Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/250 E. 2023/258 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/250
KARAR NO: 2023/258
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/10/2022
NUMARASI: 2022/319 E. 2022/735 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/02/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 22/03/2023
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 14/10/2022 tarih ve 2022/319 E – 2022/735 K kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı … A.Ş ticari ilişki olduğunu, cari hesap ekstresinden kaynaklanan 52.968,87-TL’nin müvekkili şirkete ödenmediğini, bunun neticesinde müvekkilinin Kayseri Genel İcra müdürlüğü’nün … esas ayılı dosyası ile genel haciz yolu ile takip başlatıldığını, davalı borçlu tarafından müvekkili şirkete borcu olmadığı iddiası ile 29/01/2022 tarihinde borca itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verildiğini, müvekkilinin borçluya kestiği faturalar ve ticari defter incelendiği taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığı ve takibe konu borcun ödenmediğinin ortaya çıkacağını belirterek, davalı borçlu tarafından takibe yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzeri icra inkar tazminatına hükmedilmesi, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinden özetle; Davacı tarafın bir takım faturalardan hareketle müvekkilinin borçlu olduğunu bu kapsamda müvekkili şirket aleyhine Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyası üzerinden takip başlattığını, ancak müvekkilinin davacı tarafa herhangi bir borcunun bulunmadığını, davacı tarafın müvekkili şirket adına fatura düzenlemiş ise de taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığından müvekkili şirkete mal teslimi yapılmadığını, herne kadar icra dosyasına sunulan faturalar olsa da taraflar arasında ticari ilişkiye dair kanaat uyandıracak başka bir delilinin bulunmadığını, davacının öncelikle ispat araçlarıyla taraflar arasında mevcut bir ticari işin olduğunu ispatlaması gerektiğini, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında ticari bir iş yapmadığı gibi akdi ilişki de bulunmadığını, itirazın iptali davalarında ispat yükünün davacı alacaklıda olduğunu belirterek davanın reddi ile davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında; “… Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; her ne kadar davalı tarafça takibe borçlu olunmadığı gerekçesi ile itiraz edilmiş ise de, davacının takibe konu cari hesap ekstresinden kaynaklı alacak iddiası nedeni ile alacaklı olup olmadığının tespiti için delillerin toplanmasından sonra bilirkişi raporu alınmış olup 20/07/2022 tarihli raporda, davacının davalıdan takip nedeni ile dava tarihi itibari ile 52.968,87TL alacaklı olduğu belirtilmiştir. Davalının HMK madde 222 uyarınca ihtarlı davetiye tebliğine rağmen defterlerini inceleme için mahkemeye sunmadığı görülmekle, HMK madde 222/3 gereğince usulüne uygun olarak düzenlenmiş davacı defter kayıtlarına itibar edilmesi gerekmekle davacının davalıdan takip nedeni ile alacaklı olduğu anlaşılmış ve böylece davanın kabulü ile, Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … sayılı dosyasına davalı tarafça yapılmış olan itirazın iptali ile takibin 52.968,87TL asıl alacak üzerinden devamına, kabul edilen alacak bedeli olan 52.968,87TL’nin %20 si oranında icra inkar tazminatının İİK madde 67 gereğince davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Davanın KABULÜ ile, Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasında davalının vaki itirazının iptali ile takibin 52.968,87-TL üzerinden devamına, Kabul edilen alacak bedeli olan 52.968,87-TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatının İİK madde 67 gereğince davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, …” şeklinde karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı tarafın ; Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası üzerinden müvekkili şirket aleyhine ilamsız takibe geçtiğini, müvekkili şirketin, 29.01.2022 tarihinde borca ,faize ve tüm fer’ilerine itiraz etmek suretiyle takibi durdurduğunu, akabinde davacı taraf huzurdaki davayı ikame ettiğini, davacı birtakım faturalardan hareketle