Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/1871 E. 2023/1916 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1871
KARAR NO: 2023/1916
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/04/2023
NUMARASI: 2023/2 E. 2023/289 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 09/11/2023
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 26/04/2023 tarih ve 2023/2 E – 2023/289 K kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait davalı sigorta şirketine … poliçe numarası ile kasko sigortalı … Plakalı … marka araçta … tarihinde … Bulvarı üzerinde duman çıkmaya başladığını ve devamında motordan alev çıkması neticesinde yandığını, araçta bulunan ve çevredeki kamera kayıtları ile de durumun ispatlanacağını belirterek, müvekkilinin aracında meydana gelen zararın giderilmesi için davalı sigorta şirketine başvuruda bulunduklarını, ancak araçtaki hasarın kavrulma sonucu meydana geldiğinden bahisle kara araçları kasko sigortası genel şartlarının A.1 maddesine girmediği gerekçesi ile tazminat taleplerinin değerlendirilmediğinin bildirildiğini, olay sonrasında araçta oluşan hasarın nedeninin tespiti amaçlı Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/9 D.İş sayılı dosyası ile tespit yaptırıldığını, bilirkişi raporunda, sistemde elektrik panelinde yapılan müdahale sonucu oluşmuş olması kuvvetle muhtemel olan yanma gerçekleştiği, araçtaki hasarın kavrulma olmadığı, olayın dumanlı ve belki de alevli yanma olduğu kanaatinin bildirildiğini, bilirkişi raporunun iddialarını da destekler nitelikte olduğunu, kasko sigortasının sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimselerin kastı dışında kusurları ile meydana gelen zararlardan sorumlu olduğunun belirtildiğini, somut olayda araca kasten zarar verilmesi durumunun da olmadığını, yanma nedeniyle meydana gelen hasarlardan davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile öncelikle müvekkili aracında oluşan hasar bedelinin ve mahrum kalınan kazancın tespitine, alacak miktarı net ve belirlenebilir olduğunda artırılmak üzere şimdilik 5.000,00-TL olarak olayın meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalı şirketten tahsiline, yine mahrum kalınan kar nedeniyle 1.000,00-TL zararın reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirkete yapılan başvuru sonucu hasar dosyası açıldığını, yapılan incelemeler ve araştırmalar sonucu meydana gelen hasarın kavrulma sonucu oluştuğu ve kara araçları kasko sigortası genel şartları A.1 maddesi kapsamına girmediği tespit edildiğinden teminat talebinin değerlendirilmediğini, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/9 D. İş sayılı dosyasında da bilirkişi tarafından otobüsün elektrik sigorta paneline yapılmaması gereken birçok müdahale yapıldığı, sigorta değerlerinin olması gerekenden yüksek takıldığı, sigortalarda tek düzelik olmadığı, her birisinin farklı zamanlarda farklı değerlerde ve sigorta değer gösterge tablosuna hiç bakılmadan takıldığının tespit edildiğini, rapora göre de araçtaki elektrik sistemindeki sigortaların atmasına yani sistemin kendini güvenceye almasına engel olmak için ana şartel diyot ünitesi iptal edilip bunun yerine yüksek elektrik akımı sağlanması için kalın bir kablo takıldığını, sigortalı davacı araçta bu yönde bir hasar meydana gelmesine %100 kusuru ile kendisinin sebebiyet verdiğini, sigortalının ihmalinden ve aracın bakım eksikliğinden doğan durumlar haricindeki yanma olaylarında meydana gelen zarar, kasko sigortası tarafından karşılanmadığını, yüksek elektrik akımı sağlanması için kalın kablo takılması ve sigortaların da yüksek değerde kullanılması nedeni ile araca kasten verilen zararlar sigorta teminat kapsamı dışında olduğunu, kara araçları kasko sigortası genel şartları A.1 maddesi kapsamına girmediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkeme kararında; “…Yapılan yargılama, toplanan deliller, alınan bilirkişi heyet raporları, Bölge Adliye Mahkemesi kararı ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak; çıkan yangın sonucu yanan ve zarar gören araçta meydana gelen zararlardan sigortacının sorumlu olacağı, sigorta sözleşmesinde aksi yönde bir hüküm bulunmadığı, dolayısıyla davalı sigortacının araçta meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, aracın sovtaj bedelinin yaklaşık olarak 60.000,00-TL olarak belirlendiği, rayiç bedel üzerinden satış değerinin ise 150.000,00-TL civarında olduğu, ikisi arasındaki farkın 90.000,00-TL olduğu, bu değerler sonrasında ise davacı tarafın 90.000,00-TL zararının olduğu, sigorta şirketi tarafından davacının talebinin 01.11.2017 tarihinde reddedildiği ve bu sebeple bu tarihte temerrüdün oluştuğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.Davacı tarafın kazanç kaybına yönelik yapılan değerlendirmede; kasko sigortası genel şartları ve poliçe özel şartları uyarınca kazanç kaybının teminat kapsamında olmadığı, poliçede kazanç kaybı klozu olmadığı, genel şartlar bölümünde de motorlu araçların kazanç kaybının teminat altına alınabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmaması nedeniyle bu yöndeki talebin reddine karar vermek gerekmiş ve davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur. Açılan davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, Davacının kazanç kaybına yönelik davasının reddine,…” şeklinde karar verilmiştir.Bu karara karşı taraf vekillerince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemenin gerekçeli kararında , kazanç kaybına yönelik talebin reddine karar vererek meydana geldiği belirtilen 90.000,00TL zararın 01/11/2017 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalı müvekkili şirketten tahsiline karar verdiğini, meydana geldiği tespit edilen zararın tamamının müvekkili şirketten tahsiline karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, söz konusu zararın meydana gelmesinde davacı % 100 kusurlu olduğunu, mahkeme tarafından davacının dava konusu zararın meydana gelmesinde kusuru olup olmadığının araştırılmadığını, müterafik kusur indiriminde bulunulmadığını, TTK 1448.m., “Sigorta Ettirenin Borç Ve Yükümlülükleri” başlığı altında, d bendi ile sigortalının “zararı önleme, azaltma ve sigortacının rücu haklarını koruma yükümlükleri”ni saymış ve 1 nolu bendi “Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda, zararın önlenmesi, azaltılması, artmasına engel olunması veya sigortacının üçüncü kişilere olan rücu haklarının korunabilmesi için, imkanlar ölçüsünde önlemler almakla yükümlüdür. Sigorta ettiren, sigortacının bu konudaki talimatlarına olabildiğince uymak zorundadır. Birden çok sigortacının varlığı ve bunların birbirlerine aykırı talimatlar vermeleri halinde, sigorta ettiren, bu talimatlardan zararın azaltılması ve rücu haklarının korunması bakımından en uygun olanını dikkate alır.” şeklinde, 2 nolu bendi de “Bu yükümlülüğe aykırılık sigortacı aleyhine bir durum yaratmışsa, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirim yapılır.” şeklinde düzenleme yapıldığını, davacının söz konusu zararın meydana gelmesindeki sorumluluğuna ilişkin bir değerlendirme yapılmadığını, kusur indirimi yoluna gidilmediğini, kararın bu yönüyle hukuka aykırı olduğunu, dosyaya sunulan bilirkişi raporunda ve davacının talebi üzerine yapılan tespit sonucu , davacı tarafından sigortalı otobüsün elektrik sigorta paneline yapılmaması gereken birçok müdahale yapıldığını, sigorta değerlerinin olması gerekenden yüksek takıldığı, sigortalarda tek düzelik olmadığı, her birisinin farklı zamanlarda farklı değerlerde ve sigorta değer gösterge tablosuna hiç bakılmadan takıldığı, sistemdeki ana şartel diyot ünitesinin iptal edilip ,bunun yerine yüksek akım geçişinde bile yanmayacak kalınlıkta , sistemi beslemeye devam eder nitelikte ve yine yangına sebep olabilecek bir kablo takıldığı ve bu tür müdahalelerin elektrik sistemindeki herhangi bir aşırı yüklenme ya da kısa devre anında atması gereken sigortaların atmasına engel olduğu, zararın bu sebeple