Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/1150 E. 2023/1190 K. 19.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/1150
KARAR NO: 2023/1190
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/03/2023
NUMARASI: 2021/579 E. 2023/148 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/06/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 19/06/2023
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 07/03/2023 tarih ve 2021/579 E – 2023/148 K kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Davacı şirket ağız ve diş sağlığında öncü ve tanınan bir firma olduğunu, davalı taraf ile davacı şirket arasında akdedilen iş sözleşmesi uyarınca rekabet yasağı hususunun düzenlendiğini, davalı tarafından rekabet yasağına layıkı ile ifa etmediğini, davalının 14/10/2015 ile 30/11/2020 tarihleri arasında Kayseri şubesinde diş hekimi olarak çalıştığını, davalı tarafın kendisi iradesi ile ayrılmasına müteakip müvekkilinin işyerinde birlikte çalıştığı ve kendisi ile yanı gün istifa eden … ile birlikte 02/12/2020 tarihli … ile ilan olunduğu üzere ağız ve diş sağlığı alanında hizmet vermek üzere şirket kurulduğunu, … Polikliniği adıyla davalı tarafından müvekkilinin … 160 metre uzaklıkta olduğunu, davalı tarafından rekabet yasağı kanununa uymadığını, madde 446’da aykırı davranışların sonuçları düzenlendiğini, hükme göre rekabet yasağına aykırı davranın işçi, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlü olduğunu, somut olayda da sözleşmede geçersiz sayılmayı gerektirir haksız şart bulunmadığını, rekabet yasağı kaydı taşıyan hükmün geçerli olduğunu, bu sebeple müvekkili şirketin işçiden cezai şart ve uğradığı diğer tüm maddi ve manevi zararları isteme hakkı bulunduğunu, hizmet sözleşmesi m5/h hükmü ile de sabit olduğu üzere hekimler ile akdedilen iş sözleşmeleri feshedilmiş dahi olsa, hekimlerin işten ayrıldıktan sonraki 2 yıl süre ile iş yeri açmaları yasaktır. Müvekkili şirketin bünyesinde çalışan hekimler tarafından haksız rekabete uğramayı önlemek amacıyla kendilerinden bu hususta yazılı taahhüt alındığını, ilgili hüküm yasal mevzuat hükümlerine uygun olduğunu, bu maddenin ihlal edilmesi halinde sözleşmede yer alan tazminat yaptırımı uyarınca tazminat ödemekle yükümlü olduğunu, aynı alanda hizmet veren işletmelerin eski işletme açısından pazar payını azalttığını, müvekkili şirketin haksız rekabete uğratıldığını, davalı tarafın müvekkili hastanenin hasta portföyüne haksız şekilde eriştiğini ve hastalarına telefonla ulaşarak karalama propagandası yaptığını ve hastaları bundan sonraki tedavileri için polikliniklerine davetti ettiğini, davalı tarafın müvekkili şirketi kötüleyerek haksız rekabet yaratmakta olduğunu, ilgili hükümler uyarınca davalıdan maddi zararlar ile birlikte TBK mdr58 kapsamında kötüleme nedeniyle uğradığı manevi zarara karşılık tazminat talebinde bulunma zorunluluğunu doğduğunu belirterek haksız rekabetin meni hususunda karar verilinceye kadar haksız rekabete yol açan davalı tarafın girişiminin engellenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararı verilmesini, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla cezai şart vs için şimdilik 50.000 TL maddi tazminat ve 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinden özetle; İşbu davanın iş sözleşmesinden kaynaklandığını, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, davacı taraf herne kadar müşterilerinin müvekkili tarafından aranmak ve mesaj atılmak suretiyle müvekkili tarafından kendi açmış olduğu işyerine yönlendirildiğini iddia etmişse de bu iddiaların gerçek dışı olduğunu, davacının iddiasını ispat etmesi gerektiğini, davacının iddiasını kabul anlamına gelmemekle işçi ile işveren arasındaki rekabet yasağı şartının geçerli olabilmesi için borçlar