Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1749 E. 2022/1814 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/1749
KARAR NO: 2022/1814
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/04/2022
ESAS NO: 2021/649
KARAR NO: 2022/346
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/09/2022
İSTİNAF KARAR
YAZIM TARİHİ: 29/09/2022
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 22/04/2022 tarih ve 2021/649 Esas – 2022/346 sayılı kararı davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmekle dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Dava konusu senedin davalının imam nikahlı eşi olan … tarafından elinden alındığını, eline 46.500,00-TL geçmesi neticesinde 200.000,00-TL’lik senet alındığını, itiraz konusu senedin bedelsizliğinden ve aşırı yararlanma ve aldatma ile elinden alındığını, davalı … tarafından aleyhine Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası üzerinden haksız ve hukuka aykırı bir şekilde kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığını, aleyhine başlatılan icra takibine karış Kayseri 6. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2021/196 esas sayılı dosyası üzerinden itiraz dosyasının halen derdest olduğunu, davalının şüphelisi olduğu Kayseri CBS’nin 2021/18021 soruşturma nolu dosyası ile tefecilik suçundan dolayı soruşturma dosyası da devam ettiğini, davalı tarafından icra takibine konu edilen senedin elinden zorla alındığını, senet karşılığında herhangi bir mal verilmediğini, takip neticesinde icra dosyası üzerinden yapılan haciz neticesinde adına kayıtlı araç üzerine haciz işlemi uygulandığını, ayrıca yakalama şerhi işlendiğini, davalı … ile herhangi bir ticari ilişki olmadığını belirterek davalıya borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin durdurularak ihtiyati tedbir kararı verilmesini, %20’den aşağı olmamak üzere davalı tarafın icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin dalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.Davalının cevap dilekçesi sunmadığı ve böylece HMK madde 128 gereği bütün vakaları inkar etmiş sayılacağı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; “……Somut uyuşmazlıkta; Davacı tarafından dava konusu 100.000,00 TL değerindeki senet ile dava konusu edilmeyen 100.000,00 TL bedelli senetlerin 46.000 TL para karşılığında davalının imam nikahlı eşi … tarafından alındığını, senedin imzalı olarak ancak lehtar kısmı boş olarak teslim edildiğini, dava konusu edilmeyen senedin bedeli ödenerek iade alındığını ancak dava konusu senedin iade edilmeyerek takibe konulduğu beyan edilerek dava konusu senet nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti talep edilmiştir.Davalının da aralarında bulunduğu kişiler hakkında yürütülen ve tefecilik suçundan haklarında kamu davası açılmasına yer olmadığına dair karar verilen Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2021/18021 soruşturma dosyasında davalı …’ın alınan ifadesinden özetle; davacı ile eşi olan … arasında otomobil alım satımı ilişkisi olduğunu,eşinin ticari sicili bozuk olduğundan kendi adına eşinin davacıdan senet aldığını, senedin vadesinde ödenmemesi neticesinde eşinin senedi takibe koymasını istemesi üzerine senedi takibe koyduğunu beyan ettiğinin anlaşıldığı, … ‘ın alınan ifadesinden özetle … plakalı … marka aracın toplamda 325.000,000 TL’ye davacıya satıldığını, ancak aracın satışını davacının kendi üzerine almadan başka bir şahsa verdiğini, davacı tarafından araç bedelinin 25.000,00 TL’sini peşin ödediğini, 100.000,00 TL elden verdiğini, 100.000,00 TL bedelinde de 2 adet senet verdiği,senetlerden bir tanesinin ödendiği,dava