Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/68 E. 2022/105 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/68
KARAR NO: 2022/105
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/09/2021
ESAS NO: 2019/353
KARAR NO: 2021/635
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/01/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ :27/01/2022
Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nin 07/09/2021 tarih ve 2019/353 Esas 2021/635 Karar sayılı ilamına karşı ,davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya dairemize gelmekle dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili, 09.07.2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirkette hissedar olup 4.775.000,00 TL paya karşılık 9625 oranında pay sahibi olduğunu, davalı şirketin aile tipi şirket niteliğinde olduğunu, müvekkilinin sahip olduğu payları miras yoluyla iktisap ettiğini, müvekkilinin babası olan müteveffa … davalı şirketin kurucu ortaklarında olduğunu ve vefatı üzerine hisse payı müvekkilin annesi …, ağabeyi … ve müvekkili …’ya miras payları oranında intikal ettiğini, daha sonra müvekkilinin annesi ve ağabeyi tarafından şirket paylarının müvekkiline devredildiğini, müvekkilin babasının şirket merkezinin bulunduğu fabrika binasının önünde intihar ettiğini, yaşanan bu olay sebebiyle ortaklar arasındaki husumet ve anlaşmazlıklar, aile tipi şirkette azınlık konumunda bulunan müvekkilinin sistematik olarak şirket yönetiminden dışlanmasına, pay sahipliğinden doğan hukuki ve mali haklarının kullanılmasının engellenmesine sebebiyet verdiğini, davalı şirketin 2016 yıl dâhil olmak üzere üç dönemdir zarar ettiğini, davalı şirket tarafından kâr dağıtımı yapılmadığını, yönetim kurulunun özen yükümlülüğünü gereği gibi yerine getiremediği, davalı şirketin bu haliyle devamı halinde ileride telafisi güç duruma geleceği, bu sebeplerle davalı şirketin feshine karar verilmesini, fesih talebinin kabul görmemesi halinde müvekkile ait gerçek pay değerinin bilirkişi vasıtasıyla hesap edilerek gerçek pay değerinden 5.000,00-TL’nin davalı şirketçe ödenmesi suretiyle payların iktisabına ve müvekkilin davalı şirketten çıkarılmasına karar verilmesini, çıkarılma talebinin de kabul görmemesi halinde müvekkilin mali haklarında ve semerelerinden faydalandırılmasına karar verilmesini, davalı şirketin mali mevcudunun ve faaliyetlerinin yönetimi ve denetim altında tutulması amacıyla dava süresince tedbiren kayyım tayin edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİNİN İLK DERECE MAHKEMESİNE VERMİŞ OLDUĞU CEVAP DİLEKÇESİNDEN ÖZETLE: Söz konusu davanın esastan ve usulden reddini, son çare ilkesi gereği şirketin fesih edilebileceğini, kayyım atanması talebinin hukuka ve yasalara aykım olduğunu, davacının tüm genel kurullarda imzasının bulunduğunu, kâr paylarının davacının banka hesabına düzenli olarak yatırıldığını, davalı şirketin aile şirketi olmadığını, davacının babasının şirketin kurucu ortaklarından olmadığını, davacının babasının intihar hadisenin husumete bağlanamayacağını, davacının şirket yönetim kuruluna bilgi almak amacıyla herhangi bir talebinin olmadığını, toplantı çağrılarının usulüne uygun şekilde yapıldığını, davacının tüm toplantılarda bulunduğunu, şirketin konsolide finans tablolarının olmadığını, davacının genel kurul yapılması yönünde herhangi bir talebinin olmadığını, genel kurulların usulüne uygun yapıldığını, pay senetlerinin teslim edildiğini, zarar eden bir şirketin kar dağıtımı yapamayacağını, satılan taşınmazın 4.500.000-TL değerinde olduğu ve şirketin 1/3’lük kısmına dahi denk gelmediğini, semerelerden faydalandırılmadığı iddiasın gerçeği yansıtmadığını ve son beş yıl içerisinde davacıya 550.000,00-TL’den fazla kar payı ödendiğini, şirket çalışanlarının ücretlerinin emsallerine uygun nitelikte olduğunu, huzur hakkı yönünde herhangi bir ödeme yapılmadığını, şirket yetkililerinin özen, dikkat ve bağlılık yükümlülüklerini sonuna kadar yerine getirdiğini, davacının şirketin en büyük paya sahip ikinci ortağı olduğunu, haksız açılan davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda “…Davacı, pay sahibi olduğu şirkete karşı, TTK madde 531 hükmü çerçevesinde şirketin aile şirketi olarak miras yoluyla devraldığı payların sahibi müteveffa babasının ölümünde şirket işlerinin etkisi olduğu, bilgi alma ve inceleme haklarının ihlal edildiği, genel kurul toplantılarının usulüne uygun gerçekleştirilmemesi, 2016 yılından bu tarafa şirketin zarar beyan etmesi, şirketin kâr dağıtımı yapmaması, çoğunluk gücünün sistematik olarak kötüye kullanılması, davalt şirket yönetim kurulunun özen yükümlülüğünü yerine getirmediği iddialarıyla fesih davası açmış ayrıca fesih yerine çıkma kararı da verilmesini istemiştir. Davalı ve feshi istenen şirket bir A.