Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/258 E. 2023/260 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/258
KARAR NO: 2023/260
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/10/2022
NUMARASI: 2020/639 E 2022/842 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/02/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 22/02/2023
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 31/10/2022 tarih ve 2020/639 E – 2022/842 K kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin bina, ev, işyeri, okul, hastane gibi yerlerde yangın ve güvenlik ekipmanları, acil durulmalarda kullanılacak araç-gereç satışı yaptığını, davalı ile 2017-2018 yılları arasında gerçekleşen ticari alışveriş olduğunu, bu ticari alışveriş çerçevesinde davalı şirkete 15/09/2017 tarihinde cari hesap açıldığını, cari hesap dönemi içinde 4 adet fatura düzenlendiğini, faturalara dayalı yapılan ödemelerin hesaba kaydedildiğini, davalının kalan borcunu ödemediğini, alacak için Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosya ile takip başlatıldığını, davalının kötü niyetli olarak itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, davalı ticari defter ve belgelerinde de alacağın hukuken bulunduğunu belirterek davanın kabulü ile, Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasına yapılan itirazının iptaline, icra takibinin devamına, davalı şirketin haksız itirazı nedeniyle asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de karşı tarafa yükletilmesine dair karar verilmesini iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davalının davacıya herhangi bir borcunun olmadığını, bu nedenle takibe itiraz edildiğini, davacı tarafın tek yanlı olarak tutmuş olduğu kayıtlara onaylarının olmadığını, davacının cari hesap döneminde düzenlenen faturaları usulüne uygun olarak düzenleyip tebliğ etmediğini, davalının davacıdan hizmet almadığını, tek yanlı tutulan kayıtları ve faturaları kabul etmediklerini, davacının fatura konusu hizmetin verilip verilmediğine ilişkin bir açıklama yapmadığını, davacının davalıya hizmet sunumu yapmadığını, faturalara 8 gün içinde itiraz edilmemiş olsa dahi bunun tek başına alacağı ispatlamayacağını, davacının borcun varlığını ve hizmetin verildiğini ispatlamak durumunda olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkeme kararında; “…Davacı taraf dava dilekçesinde icra inkar tazminatı, davalı taraf ise cevap dilekçesinde kötü niyet tazminatı talebinde bulunmuştur. İİK’nun 67/1. maddesine göre “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın “yüzde yirmisinden” aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” Buna göre davacı lehine icra inkar tazminatına hükmetmek için davalının haksız olması, itirazın iptaline karar verilen alacağın likit olması ve davacının talebi gerekir. Takibe konu edilen faturalardan dolayı davacının davalıdan kısmen alacaklı olduğu, alacağın faturaya dayalı ve likit olduğu göz önüne alındığında itirazın iptaline karar verilen 40.223,86-TL’nın takdiren %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davanın kısmen de olsa kabulüne karar verildiği, davacının takipte kötü niyetli olduğunu ispata yönelik delil bulunmadığı dikkate alındığında yasal koşulları bulunmadığından davalının kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verilmesi uygun görülmüştür. Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyasına davalının vaki itirazının kısmen iptali ile 40.223,86-TL asıl alacak üzerinden ödeme emrinde yazılı koşullarla icra takibinin devamına,…” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davalı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle, Yerel mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, söz konusu bilirkişi raporunda ticari defterlerde yapılan incelemeler neticesinde taraf şirketlerin ticari defterlerinin birbirleri ile uyumlu olduğu ve bu doğrultuda davacı şirketin davalı müvekkili şirketten 40.223,85 TL alacaklı olduğu kanaatine varıldığının bilirkişi raporu ile taraflarına bildirildiğini, ancak bilirkişi tarafından yapılan işbu haksız ve hukuka aykırı tespitin taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, müvekkili şirketin davacı şirkete herhangi bir borcu bulunmayıp icra takibine de taraflarınca bu sebeple haklı olarak itiraz edildiğini, müvekkili şirketin davacı şirkete karşılığında hizmet almış