kanunu 444. Maddesine göre bazı şartların bir arada gerçekleşmesi gerektiğini, işverenin korunmaya değer haklı bir menfaatinin olması gerektiğini, tip iş akitlerinin işveren tarafından önceden tek taraflı olarak hazırlanmış genel ve yeknesak hükümlerin bulunduğu ve işçinin kabulüne sunulan iş akitleri olduğu, müvekkili ile davacı arasındaki iş sözleşmesinin tip iş akdi olduğunu, tip iş akitleri ile rekabet yasağı şartı düzenlenemeyeceğini, müvekkilinin iş sözleşmesini haklı nedenle fesh ettiğini, davacının müvekkiline elden ödeme yapmak suretiyle SGK primlerini eksik ödediğinden taraflar arasındaki iş sözleşmesi davalı müvekkili tarafından tek taraflı olarak haklı nedenle fesh edildiğini, sözleşmenin haklı nedenle fesh edildiği durumlarda rekabet yasağı şartının uygulanma imkanı bulunmadığını, bu hususun borçlar Kanunu 437. Maddesinde düzenleme altına alındığını, davacının iş koşulu olan SGK primlerini eksik ödemesi ve müvekkilinden vergi kesintisi yapmasına rağmen bu hususta vergi dairesine herhangi bir bildirimde bulunmaması nedeniyle müvekkilinin iş sözleşmesini tek taraflı olarak haklı nedenle fesh ettiğini, bu nedenle rekabet yasağı şartının uygulanma mikanın bulunmadığını, dava tarafın somut zararını veya ciddi bir zarara uğrama tehlikesi içerisinde olduğunu ispatlaması gerektiğini, iş akitlerindeki tek taraflı cezai şart maddelerinin geçersiz olduğunu, müvekkilinin icra ettiği meslek kamu yararı gözeten bir meslek olup bu alanda rekabet yasağı sözleşmesi yapılamayacağını, müvekkili ile davacı arasında imza altına alınmış iş sözleşmesinde bulunan rekabet yasağı şartı kamu yararı gereği de geçersiz kabul edilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında; “…Dava, davalının eyleminin haksız rekabet teşkil edip etmediği, davacının zararının oluşup oluşmadığı, oluştu ise davalıdan bu zararını ve sözleşmede belirlenen cezai şart alacağını isteyip istemeyeceğine ilişkindir. Taraflar arasında 13/10/2015 tarihli tam zamanlı kısmi süreli hizmet sözleşmesi imzalandığı ve taraflar arasındaki hizmet ilişkisinin bu sözleşme kapsamında gerçekleştiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığı görülmüştür. 818 sayılı yasanın 352.maddesine göre rekabet yasağının devamında işverenin gerçek bir yararının kalmadığının sabit olması, işverenin iş akdini haksız feshetmesi veya işçinin iş akdini haklı nedenle feshetmesi halinde rekabet yasağı sona erer. Somut olayda; davacı taraf ağız ve diş sağlığında öncü ve tanınan bir firma olduğunu, davalı taraf ile davacı şirket arasında akdedilen iş sözleşmesi uyarınca rekabet yasağı hususunun düzenlendiğini, davalı tarafından rekabet yasağına layıkı ile ifa etmediğini iddia ettiği, müşterilerinin davalı tarafından aranmak-mesaj atmak suretiyle kendi açmış olduğu işyerine yönlendirildiğini iddia etmiş, davalı taraf ise, işbu iddiaların yersiz olduğunu, davacı tarafın elden ödeme yapmak suretiyle SGK primlerini eksik ödediğinden taraflar arasındaki iş sözleşmesinin davalı tarafından tek taraflı olarak haklı nedenle fesh edildiğini, sözleşmenin haklı nedenle fesh edildiği durumlarda rekabet yasağı şartının uygulanma imkanı bulunmadığını iddia ettiği görülmekle, davalının eyleminin haksız rekabet teşkil edip etmediği, davacının zararının oluşup oluşmadığı, oluştu ise davalıdan bu zararını ve sözleşmede belirlenen cezai şart alacağını isteyip istemeyeceği hususunda alınan bilirkişi raporu ve tanık beyanları dikkate alındığında davalının sözleşmeyi fesih işleminde haklı olduğu, dosya kapsamında davacı-işverenin TBK 21. Maddesi gereklerinin yerine getirdiğini dair herhangi bir bilgi ya da belge bulunmadığı, taraflar arasında imzalanmış olan 13/10/2015 tarihli tam zamanlı kısmi süreli hizmet sözlemesinin rekabet yasağının