Ş’dir. Bu şirketter bakımından getirilen haklı sebeple fesih hakkı TTK madde 531’de azınlık pay sahiplerine tanınmış olup, somut durum bakımından davacı 2019 yılı genel kurul hazirun listesi kayıtlarına göre 19.109.000 TL sermayeli şirkette 4.775.000 TL sermaye ile pay sahibi olup, %25 oranındaki bu pay sahipliği ile davayı açma hakkı bulunmaktadır. Davacının birinci iddiası bakımından davalı anonim şitket bir sermaye şirketi olduğu için bu şirkette pay sahipleri arası şahsi ilişkiler şirketin feshi için haklı bir sebep olamaz. Haklı sebep objektif ve şirket bünyesinden kaynaklanan aynı zamanda ortaklar için şirketin devamını imkânsız kılan nitelikte olmalı ve her somut olayın niteliğine göre farklı şekilde ele alınmalıdır. Davacının ikinci iddiası, davacının bilgi alma inceleme haklarının ihlal edildiğidir. Buna ilişkin olarak pay sahibinin bilgi alma ve inceleme hakkının içeriği ve kapsamı, bunun yerine getirilmemesi halinde, pay sahibinin hakları TTK madde 437-444. maddelerde yer almış, bilgi alma inceleme hakları ihlal edilen pay sahibinin mahkemeden bilgi alma inceleme hakkının kullanabileceği, genel kurulda özel denetçi talep edebileceği, özel denetim genel kurulda reddedilirse, mahkemeden özel denetçi talep edebileceği öngörülmüştür. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının ortak olduktan sonra, bilgi alma inceleme hakkının ihlal edildiğine dair genel kurula veya mahkemeye bir başvurusu da bulunmamaktadır. Davacının yer alan belgeler bu kâr payı ödemelerinin yapıldığını göstermektedir. Genel kurulların butlanında söz etmek de mümkün değildir. Zira TTK m.447 ve TBK madde 27 hükümleri çerçevesinde bir ihlalin varlığı gerekmektedir. Somut genel kurullar bakımından böyle bir ihlal gözükmemekte olup bunun feshe yönelik bir sebep oluşturmadığı kanaatine varılmıştır. Dosya arasına celbedilen Melikgazi Tapu Müdürlüğü’nün 05/02/2020 tarihli yazasında davalı şirket adına kayıtlı 4 adet taşınmaz olduğu ve bu taşınmazlardan 6469 ada, 13 parselde kayıtlı 13.946,86m2 yüz ölçümüne sahip tek katlı prefabrik fabrika, idare binası ve arsası vasfındaki taşınmazın 21/06/2017 tarihinde satışının gerçekleştiği, bunun üzerine davalı şirket adına kayıtlı 3 adet taşınmaz kaldığı anlaşılmış olup, gayrimenkul satışının alındığı değerden düşük bir değere yapılması arada açık ve bariz bir fark olmadıkça da şirket açısından kötü yönetim veya bir hileli işlem göstermez. Zira gayrimenkulün durumu yeri o zamanki koşullar alındığı fiyatta daha düşük bir fiyata arada bariz bir farklılık oluşturmadıkça oluşabilecek bir durumdur. Kaldı ki bu husus tek başına şirketin TTK madde 531 anlamında şirketin feshini doğurmaz. Ancak bir kasıt ve ihmalin varlığı halinde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu doğurur. Söz konusu gayrimenkulün şirketin önemli varlığı olup satışı anımda genel kurul kararı alınması bakımından ise, satışın 2017 yılı içinde gerçekleştiği, bu değerin bilançoda varlıkların değerine göre %10-12 gibi bir değer taşıdığı, şirketin başka gayrimenkulleri de olduğu, söz konusu satış işleminin şirketin faaliyetini etkilemediği, 2018 yılında şirketin varlıklarının arttığı ve normal faaliyetini sürdürdüğü anlaşılmakta olup, önemli miktarda malvarlığının toptan satışı niteliğinde olmadığı kanaati oluşmaktadır, bu nedenle genel kurul kararına ihtiyaç yoktur. Böyle bir durum vaki olsaydı dahi tek başına davacının şirketin feshini istemesi bakımından haklı bir neden oluşturması beklenmezdi. Zira bu durumun genel kurulun iptali veya butlanına yol açması veya yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarına yol açması mümkün olup, somut durumun bu yollarla şirketin devamı esnasında ortadan kaldırılması mümkündür. Bu yollar varken, bir önemli miktarda malvarlığının genel kurul kararı olmaksızın devredilmiş otması bir ortak açısından şirketin kendisi için devamını çekilmez kılan bir nitelik taşımaz. Zira bu kararın meydana getireceği olumsuz durumları izole etme imkânı vardır. Ancak önemli miktarda malvarlığı devri şirket açısından olumsuz durumlar oluşturur ve bu faaliyetlerine kısmen veya tamamen devam etme imkânını ortadan kaldırırsa, bu da ortaklar için şirketin devamının çekilmez hale getirse bu şirketin haklı sebeple feshine yönelik tek başına bir sebep oluşturabilir. Ancak böyle bir durum söz konusu değildir. Mahkememizce dosya arasına celbedilen tüm kayıt ve belgeler, imza incelemesi ve bilirkişi raporu bir bütün halinde değerlendirildiğinde ve yukarıda belirtilen hususlar gözetildiğinde şirketin feshi için haklı