Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1099 E. 2022/1123 K. 13.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1099
KARAR NO: 2022/1123
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/10/2021
NUMARASI: 2019/692 E. 2021/850 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Rücuen Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/05/2022
KARAR YAZIM TARİHİ: 13/05/2022
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 20/10/2021 tarih ve 2019/692 E – 2021/850 K kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Özel güvenlik görevlisi …’nin 22/01/2008-20/05/2017 tarihleri arasındaki 9 yıl 3 ay 14 gün hizmeti karşılığında 27.134,39 TL ile 207,91 TL damga vergisi olmak üzere toplam 27.392,30 TL kıdem tazminatının davacı kurum tarafından ödendiğini, davacının bir kamu iktasid teşebbüsü olup bin ve tesislerin güveliğinin sağlanması işi için ihale yöntemi ile özel güvenlik şirketinden satın alma yapıldığını, anlaşma yapılan şirketin çalıştıracağı işçileri kendisinin belirlediğini, işe alma ve işten çıkarma yetkilerinin bu şirketlere ait olduğunu, kıdem tazminatı ödenen dava dışı kişininde bu kapsamda davalı şirketlerde belirtilen dönemlerde çalıştığını, davalılar ile imzalanan sözleşmeler gereği davacının yaptığı ödemenin davalılara rücu edilebileceğini, sözleşmelere göre istenebilecek faizin ticari faiz olacağını belirterek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması ile dava dışı kişiye yapılan kıdem tazminatı olarak ödenen 27.392,30 TL’nin davalı şirketlerden sözleşmede belirtilmesi halinde uygulacak sözleşme faiz oranına göre, faiz oranı belirlenmeyen sözleşmelerde ticari faizi ile birlikte davalıların sorumluluk oranına göre müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, asıl işverenin alt işveren ile birlikte sorumlu olacağını, alt işverene rücuya ilişkin kanun maddesi olmadığını, davacının yaptığı ödemelerden dava ile haberdar olduklarını, davacının tarafından yapılan işlemler ile hakkın kötüye kullanıldığını, ihale makamının kıdem tazminatı yönünden davalıy hiçbir ödeme yapmadığını, dava dışı kişiye yapılan ödemelerin zaten davacı tarafından yapılması gerektiğini, davacının yapmış olduğu rücu talebinin sebepsiz zenginleşmeye neden olacağını, davacının kusurundan kaynaklı davalarda davalıya rücu imkanının olmadığını, bu nedenle kusur incelemesi yapılması gerektiğini, ayrıca davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.Davalı … şirketinin cevap dilekçesi sunmadığı ve böylece HMK madde 128 gereği bütün vakaları inkar etmiş sayılacağı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında “… Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda, her ne kadar davalılar vekili tarafından davanın reddine karar verilmesi talep edilmiş ise de, toplanan deliller sonucu ve Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 2021/517 Esas, 2021/713 Karar sayılı ilamıda dikkate alınarak düzenlenen 23/06/2021 tarihli bilirkişi raporunun seçenekli hazırlandığı ve sonuç B ile belirtilen kısmındaki açıklamaların güncel içitihada uygun olduğu, davacının dava dışı …’ye … ve … Bankası aracılığı ile 12/06/2017 ile 22/12/2017 tarihlerinde yapmış olduğu ödemelerden kaynaklı olarak davalıların 22/01/2008- 01/01/2016 tarihleri arasında dava dışı işçinin kendilerine ait dönemde çalıştığı süre itibari ile sözleşmede hüküm olmaması nedeni ile tam bedelden sorumlu oldukları ve 01/01/2016 tarihinden sonra ise ancak teknik şartnamenin 17/5 maddesi gereğince sözleşmede hüküm bulunması halinde sorumlu olacaklarının tespiti ile şartnamede açıkça kıdem tazminatı hariç denmesi ile dava konusu alacağın bu dönem itibari ile davalılardan talep edilemeyeceği anlaşılmış