Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/687 E. 2023/716 K. 12.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2023/687
KARAR NO: 2023/716
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/12/2022
ESAS NO: 2007/166
KARAR NO: 2022/1024
2007/166 ESAS SAYILI ASIL DAVA DOSYASINDA:
DAVA: İtirazın İptali
DAVA TARİHİ: 19/04/2007
BİRLEŞEN 2007/167 ESAS SAYILI DAVA DOSYASINDA:
DAVA: İtirazın İptali
DAVA TARİHİ: 19/04/2007
BİRLEŞEN 2007/168 ESAS SAYILI DAVA DOSYASINDA:
DAVA: İtirazın İptali
DAVA TARİHİ: 19/04/2007
BİRLEŞEN 2007/169 ESAS SAYILI DAVA DOSYASINDA:
DAVA: İtirazın İptali
DAVA TARİHİ: 19/04/2007
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/04/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 13/04/2023
Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/12/2022 tarih ve 2007/166 Esas – 2022/1024 sayılı kararı davacı vekili ile davalılar vekili tarafından asıl ve birleşen davaların istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmekle dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
2007/166 ESAS SAYILI ASIL DAVA DOSYASINDA:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı şirket tarafından imzalanan 26/10/2005 tarihli ve 750.000,00-TL bedelli genel kredi sözleşmesi ile müvekkili bankadan kredi kullandığını ve diğer davalıların da kefil olduklarını, görülen lüzum üzerine 13/12/2006 tarihinde kredi ilişkisinin kesildiğini ve hesabın kat edildiğini, noter ihtarının keşide jdilmesine rağmen borcun ödenmediğini, davalı kefil şahıslar yönünden Kayseri 1. İcra Müdürlüğü’nün … , ve … Esas sayılı dosyalarında; davalı Şirket yönünden ise Kayseri 3. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip yapıldığını; davalıların haksız ve yersiz olarak itirazları üzerine takiplerin durdurulduğunu beyanla, haksız itirazlarının iptali ile alacağın %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle icra müdürlüklerindeki takipler için verdikleri itirazlarını aynen tekrarladıklarını müvekkillerine gönderilen ödeme emirlerinde takibe dayanak hiçbir belgenin eklenmediğini, alacaklının mükerrer takip talebinde bulunduğunu; davalılardan … ‘ın … doğumlu olduğunu, … sözleşme tarihinde reşit olmadığını, imzaların da ona ait olmadığını, … ‘e ait hisseleri … tarihinde devraldığını ve bu tarihten sonra şirketin temsilcisi olduğunu kredi ödeme dekontlarındaki imzaların müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladığı bildirilen … ‘ın imzasına benzemekte ise de, dekontlardaki parayı alan şayet bu şahıs ise, bu kişinin … Ltd. Şti. ile hiç bir bağlantısının olmadığını, bu şahsa yapıldığı bildirilen ödemelerden dolayı davacı bankanın ağır kusurlu olduğunu ve belki de banka personelinin kasıtlı hareketlerinden kaynaklandığını, dolayısıyla müvekkili şirkete yapılan ödemenin olmaması sebebi ile davanın yersiz olduğunun ortada bulunduğunu; 08/02/2010 tarihli dilekçelerinde ise; müvekkilleri tarafından hiçbir talimat yokken, … isimli şahsa ödeme yapıldığı iddiasının hukuka aykırı olduğu, … ‘ın müvekkilleri olan şirketin ortağı, temsilcisi veya yetkilisi olmadığı, yaptığı hiçbir işlemin müvekkili şirketi sorumluluk altına koyamayacağını, asInda davacı bankanırı sorumluluğunu doğuracağını; çünkü davacı bankanın kim olursa olsun yetkisiz birişine ödetne yapmasının usulsüz olduğunu ve bankanın kendisinin yaptığı usulsüz işlemlere dayanarak müvekkillerinden alacak talep etmesinin de hukuka aykırı bulunduğunu; davacı bankanın iddia edildiği gibi müvekkillerinden alacağının olmadığını savunmuştur.
