Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/807 E. 2023/873 K. 10.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2023/807
KARAR NO: 2023/873
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/11/2022
ESAS NO: 2021/557
KARAR NO: 2022/928
DAVANIN KONUSU: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/05/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 11/05/2023
Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/11/2022 tarih ve 2021/557 Esas – 2022/928 sayılı kararı davacı vekili tarafından istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmekle dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı elektrik dağıtım şirketinin dağıtım sistemine bağlantısı yapılmış olan ve bağlantı bilgisi lisanssız güneş enerjisi üretim tesisinin, davacı tarafından kurulmuş ve işletilmiş olduğunu, söz konusu tesisle ilgili olarak, davacı ile davalı arasında “Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması” imzalandığını, tesisin işletildiği dönem boyunca haksız yere fazladan tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedellerinin davacıya iadesi gerektiğini, ödemenin hukuksal dayanağının, kamu gücüne değil, tarifeye ve iki taraf arasında yapılan abonman sözleşmesine dayandığını, ödemelerin yapılmaması durumunda TEDAŞ alacağını, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre değil, sözleşme ilişkisine dayalı olarak özel hukuk hükümlerine göre tahsil ettiğini, Abone ile TEDAŞ (ilgili dağıtım şirketi) arasında yapılan abonman sözleşmesinin, daha çok “tip” sözleşme görünümünde olup, hizmetten yararlanan kişinin, sözleşmeyi idare ile birlikte düzenlemesi yerine katılımının söz konusu olduğunu, ancak bu durumun, idare ile kişi arasında kurulan özel hukuk ilişkisini, idare hukuku ilişkisine dönüştürmeyeceğini, çünkü birçok durumda hizmetin tekel niteliği ve çok kişiye götürülme zorunluluğunun, işin çoğunlukla tip sözleşmelerle ve hizmetten yararlanacakların katılımı yoluyla gerçekleşebilmesini olanaklı kıldığını, müessesenin abonesi adına tahakkuk ettirdiği bedelin ödenmesine ilişkin davanın, taraflar arasındaki abonman sözleşmesine dayanan özel hukuk hükümlerine tabi bir alacak-borç ilişkisinden doğması nedeniyle, görüm ve çözümünde adli yargı yerleri görevli bulunduğunu, huzurdaki davayla aynı talepli başka davalarda Elektrik Dağıtım Şirketlerinin, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) kararlarını uyguladıklarını ve bu sebeple de huzurdaki davanın EPDK’ya ikame edilmesinin gerektiği yönünde savunma yapıldığını, davalı tarafın olası husumet ve görev bağlamındaki savunmalarına itibar edilmemesi gerektiğini, davanın ikame edildiği tarih itibarıyla davacının üreterek dağıtım sistemine verdiği her kWh elektrik enerjisine karşılık 22,7527 kuruş sistem kullanım/dağıtım bedeli alındığını, dağıtım hizmeti alan elektrik üreticileri arasında sistem kullanım/dağıtım bedelleri bakımından “üretici” ve “lisanssız üretici” şeklinde bir ayrım yapıldığını, bu bağlamda davacıdan 22,7527 kuruş sistem kullanım/dağıtım bedeli alınırken buna karşın aynı hizmeti alan diğer üreticilerden sadece 2,7220 kuruş alındığını, 2016 yılı sonuna kadar üreticiler arasında herhangi bir ayrım yapılmadığını, buna göre; lisanslı-lisanssız ayrımı yapılmaksızın tüm üreticilerden aynı bedel alındığını, bu bedelin (1 Ekim – 31 Aralık 2016 dönemi için) 0,7596 kuruş olduğunu, ancak 1 Ocak 2017 itibarıyla üreticiler