Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/471 E. 2023/450 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/471
KARAR NO: 2023/450
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2022
NUMARASI: 2022/229 E. 2022/892 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 16/03/2023
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 13/12/2022 tarih ve 2022/229 E – 2022/892 K kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin oto tamir işi yaptığını, davalının otomobil yedek parçaları sattığını, davacı ile davalı arasında 2016 yılından itibaren ticaret bulunduğunu, davacının aynı zamanda davalının maliki olduğu işyerinin kiracısı olduğunu, davacının satın alacağı malzeme bedellerini önceden ödediğini ve malzemeleri sonradan aldığını, davacının ödemeler yapmasına rağmen davalının eksik ifada bulunduğunu, parçaları getireceğini söylediğini, ancak getirmediğini, güven ilişkisi kapsamında davacının ödemelere devam ettiğini, fakat son zamanlarda davalının istenilen parçaları bir türlü teslim etmediğini, davacın fakat son zamanlarda davalının istenilen parçaları bir türlü teslim etmediğini, davalının ifa edilmeyen kısma denk gelen bedeli ödemekten kaçınması üzerine davalı aleyhine Kayseri 7. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalını itirazı ile takibin durduğunu, taraflar arasındaki cari hesap dökümü incelendiği davalının takibi itiraz etmesinde hukuki yararı olmadığının görüleceğini, davalı Aleyhine Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde itirazın iptali davası açıldığını, ancak arabulucuk şartının yerine getirememiş olması nedeniyle usulden reddedildiğini, müvekkilinin yeniden dava açabilmek için arabulucuya başvurduğunu, ancak tarafların anlaşamadığını, davacının davalıya yaptığı ödemelerin bazen nakden bazen çek vermek sureti ile yerine getirdiğini, davacının davalıya yaptığı 163.582,621 TL tutarındaki ödemeye ait parçanın gönderildiğini, davacının ödemiş olduğu tutarın anapara ve bugüne kadar işleyen ticari temerrüt faizinin davalıya yapılan ödemenin yapıldığı gündeki parçaları almaya yetmeyeceğini, bu sebeple aşkın zararın hesaplanması gerektiğini, davalı aleyhine sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre gidilebileceğini ve davlı tarafın malvarlığında zenginleşme oluştuğunu, bu sebeple davalının aldığı bedeli iadesi gerektiğini belirterek itirazın iptali ile işbu davanın reddine, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi, yargılama giderleri ve vekalet ücretin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi özetle; Davacı iddialarının haksız ve mesnetsiz olduğunu, kabulünün mümkün olmadığını, davacının dava açma süre olan 1 yıllık hak düşürücü süreyi geçtikten sonra davayı açtığını, zamanaşımı yönünden davanın reddi gerektiğini, davacının açmış olduğu davanın reddedildiğini ve kesin hüküm oluştuğunu, davalının davacıya borçlu olmadığını ve yapılan takibin haksız olduğunu, taraflar arasında cari hesap ve borçlardan kaynaklı olarak Kayseri 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2021/431 esas ve Kayseri 6. Sulh Hukuk mahkemesi’nin 2021/183 esas sayılı dosyaları ile davanın derdest olduğunu, bunun yanında taraflar arasında icra dosyaları da davacının haksız ve mesnetsiz başlattığı Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile 2020/249841 esas sayılı dosyaları bulunduğunu, davacının davalıya kira bedelini dahi ödemediğini, kendisine icra takibi yapıldığını ve halen derdest davanın devam ettiğini, davacının alacağı değil borcu bulunduğunu belirterek süresinde açılmayan davanın öncelikle usulden reddine, aksi halde esastan reddine karar verilmesini, icra takibinin haksız ve kötüniyetli olması nedeniyle davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında; “…Mahkememizce yapılan yargılamada, davacı tarafın davalıdan otomobil yedek parçası aldığını, ödemeleri önceden yaptığını ancak malzemeleri sonradan aldığını, davacının ödemeler yapmasına rağmen davalının eksik ifada bulunduğunu, parçaları getirmediğini, güven ilişkisine dayalı olarak davacının ödemeleri devam ettirdiğini, cari hesap sözleşmesine göre dava tarafından davalıya ödenen 163.582,61-TL karşılığı malzemeleri teslim etmemesi üzerine Kayseri 7. İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyası üzerinden 01/01/2018 tarihli faturadan kaynaklı takip başlattığını iddia etmiş ise de, Mahkememizce tarafların ticari defter kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, herne kadar aldırılan bilirkişi raporları neticesinde 452.354,00-TL davacının davalıdan alacaklı olduğu belirlenmiş ise de davanın cari hesap alacağına ilişkin olduğu, takibin ise 01/01/2018 tarihli faturadan kaynaklı olduğu, takip dayanağı işbu faturanın taraf defterlerinde kayıtlı olmadığı, davacı tarafından yapılan icra takibinde ise cari hesaba dayanılmadığı anlaşılmakla, davanın reddine, dava değeri olan ve karar verilen 188.271,26-TL’nin %20’si oranında (37.654,25-TL) kötü niyet tazminatının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. Davanın reddine,
