Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/740 E. 2023/844 K. 08.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2023/740
KARAR NO: 2023/844
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/11/2022
ESAS NO: 2020/805
KARAR NO: 2022/823
DAVANIN KONUSU: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/05/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 09/05/2023
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 17/11/2022 tarih ve 2020/805 E – 2022/823 K kararına karşı süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin mimar olduğunu, şahsına ait şirketin, … adresinde bulunan villaların inşaat işini üstlendiğini, villaların inşaatında kullarılmak üzere … Limited Şirketinden 25.08.2015 tarihli fatura karşılığı polietilen beyaz boru ve aksesuarların satın alındığını, alınan boruların yukarıda adresi verilen inşaatta kullanıldığını, boruların bütün işlemleri bittikten sonra 2016 yılında testinin yapıldığını, test işlemleri sırasında boruların 3 ayrı seferde farklı yerlerden su kaçırdığını, bunun üzerine … Limited Şirketine borularda ayıp bildiriminde bulunulduğunu, firmanın girişimleri ile borunun imal edildiği fabrikadan yetkililerin geldiğini, gelen yetkililerin ayıplı boruların bir kısmının (30 metre) hatalı olduğunu ikrar ederek değiştirdiklerini, daha sonra borular için delil tespiti istenildiğini, dava konusu bu boruların 50 yıl ve daha uzün süre üzeri kullanılan temiz su boruları olduğunu, dava konusu boruların defaten su kaçırdığını ve halen kaçırmaya devam ettiğini, bu kaçakların KASKİ ve müvekkili tarafından tamir edildiğini, her seferinde yeraltına döşenmiş olan boruların tamirleri için üzerine döşenmiş olan kilit taşları sökülüp kazı işlemi yapıldığını, şu ana kadar 8 kez tamirat işleminin çıktığını, son tamirin KASKİ tarafından 24.09.2019 tarihinde yapıldığını, boruların her seferinde farklı yerlerden kaçırma yaptığını, boruların tamamının hatalı olup değişiminin gerektiğini, değişim yapılırken doğalgaz, elektrik, fiber kablo, pis su ve temiz su hatlarının aynı yerde olduğunu, bu sebeple ayıplı boruların değişimi için dikkatli bir şekilde kazının elle yapılmasının gerektiğini, borular değiştirildikten sonra kazı yapılan yerlerde bozulan kilit parkfxşaşlanrım döşenmesi ve çimlerin yeniden ekilmesinin gerektiğini, kepçe ile kazı yapılmasının mümkün olmadığını, yapılacak bunca işlemin söz konusu ayıplı borulardan kaynaklandığını, satıcının doğrudan ve dolaylı zararların tamamından sorumlu olduğunu, 2018 yılında meydana gelen kaçak nedeniyle KASKİ’ye haber verildiğini, KASKİ çalışanlarının kaçağı tamir ettiklerini, tamir sırasında söz konusu boruların hatalı olduğu ve tamamının değişiminin gerektiğini bildirdiklerini, bu durumu tekrar satıcıya bildirdiklerini, satıcının borulardaki arızaların üretimden kaynaklı olduğunu belirtip, kendilerini … Anonim Şirketine yönlendirdiklerini, şirket yetkililerinin borulardaki sorunun depolama hatası olduğunu söyleyerek hatanın kaynağının … Limited Şirketi olduğunu söylediklerini, bu sürecin ardından aleyhine delil tespiti talebinde bulunulan … Limited Şirketine Kayseri 8. Noterden ihtar çekilerek uğranılan müspet zararın talep edildiğini, ihtara karşı cevap veren … Limited Şirketi ayıbın üretimden kaynaklandığını, ayıbın kendilerine yüklenemeyeceğini belirterek ihtarnameye husumet yönünden itiraz ettiğini, bu konuda satıcının ağır kusurunun bulunduğunu, satıcının ayıp sebebiyle sorumluluğunun ihbar süresine bağlı olmaksızın geçerli olduğunu, bu sebeple huzurdaki davayı ikame etmek suretiyle satıcının ağır kusurundan kaynaklanan