Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/908 E. 2023/951 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/908
KARAR NO: 2023/951
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/03/2023
NUMARASI: 2021/821 E. 2023/134 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 22/05/2023
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 01/03/2023 tarih ve 2021/821 E – 2023/134 K kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Borsaya koteli olan ve 1969 yılından beri Kayseri’de ticari faaliyetini sürdüren davacı şirket ile davalı … arasında akdedilen cari hesap sözleşmesi ekstresinden kaynaklanan borcun davalı tarafından davacıya ödenmediğini, bunun üzerine davalı hakkında Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … E. sayılı dosyasıyla taraflar arasındaki cari hesap sözleşmesine binaen ilamsız icra takibi başlatılmış ve ödeme emri davalı borçluya tebliğ edilmiş olduğunu, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, borsaya koteli olan ve kurumsal bir firma olan davacı ile davalı borçlu arasında ticari ilişki bulunmakta olup; bu ticari ilişki kapsamında davacı tarafından davalı borçluya, “gofret, palet vs. müvekkil şirket tarafından üretilen diğer ilgili ürünler” satılmış olduğunu, söz konusu bu ticari ilişkinin, mal alışverişinin somut örneği olarak davacı tarafından, davalı borçluya gönderilen ürünlere ilişkin cari hesap ekstresi faturaları, BS formlarını, davacı şirket yetkilisi ile davalı arasında yapılan whatsapp yazışmaları olduğunu, davalı tarafından söz konusu faturalara ilişkin yasal süresi içerisinde hiçbir şekilde itiraz vs. beyan ileri sürülmemiş olduğunu, nitekim davacı tarafından kesilen faturaların 40 kodu aldığı, hiçbir sıkıntı olmadan davalının kendi sisteminden hata almadan geçtiği, bu durumda davacı tarafından gönderilen ürünlerin, paketlerin davalı tarafından başarıyla işlendiği hususları da, ilgili faturaların davalı tarafından kabul edildiğini açıkça göstermekte olduğunu, davalı, kendisi tarafından kabul edildiği sabit hale gelen faturalardan ve cari hesap ekstresinden kaynaklı borcunu davacıya ödememiş olduğunu, davalı borçlu, böyle bir borcunun olmadığını iddia etmekte ise de; davacı alacaklı şirketin, davalı borçluya kestiği faturalar ve ticari defterler incelendiğinde, davalı borçlunun davacı şirkete borcunu ödemediğinin açıkça ortaya çıkacak olduğunu, hatta işbu dilekçe ekinde sunmuş oldukları whatsapp yazışmaları incelendiğinde, davalı borçlunun, davacı davacı şirket yetkilisine defaatle borcunu kabul ettiğini ve borcunu en kısa zamanda ödeyeceğini açıkça kabul, ikrar ve taahhüt ettiği kolaylıkla anlaşılacak olduğunu, davalı borçlu taraf, borçlu olduğu, borcunu ödemediği açıkça ortada olmasına rağmen; davaya konu ilamsız icra takibimize zaman kazanmak amacıyla ve kötüniyetli olarak itiraz etmiş ve icra takibimizi durdurmuş olduğunu, arabuluculuğa başvurulmasına rağmen sonuç alınamadığını, davacının defterlerinin yerinde incelenmesini talep ettiklerini belirterek itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili süresinde olmayan cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle müvekkili aleyhine yapılan icra dosyasında, Arabulucuk surecinde ve mahkemede de belirtikleri genel yetki kuralları gereğince yetkili mahkemenin Van Asliye Ticaret mahkemelerinin olduğunu, dolayısı ile yetki itirazında bulunduklarını, davacı tarafın taleplerinde ve dilekçelerinde kendi iddialarına dayanak oluşturacak defter ve belgeleri sunmuş olup tüm bilgi ve belgeleri mahkemeye sunmadıklarını, davacı ve davalının defter ve belgeleri celp edildiğinde süre gelen ticari ilişki içinde ürün alış verişi olduğunu, ancak iade edilen ürünlerin ödemesinin yapılıpta teslim edilmeyen ürünlerin hep birlikte değerlendirildiğinde müvekkilinin davacı firmadan 26.865,52 TL alacaklı olduğunu ve bu parayı tahsil edemediğinin görüleceğini, dava dilekçesinde ne kadarlık bir alacağa yapılan itirazın iptali istendiği