Emsal Mahkeme Kararı Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/462 E. 2022/744 K. 30.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: … E. – … K.
T.C.
KONYA TÜRK MİLLETİ ADINA
. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KARAR
ESAS NO :
KARAR NO :

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACILAR : 1-
2-
3-
VEKİLLERİ :
DAVALILAR : 1-
2-
VEKİLLERİ :
3-
VEKİLLERİ :
DAVA : TAZMİNAT
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Davacı tarafından davalılar aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacılar vekili 09/09/2020 tarihli dilekçesiyle; davalılardan …’a ait olup, ZMMS poliçesi de davalı sigorta şirketi tarafından tanzim edilen … plakalı aracın, davalılardan …’ın sevk ve idaresindeyken, 13/08/2019 tarihinde, davacıların destek ve murisi …’ya çarpması sonucu …’nun 05/04/2020 tarihinde vefat ettiğini, davacıların kendisinin desteğinden yoksun kaldıklarını, kusurun davalı tarafta olduğunu beyan ederek, davacıların her biri için 100 TL. olmak üzere toplam 300 TL. destekten yoksun kalma tazminatının, davalı şirketin temerrüt tarihi olan 12/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte bütün davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davacılardan … tarafından da, aynı davalılara karşı, aynı kaza nedeniyle, destek kaybından dolayı 02/11/2021 tarihinde tazminat davası açılmış, açılan dava Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sırasına kaydedilmiştir. Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/11/2021 gün ve … E. … K. sayılı ilamı ile birleştirilme kararı verilerek dava Mahkememizin … E. sayılı davası ile birleştirilmiştir. Mahkememizin … E. sayılı davasının yapılan yargılaması sırasında verilen tefrik kararı gereğince de, birleşen bu dava asıl davadan tefrik edilerek Mahkememizin … E. sırasına kaydedilmiştir.
Dilekçeler aşaması tamamlanmış, taraflara duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilerek duruşma açılmıştır.
Davalılardan sigorta şirketi vekili, öncelikle 2918 s. KTK’nin 97. maddesi gereğince dava şartı yokluğu itirazında bulunmuş, ayrıca davanın esastan da reddini istemiştir.
Diğer iki davalı vekili, davacıların murisinin ölümü ile kaza arasında illiyet bağı olmadığını ileri sürmüş ve davanın esastan da reddini istemiştir.
Dava konusu fazlaya ilişkin Konya . Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı davasına ilişkin ilgili belge suretleri ve davalı sigorta şirketinden hasar dosyasına ilişkin ilgili belge suretleri dosyamıza getirtilmiş, davacılar tarafından desteğin ev hanımı olduğuna dair beyanda bulunulmuş, Konya İl Emniyet Müdürlüğü’nden kazaya karışan aracın trafik kaydı çıkartılmış, SGK’ya müzekkere yazılarak davacılara yapılan bir ödeme veya bağlanan bir gelir olup olmadığı araştırılmış, davacıların Suriye vatandaşı olduklarına ilişkin nüfus kaydı sunulmuş, davacıların desteğinin ölümünün dava konusu kaza nedeniyle gerçekleşip gerçekleşmediğine dair Meram Tıp Fakültesi Hastanesi’nden 12/12/2021 tarihli bilirkişi heyeti raporu, meydana gelen kazada tarafların kusuruna dair 04/01/2020 tarihli rapor ve tazminat bilirkişisinden de 15/05/2021 tarihli rapor, 25/06/2021 tarihli 1. ek rapor, 12/10/2021 tarihli 2. ek rapor, 01/01/2022 tarihli 3. ek rapor, 29/03/2022 tarihli 4. ek rapor ve 29/09/2022 tarihli 5. ek rapor alınmıştır.
Davacılar tarafından 24/05/2021 tarihli 1. talep arttırım dilekçesi ve ıslah dilekçesi olarak kabul edilen 06/03/2022 tarihli 2. talep arttırım dilekçesi sunulmuştur.
İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde;
Dava, “Tazminat” davasıdır.
Somut olayda ; 13/08/2019 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, davalı …’a ait ve …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı aracın, kaza sırasında yaya olan davacıların destek ve murisi …’ya çarpması sonucu, …’nun kazadan sonra 05/04/2020 tarihinde vefat ettiği, davacıların da kendisinin destek kaybı nedeniyle davalılara karşı maddi tazminat davası açtıkları anlaşılmıştır.
