Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/125 E. 2023/253 K. 16.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/125
KARAR NO: 2023/253
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/11/2022
NUMARASI: 2021/532 E. 2022/802 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/02/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 17/02/2023
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 09/11/2022 tarih ve 2021/532 E – 2022/802 K kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Davacı ile davalı… Ltd. ŞTİ. arasında ticari ilişki olduğunu, davacı şirketin faturadan da anlaşılacağı üzere davalıya yapılan ticaret nedeni ile fatura düzenlenmiş olduğunu, gerçekleşen ticari ilişki nedeni ile davacı şirketin üzerine düşen tüm edimleri yerine getirmiş olmasına rağmen davalı tarafın edimlerini yerine getirmemesi sebebi ile davalı tarafa Kayseri Genel İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında icra takibi başlatılmış olduğunu, davalıya gönderilen ödeme emri sonucunda davalının 07.09.2020 tarihinde borca itiraz etmiş ve takip durdurulmuş olduğunu, arabulucuya başvurulmasına rağmen sonuç alınamadığını, itiraz edilen icra takibi, borçluya kesilen faturaya dayanmakta olup yapılan ödenen/ödenmeyen faturanın davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında sabit olduğunu, alacağın varlığı ve ulaştığı meblağ ticari defter ve kayıtlarımızda yapılacak bilirkişi incelemesi neticesi sabit olacak olduğunu, Davalı (Borçlu) kötü niyetli olarak icra takibine itiraz etmiş olduğunu belirterek itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesinin talep edildiği görülmüştür. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı taraf dava dilekçesinde her ne kadar faturaya dayanak ile davalı ile arasında ticari ilişki olduğunu iddia etmiş ise de, davacının işbu iddiası doğru olmadığını, zira davacının dava dilekçesinden de anlaşılacağı üzere faturanın ne münasebetle düzenlendiği dahi izah edilmemiş olduğunu, faturanın düzenlenmiş olmasının davalı ile yapılmış bir ticari ilişkiden kaynaklı olmadığını, davalının kimyasal temizlik ürünleri üreten ve bu ürünleri ihraç eden bir firma olduğunu, davacının davaya dayanak olarak sunduğu sözkonusu faturanın da şu şekilde düzenlendiğini, davalının el dezenfektanı satışını yaptığı üçüncü şahıs … isimli kişi ile ürünlerin Fransa’ya gönderilmesi için fabrika teslimi olarak anlaşma yapmış olduğunu, dolayısı ile ayrıca nakliye için ödeme yapılmamakta olduğunu, …’in ise davalıdan aldığı ürünlerin davacı aracılığı ile nakliyesini sağlamış olduğunu, fakat, … isimli kişinin davacının nakliye bedelini davalı banka hesabına ödemiş olduğunu, davalının da davacının ödemesini davacının kendisine yapmış ancak ödeme davalının hesabından yapıldığından davacı tarafın, faturayı davalı adına düzenlemiş olduğunu, aslında davalının davacı ile herhangi bir ticari alış-verişi bulunmadığını, davacının davalı adına düzenlediği faturaları hiç bir şekilde kabul etmediklerini, zira söz konusu faturaların davalıya dahi bildirilmemiş olduğunu, davalının davacı ile herhangi bir ticari ilişkisi olmadığını, davayı kabul etmediklerini, gümrük çıkış beyannamesinde de davalının el dezenfektanı jelinin ihraç ettiğinin görülmekte olduğunu belirterek davanın reddine ve tazminata karar verilmesinin talep edildiği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında; “… Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda, her ne kadar davacı tarafça Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … sayılı dosyası nedeni ile davalıdan alacaklı olunduğu iddia edilmiş ise de, dava konusu alacağın varlığının tespiti için deliller toplanmış, takip konusu fatura yönünden davalının Form Ba beyanında bulunmadığı vergi dairesinin müzekkere cevabı ile anlaşılmış, davalı tarafın defterlerinin incelenmesi ile takip konusu faturanın davalı taraf defterlerinde kayıtlı olmadığı ve bu fatura tarihinden sonrası için faturadan kaynaklı davacı alacağının bulunmadığı görülmekle, itirazın iptali davalarının takip ile sıkı sıkıya bağlı olması nedeni ile takibe dayanak fatura tarihinden önceki alacak kaydı dikkate alınmayarak ispat yükünün davacı taraf üzerinde olduğu anlaşılmış olup, davacı tarafın verilen kesin süre içerisinde defterlerini incelemeye sunmaması nedeni ile bilirkişi raporunun alınamadığı ve davacı tarafın yemin deliline de başvurmadığı görülmekle davacı tarafça davanın ispat edilemediği anlaşılmış ve böylece davanın reddine, davalı tarafça takibin haksız ve kötü niyetle yapıldığı ispatlanamadığından davalı tarafın tazminat talebinin İİK mad. 67/2 gereğince reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Davanın reddine,…” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı şirket vekilince sunulan istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin dava aşamasında alınan 11.05.2022 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, davalının ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı buna rağmen davalının müvekkili şirkete 20.04.2020 tarihi itibari ile 31.820,88 TL borçlu olduğunun belirtildiğini, bilirkişi tarafından davalı tarafın defterlerinin inceleme sonucu müvekkili şirkete borcu olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen mahkemenin müvekkili şirket defterlerininde incelenmesi gerektiği ve davanın daha fazla uzamaması adına buna yapmış oldukları itiraz değerlendirilmeden davanın reddine karar verilmesi kanaatlerince hatalı olduğunu, kaldı ki; davalı tarafa müvekkili şirket tarafından başlatılan Kayseri Genel İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında başlatılan icra takibinde sunulan ve davalı tarafça da ticari defterlerine işlenen faturalardan da açıkça görüleceği üzere davalının borcu kesinleşmiş olmasına rağmen sayın yerel mahkemece ısrarla müvekkili şirketinde defterlerinin incelenmesi talebi ve buna yapmış oldukları itirazın değerlendirilmeden reddine karar verilmiş olmasının tamamen müvekkili şirketin hak mahrumiyetine ve davalının haksız kazanç elde etmesine sebebiyet verdiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, yeniden yargılama yapılarak dosyadaki mevcut bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava, Kayseri Genel İcra Dairesinin … E. Sayılı dosyasında başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır.Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … sayılı takip dosyasının incelenmesinde, alacaklının … A.Ş olduğu, borçlunun … Ltd. Şti. Olduğu, davalı hakkında 30.04.2020 tarih … numara 31.820,88 TL bedelli faturaya dayanılarak toplam 31.820,88 TL alacak nedeniyle ilamsız takip başlatıldığı görülmüştür.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.
Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir.
Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. TBK 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Davacı davalıya takibe konu faturada belirtilen hizmeti verdiğini iddia etmiş davalı ise faturadaki hizmetin dava dışı … isimli kişinin kendisinden aldığı ürünlerin taşıma işine ilişkin olduğunu, dava dışı kişinin taşıma bedelini kendisine gönderdiğini, kendisininde bu bedeli davacıya ödediğini, ödeme yapan kişi kendilerinin gözükmesi nedeniyle faturanın kendi adlarına kesildiğini aslında davacı ile aralarında ticari ilişki kurulmadığını beyan ettiği görülmüştür.
Takibe konu faturanın davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu 11.05.2022 tarihli bilirkişi raporunda belirtilmiştir.
Taraf beyanları ve davalı ticari defter kayıtları bir bütün olarak gözetildiğinde davacı faturadaki hizmeti davalıya verdiğini ispat etmiş olup bu durumda ispat külfeti davalıya geçmiştir. Davalı takibe konu faturadaki hizmetin davacı tarafından kendisine verilmediğini, üçüncü kişiye verildiğini, verilen bu hizmetin bedelini de davacıya ödediğini ispat külfeti altındandır.
Hal böyle iken mahkemece ispat külfeti davacıya yüklenerek yargılama yapılması ve hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Yukarıda da belirtildiği üzere somut olayda ispat külfeti davalıda olup davalının dosyaya bu yönde kesin yazılı deliller sunmadığı görülmektedir. Ne var ki davalı süresinde verdiği cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmıştır.
Bu durumda mahkemece davalı yana yemin hakkı hatırlatılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi amacıyla davacının istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın belirtilen hususlar yerine getirilmek üzere mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-HMK’nın 353/1-a.6 md. gereğince, KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 09/11/2022 tarih ve 2021/532 E – 2022/802 K sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle yukarıda belirtilen eksiklikler giderildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmek üzere davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının talepleri halinde kendilerine iadesine ,
5-İstinaf incelemesi duruşmalı olarak yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve isitnaf kanun yoluna başvurma harcının ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
7-H.M.K. 302/5 maddesi gereğince iş bu ilamın kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararın yerine getirilmesi için gerekli bildirilmlerin, H.M.K. 359/4 maddesi gereğince iş bu kararın taraflarına tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dava dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince, KESİN olarak oybirliği ile karar verildi.