BİRLEŞEN 2007/167 ESAS SAYILI DAVA DOSYASINDA:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirket tarafından imzalanan … tarihli ve 750.000,00-YTL bedelli genel kredi sözleşmesi ile müvekkili bankadan kredi kullandığını ve diğer davalıların da kefil olduklarını, görülen lüzum üzerine 13/12/2006 tarihinde kredi ilişkisinin kesildiğini ve hesabın kat edildiğini, noter ihtarının keşide edilmesine rağmen borç ödenmediğinden davalı kefil şahıslar yönünden Kayseri 1. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında, davalı şirket yönünden ise Kayseri 3. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında takip yapıldığını, davalıların haksız ve yersiz olarak itirazları üzerine takibin durduğunu beyanla davalıların itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle icra müdürlüklerindeki takipler için verdikleri itirazlarını aynen tekrarladıklarını müvekkillerine gönderilen ödeme emirlerinde takibe dayanak hiçbir belgenin eklenmediğini, alacaklının mükerrer takip talebinde bulunduğunu; davalılardan … ‘ın … doğumlu olduğunu, … sözleşme tarihinde reşit olmadığını, imzaların da ona ait olmadığını, … ‘e ait hisseleri … tarihinde devraldığını ve bu tarihten sonra şirketin temsilcisi olduğunu kredi ödeme dekontlarındaki imzaların müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladığı bildirilen … ‘ın imzasına benzemekte ise de, dekontlardaki parayı alan şayet bu şahıs ise, bu kişinin … Ltd. Şti. ile hiç bir bağlantısının olmadığını, bu şahsa yapıldığı bildirilen ödemelerden dolayı davacı bankanın ağır kusurlu olduğunu ve belki de banka personelinin kasıtlı hareketlerinden kaynaklandığını, dolayısıyla müvekkili şirkete yapılan ödemenin olmaması sebebi ile davanın yersiz olduğunun ortada bulunduğunu; 08/02/2010 tarihli dilekçelerinde ise; müvekkilleri tarafından hiçbir talimat yokken, … isimli şahsa ödeme yapıldığı iddiasının hukuka aykırı olduğu, … ‘ın müvekkilleri olan şirketin ortağı, temsilcisi veya yetkilisi olmadığı, yaptığı hiçbir işlemin müvekkili şirketi sorumluluk altına koyamayacağını, asInda davacı bankanırı sorumluluğunu doğuracağını; çünkü davacı bankanın kim olursa olsun yetkisiz birişine ödetne yapmasının usulsüz olduğunu ve bankanın kendisinin yaptığı usulsüz işlemlere dayanarak müvekkillerinden alacak talep etmesinin de hukuka aykırı bulunduğunu; davacı bankanın iddia edildiği gibi müvekkillerinden alacağının olmadığını savunmuştur.
BİRLEŞEN 2007/168 ESAS SAYILI DAVA DOSYASINDA;
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirket tarafından imzalanan 26/10/2005 tarihli ve 750.000,00-YTL bedelli genel kredi sözleşmesi ile müvekkili bankadan kredi kullandığını ve diğer davalıların da kefil olduklarını, görülen lüzum üzerine 13/12/2006 tarihinde kredi ilişkisinin kesildiğini ve hesabın kat edildiğini, noter ihtarının keşide edilmesine rağmen borç ödenmediğinden davalı kefil şahıslar yönünden Kayseri 1. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında, davalı şirket yönünden ise Kayseri 3. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında takip yapıldığını, davalıların haksız ve yersiz olarak itirazları üzerine takibin durduğunu beyanla itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle icra müdürlüklerindeki takipler için verdikleri itirazlarını aynen tekrarladıklarını müvekkillerine gönderilen ödeme emirlerinde takibe dayanak hiçbir belgenin eklenmediğini, alacaklının mükerrer takip talebinde bulunduğunu; davalılardan … ‘ın … doğumlu olduğunu, … sözleşme tarihinde reşit olmadığını, imzaların da ona ait olmadığını, … ‘e ait hisseleri … tarihinde devraldığını ve bu tarihten sonra şirketin temsilcisi olduğunu