Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/2655 E. 2022/2659 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2655
KARAR NO: 2022/2659
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/09/2022
NUMARASI: 2021/887 E. 2022/648 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/12/2022
KARAR YAZIM TARİHİ: 08/12/2022
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 20/09/2022 tarih ve 2021/887 E – 2022/648 K kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Davalı ile müvekkili arasında gerçekleşen iş makinesi çalışma bedeli olarak toplamda 60.572,94 TL tutarındaki üç adet fatura düzenlendiğini, davalının bu faturalardan doğan borcunu ödemediğini, ilgili fatura alacağının tahsili için Ankara 23. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını borçlunun yetki itirazı ile Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası üzerinden devam edildiğini, davalının haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiğini bu itiraz üzerine takibin durduğunu, itiraza dayanak herhangi bir belge gösterilmediğini, taraflarınca davadan önce arabuluculuk başvurusu yapıldığını ancak anlaşamama ile sonuçlandığını ileri sürerek; davanın kabulü ile davalının Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptaline, davalının itirazda haksız olması nedeni ile aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin davacı tarafa hiçbir borcu bulunmamakla birlikte taraflar arasında ticari ilişki de bulunmadığını, müvekkilinin PVC imalatı yaptığını, davaya konu iş ile ilgili herhangi bir sözleşme ilişkilerinin de bulunmadığını, takip talebi ve ödeme emrinde belirtilen hususların açık olmadığını, faturaların e fatura olup müvekkili şirket yetkilisine ait herhangi bir imza da içermediğini, davaya konu faturaların müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarında yer alsa dahi işbu faturalara konu işlerin müvekkilince yapılmadığını savunarak, davanın reddine, takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında; “…Somut olayda, davalının 11.012,94 TL miktarı faturayı BS formu ile vergi dairesine beyan etmesi ve ticari defterlerine kaydetmesi karşısında davacı şirketin faturaya konu mal ve / veya hizmetin davalıya teslim edildiği, anılan faturaya konu mal ve /veya hizmetin davalıya teslim edildiğini dolayısıyla faturadan kaynaklanan alacağının varlığını ispat ettiği, bu suretle fatura bedelinin ödendiğinin eldeki davada davalı tarafından ispat edilmesi gerektiğinden HMK 6. Maddesi gereğince ödemeyi ispat edemediğinden davacının davalıdan 11.012,94 TL alacaklı olduğu anlaşılmakla davanın bu kısım yönünden kısmen kabulüne karar verilmiştir. 33.040,00 TL miktarlı ve 16.520,00 TL miktarlı faturaya dayalı alacak talebinde bulunmak için akdî ilişkinin kanıtlanamadığı anlaşılmıştır. Anılan kısım yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir. İcra İnkar tazminatına dair değerlendirmede; İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının, alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötüniyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (HGK’nun 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı). Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ticari defter kayıtları dikkate alındığında alacak likid olduğundan kabul edilen kısım yönünden icra inkar tazminatına hükmedilmiştir. Kötüniyet tazminatına ait değerlendirmede; İcra İflas Kanunun 67/2.maddesi uyarınca itirazın iptali davasının kısmen veya tamamen reddi halinde, borçlu lehine hükmedilecek tazminat kötü niyet tazminatı olup, borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için icra takibinin haksız olmasının yanında takip alacaklısının kötü niyetli olması gerekir. Alacaklı icra takibi başlatmakta kötü niyetli değilse aleyhine kötü niyet tazminatı hükmedilemez. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2018/6546 E., 2019/7768 K. Sayılı ilamı) Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir. Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle; İİK’nın 67/2. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davalı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı(borçlu)’nun üzerindedir. Açıklanan gerekçeler ışığında, davacının kısmen redde konu faturaları kendi defterine işlemiş olması ve davacının reddilen kısım yönünden kötü niyetli olduğuna dair herhangi bir delil bulunmaması ve bu hususun ispatlanmamış olması nedeniyle koşulları oluşmadığından davalı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Faize ait değerlendirmede; Taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğundan 818 sayılı BK’nun 101.maddesinde; “Muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla mütemerrit olur” hükmü getirilmiştir. 6098 sayılı TBKnun 117.maddesinde bu hüküm ”Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer” şeklinde düzenlenmiştir. Temerrüt, ya bir ihtar ile ya da dava açılması ile gerçekleşir. Anılan yasal düzenleme çerçevesinde takip öncesi temerrüd bulunmadığından davalı takip ile temerrüde düşeceğinden ve işlemiş faiz talebi uygun görülmemiştir. Davanın kısmen kabulü ile, Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına davalının vaki itirazının kısmen iptali ile; 11.012,94 TL asıl alacak üzerinden takibin devamına, asıl alacağa takip tarihinden tahsil tarihine kadar reeskont faizi uygulanmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine, İtirazın iptaline karar verilen 11.012,94 TL’nin takdiren %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, …” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraf vekillerince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı … Ltd. Şti. Vekilince sunulan istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı tarafın yerel mahkemece yapılan yargılama süresi boyunca ”müvekkil şirket ile aralarında gerçekleşen iş makinesi çalışma bedeli olarak toplamda 60.572,94 TL tutarındaki 3 adet fatura düzenlendiğini, başlatılan icra takibine haksız şekilde itiraz edildiğini” iddia ettiğini, ancak davacı tarafın bu beyanı soyut bir iddiadan ibaret ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, zira bahsedilen faturalardan sadece bir tanesinin müvekkili şirketin ticari kayıtlarına zuhulen işlendiğini, müvekkili şirket yetkilisinin imzası bile bulunmayan işbu fatura davacı tarafla müvekkili şirket arasında bir ticari iş olduğunu ispatlamadığını, nitekim Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2017/8713 Esas, 2020/1330 Karar sayılı ilamında; ”Fatura tek başına alacağın varlığına delil olmadığı gibi davalının da söz konusu makbuzların altında imzası yoktur. Teslim hukuki bir işlem olup, ancak yazılı delille ispat edilebilir.” şeklinde hüküm kurduğunu, karardan da anlaşılacağı üzere üzerinde şirket yetkilisinin imzası dahi bulunmayan işbu faturanın tek başına bir ticari ilişkinin ve dolayısıyla da alacağın varlığına delil teşkil etmediğinden yerel mahkemece kurulan hükmün bozulması gerektiğini, müvekkili şirket ile davacı taraf arasında kurulmuş herhangi bir akit olmadığını, yerel mahkemece, ”Davanın kısmen kabulü ile, Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına davalının vaki itirazının kısmen iptali ile; 11.012,94 TL asıl alacak üzerinden takibin devamına…” şeklinde verilen kararın taraflarınca kabulü mümkün olmadığını, zira fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerektiğini, ancak davacı taraf böyle bir akdin varlığını somut delillerle ispatlayamadığını, nitekim Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 27.04.2015 Tarih, 2014/4862 Esas, 2015/2901 Karar sayılı ilamında; ”Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK’nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur.” dediğini, karardan da anlaşılacağı üzere davacı tarafça takibe konu edilen faturaların taraflar arasındaki hangi sözleşme ilişkisine dayanılarak düzenlendiğinin ispatlanamadığını, zaten taraflar arasında böyle bir hukuki ilişkinin de olmadığını, zira daha önce de ısrarla belirttikleri gibi; müvekkilinin pvc imalatı ve satışı işlerini yaptığını, müvekkilinin davacı şirketin dava dilekçesinde belirttiği gibi “iş makinesi çalışması” gibi bir hizmet almış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla dayanaktan yoksun ve fonksiyonsuz kalmış faturanın sırf müvekkili şirketin ticari defterine zuhulen işlenmiş olması sebebiyle yerel mahkemece hükme esas alınmasının yerinde olmadığını, bu nedenle ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın bozulması gerektiğini, müvekkili şirketin ticari defterinde yer