Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/1905 E. 2023/2036 K. 16.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2023/1905
KARAR NO: 2023/2036
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/06/2023
ESAS NO: 2021/897
KARAR NO: 2023/611
DAVANIN KONUSU: Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/11/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 20/11/2023
Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/06/2023 tarih ve 2021/897 Esas – 2023/611 sayılı kararı davacı vekili tarafından istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmekle dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının Kayseri’de yumurtacılık işi yapmakta olduğunu, 2019 yılından bu yana davalı şirketten düzenli olarak tavuk yemi aldığını, davacının son zamanlarda davalı şirketin piyasaya ayıplı yem sunduğuna dair duyumlar aldığını ve bu sebeple bakiye borcun bir kısmını ödemediğini, davacının elindeki yemlere analiz yaptırdığını yemin besin değerinin son derece düşük çıktığını, tavuklara fazladan yem vermek durumunda kaldığını ve 1 yıllık zararının 1.231.875,00 – 1.971.000,00 TL arasında olduğunu, Kayseri 2. Sulh Hukuk Mahkemesince 2021/38 D.İş sayılı dosya üzerinden de tespit yapıldığını ileri sürerek; davalarının kabulü ile şimdilik 7.000,00 TL maddi tazminatın ticari temerrüt faizi ile davalı şirketten tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafından davacıya en son 01/04/2021 tarihinde yem verildiğini, davacının müvekkiline ait olduğunu iddia ederek tahlil yaptırdığı tarihin ise 03/05/2021 olduğunu, müvekkiline gönderilen ayıp ihbarı olmadığını, davacı kendisine kesilen yem faturalarına hiçbir zaman itiraz etmediğini, müvekkilinin alacağını talep etmesinin karşılığında söz konusu haksız davayı ikame ettiğini, enerji sanal bir değer olup farklı hesaplama yöntemleriyle farklı değerlere ulaşılabildiğini, davacının iddialarında mukayese edilebilecek bir veri bulunmadığını, davacının iddialarının kendi yaptırdığı delil tespiti kapsamında çürüdüğünü savunarak davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; “…dosyamız arasındaki delil tespiti raporunun incelenmesinde davacı tarafça tek başına delil tespiti yapıldığı, delil tespiti raporunda herhangi bir ayıp tespit edilememiştir ve rapora itiraz edilmiştir. Mahkememizce davalının davacıya teslim ettiği yemlerin parti seri numarasının tespiti amacı ile hem taraflardan talepte bulunulmuş hem de Tarım İl Müdürlüğünden tespitini dilemiştir ancak teslim edilen yemler ile ilgili herhangi bir parti seri numarası, idarece alınmış bir rapor bulunmadığı tespit edilmiştir. Delil tespiti sırasında alınan numunelerden kalan olup olmadığı sorulmuş herhangi bir numune tespit edilememiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesi ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince iddia eden, iddiasını ispat yükümlülüğü altındadır, Somut olayda davacı taraf kendilerine satılan ürünlerin ayıplı olduğunu ispat edemediğinden …” gerekçesiyle Davacının davasının reddine karar verilmiştir.
İşbu kararı davacı vekili süresinde istinaf etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin uzun yıllardır Kayseri’de yumurtacılık işiyle iştigal ettiğini, kendi üretim sahasında yaklaşık 50.000 adet Nick Chick türü yumurtalık kafes tavuğu beslediğini, müvekkil şirket bu tavukların beslenmesi için 2019 yılından bu yana davalı şirketten düzenli olarak tavuk yemi aldığını, davalı şirketle müvekkil şirket arasındaki cari hesap yaklaşık 4.000.000,00 TL’yi aştığını, müvekkil borçlarını düzenli şekilde davalı şirkete ödediğini, ancak son zamanlarda haricen edindiği bir bilgiye göre aleyhine tespit istenen şirketin piyasaya ayıplı yem sunduğunu öğrendiğini, bakiye borcun bir kısmını ödemediğini, bunun üzerine davalı tarafından icra takibi başlattığını, icra takibi doğrultusunda ödeme yaptığını, kendisine satılan yemin ayıplı olduğuna duyduğu şüphe üzerine müvekkil, elinde bulunan yemlerden numune aldırarak Tarım Ve Orman Bakanlığı vasıtasıyla yemin besin değerlerini analiz ettirdiğini, dosya içerisinde bulunan analiz sonuçlarından da anlaşılacağı üzere yemin kalori ve enerji değerleri 2360 kcal/kg olduğunu, Nick Chick türü bu tavukların en az 2.725-3.000 Kcal/Kg’lik yemlerle beslenmesi gerektiğini, müvekkile