meydana geldiğinin tespit edildiğini, bu doğrultuda, sigortalı davacının kendi ya da fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin, şartelleri iptal etme ve yangına sebep olabilecek kablo takma eylemi sonucu sigortalı malın ayıplı mal haline geldiğini, şartellerin iptal edilmeseydi ve yüksek akım geçişinde bile yanmayacak kablo takılmasaydı söz konusu zararın meydana gelmeyeceği aşikar olup “Sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarlar, aksine sözleşme yoksa, sigorta kapsamında değildir.” şeklinde düzenlenen TTK’nın 1453/2. Maddesi gereğince , mal sigorta kapsamından çıktığını, aksi sigorta sözleşmesiyle kararlaştırılmamış olan , kanunen teminat dışı sayılan bir zararın, kasko sigortası genel şartlarla teminat kapsamında kalan zararlardan sayılmasının zaten mümkün olmadığını, bu sebeple mahkemenin meydana gelen zararın, kasko sigortası genel şartlarda belirtilen teminat dışı kalan hallerden olmadığına dair gerekçesinin hukuka aykırı olduğunu, malın ayıplı mal haline gelmesinde davacının kusuru oranında hiçbir değerlendirmenin yapılmamış olmasının kararın bozulmasını gerektirdiğini, davacı tarafça dosyaya sunulan ıslah dilekçesi üzerine dava değeri 90.000 TL.’ye tamamlanmış olup ıslah ile artırımı talep edilen 85.000TL.’lik bedelin zamanaşımına uğradığına yönelik taraflarınca süresinde itiraz edilmiş olup mahkeme tarafından davanın belirsiz alacak davası mahiyetinde açıldığı belirtilerek zamanaşımı şartlarının oluşmadığına karar verildiğini, dava dilekçesine bakıldığında davanın belirsiz alacak davası olarak açılmadığı , HMK m.107’ye herhangi bir atıfta bulunulmadığının görüleceğini, bu sebeple mahkemenin bu yöndeki kararının da hukuka aykırı olduğunu, işbu davanın, sigortalı tarafından,hasar bedelinin, sigorta sözleşmesine dayanarak sigortacıya rücu edilmesinden ibaret olduğunu, davacının dava dilekçesinde davayı belirsiz alacak davası olarak açtığını açıkça belirtmemiş olmasına ve davanın kısmi dava olarak açılmış olduğunun anlaşılmasına göre taraflarınca ileri sürülen zamanaşımı def’i bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığını, işbu dava konusu olayın tarihinin 20/07/2017 olduğunu, dava tarihinin 13/03/2018 ve ıslah tarihinin de 15/06/2022 tarihi olduğunu, olay tarihinden yaklaşık 5, dava tarihinden itibaren de yaklaşık 4 yıl geçtikten sonra ıslah talebinde bulunulduğunu, ıslah edilen tutar yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken yerel mahkemenin davanın kabulüne karar vermiş olmasının hatalı ve bozmayı gerektirdiğini ileri sürerek yerel mahkeme tarafından verilen kararın hukuka ve usule aykırı olması nedeniyle istinaf başvurularının kabulü ile kaldırılmasını, yargılama giderleri, masrafların ve vekalet ücretinin de davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin davanın kabulüne yönelik kararı yerinde ise de, kazanç kaybı yönünden talepleri doğrultusunda karar verilmemesinin hatalı olduğunu, her ne kadar sigorta sözleşmesinde kazanç kaybına ilişkin herhangi bir teminat bulunmadığından bahisle müvekkilinin kazanç kaybı talebinin reddine karar verilmiş ise de bu hususu kesinlikle kabul etmediklerini, müvekkilinin yalnızca 20.07.2017 – 19.09.2017 tarihleri arasındaki kazanç kaybı dahi 48.457,05 TL olduğunu, müvekkilinin aracını kullanamaması ve Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile olan sözleşmesini yenileyememesi de yine sigorta şirketinin yaptığı kusurlu ve kötü niyetli tespit dolayısıyla olduğunu, davalı sigorta şirketinin, kasten müvekkilinin aracının teminat kapsamı dışında kaldığını iddia ederek ödemeden kaçındığını ve müvekkilin aracını kullanamamasına sebebiyet verdiğini, sigorta şirketinin beyanı ile müvekkilinin zararı arasında illiyet bağının söz konusu olup, kazanç kaybının sözleşmenin yenilenememiş olmasını da kapsadığını, buna rağmen yerel mahkemece kazanç kaybı talebinin reddinin hukuka aykırı olup, kaldırılması gerektiğini, dosya kapsamında alınan tüm raporlarda aracın