dava konusunun ne kadar olduğu ve hangi rakam üzerinden icra inkar tazminatı talep edildiğinin anlaşılamadığını, bu şekli ile açılan davanın reddi gerektiğini, davacı tarafa karşı dava açma haklarını saklı tutarak iş bu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında; “… Mahkememizce yapılan açık yargılama sonucunda; her ne kadar davacı tarafça cari hesap ve fatura alacağı nedeni ile davalıdan alacaklı olunduğu belirtilerek takip başlatılmış ve davalının takibe itirazı üzerine mahkememizde itirazın iptali davası açılmış ise de, davacının dava konusu alacak nedeni ile alacaklı olup olmadığının tespiti için deliler toplanmış ve bilirkişilerden raporlar alınmıştır. Taraflar arasındaki ticari ilişkinin tespiti yönünden incelenen FORM BS ve BA kayıtları ile defter kayıtlarının birbirleri ile uyumlu olmadığı ve davacının mal teslimi iddiasında bulunduğu 29/12/2020 tarihli faturanın davalı tarafından vergi dairesine beyan edilmediği gibi defterinde kayıtlı da olmadığı, delil olarak dayanılan Whatsapp yazışmalarında da bu konuya ilişkin bir yazışma olmadığı ve davalı çalışanı olmayan nakliyecinin beyanı ile mal tesliminin ispat edilemeyeceği görülmüş olmakla davacının davalıdan alacaklı olduğunu yazılı delil ile ispat edemediği ve süresi içinde hatırlatılmasına rağmen yemin deliline de başvurmadığı görülmekle ispat edilemeyen davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Davanın reddine, …” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilince sunulan istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı müvekkili şirket tarafından delil olarak dayanılan whatsapp yazışmaları incelendiğinde; açıkça teslim edilen, edilmesi istenen mallara ilişkin davacı beyanları bulunduğu, davalının davacı müvekkil şirketten yeni ürünler talep ettiği, malları yükletip “cuma günü” gelmesini istediği vs. somut olaya ilişkin yazışmalar olduğunun kolaylıkla tespit edileceğini, özellikle HMK m.199 uyarınca belge niteliğinde olan işbu whatsapp yazışmalarının hatalı ve eksik şekilde göz ardı edildiğini, 2020 yılının 4., 5. ve 6. aylarında davalı ile yapılan whatsapp yazışmalarında, davalının fatura bedelini ödememe konusunda davacı müvekkili sürekli oyalayacak beyanlarda bulunduğunu, davalının davacı müvekkil şirket yetkilisine defaatle borcunu kabul ettiğini ve borcunu en kısa zamanda ödeyeceğini beyan ettiğini; ayrıca fatura karşılığı mal alındığını beyan ve ikrar ettiğini; davacı müvekkili şirket tarafından davalıya teslim edilen ürünler olduğu ve işbu ürünlerden dolayı davacı müvekkili şirketin davalıdan alacaklı olduğunun sabit olduğunu, bizzat davalının kabul ve ikrarını somut olarak ortaya koyan belge niteliğindeki bu yazışmaların nasıl ve ne şekilde somut olaya ilişkin yazışma olmadığı yönünde tespit yapıldığının taraflarınca anlaşılamadığını, HMK m.202 hükmü uyarınca, senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebileceğini, delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge olduğunu, şu durumda, kesinlikle kabul anlamına gelmemek kaydıyla, yerel mahkemece davanın tam ispatına yeterli olmadığına karar verilen whatsapp yazışmalarının, davacı müvekkilin davalıya fatura karşılığı mal teslim ettiği ve alacaklı olduğunu, davalının borcunu kabul ettiğini ve ödeme taahhüdünde bulunduğunu kesin olmamakla birlikte muhtemel olarak gösterdiğini, bizzat davalı tarafından davacı müvekkili şirkete karşı gönderilmiş olan işbu whatsapp yazışmalarının, delil başlangıcı olarak dahi değerlendirilmemesinin hatalı olduğunu, yerel mahkeme kararının bu yönüyle usul ve yasaya aykırı olduğunu, dosya kapsamına sunulan bilirkişi raporlarında (işbu bilirkişi raporlarının davacı müvekkil şirket aleyhine olan kısımlarını kabul etmediğimizi beyanla), bizzat davalıya ait 20.05.2021 tarihli kayıtlarda davalının, faturalardan kaynaklı olarak, hiçbir ihtirazı kayıt koymaksızın 21.000,00 TL pos ödeme işlemi gerçekleştiği yönünde yapılan tespitlerin de yerel mahkemece hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, hangi somut hukuki gerekçelerle dikkate alınmadığı hususunda denetime elverişli, açık, anlaşılır hiçbir gerekçe belirtilmediğini, davalının kayıtlarını kabul ettikleri anlamına gelmemek kaydıyla anılan 21.000,00 TL tutarındaki pos ödeme işleminin, davanın haklılığını ve beyanlarının doğruluğunu açıkça ortaya koyduğunu, davacı müvekkilinin alacağına mahsuben pos ödeme işleminin yapıldığını gösterdiğini, kaldı ki, davacı müvekkili şirket ile davalının da, faturadan kaynaklı olarak 2021 yılı hesap hareketi olan 21.000,00 TL kredi kartı (pos) ödeme işleminde mutabık oldukları da tüm dosya kapsamında kolaylıkla anlaşıldığını, işbu ödeme işleminin de delil başlangıcı niteliğinde olduğu izahtan vareste olduğunu, bu husus yönünden dahi yerel mahkemece eksik ve hatalı inceleme yapıldığını, daha doğru bir ifadeyle hiçbir araştırma yapılmaksızın, eksik ve hatalı karar verildiğini, tanık dinlenmesi taleplerinin bu yönüyle de reddedilmesinin yerinde olmadığını, yerel mahkeme kararının yemin deliline başvurulmadığı hususunda da açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, tüm dosya kapsamından davacı müvekkili şirketin davalıdan alacaklı olduğunun açıkça ortada olduğunu, yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmekle; istinaf başvurularının kabulüne, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/03/2023 tarih ve 2021/821 E., 2023/134 K. sayılı davanın reddi kararının ortadan kaldırılmasına ve davacı müvekkili şirketin davasının kabulüne, yargılama giderleri vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir” şeklinde düzenleme bulunduğundan işbu madde hükmüne göre inceleme yapılmak gerekmiştir.
Dava; bakiye fatura alacağına dayalı başlatılan takipte yapılan itirazın iptali davasıdır. Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyasının incelenmesinde, alacaklının … Anonim Şirketi, borçlunun … olduğu, 40.115,27 TL alacak nedeniyle ilamsız takip başlatıldığı, borçluya ödeme emrinin 11/10/2021 tarihinde tebliğ olduğu, borçlunun itirazında borcunu ödediğini bilakis alacaklı olduğunu belirtiği, itirazı üzerine İcra Müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.
Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.
Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir.
Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır.
102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Bu hususlarla birlikte 6100 sayılı HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. Maddesinin incelendiğinde:
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklinde düzenleme olduğu görülmektedir.
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK’nun 222. maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK’nun 222/1). Ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için kanununa göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK’nun 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK’nun 222/4). Ticari defterler usulüne uygun tutulsun tutulmasın aleyhe olan kayıtlar delil olur (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 28/05/2009 gün ve 2008/10995 Esas, 2009/5037 Karar sayılı ilamı).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı takibe konu faturalardaki malları davalıya teslim ettiğini buna karşılık davalı ise icra dosyasında yaptığı itirazında “borç olarak gözüken bakiyenin tümünü ekte sunduğum belgelere dayanarak ödemiş bulunduğunu davalıya borcu bulunmadığını bilakis davacıdan alacaklı olduğunu beyan ettiği görülmüştür.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık takibe konu bakiye alacağın davalı tarafından ödenip ödenmediği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Eldeki dava satış ve hizmetten kaynaklanan bakiye fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup davalının icra dosyasındaki borcu ödediği beyanı karşısında ispat külfeti davalıda olup davalı bakiye borcu ödediğini ispat külfeti altındadır.