konusu senedin ise ödenmediğini beyan etmiş olup davalının bu beyanının kendisini bağlayacağı ve takibe konu senedin ne karşılığı alındığına ilişkin senet metninde nakden veya malen ibaresi bulunmadığından davalı tarafından da senedin otomobil alım satımı karşılığı alındığı beyan edildiğinden ispat yükünün davalıda olduğu değerlendirilmiş olup … plakalı aracın noterler birliğinden celp edilen devir kaydından davacı adına devir görmediği, davalı tarafından yemin deliline de dayanılmadığı anlaşıldığından dava konusu senedin belirtilen araç satışı karşılığında alındığı davalı tarafça ispat edilemediğinden senedin bedelsiz kaldığı” gerekçesiyle Davanın KABULÜ ile; Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas numaralı dosyasına dayanak yapılan 06/01/2021 tanzim ve 10/03/2021 vade tarihli, 100.000,00 TL bedelli senetten dolayı davacının, davalıya borçlu olmadığının TESPİTİNE, Şartları oluşmadığından davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. İşbu kararı davacı vekili ile davalı vekili süresinde istinaf etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kayseri 2. Ticaret Mahkemesi’nin istinafa konu kararında, davanın davalı tarafında davadışı … var gibi hüküm tesis edildiğini, dava konusu bonunun keşidecisi davacı …, lehtarı ise davalı … olduğunu, söz konusu senet üzerinde hiçbir imzası bulunmayan … , kambiyo ilişkisinin tarafı olmadığını ve davadışı … ile davalı arasında evlilik de dahil herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığını, senedin düzenlenmesine neden olduğu iddia edilen alt ilişki olan araç satım-alım sözleşmesinin tarafları ise davacı … ile davadışı … olduğunu, somut uyuşmazlıkta, davacı, davalı ile arasında söz konusu olmayan bir ilişkiden doğan ihtilafı öne sürmek suretiyle borçlu olmadığını iddia ettiğini, bilindiği üzere, kıymetli evrak, genellikle bir temel ilişkiye (satış, kira, ödünç vs.) binaen düzenlendiğini, bu durumda, taraflar arasında biri temel ilişki diğeri kıymetli evrak ilişkisi olmak üzere iki hukuki ilişki oluştuğunu, sebepten soyut senetler, senedin düzenlenmesine sebep olan temel ilişkiden doğan sakatlık ve ihtilaflardan etkilenmeyen senetlerin bu tür senetlerin varlığı ve geçerliliği, temel ilişkinin varlığına ve geçerliliğine bağlı olmadığını, bu anlamda, temel ilişkiden doğan borcun sona ermesi veya ödenmesi ve bu ilişkiden doğan ihtilaflar (ayıp, bedelsizlik vb.), kıymetli evraktan doğan borcun varlığını ve geçerliliğini etkilemediğini, kambiyo senetleri olarak ifade edilen poliçe, bono ve çek de birer sebepten soyut senet olduğunu, somut uyuşmazlığa konu senedin bono olması, bononun gerek yerleşik içtihatlarda gerekse öğretide görüş birliği ile kabul edildiği üzere sebepten soyut bir senet olması, bononun lehtarı kısmında alt ilişkinin tarafı olmayan davalı …’ın yazması, davacı (borçlu) tarafından davalıya karşı ileri sürülen savunmanın senette hiçbir imzası bulunmayan ve dolayısıyla kambiyo ilişkisi bakımından üçüncü kişi konumunda bulunan … ile arasındaki ilişkiden kaynaklanan bir savunma olması dikkate alındığında, bir senedin sebepten soyut olmasının en önemli sonucu, temel ilişkiden kaynaklanan savunmaların, bu ilişkiye taraf olmayan üçüncü kişilere karşı ileri sürülememesi olduğunu, Bilindiği üzere, kıymetli evrak hukukunda “şahsi def’i” olarak da ifade edilen savunmalar, senet borçlusu ile senet alacaklısı arasındaki doğrudan doğruya var olan ilişkilerinden kaynaklanan savunmalardır. Şahsi def’iler, senet borçlusu ile senet alacaklısı arasındaki, senedin düzenlenmesine veya devrine sebep olan hukuki işlemden (temel ilişkiden) veya senetle ilgili fakat senetten