Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/2851 E. 2023/39 K. 12.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2851
KARAR NO: 2023/39
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2022
NUMARASI: 2021/562 E. 2022/624 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ: 12/01/2023
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 14/09/2022 tarih ve 2021/562 E – 2022/624 K kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … ile iştigal ettiğini, müvekkili … A.Ş. ile davalı şirket arasında ticari ilişki bulunduğunu, taraflar arasında yapılan beton alım satımı nedeniyle bir kısım faturalar düzenlendiğini, bu fatura bedellerinin bir kısmının ödenmemesi üzerine davalı şirket ile irtibata geçildiğini ancak olumlu bir dönüş alamadıklarını, bunun üzerine Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip başlattıklarını, davalı tarafın müvekkiline herhangi bir borcu olmadığından bahisle borcu ve ferilerine itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, arabuluculuk görüşmelerinden de sonuç alamadıklarını, davalı şirketin itirazlarının dürüstlük kuralına aykırı olduğundan bahisle davanın kabulü ile Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına davalı tarafın vaki itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde; müvekkili aleyhine açılan itirazın iptali davasının haksız, yersiz ve kötü niyetle açıldığını, müvekkili ile davacı şirket arasında ticari ilişkinin var olduğunu ancak davacı tarafın sözünü ettiği faturalardan kaynaklı bir borcu olmadığını, müvekkilinin davacı şirketten almış olduğu ürünlerin bedelini nakit, havale ve çek ile ödediğini, bu kapsamda 04.08.2020 tarihinde oluşan 77.194,84-TL’lik cari hesap borcuna yönelik olmak üzere 04.08.2020 tarihli çek çıkış belgesinde detayları bulunan ve kendisine ciro yolu ile gelen toplam 74.144,13-TL bedelli 4 ayrı çeki davacı şirket adına cirolayarak davacı şirket yetkilisine teslim ettiğini, cari hesap hareketlerinin bu çekin tesliminden sonra da alınan ürün ve yapılan ödemeler şeklinde 08.06.2021 tarihine kadar devam ettiğini ve o tarih itibarıyla da müvekkilinin davacıya olan tüm borçlarının ödendiğini, Davacı tarafın müvekkiline herhangi bir şekilde aldığı çek aslını ibraz etmediği gibi çekin iptaline yönelik herhangi bir karar ibrazında da bulunmadığını, bu süreçte davacı tarafa borcun olmadığı belirtilmiş ise de çek ile yapılan bu ödemeyi müvekkili şirketten mükerrer olarak tahsil etme ısrarını sürdürdüğünü ve anlaşma sağlanamadığını, müvekkili şirketin takip ve dava tarihi itibarıyla davacı şirkete ödenmemiş herhangi bir borcu bulunmadığından bahisle açılan davanın reddi ile kötü niyetli olarak takip başlatılmış olması nedeniyle asıl alacağın %20’sinden az olmamak şartıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkeme kararında; “…Yapılan yargılama, toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında sözleşmenin kurulmasında ve mal teslimine dair hususlarda ihtilaf bulunmadığı, ihtilafın ödemenin yapılıp yapılmadığı hususunda olduğu, davacının davalıya toplam bedeli 18.500,00-TL olan 3 adet fatura düzenlediği, söz konusu faturaların davacının ticari defterlerinde davalıdan alacak olarak kayıtlı olduğu, davalıdan bu fatura karşılığında tahsilat yapıldığına ilişkin bir kayıt bulunmadığı, davalı tarafça yapılan bir ödeme görülmediği ve yargılama aşamasında herhangi bir belge de sunulmadığı, her ne kadar davalı tarafından davaya konu edilen alacağın dava dışı … Ltd.