alan bir adet faturanın deftere zuhulen işlendiğini, davacı tarafça, … Limited Şirketi yerine müvekkili şirkete fatura tanzim edildiğini ve bu faturanın zuhulen müvekkili şirket kayıtlarına işlendiğini, faturaya konu işin müvekkili şirketçe yapılmadığından ve davacı taraf ile müvekkili arasında herhangi bir ticari ilişkinin de söz konusu olmadığından, faturanın hata ile müvekkili şirketin ticari defterine işlenmesinin müvekkilinin davacıya borçlu olduğunu göstermemekle birlikte bir ticari ilişkinin varlığını da kanıtlamadığını, dolayısıyla yapılan işin müvekkilinin işi olmadığından müvekkilinin borç ve sorumluluğunun olmadığını, davacı tarafın bunu bilmesine rağmen kötü niyetli olarak taraflarına karşı takip başlattığını ve yine kötü niyetli olarak taraflarına karşı itirazın iptali davasının ikame ettiğini, açıkladıkları bu sebeplerle verilen yerel mahkeme kararının mahkemece bozulması gerektiğini, takibe konu faturada müvekkili şirket yetkilisine ait imzanın bulunmadığını, yerel mahkemece takibin devamına karar verilen 11.012,94-TL tutarındaki ve müvekkili şirket kayıtlarına hata ile işlenmiş olan faturada müvekkili şirket yetkilisine ait imza bulunmadığını, işbu faturanın ispat açısından güvenilirliğinin bulunmadığını, kaldı ki üzerinde şirket yetkilisine ait imza bulunsa dahi tek başına faturanın müvekkili şirket ve davacı taraf arasında bir ticari ilişki ve dolayısıyla da bir akit olduğunu ispatlamadığını, nitekim Yargıtay 19.Hukuk Dairesi 30.05.2016 Tarih, 2015/ 17866 Esas, 2016 / 9697 Karar sayılı ilamında; ”Mahkemece 29/06/2010 tarihli 17.641,00 TL bedelli fatura ile 2 adet ibranamedeki imzaların davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığı tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken sadece davalının ticari defter kayıtları aleyhine delil kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” şeklinde karar verildiğini, işbu Yargıtay içtihatından da görüleceği üzere fatura üzerinde şirket yetkilisinin imzasının bulunmasının önemli bir husus olduğunu, dolayısıyla bu yönüyle eksik olan bir faturanın sırf müvekkili şirketin kayıtlarında zuhulen bulunması sebebiyle aleyhine hükme esas alınmasının doğru olmadığını, tüm bu anlatılanlar dahilinde, davacı tarafın ikame ettiği haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi gerekmekte iken yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup yerel mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurma zorunluluklarının doğduğunu ileri sürerek istinaf başvurularının kabulüne, Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/887 Esas, 2022/648 Karar ve 20.09.2022 Tarihli kararının kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kayseri Genel İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takip dosyası üzerinden taraflarınca davalı aleyhine 11.012,94- TL , 33.040,00- TL ve 16.520,00-TL bedellli 3 adet faturadan kaynaklı toplamda 68.481,84-TL üzerinden ilamsız icra takibinin başlatıldığını, davalının haksız itirazı neticesinde icra takibinin durduğunu ve devamı için yerel mahkeme huzurunda itirazın iptali davasının açıldığını, yerel mahkeme tarafından yapılan inceleme neticesinde müvekkilinin davalıdan 11.012,94- TL alacaklı olduğu ve bu yönden davalının kısmen kabul edildiğini, 33.040,00- TL ve 16.520,00-TL miktarlı faturalara dayalı alacak talebinin, akdi ilişkinin kanıtlanmadığı gerekçesi ile reddedildiği yönünde hüküm tesis edildiğini, müvekkili ile davalı firma arasında alacaklarının dayanağı olan faturalarda da yazıldığı üzere , akdi ilişkinin ispat edilmiş olup , “iş makinalarının davalıya kiralanması karşılığı” şeklinde fatura hizmeti başlığı altında belirtildiğini, bu konuda yerel mahkemenin 20.09.2022 tarihli ara kararında taraflarından talebi üzerine 27.09.2022 tarihli beyan dilekçeleri ile gerekli açıklamanın yerel mahkeme huzuruna sunulduğunu, taraflar arasında akdi ilişkinin taraflarınca ispat edildiğini, mahkemenin bu hususta bir çelişkisi vardı ise dava dilekçelerinde hukuki deliller kısmında göstermiş oldukları tanık anlatımlarına gitme yoluna gitmesi ve ispata elverişli bir yargılama ortamı hazırlaması gerektiğini, zira adli yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin bunu gerektirdiğini, hal bunu