bağımsız özel bir anlaşmadan yahut da senetle hiçbir ilgisi olmayan bir hukuki ilişkiden kaynaklanabileceğini, temel ilişkiden kaynaklanan def’iler, herkes tarafından veya herkese karşı değil, sadece temel ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebileceğini, bu durumun, yukarıda da ele aldığı üzere, kıymetli evrakın soyutluğundan kaynaklandığını, nama yazılı senetlerin dışındaki senetlerde şahsi def’ilerin üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi, ancak senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması hâlinde geçerlidir (TTK m. 659/2, 687/1, 825/2). Başka bir ifadeyle, emre veya hamiline yazılı senetlerde şahsi def’ilerin üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için, üçüncü kişinin bu senedi iktisap ederken bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması gerekir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, hamilin borçlunun bilerek zararına hareket ettiğini bildiğini iddia eden borçlu iddiasını ispat etmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.12.1963, 78/41; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.03.2015, E. 2013/19-2238, K. 2015/1062). somut uyuşmazlığımıza konu senedin bono olduğunu, davacı tarafın, istinafa konu bu davayı açarak dava ve senet dışı … ile arasındaki ilişkiden kaynaklanan ihtilafları davalıa karşı ileri sürmek suretiyle borçlu olmadığını iddia ettiğini, yukarıdaki açıklamalar da vurguladığı üzere, soyutluk ilkesinin bir sonucu olarak, senet borçlusu davacının, … ile yapmış olduğu sözleşmeden doğan ihtilafları ve savunmaları bu ilişkinin tarafı olmayan ve senette alacaklı bulunan davalıya karşı ileri sürmesinin mümkün olmadığını, bunun mümkün olabilmesi için, davacı tarafın, davalının bile bile borçlu zararına hareket ettiğini ispat etmesi gerektiğini, buna ilişkin bir delil ve ispat da bulunmadığına göre, Kayseri 2. Ticaret Mahkemesinin davacının sözleşmenin tarafı bulunmayan davalıya karşı kişisel defi ileri sürmesine cevaz vermek suretiyle hüküm kurmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini, davacının sarraf dükkanı işletmekte olan bir tacir olduğunu, Türk Ticaret Kanunu’na göre, her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş insanı gibi hareket etmesi gerekir (m. 18/2). Basiretli iş insanı gibi hareket etmek, aynı ticaret dalında faaliyet gösteren sağduyulu, öngörülü ve tedbirli bir tacirden beklenen özeni göstermektir. Tacir, tüm işlem ve fiillerini gerçekleştirirken, ticari hayatın gerektirdiği tüm tedbirleri aldıktan ve meydana gelebilecek değişmeleri öngörmeye çalıştıktan sonra yükümlülük altına girmelidir. Aksi takdirde tacir, meydana gelen zararlardan sorumlu olur. Tacir, basiretli iş insanı gibi hareket etme yükümlülüğünün bir sonucu olarak, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle zarara uğradığını iddia edemez. Zira, basiretli iş insanı sayılan tacirin, işlemlerini gerçekleştirirken düşünceli ve deneyimli hareket etmesi gerekir (Yargıtay HGK, 23.06.2004, 19-346/374). davacı … de bir tacir olduğundan, yaptığı tüm işlemleri basiretli bir tacir gibi hareket etmek suretiyle gerçekleştirdiğini, somut uyuşmazlıkta, tacir sıfatına sahip bulunan davacının, temel ilişkiyi başkasıyla gerçekleştirdikten sonra, her ne sebeple olursa olsun, bu temel ilişkiden kaynaklanan borcu için temel ilişkinin tarafı olmayan üçüncü bir kişi lehine senet düzenlemesi, basiretli bir tacir gibi hareket etme yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini gösterdiğini, dolayısıyla, her ne sebeple olursa olsun, sözleşmenin tarafı olan … lehine değil de, sözleşmenin tarafı olmayan davalı … adına