arasında ayrıma gidilerek lisanssız üreticilerden daha fazla sistem kullanım/dağıtım bedeli alınmaya başlandığını, buna göre tamamen aynı hizmeti alan ve aralarında herhangi bir ayrım yapılmasına hukuken imkan olmadığı halde davacıdan ürettiği her bir kWh elektrik enerjisi başına neredeyse 10 kat oranında artırım yapılmak suretiyle sistem kullanım/dağıtım bedeli alındığını, bu durumun açıkça hukuka aykırı olduğunu, bu yöntemle davacıdan haksız yere fazladan tahsil edilen tutarın 400.000,00 TL’nin üzerinde olduğunun düşünüldüğünü, davacıya keyfi ve rekabete aykırı muamele yapılmasına gerekçe olacak herhangi bir teknik sebebin olmadığını beyan etmiş, davanın belirsiz alacak davası olarak kabulüne, yapılacak yargılama sonucunda davanın kabulüne, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ve yargılama sırasında ortaya çıkacak gerçek alacak tutarına talep artırmak üzere davacıdan dava tarihine kadar fazladan tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedelleri yanında bunlara işletilen KDV’lerle birlikte oluşan toplam tutar için şimdilik 1.000,00- TL alacağın davalıdan tahsiline ve davacıya verilmesine, alacağa konu bedellere, her bir faturada fazla ödenen tutarlara ödeme tarihlerinden itibaren işletilecek bankalarca mevduata uygulanan azami faiz veya herhalükarda en yüksek ticari faiz/değişen oranda avans faizi uygulanmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; uyuşmazlığın EPDK’nın düzenleyici işleminden kaynaklandığını, davanın idari yargıda açılması gerektiğini, alacak var ise zamanaşımına uğradığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olmayacağını, dağıtım şirketleri tarafından uygulanacak olan tarifelerin EPDK tarafından tarifelerin düzenleyici işlem ile belirlendiğini ve davalının söz konusu düzenleyici işlemleri uygulamak ile yükümlü olduğunu, bahse konu tarifelerin uygulatıcısı olan davalının, aynen uygulamak zorunda olduğu tarifeler nedeni ile lisanslı üreticiler ile lisanssız üreticiler arasında fark yarattığı iddiasının somut gerçeklerle örtüşmediğini, Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esasların 3.maddesinin 6.fıkrasına göre lisanslı üreticilerin kendi ihtiyaçlarına ilişkin elektrik enerjisi tüketimlerinin (deneme amaçlı üretimleri için ihtiyaç duyulan elektrik enerjisi tüketimleri dahil) bu abone grubu kapsamında olduğunu, bu üreticilerin elektrik enerjisi ihtiyaçları için tüketici konumundaki üreticiler olup, tüketicilere ilişkle ilgili hükümler uygulandığını lisanssız üreticilerise tüketimlerine ilişkin olarak kendi abone gruplarına dahil edildiğini, lisanssız üreticilerin ise tüketimlerine ilişkin olarak kendi abone gruplarına dahil edildiklerini, bu düzenleme ile lisanssız elektrik üreticilerinin farklı abone grubuna dahil edildiğini ve bu karardan sonra onaylanan tarifelerde bu gruplar dikkate alınarak hazırlanıp onaylandığını, EPDK’nun iptale konu edilmeyen bu kararına dayalı olarak yayınlanan tarifelerin uygulanmasının davalı şirket insiyatifinde olmadığını, bu düzenlemelerin ve bu düzenlemelere bağlı olarak hazırlanan tarifelerin uygulanması sırasında oluştuğu iddia olunan dağıtım bedel farkı nedeniyle davalı şirketin sorumluluğuna gidilemeyeceğini, zira davalı şirketin faaliyetlerinin yürürlükteki mevzuat, düzenleyici işlem ve tarifelere göre yürütmesi gerektiğini, davalı şirketin EDPK tarafından verilen lisansta sınırlı olarak ve ilgili Kurumca