Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/837 E. 2022/858 K. 13.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/837
KARAR NO: 2022/858
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/01/2022
NUMARASI: 2020/796 E. 2022/85 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/04/2022
KARAR YAZIM TARİHİ: 13/04/2022
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 27/01/2022 tarih ve 2020/796 E – 2022/85 K kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Davalının müvekkili şirketten 11/02/2020 tarihli, 5.875,17 TL bedelli, 09/03/2020 tarihli 5.900,00 TL bedelli 21/06/2020 tarihli 6.000,00 TL bedelli, 09/007/2020 tarihli 5.940,59 TL bedelli, 21/07/2020 tarihli 1.800,00 TL bedelli toplamda 25.575,17 TL faturalar ile bir kısım mal satın aldığını ve işbu fatura alacağından kaynaklanan borcun davalı tarafından ödenmediğinden aleyhinde Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi yapıldığını, yapılan takibe davalı tarafından itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, itirazın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, yapılan satışın müvekkilinin ticari defterinde kayıt altına alındığını, davalı ile gidilen arabuluculuk sürecinin anlaşamama ile sonuçlandığını ileri sürerek; davanın kabulü ile, davalının takibe yaptığı itirazın 25.575,17 TL yönünden iptaline, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında 2020 yılında hiçbir ticari ilişki bulunmadığını, icra dayanak gösterilen faturaların ne takipten önce ne ödeme emri ile kendilerine tebliğ edilmediğini, davacı şirketten 2020 yılında herhangi bir malın müvekkiline teslim edilmediğini, davacı tarafından düzenlendiği faturaların fiktif olarak düzenlendiğini davacı yanca müvekkili ile arasında ticari ilişki bulunduğu, faturaların tebliğ edildiği, faturaya konu malların teslim edildiği hususlarının ispat edilmesi gerektiğini, davacının dayanaktan ve gerçekten uzak davasının reddine karar verilmesi gerektiğini savunarak davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında “…Davaya konu; Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’ne ait … esas sayılı icra takip dosyası üzerinde yapılan incelemede; alacaklısının mahkememize ait işbu dava davacısı, … Un Fabrikası … ve Ortakları Adi Komandit Şirketi olduğu, borçlusunun yine mahkememize ait işbu dava davalısı … olduğu alacaklı tarafından borçlu aleyhine toplam 26.500,61 TL üzerinden ilamsız icra takibi yapıldığı, ödeme emrinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, borçlu vekilinin borcun tamamına, faize, faiz oranına ve tüm ferilerine itiraz ettiği ve takibin durdurulmasına karar verildiği ve 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür. Davacı ticari defter incelemesinde davacının davalıdan 25.575,17 TL alacaklı olduğu davacının ticari defterini usule uygun tutulduğu tespit edilmiştir. Davalı defterinde ise dava konusu faturaların yer almadığı ve BA formu ile bildiirlmediği anlaşılmıştır. HMK’nın 222. maddesi uyarınca, tarafların ticari defterlerinin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Belirtilen bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın yukarıda belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi halinde ise ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Faturanın TTK’da tanımına yer verilmemiştir. Vergi Usul Kanunu 229.maddesinde fatura,”Satılan emtia ve yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesika” olarak tanımlanmıştır. Buna göre fatura, tek taraflı düzenlenmesi her zaman mümkün olan bir belgedir. TTK 21/1.maddesine göre, “Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir”. TTK 21/2 maddesine göre “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır”. 