senet düzenleyen davacının, sözleşmeden kaynaklanan ihtilafları, ileri sürmesi, basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü bulunması sebebiyle de mümkün olmadığını, dava konusu senette herhangi bir bedel kaydı bulunmadığını, bonoda bedel kaydı bononun zorunlu unsurlarından olmadığı için bedel kaydının yer alıp almaması bononun geçerliliğini etkilemediğini, bedel kaydı kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarından olduğunu, bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yaradığını, bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşıdığını, kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırdığını, sözü edilen kayıtların özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı nitelikte olduğunu, bedel kaydı bulunmayan bono, sebepten mücerret (soyut) bir borç senedidir ( … , … ; Ticaret Hukuku III, Ticaret Senetleri (Kambiyo Senetleri), 1970, Ankara, s. 322). Malen, nakden veya teminat olarak düzenlendiği belirtilmeyen bononun bedelsizliğini ispat yükü bedelsiz olduğunu ileri süren borçludadır. Yargıtay da yerleşik içtihatlarında, bedel kaydı bulunmayan bonolarda bononun bedelsizliğini ispat yükünün borçluda olduğunu, borçlunun iddiasını usulüne uygun delillerle kanıtlaması gerektiğini, borçlunun bu iddiasını da ancak senede karşı senetle ispat kuralı gereğince yazılı delille ispat etmesi gerektiğini kabul etmektedir (Yargıtay İBBGK, 12.04.1933, 30/6; Yargıtay 19. HD, 21.03.2003, 2033/2511; Yargıtay 11. HD, 08.10.1990, 89-5902/6335; Yargıtay HGK, 17.12.2003, 19-781/768; Yargıtay HGK, 17.04.2015, 19-1622/1238). Bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Her iki taraf da bono üzerinde yer alan kayıttan farklı bir sebep gösterirse ispat yükü yine borçlu üzerinde olur. Yani, çift taraflı ta’lil olduğunda ispat yükü yine borçludadır (Yargıtay 19. HD, 27.01.2014, 16509/1997; Yargıtay 19. HD, 10.03.2016, 1073/4385). somut uyuşmazlıkta takibe konu yapılan bonoda bedel kaydı bulunmadığı gibi, davacılar bu iddiasını yasal olarak ispatlayacak yazılı bir delil de dosyaya sunmadığını, bunun yanında, tanık dinleme yoluyla bonoların geçersizliğinin ispatı ancak, 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki şartlar dairesinde mümkün olduğundan, eldeki davada ise, bu şartlar da gerçekleşmediğini, Kayseri 2. Ticaret Mahkemesinin kararında, davalı ve … ’nın Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturmada ikrarda bulunduğu belirtilerek hüküm kurulduğunu, ne davalı ne de davadışı … ’nın istinafa konu uyuşmazlık bakımından ikrar sonucunu doğuracak herhangi bir açıklaması olmadığını, davalı Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde, davacının senet borcunu vadesinde ödememesi sebebiyle icra takibi başlattığını ifade ettiğini, davalının açıklamalarında, ikrar anlamı çıkarılabilecek herhangi bir beyan bulunmadığını, Kayseri 2. Ticaret Mahkemesi, kararın gerekçesinde … ’nın da ikrarda bulunduğunu ifade ettiğini, bilindiği üzere, ikrarın, bir davada taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen vakıanın doğru olduğunu beyan etmesi olduğunu, dolayısıyla ikrarın, ancak davanın tarafları tarafından yapılan açıklamalarda mümkün olduğunu, davanın tarafı olmayan kimselerin yaptıkları açıklamaların ikrar olarak nitelendirilemediğini, bu kişilerin yaptığı açıklamalar, olsa olsa tanık beyanı olarak değerlendirilebileceğini, fakat hukuk yargılama sistemi, tanıklığın yazılı beyanla yapılabilmesine cevaz vermediğini, davanın tarafı olmayan bir kişinin beyanlarının tanık delili olarak kabul edilebilmesi için her şeyden önce tarafların bunu dilekçelerinde talep etmiş olmaları, bu