Şti’nin keşide ettiği ve davalı tarafından ciro edilen 18.500TL bedelli çek ile ödendiği iddia edilmiş ise de, anılan çekin Nevşehir 2.Asliye Hukuk mahkemesi tarafından zayi ve iptaline karar verildiği bu haliyle davalının ödemeyi ispatlayamadığı, alacağın likit alacak olması, itiraz ile takibin durması ve bu sebeple davacının alacağına geç kavuşacak olması nedeniyle icra inkar tazminatı şartlarının oluştuğu anlaşılmakla Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyasına davalının yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına ve hükmedilen asıl alacak 18.500,00-TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Açılan davanın kabulü ile, Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına davalının yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına,…” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davalı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı tarafça müvekkili aleyhine açılan itirazın iptali davası haksız, yersiz ve kötüniyetle açılmış, olup davanın usul ve esastan reddi gerekir iken ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kabul kararının usul ve yasaya aykırı olup kararın kaldırılması ve davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduklarını, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında ticari bir ilişki mevcut ise de , müvekkili şirketin davacı tarafa ne dava tarihi itibarıyla ve neden davaya konu Kayseri Genel İcra Müdürlüğü … sayılı icra takibinin yapıldığı tarihte takipte talep edildiği şekilde bir borcu bulunmadığını, cevap dilekçesinde de belirtildiği üzere müvekkili şirketin davacı şirketten almış olduğu ürünlerin bedellerini yapılan anlaşmalar uyarınca nakit, havale yolu ve çek ile ödediğini, bu kapsamda 04.08.2020 tarihinde oluşan 77.194,84 TL lik cari hesap borcuna yönelik olmak üzere cevap dilekçesi ekinde ibraz olunan 04.08.2020 tarihli çek çıkış belgesinde detayları bulunan ve kendisine ciro yolu ile gelen toplam 74.144,13 TL bedelli 4 ayrı çeki davacı şirket adına cirolayarak davacı şirket yetkilisine teslim ettiğini, cevap dilekçesinde sunulan cari hesap hareketlerinin bu çekin tesliminden sonra da alınan ürün ve yapılan ödemeler şeklinde 08.06.2021 tarihine kadar devam ettiğini ve o tarih itibarıyla da müvekkilinin davacıya olan tüm borçlarının ödendiğini, davacı şirketin kendisine müvekkili tarafından 04.08.2020 tarihli çek çıkış belgesi ile teslim edilen çeklerden 3. Sırada bulunan borçlusu … Yapı Elemanları, bankası … , vadesi … ve tutarı 18.500,00 TL olan çeki kaybettiklerini belirterek çek bedeli kadar daha ödeme yapılmasını talep ettiğini, bu talebe yönelik olarak müvekkili şirkette haklı olarak çek aslının iadesi veya çekin hükümsüz kaldığına dair bir mahkeme kararı ibrazını, ödemenin ancak bu şekilde mümkün olabileceğini bildirdiğini, davacı tarafın müvekkiline ne icra takibi öncesinde ve de ne dava tarihinde herhangi bir şekilde aldığı çek aslını ibraz etmediği gibi çekin iptaline yönelik de herhangi bir karar ibrazında bulunmadığını, yargılama esnasında alınan bilirkişi raporunda; davacı tarafın ticari defterlerinde yapılan inceleme sonucu müvekkil şirketin davacı şirkete olan borçlarının, müvekkil şirket tarafından davacıya ciro edilerek verilen çekler ile yapıldığını, bu kapsamda verilen 3 adet çekin davacı şirket tarafından … TAŞ … şubesine tahsil amacı ile verildiğini ve çeklerin kaybedildiğini, kaybedilen çeklerden ikisinin ödemelerinin davalı firma ve/veya çek keşidecisi firmalar tarafından yapıldığını, 3. çekin ise ( … Elemanlarına ait 03.11.2020 vadeli 18.500,00 TL bedelli çek) şirket kayıtlarında müvekkili şirketin cari hesabından düşüldüğü aynı fiş ile kayıp çekler açıklaması ile müvekkili şirket hesabına borç kaydı yapıldığını, daha sonra iş bu dava tarihinden sonraki bir tarih olan 22.09.2021 tarihinde çekin ödemesinin yapılmadığı icra dosya numarası ile şüpheli alacak kaydı yapıldığı şeklinde bir tespit yapıldığını, bu tespit sonrası bilirkişinin müvekkili şirketten kaybolan çek tutarı kadar yani 18.500,00 TL alacaklı olduğu sonucuna ulaştığını, bilirkişinin ticari defterlerdeki tespitlerinden olan ödemelerin çek ile yapıldığı tespitinin yerinde bir tespit olduğunu, ancak bu doğru tespit sonrası “davacının