Davada çözülmesi gereken sorunlar ; davacıların her üçünün de Suriye uyruklu olması nedeniyle 5718 s. MÖHUK’un 48. maddesi gereğince teminat yatırmalarının gerekip gerekmediği, 2918 s. KTK.’nin 97. maddesi gereğince dava şartının yerine getirilip getirilmediği, arabuluculuk tutanağının zorunlu arabuluculuk tutanağı mı, ihtiyari arabuluculuk tutanağı mı kabul edilmesi gerektiği, buna göre arabuluculuk masraflarından hangi tarafın sorumlu olduğu, tarafların kusur durumu, desteğin ölümünün kazadan mı kaynaklandığı ve davacıların varsa destek zararlarının ne kadar olduğu, bir davada birden fazla talep artırım dilekçesi sunulamayacak olması karşısında, 2. dilekçenin ıslah dilekçesi olarak kabul edilip edilemeyeceği, tazminata hükmedilmesi gerekirse miktarı ile faiz başlangıç ve türünün ne olması gerektiği sorunlarıdır.
Yargıtay . HD’nin 15/09/2022 gün ve … E. … K. sayılı emsal içtihadına göre, “5718 sayılı MÖHUK madde 48/1’e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. MÖHUK’ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir. Bu maddeye göre hakim tarafından verilen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava, dava şartı eksikliğinden HMK’nun 114/1-ğ maddesi uyarınca reddedilir.
MÖHUK madde 48/2’de ise; “Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar” hükmü yer almaktadır.
Buna göre Türk hâkimi, yabancı davacının, davaya katılanın veya icra takibinde bulunanın vatandaşı olduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) var ise, bu kişiyi teminattan muaf tutacaktır. Karşılıklılık, iki devlet arasında imzalanan (iki taraflı) anlaşma veya iki devletin de taraf olduğu uluslararası (çok taraflı) anlaşma ile sağlanabileceği gibi, kanuni veya fiili karşılıklılık şeklinde de sağlanabilir.
Az yukarıda belirtilen anlaşmalardan biri de 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi olup, anılan sözleşmenin 17. maddesinde; âkit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan âkit bir devletin vatandaşlarından yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.
Davacılar Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşı olup Hakem Heyetince teminat muafiyetinin bulunup bulunmadığı hususunda, hükme dayanak oluşturacak nitelikte bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun’un 48/2. maddesinde dava açanın karşılıklılık esasına göre, teminattan muaf tutulabileceği düzenlendiğinden öngörülen teminat hususu resen gözetilmelidir.
Bu sebeple İtiraz Hakem Heyetince, öncelikle davacıların statüsü belirlenerek teminattan muaf olup olmadığı hususunun Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nden sorularak alınacak yazı cevabına göre, davacıların teminat göstermesi gerektiği sonucuna varılırsa, teminatın yatırılması için davacılara kesin süre verilmesi, anılan sürede belirtilen teminatın yatırılmaması halinde istemin usulden reddine, yatırılması halinde ise, dava şartı eksikliği süresinde giderilmiş olacağından işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken doğrudan işin esasına girilmesi doğru değildir.”
Mahkememizce Adalet Bakanlığı’na Suriye uyrukluların teminat yatırmaktan muaf olmalarına ilişkin ülkemiz ve Suriye arasında bir anlaşma veya fiili bir uygulamanın bulunup bulunmadığına dair Mahkememizin bu dava ile ilgili olmayan … E. sayılı dosyasına Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen 22/01/2021 tarihli yazıdan bir suret usül ekonomisi gereğince bu dosyamıza da konulmuştur.
Adalet Bakanlığı’nın söz konusu cevabi yazısında, “Suriye, Türkiye’nin taraf olduğu Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi’ne taraf değildir. Bununla birlikte, Suriye ile ülkemiz arasında 09.04.2009 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması imzalanmıştır.
