Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/954 E. 2023/993 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/954
KARAR NO: 2023/993
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/12/2022
NUMARASI: 2021/831 E. 2022/1043 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 25/05/2023
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 28/12/2022 tarih ve 2021/831 E – 2022/1043 K kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında ticari alım satımdan kaynaklanan cari hesap ilişkisi olduğunu, müvekkilinin farklı tarihlerde davalıya ürün satışı yaptığını, satış bedellerinin toplamının 113.592,70-TL olduğunu, bir süre sonra davalının müvekkiline bir kısım ödemeler yaptığını, sonrasında müvekkilinin bir süre beklediğini ve akabinde borcun ödenmesini talep ettiğini ancak davalının farklı sebeplerle borcu ödemeye yanaşmadığını, bunun üzerine Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, borçlunun süresinde yaptığı borca ve yetkiye itirazı üzerine takibin durduğunu, müvekkilinin alacağının ticari defterlerin incelenmesi ile ortaya çıkacağını, davalının itirazının haksız ve kötü niyetli olduğundan bahisle davanın kabulü ile Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına davalının yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini dava ve talep etmiştir.Davalı vekili dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin yerleşim yerinin mersis ekran görüntüsünden de anlaşılacağı üzere Bayburt olduğunu, davacı tarafından başlatılan icra takibinin yetkisiz icra dairesinde başlatıldığını, icra dosyasına yaptıkları itirazlar ve borcun tamamının yanında yetkiye de itiraz ettiklerini ancak davacı tarafça icra dosyasının yetkili icra dairesine gönderilmek yerine yetkisiz olan icra dairesinde açılan takibe yapılan itirazın iptali için dava açıldığını, kanunlar ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca davacının sadece fatura alacağına dayandırdığı icra takibini müvekkili şirketin yerleşim yeri olan Bayburt’ta açması gerektiğini, itirazın iptali davalarının yetkili icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesi olduğu dikkate alınarak mahkememizce yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, müvekkil ile davacı arasında yapılan görüşme sonucu davacı tarafından müvekkili şirkete, bazı mobilya numuneleri gönderildiğini ve numuneler müvekkil tarafından uygun görüldüğünde numunelerle birebir özellikte 44 adet köşe takımı, 88 adet (90*190) yatak ve 88 adet (90*190) baza alımı konusunda 112.500,00 TL bedel ile sözlü olarak ön anlaşma yapıldığını, yapılan ön anlaşma sonucu ürünlerin müvekkiline sevk edilmeden önce, müvekkil tarafından gelecek ürünlerin numuneler ile aynı olacağı inancı ve sözleşmenin kurulacağı inancı ile 04/10/2019 tarihinde davacıya 25.000,00-TL, 07/10/2019 tarihinde 25.000,00-TL, ürünlerin bir bölümünü getiren nakliyeciye 17/10/2019 tarihinde 3.300,00-TL, ürünlerin bir bölümünü getiren nakliyeciye 19/10/2019 tarihinde 3.300,00-TL ve ürünlerin tamamı müvekkile teslim edildikten sonra 25.000,00-TL davacıya ödeme yapıldığını, müvekkiline teslimatı yapılan ürünlerin açılarak yerleştirildiği sırada numune olarak gönderilen ürünler ile ön anlaşmaya konu yukarıda adet ve özellikleri anılı ürünlerin aynı olmadığının görüldüğünü, bu farklılığın davacıya telefon görüşmesi ile defalarca iletildiğini ancak bir sonuç alınamadığından müvekkili tarafından davacıya Bayburt 1. Noterliği’nin … yevmiye numaralı ve 22/11/2019 tarihli ihtarnamesi gönderilmiş ve teslim edilen ürünlerin numune olarak gönderilen ürünlerden farklı olduğu bildirilerek anlaşma uyarınca taahhüt edilen ürünlerin kendisine teslimi mümkün olmaması halinde ise ödediği bedelin iadesi talep edildiğini ancak davacının dava açma yolunu tercih ettiğinden bahisle öncelikle yetki itirazının kabulü ile dosyanın yetkili Bayburt icra daireleri ve mahkemelerine gönderilmesini, esasa girilmesi durumunda ise davanın reddine ve davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında; “…Yapılan yargılama, toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacı ile davalı arasında ticari ilişki mevcut olduğu, icra takibine konu faturaların tarafların ticari defter kayıtlarında yer aldığı, davacının ticari defterlerinde davalı tarafça ödeme yapıldığına ilişkin kayıt bulunmadığı, davalının defterlerinde ise davacı firmaya ödeme yapıldığına ilişkin kayıt bulunmadığı bilirkişi raporu ile sabit olduğundan, davacının davalıdan alacaklı olduğu kanaatine varılmış ve davalının Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile asıl alacak 27.792,70-TL üzerinden takibin devamına karar vermek gerekmiştir.Ayrıca dava konusu alacağın yapılan yargılama sonunda belirlenmiş olması ve likit olmaması nedeniyle icra inkar tazminatı talebinin reddi gerekmiştir.Borçlar Kanunu’nun 117. maddesinde; “muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.” denilmektedir. Dosya kapsamı itibariyle borçlunun temerrüte düştüğüne ilişkin dosyada belge bulunmadığından davacı tarafın işlemiş faize ilişkin itirazın iptali talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Açılan davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına davalının yaptığı itirazın kısmen iptali ile asıl alacak 27.792,70-TL üzerinden takibin devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren icra takip dosyasında talep edilen faizin uygulanmasına, Davacının işlemiş faize ilişkin itirazın iptali talebinin B.K.’nun 117. maddesi uyarınca borçlunun temerrüte düşürülmemesi nedeniyle reddine, Alacağın yargılama sonunda belirlenmiş olması nedeniyle likit olmadığı anlaşılmakla davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine,…” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davalı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekilince sunulan istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Delillerinin toplanmadan hüküm kurulduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bilirkişi tarafından 6754 sayılı kanunun 3/2 maddesi ihlal edildiğini, bu sebeple ilgili kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişinin ünvanı muhasebeci olup yalnızca ticari defterler üzerinde inceleme ve değerlendirme yapmak ile mükellef olduğunu, mahkemece yetkisiz olmasına rağmen esasa girilerek hüküm kurulmuş olmasının hukuk ve yasalara aykırı olduğunu, müvekkili şirketin yerleşim yeri dosyada mübrez mersis ekran görüntüsünden de anlaşılacağı üzere Bayburt olup davacı tarafından başlatılan icra takibinin yetkisiz icra dairesinde başlatıldığını, icra dosyasına yapmış oldukları itirazlar ile borcun tamamının yanında yetkiye de itiraz edilmiş olup davacı tarafından icra dosyası yetkili icra dairesine gönderilmek yerine, yetkisiz olan icra dairesinde açılan takibe yapılan itirazın iptali için huzurda ki davanın açılmasının hukuka aykırı olduğunu, Buna rağmen mahkemece yetkisizlik kararı verilmek yerine esasa girilerek hüküm kurulmasının yasalara aykırı olduğunu, gerek kanunlar gerekse yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca davacının sadece fatura alacağına dayandırdığı icra takibini müvekkili şirketin yerleşim yeri olan Bayburt’ta açması gerektiğini, davacının yetkisiz yerde icra takibine giriştiğini, icra dosyasına yapmış oldukları yetki itirazına rağmen yetkisiz mahkemece işin esasına girilerek hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/831 E. 2022/1043 K. Sayılı ilamının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıdan tahsilini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava Kayseri İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında faturalara dayalı olarak başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır.Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında; alacaklının …, borçlunun … Ltd. Şti. Olduğu, davalı hakkında 33.00 TL asıl alacak 528,90 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 33.528,90-TL alacak üzerinden ilamsız takip başlatıldığı, takip dayanağı olarak … seri 17.10.2019 tarih 60.823,10 TL meblağ, … seri 18.10.2019 tarih 52.769,6 TL meblağ faturaların gösterildiği borçlunun borca ve yetkiye yaptığı itiraz üzerine takibin durduğu anlaşılmıştır.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir.
Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.
Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir.Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır.102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
6102 sayılı TTK m.21/2 uyarınca; “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.
Görüldüğü üzere tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Bu hususlarla birlikte 6100 sayılı HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. Maddesinin incelendiğinde:
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklinde düzenleme olduğu görülmektedir.
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK’nun 222. maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK’nun 222/1). Ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için kanununa göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK’nun 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK’nun 222/4). Ticari defterler usulüne uygun tutulsun tutulmasın aleyhe olan kayıtlar delil olur (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 28/05/2009 gün ve 2008/10995 Esas, 2009/5037 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda, davalı davacı ile aralarında 44 adet köşe takımı 88 adet (80*90) yatak 88 adet (90*100) baza alımı konusunda 112.500 TL bedel ile sözlü olarak ön anlaşma yapıldığını bu doğrultuda 04.10.2109 tarihinde davacıya 25.000 TL 07.10.2019 tarihinde 25.000 TL 17.10.2019 tarihinde teslim edilen bir kısım ürün karşılığı 3.300 TL, 19.10.2019 tarihinde teslim edilen ürünler karşılığında nakliyeciye 3.300 TL ve ürünlerin tamamı tesim edildikten sonra 25.000 TL ödeme yaptıklarını, ancak kendilerine numune olarak gösterilen ürünler ile gönderilen ürünlerin farklılık arz ettiğini iddia ettiği yine davalıya ait BA formları incelendiğinde vergi dairesine 96.265 TL faturayı bildirdiği görülmüş olunup taraflar arasında akdi-ticari ilişkinin kurulduğu sabittir.Takibe konu … seri 17.10.2019 tarih 60.823,10 TL meblağ, … seri 18.10.2019 tarih 52.769,6 TL meblağ faturalar davalının ticari defterlerinde 20.10.2019 tarihinde kayıt edildikleri bu faturalara karşılık davalı tarafından Bayburt Sulh Hukuk Mahkemesinde 17.12.2019 tarihinde delil tespiti talebinde bulunduğu, 22.11.2019 tarihinde davacıya noter marifetiyle ihtar gönderildiği sabittir.Takibe konu faturaların davalının defterlerinde kayıtlı olması, davalının faturaları 20.10.2019 tarihinde defterlerine kayıt etmesine rağmen fatura içeriklerine yasal itiraz süresi olan 8 günden sonra 22. 11.2019 tarihinde itirazda bulunması, davacının talebi, karara karşı yalnızca davalı tarafça istinaf yasa yoluna baş vurulmuş olunması hususları birlikte değerlendirildiğinde mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmakla davalının istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 28/12/2022 tarih ve 2021/831 E – 2022/1043 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 1.898,52-TL nispi istinaf karar ve ilam harcından istinaf eden davalı tarafından peşin yatırılmış 474,63 TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 1.423,89 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalıdan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 25/05/2023