satılıp teslim edilen yemin değerleri ise son derece düşük ve verimsiz olduğunu, yapılan hesaplamalara göre bu sebepten kaynaklı olarak müvekkile ait her tavuk günlük 25-40 gram arasında fazladan yem tükettiğini, yemin gerekli kalori ve enerji değerlerini sağlamaması ve tavukların fazladan yem tüketmesi sebebiyle müvekkilin zararının belirtildiğini, bunun üzerine müvekkil, Kayseri 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/38 Değişik İş numaralı dosyasıyla davalı şirketin yemlerine karşı delil tespiti yaptırdığını, kalori değerlerini hesaplattığını, alınan raporda özellikle bilirkişi tarafından hatalı değerlendirmede bulunarak paketli yemler baz alındığını, paketli yemlerin kalori değerleri olması gerekene yakın olduğu için ayıplı mal olmadığına yönelik tespit yaptığını, delil tespiti dosyasında alınan rapora karşı itirazları ve yeniden rapor alınmasına yönelik beyanlarla ilgili dosyaya sunulduğunu, ardından gizli ayıptan kaynaklanan maddi zararın tazminine yönelik 7.000,00 TL değerinde belirsiz alacak davası Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/897 E. Sayılı dosyasında yargılama görülmeye başlandığını, ancak ilk derece mahkemesi, tarafça talep edilmesine rağmen keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırmaksızın işbu davayı haksız ve hukuksuz yere reddettiğini, işbu kararı istinaf etme zarureti hasıl olduğunu, dosya arasındaki delil tespiti raporunun incelenmesinde davacı tarafça tek başına delil tespiti yapıldığını, delil tespiti raporunda herhangi bir ayıbın tespit edilemediğini, rapora itiraz edildiğinin belirtildiğini, delil tespiti dosyası ve keşif tutanağından anlaşılacağı üzere keşif mahallinde davalı şirket yetkilisi ve şirket vekili hazır bulunduğunu, bilirkişilere ilgili yemleri kendileri gösterdiklerini, yardımcı olduklarını, keşif tutanağını hep beraber imza altına aldıklarını, dolayısıyla işbu tespitin hatalı olduğu ve karşı tarafın hiçbir hakkının ihlal edilmeden delil tespiti dosyasından haberdar olduğunu, gerekli işlemleri yaptığı ortada olduğunu, ayrıca her ne kadar raporda ayıp tespit edilemediği yazılmış ise de hatalı değerlendirmede bulunulduğunu, delil tespiti raporunda yalnızca paketli yemlerin kalori değerleri baz alınarak yemlerin ayıplı olmadığı belirtilmişse de müvekkilin dosyaya sunulan faturalar doğrultusunda dökme yem aldığı ve ilgili yemlerin silolarda saklandığını, dolayısıyla silolarda bulunan yemlerin kalori değerleri doğrultusunda bir tespit yapılması gerektiği açıkça belirtildiğini, bu hususa ilişkin zararı ve haklı davanın ispat amacıyla tarafça keşif ve bilirkişi raporu talep edildiğini, ilk derece mahkemesi tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin hukuka aykırı olarak bu talebin reddedildiğini, ayrıca ilk derece mahkemesinin raporda yapılan tespitle bağlı kalmayacağını, hukuki dinlenilme hakkı (HMK md.27) ve hakimin davayı aydınlatma ödevi (HMK md.31) doğrultusunda yeni bir bilirkişi raporu alınarak itirazlar doğrultusunda tekrar değerlendirme yaptırması gerektiği açıkça ortada olduğunu, delil tespiti dosyasında alınan rapora karşı itiraz etmemize rağmen esasa bakan ilk derece mahkemesinin ilgili itirazları dikkate almayarak bilirkişi ve keşif delilini reddetmesi hakkında olduğunu, keşif ve bilirkişi incelemesi hiçbir gerekçe yahut sebep belirtilmeksizin reddedildiğini, bu hususa ilişkin gerekçeli kararda herhangi bir açıklama yapılmadığını, bu durum hukuka aykırılık teşkil ettiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/13-669 E. 2018/1867 06.12.2018 tarihli kararında delil tespitinin hukuki niteliklerinin belirtildiğini, Hukuk Genel Kurulunun, 10.02.2010 tarih ve 2010/13-26 E., 2010/73 K. sayılı kararında da aynı ilkelerin vurgulandığını, delil tespiti ile elde edilen rapor karşısında taraflarca açık veya örtülü şekilde kabul edilmediği sürece hükme esas alınamayacağı, dolayısıyla taraflara kendini beyan ve ispat hakkı tanınması gerektiğinden bahisle delil tespiti dosyasında alınan rapora itiraz olması halinde aynı bilirkişi tarafından ek rapor alınması gerektiği Yargıtay Hukuk Genel kurulu tarafından belirtildiğini, delil tespiti kapsamında alınan bilirkişi raporunun vakıanın tespiti ile yetinir şekilde düzenlenmesi gerektiğini, uyuşmazlığın esasına ilişkin değerlendirme