Söz konusu Anlaşma’nın yürürlüğüne ilişkin olarak Dışişleri Bakanlığından alınan ve bir örneği ekte iletilen bilâ tarihli ve … -… … sayılı yazıda; Anlaşma’nın onaylanma işlemlerinin karşı tarafa bildirilmesinin ardından, ilgili maddeleri uyarınca 20.10.2011 tarihinde yürürlüğe girdiği, Bakanlıklarınca anlaşmaların yürürlüğe giriş tarihlerinin tespitine yönelik olarak 244 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesi çerçevesinde Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkarılması için gerekli sürecin başlatıldığı bildirilmiştir. Söz konusu yazıda ayrıca; 244 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan “Bir milletlerarası andlaşma yukardaki fıkrada sözkonusu yürürlük tarihinin tesbitine dair kararnamede belirtilen yürürlüğe giriş tarihinde kanun kuvvetini kazanır.” hükmüne dikkat çekilerek, uygulamada onay süreci tamamlanmış bulunan uluslararası andlaşmaların, iç hukukumuz bakımından yürürlüğe giriş tarihinin tespiti için Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması gerektiği bildirilmiş ve bu çerçevede, söz konusu Anlaşma’nın yürürlüğe giriş tarihinin tespitine yönelik Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması için başlatılan sürecin henüz sonuçlandırılmadığı ifade edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığından alınan ve bir örneği ekte iletilen 17.10.2017 tarihli ve … … sayılı yazıda ise; Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması’nın yürürlüğe giriş tarihinin tespitine yönelik Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması için başlatılan sürecin akim kaldığı” bildirilmiştir.
Söz konusu Bakanlık cevabından da anlaşılacağı üzere Suriye, Lahey sözleşmesine taraf olmadığı gibi, Türkiye ile Suriye arasında imzalanan 09/04/2009 tarihli adli yardım anlaşması da yürürlüğe girmemiş, Suriye ile Türkiye arasında teminattan muafiyete ilişkin fiili bir uygulama da gelişmemiştir.
Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme 28 Temmuz 1951 tarihinde Cenevre’de imzalanmış ve 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye sözleşmeyi 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalamış ve 29 Ağustos 1961 tarihinde onaylamıştır. Türkiye, 29 Ağustos 1961 tarihinde bu konudaki deklarasyonunu açıklarken sözleşmenin kapsamını “Avrupa’da meydana gelen olaylar nedeniyle” şeklinde anladığını ve kabul ettiğini ifade etmiştir. Böylece Türkiye 1951 Sözleşmesi’ni “coğrafi sınırlama” ile kabul etmiştir. Türkiye buradaki Avrupa sözcüğünü daha sonra Avrupa Konseyi üye ülkeleri olarak tanımlamıştır. 359 Sayılı Onay Kanunu 5 Eylül 1961 gün ve 10898 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
1967 yılında ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1951 Sözleşmesi’nde bazı değişiklikler öngören Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmesi’ne Ek Protokol’ü (1967 Protokolü ya da New York Protokolü) New York’ta kabul etmiştir.
1967 Protokolü’nün sözleşmeye getirdiği en önemli düzenleme; sözleşmedeki mülteci tanımında yer alan “1 Ocak 1951′ den önce meydana gelen olaylar sonucunda” ifadelerinin çıkarılarak zamansal sınırlama kaldırılması fakat, coğrafi sınırlama ülkelerin tercihine bırakılmasıdır. Türkiye, Bakanlar Kurulu’nun 1 Temmuz 1968 tarihli kararı ile Protokole katılmıştır. Ancak 1951 Sözleşmesi ile getirdiği coğrafi kısıtlamayı kaldırmamış ve günümüze kadar muhafaza etmeye devam etmiştir.
Türkiye, 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ne 1961 tarihinde taraf olmuş, sözleşmenin kapsamını genişleten 1967 tarihli New York Protokolü’ne de 1968 yılında katılmış, ancak Türkiye sözleşmeye taraf olurken, coğrafi sınırlama şerhi koymuş ve bu sınırlamayı günümüze kadar da muhafaza etmiştir.
Türkiye’nin sözleşmeye coğrafi kısıtlama ile taraf olması, Avrupa Konseyi üye ülkeleri dışından gelip Türkiye’ye sığınanlara mülteci statüsü tanımayacağı anlamına gelmektedir. Türkiye, sözleşme hükümlerine göre mülteci statüsü alabilecek Avrupalı olmayan kişileri iç hukuktaki düzenlemelerle “şartlı mülteci” olarak tanımlamakta ve üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar süreli bir koruma sağlamaktadır.
Ülkemizde bulunan ve Türk vatandaşlığı kazanmamış Suriye’liler ise, 6458 s. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 63. maddesi ile Resmi Gazete’nin 22/10/2014 gün ve 29153 sayılı nüshasında yayınlanarak yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği’nin Geçici 1. maddesine göre açıkça, “Geçici koruma statüsünde bulunan” kişiler olarak kabul edilmiştir.