çıkarılan yönetmeliklere, tarifelere uygun olarak dağıtım faaliyetinde bulunabileceğini, bu düzenlemelere uyma zorunluluğunun olduğunu, EPDK’nun lisanslı – lisanssız elektrik üreticilerinin farklı abone gruplarına dahil etmesinin nedeninin lisanssız elektrik üreticilerinin YEKDEM kapsamında almış oldukları bedel ve şebekenin yükünü artırmalarından kaynaklandığını 5346 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektrik enerjisinin iç piyasada ve uluslararası piyasalarda alım satımında kaynak türünün belirlenmesi ve takibi için üretim lisansı sahibi tüzel kişiye EPDK tarafından “Yenilenebilir Enerji Kaynak Belgesi” (YEK Belgesi) verilir. YEK Belgesi ile ilgili usul ve esasların yönetmelikle düzenlendiğini, bu kanunun yürürlüğe girdiği 18/5/2005 tarihinden 31/12/2020 tarihine kadar işletmeye girmiş veya girecek olan YEK Destekleme Mekanizmasına tabi üretim lisansı sahipleri için, bu kanuna ekli sayılı cetvelde yer alan fiyatlar, on yıl süre ile uygulanacağını, aynı kanunun 6/A maddesinin, “Kendi tüketim ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üreten lisanssız elektrik üretim faaliyetinde bulunan gerçek ve tüzel kişilerin ihtiyaçlarının üzerinde ürettikleri elektrik enerjisini dağıtım sistemine vermeleri halinde | sayılı cetveldeki fiyatlardan on yıl süre ile faydalanabilecekleri, bu kapsamda dağıtım sistemine verilen elektrik enerjisinin görevli tedarik şirketi tarafından satın alınmasının zorunlu olduğu, ilgili şirketlerin bu madde gereğince satın aldıkları elektrik enerjisinin, ilgili görevli tedarik şirket tarafından YEK Destekleme Mekanizması kapsamında üretilmiş ve sisteme verilmiş kabul edilir.” hükmüne amir olduğunu, lisanssız üretim yapan gerçek ve tüzel kişilerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapmalarının esas olduğu, igili şebeke işletmecisinin, her bir üretici için ikinci fıkra kapsamında elde edilen saatlik verileri kaynak bazında bir araya getirerek fatura dönemi bazında şebekeye verilen ihtiyaç fazlası elektrik enerjisi miktarını belirlediğini ve her ayın altıncı gününe kadar ilgili görevli tedarik şirketine bildirdiğini, görevli tedarik şirketiin de YEKDEM kapsamında satın almakla yükümlü olduğu enerji miktarı için her bir üreticiye her bir fatura dönemi için yapacağı ödeme tutarını hesaplayarak ödeme yaptığını, bu ödeme tutarı hesaplanırken de 5346 Sayılı Kanun’un | sayılı cetvelinin dikkate alındığını, bu cetvele göre ise davacının ihtiyacının üstünde ürettiği elektrik enerjisi için 13,3 ABD Doları cent/kwh baz alınarak hesaplanan meblağı ilgili tedarik şirketinden tahsil ettiğini, EPDK’nun da lisanssız elektrik üreticilerinin bu tahsil ettiği bedeli nazara alarak lisanslı- lisanssız enerji üreticilerini farklı abone gruplarına dahil ederek üreticiler arasındaki dengeyi korumaya çalıştığını, ayrıca iki farklı üretim sistemi bakımından iki farklı sistem kullanım bedeli uygulanmasının; lisanssız elektrik üretim santrallerinin ayrı zamanda üreticinin kişisel elektrik kullanım noktasını beslediği için hepsinin dağıtım sistemine bağlı olduklarını, bu üretim santrallerinde temel amacın üreticinin kendi ihtiyacı için elektrik üreterek fazlasını elektrik sistemine geri vererek enerji fazlasını satmasını sağlamak olduğunu, şu halde lisanssız elektrik üretimi esas itibarı ile ve temel olarak ticari bir faaliyet olmayıp amacının kişilerin kendi elektriklerini üreterek sadece