Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/1879 E. 2023/1923 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1879
KARAR NO: 2023/1923
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/06/2023
NUMARASI: 2021/1 E. 2023/532 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 09/11/2023
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 14/06/2023 tarih ve 2021/1 E – 2023/532 K kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Müvekkili firmanın, davalı tarafa vermiş olduğu hizmetler karşılığında 30.04.2018 tarihli 1.032,70-TL, 30.05.2018 tarihli 1.003,00-TL, 13.06.2018 tarihli 913,32-TL, 27.07.2018 tarihli 1.398,30-TL, 14.08.2018 tarihli 1.538,72-TL, 17.12.2018 tarihli 5.319,44-TL, 07.03.2019 tarihli 23.360,46-TL, 30.03.2019 tarihli 3.540,00-TL, 30.04.2019 tarihli 3.240,00-TL, 31.05.2019 tarihli 3.240,00-TL, 06.05.2020 tarihli 9.814,06-TL faturalarını keserek davalıya teslim ettiğini, davalı tarafın teslim edilen faturaların hiçbirine itiraz etmediğini, davalının bu fatura bedellerini süresinde ödememesi üzerine davalı aleyhine Kayseri İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosya ile icra takibine başlanıldığını, davalı tarafça icra takibine itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, davalının itirazının haksız ve kötü niyetli olduğundan bahisle davanın kabulü ile Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasına vaki itirazının iptaline, takibin devamına, 42.619,51-TL alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderlerinin davalıya tahmiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkeme kararında; “…Toplanan deliller, alınan bilirkişi raporları ve yapılan yargılama sonucunda; tarafların tacir olmaları nedeniyle alacak ve borçları ile ilgili tüm kayıtların tutulması zorunlu ticari defterlere kaydedilmesi ve defterlerin usulüne uygun tutulup birbirleri ile uyumlu olması gerektiği, defterler üzerinde yapılan inceleme sonucunda alınan raporların dosya içeriğine uygun, denetime elverişli olduğu, taraf ticari defterlerinin birbiri ile uyumlu olmadığı ve talep edilen alacak tutarını desteklemediği, alacak iddiasında bulunan davacının ticari defter kayıtları ile öncelikle alacağını ortaya koyması gerektiği ancak davacının ticari defterlerinin aleyhine delil olduğu, davalıya düzenlenen faturalar ve davalının ödemeleri incelendiğinde davacının davalıdan bakiye alacağının oluşmadığı yönünde bilirkişinin görüşü ve mahkememizde oluşan kanaate göre davacının açtığı davasının reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur. Açılan davanın reddine,…” şeklinde karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili firmanın, davalı yana vermiş olduğu sosyal güvenlik teşvik ve iş hukuku danışmanlık hizmeti karşılığında toplam 11 adet fatura kestiğini ve ticari defterine işlediğini, davalının bu faturaların hiçbirine itiraz etmediğini, ancak borcunun bir kısmını da ödemediğini, buna ilişkin mail yazışmalarının dava dosyasında mevcut olduğunu, yapılan bir kısım ödemelerin düşülmesinden sonra kalan bakiye 39.899 TL için yasal faiziyle birlikte taleple davalı aleyhine Kayseri İcra Dairesinde … esas sayılı dosya ile icra takibine başlandığını, davalı tarafın itirazı üzerine Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde istinafa konu dava açıldığını, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi yönünde hüküm kurulmasının haksız olup yeniden yargılama sonucunda kabulüne karar verilmesi gerektiğini, her iki tarafın ticari defterlerini yerinde inceleyen (biri Muğla ilinde diğeri Kayseri ilinde olmak üzere) bilirkişilerce düzenlenen raporlarda davalının davacıya 39.899,00-TL asıl alacak + 2.720,51-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 42.619,51-TL borcu olduğunun yazıldığını, her iki raporun ayrı bilirkişilerce düzenlendiğini, çelişki olmayan raporlar için mahkemece dosyanın yeniden bilirkişiye gönderilmesinin yasal olmayıp usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil ettiğini, son alınan … tarihli bu rapora göre hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun gerekçesiz ve çelişkilerle dolu olduğunu, bilirkişi raporunda davacının oluşturduğu 11 adet faturadan 8 adet faturanın davalının ticari defterine kayıtlı olduğunun yazıldığını, davalının ticari defterine faturaları işleyip işlememesi borcun olmadığına kanaat getirilmesinde delil oluşturabilecek nitelikte olmadığını, davacı müvekkilinin verdiği hizmetin; davalının ticari defterine faturaları işleyip işlememesiyle alakalı olmayıp, borç hizmet sözleşmesinden kaynaklandığını, borcun dayanağını oluşturan hizmeti, ticari deftere işlenen faturalarla sınırlandırmak hukuki olmayıp mahkemenin de bunu göz ardı ederek salt bilirkişi raporuyla gerekçesiz hüküm kurmasının bozmayı gerektirdiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki bir diğer çelişkinin ise davalının davacıya fazla ödeme yaptığına ilişkin tespitini mantıki ve hukuki zemine oturtamamasıyla ortaya çıktığını, bilirkişinin salt davalı kayıtlarındaki rakamları tespite yönelik bu raporunun kabul edilmesi ve bu raporun hükme esas alınmasının doğru olmadığını, davacının verdiği hizmet karşılığında kestiği faturaları ve aldığı ödemeleri usulüne uygun tuttuğu defterleri ve beyanlarıyla dürüstçe ortaya koyduğunu, yazışmalardan ve yine hükme esas alınan rapordaki bilirkişice ortaya konulan fazla ödemenin de gözönüne alındığında