Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/435 E. 2022/471 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/435
KARAR NO: 2022/471
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/11/2021
NUMARASI: 2021/186 E. 2021/1022 K.
DAVANIN KONUSU: İtrazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ: 02/03/2022
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 18/11/2021 tarih ve 2021/186 E – 2021/1022 K kararına karşı süresi içinde davalılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle;Davalıların müvekkili bankanın … Şubesi müşterilerinden … Özel Eğitim Hizmetleri İnşaat Otomotiv Petrol Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ile imzalanan Genel Nakdi ve Gayri Nakdi Kredi Sözleşmesi’ni asıl borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, asıl borçlunun kredi borcunu ödeyememesi üzerinde hesapların kat edildiğini, asıl borçlu ile davalı/müteselsil kefillere … 1. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edilerek davalılara tebliğ edildiğini, müvekkili bankanın kendisine vermiş olduğu yükümlülükleri yerine getirdiğini ve kredi müşterisinin hesaplarının kat edildiğini, borçlunun gönderilen ihtarnameye rağmen borçlarını ödemediklerini ve alacağın tahsili için Kayseri Banka Alacakları İcra Dairesi’nin… esas sayılı takip dosyası ile davalı aleyhine icra takibine başlanıldığını, davalı borçluların icra dairesine vermiş oldukları dilekçe ile icra takibine itiraz ettiklerini ve takibin durduğunu, davalıların kötü niyetli olduğunu, asıl amaçlarının takibi sürüncemede bırakmak olduğunu, davadan önce arabuluculuk başvurusu yapıldığını ancak anlaşmaya varılamadığını ileri sürerek davanın kabulü ile, davalının Kayseri Banka Alacakları İcra Dairesi’nin 2020/1504 esas sayılı takip dosyasına vaki itirazın iptaline, takibin devamına, davalının alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine, dava masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Dava ve icra takibinin yetkisiz mercide ikame edildiğini, alacağın varlığını ve müvekkilinin sorumlu olduğunu hiçbir şekilde kabul etmemekle zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, müvekkiline gönderilen ödeme emrine dayanak takip talebinde alacaklı gösterilen … A.Ş. …/… Şubesi olduğunu, ancak bu şube ile müvekkili … Özel Eğt. Hizm. İnş. Otom. Pet. San.ve tic. Ltd. Şti.arasında yapılmış herhangi bir sözleşme bulunmadığını, akdedilen Gks/Kefalet Sözleşmesi’nin Borçlar Kanunu’nun 583. Maddesi Gereğince Kanunen geçersiz olduğunu, ayrıca her ne kadar müvekkiline muacceliyet ihtarnamesi gönderilmiş ise de muacceliyet ihtarnamesinin yasaya uygun olmadığını yasal unsurları taşımadığını, muacceliyet ihtarnamesinde faiz oranı ve faiz başlangıç tarihinin belirtilmediğini, davacı bankanın tek başına faiz oranı belirleme veya artırma yetkisinin de yasal olarak bulunmadığını savunarak davanın reddine, davacı aleyhine alacağın %20’si oranında tazminata hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Özel Eğt. Hizm. İnş. Otom. Pet. San.ve Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava ve icra takibinin yetkisiz mercide ikame edildiğini, alacağın varlığını ve müvekkilinin sorumluluğunu kabul etmemekle birlikte zamanaşımı itirazında bulunduklarını, müvekkiline gönderilen ödeme emrine dayanak takip talebinde alacaklı gösterilen … A.Ş. …/… Şubesi olduğunu ancak müvekkilinin yapmış olduğu sözleşmenin tarafının … Şubesi olduğunu, davalı müvekkilinin takibe ve davaya konu borç nedeni ile kanunen bir sorumluluğu bulunmadığını savunarak davanın reddine, davacı aleyhine alacağın %20’si oranında tazminata hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkeme kararında “…Somut olayda, davalılara çıkarılan 17/09/2020 tarihli noter kat ihtarında borçlulara 3 günlük süre verilmiştir, davalı …’ya 18/09/2020 tarihinde ve … firmasına ise 22/09/2020 tebliğ edilmiştir. Anılan gerekçeler uyarınca davalı … firması 29/08/2019 tarihinde ve davalı … ise 22/09/2020 temerrüde düşürülmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu alacağın dayanağı 2015 tarihli genel kredi sözleşmesidir. Kullanılan kredi, kredili mevduat, kredi kartı nedeniyle davalının borcunu hesap edilmesi amacıyla bankacı bilirkişiden rapor alınmış, alınan rapordaki hesaplama sözleşmeye ve kanuna uygun olduğu, sözleşmeye göre kredi için %45,60 oranında temerrüt faizinin, kredili mevduat ve kredi kartı için %21,12 oranındaki temerrüd faizinin kanuna ve mevzuata uygun olması karşısımda karşısında bilirkişi raporundan belirlenen rapor uyarınca davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının, alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötüniyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (HGK’nun 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı).Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkememizce kabul kararı verilen miktar banka kayıtlarında ve yapılan sözleşmeler uyarınca bilebilecek durumda iken takibe itiraz etmiş olduğundan hükmedilen miktarın likid bir alacak olduğunun kabulü gerekir. Anılan gerekçelerle icra inkar tazminatı uygundur. Depo talebinde ise işin mahiyeti gereği icra inkar hükmedilmemiştir.Depo talep edilen gayri nakdi kredi için Genel Kredi Sözleşmesinde kefilin sorumlu olduğuna dair bir hüküm olmadığından kefil yönünden reddine, davalı şirket yönününden ise davacının depo hakkı bulunduğundan depo kararı verilmiştir.Mahkememizce yukarıda tüm yönleriyle açıklanan gerekçelerle YÜCE TÜRK MİLLETİ ADINA hüküm tesis edilmiştir.Davacının davasının kısmen kabulü ile,…” şeklinde karar verilmiştir.Bu karara karşı davalılar vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Alacaklı olduğunu iddia eden davacının İcra ve İflas Kanunu ile HMK’nun yetkiye ilişkin emredici kurallarına aykırı davranarak icra takibini yetkisiz icra müdürlüğünde başlattığını ve yine iş bu davayı da yetkisiz mahkemede açtığını, alacağın varlığını ve müvekkillerinin sorumlu olduğunu hiçbir şekilde kabul etmemekle birlikte zamanaşımı itirazında bulunduklarını, her ne kadar davacının … A.Ş ise de davaya konu Kayseri Banka alacaklarının icra dairesinin… esas sayılı dosyasında müvekkiline gönderilen ödeme emrinde ve bu ödeme emrine dayanak takip talebinde alacaklı olarak … A.Ş …/… şubesi olduğunu, ancak alacaklı olan … A.Ş …/… Şubesinin müvekkillerinden herhangi bir alacağının bulunmadığını, öyle ki müvekkillerinin yapmış olduğu sözleşme ve müvekkiline gönderilen ihtarnameden de anlaşılacağı üzere sözleşmede taraf olan … … Şubesi olduğunu, açılan davanın reddi gerektiğini, zira şubelerin birbirlerini temsil yetkisinin yasal olarak mevcut olmadığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, zira huzurdaki davanın Kayseri Banka Alacakları İcra Dairesinin… Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline ilişkin olduğunu, Kayseri Banka Alacakları İcra Dairesinin… Esas sayılı dosyasında alacaklı olarak görünen … A.Ş…./… Şubesi olduğunu ve müvekkillerinin alacaklı … A.Ş. …/… Şubesine hiçbir borcu bulunmadığını, davalı müvekkillerinin takibe ve davaya konu borç nedeni ile kanunen bir sorumluluğunun bulunmadığını, davalı müvekkillerinin takibe ve davaya konu borç nedeni ile sözleşme ve bsmv kkdf faiz asıl alacak faiz oranları , yargılama gideri ve vekalet ücreti ile doğacak tüm alacaklardan taksitli ticari kredilerden gayrinakdi kredi ticari kredili mevduat nedeniyle kanunen bir sorumluluğunun bulunmadığını, sözleşmenin yasanın amir hükmü olan dürüstlük kuralları nedeniyle geçerlilik taşıyan bir sözleşme olmadığını, dürüstlük kuralının hayatın her alanında olduğu gibi bankacılık uygulamasında özenle uyulması gereken çok önemli bir kural olduğunun tartışılmaz olduğunu, akdedilen GKS/Kefalet sözleşmesi borçlar Kanunu’nun 583.maddesi gereğince kanunen geçersiz olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012’den itibaren evli kişiler için kefalet sözleşmesinin geçerli olması, eşinin rızasının bulunması şartına bağlandığını, Rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç sözleşmenin kurulması sırasında verilmesi gerektiğini, eşin rızasının alınmadığı hallerin de sözleşmenin kesin hükümsüz olması sonucunu doğurduğunu, dava konusu olaya ilişkin belgelerde kefalet sırasında müvekkilinin eşinin rızasının alınmadığı hususunun da sabit olup bu nedenle sözleşmenin kesin hükümsüz olduğunu, davacı tarafın dava dilekçesinde genel kredi sözleşmesinin 9.11 maddesi gereğince asıl borçlunun bankaya olan tüm borçlarını müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile müvekkilinin yüklendiğini iddia ettiğini, sözleşmede yer alan soyut tüm borçlara kefil olduğu ibaresinin hukuken geçersiz olduğunu, kefaletin kabul edilebilmesi için kefalet sözleşmesinde açıkça kefilin sorumlu olduğu azami miktarın yazılması gerektiğini, GKS sözleşmesinde kefalet miktarının yazılmadığını, müvekkilinin asıl borçlunun bankaya olan tüm borçlarından sorumlu olduğunun yazılarak kanuna aykırı davranıldığını, kanunen kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmak zorunda olduğunu, ancak dava konusu olayda davacı bankanın yazılı bir şekilde ayrı kefalet sözleşmesi yapmadığını, genel kredi sözleşmesine hüküm koymak sureti ile kefalet hükümlerini düzenlediğini, ayrı bir kefalet sözleşmesi yapılmayarak GKS içine koymak sureti ile kefalet ilişkisi kurulamayacağını, her ne kadar müvekkillerine muacceliyet ihtarnamesi gönderilmiş ise de, muaceliyet ihtarnamesinin yasaya uygun olmayıp yasal unsurları taşımadığını, muacceliyet ihtarnamesinde faiz oranının faiz başlangıç tarihinin belirtilmediğini, kaldı ki davacı bankanın tek başına faiz oranı belirleme veya artırma yetkisinin de yasal olarak bulunmadığını, müvekkilleri yönünden icra inkar tazminatına hükmedilmiş ise de, icra inkar tazminatı şartlarının