ihtiyaç fazlasını sisteme geri vermelerini sağlamak olduğunu, bu amaç bakımından bakıldığı zaman bu üreticilerin sisteme getirecekleri yük dikkate alınarak üretim fazlasını sisteme geri vermelerinin getireceği sistemsel yükün ancak sistem kullanım bedelinin farklılaşması ile giderilebilecek boyutta bir yüklenme olduğunu, kendi ihtiyacı için elektrik üreten bir kişinin fazlasını sisteme sunduğu zaman dağıtım sistemine getireceği yük dikkate alınarak mevzuat düzenleyici tarafından farklı sistem kullanım bedeli düzenlendiğini, bu açıdan bakıldığı zaman ve davacının aslında amacının lisanssız elektrik üretimi olanağını suistimal ettiğini, kendi ihtiyaçları için enerji üretiminden ziyade kanunun etrafından dolaşmak suretiyle adeta bu işi ticari bir faaliyet olarak tasarladıklarını ikrar ettiğini, lisanssız elektrik üretiminde amaç bu üreticilerin ticari faaliyette bulunmasına olanak sağlamak olmadığını, şu halde davacının açıkça hakkını kötüye kullandığını, iptal davasına konu edilmeyen tarifelerin, düzenleyici işlem olarak geçerliliklerini sürdürdüğünü, bu nedenle bu tarifelere bağlı olarak belirlenen bedellerin hukuka aykırı olamayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; “….Yapılan tüm bu açıklamalardan sonra davacı, lisanssız elektrik üreticisi olup, bu husus taraflar arasında ihtilafsızdır. Davacı, dava dışı EPDK’nın 01/01/2017 tarihinden itibaren uygulamaya başladığı düzenleyici işlemden sonra 22/11/2019 tarihinde davalı … ile elektrik dağıtım sözleşmesi imzalanmıştır. … ’ın, EPDK tarafından alınan kararları, düzenleyici işlemleri uygulamama yetkisi yoktur. Davacı, EPDK’nın düzenleyici işlemine karşı idari yargıda dava yoluna gitmemiş, bu kararı uygulamakla yükümlü olan davalıya karşı zarar iddiasını ileri sürmüştür. Mahkememizce davacıya EPDK’nın düzenleyici işlemine karşı iptal davası açıp açmadığı sorulmuş, davacı böyle bir dava açmadığını belirtmiştir. Oysa davacının bir zararı var ise bu zararın kaynağı olan tarifeyi davalı belirlememiş, EPDK belirlemiş, davalı yalnızca bu tarifeye göre faturalandırma yapmıştır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için elektrik tüketimi ile ilgili bir örnek vermek gerekirse yakın zamana kadar ülkemizde bütün elektrik üreticilerinden ve tüketicilerinden elektrik faturalarında TRT payı adı altında belirli bir meblağ tahsil edilmesine dair yasal düzenleme var idi. Vatandaş olarak bizim TRT payını ödememek, faturanın kalan kısmını ödemek gibi bir seçeneğimiz yoktu. Bize fatura düzenleyen elektrik dağıtım şirketinin de kendiliğinden TRT payını faturalandırmama, bu alacak kaleminden vazgeçme yetkisi yok idi. Ne zamanki TRT payının tahsil edilmemesine dair bir yasal düzenleme yapıldı, dağıtım şirketleri faturalara TRT payı yansıtmamaya başlamıştır. Diğer taraftan davacının iddiaları ile aynı iddiaların bu kez Danıştay nezdinde EPDK’ya karşı ileri sürüldüğü Danıştay 13.Daire Başkanlığı’nın 2019/1883 Esas 2021/951 Karar sayılı kararında “lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerin üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyetler dikkate alınarak farklılaştırılmasına yönelik 6808 ve 6838 sayılı Kurul kararları ile davacı şirketin lisanssız güneş enerjisi tesislerinde ürettiği elektrik enerjisi için Mart 2019 dönemine ait dağıtım bedelinin hesaplanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı” tespiti ile davanın reddine karar vermiştir.