maddi manevi zararın talep edilme zorunluluğunun hasıl olduğunu talep ve dava etmiştir. Davalı vekilinin cevap dilekçesinden özetle; Müvekkilinin inşaat malzemeleri sattığını ve sattığı Ürünlerin üreticisi olmadığını, davacı tarafın villa inşatlarında kullanılmak üzere müvekkilinden boru satın aldığını beyan ettiğini, her ne kadar müvekkili şirket ile davacı arasında satış sözleşmesi yapılmışsa da mahkemede görülen davanın müvekkil şirketine yöneltilmesinin olanaksız olduğunu, müvekkil şirketinin davacı tarafa sadece boru sattığını, dava konusu boruların diğer davalı … Anonim Şirketi tarafından üretildiğini, müvekkilinin üretim konusunda hiçbir sorumluluğunun bulunmadığını, ayıplı malır neden olduğu zarardan sorumluluk hakkında yönetmenliğin 6. Maddesi hükmü uyarınca ayıplı maldan doğar zararların üreticiden talep edilmesi hakkının doğmuş olduğunu, söz konusu boruların sadece satışını yapmış olmasından dolayı müvekkilinin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, dolayısı ile doğan zarardan da sorumluluğunun bulunmadığını, davacı tarafından müvekkili şirkete husumet yöneltilemeyeceğini, söz konusu davanın husumet yokluğu nedeniyle reddini talep ettiklerini, davacının dçtığı davanın satılanın ayıbından doğan sorumluluğun iki yılı geçmiş olmasından dolayı zaman aşımına uğradığını, davanın zaman aşınımı nedeniyle reddinin gerektiğini, davanın esas yönünden de reddinin gerektiğini, davacının müvekkilinden 25.09.2015 tarihinde 489.07 TL karşılığı 100 metre boru aldığını, borulardaki kırılma nedeniyle diğer davalı üreticiden onarım talep ettiğini, borunun 30 metrelik bölümünün değiştirildiğini, davacının bu konuda seçimlik hakkını kullandığını, daha sonra sözleşmeden dönerek oluşan zararı talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının patlamaların borudan kaynaklı olduğunu ispatlamasının gerektiğini, boruların döşenmesinin fen ve tekniğe uygun yapılıp yapılmadığının bilinmediğini, fen ve tekniğe uygun döşenmemiş olursa bütün kusurun davacıya ait olacağını, davacının söz konusu borular hakkında 50 yıl ve daha fazla kullanıldığını iddia ettiğini, oysa müvekkil şirketin bu yönde bir garanti vermediğini, bu konuda dayanmış olduğu Kayseri 2. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından hazırlatılan bilirkişi raporuna hem kendilerinin hem davacının itiraz ettiğini, bu nedenle ilgili raporun hukuken delil niteliğinin bulunmadığını beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:Tekmil dosya mündericatı birlikte değerlendirildiğinde; “…somut olay değerlendirildiğinde bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere taraflar arasındaki satış sözleşmesinde kaynaklanan ayıptan doğan sorumluluk hükümleri çerçevesinde satım konusu mallardaki ayıp değerlendirildiğinde hukuken açık değil gizli ayıp olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır. Ancak maldaki ayıbın gizli ayıp olması halinde bunun aynı zamanda satıcının ağır kusuru bulunduğuna işaret ettiğine dair bilirkişi heyetinin değerlendirmeleri yerinde değildir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde öğretide de savunulduğu üzere maldaki ayıbın gizli ayıp olması tek başına satıcının ağır kusuru bulunduğuna işaret etmez. Ayrıca ayıp ister açık ayıp ister gizli ayıp olsun bu konuda satıcının ağır kusurunun bulunması gerekmektedir, fakat ağır kusur kavramı borçlar hukukunun haksız fiile ilişkin hükümlerde belirtilen ağır ihmal kavramına benzer bir kavram gözüksede bundan farklıdır. Dolayısıyla satıcının ayıptan doğan sorumluluğuna ilişkin zamanmışımı süresinin TBK m 146′ da belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresini çıkarın diğer bir deyimle TBK m 231/1′ de belirtilen 2 yıllık zamanaşımı süresinden yararlanmasına engel olan kusurun mutlaka ağır kusur olması gerektiği m 231/2′ de açıkça ifade edilmiştir. Alıcının ayıptan doğan sorumluluk hükümleri çerçevesinde satıcıya başvurarak 2 yıllık zamanaşımı süresi ile bağlı olmaksızın dava ve talepte bulunabilmesi için zorunlu olan bu ağır kusurun satıcı tarafından ve satıcının ayıplı olarak devretmekte ortaya çıkmış olması gerekmektedir. Ancak dosya içerisinde tarafların sunduğu delil ve belgelerden davalı satıcının ağır kusurunu gösterir nitelikte bir vakıa bulunmamaktadır. Davacı alıcı bir kısım faturalar ve ayıptan doğan ihbar yükümülüğünü yerine getirdiğine ilişkin noter aracılığıyla göndermiş olduğu ihtarnameleri dosyaya sunmuştur. Ayrıcı tespit dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ise yalnız satılandaki ayıba işaret eden delil, belge ve raporlardır. Davalı satıcının ayıptan doğan sorumluluğunun 2 yıllık zamanaşımı süresine bağlı olmaksızın ve bu zamanaşımını 10 yıla çıkaran ağır kusurlu davranmasına ilişkin iddia, davacı alıcı tarafından kanıtlanamamıştır. Esasen davacı da maldaki ayıbın gizli ayıp olduğundan bahisle davalı satıcının ağır kusuru olduğunu iddia etmekte ise de bu iddianın ve ileri sürülen tezin yukarıda yapmış olduğumuz genel açıklamalar çerçevesinde yerinde olmadığı, diğer bir deyimle salt maldaki ayıbın gizli olmasının, satıcının satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu olduğunun göstermemektedir. Öğretide ve uygulamada ağır kusurlu eylemlerin daha çok maldaki ayıbın “gizlenmiş ayıp” olması yahut ek beyan, garanti ve taahhütlerle malın ayıplı olmadığına ve ayıplı olmayacağına ilişkin beyan, söz ve bildirimlerle oluşacağını, satıcının burada hileli davranışlar içerisinde olması halinde ağır kusuru bulunduğu ileri sürülmektedir. Bu hususta Yüksek Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi 08/10/2015 tarih, 2014/14978 Esas, 2015/12360 Karar sayılı ilamı ile 30/06/2014 tarih 2014/8243 Esas, 2014/12057 Karar sayılı ilamlarında satıcının ağır kusuru olarak alıcıya “iğfal etmesi”nden bahsedilmektedir. Mahkememizce, toplanan deliller, alınan bilirkişi raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, BAM Kaldırma kararında belirtildiği suretle araştırma ve inceleme yapılarak bilirkişi raporu alınmış olup, alınan bilirkişi raporunda her ne kadar ayıbın gizli ayıp olduğu yönündeki tespit ve değerlendirmelere Mahkememizce itibar edilmiş ise de satılandaki ayıbın gizli ayıp olmasının tek başına satıcının ağır kusuru bulunduğunun göstermeyeceği, satılanı ayıplı olarak devretmekte satıcının ağır kusurunun bulunduğunu ispat yükünün davacı alıcıda olduğu ve fakat davacının geçerli delil ve belgelerle bunu ispat edemediği, sonuç olarak; satılanın alıcıya devrinden başlayarak ayıptan doğan sorumluluğa ilişkin dava ve taleplerinin 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi ile birlikte doğduğu, davalının zamanaşımı def’inin yerinde olduğu anlaşılmakla davanın zamanaşımı nedeniyle süre yönünden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. Her ne kadar davacı tarafça davanın kısmi dava olarak 1.000-TL dava değeri gösterilmek suretiyle açıldığı ve fakat Kaldırma kararı sonrası davacı vekilinin duruşmadaki beyanında yaklaşık davacı zararının 101.894,27-TL olduğunu ve bu nedenle ıslah için süre isteminde bulunmuş ise de davacının ıslah isteminin kabulüne karar verip artırılan değer üzerinden aynı sebep ve gerekçelerle davanın zamanaşımı nedeniyle süre