ve raporun bu hali ile hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu görülmüş ve böylece DAVANIN KISMEN KABULÜ KISMEN REDDİ İLE,1-Davalı … Özel Güvenlik Hizmet Limited Şirketi yönünden, 9.098,81TL alacak bedelinin 12/06/2017 tarihinden, 2.524,88 TL alacak bedelinin 22/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, (tahsilde tekerrür olmamak üzere),2-Davalılar … Ltd. Şti,, … Ltd. Şti. ile … LTD ŞTİ iş ortaklığı yönünden,4.616,33 TL alacak bedelinin 12/06/2017 tarihinden itibaren, 1.281,12 TL alacak bedelinin 22/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine( tahsilde tekerrür olmamak şartı ile), 3-Davalılar … Ltd. Şti, ile … Ltd. Şti. iş ortaklığı yönünden, 4.616,33 TL alacak bedelinin 12/06/2017 tarihinden itibaren, 1.281,12 TL alacak bedelinin 22/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine( tahsilde tekerrür olmamak şartı ile) 4- Fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. davanın kısmen kabulü kısmen reddi ile,…” şeklinde karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı … Ltd. Şti ve … Ltd. Şti. vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı … Ltd. Şti,, … Ltd. Şti. şirket vekili tarafından sunulan istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemenin, konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararları, konuya ilişkin Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin kararları ve 6098 sayılı T.B.K.’nun 167 nci maddesine göre tarafların yarı yarıya (=1/2 oranında) sorumlu tutulmaları gerektiğine yönelik hukukla uyarlı görüşüne karşın, davanın kabulüne/kısmen kabulüne karar vermiş olmasının dosya içeriğine, usule, kanuna ve konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ve Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin kararlarına aykırı olduğunu, 10.09.2014 tarihinde kabul edilen 6552 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 112 nci maddesine eklenen fıkralardan önceki tarihlere ilişkin Yargıtay kararlarında dahi, her alt işverenin kendi dönemine isabet eden kıdem tazminatı, yıllık izin ücret, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve benzeri diğer işçilik alacaklarının 1/2’si ile sınırlı olarak sorumlu olduğu belirtilmesine karşın, Mahkemenin davanın kabulüne/kısmen kabulüne karar vermiş olmasının dosya içeriğine, usule, kanuna ve konuya ilişkin Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, müvekkili şirketlerin oluşturdukları İş Ortaklığı/Alt İşveren ile davacı İdare arasında bağıtlanan hizmet alım sözleşmesinin/sözleşmelerinin, “Taahhüdün (ilave işler nedeniyle meydana gelebilecek artışlar dahil) yerine getirilmesine ilişkin, ilgili mevzuat gereğince yapılacak her türlü sigorta, ulaşım, vergi, resim ve harç giderleri ile teknik şartnamede belirtilen tüm özel güvenlik personeli giysi bedelleri sözleşme bedeline dahildir. İlgili mevzuat uyarınca hesaplanacak Katma Değer Vergisi, sözleşme bedeline dahil olmayıp İdare tarafından Yükleniciye ödenecektir.” şeklindeki 7.1.maddelerinin, yine “aynı” sözleşmenin/sözleşmelerin, “Yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele ilişkin sorumlulukları, ilgili mevzuatın bu konuyu düzenleyen emredici hükümleri ve Genel Şartnamenin Altıncı Bölümünde belirlenmiş olup, Yüklenici bunları aynen uygulamakla yükümlüdür.” şeklindeki 22.1.maddelerinin ve bu maddelerin atıfta bulunduğu Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin 38 inci maddesinin, “Yüklenici çalıştırdığı işçilerin, işin yapılmakta olduğu bir işkolu veya meslekte aynı tipteki bu iş için mevzuatla kabul edilenlerden daha az elverişli olmayan şartlarda çalışmalarını ve ücret almalarını sağlayacaktır. Ücret, yan ödeme ve çalışma şartlarının