kişilerin mahkeme huzuruna gelerek HMK m. 240 vd. hükümlerine uygun olarak sözlü şekilde beyanda bulunması gerektiğini, somut uyuşmazlıkta … Kayseri 2. Ticaret Mahkemesi huzuruna gelerek tanık sıfatıyla dinlenilmediğini, dolayısıyla, davanın tarafı olmayan … ’nın beyanlarının ne ikrar olarak ne de tanık beyanı olarak kabul edilmesi mümkün olduğunu, bu sebeple, mahkemenin, dava dışı … ’nın beyanlarına dayanarak hüküm tesis etmesi, usule ve hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki, … ’nın Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde de davalı aleyhine olacak şekilde değerlendirilebilecek herhangi bir beyanı olmadığını, aksine, … ’nın beyanları da müvekkilinin haklılığını ortaya koyduğunu belirterek; istinaf başvurusunun kabulü ile, Kayseri 2. Ticaret Mahkemesinin kararının kaldırılmasını, yeniden yapılacak yargılama neticesinde istinafa konu davanın reddine karar verilerek müvekkilinin alacaklı olduğunun tespit edilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesi ve istinafa cevap dilekçesinde özetle; Dava dışı … ‘ın davalıyı tüm iş ve işlemlerinde paravan olarak kullandığını, davalının beyanında dava dışı … ile imam nikahlı evli olduklarını ve kendisi adına tüm iş ve işlemleri eşinin yürüttüğünü beyan ettiğini, davalının adına kayıtlı olan … gıda isimli şirketi de dava dışı … vekaletname ile kendisi işlettiğini, ayrıca davalı … verdiği ifadesinde açıkça; dava dışı eşi … ‘nın davacı ile oto alım satım yaptığını ve kendisinin ticari sicili bozuk olması sebebiyle kendi adına senet alamamasından dolayı davalının adına senet aldığını beyan ettiğini, akabinde dava dışı … ‘nın talimatı üzerine senedi icraya koyduğunu beyan ettiğini, tüm bu ifadelerin davalı ve … ‘nın Kayseri CBS tarafından alınan ifadeleri olup dosyanın esasına etki ettiğini, davalı vekilinin yapmış olduğu açıklamaların tamamını sırf bu beyanların dahi çürüttüğünü, ayrıca davacıdan alınan senet üzerindeki yazıların davacıya ait olmayıp üzeri tamamen sonradan doldurulduğunu, davacıdan sadece imzalı senet alındığını, dava dışı … ‘ın daha sonra imam nikahlı eşinin adını yazarak senedi icraya koyduğunu, davalı vekilinin istinaf dilekçesinde kambiyo senedinin sebepten soyut senetler olduğunu ve sebebi ne olursa olsun sebepte meydana gelen sakatlıkların senedin geçerliliğini etkilemeyeceğini beyan ettiğini, davalı vekili tarafından beyan edilen hususların hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını, dava konusu senetin aslında dava dışı … tarafından davacıdan alındığını, ayrıca işbu senedin araç alım satım işlemine ilişkin olarak alındığının ifade edildiğini, dava dışı … ‘nın … tarihli Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şubesinde vermiş olduğu ifadesinde de yine davalı … … ‘nın beyanları doğrultusunda davalı … ile kağıt üzerinde boşandıklarını, imam nikahlı olarak evli olduklarını, davalının adına kayıtlı olan şirketi kendi nam ve hesabına işlettiğini, davalının adına açılı bulunan bilimum bankalardaki hesapların kendisi tarafından kullanıldığını, davacıya 2021 yılı ocak ayında … plakalı … model … markalı aracı 325.000 TL karşılığında sattığını, karşılığında bir miktar para ile birlikte dava konusu senedi aldığını ve işbu senedi icraya koyduğunu ifade ettiğini, davalı ile dava dışı … ‘nın beyanlarının tamamiyle birbiri ile uyumlu olup netice itibari ile senedi davacıdan alanın dava dışı … olduğu’nun açık olduğunu, ayrıca her ikisinin de beyan ettiği üzere bir araç alım satım işlemi karşılığında işbu senedin alındığının iddia olunduğunu, davacının davalılardan herhangi bir araç almadığını, işbu plakası ve modeli verilen aracın