müvekkilinin borçlu olduğunu, bu kapsamda müvekkili şirket tarafından yapılan itirazın haksız ve kötüniyetli olduğu yönünde iddialarda bulunduğunu, ancak müvekkilinin davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, zira davacı tarafından müvekkili şirket adına fatura düzenlenmişse de taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığından müvekkili şirkete mal teslimi yapılmadığını, her ne kadar icra dosyasına sunulmuş faturaların işbu davaya dayanak gösterilse de yalnızca sunulan birtakım faturaların müvekkilinin borçlu olduğunu ispatlamaya yetecek delil mahiyetinde olmadığını, faturalar dışında, taraflar arasında ticari iş ilişkisi olduğuna dair kanaat uyandırmaya yetecek herhangi bir delil sunulmadığını, bununla birlikte müvekkili şirketin faturalara yasal süresi içerisinde itiraz etmemesi; mal tesliminin gerçekleştiğini ve bu bağlamda taraflar arasında ticari bir iş olduğu anlamına gelmeyeceğini, zira “TTK’nın 23/2 maddesi uyarınca keşide edilen faturaya itiraz edilmemiş olması halinde fatura münderecatının kabul edilmiş sayılacağı hükmü ancak taraflar arasında faturanın keşide edilmesine neden olan akdi ilişkinin ispat edilmesi durumunda geçerlidir.” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 8.6.1988 E. 1988/60 K. 1988/3809). Bu halde faturaya konu malın teslimi yahut hizmetin yapıldığına dair olguyu ispat yükü davacının üzerinde olduğunu, “Davaya dayanak alınan faturanın Türk Ticaret Kanunu’nun 23. maddesi gereğince kesinleşmiş ve tarafları bağlayıcı olduğunun kabul edilebilmesi için, fatura konusu işle ilgili yanlar arasında sözleşme yapıldığının yasal delillerle kanıtlanması ve bedeli uyuşmazlık konusu işin de kabul edilebilir yeterlikte iş sahibine teslim edildiğinin yüklenici tarafından kanıtlanmış olması zorunludur. Mahkemenin kabulünde ve somut olayda olduğu gibi, açıklanan koşullar gerçekleşmeden sadece faturanın karşı tarafa tebliğ edilmiş ve itiraz edilmemiş olması yanlar arasında akdi ilişkinin kurulmuş olduğunu, iş bedelinin istenebilir olduğunu kanıtlamaz.” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 07.03.2008 E. 2007/2029 K. 2008/1483). Taraflar arasında akdi bir ilişki bulunmadığını, Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK.’nun 23/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez. (YİBBGK Esas No:2001/1 Karar No: 2003/1) bu nedenle davacının öncelikle ispat araçlarıyla taraflar arasında mevcut bir ticari işin olduğunu ispatlaması gerektiğini, Yargıtay’ın süreklilik kazanmış içtihatlarına göre de tarafların arasındaki ticari işin ancak taraflar arasındaki akdi ilişki ile ispat olunduğunu, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında ticari bir iş yapılmadığı gibi akdi ilişkinin de kurulmadığını, mahkemece bu hususun gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmesi müvekkilinin ekonomik olarak buhrana sürükleyeceği gibi aynı zamanda da usule ve yasaya aykırı olduğunu, davacı tarafından itirazlarının iptali adına yeterli kanaat oluşturacak delil sunulamadığının görüldüğünü, buna rağmen mahkemece davanın kabul edilerek itirazlarının iptaline karar verilmesinin usule ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek istinaf başvurularının kabulü ile Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/319 Esas, 2022/735 Karar sayılı ilamının usule ve yasaya aykırı olması sebebiyle kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirketin istinaf dilekçesinde, taraflar arasında ticari ilişki olmaması nedeniyle herhangi bir borcun bulunmadığını, salt faturalara yasal süresi içerisinde itiraz edilmemesinin, mal tesliminin gerçekleştiği ve taraflar arasında ticari iş olduğu anlamına gelmediği iddia edilmiş olsa da; işbu iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, tüm dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgeler, özellikle de dosyaya sunulan 20/07/2022 tarihli bilirkişi raporundaki tespit ve değerlendirmelerin dikkate alındığında, iddia edilenin aksine davacı müvekkili şirket ile davalı şirket arasında ticari iş bulunduğunu, taraflar arasındaki cari hesap ve faturalarla işbu hususun doğrulandığının sabit olduğunu, davalının kötüniyetli şekilde ve haksız olarak ticari ilişki