olup ödemesini yapmadığı hiçbir borcu bulunmadığını, yerel mahkemece hükme esas alınan raporda yalnızca ticari defterlerde yer alan kayıtlara bakılarak tespitte bulunulmuş olup ticari defterlere kaydedilen ve taraflar arasındaki ticari ilişki sebebiyle düzenlenmiş olan fatura içerikleri incelendiğinde davalı müvekkili şirketin almış olduğu hizmetlere ilişkin ödeme yaptığı hususu sübuta ereceğini, ancak cevap dilekçelerinde de izah edildiği üzere müvekkili şirket, karşılığında hizmet almamış olduğu faturaları ve buna ilişkin cari hesap kayıtlarını kabul etmediğini, zira işbu faturaların taraflar arasında 2017 yılında gerçekleşen ticarete ilişkin faturalar olup davacı taraf yargılama sürecinde lehe sonuç alma gayesiyle söz konusu ticarete ilişkin detaylardan dava dilekçesinde bahsetmediğini, taraflar arasında 2017 yılında … ili, … ve … ilçelerinde yapılan TOKİ inşaatından kaynaklı olarak mevcut olan bir ticari ilişki mevcut olup işbu ticari ilişki gereğince müvekkili şirketin davacı şirketten yargılama aşamasında taraflarınca sunulan faturalara istinaden hizmet almış bulunduğunu, söz konusu faturalarda 20.09.2017 tarihli faturada yer aldığı üzere süpervizyon ve devreye alma ücreti denilen bir ücret alınmış olup bu ücret süpervizyon olarak adlandırılan ve alınan hizmetlerin kalite kontrol işlemi denilen bir ücret olduğunu, ancak süpervizyon hizmetinin davacı şirket tarafından yerine getirilmediğini, süpervizyon da denilen bu hizmet satılan ürünlerin binalara montajı yapıldıktan sonra ürünlerin kalite kontrollerinin yapılmasına ilişkin bir hizmet olup davacı şirket tarafından söz konusu bu işlemin faturalandırılmasına rağmen davalı müvekkili şirkete bu hizmetin verilmediğini, bu hususa ilişkin tanık dinletmek istediklerini yerel mahkemeye bildirmiş iseler de yerel mahkemece davanın niteliği ileri sürülerek tanık dinletme taleplerinin reddedildiğini, oysa yerel mahkemece tanık dinletme talebinin reddinin hatalı olduğunu, zira taraflar arasında sözleşmesel ilişkinin mevcut olduğu durumda işin tanımı ve kapsamı, işin tamamının yapılıp yapılmadığı hususlarında tanık delili ile ispatın mümkün olduğunu, davacı şirket tarafından söz konusu bu hizmetin sağlanmamış olmasından dolayı davalı müvekkili şirketin ciddi bir zarara uğramış bulunduğunu, söz konusu bu zararın dava açılmadan önce müvekkili şirket yetkilisi … tarafından karşı tarafa hizmetin sağlanmamasından dolayı şirketin ciddi şekilde mağdur olduğunu, işin TOKİ işi olması sebebiyle mağduriyetin boyutunun da artmış olduğu şeklinde ifade edildiğini, taraflarınca faturalar karşılığında hizmet alınmadığının açık bir şekilde beyan edilmiş olduğundan yerel mahkemece davadaki savunmalar üzerinde durulmadan karar verilmesi yoluna gidilmesi eksik inceleme neticesinde karar verildiğini gösterdiğini, taraflarınca cevap dilekçesinde bu duruma ilişkin beyanlarının açıkça ifade edildiğini, hizmetin başka firmadan alındığına ilişkin faturaların ise 05.04.2021 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinin eklerinde yerel mahkemeye sunulmuş iken bu savunmaların dikkate alınmaksızın, bu hususta deliller toplanmaksızın karar verilmesi yoluna gidilmesinin hatalı olduğunu, davalı müvekkili şirketin davacı şirketten karşılığında hizmet almış olduğu borcu olmaması sebebiyle, bu hususta savunma üzerinde durulmadan ve buna ilişkin deliller toplanmadan verilen yerel mahkeme kararı usul ve yasaya aykırı olduğunu, işbu sebeplerle karara karşı istinaf kanun yoluna başvuru zorunluluklarının söz konusu olduğunu ileri sürerek istinaf taleplerinin kabulü ile Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/639 Esas ve 2022/842 Karar Sayılı ilamının istinaf incelemesi ile müvekkili lehine kaldırılmasına, eksik inceleme sebebiyle yapmış oldukları itirazlarının dikkate alınırsa önceki kararla bağlı olmaksızın yeniden esas hakkında hüküm kurulması için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, eksik inceleme noktasında itirazlarının yerinde görülmezse bu halde esasa ilişkin yapmış oldukları açıklamalar dikkate alınarak yerel mahkeme kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulması suretiyle davanın reddine karar verilmesini , yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava, Kayseri Genel İcra Dairesinin …E. Sayılı dosyasında başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır.
Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyası incelendiğinde;, … tarafından davalı borçlu … aleyhine 40.223,86-TL cari hesaptan kaynaklanan alacak, 7.833,00-TL takibe kadar işlemiş faiz alacağı ve toplam 48.056,86-TL alacağın tahsili istemli ilamsız icra takibi başlatıldığı, takip dayanağı olarak “cari hesaptan kaynaklanan alacak” olarak gösterildiği karar verildiği görülmüştür.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. TBK 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır. Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz. Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir. Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır. Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Bu hususlarla birlikte 6100 sayılı HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. Maddesinin incelendiğinde:
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklinde düzenleme olduğu görülmektedir.
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiştir.Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK’nun 222. maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK’nun 222/1). Ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için kanununa göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK’nun 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK’nun 222/4). Ticari defterler usulüne uygun tutulsun tutulmasın aleyhe olan kayıtlar delil olur (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 28/05/2009 gün ve 2008/10995 Esas, 2009/5037 Karar sayılı ilamı).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Davacı davalıya takibe konu faturada belirtilen hizmeti verdiğini iddia etmiş davalı ise faturadaki hizmetin verilmediğini, davacı ile aralarında ticari ilişki kurulmadığını beyan ettiği görülmüştür.
Her iki tarafın ticari defterleri bilirkişi marifetiyle incelenmiş olup hazırlanan 23.03.2021 tarih ve 29.06.2021 tarihli bilirkişi raporları incelendiğinde; tarafların yasal olarak tutmak oldukları ticari defter kayıtlarına göre davacının takibe dayanak yaptığı 103.143,85 TL meblağlı tüm faturaların davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı tarafından takip tarihine kadar 62.920 TL’lik ödeme yapıldığı görülmektedir. Davacı takibe konu faturalardaki mal ve hizmeti davalıya teslim ettiğini ispat etmiş olup davalının dosyaya faturadaki mal ve hizmetin teslim edilmediğine yada ödeme yaptığına dair yazılı kesin delil sunamadığı, davalının yemin teklifi üzerine davacının usulüne uygun şekilde yemin ettiği görülmüştür.
İcra takip dosyası, form BA belgeleri, tarafların birbiri ile uyumlu olan ticari defter ve kayıtları ve denetime ve hüküm vermeye elverişli bulunan bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki ticari ilişkinin açık hesap ilişkisi olduğu, davacının takip talebine dayanak gösterdiği hesap ekstresindeki tüm faturaların davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu görülmekle verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemiş olmasına göre davalının tüm itirazlarının reddi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 31/10/2022 tarih ve 2020/639 E – 2022/842 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 2.747,69 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından istinaf eden davalı tarafından peşin yatırılmış 686,92 TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 2.060,77 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalıdan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.22/02/2023