yangın dolayısıyla hasar gördüğü sabit iken davalı sigorta şirketinin, bunun kavrulma olduğunu ileri sürdüğünü, bu yönde hiçbir delili de ileri sürmediğini ve müvekkilini tamamen kasten zarara soktuğunu, bu durumda sigorta sözleşmesine ek olarak TBK md. 49 hükmünce de sorumlu olan sigorta şirketinin, müvekkilinin kazanç kaybını da ödemesi gerektiğini, bu nedenle kararın kaldırılarak kazanç talebinin kabulü gerektiğini, sigorta şirketinin sigorta sözleşmesine ek olarak TBK md. 49 hükmünce de sorumlu tutulmasını ve müvekkilinin sözleşme yenileyememesinin de kazanç kaybı olarak kabul edilmesini, bu doğrultuda kazanç kaybı taleplerinin kabulünü, açıklanan nedenlerle eksik inceleme ile verilen kararın kaldırılmasını talep ettiklerini, dava konusu olayın yanma olduğunu, müvekkilinin herhangi bir kastı veya kusurunun olmadığının sabit olup, zararın yanma nedeniyle gerçekleştiğinden kara taşıtları kasko sigortası genel şartları a.1. Maddesinin d bendi gereğince zararın teminat kapsamında olduğunu, işbu kara taşıtları kasko sigortasının genel şartları madde a.5. ise teminat dışında kalan hususlarının tek tek sıralamış olup; dava konusu olayın teminat kapsamı dışında olan bir hal olmadığının yerel mahkeme tarafından da tespit edildiğini, fakat kazanç kaybına yönelik taleplerinin reddinin hatalı olup, faiz başlangıcına yönelik taleplerinin kabul edilmemesinin yerel mahkeme kararının kısmen hatalı olduğunu göstermekte olup, önceki tüm beyanlarının tekrarıyla yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın tamamen kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek istinaf başvurularının kabulü ile yerel mahkemenin kısmen red kararının kaldırılarak davanın tamamen kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava, kasko poliçesinden kaynaklanan belirsiz alacak ve kiralama bedelinin tahsili isteğine ilişkindir.Dava kasko sigortasından kaynaklı alacak davası olup, davacı ile davalı sigorta şirketi arasında 15/07/2017 başlangıç tarihli genişletilmiş kasko poliçesi düzenlenildiği davacının … plakalı aracında 20/07/2017 tarihinde arızanın meydana geldiği sabittir.Dairemiz : 2020/36 Esas 2020/60 Karar sayılı ilamında: Toplanan deliller ışığında davalı sigorta şirketi davacının gerçeğe aykırı şekilde ihbarda bulunduğunu ispatlayamamış olup bu durumda araçta meydana gelen maddi zararı poliçe kapsamında karşılaması gerektiğine Bu doğrultuda mahkemece davacı tarafa ait aracın servis kayıtları da getirtilerek araçta meydana gelen maddi zarar miktarının ne kadar olduğu, taraflar arasındaki sigorta sözleşmesinde yoksun kalınan kazancın istenebileceğine dair açık düzenleme olup olmadığı açık düzenleme var ise bu meblağın da hesaplanması için alanında uzman bilirkişi heyeti tarafından ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine hükm edilmiştir.Mahkemece Dairemiz Kaldırma Kararı sonrası mahkemece yapılan yargılama sonucu Davacının kazanç kaybına yönelik davasının reddine, Davacının hasar bedeline ilişkin davasının kabulü ile 90.000,00-TL’nin 01/11/2017 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının faiz başlangıcına ilişkin fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verildiği görülmüştür.Karara karşı davacı ve davalı tarafça istinaf yasa yoluna baş vurulduğu görülmüştür.6102 sayılı TTK’nun 1421. maddesi uyarınca, sigortacı geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu, anılan yasanın 1409. maddesinde, sigortacının sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumlu olduğu, sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta teminatı dışında kaldığının ispat yükünün sigortacıya ait olduğu düzenlenmiştir.Kasko Sigortası Genel Şartları’nın (KSGŞ) B.3.3.1.1. Maddesinde; poliçeye konu aracın hasar tarihi itibariyle piyasa rayiç değerine kadar teminat altına alınacağı düzenlenmiştir.Kasko Sigortası Genel Şartları’nın (KSGŞ) B.3.3.2.1. Maddesi; “Onarım masraflarının sigortalı taşıtın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşması ve aynı zamanda eksper raporu ile taşıtın onarım kabul etmez bir hale geldiğinin tespit edilmesi durumunda araç tam hasara uğramış sayılır. Aracın tam hasara uğraması halinde sigortacının azami sorumluluk haddini geçmemek üzere hasar anındaki sigorta değeri ödenir. Bu durumda aracın Karayolları Trafik Yönetmeliğinin ilgili maddesi hükümleri doğrultusunda hurdaya ayrıldığına dair hurda tescil belgesi sigorta şirketine ibraz edilmeden araç sahibine sigorta tazminatı ödenmez. Değeri tamamen ödenen araç ve aksamı, talep ettiği takdirde sigortacının malı olur. Onarım masraflarının sigortalı taşıtın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşsın veya aşmasın ağır hasarlı aracın onarımının mümkün olduğunun eksper raporu doğrultusunda tespit edilmiş olması durumunda aracın Karayolları Trafik Yönetmeliğinin ilgili maddesi hükümleri doğrultusunda trafikten çekildiğine dair “trafikten çekilmiştir” kaşeli tescil belgesi sigorta şirketine ibraz edilmeden araç sahibine sigorta tazminatı ödenmez.Hak sahibinin aracın hasarlı haliyle sahibine terk edilmesine onay vermesi halinde aracın riziko tarihindeki rayiç değeri ile hasarlı hali arasındaki tutar kendisine tazminat olarak ödenebilir. Bu durumda ilgisine göre yukarıdaki paragraflarda düzenlenen usul çerçevesinde işlem yapılır.Hak sahibinin onayı ile aracı hasarlı haliyle sigortalıya terk ederek tazminatı ödemek isteyen sigortacı, tespit edip sigortalıya bildirdiği sovtaj bedelini bildirimden itibaren 1 aylık süreyle sınırlı olarak garanti etmiş sayılır.” şeklindedir.Dosyada aracın hasarlı halinin kimde kaldığı ile aracın hurdaya ayrıldığına yada trafikten çekildiğine dair bir belge ve bilgiye rastlanmamıştır.Kaldırma kararı sonrası aldırılan 08.03.2021 tarihli raporda araçta 48.457,05 Tl maddi hasar oluştuğu aracın zarar tarihindeki rayiç değerinin 103.844 TL olduğu 21.09.2021 tarihli ek raporda aracın sovtaj bedelinin 60.000 TL olduğu aracın zarar tarihindeki rayiç değerinin 150.000 TL olduğu 28.01.2022 tarihli raporda aracın sovtaj bedelinin 60.000 TL olduğu aracın zarar tarihindeki rayiç değerinin 150.000 TL olduğunun belirtildiği görülmüştür.Somut olayda davacı aracın kaza sonrası kullanılmaz hale geldiğini iddia etmiş olup bilirkişi tarafından aracın kaza tarihindeki rayiç değeri 150.000 TL sovtaj bedeli 60.000 TL olarak belirlenmiş davacı aradaki 90.000 TL fark üzerinden davasını ıslah ettiği görülmüştür. Davalınında aracın kendilerine bırakıldığı aracın onarım kabul etmez şekilde hasar görmediği yönünde bir beyanı bulunmamaktadır. Bu durumda aracın hak sahibinde kaldığının kabulü ile aracın riziko tarihindeki rayiç değeri ile hasarlı hali arasındaki tutar kendisine tazminat olarak ödenebilecek olunup mahkmece 90.000 TL ‘ye karar verilmesind eusul ve yasaya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklının hukuki ilişki ile asgari bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107 nci maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunu artırabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.6102 sayılı TTK’nun 1420 maddesinde Sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemlerin, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve 1482 nci madde hükmü saklı kalmak üzere, sigorta tazminatına ve sigorta bedeline ilişkin istemler her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir.Davacı dava açmadan önce sigorta şirketine baş vurmuş olup sigorta şirketince 01.11.2017 tarihli cevabi yazıyla talepleri red edilmiştir.Davacı davasını hasar tam ve kesin olarak belirlendiğinde artırılmak üzere şimdilik 5000 ve 1000 TL değer üzerinden açmış olup davanın belirsiz alacak davası olduğu, hasar tarihinin 20.07.2017 tarihi eldeki davanın 13.03.2018 tarihinde açıldığı dava tarihi itibariyle zaman aşımın kesildiği davacının davasını 15.06.2022 tarihinde ıslah ettiği görülmektedir.Tüm bu açıklamalar ışığında davacının ıslah dilekçesini süresinde verdiği ıslah talebinin zaman aşımına