düzenleyen ve işbu davaya temel teşkil eden 4/h maddesinin yazılmamış sayılması gerektiği, böylece taraflar arasında geçerli bir rekabet yasağı sözleşmesinin mevcut olmadığı ve dosyaya teşkil eden Gizlilik başlıklı 6. Madde ve özellikle bu maddenin cezai şartı düzenleyen b fıkrasının da genel işlem koşulu kabul edilerek yazılmamış sayılması gerektiği, dolayısı ile taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmiş olan rekabet yasağının yer, zaman ve konu bakımından sınırlanmış olduğu, ancak hem rekabet yasağının düzenleyen 4/h maddesinin hemde gizlilik ve cezai şartı düzenleyen 6. Maddesinin genel işlem koşulları kapsamında yazılmamış sayılması gerektiği ve bu nedenle taraflar arasında geçerli bir rekabet yasağı sözleşmesinin mevcut olmadığı görülmekle, davaya konu olayda haksız rekabet olayının bulunmadığı sonucuna varılmakla, alınan bilirkişi raporuna da itibar edilerek maddi ve manevi tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.davanın reddine, …” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Huzurdaki davayı davalı yanın uhdelerinde yarattığı haksız rekabeti tespit ettirmek ve önlemek amacıyla ikame etme zaruretlerinin hasıl olduğunu, fakat daha öncesinde de izah etmeye çalıştıkları üzere mahkeme tarafından eksik inceleme yapılarak davanın tekamül etmeden hüküm tesis edildiğini, ilk derece mahkemesinin eksik inceleme yapması ve kararının esasa ilişkin hata teşkil etmesi sebebiyle istinaf talepleri doğrultusunda davanın reddi yönünde verilen kararın kaldırılması ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, bu nedenle dosyayı istinaf etme zaruretlerinin hasıl olduğunu, mahkeme tarafından hüküm tesis edilirken eksik inceleme yapıldığını, alınan bilirkişi raporunun hükme esas teşkil etmesi mümkün olmamasına rağmen, mahkeme tarafından işbu hususun göz ardı edildiğini, talimat yazılan mahkeme tarafından verilen ara kararda ticari defterlerin Bilirkişi tarafından şirket merkezinde incelemesi kararlaştırıldığını ve ilgili gün ve saatte taraflarınca hazır bulunulmasına rağmen, Bilirkişinin gelmediğini ve ancak ısrarlı uğraşları sonucu Bilirkişi ile iletişime geçilebildiğini, bilirkişi … tarafından, tarafımızdan mail ile birtakım evraklar isteneceği ve akabinde belirlenen günde Şirket merkezinde inceleme yapılacağının bildirildiğini, taraflarından mail ile istenen tüm belgelerin gönderilmiş olup, Bilirkişi tarafından yerinde inceleme için taraflarına ulaşılmadığını, akabinde yerinde inceleme yapılmaksızın Bilirkişi Raporu hazırlandığını, zaten mail aracılığı ile evrak temin edilecek ise işbu husus Mahkeme tarafından talimat yazılmaksızın Kayseri’deki bilirkişiler ile de organize edebileceğini, bu organizasyonun İstanbul’a talimat yazılarak yapılmasının sonucu olarak incelemenin yerinde yapılmış olması gerektiğini, mahkemenin kanaati uyarınca müvekkili şirketin ticari defterleri incelenmiş ise de, incelemenin yalnızca müvekkili şirket’e ait defterlerin incelenmesi şeklinde olması nedeniyle zarar tespitinin gereği gibi yapıldığının söylenemeyeceğini, müvekkili şirketin güçlü bir marka değerine sahip olduğunu, gerek yurt içindeki gerekse yurt dışındaki tanınırlıkları sayesinde her geçen gün daha fazla hastaya eriştiklerini, bu nedenle davalı yanın işten rızaen ayrıldığı aydan sonraki aylara bakarak, haksız eylemlerinin ticari anlamda etkisi olmadığına ilişkin sonuç çıkarmanın yanlış bir değerlendirme olacağını, müvekkili şirketin zaten ay bazlı değişkenlik gösteren cirolara sahip olduğunu, dava dosyalarındaki iddialarının sübut bulması için davalı yana ait şirketin tüm ticari kayıtlarının incelenmesi, hasta kayıtlarının yapıldığı tüm protokol defterlerine bakılması, davalı yan hastalarının müvekkili şirket’te edindiği hasta portföyünden olup