yönünden reddine karar verilecek olması göz önüne alınarak davacının ıslah isteminin hukuki yararı bulunmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacının ıslah etmekte hukuki yararı bulunmaması nedeniyle ıslah isteminin reddine, Davanın zamanaşımı nedeniyle süre yönünden REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davacı vekili tarafından ilk derece mahkemesine sunulan istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi tarafından mezkur dava konusu olay kendi içerisinde ve dava konusuna göre değerlendirilmediğini, bu husus üst mahkeme tarafından da kaldırma kararına esas teşkil etmiş olup Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2020/691 esas ve 2020/762 karar sayılı ilamı ile mahkemenin eksik inceleme sonucu karar verdiğine hükmederek dosyayı yeniden inceleme yapılmak üzere mahkemesine gönderildiğini, istinaf konusu edilen yerel mahkeme kararı ile davanın zamanaşımı nedeni ile süre bakımından reddine karar verilmiş ise de dava süresi içerisinde ikame eylendiğini, dava konusu boruların devrini gerçekleştiren davalı, sıhhi tesisat işleri ile iştigal etmekte olan bir tacirdir. Davalı, gerek iştigal alanı gerekse tacir vasfına haiz olması nedeniyle “basiretli davranma yükümlülüğü” altında olması dolayısıyla satışa konu boruların ayıplı bir şekilde devrinde ağır kusurlu olduğunu, davalı dava konusu boruların üretimi işiyle iştigal etmekte olup, basiretli tacir sıfatını haiz olduğunu, dava konusu boruların ayıbının üretim kaynaklı olduğu hususu, esas dosyaya sunmuş olduğumuz Kayseri 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2019/15 D.İş sayılı dosyası kapsamında alınmış Bilirkişi Raporu ile sarih bir biçimde ortaya konduğunu, dava konusu borular temiz su taşımak için kullanılan, niteliği gereği uzun yıllar kullanılmak üzere üretilen ve dayanıklı olması beklenen mallardandır. mezkur borular için ayıptan sorumluluğun 2 yıl olduğunun kabulü abesle iştigal olduğunu, zira yeraltına döşenen boruların 2 yılda bir değiştirilmesi durumu hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, öyle ki, mezkur borular için üreticisi tarafından yaklaşık 50 yıl garanti verildiğini, dolayısıyla, yerel mahkeme tarafından ayıptan sorumluluk 2 yıl süreyle sınırlı olarak tespit edilmişse de, işbu durumun ticari hayatın gerekleri düşünüldüğünde tarafımızca kabulü mümkün olmadığını, mezkur ayıbın 2 yıl gibi kısa bir sürede ortaya çıkması dava konusu olayın tabiatına aykırı olup güncel kullanım sonrası basınca olan dayanıklılık seviyesinin beklenenin ve muadillerinin çok altında “gizli ayıp” olarak nitelendirilebilecek düzeyde olduğunun -Bilirkişi Raporları ile de sabit olduğu üzere- ortaya çıktığı dairenizce de kabul edileceğini, keza 2 yıl içerisinde ortaya çıkmış olsa dahi satıcının ve üreticinin ağır kusurlu olduğu dava konusu olayda bu süre dayanak gösterilerek hüküm tesis edilemeyeceğini, yerel mahkemece, dosyaya ibraz ettiğimiz zararlarımıza ilişkin tutarlar ve beyanlar da hiç dikkate alınmadan “nasılsa usulden red verileceği” beyan edilerek ıslah talebi dahi kabul edilmeyerek “iddia ve savunma hakkımız” da dosya kapsamında reddedildiğini, istinaf başvurumuzun kabulü ile, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/805 Esas ve 2022/823 Karar sayılı “Usulden Red” kararının istinaf talebimiz doğrultusunda kaldırılmasına, şayet mümkün ise işin esasına girilerek dairenizce yapılacak yargılama neticesinde haklı davanın kabulüne, aksi halde yeniden yargılama yapılarak talebimiz doğrultusunda haklı davanın kabulüne karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraflar üzerine tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:Dava, ayıplı mallar nedeniyle uğranılan zararın tahsili talebine yöneliktir.Mahkemece söz konusu boruların 2015 yılında satın alındığı, davanın açılış tarihi itibarıyla 6098 sayılı TBK.’nun 231/1 maddesinde öngörülen 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, Dairemizin 2020/691 E-2020/762 K sayılı kararıyla “söz konusu boruların ayıplı olup olmadığı, varsa söz konusu ayıbın niteliği, bu ayıbın üretimden kaynaklı olup olmadığı, üretimden kaynaklı ise bu durumun davalılar açısından TBK’nun 231/2 maddesi uyarınca ağır kusur teşkil edip etmediği, ayrıca söz konusu boruların satın alındıktan sonra kullanım aşamasına kadar ki saklama koşullarının söz konusu ayıba etkisinin bulunup bulunmadığı, bu hususta davacının herhangi bir kusurunun bulunup bulunmadığı hususlarında alanında uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmadan, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmediği” gerekçesiyle yerel mahkeme karanının kaldırılmasına karar verilmiş, yerel mahkemece kaldırma kararımız doğrultusunda yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davacı vekilinin yerel mahkemenin 17/11/2022 tarihli 6. Celse oturumundaki beyanında: “her ne kadar bilirkişi raporunda ki değeri kabul etmesek de ıslah için süre istiyoruz,” diyerek, ıslah için süre istemesine karşın, mahkemece, davacının davasının ıslah etmekte hukuki yararı bulunmaması nedeniyle ıslah isteminin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Bilindiği üzere, tek taraflı bir irade beyanıyla kullanılan ıslahın yapılabilmesi için hâkimin onay vermesine veya karşı tarafın muvafakatini almaya gerek yoktur. Hâkim, sadece ıslahın koşullarını inceler ve yapılan ıslahın geçerli olup olmadığım değerlendirir. Islah nitelik olarak değerlendirildiğinde, taraflardan birinin tahkikat aşamasında yapmış olduğu usul işlemini düzeltmesidir.Şu hâlde kanunun aradığı şartlara ve usulüne uygun olarak yapılan ıslah, tek taraflı irade beyanı ile kullanılan ve sonuç doğuran bir usulî işlemdir; mahkemenin ya da karşı tarafın rızasına bağlı değildir (Arslan /Yılmaz /Taşpmar/Hanağası, s.525). Davacının kötü niyetle davasını ıslah ettiğine dair herhangi bir iddia da bulunmamaktadır. Bu itibarla mahkemece davacı vekilinin ıslah talebinin reddine karar verilmesi, hukuki dinlenilme hakkına ve hak arama hürriyetine uygun düşmemiştir.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle sonuç olarak; 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6.maddesi gereğine Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle yukarıda belirtilen eksiklikler giderildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmek üzere davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-HMK’nın 353/1-a.6 md. gereğince, KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 17/11/2022 tarih ve 2020/805 E – 2022/823 K sayılı kararın KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle eksiklikler giderildikten sonra sonucuna göre esastan bir karar verilmek üzere davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye geri GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde davacıya iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmalı olarak yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
7-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4.maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
8-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dava dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince, KESİN olarak oybirliği ile karar verildi.08/05/2023