Mahkemece takibe konu alacağın kaynakladığı faturaların davalının kayıtlarında yer alıp almadığının tespiti amacıyla taraf ticari defterleri üzerinde mali müşavir bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırıldığı görülmüştür.
Davalının ticari defterleri incelenerek hazırlanan 25.05.2022 tarihli rapor incelendiğinde; davalının kendi ticari defter kayıtlarına göre takip tarihi itibariyle davacıdan 245.891,48 TL fatura karşılığı mal teslim aldığı, yine davacıya 10.703, 00 TL devreden bakiye borcunun bulunduğu, buna karşılık 283.388 TL ödeme yaptığının kayıtlı olduğu görülmüştür.
Davacının ticari defterleri incelenerek 19.09.2022 hazırlanan 25.05.2022 tarihli rapor incelendiğinde; davalıya 377.610,34 TL mal teslim edildiği buna karşılık davalı tarafından 316.495 TL ödeme yapıldığı,2020 yılına devreden bakiyenin 25.097 TL olduğu kayıtlıdır.
Taraflar arasında ki ihtilaf 2020 yılına devreden bakiye tutar ile 29.12.2020 tarih … numaralı 60.863,67 TL bedelli faturadan kaynaklanmaktadır.
Davalının ticari defterlerinde devreden bakiyenin 10.703, 00 TL olarak kaydedildiği buna karşılık 29.12.2020 tarih … numaralı 60.863,67 TL bedelli faturanın kayıtlı olmadığı görülmüştür. Davalı bahse konu tutarları kabul etmediğine göre davacı anlaşmazlığın kaynaklandığı faturalardaki malı teslim ettiğini ispat etmesi gerekecektir. Davacının yazılı delil başlangıcı olarak dayandığı whats up görüşme kayıtlarının 2020 yılı 4-5-6- aylara ilişkin olduğu, hakkında tanık dinletmek istediği … numaralı 60.863,67 Tl bedelli faturanın 29.12.2020 tarihli olduğu bu anlamda bu fatura yönünden tanık dinlenilmesinin mümkün olmadığı, 2021 yılına ait görüşme kayıtlarında borcun kabulüne dair bir beyanın bulunmadığı yine bahse konu faturadaki malların teslimine ilişkin davacının tanık olarak dinletmek istediği …’in davalının çalışanı olduğu yönünde bir iddia bulunmadığı, bahse konu faturada teslim alan kısmında imza bulunmadığı görülmüştür.
Davalının davacıdan 256.594, 48 TL mal aldığı, aldığı bu mallara karşılık 283.388 TL ödeme yaptığının davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, davacının davalıya başkaca mal teslim ettiğine dair yazılı kesin delil sunmadığı, kendisine verilen süre içerisinde yemin deliline dayanmadığı, davacının yazılı delil başlangıcı olarak dayandığı whats up görüşme kayıtlarının 2020 yılı 4-5-6- aylara ilişkin olduğu, hakkında tanık dinletmek istediği … numaralı 60.863,67 Tl bedelli faturanın 29.12.2020 tarihli olduğu bu anlamda bu fatura yönünden tanık dinlenilmesinin mümkün olmadığı,2021 yılına ait görüşme kayıtlarında borcun kabulüne dair bir beyanın bulunmadığı yine davacının tanık olarak dinletmek istediği …’in davalının çalışanı olduğu yönünde bir iddia bulunmadığı, bahse konu faturada teslim alan kısmında imza bulunmadığı görülmekle davanın reddi yönündeki mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Açıklamalar ışığında davacının istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 01/03/2023 tarih ve 2021/821 E – 2023/134 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 179,90 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/05/2023