olmadığı hususunun incelenmesi zarureti bulunduğunu, davalı yanın müvekkili şirket’te çalıştığı görevi gereği işyerinin önemli müşteri çevresine hakim olduğunun aşikar olduğunu, kaldı ki tanıkları …’nın da ifade ettiği üzere davalı yanın hastalara ait telefon numaralarını müvekkili bünyesinde çalışırken aldığına ilişkin itirafının söz konusu olduğunu, davalı yanın sırf bu eylemi dahi görevini kötüye kullandığı ve müvekkili nezdinde erişebildiği bilgileri kullanarak hasta portföyü yaratmaya çalıştığının göstergesi olduğunu, davalı yan her ne kadar sözleşmeyi haklı nedenle feshettiklerini bildirmekte ise de dilekçe ekinde mübrez istifa dilekçesi ile de sabit olduğu üzere hekimin rızaen işten ayrıldığını, zaten davalı yan ile müvekkili şirket arasında işbu mahkemede görülen dava dışında herhangi bir dava dosyası bulunmadığını, davalı yan haklı nedenle fesih iddiası ile davanın ikame etmiş olmadığını, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin işçi tarafından haksız şekilde feshedildiğini, sözleşmenin ilgili hükümlerinin yazılmamış sayılmasına ilişkin kanaat bildirilmesinin hatalı ve haksız olduğunu, ilgili hükümleri külliyen yok saymanın hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, taraflarınca belirlenen cezai şartın sınırları son derece makul olduğunu, müvekkilinin kendisine 4 km yakın sınırlar içerisinde 2 yıl süre ile başka bir işletme açmamış olmasını beklemesinin yerinde olduğunu, kaldı ki bu sınırın fahiş görülmüş dahi olsa 160 m yakınlıkta bir işletme kurulmasının her halükarda müvekkili şirket nezdinde haksız rekabet yarattığının ortada olduğunu, taleplerinin mahkeme tarafından anlaşılmamış olup yalnızca TBK hükümleri kapsamında değerlendirme yapıldığını, bilirkişi tarafından “Kişisel Verileri Koruma Kanunu Kapsamında İşçi İşveren Arasında Yapılan Bilgilendirme ve Muvafakatname” evrakı inceleme konusu yapılmamıştır. İlgili muvafakatnamenin 2.12. maddesi “Çalışan, görevi nedeniyle veya göreviyle ilgili olmasa dahi Şirket ve faaliyet alanı ile ilgili bilgi veya sırları veya diğer çalışanlara, misafirlere, tedarikçilere ve Şirket faaliyetleri ile ilgili tüm gerçek ve tüzel kişilere ait kişisel verileri Şirketin yazılı onayı olmaksızın yazılı, sesli ya da görüntülü olarak veya elektronik ortamda kullanmayacağını, saklamayacağını, ifşa etmeyeceğini, ücret bilgisi dahil, iş hayatına ilişkin tüm bilgi ve sırları üçüncü şahıslar ve diğer çalışanlar ile hiçbir sebepten dolayı paylaşmayacağını, yazılı ve görsel basında veya sosyal iletişim mecralarında bu kapsamda herhangi bir paylaşımda bulunmayacağını, kişisel verileri hiçbir şekilde işlemeyeceğini, Kişisel verilerin Korunması Kanunu’na aykırı hareket etmeyeceğini, şirketin güvenini kötüye kullanmayacağını ve bu yolla şahsi çıkar sağlamayacağını taahhüt etmiştir.” şeklinde düzenlendiğini, madde ile davalı yan şirket bünyesindeki hiçbir bilgi veya sırrı Şirket onayı olmaksızın kullanamayacağını, saklayamayacağını ve ifşa edemeyeceğini taahhüt etmesine rağmen bu taahhüdüne aykırı davrandığını, mahkeme tarafından eksik inceleme yapılarak hüküm tesis edildiğini, bilirkişiler tarafından davalı yana ait şirket’in ticari defterlerinde ve hasta protokol defterlerinde inceleme yapılması ve taraflarının taleplerinin incelenmesi gerektiğini ileri sürerek Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/579 E. – 2023/148 K. sayılı ve 07/03/2023 tarihli kararının istinaf talepleri doğrultusunda kaldırılması ve yeniden yargılama yapılarak talebimiz doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava, rekabet yasağı sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanan cezai şart istemine ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümü açısından ilgili mevzuata değinmekte fayda vardır.