27.06.2003 tarihli 2001/1 E.2003/1 K.sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “fatura sözleşmenin yapılmasıyla ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet, istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir..” denilmiştir. Fatura akdin kurulumuna değil, ifasına ilişkin belge olduğundan faturaya dayalı alacak talebinde bulunmak için öncelikle akdî ilişkinin kanıtlanması gerekir. Bu nedenle faturaya dayalı alacağın ispatı kural olarak davacıya aittir. Akdî ilişkinin ticari defterler üzerinden kanıtlanması mümkündür. Somut olayda, davada davacı taraf malların teslim edildiğini ispat etmek zorundadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesi ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince iddia eden, iddiasını ispat yükümlülüğü altındadır, müddeabihin miktarına göre 6100 sayılı HMK’nın 200. madde hükmü gereği senetle ispat etmek zorundadır. Somut olayda davacı tarafça malı teslim alan kişiler davalı personeli olmadığı SGK kayıtlarından anlaşıldığından davacı davasını ispat edememiştir. Mahkememizce nihai olarak yemin delili hatırlatılmış ve davalı malı teslim almadığına dair yemin ettiğinden ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı taraf faturaları kendi defterine işlediğinden ve kötü niyetli görülmediğinden davalının tazminat talebi uygun görülmemiştir. Davacının davasının reddine, …” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kimsenin kendi kusurundan faydalanmasının düşünülemeyeceğini, davalının sigortasız çalıştırdığı kişilerce malların teslim alındığının ortada olduğunu, hatta 159 numaralı teslim fişini … imzasına açılmış olmasına rağmen isim ve imzayı atan bizzat sigortalı çalışan … olduğunu, … ve …’un sigortalı çalışan olup olmadıklarını müvekkilinin çalışanlarının bilmesinin mümkün olmadığnıı, bu sebeple öncelikle SGK’ya mahkemece ihbarda bulunulması ve bu hususun araştırılması gerektiğini, davaya konu malları sigortasız çalışanına teslim ettirip, faturaları defterine işlemeyen davalının bu şekilde haksız kazanç sağlamasının kabul edilmeyeceğini ve hukuka aykırı olduğunu, teslim olgusuna ilişkin tanık deliline dayandıkları halde bu hususun göz ardı edildiğini, tanıkların dinlenmediğini, mahkemeye sunulan yemin metnine uygun yemin yaptırılmadığını, sundukları yemin metninin içeriğine de davalı yanca itiraz edilmediğini, tüm bu sebeplerle ve mahkemece resen tespit edilecek sebeplerle tanıklarının dinlenmesini, sigortasız çalıştığı tespit olunan … ve … ‘un bu durumun SGK’ya ihbar edilerek mahkemenin bu hususu bekletici mesele yapmasını, yemin metnine bağlı kalmadan yapılan yeminin usul ve yasaya aykırı olması sebebiyle yeniden usul ve yasaya uygun şekilde yapılmasını talep ettiklerini beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacı şirket tarafından müvekkilinden alacağı olduğu iddiası ile Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … E. Sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, müvekkili tarafından başlatılan bu takibe karşı süresi içerisinde itiraz edilerek durdurulduğunu, bunun üzerine davacı tarafça itirazın iptaline ilişkin dava açıldığını, açılan bu davanın soyut iddialar çerçevesinde, mesnetsiz ve kötü niyetli olarak açıldığını, yerel mahkeme kararının açılan davaya ilişkin vermiş olduğu kararın yerinde olduğunu, davacı tarafça müvekkilinin iş yerinde sigortasız işçilerin çalıştığına dair iddiannı tamamen gerçek dışı olduğunu, SGK’ya yazılan müzekkere cevabında görüldüğü üzere müvekkili şirkette … ve … isimli çalışanların bulunmadığını, kaldı ki bu hususta taraflarınca beyan edilmiş olup söz konusu teslim fişlerinin alındığına dair imzalı faturaların müvekkili ve çalışanları ile hiçbir ilişiğinin bulunmadığını,SGK tarafından gönderilen bilgiler ve beyanlarının örtüşmediğini, somut olarak mevcut olmayan hususlara ilişkin davacı tarafın taraflarına isnat ettiği suçlamaları kabul etmemekte olup müvekkilinin iş yerinde sigortasız işçilerin çalıştığına dair iddiaların gerçek dışı olduğunu, yerel mahkeme tarafından araştırılan hususların farklı isimlerle tekrar araştırılması isteminin davacı tarafça kötü niyetli olarak talep edildiğini, ilk derece mahkemesinde dayanılmayan delillerin ve hususların istinaf aşamasında talep edilmesinin iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi kapsamına girdiğini, delil ibaresine tanık delilinin de dâhil olduğunu, bu itibarla iddiasını yahut savunmasını tanık deliline dayandıran tarafın bunu dilekçesinde dile getirmek zorunda olduğunu, davacı tarafça tanık dinlenmediği hususu öne sürülse de buna ilişkin bir taleplerinin olmadığının görüldüğünü, HMK m.141;”Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” hükmüne