmesinde gözetilmesi gereken ilkelerdendir. Tabii hakim yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yürürlükte bulunan kanunlar aracılığıyla görevi ve yetkisi belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabi hakim dendiği, tabii hakim ilkesi, kanuni hakim ilkesinden daha geniş bir anlam ifade ettiği, bu çerçevede tabii hakim ilkesine uygunluğun sağlanması için kanunla mahkemenin görev ve yetkisinin belirlenmesi işleminin yargılanacak olan uyuşmazlığının gerçekleşmesinden önce yapılmış olması şarttır…
Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararlarında da; doğal hakim ilkesine atıflar yapılmıştır. Bireylerin yasa ile kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı AİHS’nin adil yargılanma hakkının düzenlendiği 6. maddesinde; herkes davasını medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar yada cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir denilmek suretiyle güvence altına alınmıştır. AİHS’nde doğal hakim ilkesi adil yargılama hakkına ilişkin 6. Maddede; mahkemelerinin yasayla kurulmuş olması ve bağımsız ve tarafsız olması gibi kriterler esas itibariyle doğal hakim ilkesini de kapsar bir nitelik arz etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mahkemelerin yargı yetkisinin ancak yasama organı tarafından kanunla düzenlenebileceğini belirterek içtihat yoluyla da bu kuralın esnetilmeyeceğini açıkça belirtmiştir.
Yukarıda açıklanan kanuni hakim ilkesi, doğal hakim ilkesi, usul ekonomi ilkesi bu husustaki Anayasal düzenleme ve Anayasa Mahkemesi kararları, AİHS ve AİHM kararları birlikte değerlendirilip yorumlandığında, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile, Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin ilin mülki sınırları olarak belirlenmesine, işbu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına ilişkin kararının 01/09/2021 tarihinden sonra açılacak davalar için yetkili ve görevli olduğu, 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve halen derdest olan mahkemelerin elindeki Ticaret Mahkemesi’nin görev ve yetkisine giren davaların açıldığı mahkemelerce sonuçlandırılması gerektiği şeklinde yorumlanması gerekmekte olup, Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/09/2021 tarih, … esas, … karar sayılı görevsizlik kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından” davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kaldı ki, Yargıtay HGK’nun 04/04/2019 gün ve … E. … K. sayılı emsal içtihadına göre de, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, … E., … K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı)…
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir…
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “ Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve … E., … K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır. ”
HSK’nın 07/07/2021 gün ve 608 s. kararında 01/09/2021 tarihinden önce açılan davaların da, Konya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yönde herhangi bir yasal düzenleme de yoktur. 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve derdest olan davaların gönderme kararı ile Konya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesi, yukarıda yazılı Yargıtay HGK emsal içtihadında ve Konya Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi’nin 06/12/2021 gün … E: … K. Sayılı emsal içtihadında belirtilen tabii hakim ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle eldeki uyuşmazlığın çözümünde (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Akşehir Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu kabul edildiğinden davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın mahkememizin görevli olmaması nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Görevsizlik kararı kesinleştiğinde 6100 sayılı HMK 20. maddesi uyarınca talep halinde DOSYANIN YETKİLİ VE GÖREVLİ (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) AKŞEHİR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
3-6100 sayılı HMK’nun 331.maddesi gereğince harç, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hakkında yetkili ve görevli mahkemece KARAR TAYİNİNE,
4-6100 sayılı HMK 20.maddesi uyarınca taraflardan birinin görevsizlik kararının kesinleştiği tarihten ya da kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesinin talep edilmesinin gerektiği, iki haftalık süre içerisinde dosyanın yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmesinin talep edilmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilebileceğinin taraflara İHTARINA,
Dair; 6100 sayılı HMK 341-345 maddeleri uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık kanuni süre içerisinde mahkememize veya başka bir yer mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile yapılacak başvuru ile Konya Bölge Adliye Mahkemesi İstinaf kanun yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verildi.01/12/2021

Katip … Hakim …