gerektirmesine rağmen yerel mahkeme tarafından sadece bilirkişi raporu alınması kararı verildiğini ve bilirkişilere de sadece Ticari defter ve kayıtlarında faturaların mevcudiyetinin araştırılmasının istendiğini, 15.02.2022 tarihli ilk Bilirkişi Raporunda Davalı Firmanın ticari defter ve kayıtlarında sadece 11.012,94- TL bedelli fatura kaydının olduğu görüş ve kanaat altına alındığını, 18.04.2022 tarihli ilgili rapora itiraz dilekçelerinde de beyan ettikleri üzere e-arşiv üzerinden kesilmiş olan 3 adet faturanın ticari defter ve kayıtlarında görünmemesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin ticari defter ve kayıtlarının da incelenmesini talep ettikleri itiraz dilekçeleri akabinde alınan ikinci 02.06.2022 tarihli bilirkişi raporunda ise müvekkilinin ticari defter ve kayıtları incelemesi neticesinde müvekkilinin davalı taraftan 60.572,94- TL fatura alacağı mevcut olduğu görüş ve kanaat altına alındığını, işbu rapora göre hüküm tesisi gerekirken davanın kısmen kabulü yönünde hüküm tesisinin, usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki davalı tarafından davaya konu üç adet fatura bedelinin müvekkili firmaya ödendiğine dair herhangi bir ödeme dekontunun da dosyaya sunulamadığını, davaya konu taleplerinin tamamı yönünden davanın kabulü kararı verilmesi gerekli iken kısmen kabulü kararının usul ve yasaya aykırı olup yerel mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurma zorunluluklarının doğduğunu, istinaf başvurularının kabulüne, Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/887 Esas, 2022/648 Karar ve 20.09.2022 Tarihli kararının kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Dava faturaya dayalı olarak başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabulüne,fazla istemin reddine karar verildiği görülmüştür.
Kayseri Genel İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde; alacaklısının …Ltd Şti., borçlusunun … Ltd. Şti. olduğu alacaklı tarafından borçlu aleyhine 60.572,94 TL asıl alacak 7.908 TL faiz olmak üzere toplam 68.481,84 TL üzerinden ilamsız icra takibi yapıldığı, takip dayanağı olarak 31.01.2020 tarih … numaralı 33.040 TL meblağlı, 04.03.2020 tarih … numaralı 16.520 TL meblağlı, 21.04.2020 tarih … numaralı 11.012,94 TL meblağlı faturaların gösterildiği ödeme emrinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, borçlu vekilinin borcun tamamına, faize, faiz oranına ve tüm ferilerine itiraz ettiği ve takibin durdurulmasına karar verildiği ve 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.
Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir.
Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı takibe konu faturalardaki malları davalıya teslim ettiğini buna karşılık davalı ise davalıya borcu bulunmadığını malların kendisine teslim edilmediğini beyan ettiği görülmüştür.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı tarafça faturada belirtilen malların teslimi edilip edilmediği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.Eldeki dava satıştan kaynaklanan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup davacı taraf takibe konu ettiği faturalarda belirtilen malları davalıya teslim ettiğini taraflar arasında bir anlaşmanın olduğunu ispat külfeti altındadır. 6100 sayılı HMK’nın189/3 maddesi (1086 sayılı HUMK mad. 287); “Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususla, başka delillerle ispat olunamaz.” hükmünü amirdir. Aynı Kanunun 200 maddesine göre (1086 sayılı HUMK mad. 288); bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrar ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değeri kanunda öngörülen sınırı geçtiği takdirde senetle ispatlanması gerekir. Senetle ispat gereken hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebilir. Yine Aynı Kanun’un 201. maddesinde de (1086 sayılı HUMK mad. 290); “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler … 2.500TL liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” denilmekte; takip eden HMK’nın 203. maddesinde ise hangi hâllerde tanık dinlenebileceği açıklanmış olup,
“a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
c)Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkansızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hallerde yapılan işlemler.
ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hali.” şeklinde düzenlenmiştir. Mahkemece takibe konu faturaların davalının kayıtlarında yer alıp almadığının tespiti amacıyla 15.04.2022 ve 02.06.2022 tarihli mali müşavir bilirkişi raporları aldırılmış olunup raporlar incelendiğinde; takip dayanağı olarak gösterilen 31.01.2020 tarih … numaralı 33.040 TL meblağlı, 04.03.2020 tarih … numaralı 16.520 TL meblağlı faturaların davalı ticari defterlerinde kayıtlı olmadıkları 21.04.2020 tarih … numaralı 11.012,94 TL meblağlı faturanın ise davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu buna karşılık yapılan bir ödemeye rastlanılmadığının belirtildiği görülmüştür.
Taraflara ait BA ve BS formlarındaki bildirimler, 15.04.2022 ve 02.06.2022 tarihli mali müşavir bilirkişi raporlarındaki tespitler doğrultusunda davacı davalıya 31.01.2020 tarih … numaralı 33.040 TL meblağlı, 04.03.2020 tarih … numaralı 16.520 TL meblağlı faturalardaki mal ve hizmeti teslim ettiğini ispat edememiş buna karşılık 21.04.2020 tarih … numaralı 11.012,94 TL meblağlı faturada ki mal ve hizmetleri teslim ettiğini ispat etmiştir. Davacı dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmamış olup mahkemece 31.01.2020 tarih … numaralı 33.040 TL meblağlı, 04.03.2020 tarih … numaralı 16.520 TL meblağlı faturalar yönünden red kararı verilmesi usul ve yasaya uygun görülmüştür. Davalı defterinde kayıtlı 21.04.2020 tarih … numaralı 11.012,94 TL meblağlı faturadaki mal ve hizmetin verilmediğini yada faturaya konu malların bedelini senet ve ikrar gibi kesin delillerle ispat etmek durumunda olup davalının dosyaya bu yönde deliller sunmadığı, yemin delilinin hatırlatılmadığı yönünde açıkça bir istinaf talebinin de bulunmadığı,bu hususun da HMK 355. md kapsamında kamu düzenine aykırılık teşkil eden bir husus olmadığından resen dikkate alınamayacağı, zira HMK 355. md uyarınca bölge adliye mahkemesi istinaf sebepleriyle bağlı olup,açıkça istinaf edilen hususlar yönünden sınırlı olarak istinaf incelemesi yapabileceği görülmekle davalının takibe konu fatura asıl alacağından sorumlu olduğu sabittir.Davacı takip öncesi davalıyı temerrüde düşürdüğüne dair dosyaya yazılı delil sunmamıştır. Takibe konu alacak faturaya dayalı olup kabul edilen alacak miktarının likid olduğu Yerleşik Yargıtay kararları gereğidir. Açıklamalar ışığında yerel mahkemece davalının yalnızca 21.04.2020 tarih … numaralı 11.012,94 TL meblağlı faturada belirtilen asıl alacağın ödenmesi yönünde karar verilmesinde usul,yasa ve dosya kapsamı yönlerinden herhangi bir aykırılığın bulunmadığı,kararın hukuka uygun olduğu,bu nedenlerle usul ve yasaya uygun mahkeme kararına karşı davacı ve davalı vekilince yapılan istinaf itirazlarının yerinde olmaması nedeniyle ayrı ayrı reddi gerektiği değerlendirilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 20/09/2022 tarih ve 2021/887 E – 2022/648 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla taraf vekillerinin vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Alınması gerekli olan 752,29 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından istinaf eden davalı tarafından peşin yatırılmış 107,37 TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 644,92 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalıdan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
4-İstinaf başvurusunda bulunan davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendileri üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08/12/2022