Ülkemizde bulunan ve Türk vatandaşlığı almamış olan Suriye’liler, mülteci ya da şartlı mülteci statüsünde bulunmadıkları için Cenevre Sözleşmesi’nin 16. maddesinde yazılı teminattan muafiyet imkanından da yararlanamayacaklardır.
Suriye’lilerin tabi olduğu 6458 s. Kanun ve Geçici Koruma Yönetmeliği’nde de Geçici Koruma Statüsünde bulunan yabancıların ülkemizde açtıkları davalardan teminattan muaf oldukları düzenlenmediğinden Suriye uyruklu yabancıların teminat yatırmaktan muaf olmadığı sonucuna varılmıştır.
Suriye uyruklu davacılar tarafından da Mahkememizin ara kararı gereğince teminat yatırılmış, bu dava şartı eksikliği giderilmiştir.
Mahkememizde alınan 04/01/2020 tarihli kusur raporu ile aynı kazaya ilişkin olarak Konya . Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasında alınan Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 18/12/2019 tarihli kusur raporuna göre meydana gelen kazada, davalı sürücü …’ın tam kusurlu olduğu, yaya olan …’nun ise kusursuz olduğu anlaşılmış, Mahkememizce de davalı sürücü … tam kusurlu kabul edilmiş ve davalı tarafın kusur raporuna yönelik itirazları, kazaya ilişkin kamera görüntülerinin izlenerek kusur raporlarının tanzim edilmesi karşısında yerinde görülmemiştir.
Davalı gerçek kişiler, ayrıca kaza ile ölüm arasında arada geçen süre nedeniyle illiyet bağı olmadığını savunmuşlar ise de; dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan Meram Tıp Fakültesi Hastanesi bilirkişilerinin düzenlediği 12/12/2021 tarihli bilirkişi heyeti raporuna göre, trafik kazası ile …’nun ölümü arasında illiyet bağı bulunduğu belirlenmiş, aksi yöndeki savunmalara itibar edilmemiştir.
Davalılardan sigorta şirketi tarafından 2918 s. KTK’nin 97. maddesi gereğince, dava şartı yokluğu itirazında bulunulmuş ise de; davacılar tarafından 28/04/2020 tarihli dilekçeyle davalı sigorta şirketinden tazminat talebinde bulunulduğu, dilekçenin sigorta şirketi tarafından 04/05/2020 tarihinde havale edildiği belirlenmiş, sigorta şirketinin dava şartı yokluğu itirazı kabul edilmemiştir.
Dosya kapsamına uygun görülerek hükmü esas alınan tazminat bilirkişisinin 29/09/2022 tarihli 5. ek raporuna göre; davacıların destek zararlarının … yönünden 1.007.989,16 TL., … için 73.977,80 TL., … yönünden ise 62.977,10 TL. olduğu belirlenmiş, davalı sigorta şirketinin poliçe limitinin 390.000 TL. ile sınırlı olması karşısında garame hükümlerine göre, sigorta şirketinin davacılara olan sorumluluğunun ise … için 264.888 TL., … için 19.422 TL., … için 16.536 TL. olduğu anlaşılmıştır.
Davacılar 24.05.2021 tarihli 1. talep artırım dilekçesiyle destek tazminatı taleplerini, … için 382.529,16 TL.ye, … için 37.397,78 TL.ye, … için 33.013,34 TL.ye yükseltmiştir.
Davacılar 06/03/2022 tarihli 2. talep artırım dilekçesiyle destek tazminatı taleplerini, … için 783.501,06 TL.ye, … için 59.326,14 TL.ye, … için 50.819,34 TL.ye yükseltmiştir. Ayrıca, sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ve garame hesap yöntemi ile sınırlı sorumluluk söz konusu olmak kaydıyla sigorta şirketi yönünden 12/05/2020 tarihinden, diğer işleten ve sürücü yönünden ise kaza tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesini istemiştir.
Yargıtay . HD’nin 14.10.2019 gün ve gün ve … E. … K. sayılı emsal içtihadına göre, “Belirsiz alacak davasında davacı, alacağının tam ve kesin olarak belirlenmesinden sonra HMK 107. maddesine dayalı olarak bir kez alacağını artırabilir. Ayrıca davasını HMK 176. ve devamı maddelerine göre bir kez de ıslah edebilir.”