yapmaması gerektiği Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2021/5154 E. 2021/9538 K. 25.05.2021 tarihli kararında belirtildiğini, somut olayda Kayseri 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/38 Değişik İş numaralı dosyasında alınan bilirkişi raporunda malın ayıplı olup olmadığı yönünde değerlendirmede bulunulduğunu, deliller arasında davalı şirketten alınan yemlerin parti ve seri numarasının celp edilmesi gerektiği açıkça belirtildiğini, ilk derece mahkemesi tarafından yazılan müzekkere neticesinde davalı şirket hangi dönem ve yemlerin istendiğinin belirtilmesi halinde ilgili parti ve seri numaralarını bildireceğinden bahisle cevap verdiğini, bunun üzerine ilk derece mahkemesi tarafından bir ara karar daha kurularak 2019-2021 yılları arasında yapılan yem ticaretlerine ilişkin ilgili yemlerin parti ve seri numarasının taraflarca getirilmesi istenildiğini, aksi takdirde ilgili delilden vazgeçilmiş sayılacağına ilişkin ihtarat da yapıldığını, gerekçeli kararın son satırında davacı taraf kendilerine satılan ürünlerin ayıplı olduğunu ispat edemediğinden davanın reddine şeklinde karar verildiğini, ancak bu hususa iştirak etmediklerini, davalı şirketin satmış olduğu yemlerde gizli ayıp olduğu ve ilgili ayıbın tarafımızca bazı duyumlar ve müvekkil şirketin hayvanlarında meydana gelen bazı komplikasyonlar sonucu olduğunu belirtildiğini, nitekim silo bazlı alınan yemlerde bulunan herhangi bir ayıp yahut eksiklik, paketli yemler gibi kullanan kişiler tarafından kolay tespit edilemeyecek nitelikte olduğunu, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2023/3849 E. 2023/5001 K. 18.05.2023 tarihli güncel içtihadında belirtildiğini, iddianın davalı şirketin müvekkil şirkete satmış olduğu yemlerde kalori değerinin düşük olması nedeniyle ayıplı mal satıldığına ilişkin olması ve bunun da alanında uzman şahıslarca incelenip teknik ve uzmanlık bilgisi gerektiren bir iddia olması sebebiyle bilirkişiler tarafından incelenmeden davanın reddine karar verilmesi hukuka aykırılık teşkil ettiğini, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilerek davanın ispat edilmesine imkan verilmediğinin açıkça ortada olduğunu, açıklanan ve re ‘sen tespit edilecek hususlar doğrultusunda; Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/897 E. 2023/611 K. Sayılı 22.06.2023 tarihli kararının eksik tahkikat yürütülmesi ve sair sebeplerle bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilip eksik delillerin toplanmasına karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf cevap dilekçesinde özetle; Davacı belirsiz alacak davası açtığını iddia etmekteyse de bu husus gerçeği yansıtmadığını, davacı dava dilekçesi içeriğinde 1 yıllık süre içerisinde 1.231.875,00 TL ile 1.971.000,00 TL arasında bir zararı bulunduğunu iddia ettiğini, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek 7.000,00 TL üzerinden dava açtığını, dolayısıyla davacının kendi beyanı ile zararının belirli olduğunu, alacaklı olduğu miktardan şimdilik yalnızca 7.000,00 TL’lik kısmını dava konusu ettiğini belirtildiğini, bu nedenle de yerel mahkemenin ve davacının belirsiz alacak davası olarak nitelendirmesinin hatalı olduğunu, davanın kısmi dava olarak nitelendirilerek dava değerinin istinaf parasal sınırının altında olmasından kaynaklı olarak istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep ettiğini, davacı açıkça fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu beyan ettiğini, bu durumda davacının davasının kısmi dava olduğu yerleşik Yargıtay kararları kapsamında kabul edildiğini, Yargıtay HGK 15.11.2018 tarih ve 2016/1082 Esas 2018/1719 Karar sayılı ilamında bahsedildiğini, davacı da dava dilekçesinde şimdilik 7.000,00 TL tutarındaki miktarı dava ettiğini beyan ettiğini, bu nedenle de davanın kısmi dava olarak nitelendirilmesi ve kararın istinaf incelemesine kapalı olması gerektiğini, davacı istinaf dilekçesi ile iddiasını genişlettiğini, bu duruma muvvafakatının olmadığını, davacı dava dilekçesi ile belirtmiş olduğu sebepler ve delillerin dışında gerek yargılama aşamasında gerekse de istinaf aşamasında savunmasını genişletildiğini, ayıp iddiasının dinlenmesi hukuken mümkün olmadığını, davacının iddiası 2019-2021 yılları arasında ayıplı yem (gizli ayıp) satışından kaynaklı zarar ettiği