uğramadığının kabulü gerekecektir.6102 sayılı TTK’nun 1427. Maddesinde; Sigorta tazminatının veya bedelinin, rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her hâlde 1446 ncı maddeye göre yapılacak ihbardan kırkbeş gün sonra muaccel olacağı düzenlenmiş olunup davacının dava açmadan önce sigorta şirketine baş vurduğu sigorta şirketince 01.11.2017 tarihinde talebini red ettiği anlaşılmakla mahkemece davalının bu tarihte temerrüte düştüğünün kabulü yerindedir.Taraflar arasında düzenlenen poliçede kazanç kaybına ilişkin özel düzenleme bulunmayıp mahkemece bu talebin reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun görülmüştür.Açıklamalar ışığında davalının kabul edilen kısma yönelik istinaf taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.Kazanç kaybına yönelik davacı tarafça yapılan istinaf talebi yönünden yapılan inceleme :Somut olayda davacının 1000 TL yoksun kalınan kazanç talep ettiği görülmüştür.Davacı tarafından dava açılırken 1000 TL dava değeri üzerinden harç yatırıldığı görülmüştür. Mahkemece yapılan yargılama sonucu 1000 TL yönünden davanın reddine karar verildiği görülmüştür.Davacı tarafından istinaf yasa yoluna baş vurulduğu görülmüştür.6100 sayılı HMK 107/2 (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) hükmü incelendiğinde; Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir.Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.Davacı bilirkişi raporları sonrası mahkemeye verdiği 15.06.2022 tarihli ıslah dilekçesi incelendiğinde yoksun kalına kazanç yönünden ıslah talebinin olmadığı görülmüştür.Bu durumda dava değerinin 91.000 TL olduğunun kabulü gerekecektir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İstinaf Yoluna Başvurulabilen Kararlar” başlığını taşıyan 341. maddesinin 2. fıkrasında açıkça; “Miktar veya değeri binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir.”Mahkemece 26.04.2023 tarihli karar verilmiş olup, kararın verildiği tarih itibariyle kesinlik (İstinaf edilebilme) sınırı 17.830 TL’dir.Davacı tarafından istinaf kanun yoluna konu edilen ve mahkemece red edilen alacağın miktarı 1.000 TL’ye ilişkin olduğu görülmüş olup HMK 341/4 maddesi gereğince hükmün verildiği tarih itibariyle miktar veya değeri 17.830 Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar kesin olduğundan, mahkemece her ne kadar ilgili istinaf başvuru dilekçesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 346/1. maddesi uyarınca reddine karar verilmemiş ise de; aynı Kanun hükmü ve 352. madde hükmü uyarınca, istinaf başvuru dilekçesinin miktar itibariyle kesin olan karara ilişkin olması sebebiyle davacının istinaf dilekçesinin/başvurusunun HMK 341/4 ve HMK 352/1-b maddesi gereğince usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A-1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 26/04/2023 tarih ve 2023/2 E – 2023/289 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 6.147,90 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından istinaf eden davalı tarafından peşin yatırılmış 1.536,98 TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 4.610,92 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalıdan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
B-1-Davacı vekilinin istinafa konu dava değerinin yani reddedilen/talebinin kabul edilmeyen miktarının karar tarihi itibari ile kesinlik (istinaf edilebilme) sınırı kapsamında kaldığı anlaşıldığından, davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/4 ve 352/1-b maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-İstinaf eden davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde kendisine iadesine,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf posta/yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvuru harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; HMK’nın 359/4.maddesi gereğince de karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 362/1-a bendi uyarınca KESİN olarak oy birliği ile karar verildi. 09/11/2023