toplu sözleşme veya mevzuatla tespit edilmemiş olması halinde yüklenici, en yakın ve uygun bir bölgedeki işkolu veya meslekteki aynı tip bir iş için mevzuatla tespit edilenlerden daha az elverişli olmayan ücret, yan ödeme ve çalışma şartlarını sağlayacaktır.” şeklindeki birinci fıkrasının ve “Yüklenicinin iş verdiği alt yüklenicilerin gündelikçi, haftalıkçı veya aylıkçı olarak işyerinde çalıştırdığı işçi, personel ve teknik elemanların tamamı da yüklenicinin elemanları hükmünde olup, bunların ücretlerinin ödenmesinden de doğrudan doğruya yüklenici sorumludur. Yüklenici, bunların ücretleri hakkında da aynen kendi elemanları gibi ve yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapmak zorundadır.” şeklindeki 7.fıkrasının, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra işçiye (=özel güvenlik görevlisine) ödenecek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve benzeri işçilik alacakları ile ilgisinin bulunmadığı yerleşik Yargıtay kararlarında da sıklıkla vurgulandığını, müvekkili şirketlerin oluşturdukları İş Ortaklığı/Alt İşveren ile davacı İdare arasında bağıtlanan hizmet alım sözleşmelerine ilişkin teknik şartnamelerin “YÜKLENİCİNİN SORUMLULUK ESASLARI” başlıklı 15 inci maddelerinin, “İş, sosyal güvenlik ve diğer ilgili mevzuat uyarınca yüklenici istihdam edilen hizmet personelinin/özel güvenlik görevlisinin işvereni olarak kabul edilecek ve mevzuattan doğan bütün borç ve yükümlülükler ile istihdam edilen tüm Personelin/tüm özel güvenlik görevlisinin özlük, yıllık ücretli izine ilişkin hakları ile ilgili Kanun ve bunlara ilişkin tüzük, yönetmelik ve tebliğlerle belirlenmiş tüm yükümlülükler, yüklenici tarafından yerine getirilecektir.” şeklindeki 5.bentleri genel bir düzenleme/hüküm olmasına ve bu hükmün/maddenin işçinin (=özel güvenlik görevlisinin) iş sözleşmesinin sona ermesi halinde kendisine ödenecek olan ihbar tazminatı, kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti ve benzeri işçilik alacakları ile, başka bir deyişle dava konusu ile ilgisi bulunmamasına, “anılı” hüküm işçinin/özel güvenlik görevlisinin fiilen çalıştığı dönemde (=iş sözleşmesinin devamı süresince) kendisine ödenecek aylık ücrete/maaşa, ödenecek sigorta primine, gelir vergisine, yine fiili çalışma döneminde kendisine yıllık ücretli izin kullandırılmasına ve bu iznin kullandırılma esas ve usullerine ve bu çevrelere ilişkin olmasına, fiili çalışma dönemi sonrasına (=iş sözleşmesinin sona ermesi/iş sözleşmesinin feshi sonrası döneme) ilişkin olmamasına, bunun gibi, müvekkili şirketlerin oluşturdukları İş Ortaklığı/Alt İşveren ile davacı İdare arasında bağıtlanan hizmet alım sözleşmelerinin dayanağı olan teknik şartnamelerin, sırasıyla, “Yüklenici; çalıştırdığı elemanların her türlü özlük haklarını karşılamak ve ödemek zorundadır. Bu konularda İdarenin hiçbir sorumluluğu yoktur.” şeklindeki ve “Yüklenici yürürlükteki İş Kanunu ve Sosyal Güvenlik Mevzuatı hükümlerine göre çalıştıracağı güvenlik görevlilerinin her türlü özlük haklarını karşılamak zorundadır. Mevzuata göre işçi alınması, işçi çıkarılması, işçi haklarının ödenmesi ve sair konularda tüm sorumluluk yükleniciye aittir.” şeklindeki 18 inci maddelerinin 5.bentlerinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra işçiye/özel güvenlik görevlisine ödenecek kıdem tazminatından ve iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra işçiye/özel güvenlik görevlisine ödenecek diğer işçilik alacaklarından müvekkilim Şirketlerin oluşturdukları İş Ortaklığı’nın/İş Ortaklıklarının/Alt İşverenin sorumlu olduğunu gösterir bir hüküm bulunmamasına, giderek, “anılı” hükümler işçinin/özel güvenlik görevlisinin fiilen çalıştığı dönemde (=iş sözleşmesinin