yönünde olduğunu, bu ayıplı yem satışının yapıldığı hususunu ise çevreden aldığı duyumlara dayandığını, müvekkil’den 01.04.2021 tarihinde aldığı son yemden 1 buçuk ay sonra tahlil yaptırarak enerji değeri düşük olan yemin müvekkilin ürettiği yem olduğunu iddia ettiğini, ayıplı bir satışın söz konusu olması halinde işletilecek süreci değerlendirdiğimizde öncelikle ayıplı yem satışı yapıldığında dair ihbarda bulunulması gerekli olduğunu, davacının bugün dahi müvekkile gönderdiği herhangi bir ihtar ya da ihbar bulunmadığını, nitekim gerek Yargıtay’ın gerekse de BAM’ın bu hususta kararları istikrar kazandığını, hatta Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen bir davada Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin 2017/924 Esas 2017/1881 Karar sayılı ilamı ile ihbarın olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğine hükmettiğine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/4016 Esas 2021/3858 Karar, Yargıtay 11. H.D. 2020/5033 Esas 2021/3704 Karar, Yargıtay 11. H.D. 2020/4016 Esas 2021/3858 Karar, Yargıtay 11. HD. 2020/4891 Esas 2021/1037 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 11. HD. 2020/2974 Esas 2021/3901 Karar sayılı ilamı, Ankara BAM 22. HD. 2018/2499 Esas 2021/996 Karar Sayılı İlamı, İstanbul BAM 45. HD. 2020/175 Esas 2021/314 Karar Karar Sayılı İlamı, İstanbul BAM 13. HD. 2018/274 Esas 2018/1210 Karar Sayılı İlamı, Adana BAM 9. HD. 2017/76 Esas 2018/13 Karar Sayılı İlamının aynı yönde olduğunu, Davacının müvekkil ile 2019-2021 yılları arasında ticaret gerçekleştirdiğini, yem aldığı hususların doğru olduğunu, davacının, müvekkil ile ticaretini bitirip müvekkile olan borcunu ödemek yerine farklı yatırımlar yapması sonucunda müvekkil davacıdan alacağını istemesi ile davacı bir senaryo kurarak kimin olduğu belli olmayan ve hatta yem olup olmadığı bile kesin bir şekilde belli olmayan bir tahlil yaptırarak müvekkile olan borcunu ödemek istemediğini, yapılan başvuruyla birlikte Kayseri 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/38 D.İş sayılı dosyasından bilirkişiden alınan raporda da müvekkilin yemlerinin ayıpsız olduğunun belirtildiğini, davacının delil tespiti yapılırken müvekkil firmanında orada bulunduğu habersiz bir keşfin olmadığı iddiasına ilişkin olarak; müvekkil firma söz konusu yerde faaliyet gösterdiğini, dolayısıyla müvekkilin olması gayet doğal ve normal olduğunu, davacının incelemelerin torbalı yemler üzerinden yapıldığı iddiasına ilişkin olarak; davacı delil tespitindeki show’unda müvekkile ait bütün alanlara girmiş istediği yerden istediği numuneyi aldığını, hatta davacı tespit esnasında numune alımını yemle de kalmayıp müvekkilin silolarındaki ham maddelerden dahi örnek alındığını, nitekim bilirkişi raporunda açıkça belirtildiği üzere örnek alınan yemlerin içinde soya olmasına rağmen ayrı bir örnek olarak yem hammadesi olan soya’dan da örnek alındığını, inceleme yaptırılmasını istediğini, raporda da bu husus geçtiğini, dosya içerisinde bulunan … Tarihli Kayseri İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün yazı cevabında müvekkilin ürettiği yemlere ait parti ve seri numaraları mahkeme dosyasına gönderildiğini, Kayseri İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün habersiz yaptığı denetimlerde bugüne kadar müvekkile cezai işlem uygulanmadığı bildirilmiş hatta davacının mal aldığı fatura tarihleri aynı günlerde yapılan denetimlere ait bilgiler paylaşıldığını, delil tespitine itiraz halinde yeniden keşfe gidilmesi gerektiği hususuna ilişkin olarak dosya içerisinde keşfe gidildiğinde dahi karşılaştırılabilecek herhangi bir veri bulunmadığını, mahkemece dosya içerisinde alınan raporlardaki tüm numunelerden kalıp kalmadığı sorulduğunu, herhangi bir numune örneği kalmadığının belirtildiğini, davacı da kendisinde yem örneği kalmadığını beyan ettiğini, bu nedenle de karşılaştırılacak bir veri olmaksızın, müvekkilin ürettiği ve davacıya satıldığı net ve belli olan bir yem bulunmaksızın söz konusu ayıp iddiasının dinlenilmesi mümkün olmadığını, Yerleşik Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi Kararları kapsamında davacının, müvekkile herhangi bir ayıp ihbarında bulunmamış olmasını, davacının almış olduğu yemlere karşılık hiçbir faturaya itiraz etmemiş olmasını, davacının davayı ispat edecek herhangi bir veri sunmamasını, Kayseri 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/38 D.