Somut olayda davalı idare, EPDK’nın kararlarını, düzenleyici işlemlerini uygulayıp uygulamama konusunda takdir yetkisini haiz olmadığından, davacının zarar iddiasının haksız olduğu ve bir zararı var ise zarardan davalının sorumlu olmayacağı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İşbu kararı davacı vekili süresinde istinaf etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İstinaf dilekçesinde etraflıca izah edilen sebepler ve ek istinaf sebepleri uyarınca, vekalet ücreti ve yargılama giderleri karşı taraf üzerinde bırakılmak üzere; istinaf incelemesinin duruşmalı yapılmasına, istinafa konu Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24/11/2022 tarihli ve E: 2021/906, K: 2022/9310 sayılı kararının kaldırılmasına ve alacağın tespitine yönelik olarak eksik bırakılan usul işlemlerinin yerine getirilmesini teminen bilhassa 5346 sayılı Kanunun 6/A maddesi uyarınca ihtiyaç fazlası enerji sebebiyle davacıdan yersiz tahsil edilen sistem kullanım bedeline ilişkin alacağın bilirkişi marifetiyle hesaplanması ve diğer tüm istinaf sebeplerimizin değerlendirilmesi için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, aksi yönde kanaat oluşması halinde yani mevcut haliyle dosya üzerinden yargılama yapılmasına imkan olduğunun kabulü halinde talebimiz yönünde gerektiğinde sayın Dairece yapılacak yargılama neticesinde davanın kabulüne, karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; İstinafa cevap dilekçesinde açıkladığı sebeplerle ve resen dikkate alacağı nedenlerle davalı vekilinin vermiş olduğu hukuki dayanağı olmayan ve soyut iddialarına ilişkin istinaf dilekçesinin reddine Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/557 Esas ve 2022/928 Karar sayılı ilamının onanmasına karar verimesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Dava, taraflar arasındaki Lisanssız Elektrik Üreticileri İçin Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşmasına dayalı olarak davalı tarafça düzenlenen faturalarla istenen ve tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedellerinin istirdatı istemine ilişkindir.
Taraflar arasında 25.10.2019 tarihinde imzalanan “Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması” başlıklı sözleşmenin 4. maddesi ile davacının sistem kullanım/dağıtım bedeli ödemesi kararlaştırılmıştır. 31/12/2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan ” Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar ” başlıklı düzenleme ile Elektrik Piyasası Yasasının 14/1-b bendi kapsamında “lisansız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyet dikkate alınarak farklılaştırılabilir” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Yukarıdaki düzenlemeye dayanılarak EPDK tarafından alınan 6838 sayılı karar ile lisanssız elektrik üreticileri için uygulanacak sistem kullanım/dağıtım bedelleri ile ilgili yeni bir karar verilmiştir. EPDK’nın bu genel düzenleyici işlemine karşı Danıştay 13. Dairesinde dava açılmıştır. Yapılan yargılama sonucu Danıştay 13. Dairesi davanın reddine karar vermiştir.
Danıştay 13. Dairesi kararında, EPDK’nın kuruluş yasasından kaynaklanan yetkisi kullanarak davalı gibi dağıtım şirketlerinden sistem kullanım/dağıtım bedellerinin belirlenmesine esas olan maliyet unsurlarını gösteren listeleri talep edilmiş, yapılan değerlendirme sonucu lisanslı ve lisanssız elektrik üretimi yapan şirketlerin dağıtım sistemi sahiplerine ödemeleri gereken sistem kullanım/dağıtım bedelleri belirlenmiştir.