bulunmadığı iddiasının ileri sürüldüğünü, davacı müvekkili şirkete ait ticari defter ve kayıtları bilirkişi marifetiyle incelendiğini ve davalı şirketin 52.968,87 TL borcunun olduğunu, davacı müvekkili şirketin muhtelif tarihlerde 11 adet ve toplamda 74.488,87 TL tutarında satış faturası düzenlendiğini, karşılığında davalı şirket tarafından muhtelif tarihlerde 3 defada toplamda 21.520,00 TL ödeme yapıldığını, hesap kalanında davalı şirketin 52.968,87 TL borcunun olduğunun tespit edildiğini, ticari ilişki bulunmadığını iddia eden davalı şirketin, muhtelif tarihlerde 3 defada ödeme yaptığının tespit edilmiş olup; salt bu durum dahi davalı istinaf dilekçesinin haksız iddialar barındırdığını açıkça gösterdiğini, ayrıca dosyaya sunulan 20/07/2022 havale tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davalı şirketin, yerel mahkemenin ön inceleme tutanağının 6 numaralı ara kararına rağmen, ticari defter ve kayıtlarını bilirkişi incelemesi için hazır etmediğini, dosyaya sunmadığını, bu durumda HMK m.222/3 hükmü de gözetilerek ticari defter ve kayıtlarını sunmayan davalı şirketin iddia ve taleplerinin dikkate alınmaması, davacı müvekkili şirket tarafından alacağın varlığının ispatladığı hususlarına itibar edilmesi gerektiğini, yerel mahkeme kararında da davalı şirketin HMK m.222 uyarınca ihtarlı davetiye tebliğine rağmen defterlerini inceleme için mahkemeye sunmadığını, dolayısıyla da HMK m.222/3 gereğince usulüne uygun olarak düzenlendiğini, davacı müvekkili şirketin defter kayıtlarına itibar edilmesi gerektiğini, davacı müvekkili şirketin davalıdan takip nedeni ile alacaklı olduğunun anlaşıldığının tespit edildiğini, işbu tespit ve değerlendirmelerin usul ve yasaya uygun olduğundan davalı şirketin asılsız, yersiz ve haksız iddialar içeren istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava bakiye faturaya alacağına dayalı olarak başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır. Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyasının incelemesinde; Alacaklı … A.Ş tarafından, borçlu … A.Ş aleyhine 26/01/2022 tarihinde 52.968,87-TL üzerinden faturaya dayalı ilamsız icra takibi başlatıldığını, takip dayanağı olarak ” cari hesap ekstresi ve faturadan kaynaklı alacak “olarak gösterdiliği ödeme emrinin 30/01/2022 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekilinin borcun tamamına, faize, faiz oranına ve tüm ferilerine itiraz ettiği ve takibin durdurulmasına karar verildiği ve 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı
açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. TBK 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır. Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır. Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir. Bu hususlarla birlikte 6100 sayılı HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. Maddesinin incelendiğinde:
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklinde düzenleme olduğu görülmektedir.
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK’nun 222. maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK’nun 222/1). Ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için kanununa göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK’nun 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK’nun 222/4). Ticari defterler usulüne uygun tutulsun tutulmasın aleyhe olan kayıtlar delil olur (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 28/05/2009 gün ve 2008/10995 Esas, 2009/5037 Karar sayılı ilamı).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, takip dayanağının bakiye fatura alacağı olduğu sabittir. Davacı takibe konu faturalardaki malları teslim ettiğini davalı ise faturalardaki malların kendisine teslim edilmediğini, davalı ile aralarında akdi ilişki bulunmadığını beyan ettiği görülmüştür. Taraflar arasında ki uyuşmazlık takibe konu faturalardaki malların davalıya teslim edilip edilmediği noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.
Eldeki dava satıştan kaynaklanan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup davacı taraf takibe konu ettiği faturalarda belirtilen malları davalıya teslim ettiğini taraflar arasında bir anlaşmanın olduğunu ispat külfeti altındadır.