Davacılar tarafından hem 24/05/2021 tarihli dilekçe, hem de 06/03/2022 tarihli talep arttırım dilekçesi olarak sunulmuş ise de; belirsiz alacak davalarında davacının bir kez talep arttırım, bir kez de ıslah yapma hakkı bulunduğundan ve hem talep arttırım, hem ıslah, ayrı bir dava açmaksızın usül ekonomisi gereğince aynı dava içerisinde uyuşmazlığın tamamen çözülmesi amacına matuf olduğundan, davacı tarafın 06/03/2022 tarihli 2. talep arttırım dilekçesi Mahkememizce ıslah dilekçesi olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki 2. dilekçe harçlandırılırken ıslah harcı olarak harç yatırılmıştır.
Davacı tarafın alacağı her ne kadar tazminat bilirkişisinin 29/09/2022 tarihli 5. ek raporunda yazılan miktarlar kadar ise de, 06/03/2022 tarihli ıslah dilekçesi olarak kabul edilen 2. talep arttırım dilekçesinde daha düşük miktarların talep edilmesi ve talepten fazlaya karar verilemeyecek olması nedeniyle, 06/03/2022 tarihli dilekçedeki talepler esas alınarak, davacıların davasının kabulüne kadar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar 06/03/2022 tarihli ıslah dilekçesi olarak kabul edilen dilekçede, istenilen tazminatlara sigorta şirketi yönünden 12/05/2020 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesi istenilmiş ise de; sigorta şirketine yapılan başvurunun 04/05/2020 tarihinde ulaştığı, 8 iş günü sonra temerrütün 15/05/2020 tarihinde gerçekleştiği anlaşıldığından, davalılardan sigorta şirketi yönünden faize 15/05/2020 tarihinden itibaren hükmetmek gerekmiştir. Diğer iki davalı yönünden ise, haksız fiil hükümlerine göre talep gibi kaza tarihinden itibaren yasal faize hükmedilebileceği sonucuna varılmıştır.
Davacı tarafından dava öncesi arabulucuya başvurulmuş ve arabuluculuk bürosu tarafından 10/08/2020 tarihli arabuluculuk anlaşmazlık son tutanağı düzenlenmiş ise de;
2918 s. KTK’nin 97. maddesine göre, “zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.”
6325 s. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-18. maddesine göre de, “özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz.”
Yargıtay . HD’nin 29/09/2021 gün ve … E. … K. sayılı emsal içtihadında da açıklandığı üzere, “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 18. fıkrasında ise, özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmayacağı düzenlemesi yer almaktadır. Kanunun bu özel düzenlemesi karşısında dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanma yeri bulamaz.”
Sigorta şirketine karşı açılan tazminat davası yönünden, özel kanun niteliğindeki 2918 s. KTK’nin 97. maddesi gereğince davadan önce sigorta şirketine başvurunun zorunlu olması ve bu durumda 6325 s. Kanunu’nun 18/A-18. maddesi gereğince, 18/A maddesindeki zorunlu arabuluculuğa ilişkin hükümlerin sigorta şirketi yönünden uygulanamayacak olması, davalı işleten ve sürücünün ise zorunlu arabuluculuk uygulamasına tabi olmaması nedeniyle, 10/08/2020 tarihli arabuluculuk tutanağının zorunlu arabuluculuk tutanağı olarak hazırlanmasına rağmen gerçekte ihtiyari arabuluculuk tutanağı niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.
