Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1616
KARAR NO: 2022/1696
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/04/2022
NUMARASI: 2021/241 E. 2022/353 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Vekâletsiz İş Görmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/09/2022
KARAR YAZIM TARİHİ: 19/09/2022
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 27/04/2022 tarih ve 2021/241 E – 2022/353 K kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketin darbe girişimi sonrası kayyıma devredilen şirketlerden olduğunu, davalı ile olan ticari ilişki dolayısıyla davacının cari hesap ekstresi gereğince davalıdan 97.181,85 TL alacağı olduğunu, davalı ile yapılan görüşmeye rağmen herhangi bir sonuç alınamadığını, bu nedenle takip başlatıldığını, davalının takibe itiraz ettiğini, arabulucuya başvurulmasına rağmen anlaşma olmadığını belirterek itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesinin talep edildiği görülmüştür.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin 2017 yılı ocak ayından itibaren teslim ettikleri roliklerle ilgili aldıkları kantar fişlerinin bir kısmını ikiye ayırıp birinci nüshasını fatura ekinde gönderdikten birkaç gün sonra ikinci nüshayı da ayrıca mal teslim etmemiş olmasına rağmen davalı şirkete fatura ederek haksız kazanç sağlamış olduklarını, faturalar incelendiğinde aynı tartıma ait kantar fişlerinin farklı tarihlerde düzenlenen faturalar arasına sıkıştırılarak tahsil edildiğinin görüldüğünü, davacı şirketin elindeki üç nüsha kantar fişlerini farklı tarihlerde farklı fişlerin olduğu faturalar arasında mükerrer olarak kullanarak tahsilat yaptığını, olayın 2020 yılında ortaya çıktığını, fişlerin mükerrer olduğunun anlaşıldığını, 2020 şubat dönemi için mükerrer düzenlenen faturalar içinde tespit edilen 25.260 kg 29/02/2020 tarihli ve … nolu fatura ile şubat ayı için düzeltme yapıldığını ve davacı şirkete fatura edildiğini, bu hususta taraflar arasında anlaşma olduğunu ve 23/03/2020 tarihli protokol düzenlendiğini, buna göre temmuz 2019/2020 yıllarında toplam 276.289 kg karşılığı 788.900,05 TL fazla davacının tahsilat yaptığını, bunun davacının da kabulünde olduğunu, protokol ile ödeme planı oluşturulduğunu belirterek davanın reddi ile tazminata karar verilmesinin talep edildiği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında; “…Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; her ne kadar davacı tarafça davalı hakkında takip konusu cari hesap alacağı nedeni ile alacaklı olunduğu iddia edilmiş ise de, delillerin toplanmasından sonra taraf defterlerinin incelenmesi ile öncelikle 28/10/2021 tarihli bilirkişi raporu alındığı, rapora itiraz edilmesi üzerine farklı bir bilirkişiden 09/02/2022 tarihli bilirkişi raporu alındığı, alınan raporda davacının mükerrer faturalandırması olduğunun belirtildiği, davacının taraflar arasında düzenlenen 23/03/2020 tarihli protokoldeki imzasını inkar etmediği ancak bu imzanın baskı altında verildiğini belirtmesine rağmen buna ilişkin herhangi bir delilin dosyaya sunulmadığı, bu konuda davacı şirket yetkilisinin bir şikayeti olmayıp soruşturmanın da bulunmadığı görülmekle, 23/03/2020 tarihli protokol ile davacının mükerrer faturalandırması hep birlikte dikkate alındığında davacının takip nedeni ile alacaklı olmadığı anlaşılmakla davanın REDDİNE, davalı tarafça takibin haksız ve kötüniyetle yapıldığı ispatlanamadığından davalı tarafın tazminat talebinin İİK Mad. 67/2 gereğince reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Davanın reddine,…” şeklinde karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkeme tarafından hem menfi tespit hemde istirdat davası olarak aynı gerekçeli kararda hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, bozma ilamı sonrasında hukukçu bilirkişi Av. … tarafından düzenlenen bilirkişi raporunun eksik inceleme içerdiğini, Yargıtay içtihatları gereği itirazi kayıt konulmaksızın borcun taksitlendirilmesinin borcun kabulü anlamını taşıdığını, Mahkemenin … numaralı aboneliğin fatura borcunun karşılıksız olduğundan bahisle davalı Belediye ‘nin borçlu bulunmadığına karar verdiğini, ancak eksik inceleme sonucu karar verildiğini, müvekkili şirket kayıtlarının incelenmesinden de görüleceği üzere bu aboneliğinde davacı Belediye adına kayıtlı olduğu ve tarife grubunun tarımsal sulama olduğunu, aboneliğin tarımsal sulama amaçlı kullanıldığını, 2002 yılından beri bu aboneliğin ödenmeyen borçlarının bulunduğunu, bir kısım borçların taksitlendirildiğini, taksitlerin ödenmediğinin en son 06.03.2017 tarihinde 30.932,20 TL fatura borcu tahakkuk ettirildiğini, davacının da bu borcunu ödemek için taksitlendirme talebinde bulunduğunu ve fatura