kredi ödeme dekontlarındaki imzaların müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladığı bildirilen … ‘ın imzasına benzemekte ise de, dekontlardaki parayı alan şayet bu şahıs ise, bu kişinin … Ltd. Şti. ile hiç bir bağlantısının olmadığını, bu şahsa yapıldığı bildirilen ödemelerden dolayı davacı bankanın ağır kusurlu olduğunu ve belki de banka personelinin kasıtlı hareketlerinden kaynaklandığını, dolayısıyla müvekkili şirkete yapılan ödemenin olmaması sebebi ile davanın yersiz olduğunun ortada bulunduğunu; 08/02/2010 tarihli dilekçelerinde ise; müvekkilleri tarafından hiçbir talimat yokken, … isimli şahsa ödeme yapıldığı iddiasının hukuka aykırı olduğu, … ‘ın müvekkilleri olan şirketin ortağı, temsilcisi veya yetkilisi olmadığı, yaptığı hiçbir işlemin müvekkili şirketi sorumluluk altına koyamayacağını, asInda davacı bankanırı sorumluluğunu doğuracağını; çünkü davacı bankanın kim olursa olsun yetkisiz birişine ödetne yapmasının usulsüz olduğunu ve bankanın kendisinin yaptığı usulsüz işlemlere dayanarak müvekkillerinden alacak talep etmesinin de hukuka aykırı bulunduğunu; davacı bankanın iddia edildiği gibi müvekkillerinden alacağının olmadığını savunmuştur.
BİRLEŞEN 2007/169 ESAS SAYILI DAVA DOSYASINDA;
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirket tarafından imzalanan 26/10/2005 tarihli ve 750.000,00-YTL bedelli genel kredi sözleşmesi ile müvekkili bankadan kredi kullandığını ve diğer davalıların da kefil olduklarını, görülen lüzum üzerine 13/12/2006 tarihinde kredi ilişkisinin kesildiğini ve hesabın kat edildiğini, noter ihtarının keşide edilmesine rağmen borç ödenmediğinden davalılar aleyhine Kayseri 3. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı ve Kayseri 1. İcra Müdürlüğü’nün … Esas, … Esas ve … Esas sayılı dosyalarının üzerinden takip yapıldığını, davalıların haksız ve yersiz olarak itirazları üzerine takibin durduğunu beyanla itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle icra müdürlüklerindeki takipler için verdikleri itirazlarını aynen tekrarladıklarını müvekkillerine gönderilen ödeme emirlerinde takibe dayanak hiçbir belgenin eklenmediğini, alacaklının mükerrer takip talebinde bulunduğunu; davalılardan … ‘ın … doğumlu olduğunu, … sözleşme tarihinde reşit olmadığını, imzaların da ona ait olmadığını, … ‘e ait hisseleri … tarihinde devraldığını ve bu tarihten sonra şirketin temsilcisi olduğunu kredi ödeme dekontlarındaki imzaların müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladığı bildirilen … ‘ın imzasına benzemekte ise de, dekontlardaki parayı alan şayet bu şahıs ise, bu kişinin … Ltd. Şti. ile hiç bir bağlantısının olmadığını, bu şahsa yapıldığı bildirilen ödemelerden dolayı davacı bankanın ağır kusurlu olduğunu ve belki de banka personelinin kasıtlı hareketlerinden kaynaklandığını, dolayısıyla müvekkili şirkete yapılan ödemenin olmaması sebebi ile davanın yersiz olduğunun ortada bulunduğunu; 08/02/2010 tarihli dilekçelerinde ise; müvekkilleri tarafından hiçbir talimat yokken, … isimli şahsa ödeme yapıldığı iddiasının hukuka aykırı olduğu, … ‘ın müvekkilleri olan şirketin ortağı, temsilcisi veya yetkilisi olmadığı, yaptığı hiçbir işlemin müvekkili şirketi sorumluluk altına koyamayacağını, asInda davacı bankanırı sorumluluğunu doğuracağını; çünkü davacı bankanın kim olursa olsun yetkisiz birişine ödetne yapmasının usulsüz olduğunu ve bankanın kendisinin yaptığı usulsüz işlemlere dayanarak müvekkillerinden alacak talep etmesinin de hukuka aykırı bulunduğunu; davacı bankanın iddia edildiği gibi müvekkillerinden alacağının olmadığını savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; “……Yargılama sonunda