devamı süresince) kendisine ödenecek aylık ücrete/maaşa, ödenecek sigorta primine, gelir vergisine ve bu çevrelere ilişkin olmasına, fiili çalışma dönemi sonrasına (=iş sözleşmesinin sona ermesi/iş sözleşmesinin feshi sonrası döneme) ilişkin olmamasına, “olgu”nun böyle olduğunu, bir başka deyişle “anılı” hükümlerin iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra işçiye (=özel güvenlik görevlisine) ödenecek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve benzeri işçilik alacakları ile ilgisinin bulunmadığının yerleşik Yargıtay kararlarında da sıklıkla vurgulanmasına, karşın, mahkemenin, müvekkili şirketlerin ya da oluşturdukları İş Ortaklığının/Ortaklıklarının 01.01.2012-31.12.2015 dönemine/dönemlerine tekabül eden kıdem tazminatının tamamından sorumlu olduğuna hükmetmiş olmasının dosya içeriğine, usule, kanuna ve konuya ilişkin Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, 01.01.2012-31.12.2015 dönemi sözleşmesi ve dayanağı teknik şartnamenin mahkemece (=Kayseri Bölge Adliye Mahkemesince) incelendiğinde, mahkemenin gerekçelerinin ve kararının dosya içeriğine (=01.01.2012-31.12.2015 dönemine ilişkin sözleşmelere ve/veya ekleri teknik şartnamelere) aykırı olduğu müşahade edileceğini, bu yönün yukarıda ayrıntılı olarak arz edildiğinden tekrardan kaçınıldığını, müvekkili şirketlerin oluşturdukları İş Ortaklığı/Alt İşveren ile davacı İdare arasında bağıtlanan hizmet alım sözleşmelerinin dayanağı olan teknik şartnamelerin, sırasıyla, “Yüklenici; çalıştırdığı elemanların her türlü özlük haklarını karşılamak ve ödemek zorundadır. Bu konularda İdarenin hiçbir sorumluluğu yoktur.” şeklindeki ve “Yüklenici yürürlükteki İş Kanunu ve Sosyal Güvenlik Mevzuatı hükümlerine göre çalıştıracağı güvenlik görevlilerinin her türlü özlük haklarını karşılamak zorundadır. Mevzuata göre işçi alınması, işçi çıkarılması, işçi haklarının ödenmesi ve sair konularda tüm sorumluluk yükleniciye aittir.” şeklindeki 18 inci maddelerinin 5.bentlerinin, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra işçiye/özel güvenlik görevlisine ödenecek kıdem tazminatı ile ve yine iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra işçiye/özel güvenlik görevlisine ödenecek diğer işçilik alacakları ile ilgisinin bulunmadığını, “anılı” hükümlerin işçinin/özel güvenlik görevlisinin fiilen çalıştığı dönemde (=iş sözleşmesinin devamı süresince) kendisine ödenecek aylık ücrete/maaşa, ödenecek sigorta primine, gelir vergisine ve bu çevrelere ilişkin olduğunu, fiili çalışma dönemi sonrasına (=iş sözleşmesinin sona ermesi/iş sözleşmesinin feshi sonrası döneme) ilişkin olmadığını, “olgu”nun böyle olduğunu, bir başka deyişle “anılı” hükümlerin iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra işçiye (=özel güvenlik görevlisine) ödenecek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve benzeri işçilik alacakları ile ilgisinin bulunmadığının yerleşik Yargıtay kararlarında da sıklıkla vurgulandığını, Yargıtay, konuya ilişkin içtihatlarında, sözleşmelerde ve teknik şartnamelerde yer aldığını belirttikleri (ve aynen aktardığımız/yazdığımız) yukarıda “anılı” hükümlerden hareketle, alt işverenin kendi dönemine isabet eden kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve benzeri diğer işçilik alacaklarının tamamından sorumlu olduğunun ileri sürülemeyeceğini, aksine, her alt işverenin kendi dönemine isabet eden “belirtili” işçilik alacaklarının 1/2’sinden, asıl işverenin de (=davacı Kurumun da) 1/2’sinden sorumlu olacağını/olduğunu vurguladığını, cevap dilekçelerinde arz ettikleri üzere bu davanın tamamen reddine karar verilmesi gerektiğini, zira ne 4857 sayılı İş Kanunu’nda ve ne de davacı ile müvekkili şirketlerin