6100 sayılı HMK’nın189/3 maddesi (1086 sayılı HUMK mad. 287); “Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususla, başka delillerle ispat olunamaz.” hükmünü amirdir. Aynı Kanunun 200 maddesine göre (1086 sayılı HUMK mad. 288); bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrar ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değeri kanunda öngörülen sınırı geçtiği takdirde senetle ispatlanması gerekir. Senetle ispat gereken hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebilir. Yine Aynı Kanun’un 201. maddesinde de (1086 sayılı HUMK mad. 290); “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler … 2.500TL liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” denilmekte; takip eden HMK’nın 203. maddesinde ise hangi hâllerde tanık dinlenebileceği açıklanmış olup,
“a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
c)Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkansızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hallerde yapılan işlemler.
ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hali.” şeklinde düzenlenmiştir.
Takibe konu faturalar incelendiğinde … tarihli … numaralı, … tarih … numaralı … tarih …numaralı faturaların e-arşiv faturası olarak … tarih … numara, … tarih … numaralı, … tarih … numaralı, … tarih … numaralı, … tarih … numaralı, … tarih … numaralı, … tarih … numaralı, … tarih … numaralı faturaların e-temel fatura olarak düzenlendikleri davalının ticari defterleri incelendiğinde davalı adına bu şekilde toplam 74.488,87 TL fatura kayıtlı olduğu görülmüştür.
Davacı taraf delileri arasında bilirkişi, taraf ticari defterleri ve yemin delillerine dayandığı görülmüştür.
Mahkemece davalının katılmadığı 17.06.2022 tarihli 1. oturumda davacı ve davalı tarafa ticari defterlerini 01.07.2022 tarihinde mahkeme kaleminde hazır etmeli için kesin süre verildiği, ön inceleme duruşma zaptının davalı tarafa 22.06.2022 tarihinde tebliğ edildiği davalının ticari defterlerini mahkeme kaleminde hazır etmediği görülmüştür.
Bilindiği üzere; Taraflardan biri ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmesine rağmen karşı taraf ticari defterleri ibrazdan kaçındığı taktirde mahkeme defter ibrazını TTK 85 ve HMK 222/1. Maddeye göre resen emredebileceğinden HMK’nın 220. maddesi gereğince ibrazdan kaçınan tarafa ticari defterlerini ibraz etmeme hakkındaki delil ve belgelerini sunması defterleri bulamadığı taktirde nerede olduğunu bilmediğine ilişkin yemin teklifinde bulunması defterleri ibrazına karar verilen tarafın kendisine verilen sürede defterleri ibraz etmez ve ibraz etmeme hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkar eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse mahkemenin duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul etmek suretiyle karar verilebileceği kabul edilmiştir. ( Yargıtay 6. Hukuk 2021/2158 Esas 2022/2285 Karar)
Mahkemece davalıya ait BA formları istenerek, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2021/2158 Esas 2022/2285 Karar sayılı ilamında belirtilen şekilde haraket edilerek belirtilen hususlar tamamlandıktan sonra bilirkişiden takibe konu e arşiv, e-temel faturaların düzenlendikleri anda davalı tarafın kayıtlarına düşüp düşmeyecekleri, düştükleri takdirde yasal 8 günlük süre içerisinde elektronik ortamda faturalara itiraz edilebilme durumunun bulunup bulunmadığı, bulunuyorsa davalı tarafça elektronik ortamda yada başka şekilde itiraz edilip edilmediği hususlarında ek rapor aldırılarak tüm bu araştırmalar neticesinde davacının teslim hususunu ispat edememesi halinde son olarak davacının dava dilekçesinde yemin deliline dayandığı gözetilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Açıklamalar ışığında davalının istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-HMK’nın 353/1-a.6 md. gereğince, KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 14/10/2022 tarih ve 2022/319 E – 2022/735 K sayılı kararın KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle yukarıda belirtilen eksiklikler giderildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmek üzere davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-Davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının talepleri halinde kendilerine iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmalı olarak yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve isitnaf kanun yoluna başvurma harcının ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
7-H.M.K. 302/5 maddesi gereğince iş bu ilamın kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararın yerine getirilmesi için gerekli bildirilmlerin, H.M.K. 359/4 maddesi gereğince iş bu kararın taraflarına tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dava dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince, KESİN olarak oybirliği ile karar verildi. 22/02/2023