Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/2034 E. 2021/2220 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2034
KARAR NO: 2021/2220
KARAR TARİHİ: 23/12/2021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/10/2021
NUMARASI: 2020/449 E. 2021/866 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Rücuen Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/12/2021
KARAR YAZIM TARİHİ: 23/12/2021
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 12/10/2021 tarih ve 2020/449 E – 2021/866 K kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Davacının davalı kurum ile yapılan hizmet alım sözleşmesi gereğince araç hizmeti verdiğini, davalı kurum ile davacı arasındaki hizmet alım sözleşmesindeki ilişki asıl işveren-alt işveren ilişkisi olmayıp muvazaa olduğunu, işçi hizmet alım sözleşmesinin kurulduğu tarihten sonra fiilen asıl işverenin işini yapmakta olduğunu, davalı ile hizmet sözleşmesi gereğince davacı tarafından 01/10/2014 – 31/03/2018 tarihleri arasında çalıştırılan dava dışı …, 01/02/2014 – 31/03/2018 tarihle arasında çalıştırılan …, 01/12/2014 – 30/09/2014 tarihleri arasında çalıştırılan … ve 01/10/2014 – 31/12/2016 tarihleri arasında çalıştırılan …’ün çıkarılan KHK neticesinde 01/04/2018 tarihinde asıl işveren davalı …’nin kadrosuna geçtiğini, davalı … tarafından iş bu dava dışı işçilerin iş akdi kıdem tazminatı ödenmesi gerektirir şekilde sonlandığı gerekçesiyle dava dışı işçilere kıdem tazminatı ödemesini yaptığı, daha sonra ise … için 2.786,01 TL, … için 10.532,95 TL, … için 22.336,17 TL, … için 17.450,54 TL ödeme yaptığı kıdem tazminatının davacının hak edişinden kestiğini, davalı kurum tarafından yapılan kesintinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, dava dışı işçilere kıdem tazminatı davalı kurum tarafından ödenmesi gerekirken, davacının dava dışı işçileri taşeron olarak çalıştırdığı dönemlere ilişkin kıdem tazminatı davacının hak edişinden kesildiğini, davalı kurum ile davacının haricen görüşmesinde ise anılan ödemeler için rücu edilemez kanun maddesinin Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmesinden dolayı davacı şirkette anılan dava dışı işçilere yapılan ödemeleri rücu ettiklerini haricen beyan ettiklerini, davacı ile davalı arasında düzenlenen sözleşmenin 23. maddesinde; yüklenicinin çalıştıracağı personele ilişkin sorumluluklarının ilgili mevzuatın emredici hükümleri ile genel şartnamenin 6. bölümünde düzenlenmiş olduğunu, yüklenicinin bunlara aynen uymakla yükümlü olduğu belirtilmiş ise de genel şartnamenin 6. bölümünde dava konusu ile ilgili bir hüküm bulunmadığı, sözleşmenin diğer hükümleri incelendiğinde taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinde işçilerin iş akdinden doğacak tazminattan hangi tarafın ne oranda sorumlu olduğu hususunda bir düzenlemenin bulunmadığının görüldüğü, taraflar arasındaki uyuşmazlığın işçiye ödenen bu tazminattan hangi tarafın veya tarafların ne oranda sorumlu olduklarına ilişkin olduğu, uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine, aynı sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkla ilgili verilmiş mahkeme kararları ve genel hukuk prensipleri dikkate alınarak bir sonuca gidilmesi gerektiğini, dava dışı …’ın iş akdinin davacı şirkette 01/02/2004 tarihinde başladığı, Anayasa Mahkemesi iptal kararı 11/09/2014 tarihinden sonra imzalanan personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmesine ilişkin olduğu, bu tarihten önceki imzalanan sözleşmelerde 4857 Sayılı İş Kanununun 112. maddesi geçerliliğini koruduğundan dava dışı …’a davalı idare tarafından yapılan 22.136,17 TL’nin davacının hak edişinden kesilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca davalı idare tarafından dava dışı işçilerin kıdem tazminatı çıplak ücreti 35 gün üzerinden aylık giydirilmiş ücret üzerinden hesaplamasının yapılması ve faiz işletilmesi gerektiği, izah edilen nedenlerden dolayı davacının dava dışı işçilere yapılan ödemelerden sorumlu olmadığından, hak edişinden haksız yere yapılan kesintinin şimdilik 10.000,00 TL’sinin kesinti tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yargı yolunun caiz olmadığı, davanın idari yargıda görülmesi gerektiği, dava