oluşturdukları yahut dahil oldukları İş Ortaklığı/İş Ortaklıkları/Alt İşveren(ler) arasında bağıtlanan sözleşmelere ilişkin idari ve/veya teknik şartnamelerde yahut sözleşmelerde davacının müvekkili şirketlere ya da oluşturdukları/dahil oldukları İş Ortaklığı’na/İş Ortaklıklarına/Alt İşveren(ler)e rücu etmesine olanak sağlayan bir hüküm bulunmadığını, yine belirtildiği üzere, ihale makamı olan davacının, müvekkili şirketlerin oluşturdukları yahut dahil oldukları İş Ortaklığı’na/İş Ortaklıklarına/Alt İşveren(ler)e, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve benzeri işçilik alacakları bakımından herhangi bir ödeme yapmadığına göre, bu tür (kıdem tazminatı v.b.) işçilik alacaklarını ihale makamı olarak kendilerinin (=TMO) ödemek durumunda olduğunu, davacının, müvekkili şirketlerin oluşturdukları yahut dahil oldukları İş Ortaklığı’na/İş Ortaklıklarına/Alt İşveren(ler)e ödemediği bir kalem nedeniyle müvekkili şirketlere ya da oluşturdukları İş Ortaklığına/İş Ortaklıklarına/Alt İşveren(ler)e rücu edemeyeceğini, 11.09.2014 tarihinden önceki dönemler bakımından da öncelikle 10.09.2014 tarihinde kabul edilen 6552 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 112 nci maddesine eklenen fıkraların ve bu fıkralar çevresinde hukukla uyarlı olarak verilmiş bulunan “yukarıda anılı” Ankara 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin “2015/212 Esas, 13.02.2018 Tarih ve 2018/55 Karar sayılı kararının ve dayanağı 10.05.2017 tarihli bilirkişi raporunun gözetilmesini, 14.09.2014 tarihinden önceki dönemler bakımından yanılgılı ve hukukla uyarsız değerlendirmeler yapılması durumunda ise 14.09.2014 tarihinden önceki dönemler bakımından yukarıda “sıralı” Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarının gözetilmesini talep ettiklerini, diğer taraftan, malumları olduğu üzere, kıdem tazminatına ilişkin düzenlemeler nitelikçe emredici olduklarından, kıdem tazminatına ilişkin düzenlemeler ya da bu düzenlemelerde yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmiş bir kararla sonuçlanmamış tüm uyuşmazlıklarda uygulanmak durumunda olduğunu, 10.09.2014 tarihinde kabul edilen 6552 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 112 nci maddesine eklenen fıkralar uyarınca da, asıl işveren olan davacının, kıdem tazminatı yönünden de alt işveren olan müvekkili şirketlere rücu edemeyeceğini, 10.09.2014 tarihinde kabul edilen 6552 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 112 nci maddesine eklenen fıkralar uyarınca, asıl işveren olan davacının, 01.01.2016 tarihinden önceki dönemlere isabet eden/01.01.2016 tarihinden önceki dönemlere tekabül eden kıdem tazminatı yönünden de alt işveren olan müvekkili şirketlerin oluşturdukları İş Ortaklıklarına/Alt İşverene/Alt İşverenlere yahut İş Ortaklıklarına dahil olan/İş Ortaklıklarını oluşturan müvekkili şirketlere rücu edemeyeceğini, zira,”anılı” düzenleme asıl işveren olan kamu kurum ya da kuruluşlarının alt işverenlere rücu etmelerine olanak tanımadığını; düzenlemede, kamu kurum ya da kuruluşlarının birbirlerine rücu edebilecekleri hallerin belirtildiğini, ancak, belirtildiği üzere, asıl işveren olan kamu kurum ya da kuruluşlarının alt işverenlere rücu etmelerine olanak tanınmadığını, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6.maddesinde yer alan “…Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” şeklindeki düzenlemenin de, davacının kıdem tazminatından ötürü de müvekkili şirketlere ya da oluşturdukları İş Ortaklığı’na rücu edemeyeceğinin açık ve kesin olarak gösterdiğini, somut olayda, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 6/3. maddesinde yer alan “Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte sorumludurlar. Ancak bu yükümlülüklerden devreden işverenin sorumluluğu devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.” şeklindeki hükümde öngörülen 2 yıllık sürenin de geçtiğini, zira, müvekkili şirketlerin oluşturdukları … İş Ortaklığı’nın 31.12.2013 tarihinden sonra, … İş Ortaklığı’nın da 22.10.2014 tarihinden sonra davacı Kuruluşa özel güvenlik hizmeti sunmadıkları gözetildiğinde, somut olayda “belirtili” 2 yıllık sürenin geçtiğinin açık olduğunu, davanın müvekkili şirketler yönünden bu sebeple de reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirketler yönünden davanın zamanaşımına da uğradığını, müvekkili şirketler yönünden davanın zamanaşımına uğramış olması sebebiyle de reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının haksız yere ve hukuka aykırı olarak açtığı bu davanın TBK’nın 72 nci maddesinin ya da 82 nci maddesinin kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülse de, bu hükümlere göre de davanın zamanaşımına uğradığı ortada olduğunu, davanın, ileri sürdükleri zamanaşımı def’i uyarınca, esasına girmeksizin, zamanaşımına uğramış olmasından ötürü reddine karar verilmesi gerektiğini, mahkemenin ödeme tarihinden itibaren avans faizine hükmetmiş olmasının da usule ve kanuna aykırı olduğunu, zira, böyle durumlarda ödeme tarihinden itibaren avans faizine, ticari faize veya sözleşme faizine hükmedilemeyeceğini, mahkeme kararının faize faiz yürütülmesi niteliğinde olduğunu, bunun da usule ve kanuna aykırı olduğunu, faize faiz işletilemeyeceğini, mahkemenin dava konusu alacağın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermiş olmasının da usule ve kanuna aykırı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet sözleşmesinden kaynaklı rücuen tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.Hizmet alım sözleşmeleri; ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği sözleşmelerdir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Sözleşme kapsamında yapılması gereken iş yüklenici işçisi tarafından yerine getirilecektir. İş aktinin yüklenici ile işçi arasında yapıldığı hususu ihtilaflı değildir. SGK kayıtları da bu hususu doğrulamaktadır. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur. İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir.İşçilik alacakları işveren tarafından ödenen işçinin; yüklenici işçisi olması, sözleşme ücretine işçinin ücret ve sosyal haklarının dahil olması, işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.Hizmet alım ihaleleri aynı yüklenici tarafından alındığı gibi, değişik yükleniciler tarafından da alınabilmektedir. Bu halde işyeri devri suretiyle işçiler yeni yükleniciye devredildiği için hizmet akitleri kesintiye uğramadan devam etmekte ve işçilik alacakları da bu doğrultuda hesaplanmaktadır.İşçiye ödenen kıdem tazminatı iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanmakta olup bu kıdem tazminatının tamamından işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak yükleniciler işverene karşı sorumludurlar.Yıllık izinler kullanılmadığı taktirde iş sözleşmesinin feshi ile ücrete dönüşmektedir. Sözleşmeyi feshedenin son yüklenici olduğu ve yıllık izinlerinde bu fesih ile ücrete dönüştüğü gözönüne alındığında yıllık izin ücretinden son yüklenici sorumlu olacaktır.İhbar tazminatından son işveren sorumludur. Bunların dışında hafta tatil ücreti, ücret alacağı, fazla mesai ücreti gibi işçiye ödenen tazminatlardan yükleniciler işverene karşı işçiyi çalıştırdıkları dönemle sınırlı olarak sorumlu olacaklardır.