Davaya konu uyuşmazlığın temelini “Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar ” başlıklı düzenleme ile Elektirik Piyasası Yasasının 14/1-b bendi kapsamında” lisansız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyet dikkate alınarak farklılaştırılabilir” hükmü ve kuruluş yasası gereği fiyatlara esas tarifeyi belirleme görev ve yetkisi bulunan EPDK’nın 2912/2016 tarihli toplantıda alınan 6838 sayılı kurul kararı oluşturmaktadır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 4628 sayılı Yasanın 4. maddesi ” Kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve bu kanun ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur.
Kurum, tüzel kişilerin yetkili oldukları faaliyetleri ve bu faaliyetlerden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerini tanımlayan kurul onaylı lisansların verilmesinden, işletme hakkı devri kapsamındaki mevcut sözleşmelerin bu kanun hükümlerine göre düzenlenmesinden, piyasa performansının izlenmesinden, performans standartlarının ve dağıtım ve müşteri hizmetleri yönetmeliklerinin oluşturulmasından, tadilinden ve uygulattırılmasından, denetlenmesinden, bu kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan ve bunların denetlenmesinden ve piyasada bu Kanuna uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur. Kurum, Kurul kararıyla bu Kanun hükümleri uyarınca çıkaracağı yönetmelikleri, piyasada faaliyet gösteren tüzel kişilerin ve ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini alarak hazırlar. Kurumun merkezi Ankara’dadır. Kurumun ilişkili olduğu Bakanlık, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıdır. Kurum, dağıtım bölgelerinde müşteri ilişkilerini sağlamak üzere irtibat büroları kurabilir. Kurumun teşkilatı; Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, başkanlık ve hizmet birimlerinden oluşur. Kurum, bu Kanundan kaynaklanan görevlerini yerine getirirken yetkilerini Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu vasıtasıyla kullanır. Kurumun temsil ve karar organı Kuruldur.” düzenlemesini içermektedir.
Davaya konu uyuşmazlığın dayanağı olan 6838 sayılı kurul kararının EPDK’nın kuruluş, görev ve yetkilerini belirleyen yukarıdaki yasal düzenlemenin kendisine verdiği görev ve yetkilendirme kapsamında alındığı tartışmasızdır. Yine EPDK’nın aldığı genel düzenleyici idari işlemler ile diğer idari işlemlerin elektrik enerjisi piyasası alanında faaliyet gösteren tüm gerçek ve tüzel kişiler yönünden bağlayıcı olduğu, somut olayda olduğu gibi davalının EPDK kurul kararına uygun olmayan biçimde işlem yapmasının mümkün olmadığı tartışmasızdır.
EPDK kararları yukarıda belirtildiği gibi iptal edilmediği ve geri alınmadığı sürece, herkes için bağlayıcı olmaya devam edecektir. Bu durum EPDK kararlarının denetim dışı olduğu anlamına gelmez. Sorun bu denetimin kimler tarafından yerine getirileceği noktasında toplanmaktadır.
4628 sayılı yasanın 4. maddesine göre, EPDK’nun kamu tüzel kişiliğine haiz idari ve mali özerkliğe sahip olup bu yasa ile verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulduğu tartışmasızdır.