resmi defter kayıtlarında kaybolan çek tutarı kadar yani 18.500,00 TL ( 3 adet fatura toplamı) alacaklı olduğu”, “… AŞ firmasının davalı firma olan … Ltd Şti firmasından Muhasebe Kayıtlarına göre alacağının 18.500,00 TL (faiz hariç ) olduğu” kanaatinin hatalı olduğunu, İlk derece mahkemesinin de bu hatalı kanaate göre verdiği kabul kararının hatalı olduğunu, çekin bir ödeme aracı olduğunu, müvekkili şirketin davacıya olan borçlarına yönelik olarak cevap dilekçesinin ekinde ek-1 de sunulan 04.08.2020 tarihli çek çıkış belgesi ile 3 adet çeki ciro ederek davacı şirkete teslim ettiğini, davacı şirketin bu çekleri tahsil amacının ciro ederek ile … TAŞ … şubesine verdiğini, çeklerin banka tarafından kaybedildiğini, zayi sonrasında iki adet çekin bedeli davacı tarafça tahsil edildiğini, bilirkişi raporunda da belirtilen 3. çekin ise ( …Yapı Elemanlarına ait 03.11.2020 vadeli 18.500,00 TL bedelli çek) şirket kayıtlarında müvekkili şirketin cari hesabından düşüldüğünü ancak sonrasında aynı fiş ile kayıp çekler açıklaması ile müvekkili şirket hesabına borç kaydı yapıldığını, daha sonra iş bu dava tarihinden sonraki bir tarih olan 22.09.2021 tarihinde çekin ödemesinin yapılmadığı icra dosya numarası ile şüpheli alacak kaydı yapıldığı şeklinde bir tespit yapıldığını, davacı şirkete olan borç ödemesi için ciro edilen bu çekin yasal süresinde ibrazının yapılması ve çekin ibraz sonucu ödenmemesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını,. böyle bir durum olsa davacı şirketin iş bu çek ile ilgili başta müvekkili olmak üzere müvekkilinin öncesi cirantalar ve keşideci hakkında icra takibi yolu ile alacağını tahsil edebilme yoluna gidebileceğini, çekin zayi olmasında müvekkilinin bir kusurunun söz konusu olmadığını, çekin davacının tahsil cirosu ile verdiği banka tarafından kaybedilmiş olup davacının muhatabının ilgili banka olduğunu, davacı tarafın icra takibi öncesinde ve itiraz sonrası arabuluculuk sürecinde borcuna yönelik olarak ciro yolu ile davacıya verilen AGT Hafif Yapı Elemanlarına ait 03.11.2020 vadeli 18.500,00 TL bedelli çekin kaybedildiğine dair bir açıklama yapmadığını ve alacağını faturaya dayandırdığını, icra takibinin 04.06.2021 tarihinde başlatılmış olup, davacı taraf takibe itiraz ve akabinde dava açtıktan sonra sonra borcuna yönelik olarak ciro yolu ile davacıya verilen …Yapı Elemanlarına ait 03.11.2020 vadeli 18.500,00 TL bedelli çekin kaybedildiği ve buna dayalı olarak çek iptaline ilişkin Nevşehir 2 Asliye Hukuk Mahkemesi 2020/309 esas sayılı davasında yapılan yargılama sonucu 29.06.2021 tarihindeki karar duruşmasında çekin zayi nedeniyle iptaline karar verildiği bilgisini müvekkili ile paylaştığını ve bu hususun cevap dilekçesinde belirtildiğini, her ne kadar taraflarına tebliğ edilmeyen cevaba cevap dilekçesinde ve bilirkişi raporuna beyan dilekçesinde davacı taraf çek zayi nedeniyle açılan davanın karar duruşma tutanağını ibraz etmiş ise de her iki dilekçede de mahkemenin karar tarihi, karar tarihi olan 29.06.2021 olarak değil 29.06.2019 olarak belirtmiş ve bu hatalı tarihi baz alarak da sanki takip öncesi ortada bir çek zayine ilişkin bir karar varmış ve bu karar icra takibi öncesinde müvekkil ile paylaşılmış ve ödeme talebinde bulunulmuş ve müvekkili tarafından ödeme yapılmayarak icra takibine sebebiyet verilmiş izlenimi ortaya çıkmakta ise de icra takip tarihinin 04.06.2021 olduğu kararın ise bu tarihten 25 gün sonra verildiğinin açık olduğunu, davacı tarafından başlatılan icra takip tarihi itibarıyla ortada çek iptaline ilişkin alındığını ve kesinleşmiş bir kararın bulunmamakta olup açılan davada da bu konu hakkında hiç bir açıklama yapılmadığını, alacağın faturaya dayandırıldığını, yargılamanın devamında dosyaya alınan Nevşehir 2 Asliye Hukuk Mahkemesi 2020/309 esas 2021/339 Karar sayılı kararı dosyaya celp olunduğunu, kararda; Davanın