borcunun taksitlendirildiğinin anlaşıldığını, taksitlendirme talebinde bulunulmasının fatura borcunun kabulü için yeterli olup taksitlerin ödenmemesi taksitlendirme yapılmadığını ve faturanın karşılıksız olduğunun bir delili olarak kabul edilemeyeceğini, kaldı ki ilgili tesisattan kullanım yapıldığının açık olduğunu, dosyada sayaç bilgi ve sevk formlarının bulunduğunu, … numaralı abonelik için … tarihleri arasında sayaç hanesi hatalı okunmuş dijit hatasının düzeltildiğini, fatura tahakkuk ettirildiğini, davalı aleyhine düzenlenen faturaların dijit hatası nedeniyle düzenlendiğini, abonenin sayacı tespit tarihine kadar hatalı okunduğunu, eksik fatura düzenlendiğini, sayaca eksik tüketim girildiği görülünce de eksik girilen tüketim bedelinin fatura edildiğini, elektrik bilirkişisinin müvekkili şirket kayıtlarına başvurmaksızın, inceleme ve araştırma dahi yapmaksızın sadece keşif tarihinde sayaç üzerinde ki bilgilere göre rapor düzenlemesi ve kişisel kanaatine dayanarak hesaplama yapmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun eksik ve karar vermeye elverişli olmadığını, davacı Belediyenin cevap birden fazla elektrik abonelik sözleşmesi imzaladığını, bugüne kadar da bu abonelikleri ile ilgili yüklü miktarda borçlarını ödemediğini, davacının benzer mahiyette olan ve müvekkili şirket aleyhine açmış olduğu davalarda taraflarından kazanılmış olup, Yargıtay da inceleme aşamasında olduğunu, Bor Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Esas 2014/208 Esas sayılı dosyası ise Yargıtay dan onanmak sureti ile müvekkili Şirket lehine kesinleştiğini, … numaralı aboneliğin 2002 yılından beri ödenmeyen borçları sözkonusu iken ve taksitlerin ödenmediği açık iken bilirkişinin 2016 yılından beri tesisatın kullanılmadığı gerekçesi ile eksik inceleme ile bilirkişi raporu düzenlenmesi ve sonucunda da karar verilmesinin hatalı olduğunu, davacının iki abonelik ile ilgili olarak da fatura borcunu sulh yolu ile kabul ettiğini, emsal kararlarda olduğu gibi davasının reddi gerektiğini ileri sürerek istinaf sebeplerinin kabulü ile Bor Asliye Hukuk Mahkemesi Esas 2021/163 sayılı kararının bozulmasına ve icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; … Abone Numaralı Sayaçtan Kaynaklanan ve 06/03/2017 tarihli 30.932,20 TL’lik faturadan kaynaklı müvekkilinin borçlu olmadığına dair mahkeme kararı isabetli olduğunu, Mahallinde yapılan keşif ve alanında uzman heyetçe tanzim edilen bilirkişi raporunda, dava konusu ettikleri faturalardan “… nolu aboneliğin tarımsal sulama amaçlı olduğu, panosunda … seri numaralı elektrik sayacının bulunduğu, sayaç ve sayacın ölçü devrelerinin mühürlü olduğu, aboneliğe bağlı sulama sistemin atıl durumda olduğu, bu haliyle çalışmasının mümkün olmadığı, dava konusu 30.932,20 bedelli faturanın tahakkuk edildiği 23/12/2016 tarihinden beri sayacın endeks kaydetmediği yani sondaj pompasının hiç çalışmadığı, 23/12/2016 tarihinden sonra bu aboneye ait iki kere okuma yapılıp faturalandırma yapıldığı ve her iki faturada da endeksin sıfır olduğu, böylece davalı tarafından tahakkuk ettirilen 30.932,20 TL bedelli faturanın dayanıksız olduğu” nun tespit olunduğunu, kaldı ki; müvekkilinin borçlu olmadığı tespit olunan … abone numaralı sayaçtan kaynaklı tahakkuk ettirilen faturanın, hiç bir şekilde taksitlendirme protokolüne de konu edilmediğini, kaldırma ilamından önce mahkemece verilen kararda da aynı şekilde … abone numaralı sayaçtan kaynaklı 30.932,20 TL’lik faturadan, müvekkilinin borçlu olmadığı tespitinin yegane nedeninin bu olduğunu, … Abone Numaralı Sayaçtan Kaynaklanan ve 27/02/2017 tarihli 52.727,30 TL’lik faturadan yalnızca 8.979,35 TL’lik kısmından müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile 8.979,35 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesi kararının hatalı olduğunu, müvekkili belediyenin, davalı tarafın tekel niteliğinde elektrik sağlayıcı şirket olmasından kaynaklı icra tehditi ve enerji kesme tehlikesi ile karşılaşmamak maksatlı 31.03.2017 tarihinden başlayacak şekilde davacı taraf ile taksitlendirme planı yaptığını, taksitlendirme planını konusunu ise yalnızca … numaraları abonelikten kaynaklı faturanın oluşturduğunu, dava açılış tarihi olan 22.05.2017 tarihi itibariyle açıkça ve sırasıyla; öncelikle davanın kabulü ile … no’lu aboneden dolayı 27.02.2017 tarih ve 52.727,30 TL olarak çıkartılan borçtan ve … no’lu aboneden dolayı 06.03.2017 tarih ve 30.932,20 TL olarak çıkartılan borçtan müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini, müvekkilin enerji kesme ve icra baskısı altında ödediği bedellerin ticari faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesini, davalının dava konusu aboneliklere