Davalının, davacı hakkında işlem yapmasının dayanağını oluşturan EPDK’nın 6838 sayılı kararının genel düzenleyici işlem niteliğinde olduğu, aynı durumda olan tüm taraflar için uygulanması zorunlu olduğu, dayanak EPDK kararının genel düzenleyici işlem olma niteliği dikkate alındığında bu işlemlere karşı 2575 sayılı Danıştay Yasası’nın 24/1-c maddesi uyarınca “Bakanlıklar, kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere karşı açılacak davaların ilk derece mahkemesi sıfatıyla “Danıştay’ın ilgili dairesinde dava konusu edilebileceği açık olup, yukarıda belirtildiği gibi davaya konu uyuşmazlığın dayanağı olan EPDK kurul kararının genel düzenleyici işlem niteliğinde olması, kararı alan kurulun kamu kurumu niteliğinde olması karşısında EPDK’nın 6838 sayılı kurul kararı ile ilgili olarak Danıştay’da ilk derece mahkemesi sıfatıyla dava açılarak kararın iptali sağlanmadığı sürece elektrik enerjisi piyasasının bileşenleri gibi, yargısal faaliyet yürüten adli yargı mahkemeleri yönünden de kurul kararının bağlayıcı olduğunu kabul etmek zorunluluğu bulunmaktadır. Bu hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
Uyuşmazlığın dayanağını oluşturan 6838 sayılı kurul kararının genel düzenleyici karar olmayıp, bunun dışındaki diğer idari kararlardan olduğu kabul edilse dahi, bu kez de EPDK’nın kamu gücünü kullanarak aldığı genel düzenleyici işlemler dışındaki diğer kararlarına karşı da idari yargılama usul yasası gereği ilk derece idari yargı mahkemeleri önünde iptal davası açılıp, iptalleri sağlanmadığı sürece bu kararın elektrik enerjisi piyasası bileşenleri ve yargısal faaliyet yürüten mahkemeler yönünden de bağlayıcı kabul edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Her ne kadar davacı taraf, EPDK’nun dayanak 6838 sayılı kurul kararının iptali için idari yargı yerlerinde dava açılmamış olsa da, bu kurul kararına dayanılarak işlem yapılması ve bunun da sözleşmelere aykırı olduğunun ileri sürülmesi halinde sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklar yönünden görevli olan adli yargı mahkemelerinin somut olayda olduğu gibi, görevli ticaret mahkemesinin kurul kararının normlar hiyerarşisine uygun olup olmadığını denetleme, düzenlemenin normlar hiyerarşisine aykırı olduğunun tespit edilmesi halinde kurul kararına dayanılarak yapılan işlem nedeniyle kendilerinden tahsil edilen bedelin iadesine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; yukarıda da belirtildiği gibi EPDK nın kuruluş yasası gereği kamu adına güç ve yetki kullanan yapıya sahip olduğu, yaptığı işlemlerin ve aldığı kararların idari işlem niteliğinde olduğu tartışmasızdır. EPDK’nın aldığı kararlardan genel düzenleyici işlem niteliğinde olanları için Danıştay Yasasının 24/1-c maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay’da dava açılarak, genel düzenleyici işlem niteliğinde olmayan diğer karar ve işlemler için ise idari yargılama usul yasası gereği ilk derece idare mahkemelerinde dava açılarak karar ya da işlemin iptali sağlanmadığı sürece, bu karar ve işlemlerin enerji piyasası bileşenleri yanında somut olayda olduğu gibi mahkemeler yönünden de bağlayıcı olacağı tartışmasızdır. Tamamen idari yargı yerlerinin denetimine tabi olan kurul kararının normlar hiyerarşisine uygun olup olmadığının adli yargı mahkemeleri eli ile denetlenmeye çalışılması en basit deyimi ile adli yargı mahkemelerinin görev alanlarının dışına çıkarak başka bir yargı mercinin görev alanında bulunan konularda karar vermeleri sonucunu ortaya çıkarır ki, bu durumun hukuk devleti düzenlemesi içerisinde kabul edilmesi mümkün değildir.