bir sebebin mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2017/4619 Esas – 2019/1541 Karar sayılı ve 25/02/2019 tarihli kararında; “….Mahkemece yapılan incelemede haklı sebeplerin varlığı halinde fesih yerine ortağın karar tarihine en yakın tarih itibariyle payını hesap ederek ortaklıktan çıkmasına yada kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebileceği düzenlenmiş olması karşısında ortaklıktan çıkma kararı verilebilmesi için de şirketin feshi şartlarının mevcut bulunması gerektiği, somut olayda davacı tarafça ileri sürülen sebeplerin hiçbiri şirketin feshi için haklı sebep olarak kabul edilebilir görülmediği….” denildiği görülmüş olup, mahkememiz dosyasında davacının davalı şirket ortaklığından çıkma talebi ile ilgili olarak yukarıda bahsedilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin emsal kararı göz önünde bulundurulduğunda, ortaklıktan çıkma kararı verilebilmesi için de şirketin feshi şartlarının mevcut bulunması gerektiği, somut olayda davacı tarafça ileri sürülen sebeplerin hiçbirinin şirketin feshi için haklı sebep olarak kabul edilebilir nitelikte olmadığı anlaşılarak davacının ortaklıktan çıkma talebi de yerinde görülmemiştir. Tüm bu hususlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde davanın reddine…” dair karar verilmiştir.
İş bu kararı davacı vekili süresinde istinaf etmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinden özetle; davalı şirketin genel kurul toplantılarını usulüne uygun gerçekleştirmediklerini, bu suretle müvekkilinin bilgi alma ve inceleme hakkının engellendiğini, genel kurul toplantıları butlanına karar vermek gerektiğini, davalı şirketin yönetim kurulunun yasaya ve esas sözleşmeye aykırı faaliyetlerinin ilk derece mahkemesi tarafından değerlendirmeye alınmadığını, şirketin aile şirketi vasfında olduğunu, ortalar arasındaki ilişkinin şirketin ve ticari faaliyetlerin devamı bakımından önem arz ettiğini, davalı şirketin davanın açıldığı tarihte 2016,2017,2018 yıllarında üst üste zarar ettiğini, çoğunluk gücün sistematik olarak kötüye kullanılmak suretiyle müvekkilinin mali ve hukuki haklarının ihlal edildiğini, ilk derece mahkemesince fesih yerine TTK M.531 ikince cümlesi uyarınca müvekkilinin davalı şirketten çıkarılmasına ilişkin taleplerinin reddinin yasaya aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının öncelikle usul yönünden kaldırılarak ilk derece mahkemesine iadesini, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde usul ve yasaya aykırı kararının esas yönünden kaldırılmasını ve haklı davalarının kabulünü, TTK 531 maddesi uyarınca davalı anonim şirketinin feshine karar verilmesini, fesih talebinin kabul görmemesi halinde müvekkiline ait gerçek pay değerinin bilirkişi vasıtasıyla hesap edilerek gerçek pay değerinin davalı şirket tarafından ödenmek suretiyle payların iktisibanı ve müvekkilinin davalı şirketten çıkarılmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin istinafa cevap dilekçesinden özetle; usul ve yasaya uygun verilen ilk derce mahkemesi kararının onanmasını, davacının istinaf dilekçesini süresinde vermemesi nedeniyle usulden reddini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Dava, 6102 sayılı TTK’nın 531 maddesine göre şirketin feshi olmadığı taktirde şirketten çıkarılmasına karar verilmesi istemine ilişkindir.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun Madde 531– “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.”
Dosya kapsamı ve toplanan delillerden; davacı somut olayda haklı sebep olarak belirtilen olguların gerçekleştiğini savunmuş ise de somut olayın özelliklerine uygun, 30.06.2021 tarihli denetlenebilir heyet bilirkişi raporu, toplanan deliller, ilk derece mahkemesinin olay nitelendirilmesi ve gerekçesi nazara alındığında, davacının davaya konu uyuşmazlıkta haklı sebeplerin varlığını yeterli ve kesin delillerle ispat edememesi nedeniyle kararda yazılı açıklamalara, yasal sebep ve gerekçelere binaen istinaf edilen kararda usul, yasa ve dosya kapsamı yönlerinden bir aykırılık bulunmadığı,bu nedenlerle davacının istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı,kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacının istinaf başvurusunun HMK nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- KAYSERİ 2.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 07/09/2021 tarih ve 2019/353E – 2021/635K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcından istinaf eden davacı tarafından peşin yatırılmış 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 21,4TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davacıdan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.