tüm delillere göre davacı banka nezdinde düzenlenen kredi sözleşmeleri, kefalet sözleşmeleri ve ipotek sözleşmelerinin içinde davacı banka çalışanlarının da bulunduğu suç örgütünün baskı, korkutma ve cebir eylemleri altında gerçekleştiği, çekilen kredilerin de suç örgütü tarafından alındığı, TBK’nun 37/1. (mülga BK m. 29/1.) maddesine göre taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı olmayacağı hükmü dikkate alındığında açılan asıl ve birleşen dosyalardaki davaların reddine karar verilmesi gerektiği görüş ve kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla asıl ve birleşen dosyalarda açılan davaların reddine karar verilmiştir.Asıl ve birleşen dava dosyalarında davacı taraf, dava dilekçesinde icra inkar tazminatı talebinde, davalı taraf ise kötü niyet tazminatı talebinde bulunmuştur. İİK’nun 67/1. maddesine göre “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın “yüzde yirmisinden” aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” Buna göre davacı lehine icra inkar tazminatına hükmetmek için davalının haksız olması, itirazın iptaline karar verilen alacağın likit olması ve davacının talebi gerekir. Davalılar hakkındaki asıl ve birleşen davaların reddi nedeniyle davacı taraf lehine icra inkar tazminatına hükmedilmemiştir. Asıl ve birleşen dava dosyalarında davacının davalara konu icra takibinde kötü niyetli olduğuna ilişkin dosya kapsamında delil bulunmadığı, bu konunun ispatlanmadığı dikkate alınarak asıl ve birleşen dava dosyalarında yasal koşulları bulunmadığından dolayı davalıların kötü niyet tazminatı isteminin ise reddi gerekmiş…” gerekçesiyle asıl davanın ve birleşen davaların reddine, koşulları bulunmadığından kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.İşbu kararı davacı vekili ile davalılar vekili süresinde asıl ve birleşen tüm davaları istinaf etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde ve istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davanın reddine karar verilirken kötü niyet tazminatının reddedilmesinin hatalı olduğunu, zira davacı bankanın kötü niyetli hareket ettiğinin dosya kapsamından açıkça anlaşıldığını, taraflarınca Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/262 E. Sayılı dosyasına delil olarak dayanılmış olup, davacı bankanın da ceza davasını en başından beri takip ettiğini, zira sanıklardan … ve … davacı bankanın … şubesi müdürü ve çalışanı olarak görev yaptıklarını, iddianamede banka görevlilerinin suç örgütü ile işbirliği içerisinde kredi kullandırarak bu paralara suç örgütü tarafından el konulduğu, detayları gerekçeli kararda anlatılan hususlardan davacı banka da haberdar olduklarını, müvekkillerinin gerçekte böyle bir borcunun bulunmadığı bilinmesine rağmen icra takibi ve itirazın iptali davaları açıldığını, kaldı ki davaların başından bu yana davacı bankanın sorumluluğunun ve kusurunun bulunduğunu, zira müvekkili … ‘tan alınan imzaların kendisine ait olamayacağını, o tarihte reşit olmadığını, ayrıca yetkisiz kişiye ödeme yapılmış olmasının da yine bankanın sorumluluğunu doğuracağını en başından beri belirttiklerini, bu hususların yapılacak inceleme sonucu banka yetkilileri tarafından fark edilmemesinin de mümkün olmadığını, bu nedenle, kötü niyet tazminatına hükmedilmemesinin hatalı olduğunu, zira davacı bankanın kötü niyetli olduğunun dosya kapsamından açıkça anlaşıldığını, yerel mahkeme kararının sadece kötü niyet tazminatı yönünden kaldırılarak talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek; yerel mahkemenin asıl dava ve birleşen davalara ilişkin kararının sadece kötü niyet tazminatı yönünden kaldırılarak lehlerine olmak üzere asıl dava ve birleşen