oluşmadığını, bu nedenle müvekkilleri aleyhine verilen icra inkar tazminatına ilişkin kararın yerinde olmadığını ileri sürerek Kayseri 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/186 Esas, 2021/1022 Karar sayılı kararının kaldırılarak davanın reddine , yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için davalı asıl borçlu ve kefil hakkında başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali davasıdırDavalılar icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine itiraz etmiş olup; davacının takibe konu ettiği Genel Kredi Sözleşmesinin … ilinde yapıldığı, kredi veren banka şubesinin de … ilinde olduğu, davalıların ikametgahının da …’de olduğu ancak taraflar arasında imzalanan Genel Kredi sözleşmesinin incelenmesinde sözleşmeden kaynaklanacak uyuşmazlıklar için Kayseri Mahkemeleri ve icra dairlerinin yetkili olduğunun kararlaştırıldığı görülmüş olunup davalıların bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı …’nun 12.06.2014 tarihinde evlendiği davalı şirketin ortağı olduğu dava dışı şirket ile banka arasında imzalanan … tarihli Genel Kredi Sözleşmesini kefil sıfatıyla imzaladığı sabittir. 6098 Sayılı Yeni Türk Borçlar Kanununun 583. Maddesi Kefalet Sözleşmelerinde şekle ilişkin esasları düzenlemiştir. “Şekil” başlıklı maddesi incelendiğinde;
“Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.
Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz” Kefalet sözleşmelerinde eşin rızası başlıklı 6098 sayılı TBK’nın 584.maddesi incelendiğinde; “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.(Ek fıkra: 28.03.2013 – 6455/77 md.) Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.” şeklinde düzenlemelerinin olduğu görülmüştür. Davalı kefilin şirket ortağı olduğu anlaşılmakla kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olduğu yönündeki ibareyi kendi el yazısıyla belirtiği görülmüş olunup davalıların bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.Davacı banka tarafından davalıya takip başlatılmadan önce … 1. Noterliğinin … tarih … yevmiye numarası tarih sayılı ihtarnamesi ile borcun ödenmesi için ihtar gönderildiği, ihtarın 19.09.2020 tarihinde davalı kefile, 26.09.2020 tarihinde ise davalı asıl borçlu şirkete tebliğ edildiği, gönderilen ihtarda davalılara borcun ödenmesi için üç günlük süre verildiği bu duruma göre davalı asıl borçlu şirketin 28.09.2020 tarihinde davalı kefilin 22.09.2019 tarihi, itibariyle temerrüde düştüğü anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan … tarihli bilirkişi raporunun incelenmesinden hesap kat tarihinden temerrüt tarihine kadar akdi faiz, temerrüt tarihinden takip tarihine kadar da temerrüt faizi uygulanarak hesaplama yapıldığı davalının sorumlu olduğu borç miktarı hesaplanırken, cari kredi faiz oranının (akdi faiz) tacir olan taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca belirlendiği temerrüt faizininde akdi faiz oranının %100 fazlasının geçilemeyeceği hükmü dikkate alınarak olarak hesaplandığı raporun bu anlamda somut veriler içerdiği ayrıntılı ve denetlenebilir mahiyette olduğu hükme esas alınabileceği sonuç ve kanaatine varılarak davalının bu yöndeki istinaf talebi yerinde görülmemiştir. Bilindiği üzere İİK’nun 67/1. maddesine göre “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın “yüzde yirmisinden” aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” Buna göre davacı lehine icra inkar tazminatına hükmetmek için davalının haksız olması, itirazın iptaline karar verilen alacağın likit olması ve davacının talebi gerekir. Davacı vekili dava dilekçesinde icra inkar tazminatı talep ettiği, kabul edilen miktar yönünden kredi sözleşmesinden ve kredi kartından kaynaklanan alacaklar yerleşik Yargıtay kararları uyarınca likit kabul edildiğinden İİK’nun 67. maddesindeki %20’si oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olup davalıların bu yöndeki itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve 6100 Hukuk Mahkemeleri Kanunu 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda istinaf edilen nihai karar da ayrıntıları yazılı açıklamalara, yasal sebep ve gerekçelere göre mahkemece delillerin değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, kararın usul ve esas bakımından hukuka uygun olduğu, bu nedenlerle davalılar vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla davalıların istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmişti.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 18/11/2021 tarih ve 2021/186 E – 2021/1022 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 4.139,73 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından istinaf eden davalı tarafından peşin yatırılmış 1.035,00 TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 3.104,73 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalılardan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 02/03/2022