EPDK’nın kurul kararlarının genel düzenleyici işlem niteliğinde olması halinde Danıştay’da açılacak iptal davası ile, genel düzenleyici işlemler dışındaki işlem ve kararlar aleyhine ise idari yargı yerlerinde açılacak iptal davası ile ortadan kaldırılmaları sağlanmadığı sürece bu kararların herkes için bağlayıcı olduğu, iptal için idari yargı yerlerinde dava açılmamış ise bu kurul kararının uygulanması nedeni ile, somut olayda olduğu gibi taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanan sorunlar ortaya çıktığında adli yargı mahkemelerinin, (somut olayda olduğu gibi ticaret mahkemesinin ) kurul kararının normlar hiyerarşisine uygun olup olmadığını görev alanı dışına çıkarak, idari yargı mahkemelerinin görev alanına girip değerlendirme yapmalarının mümkün olmadığı, bu haliyle EPDK’nın iptal edilmediği için herkes açısından bağlayıcılık taşıyan 6838 sayılı kurul kararına uygun biçimde işlem yapma zorunluluğu bulunan davalının bu karar uyarınca ileriye yönelik olarak davacı gibi lisansız üreticilerden EPDK tarafından belirlenen tarife uyarınca ve tarifeye uygun şekilde belirlenen sistem kullanım/dağıtım bedeli tahsil etmesinde yasaya aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir.
Davalının EPDK’nın belirlediği tarifeye uygun şekilde fatura düzenlediği, üstelik dayanak EPDK kararı iptal edilmediği için davacı gibi herkesi de bağladığı, davalının yaptığı uygulamada EPDK düzenlemesine aykırılıkta bulunmadığı, davacıdan EPDK kararına uygun şekilde sistem kullanım/dağıtım bedeli talep edildiği, adli yargı mahkemelerinin EPDK’nın düzenleyici işlem niteliğindeki 6838 sayılı kararını idare mahkemeleri yerine geçerek denetlemeleri mümkün değildir.
Davacı tarafın talebinin bir diğer dayanağı, sözleşmenin genel işlem şartlarına aykırılık oluşturduğu gerekçesi ile, talep ve tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedelinin yerinde olmadığına yöneliktir.
Davacı taraf kendilerinin sisteme ek maliyet getirmedikleri gerekçesi ile EPDK kararı ile belirlenen sistem kullanım/dağıtım bedelinin kendilerinden tahsil edilemeyeceğini ileri sürmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmede sistem kullanım/dağıtım bedeli ödemesi yapılacağı kararlaştırılmakla birlikte, sözleşmede sabit ya da bir formüle bağlı sistem kullanım/dağıtım ücreti ödemesi kararlaştırılmamıştır. “Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar” başlıklı düzenleme ile Elektrik Piyasası Yasasının 14/1-b bendi kapsamında “lisansız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyet dikkate alınarak farklılaştırılabilir” hükmü ve EPDK’nın kuruluş yasasından aldığı yetki ve görev ile belirlediği sistem kullanım/dağıtımbedeli belirlemesi üzerine davalı taraf bu karara uygun hareket etme zorunluluğunda olduğu için, uyuşmazlığın dayanağı olan sistem kullanım/dağıtım bedelinin taraflar arasındaki sözleşme ile belirlenmemiş olması nedeni ile genel işlem şartına aykırılıktan da söz edilemez.
Dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine ve özellikle Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliğinin 23. maddesi uyarınca kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapması esas olan davacının, kendi insiyatifiyle ihtiyaç fazlası olarak ürettiği elektrik nedeniyle davalıya ait dağıtım hatlarını kullanmasından dolayı kullanım/dağıtım bedellerinin EPDK tarafından düzenlenen tarifelerle belirleneceğine ilişkin mevzuat hükümlerine atıf yapan sözleşmeyi, üstelik üretici ve lisanssız üreticiler yönünden sistem kullanım/dağıtım bedellerinin farklılaşmasından sonra imzalamış bulunmasına, sistem kullanım/dağıtım bedellerine ilişkin faturaları defterlerine kaydetmediği yönünde dosyada herhangi bir beyan, delil ve belge bulunmamasına, TTK’nın 21/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacirin, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen tarafın, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK’nın 222. maddesi uyarınca ispatlamış olmasına göre, ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nın 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda davacı tarafın söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 24/11/2022 tarih ve 2021/557 E. – 2022/928 sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 179,90 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafından peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın tebliğ işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.10/05/2023