davalara ilişkin ayrı ayrı kötü niyet tazminatına hükmedilmesi talebin kabulünü, davacı yanın yerel mahkeme kararına karşı istinaf taleplerinin esastan reddine karar talep etmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesi ve istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalıların davacı bankanın Genel Kredi Taahhütnamesinden kaynaklanan alacağın müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğunun açık olduğunu, davacı bankanın … şubesinde işlem tarihinde görevli olan kişiler hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince ceza verilmiş olması iş bu dosyayı doğrudan etkilemediğini, zira TBK’nın 74. Maddesi (818 sayılı kanunu 53. Maddesi) gereğince hukuk hakimi ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağını, bununla birlikte söz konusu ceza dosyasında iş bu davayı doğrudan etkileyecek herhangi bir maddi vakıa tespit edilmediğini, bu durumda davalıların aksi yöndeki iddiaları sübuta ermediğini, tüm bu sebeplerle yerel mahkemece verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurma zaruriyeti hasıl olduğunu, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve kesinleşen mahkumiyet hükmünün davalılardan sadece… yönünden olup buna karşılık Genel Kredi Sözleşmesi şirketi temsile yetkili olan … tarafından imzalandığını, akabinde kredi tutarlarının şirket hesaplarına ve temsile yetkili olan … ‘ın hesaplarına aktarıldığını, bu durumda kredi miktarlarının müvekkili banka uhdesinden çıkıp davalıların uhdesine geçtiğinin açık olduğunu, ayrıca bu kredilerin teminatı olarak diğer davalılar adına kayıtlı taşınmazlarda ipotekler tesis edildiğini, davacı bankanın iş bu kredilere ilişkin borçların zamanından ödenmemesi nedeniyle yasal icra takibine başvurmak zorunda kaldığını, ayrıca takip tarihleri itibariyle davacı banka çalışanları hakkında herhangi bir kesinleşmiş mahkumiyet hükmü de bulunmadığını, bu durumda sadece verilen mahkumiyet hükmüne dayanılarak müvekkili bankanın icra takibi başlatırken kötü niyetli olduğunun düşünülmesi haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek; öncelikli olarak tehir-i icra talebimiz kabul edilerek karar kesinleşinceye kadar yerel mahkeme tarafından hükmedilen yargılama gideri ve vekalet ücretinin tahsili için başlatılan Kayseri Genel İcra Dairesinde … , … , … , … ve … Esas sayılı dosyalar hakkında icrasının geriye bırakılmasına, istinaf başvurumuzun kabulü ile Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/166 esas ve 2022/1024 karar sayılı ilamının kaldırılmasına, taraflarınca açılan itirazın iptali davasının kabulüne, kötü niyetli olarak takibin durmasına sebebiyet verdiğinden takip değerinin %20 sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmili hususunda karar ittihazını, davalı tarafın tüm istinaf taleplerinin reddine, Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/166 esas ve 2022/1024 karar sayılı kararının kötüniyet tazminatı talebinin reddine ilişkin hükmünün onanmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmili hususunda karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.Asıl ve birleşen davalar, icra takibine vaki itirazın iptali istemidir.Bir hukuki işlemin ve bu kapsamda bir sözleşmenin kuruluşunda ortaya konulan iradelerin bozulmamış, bir diğer ifade ile fesada uğramamış olması gerekir. İradedeki bozulmanın, sözleşmenin diğer tarafının ya da üçüncü bir kimsenin tehdidi (korkutması) sonucu ortaya çıkması hâlinde beyan sahibi, sözleşmeyle bağlı tutulamaz (sözleşmenin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 818 s. BK m.29; TBK m.37). EREN’e göre taraflardan birinin, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir irade