Anayasanın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56. maddesinde; Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir. “
3559 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu 3/1-c maddesinde;
“Bütün sağlık kurum ve kuruluşları ile sağlık personelinin ülke sathında dengeli dağılımı ve yaygınlaştırılması esastır.Sağlık kurum ve kuruluşlarının kurulması ve işletilmesi bu esas içerisinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca düzenlenir. Bu düzenleme ilgili Bakanlığın görüşü alınarak yapılır. Gerek görüldüğünde özel sağlık kuruluşlarının her türlü ücret tarifeleri sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca onaylanır.Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık kuruluşları veya sağlık işletmelerinde verilen her türlü hizmetin fiyatları Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca tespit ve ilan edilir.” 01.08.1998 tarihli resmî gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği “Sağlık Kuruluşunu Seçme ve Değiştirme” başlıklı 8. Maddesinde;
” Hasta; tabi olduğu mevzuatın öngördüğü usül ve şartlara uyulmak kaydı ile, sağlık kurum ve kuruluşunu seçme ve seçtiği sağlık kuruluşunda verilen sağlık hizmetinden faydalanma hakkına sahiptir.
Mevzuat ile belirlenmiş sevk sistemine uygun olmak şartı ile hasta sağlık kuruluşunu değiştirebilir. Ancak, kuruluşu değiştirmenin hayati tehlikeye yol açıp açmayacağı ve hastalığının daha da ağırlaşıp ağırlaşmayacağı hususlarında hastanın tabip tarafından aydınlatılması ve hayati tehlike bakımından sağlık kuruluşunun değiştirilmesinde tıbben sakınca görülmemesi esastır.”
“Personeli Tanıma, Seçme ve Değiştirme” başlıklı 9. Maddesinde ;
“Hastaya talebi halinde, kendisine sağlık hizmeti verecek veya vermekte olan tabiplerin ve diğer personelin kimlikleri, görev ve unvanları hakkında bilgi verilir.
“Mevzuat ile belirlenmiş usüllere uyulmak şartı ile hastanın, kendisine sağlık hizmeti verecek olan personeli serbestçe seçme, tedavisi ile ilgilenen tabibi değiştirme ve başka tabiplerin konsültasyonunu istemek hakkı vardır.Personeli seçme, tabibi değiştirme ve konsültasyon isteme hakları kullanıldığında, mevzuat ile belirlenen ücret farkı, bu hakları kullanan hasta tarafından karşılanır.” Hekimlik Meslek Etik Kurallarının “Ticari Amaç ve Reklam Yasağı” başlıklı 11. Maddesinde;”Hekim, mesleğini uygularken reklam yapamaz, ticari reklamlara araç olamaz, çalışmalarına ticari bir görünüm veremez; insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici, meslektaşlar arasında haksız rekabete yol açıcı davranışlarda bulunamaz”.Hekimlik Meslek Etik Kurallarının “Hekim Seçme Özgürlüğü” başlıklı 22. Maddesinde;
“Hasta, mevzuatın belirlediği kurallara, tıbbi uygulamanın özelliklerine ve kurumun koşullarına göre hekimini seçmekte özgürdür.
16098 sayılı Kanun’un 420 nci maddesinde:
“Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.”
. 6098 sayılı Kanun’un 444 üncü maddesinde:
“Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.
Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.”
6098 sayılı Kanun’un 446 ncı maddesinde:
“Rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlüdür.
Yasağa aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmışsa ve sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, işçi öngörülen miktarı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir; ancak, işçi bu miktarı aşan zararı gidermek zorundadır.