6100 s. HMK’nin 323. maddesine ve 6325 s. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu hükümlerine göre de, ihtiyari arabuluculuk giderleri yargılama giderleri içerisinde gösterilmediğinden, bu davadaki yargılama giderlerine dahil edilemeyeceği, bu giderlerin sadece davacının sorumluluğunda olduğu sonucuna varılmış ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle ;
1-Davacıların davasının KABULÜ ile; 13/08/2019 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle … 05/04/2020 tarihinde vefat etmesi ve davacıların kendisinin desteğine (kaybına) ilişkin zararlarından dolayı;
a) Davacılardan … için 783.501,06 TL. destek tazminatının, ölüm tarihi olan 05/04/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan sigorta şirketinin bu tazminattan sorumluluğunun 264.888 TL. ile sınırlı olması ve faiz yönünden de temerrüt tarihi olan 15/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmaları kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş., … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ye verilmesine, bu davacının feri nitelikteki fazlaya ilişkin faiz talebinin reddine,
b) Davacılardan … için 59.326,14 TL. destek tazminatının, ölüm tarihi olan 05/04/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan sigorta şirketinin bu tazminattan sorumluluğunun 19.422 TL. ile sınırlı olması ve faiz yönünden de temerrüt tarihi olan 15/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmaları kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş., … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ye verilmesine, bu davacının feri nitelikteki fazlaya ilişkin faiz talebinin reddine,
c) Davacılardan … için 50.819,34 TL. destek tazminatının, ölüm tarihi olan 05/04/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan sigorta şirketinin bu tazminattan sorumluluğunun 16.536 TL. ile sınırlı olması ve faiz yönünden de temerrüt tarihi olan 15/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmaları kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş., … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ye verilmesine, bu davacının feri nitelikteki fazlaya ilişkin faiz talebinin reddine,
2-Karar tarihi itibariyle (ve dava değerinin 893.646,54 TL. olduğunun kabulü ile) alınması gereken 61.045 TL. nispi karar ve ilam harcından, tamamlama harçları dahil peşin alınan 3.105,63 TL. harcın mahsubu ile kalan 57.939,37 TL. harcın (davalılardan sigorta şirketinin harçtan sorumluluğunun 300.846/893.646,54 oranıyla sınırlı olması kaydıyla) her üç davalıdan (müştereken ve müteselsilen) alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından yapılan 6.028,40 TL. yargılama gideri, gerekçeli kararın tebliği için davacılar avansından yapılacak olan 27 TL. e-tebligat gideri ve 3.105,63 TL. peşin harçtan ibaret toplam 9.161,03 TL. yargılama giderinin (davalılardan sigorta şirketinin bu yargılama giderinden sorumluluğunun 300.846/893.646,54 oranıyla sınırlı olması kaydıyla) her üç davalıdan (müştereken ve müteselsilen) alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca;
a) Davacılardan …’nin kabul edilen maddi tazminat talebi 783.501,06 TL.) üzerinden, davacı vekilleri için 104.185,12 TL. nispi vekalet ücretinin (davalılardan sigorta şirketinin bu vekalet ücretinden sorumluluğunun 264.888/783.501,06 oranıyla sınırlı olması kaydıyla) her üç davalıdan (müştereken ve müteselsilen) alınarak davacılardan …’ye verilmesine,
b) Davacılardan …’nin kabul edilen maddi tazminat talebi 59.326,14 TL.) üzerinden, davacı vekilleri için 9.492,18 TL. nispi vekalet ücretinin (davalılardan sigorta şirketinin bu vekalet ücretinden sorumluluğunun 19.422/59.326,14 oranıyla sınırlı olması kaydıyla) her üç davalıdan (müştereken ve müteselsilen) alınarak davacılardan …’ye verilmesine,
c) Davacılardan …’nin kabul edilen maddi tazminat talebi 50.819,34 TL.) üzerinden, davacı vekilleri için 9.200 TL. nispi vekalet ücretinin (davalılardan sigorta şirketinin bu vekalet ücretinden sorumluluğunun 16.536/50.819,34 oranıyla sınırlı olması kaydıyla) her üç davalıdan (müştereken ve müteselsilen) alınarak davacılardan …’ye verilmesine,
6-Mahkememizce ihtiyari sayılan arabuluculuk görüşmelerinden dolayı Hazine tarafından (suçüstü ödeneğinden) yapılan 1.320 TL. yargılama giderinin, (783.501,06/893.646,54 oranındaki kısmının davacılardan …’den, 59.326,14/893.646,54 oranındaki kısmının davacılardan …’den ve 50.819,34/893.646,54 oranındaki kısmının ise davacılardan …’den olmak üzere) davacılardan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, bu amaçla 492 s. Harçlar Kanunu’nun 28/a maddesi gereğince harç tahsil müzekkeresi yazılmasına,
7-Davacılar tarafından yatırılan 5.000 TL.lik teminatın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacılara (eşit oranda) iadesine,
8-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın, 6100 s. HMK.nun 333. maddesine göre karar kesinleştiğinde ve re’sen ilgili taraflara (davacılara isabet eden kısmın ise davacılara eşit oranda) iadesine,
Dair ; davacılar vekili ile davalılar vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 6100 s. HMK’nın 345. maddesi gereğince ( 2 ) hafta içerisinde, Konya BAM ilgili Hukuk Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere ve oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.30/11/2022

Başkan Üye Üye Katip