beyanında bulunması ya da sözleşme yapması hâlinde korkutmadan söz edilir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s.419 vd.; aynı yönde Kocayusufpaşaoğlu, N./Hatemi, H./Serozan, R./Arpacı, A.: Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C.I, 6.b., s.471 vd.; Oğuzman, M.K./Öz, M.T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3.b., İstanbul 2000, s.97 vd.).Korkutma fiili maddi bir vakıa niteliğindedir ve kanun koyucu, bu vakıanın senede bağlanmasının mümkün olmadığını öngörerek, ispat vasıtası olarak senet dışındaki delillere başvurulmasına cevaz vermiştir. 6100 sayılı HMK m.203/ç. Bu düzenleme, özellikle yazılı sözleşmeler bakımından, senede karşı senetle ispat kuralının (HMK m.201) önemli istisnalarından birisini oluşturmaktadır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6.b., İstanbul 2001, s.2297; Postacıoğlu, İ.E.: Şehadetle İspat Memnuiyeti ve Hudutları, İstanbul 1952, s.208 vd.; Pekcanıtez Medeni Usul Hukuku, C.II, 15.b., s.).İkrah (korkutma), Türk Borçlar Kanunu 37, 38 ve kısmen 39. maddelerinde belirtildiği üzere bir kimsenin başka bir surette yapmayacak olduğu bir hukuki muameleyi, bir kötülüğün başına geleceği korkusuyla yapmak zorunda bırakılmasıdır. Bu muameleyi yaptığı takdirde aslında irade ile beyan arasında bir uygunsuzluk yoktur, fakat iradenin meydana gelmesi sırasında bir sakatlık (fesad) söz konusu olmaktadır. Korkutma akdin karşı tarafınca yapılabileceği gibi, üçüncü bir şahıs tarafından da yapılabilir. Neticesi bakımından fark yoktur.İkrah, doktrin ve uygulamada haksız fiilin bir türü olarak kabul edilmektedir. Yapılış tarzına göre ikrah, maddi yada manevi olabilir.Her korkutma, ikrah olmaz. İkrahın meydana gelmesi için birtakım şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir.Öncelikle ikrahın ciddi olması gerekir. Başka bir anlatımla ikraha uğrayan kişinin (mükrehin) yapılan tehdit sonucu bir zarara uğrayacağı endişesini taşıması ve gerçek bir tehlikenin varlığı hususunda şüphesinin olmaması gerekir. Çünkü her tehdit korkuyu doğurmaz. İkrahın ciddi olup olmaması durumu objektif olarak değil, subjektif yani mükrehin durumuna bağlı olarak değerlendirilir. Normalde bir insan için korku yaratmayan bir durum mağdur bakımından korku yaratabilir. Her somut olayda korkutulanın yaradılışı, kültürü, cinsiyeti, yaşı, mesleği, bilgi düzeyi sosyal ve ekonomik durumu vs. gibi özellikleri göz önüne alınarak değerlendirme yapılmalıdır.Korkutmanın muameleyi yapana veya yakınlarına karşı olması gerekir. Sadece yakın akrabalar değil kendisine yakından bağlı olan kimselere karşı yapılan korkutma da yasa hükmünün kapsamında yer alır. Hısımlar, dost ve arkadaşlar, sevinci ve tasayı paylaşanlar kişinin yakın çevresini oluşturur. Hizmetçi veya işyerinde çalışan emekli bir müstahdeme yapılan tehdit, ikraha uğrayan şahısta esaslı bir korkunun oluşmasında etkili olabilir. Kuşkusuz bunu belirleme yetkisi hâkime aittir. Bu bağlamda tehlike kişilik haklarına (hayat, sağlık, vücut bütünlüğü, şeref, namus gibi) yönelmiş olabileceği gibi, malvarlığı değerlerine de yönelmiş olabilir.Söz konusu hukuki muameleyi yaptıracak tehdit hukuka aykırı ve haksız olmalıdır. Mesela hayata veya vücut bütünlüğüne zarar vermeye yönelik tehditleri içerdiği takdirde bu şart gerçekleşmiş sayılır. Buna karşılık tehdit bir hakkın elde edilmesi amacıyla yapılmış ise ikrah söz konusu değildir. Alacağını elde etmek isteyen bir şahsın, borçlusunu, bütün mallarını haciz ettirip sattıracağına yönelik beyanları için bir tehdit bu kapsamdadır.Ancak aşırı çıkar sağlamaması söz konusu durumda yapılan tehdit yine hukuka aykırıdır.