İşveren, ceza koşulu ve doğabilecek ek zararlarının ödenmesi dışında, sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla, kendisinin ihlal veya tehdit edilen menfaatlerinin önemi ile işçinin davranışı haklı gösteriyorsa, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de isteyebilir.” düzenlemeleri bulunmaktadır.
Davacı Şirket ile davalı hekim ile akdedilmiş bulunan “Hizmet Sözleşmesi” md. 5/h hükmü incelendiğinde; “ÇALIŞAN, çalıştığı süre boyunca ve iş akdinin sona ermesinden sonra çalıştığı kurumun 4 km sınırları içerisinde 2 yıl süre ile işyeri açamaz. 2 (iki) yıl süre ile iş yerlerinin bulunduğu sınırlarda; işverenin müşterisi veya rakibi olan kişi ve kuruluşlar ile bunların temsilcileri, ortakları ve sair kurumlar nezdinde danışmanlık da dâhil herhangi bir iş kabul etmeyeceğini, işverenle aynı iş dallarında kendi adına iş yeri açmayacağını, kabul, beyan ve taahhüt eder. ÇALIŞAN bu maddeye aykırı davranırsa, işverene, özellikle müşteri kaybından doğan maddi ve manevi zararları ve diğer her türlü zararlarını başka bir hukukî işleme gerek olmaksızın tazmin etmeyi kabul, beyan ve taahhüt eder”
Davalı tarafından imzalanan Kişisel Verileri Koruma Kanunu Kapsamında İşçi İşveren Arasında Yapılan Bilgilendirme ve Muvafakatnamenini. 2.12 madde hükmü incelendiğinde; “Çalışan, görevi nedeniyle veya göreviyle ilgili olmasa dahi Şirket ve faaliyet alanı ile ilgili bilgi veya sırları veya diğer çalışanlara, misafirlere, tedarikçilere ve Şirket faaliyetleri ile ilgili tüm gerçek ve tüzel kişilere ait kişisel verileri Şirketin yazılı onayı olmaksızın yazılı, sesli ya da görüntülü olarak veya elektronik ortamda kullanmayacağını, saklamayacağını, ifşa etmeyeceğini, ücret bilgisi dahil, iş hayatına ilişkin tüm bilgi ve sırları üçüncü şahıslar ve diğer çalışanlar ile hiçbir sebepten dolayı paylaşmayacağını, yazılı ve görsel basında veya sosyal iletişim mecralarında bu kapsamda herhangi bir paylaşımda bulunmayacağını, kişisel verileri hiçbir şekilde işlemeyeceğini, Kişisel verilerin Korunması Kanunu’na aykırı hareket etmeyeceğini, şirketin güvenini kötüye kullanmayacağını ve bu yolla şahsi çıkar sağlamayacağını taahhüt etmiştir.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davalı hekim olup, hekimlik mesleğinin yasalarla güvence altına alındığı yine hekimlik mesleğine yönelik kısıtlamaların hasta haklarına yönelik kısıtlayıcı düzenlemeler olacakları sabittir. Bu hususlar nazara alındığında davacı Şirket ile davalı hekim ile akdedilmiş bulunan “Hizmet Sözleşmesi” md. 5/h hükmü ve Kişisel Verileri Koruma Kanunu Kapsamında İşçi İşveren Arasında Yapılan Bilgilendirme ve Muvafakatnamenini. 2.12 madde hükmü şeklindeki düzenlemelerin Anayasanın 56. maddesi, 3559 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu 1/c maddelerinde düzenlenen Sağlık kurum ve kuruluşlarının kurulması ve işletilmesi bu esas içerisinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca düzenlenir hükmüne aykırı olduğu, yine 01.08.1998 tarihli resmî gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği ve Hekimlik Mesleği Etik Kurallarında hastalar için ön görülen hakları kısıtlayıcı mahiyette olduğu ortadadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında rekabet yasağının düzenleyen 4/h maddesinin hemde gizlilik ve cezai şartı düzenleyen 6. Maddesinin genel işlem koşulları kapsamında yazılmamış sayılması ve taraflar arasında geçerli bir rekabet yasağı sözleşmesinin mevcut olmadığı yönündeki mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu görülmekle davacının istinaf taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 07/03/2023 tarih ve 2021/579 E – 2023/148 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 179,90 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.19/06/2023