İş dosyasıyla aldırılan bilirkişi raporunda da müvekkilin yemlerinin ayıplı olmadığının belirtilmesini, Kayseri İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yapılan habersiz denetimlerin tamamında ve davacıya satılan yemlerle aynı gün yapılan denetimlerde ayıplı yem tespitinin bulunmamasını, sebeplerinden dolayı davacının haksız ve hukuki mesnetten uzak istinaf başvuru dilekçesine karşı iş bu cevap dilekçesini sunma zaruretimiz hasıl olduğunu, açıklanan tüm bu nedenler dolayısıyla davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Dava, ayıplı yem satışı nedeniyle zarar talebine ilişkindir. Davacı, davalıdan yem satın almıştır.
Taraflar tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya sayılı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun satım sözleşmesine dair hükümlerinin (TBK m. 207 vd) esasen tacirler arasında yapılan satım sözleşmelerine de uygulanması benimsenmiştir. Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 23/1-c). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1-c hükmü de uygulanacaktır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır. Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” denilmektedir.
TBK 223.maddede ise “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” hükmü düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 227. maddesi gereğince alıcı, ayıbı ihbar etmek suretiyle satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere, satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, imkan varsa satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme haklarına sahiptir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. Maddesine göre Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz.
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da “ayıba karşı tekeffül” denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti olay tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 23/1-c maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre; Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 23/1-c. maddesinde gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Türk Borçlar Kanunun 223. maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Türk Borçlar Kanunun 223. Maddesine göre; alıcının, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorunda olduğu, alıcının gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal etmesi halinde, satılanı kabul etmiş sayılacağı, ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hükmün uygulanmayacağı, bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmesi gerektiği; bildirmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılacağı düzenlenmiştir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.
Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır (1086 sayılı HUMK m. 238/1; 6100 sayılı HMK m.187/1).
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır. (Yargıtay H.G.K 2017/19-1633 Esas, 2017/1633 Karar)
Davacının davalıdan satın aldığı yemlerin ayıplı olduğu yönündeki iddiasının ispat edemediği, delil tespitinde davalıya ait işyerinden 4 farklı numune alındığı, bu numunelerde herhangi bir ayıba rastlanmadığı bilirkişi raporunda belirtilmiş, delil tespitinden arta kalan bir numune bulunmadığı gibi davacının da ayıplı olduğunu iddia ettiği davalıdan aldığı ürünü saklamadığı, ürünün seri numarası vs bilgisini sunamadığı, ayıp iddiası yönünden ispat külfetinin davacı üzerinde olduğu, bu iddiasının ispata muhtaç olduğu, ayıplı olduğunu iddia ettiği ürünün hangisi olduğunu belirtmesi gerekirken bu hususu belirtmediği, incelenen faturalarda bir seri numarası bulunmadığı anlaşılmakla davanın ispat yokluğundan reddi yerinde görülmüştür.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nın 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda davacı tarafın söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 22/06/2023 tarih ve 2021/897 E. – 2023/611 K. sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 269,85 TL maktu istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafından peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın tebliğ işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/11/2023