davacısının … AŞ olduğu, dava tarihinin 02.09.2020 karar tarihinin ise 29.06.2021 olduğu, davanın Keşidecisi … Ltd Şti olan, … Çek nolu Keşide yeri Nevşehir Keşide tarihi … olan 18.500,00 TL bedelli … … şubesine ait çek olduğu ve karar ile davanın kabulü ile çekin zayi nedeniyle iptaline karar verildiğinin görüldüğünü, çek iptal davasını açan davacının çeki ciro ile devrettiği ve çekin kendisinde iken kaybolduğu iddiası ile davayı açan … TAŞ olduğunu, alınan bu zayi kararı ile ilgili banka zayi kararı verilen çek bedelini keşideciden talep edebilecek duruma geldiğini, davacı tarafın müvekkilinden almış olduğu çeki cirolayarak tahsil amaçlı olarak bankaya vermiş olmakla müvekkilinden olan alacağını zaten tahsil ettiğini, çekin tahsil amaçlı bankaya verildiğini ve banka tarafından kaybedildiği düşünüldüğünde de banka alınan karar gereği çek bedelini tahsil etme imkanına kavuştuğunu, tahsil ile birlikte de davacı alacağına erişmiş olacağını, takibe konu edilen faturalarında dahil olduğu hesaptaki bakiye borcun müvekkili tarafından davacıya ciro ile teslim edilen çekler ile ödendiğini, çekin zayi edilmesinde müvekkilinin bir kabahatinin bulunmadığını, çekin karşılıksız çıkması gibi bir durumun da olmadığını, takip öncesi ve dava öncesinde çekin kaybedildiği ve iptal davası açıldığı yönünde müvekkiline bir bilgi verilmediğini, çekin bir ödeme aracı olup çekin cirosu ile birlikte tesliminin gerçekleştiğini ve müvekkilinin takibe konu borcunun sona erdiğini, ilk derece mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesinde müvekkilinin verdiği çeklerin davacı tarafın ticari defterlerine kayıt edildiği ve bu tarih itibarıyla müvekkilinin borcunun sona erdiğinin sabit olduğunu, müvekkilinin kusur ve kabahati olmaksızın çekin davacı taraf veya onun cirolayarak devrettiği/tahsil amaçlı verdiği banka tarafından kaybedilmesinin ticari kayıtlarda bu çek bedelinin müvekkili hesabına borç olarak kaydını gerektirmeyeceğini, yapılan bu işlemin yanlış olduğunu, davacının alacağının muhatabının çek keşidecisi olduğunu, çek keşidecisinin de ancak çekin yasal süresinde ibrazı halinde veya çekin zayi durumunda buna ilişkin kararın ibrazı halinde ilgilisine bedelini ödemek durumunda olduğunu, davacının talep ettiği alacağın muhatabının müvekkili olmadığını, çekin karşılıksız çıkması halinde davacı ilgili çek ile müvekkili ve ondan önceki cirantalar ve keşideci aleyhine icra takibi yolu ile alacağını tahsil edebileceğini, çekin kaybolması durumunda ise alınacak zayi kararı ile çek keşidecisinden alacağının tahsil imkanının mevcut olduğunu, bütün bu somut gerçeklere rağmen ilk derece mahkemesi sanki müvekkili şirketin icra takibinde dayandığı faturalara yönelik müvekkili şirket tarafından hiç bir ödeme yapılmamış gibi ( fatura bedelleri çek ile ödenmiştir) çek tutarınca müvekkilinin davacıya borçlu olduğuna karar vermesi, ayrıca müvekkili likit bir borca itiraz eden konumunda değerlendirerek icra inkar tazminatına mahkum etmesinin hatalı olduğunu, bu durumda müvekkilinin aldığı çeki ciro etmekle borcu ödememiş kabul edilmekte, hem çekin kendisine iade edilmemekte hem de ikinci kez faturaya dayalı takipten dolayı ikinci kez aynı borcu, yargılama giderleri vekalet ücretleri ve inkar tazminatları ile birlikte ödemek zorunda kaldığını, bunun kabulünün mümkün olmadığını, müvekkilinin icra takibine yönelik yaptığı itirazında haklı olduğunu, haklılığı yapılan yargılamada ortaya çıktığını, işbu davanın açıldığı tarih ve davaya konu takibin tarihi itibariyle müvekkilinden alınan çek iade edilmediği gibi bu çek ile ilgili verilmiş ve kesinleşmiş bir zayi kararının da söz konusu olmadığını, İlk derece mahkemesince davanın reddine ve kötüniyet tazminatı taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, hatalı olarak davanın kabulü ve aleyhe icra inkar tazminatına hükmedilmesinin usul ve