davalının davacıya hala borcunun mevcut olduğunu, davalının faturalarının ticari deflerine işlememesinin davacıyı ilgilendiren bir husus olmadığını, bu durumun borçlu olmadığının tespitinde gerekçe olamayacağını, müvekkili şirketin kestiği faturaların hem KDV’sini hem de Kurumlar Vergisini devlete öderken adeta cezalandırıldığını, düzenli ödenen faturalara zaten söylenecek bir durum olamayacağını, ödenmeyen son faturalara karşı dava açıldığını, davacının davalıdan bakiye alacağının mevcut olup davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini beyan ederek Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/1 Esas, 2023/532 Karar sayılı 14.06.2023 tarihli kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılarak, yeniden yapılacak yargılama neticesinde davanın kabulü ile takibin devamına ve 42.619,51 TL alacağın faizi ile birlikte davalı/ borçludan tahsiline, haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz eden borçlu/ davalı aleyhine %20’ den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:HMK’nın 355. maddesine göre “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir” şeklinde düzenleme bulunduğundan işbu madde hükmüne göre inceleme yapılmak gerekmiştir.Dava; faturaya dayalı başlatılan takipte yapılan itirazın iptali davasıdır.Kayseri İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasında; alacaklının … A.Ş., borçlunun … … Ltd. Şti. olduğu, 39.899 TL fatura 2.720 işlemiş faiz olmak üzere toplam 42.619,51 alacak üzerinden ilamsız takip başlatıldığı, takip dayanağı olarak “fatura 39.880 ” olarak gösterildiği davalının süresinde yaptığı itiraz üzerine takibin durduğu anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verildiği görülmüştür.İlgili Yasal düzenlemeler:Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır. Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz. Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir. Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.Bu hususlarla birlikte 6100 sayılı HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. Maddesinin incelendiğinde:
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve
halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” şeklinde düzenleme olduğu görülmektedir.
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK’nun 222. maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK’nun 222/1). Ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için kanununa göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK’nun 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK’nun 222/4). Ticari defterler usulüne uygun tutulsun tutulmasın aleyhe olan kayıtlar delil olur (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 28/05/2009 gün ve 2008/10995 Esas, 2009/5037 Karar sayılı ilamı)
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı takibe konu faturalardaki malları davalıya teslim ettiğini buna karşılık davalı ise davalıya borcu bulunmadığını malların kendisine teslim edilmediğini beyan ettiği görülmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı tarafça faturada belirtilen malların teslimi edilip edilmediği işin yapılıp yapılmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.Eldeki dava satış ve hizmetten kaynaklanan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup davacı taraf takibe konu ettiği faturalarda belirtilen malları davalıya teslim ettiğini taraflar arasında bir anlaşmanın olduğunu ispat külfeti altındadır.Somut olayda, davacı yan, takip talebinde borcun dayanağı (borcun sebebi) olarak 30.04.2018 tarihli 1.032,70 TL 30.05.2018 tarihli 1.003 TL 13.06.2018 tarihli 913,32 TL, 27.07.2018 tarihli 1.398,30 TL, 14.08.2018 tarihli 1.538,72 TL, 17.12.2018 tarihli 5.319,44 TL,07.03.2019 tarihli 23.360,46 TL,30.03.2019 tarihli 3.540 TL, 30.04.2019 tarihli 3.240 TL, 31.05.2019 tarihli 3.240 TL,06.05.2020 tarihli 9.814,06 TL numaralı faturalar olarak gösterdiği bu faturalardaki malları davalıya teslim ettiğini dolayısıyla alacaklı olduğunu bildirmiştir. Davalı yan ise davacıya borcunun olmadığını faturanın tek başına asıl borç ilişkisini ispata yetmediğini savunmuştur.Mahkemece takibe konu faturaların davalının kayıtlarında yer alıp almadığının tespiti amacıyla mali müşavir bilirkişi raporları aldırılmış olunup raporlar incelendiğinde; takip dayanağı olarak gösterilen 30.05.2018 tarihli 1.003 TL, 13.06.2018 tarihli 913,32 TL, 27.07.2018 tarihli 1.398,30 TL, 14.08.2018 tarihli 1.538,72 TL, 17.12.2018 tarihli 5.319,44 TL, 30.03.2019 tarihli 3.540 TL, 30.04.2019 tarihli 3.240 TL, 31.05.2019 tarihli 3.240 TL tutarlı toplam 20.192,78 tutarlı faturaların davalı defterlerinde kayıtlı oldukları buna karşılık davacının defterine göre davalının 23.467,30 TL kayıtlı ödemesinin olduğunun belirtildiği görülmüştür. Bu durumda davacı kayıtlı olmayan faturalardaki mal ve hizmetleri teslim ettiğini kayıtlı olan faturalar bakımından ise defterinde kayıtlı olan ödemelerin takibe konu olmayan başkaca faturalara ilişkin olduğunu ispat etmek durumundadır. Davacının dosyaya bu yönde yazılı kesin delil sunamadığı, yemin deliline dayanmadığı bu yönde bir istinafınında bulunmadığı görülmekle davanın reddi yönündeki kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 14/06/2023 tarih ve 2021/1 E – 2023/532 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 269,85 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 09/11/2023