Türkiye Noterler birliğinden sahiplik bilgileri sorulduğunda davacı adına geçen veya davalı ve dava dışı … adına kayıtlı olmadığı da açıkça görüldüğünü, yani davalı ve dava dışı … ‘ın davacıyı araç alım satım vaadiyle dolandırdığını, davacıdan senetler aldığını, araç işi olmayınca da senedi iade etmek yerine icraya koyduğunu, burada dikkat edilmesi gereken husus davalı ve dava dışı … nın birbiri ile aynı olan beyanları doğrultusunda senedin veriliş sebebinin ne olduğunun açıklandığını, senedin bedelsizliğine ilişkin olarak ispat yükünün yer değiştirdiğini, davalı ve dava dışı yanın beyanlarına göre senetin bir araç alım satım işlemi neticesinde iktisap edildiğini, ancak işbu işlemin varlığı araştırıldığı takdirde böyle bir alım satım işleminin olmadığının ortaya çıktığını, bu sebeple sayın mahkemenin vermiş olduğu kararın yerinde olup, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin asılsızlığının ortaya konduğunu, davalı veya vekili tarafından dosyaya şu aşamaya kadar herhangi bir beyan yahut cevap dilekçesi dahi sunulmadığını, davalının işbu sebeple HMK madde 128 gereği bütün vakaları inkar etmiş sayıldığını, dava dışı … davacıdan tefe karşılığı boş senet aldığını, daha sonra eşinin adına doldurmak suretiyle eşinin adından icraya koydurduğunu, tüm bu anlatılanların soruşturma dosyası ile davacının vermiş olduğu ifadelerle ve karşı tarafların ifadeleri ile sabit olduğunu, davalının senedi sebepsiz iktisap ettiğini bizzat davalı beyanları ile ispat olduğunu, ispat yükünün davacının üzerinden atıldığını, mahkemede vermiş olduğu kararda işbu hususu gözeterek karar verdiğini, senetin 3. şahsa devir dahi yapılmadığını, senedin hamilinin tek olduğunu, senetin ciro silsilesine girmediğini, senedin soyutluk iddiasının kötü niyetli kişileri kapsamadığını, temel ilişkiden kaynaklanan şahsi defilerin ileri sürülememesi iyi niyetli cirantayı yada hamili kapsadığını, ancak dosyaya konu senedin iktisabında tek hamilin davalı olduğunu, davalının iyi niyetle senedi iktisap ettiğine yönelik beyanları hem savcılık aşamasındaki beyanları ile çelişmekte hem de hayatın olağan akışına aykırılık teşkil ettiğini, bu sebeple kötü niyetle iktisap eden davalının açıklamalarını kabul edilemeyeceğini, davalının işbu senedin alınmasındaki tek rolü aracı olarak dava dışı … tarafından kullanılması olduğunu, Türk Medeni Kanunu “B. Hukukî ilişkilerin kapsamı I. Dürüst davranma Madde 2 – Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”maddesi hükmü yargı sisteminin temelini teşkil ettiğini, herkesin haklarını kullanırken iyi niyet kurallarına uymak zorunda olduğunu, Savcılık aşamasında alınan ifadelerin delil niteliğinde olduğunu, kaldı ki ne davalı açısından ne de dava dışı … açısından alınan ifadelerin hukuki olmadığına yönelik bir itirazları bulunmadığını, yani usulüne uygun olarak hukuki bir ifade alma işlemi gerçekleştirildiğini, ayrıca davalı ile dava dışı … nın ifadeleri harfi harfine birbiri ile uyuştuğunu, yani savcılık aşamasında alınan ifadelerinde bir hukuka aykırılık yada herhangi bir çelişki bulunmadığını, davalı tarafından huzurdaki davaya cevap verme zahmeti dahi görülmediğini, kaldı ki davalı da kötü niyetinin farkında olduğunu, bu sebeple davaya cevap verme zahmeti göstermediğini, davalı yanın kötü niyetli olarak işbu huzurdaki dosyaya konu senedi icraya koyduğunu, icra ve iflas kanunun 67/2. maddesi uyarınca ‘…takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir…’ şeklinde tanımlandığını, mahkemenin vermiş olduğu kararda kötü niyetin açıkça ortada olup, davalı yanca senetin kötü niyetle icraya konulduğunu, bu sebeple davacı lehine kötüniyet