esas açısından kanuna açıkça aykırı olduğunu ileri sürerek Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi nin 14.09.2022 tarih ve 2021/562 Esas 2022/624 Karar sayılı kararına yönelik tehiri icra kararı verilmesi taleplerinin kabulüne karar verilmesini, davacı tarafça müvekkili aleyhine kötüniyetli olarak açılan iş bu davanın reddine, davacının açıkça kötüniyetli olması nedeniyle dava konusu takip asıl alacağının %20 sinden az olmamak şartıyla kötüniyet tazminatına mahkum edilmesi ile birlikte tazminatın davacıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesine , yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirketin itirazlarının dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu ve müvekkili şirketten aldıkları beton bedellerinin önemli kısmını ödemelerine rağmen bakiye kalan ve 3 adet fatura bedelini bahse konu çekin zayi olması nedeniyle ilgili mahkemece iptaline karar verildiğini ve üstelik müvekkili şirketçe kendilerine tanınan her türlü güvence tahtında bugüne kadar ödememekle ve herhangi bir borçları bulunmadığı gibi inkar yoluna yönelmekle; hak ve hakkaniyete ticari teamüliere ve toplumsal barışa aykırı davrandıkları ortada olup; yerel mahkeme tarafından hak ve hakkaniyete uygun bir karar verilmiş bulunmakta olduğunun açık olduğunu, açıklanan iş bu nedenler dolayısıyla, davalı firmanın hiçbir hukuki dayanağı olmayan ve tamamiyle kötü niyetle yapılmış olduğunun açıkça görülen istinaf dilekçesinin reddine karar verilerek; Kayseri 1, Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/562 esas sayılı dosya üzerinden 2022/624 karar sayısı ile verdiği kararın aynen kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava bakiye faturaya alacağına dayalı olarak başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır. Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verildiği görülmüştür.Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde; alacaklısının … A.Ş , borçlusunun … …ltd Şti olduğu alacaklı tarafından borçlu aleyhine, … tarihli … nolu 13.328.10 TL bedelli … tarihli … nolu 973,50 TL ve … tarihli … nolu 4.720.00 TL bedelli faturalara dayanılarak 18.500 TL asıl alacak 879,66 TL faiz olmak üzere toplam 19,379,66 TL üzerinden ilamsız icra takibi yapıldığı, ödeme emrinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, borçlu vekilinin yetkiye, borcun tamamına, faize, faiz oranına ve tüm ferilerine itiraz ettiği takas -mahsup defini ileri sürdüğü ve takibin durdurulmasına karar verildiği ve 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması, ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. TBK 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz. Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir. Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır. Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı … tarihli … nolu 13.328.10 TL bedelli … tarihli … nolu 973,50 TL ve 08.01.2021 tarihli … nolu 4.720.00 TL fatura bedelinin ödenmediğini beyan etmiş davalı ise 04.08.2020 tarihinde oluşan 77.194,84 TL lik cari hesap borcuna yönelik olmak üzere 04.08.2020 tarihli çek çıkış belgesinde(Ek-1) detayları bulunan ve kendisine ciro yolu ile gelen toplam 74.144,13 TL bedelli 4 ayrı çeki davacı şirket adına cirolayarak davacı şirket yetkilisine teslim etiklerini davacının 04.08.2020 tarihli çek çıkış belgesi ile teslim edilen çeklerden 3. Sırada bulunan borçlusu …Yapı Elemanları, bankası … , vadesi 03.11.202 ve tutarı 18.500,00 TL olan çeki kaybettiklerini belirterek çek bedeli kadar daha ödeme yapılmasını talep ettiğini beyan ettiği görülmüştür.Taraflar arasında davacı tarafından davalıya takibe konu faturalardaki malları teslim edildiği ve davalı tarafından çek yoluyla 04.11.2020 tarihinde 8.716 TL 24.11.2020 tarihinde 26.928 TL ödeme yapıldığı ve yine davalı tarafından davacıya ciro edilen 18.500 TL bedelli