…” şeklinde karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili lehine açmış oldukları itirazın iptali davasında Kayseri Genel İcra Dairesi … e. Sayılı (Kapatılan KAyseri 7. İcra Dairesi … e. ) dosyası ile cari hesap sebebiyle takip başlatıldığını ve davalı tarafın haksız itirazı neticesinde takibin durduğunu ve akabinde itirazın iptali davası açıldığını, yerel mahkemenin gerekçesinde davanın cari hesap alacağına ilişkin olduğunu, takibin ise 01.01.2018 tarihli faturadan kaynaklandığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğini, fakat dava dilekçesinde taraflar arasında cari hesap nedeniyle devam eden ilişki olduğunu ve davalının bu sebeple müvekkiline borçlu olduğu takibin haksız itiraz nedeniyle durdurulduğunu belirttiklerini, yargılama esnasında alınan bilirkişi raporunda da taraflar arasındaki ticari defterlerin incelendiğini ve cari hesap ilişkisi kapsamında da banka dekontları ile teyit edilen 457.354,00 TL ödeme olduğunu, somutlaştırılmayan yalnızca 45.000,00 TL ödeme iddiası olduğu ve mahkemece araştırılması gerektiği ve akabinde raporda hesaplanan 457.354,00 TL’lik tutara eklenmesi gerektiğinin belirtildiğini, bu sebeple yerel mahkeme buna rağmen davanın reddine karar vermesinin hatalı olup kararın kaldırılması için istinaf etmek gerektiğini, taraflar arasında cari hesap ilişkisi olup dolayısıyla taraflar arasında devam eden cari ilişki mevcut olup davalı taraf yedek parça satmakta toptan satışını yaptığını, müvekkilinin de perakende olarak araç yedek parçaları sattığını ve davalıdan toptan yedek parça sipariş edildiğini ve bedelleri ödenmemiş fakat davalı ödenen bedel kadar malzeme göndermediğini ve müvekkilinin de devam eden cari alacak ilişkisi kapsamında Örnek 7 takip yapıldığını, her ne kadar 01.01.2018 tarihli fatura olarak belirtilmişse de ve müvekkilinin cari hesaba dayalı davalıdan alacaklı olup bilirkişi raporuyla da bu husus teyit edildiğini, kaldı ki bilirkişi raporunda 502.354,00 TL ödedikleri iddiasına karşılık davalı tarafın ticari defterlerinde ise 338.230,53 TL lik ticari defterlerinde kayıtlı olduğunun tespit edildiğini, bu durumda aradaki tutarın da müvekkilinin icra takibinde talep ettiği tutara denk geldiğini, bu sebeple tarafların ticari defterlerinde de 01.01.2018 tarihli faturanın yer almaması doğal olup davalı taraf göndermediği mallara dair fatura kestiğini ve bedelini de müvekkilinin nakit, çek, müşteri çeki vs ile ödemiş fakat bedelini ödediği halde davalı tarafından teslim edilmeyen mallara ilişkin 163.582,61 TL’lik müvekkilinin davalıdan alacağının bulunduğunu, bu sebeple de dava dilekçesinde cari hesaba dayalı olarak talepte bulunulduğunu, İcra dosyasında fatura şeklinde belirtilmişse de esasen cari hesaba dayalı olup Örnek 7 icra takibinde takibe esas belge eklenmesinin zorunlu olmayıp bu sebeple yukarıda izah ettikleri üzere davalı taraftan müvekkilinin alacağını davalıya bedelini ödediğini, ancak teslim alamadığı mallara ilişkin olup taraflar arasında da dosya kapsamında dikkate alındığı üzere devam eden cari ilişki ve aralarında cari hesabın mevcut olduğunu, bu sebeple de takip talebinde faturaya dayanıldığını ve tarafların ticari defterinde fatura bulunmadığı gerekçesi ile verilen red kararının usul ve yasa aykırı olduğunu ileri sürerek istinaf taleplerinin kabulü ile Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/229 e. 2022/892 k. Sayılı ilamının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini ,yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava itirazın iptali davasıdır. Kayseri 7. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyası incelendiğinde; davacı tarafından davalı aleyhine 163.582,61 TL Fatura 24.688,65 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 188.271,25 TL üzerinden ilamsız takip başlattığı takip dayanağı olarak “01.01.2018 163.582,61 TL fatura “olarak belirtildiği görülmüştür. Davacı dava dilekçesinde davalı ile arlarında cari hesap ilişkisi bulunduğunu bu kapsamda davalıya mal karşılığı ödeme yaptığını (82.354 TL Banka havale, 45.000 TL çek 375.000 TL bono yoluyla) buna karşılık davalının kendisine 163.582,61 Tl’lik malzeme teslim etmediğini iddia ettiği görülmüştür. Davalı ise bu beyanların ticari hayatın olağan akışına uygun olmadığını, davalıya borcunun bulunmadığını iddia etmiştir. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.
Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. TBK 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır. Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Bu hususlarla birlikte 6100 sayılı HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. Maddesinin incelendiğinde:
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklinde düzenleme olduğu görülmektedir.
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK’nun 222. maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK’nun 222/1). Ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için kanununa göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK’nun 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK’nun 222/4).Ticari defterler usulüne uygun tutulsun tutulmasın aleyhe olan kayıtlar delil olur (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 28/05/2009 gün ve 2008/10995 Esas, 2009/5037 Karar sayılı ilamı).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı takip dayanağı olarak “01.01.2018 163.582,61 TL fatura “olarak belirtmiş olup taraf defterleri incelenerek hazırlanan bilirkişi raporunda bahse konu faturanın her iki tarafında ticari defterlerinde kayıtlı olmadığının belirtildiği görülmüştür.
Somut olayda ispat külfeti davacıda olup; davacı takibe konu faturalardaki mal ve hizmeti davalıya teslim ettiğini ispat etmesi gerekmektedir. Davacının dosyaya faturadaki mal ve hizmeti teslim ettiğine dair yazılı kesin delil sunamadığı, yemin deliline dayanmadığı bu yönde bir istinafınında bulunmadığı görülmekle davanın reddi kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Bununla birlikte; davacı dava dilekçesinde davalı ile arlarında cari hesap ilişkisi bulunduğunu bu kapsamda davalıya mal karşılığı ödeme yaptığını (82.354 TL Banka havale, 45.000 TL çek 375.000 TL bono yoluyla) buna karşılık davalının kendisine 163.582,61 Tl’lik malzeme teslim etmediğini iddia ettiği görülmüştür. 6098 sayılı TBK’nın 207/2 madde hükmü incelendiğinde; Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcının borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlü oldukları düzenlenmiştir. Bu durumda dava konusu ödemeleri önceden yaptığını, buna karşılık ödemeler kadar kendisine mal teslim edilmediğinin iddia eden davacının, bu iddialarını yazılı delillerle ispat etmesi gerekir.
Davalı ticari defterleri incelenerek hazırlanan 04.07.2022 ve 03.10.2022 tarihli rapor incelendiğinde; davalı tarafından davacı adına 366,633,03 Tl’lik fatura kesildiği bu faturalar karşılığı davacı tarafça 366.633,03 TL’lik ödeme yapıldığının kayıt altına alındığının belirtildiği görülmüştür.
Davacı ticari defterleri incelenerek hazırlanan 04.07.2022 ve 03.10.2022 tarihli rapor incelendiğinde; davalı tarafça kesilen faturalardan 338.230,53 TL’lik kısmının kayıtlı olduğu buna karşılık davalıya 452.357 TL’lik ödeme yapıldığının (Banka dekontlarıyla sabit) kayıtlı olduğunun belirtildiği görülmüştür. Davacının davalıya 452.357 TL ödeme yaptığı banka dekontlarıyla sabit olup buna karşılık davalı tarafından davacıya 338.230,53 TL ‘lik mal teslim edildiği davacının ticari defterlerinden anlaşılmaktadır.
Bu durumda yapılan ödemelerin önceden peşin olarak verildiğini buna karşılık kendisine mal teslim edilmediğini belirten davacının bu iddiasını yazılı kesin delillerle ispat etmesi gerekmekte olup her iki tarafın ticari defterlerindeki ticari kayıtların birbirini doğrulamadığı bu durumda davacı defterlerindeki kayıtların sahibi aleyhine delil olarak değerlendirebilecekleri, davacının yemin deliline dayanmadığı bu yönde bir istinafının bulunmadığı görülmekle davanın reddi yönündeki mahkeme kararının yerinde olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Açıklamalar ışığında davacının istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 13/12/2022 tarih ve 2022/229 E – 2022/892 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 179,90 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 15/03/2023