amir olduğunu, ayrıca, davacı tarafça makbuz olarak sunulan belgelerin dava dilekçesinde sunulmaması ve süresi geçtikten sonra ileri sürülmesinin esasa ve usule aykırı olduğunu, HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler.” şeklinde yaptırıma bağlanarak davayı uzatmaya yönelik kötü niyetli davranışların önüne geçilmesinin amaçlandığını, dolayısıyla dilekçelere eklenip sunulmamış ve daha sonra dosyaya sunulan teslim makbuzu olduğu iddia edilen fotokopi kağıtlarının hem imza incelemesi yapmaya elverişli olmadığını, hem de süresinden sonra sunulan belge kapsamında olduğunu, müvekkilinin ilk derece mahkemesinde yemin deliline dayanıldığı için usulüne uygun bir şekilde hakim nezdinde yemin ettiğini, ancak davacı tarafın davaya ilişkin hiçbir somut delil sunmadığı gibi müvekkilinin usulüne uygun olarak yemin etmesine karşı; “mahkemenize sunulan yemin metnine uygun yemin yaptırılmamıştır” diyerek salt kötü niyetli olarak davranmaktadır. Mahkemeye sunulan yemin metninde “mahkemece uygun görülmemesi halinde dava dilekçemiz esas alınarak mahkeme tarafından bir yemin metni hazırlanmasını talep ederiz.” denerek yemin metninin dava dilekçesi baz alınarak da yapılabileceğinin beyan edildiğini, hal böyle iken müvekkilinin davacı tarafın hazırlamış olduğu yemin metnine ve dava dilekçesine paralel olarak hazırlanmış metne mahkeme nezdinde yemin ettiğini, bu konuya ilişkin itirazlarının taraflarınca kabul edilebilir olmadığını, müvekkiline kesilen faturalara konu malların, davacı tarafından müvekkiline hiçbir şekilde teslim edilmediğini, davacı tarafça fotokopi şeklinde sunulan makbuzların hukuki olarak hiçbir dayanağının bulunmadığını, ayrıca, davacının tek taraflı olarak faturaları defterine kaydettiğini ve bilirkişi raporunda sunulduğu üzere müvekkilinin defterinde söz konusu iddiaya dair hiçbir kayıt yer almadığını, davacının tek taraflı olarak düzenlediği faturalardaki malları müvekkiline teslim ettiğine ilişkin delil sunması gerekirken buna ilişkin hiçbir delil, belge ve emarenin dosyaya sunulmadığını, bu durumda salt soyut ibarelerle alacak iddiasında bulunulmasının hukuka aykırı olduğunu beyan ederek yerel mahkeme tarafından verilen kararın usul ve yasaya uygun bulunması nedeniyle onanmasını, davacı istinaf başvurusunun usulden ve esastan reddine karar verilmesini, istinafa başvuran karşı tarafın yargılama giderlerine ve vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava faturaya dayalı olarak başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verildiği görülmüştür.Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’ne ait … esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde; alacaklısının … Un Fabrikası … ve Ortakları Adi Komandit Şirketi olduğu, borçlusunun … olduğu alacaklı tarafından borçlu aleyhine toplam 26.500,61 TL üzerinden ilamsız icra takibi yapıldığı, takip dayanağı olarak 11.02.2020| tarih … numaralı 5.875,17 meblağlı; 9.03.2020| tarih … sıra numaralı 5.900,00 TL meblağlı; 21.06.2020 tarih … sıra numaralı 6.000,00 TL meblağlı ; 09.07.2020 tarih |… sıra numaralı 6.000,00 TL meblağlı; 21.07.2020 tarih … sıra numaralı 1.800,00 meblağlı faturaların gösterildiği ödeme emrinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, borçlu vekilinin borcun tamamına, faize, faiz oranına ve tüm ferilerine itiraz ettiği ve takibin durdurulmasına karar verildiği ve 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır.
Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır. Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı takibe konu faturalardaki malları davalıya teslim ettiğini buna karşılık davalı ise bahse konu faturalardaki malların kendisine teslim edilmediğini aralarında sözlü yada yazılı bir sözleşmenin bulunmadığını beyan ettiği görülmüştür.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı tarafça faturalarda belirtilen malların teslimi edilip edilmediği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Eldeki dava satıştan kaynaklanan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup davacı taraf takibe konu ettiği faturalarda belirtilen malları davalıya teslim ettiğini taraflar arasında bir anlaşmanın olduğunu ispat külfeti altındadır.