çekin bankaya ibraz edildikten sonra bankanın elindeyken kaybolduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı tarafından davalıya teslim ve ciro edilen ve davalı tarafında bankaya ibraz edilip bankada kaybolan 03.11.2020 vadeli 18.500 TL bedelli çekin davacıya yapılan ödeme olarak kabul edilip edilmeyeceği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.Eldeki dava satıştan kaynaklanan bakiye fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup taraf beyanları doğrultusunda öncelikle davalı davacıya fatura bedelleri karşılığı ödeme yaptığını ispat külfeti altındadır.Dosyada bulunan 19.04.2022 tarihli bilirkişi raporu incelendiğinde davalı tarafından davacıya ciro ve teslim edilen çeklerden 8.716 TL’lik çekin 04.11.2020 tarihinde 24.11.2020 tarihinde 26.928 TL’lik çekin ise 24.11.2020 tarihinde ödendiğinin belirtildiği görülmüştür.Yine … firmasına ait 03.11.2020 vade tarihli 18.500 Tl bedelli çekin davalı tarafından davacıya ciro edildiği çekin muhattab bankanın elindeyken zayi olduğu sabit olup bu durumda davalının bu oranda borcundan kurtulduğunun kabulü gerekir.6098 sayılı TBK 102. Maddesi uyarınca davalının yaptığı bu ödemelerin takibe konu faturalar için yapıldığının kabulü gerekir. Başka bir deyişle davalı davacıya takibe konu fatura bedeli kadar ödeme yaptığını ispat etmiş olup bu durumun aksini davacı ispat etmek durumundadır.Davacının dosyaya bu yönde deliller sunmadığı dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığı görülmüştür.Eldeki dava itirazın iptali davası olması, takip talebiyle sıkı sıkıya bağlı olması, 6098 sayılı TBK 100 ve devamındaki kısmi ifaya ilişkin kurallar gereği davalı tarafında yapılan ödemelerin takibe konu faturalar için yapıldığının karine olarak geçerli olması, davalının davacıya 35.644,13 TL ödeme yaptığının davacının ticari defterlerinde kayıtlı olması , takibe konu fatura bedellerinin 18.500 TL olması hususları birlikte değerlendirildiğinde davacının takip tarihi itibariyle takibe konu faturalardan kaynaklı alacağının olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinafa başvuranların sıfatı, istinaf nedenleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece verilen karar usul ve yasaya aykırı olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılmasına, dosyadaki mevcut delillere göre bu durum yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden davanın reddine,davacının dava konusu ilamsız icra takibini başlatırken ve işbu davayı açarken kötüniyetle hareket ettiğinin, davalı tarafça yasal ve yeterli kanıtlarla ispat edilmemiş ve bu nedenle de koşullarının oluşmaması nedeniyle davalının kötüniyet tazminatı talebinin de reddine dair aşağıdaki gibi düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile,
2-HMK’nın 353/1-b.2.maddesi gereğice KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 14/09/2022 tarih ve 2021/562 E – 2022/624 K sayılı nihai kararının KALDIRILMASINA,
Düzeltilerek yeniden karar verilmesine, buna göre;
3-“1-Davanın reddine,
2-Koşulları oluşmadığından davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
3-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 234,06 TL peşin harçtan alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye artan 54,16 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-13. maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanılan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Karar kesinleştiğinde artan gider avansının yatıran tarafa iadesine,”
4-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde istinaf başvurusunda bulunan davalıya iadesine,
5-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yapılan 98,00 TL istinaf posta giderinin ve 220,70TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
7-İstinaf incelemesi duruşmalı olarak yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 12/01/2023