İkrah hemen meydana gelecek ağır bir tehlikeyi içeriyor olmalıdır. Tehlikenin ağırlığı, korkutulan kişinin öznel (subjektif) durumuna göre değerlendirilmelidir, tehdit edilen hukuksal varlığın değerine bağlı olarak, hâkim, korkutmanın ağırlığını belirler. Bu belirleme yukarıda da açıklandığı gibi her somut olayda korkutulanın kişinin karakteri cinsiyeti, yaşı, mesleği, bilgi düzeyi gibi sosyal ve ekonomik durumu göz önünde bulundurularak hâkim tarafından yapılır.Diğer yandan korkutmada kullanılan aracın elverişli olup olmadığı da, önemli olup, bu hususun belirlenmesinde de korkutulanın özel durumu göz önüne alınır.İkrah cana mala ve hürriyete yöneltilmiş olmalıdır. Maddi ve manevi varlık, TBK’nun 38. maddesinde “kişilik hakları ve malvarlığı” şeklinde ifade edilmiştir. Kanunda belirtilmemiş olsa da hürriyet de diğerlerine dâhildir.İlliyet bağlantısı (nedensellik) bulunmalıdır, Korkutma ile yapılan hukuksal işlem arasında nedensellik (neden-sonuç) bağı bulunmalıdır. Öyle ki, korkutma, korkutulan kişinin iradesi üzerinde doğrudan doğruya etkili olmalıdır. Diğer bir ifadeyle korkutulan taraf, böyle bir tehdit olmasaydı da hukuki işlemi aynı şartlar altında yapacaksa artık ikrahtan bahsedilemez.TBK 37. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun(BK) 29.) maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi ya da yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nin 38. (BK’nin 30.) maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan(ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılabilir. 6098 sayılı BK’nun 74.maddesi uyarınca hukuk mahkemesi ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değilse de, ceza mahkemesince verilecek mahkumiyet kararı ve ceza mahkemesinde kabul edilen maddi vakıalar hukuk mahkemesini bağlar. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof. Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır. Davacı çalışanlarının ikrah/tehdit eylemi davalı ve diğer mağdurların şikayeti nedeniyle başyalan ceza soruşturması sonucunda netleşecek olup ilk derece mahkemesi tarafından bu yargılamanın sonucu beklenmiş ve bu mahkumiyet kararı sonrası suç örgütünün baskısı, korkutması sonucu yapılan sözleşmeler ile davalıların bağlı olmayacağına dair verilen davanın reddi yönündeki karar usul ve yasaya uygun bulunmuş, davacının buna dair istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Davalıların kötüniyet tazminatı istemi yönünden yapılan incelemede;davacı tarafın yargılama gerektiren alacağının tahsili amacı ile başlattığı icra takibinin kötüniyetli olmadığının anlaşılması nedeni reddi kararı yerinde görülmüştür.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda davacı ile davalıların söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 26/12/2022 tarih ve 2007/166 E. – 2022/1024 K. Sayılı dosyası ile Birleşen 2007/167 Esas, 2007/168 Esas, 2007/169 Esas dosyalarında nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı ile davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 2007/166 E. – 2022/1024 K. sayılı dosyası ile Birleşen 2007/167 Esas, 2007/168 Esas, 2007/169 Esas dosyaları için ayrı ayrı 179,90’ar TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafından peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
2-Alınması gerekli olan 2007/166 E. – 2022/1024 K. sayılı dosyası ile Birleşen 2007/167 Esas, 2007/168 Esas, 2007/169 Esas dosyaları için ayrı ayrı 179,90’ar TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davalılar tarafından peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı ile davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın tebliğ işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 12/04/2023