İşveren tarafından bu ödemelerin feri mahiyetinde yapılan ödemeler de ayrı esasla yüklenicilerden tahsil edilebilecektir.Yükleniciler aleyhine açılan rücu davalarında ayrı sözleşmelerle hizmet ifa eden yükleniciler mecburi dava arkadaşı olmadığı gibi borçtan müteselsilen sorumlu olacaklarına ilişkin kanun hükmü veya sözleşme bulunmamaktadır. Bu nedenle alacak davalarında her davalı aleyhine ayrı tahsil hükmü kurulmalıdır.(23. HD 2019/2339 Esas 2021/225 karar,: 2019/2341 Esas 2021/197 Karar)Öte yandan davalı iş verenin dava açılmadan önce temerrüde düşmediği, açılan rücuen tazminat davasıyla temerrüde düştüğü göz önünde bulundurulmalıdır. (23. Hukuk Dairesi 2017/2165 Esas 2020/3172 Karar)Taraflar arasında 01.01.2016 tarihinden sonra imzalanan sözleşme eki teknik şartnamelerin 17/5 maddesinde; mevzuata göre işçi alınması çıkarılması işçi haklarının ödenmesi ve sair konularda (kıdem tazminatı hariç olmak üzere) tüm sorumluluğun yükleniciye ait olduğunun kararlaştırıldığı görülmüş olunup tüm bu açıklamalar ışığında davalıların 01.01.2016 tarihi öncesi çalışmalara ilişkin dönemden dolayı yükleniciler işverene karşı işçiyi çalıştırdıkları dönemle sınırlı olarak sorumlu tutulacak 01.01.2016 tarihinden sonraki sözleşmeler bakımından ise sorumlulukları yoluna gidilemeyecektir.Mahkemece 23.06.2021 tarihli ek rapor aldırılmış olunup raporun 01.01.2016 tarihi öncesi çalışmalara ilişkin dönemden dolayı yüklenici ile işverenin yarı yarıya 01.01.2016 tarihinden sonraki dönem için ise asıl iş verenin sorumlu sorumlu olacakları yönünde terditli hesaplama yapıldığı görülmüştür.Bahse konu rapor incelendiğinde; Sözleşmede hüküm bulunmadığı durumda davalı alt işverenlerin ödenen kıdem tazminatından işçiyi çalıştırdıkları süreyle sorumlu olacakları ve 01.01.2016 sonrasında yüklenicinin sorumlu olmayacağının kabulü halinde;
12.06.2017 tarihinde ödenen 21.442,17 TL için:
Davalı … Özel Güvenlik TAd.Şti.’nin sorumluluğu 21.442,17/3344×1419- 9.098,81 TL,
Davalı …, Ltd. Şti., …, Ltd.Şti. ve … Lid. Şti. ortaklığının 21.442,17 / 3344 x 720 = 4.616,73.-TL,
…. Ltd. Şti. ve…, Ltd.Şti. iş ortaklığının sorumluluğu 21.442,17 / 3344 -720 = 4.616,73.TL,
22.12.2017 tarihinde ödenen 5.950), 12.-TL/Brüt için:
Davalı … Özel Güvenlik Ltd.Şti.’nin sorumluluğu 5.950,12/3344×1419 = 2.524,88. TL,
Davalı …. Ltd. Şti., …, Ltd.Şti. ve … Ltd. Şti. ortaklığının sorumluluğu 5.950,12 / 3344 x 720 = 1.281,12.-TL,
…. Ltd. Şti. ve…. Ltd.Şti. iş ortaklığının sorumluluğu S.950,12 / 3344 ; 720 = 1.281,12.-TL sorumlu olacağın 01,01.2016 sonrasında alt işvernelerin sorumlu olmayacağamın kabulü halinde …Ltd.Şti. ve … İş Ortaklığının bu dönemden kaynaklanan sorumluluğu olmayacağının belirtildiği görülmüştür.Belirtilen hesaplama taraflara arasında imzalanan sözleşme ve eki teknik şartname ile Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen 2019/2339 Esas 2021/225 karar, 2019/2341 Esas 2021/197 Karar sayılı içtihatlarına uygun olup raporun bu anlamda hükme esas alınabilecek mahiyette olduğu görülmüştür. 23.06.2021 tarihli rapor, iddia savunma ve HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda davalı tarafın söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek davalılar … Ltd. Şti,, … Ltd. Şti. istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda davacı tarafın söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 20/10/2021 tarih ve 2019/692 E – 2021/850 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davalılar … Ltd. Şti,, … Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 1.599,72 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından istinaf eden davalı tarafından peşin yatırılmış 202,00 TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 1.397,72 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalılar … Ltd. Şti,, … Ltd. Şti. dan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 13/05/2022