tazminatına hükmolunması gerekirken aksi şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğunu, davacı aleyhine yapılan takip sayın mahkemenin de gözettiği üzere haksız olduğunu, davalı hakkı olmayan bedelsiz senedi icraya koyduğunu, bu sebeple davacının zarara uğratıldığını, kendisinin maaşlı bir işte çalışırken maaş hacizlerinin gelmesi sebebiyle işvereni ile arası bozulmuş işinden ayrılmak zorunda kaldığını, ayrıca adına kayıtlı olan menkul ve gayrimenkul mallar üzerine de haksız hacizler işlendiğini, davacının banka hesapları üzerine de haksız hacizler uygulandığını, işbu istinafa cevap ve istinaf dilekçesi ile kötü niyet tazminatına hükmolunması gerektiğini, verilen kararın salt bu yönden değiştirilerek onanmasını ettiklerini belirterek; Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi kararının tarafımız lehine kötü niyet tazminatı eklenmek suretiyle düzeltilerek onanmasına, davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine, Yargılamanın duruşmalı yapılması halinde taraf lehine ayrıca vekalet ücreti takdir edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.Dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.Öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır.Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.). Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ). Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.).İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.Somut olaya gelince; dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.Dava konusu bonoda davacı keşideci, lehdar davalıdır. Davacı senedin bedelsiz olduğunu, davalıdan bu miktarda borç almadığını belirterek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı ise ceza soruşturmasında verdiği ifadesinde senedin davacıya satılan araca binaen alındığını savunmuştur. Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa, yani senedin malen düzenlendiğini iddia eden davalıya aittir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-821 Esas 2019/58 Karar) Davalının bu iddiasını, malen kaydını, davacıya araç devrettiğini yazılı delil ile kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Tüm bunlar ışığında ilk derece mahkemesi tarafından davanın kabulü kararının yerinde olduğu anlaşılmakla davalının istinaf isteminin reddi gerekmiştir.Davacının kötü niyet tazminatı yönünden istinaf talebinin ise; davalının kötü niyeti ortaya konulmadığından talebin reddi yönündeki ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu anlaşılmış, davacının istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda davacı ve davalı tarafın söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 22/04/2022 tarih ve 2021/649 E. – 2022/346 sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 80,70 TL nispi istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafından peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Alınması gerekli olan 6.831,00 TL nispi istinaf karar ve ilam harcıdan istinaf eden davalı tarafından peşin yatırılmış 1.718,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.113,00 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalıdan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
4-İstinaf başvurusunda bulunan davacı ile davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK. 302/5 maddesi gereğince iş bu ilamın kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararın yerine getirilmesi için gerekli bildirilmlerin, HMK. 359/4 maddesi gereğince iş bu kararın taraflarına tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 362/1-a bendi uyarınca KESİN olarak oy birliği ile karar verildi. 28/09/2022