konu faturadan dolayı enerji kesme ve icra takibi başlatma ihtimaline karşılık İİK m.72 ve ihtiyati tedbir kararı verilmesini, %20 kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacı müvekkiline verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını vekaleten talep ettiklerini, müvekkili belediyenin, olası kullanımı halinde su kuyularının işlevselliğini kaybetmemesi ve kamu hizmetlerinin aksamaması maksadıyla; iptalini talep ettikleri … numaraları abonelikten kaynaklı faturanın ödenmesi konusunda 31.03.2017 tarihinde başlayacak şekilde taksitlendirme yoluna gittiğini, davalı şirketin tekel niteliğinde elektrik sağlayıcı şirket olması durumu, elektrik kesintisine tehlikesi ve icra takibi tehditi altında olmasından dolayı yapılandırma yoluna gittiğini, müvekkili belediyece, taksitlendirme protokolünden hemen sonra dava açma iradesini gösterilmiş olması ve borçlu olmadığının tespiti ile ödemiş olduğu bedellerin istirdadını talep etmiş olması bile başlı başına protokolü ve borcu kabul etmediğinin göstergesi olduğunu, ilgili dava açıldıktan sonra dahi yapılan ödemelerin protokolü kabul anlamına gelmeyeceği sabitken; mahkemenin, yalnızca 9. ve 12. taksitler özelinde ödenen tutarlar için müvekkilinin borçlu olmadığının tespitinin hatalı olduğunu ileri sürerek Bor Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/163 E. , 2021 /961 K. sayılı davanın kısmen reddi ve buna bağlı yargılama giderleri ile fer’i kararların istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına davanın kabulü ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava bakiye faturaya alacağına dayalı olarak başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verildiği görülmüştür.Kayseri Genel İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde; alacaklısının …Ltd Şti., borçlusunun … Ltd. Şti. olduğu alacaklı tarafından borçlu aleyhine 97.181,85 TL asıl alacak üzerinden ilamsız icra takibi yapıldığı, takip dayanağı olarak “cari hesaptan kaynaklı alacak” olarak gösterildiği ödeme emrinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,borçlu vekilinin borcun tamamına, faize, faiz oranına ve tüm ferilerine itiraz ettiği ve takibin durdurulmasına karar verildiği ve 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür.Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır.Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse;HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir.Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı faturalar karşılığı davalıya mal teslim ettiğini buna karşılık davalı ise davacıyla yaptıkları mutabakat doğrultusunda davacıdan alacaklı olduklarını beyan ettiği görülmüştür.Taraflar arasında davacının 17.03.2020 tarihi itibariyle davalıdan 97.181,85 TL bakiye alacağının olduğu noktasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı ile davalı arasında 23.03.2020 tarihli prtokol yapılıp yapılmadığı bu protokol çerçevesinde davalının davacıya borcunun bulunup bulunmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.Eldeki dava satıştan kaynaklanan bakiye fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup taraf beyanları doğrultusunda öncelikle davalı taraf davacıya borcunun bulunmadığı yönünde davalı ile mutabakata vardıklarını ispat külfeti altındadır.Davalı taraf dosyaya davacı ve davalı tarafından imzalı 23.03.2020 tarihli ptokol isimli belgeyi sunmuş olup bu belge incelendiğinde; davacı … davalıdan 788.900 TL fazla ve haksız tahsilat yaptığının anlaşıldığını bu doğrultuda davacının 23.03.2020 tarihi itibariyle davalıya 788.900 borcu bulunduğunu davacının …ten alacaklı olduğu 93.122 TL’nin bu borçtan mahsup edileceğinin belirtildiği görülmüştür.Davacı bu belgenin altındaki imzanın kendisine ait olduğunu kabul etmekle birlikte belgenin baskı altında imzalatıldığını beyan ettiği görülmüştür.Davacının imza inkarında bulunmaması ve beyanları dikkate alındığında davacı taraf belgenin baskı altında imzalatırıldığını ispat külfeti atında olup davacının bu yönde dosyaya yazılı kesin delil sunmadığı, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmadığı görülmekle davacının bu yöndeki iddiasını ispat edemediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.Davanın itirazın iptali olmasına, taraflarca imzalanan 23.03.2020 tarihli belgenin geçerli bir belge olmasına, bu belge içeriğine göre davacının takip tarihi itibariyle davalıya borçlu olduğunun anlaşılmasına göre davanın reddi yönündeki mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonucuna varılarak davacının istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 27/04/2022 tarih ve 2021/241 E – 2022/353 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.19/09/2022