6100 sayılı HMK’nın189/3 maddesi (1086 sayılı HUMK mad. 287); “Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususla, başka delillerle ispat olunamaz.” hükmünü amirdir. Aynı Kanunun 200 maddesine göre (1086 sayılı HUMK mad. 288); bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrar ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değeri kanunda öngörülen sınırı geçtiği takdirde senetle ispatlanması gerekir. Senetle ispat gereken hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebilir. Yine Aynı Kanun’un 201. maddesinde de (1086 sayılı HUMK mad. 290); “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler … 2.500TL liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” denilmekte; takip eden HMK’nın 203. maddesinde ise hangi hâllerde tanık dinlenebileceği açıklanmış olup,
“a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkansızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hallerde yapılan işlemler.
ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hali.” şeklinde düzenlenmiştir.
Takibe konu faturaların davalının ticari defterlerinde kayıtlı olmadıkları, BA BS formuyla vergi dairesine bildirilmedikleri, teslim fişlerinde imzası bulunan … ve …’ın davalının çalışanları olmadıklarının SGK tarafından bildirildiği, takibe konu faturalardaki meblağları ve davalının açıkça muvafakatinin olmaması karşısında mal tesliminin tanıkla ispat edilmesinin mümkün olmadığı son olarak 27.01.2022 tarihli oturumda yemin ettiği görülmüş olunup, davacının dava dışı …’in imza incelemesinin yapılması talebinin hukuken mümkün olmaması karşısında davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davalı taraf davalıya mal teslim ettiğini aralarında bir anlaşmanın olduğunu senet ve ikrar gibi kesin delillerle ispat edememiş olup son olarak yemin deliline baş vurduğu görülmüştür.
Bu durum üzerine Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesince 27.01.2022 tarihli oturumda; davalıya malları kendisinin veya temsilcisinin teslim almadığı, davacıya borcu olup olmadığı yönünde yemin teklifi yapılmış olup davalının belirtilen hususlarda yemin ettiği görülmüştür.
Bilindiği üzere Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK).
Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu 6100 sayılı HMK’nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Görüleceği üzere yemin, tarafın kendisinden kaynaklanan (ondan sadır olan) vakıalar hakkında verilebilir.
6100 sayılı HMK’nın “yemin teklifi” başlıklı 227. maddesi;
“Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.
(2) Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez”. Hükmünü içermektedir.
Buna göre, yemin teklifini, ispat yükü kendisine düşen taraf yapar.
İspat yükü kendisine düşmeyen taraf (ispat yükünün kendisine düştüğü sanısıyla) diğer tarafa yemin teklif ederse, diğer taraf yemin etmiş olsa bile bu yemin geçersizdir, başka bir ifadeyle kesin delil teşkil etmez ( Kuru, B.: Medenî Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C.1, s. 738).
Yemin delili hakkındaki usul hükümlerine değinmek gerekirse:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yemine davet” başlıklı 228. maddesi;
“Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır.
Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır.”Yemin etmemenin sonuçları başlıklı 229 . Maddesi;
” (1) Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez yada yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır.
(2) Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır.” Şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere yeminin konusu 6100 sayılı HMK’nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Davalı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 229 maddesi uyarınca davet edildiği gün mahkemede hazır bulunmuş olup uyuşmazlığın çözümü bakımından önem taşıyan çekişmeli hususlarda yemin ettiği görülmüştür. Mahkemece davalıya usul ve yasanın aradığı koşullarda yemin teklif edildiği ve yaptırıldığı görülmekle davacının bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Bu itibarla; yerel mahkemece verilen kararda yazılı açıklamalara,yasal sebep ve gerekçelere binaen kararda usul,yasa ve dosya kapsamı yönlerinden herhangi bir aykırılığın bulunmadığı,kararın hukuka uygun olduğu,bu nedenlerle usul ve yasaya uygun mahkeme kararına karşı davacı vekilince yapılan istinaf itirazlarının reddi gerektiği değerlendirilmiştir.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda davacı tarafın söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 27/01/2022 tarih ve 2020/796 E – 2022/85 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.13/04/2022