konusu alacağın zaman aşımına uğradığını, ara buluculuk başvurusunda yalnız rücuen tazminat yazdığını, rücuen tazminatın detaylandırılmadığı, davacı ile davalı arasındaki sözleşme gereği çalıştırılan işçilerin yalnız davalıya yardımcı işlerde çalıştıklarını, dolayısı ile davacı ile davalı arasında 4857 Sayılı İş Kanunu’nun ikinci maddesi uyarınca asıl işveren-alt işveren ilişkisinin olduğunu, 4857 Sayılı Kanun’un 112. fıkrasına eklenen hükmün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, iptal kararı sonucu, personel çalıştırmaya dayalı hizmet alımında 11/09/2014 tarihinden sonra imzalanan sözleşmeler kapsamında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait iş yerlerinde 11/09/2014 tarihinden sonra geçen süreye ilişkin kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan kıdem tazminatı ödemelerinde, taraflarca yapılan sözleşmede alt işverene rücu edileceğine dair bir hüküm bulunmasa bile rücu imkanının doğduğunu, dolayısı ile davacının, dava dışı işçilere ödenen kıdem tazminatlarından sorumlu olduğunu, davalı idare tarafından davacının hak edişinden kesinti yapılan tutarların sadece kıdem tazminatı ödenen işçiler …, …, … ve …’ü çalıştırdığı dönemle sınırlı olmak üzere yapıldığını, işçiye ödenen kıdem tazminatının iş sözleşmesinin fesh edildiği tarihte giydirilmiş ücret üzerinden hesaplandığını, davacının talep ettiği faiz başlangıç tarihini ve faiz türünü kabul etmediklerini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında “…Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında, bilirkişi raporunda yapılan hesaplamaya göre, davalının davacının hak edişinden 49.432,49 TL kesinti yapmasının taraflar arasındaki sözleşmelere ve Yargıtay kararlarına uygun bulunmuş, davalının davacının hak edişinden 53.105,67 TL kesinti yaptığı, 53.105,67 TL – 49.432,49 TL = 3.673,18 TL’nin haksız olduğu sonucuna varılmıştır.Davacı vekili davalının kesinti yaptığı tarihte temerrüde düştüğünü, alacağına bu tarihten itibaren faiz işletilmesi gerektiğini ileri sürmüş, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde davacının davalıya 06/11/2019 tarihinde ve 09/01/2020 tarihinde olmak üzere iki kez yazılı olarak başvurduğunu, davalının söz konusu tarihte temerrüde düştüğünü ileri sürmüştür. Taraflar arasında sözleşme ilişkisinin olması nedeni ile tarafların birbirinden alacak talep etmesi halinde ancak karşı tarafı temerrüde düşürmesi halinde temerrüt gerçekleşir. Davacı, davalıyı dava tarihinden önceki bir tarihte temerrüde düşürdüğünü iddia ediyorsa söz konusu iddiasını ispat ile yükümlüdür. Davacı iddiasını ispat zımnında evrak kayıt tarihli dilekçe örneği sunmamıştır. Davacı vekili, davalı tarafından söz konusu belgelerin sunulmadığını iddia etmektedir. Davalı taraf kendi aleyhinde olan bir belgeyi sunmak ile yükümlü değildir. Davacı, dava tarihinden önce davalıyı temerrüde düşürdüğünü ispatlayamamıştır. Taraflar tacir olup, alacağa ticari işlerde uygulanan avans veya reeskont faizi işletilmesi mümkün olmakla beraber davacının dava dilekçesinde açıkça yasal faiz talep etmesi nedeni ile mahkememizce taleple bağlı kalınmıştır.İzah edilen nedenlerle davanın kısmen kabulü ile 3.673,18 TL’nin dava tarihi olan 23/07/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiş ve mahkememizce davanın kısmen kabulü ile 3.673,18 TL’nin dava tarihi olan 23/07/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine,…” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraf vekillerince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı … Vekili İstinaf başvuru dilekçesinde özetle;Yargı yoluna ilişkin itirazlarında İdarelerinin davacının hakkedişinden kesinti yapılmasına dair kararın idari karar olması nedeniyle davanın idare mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin olup bu nedenle davanın usulden reddedilmesi gerekirken Yerel Mahkemenin adli yargının görevli olduğuna karar vermesini istinaf ettiklerini, zamanaşımı itirazlarının olmasına rağmen itirazlarında haksız olduklarına muza karar verilmiş olup Yerel Mahkemenin bu kararını istinaf ettiklerini, arabuluculuk başvurusunda başvuru konusunun sadece rücuen tazminat olarak belirtilmiş olup rücuen tazminatın detayının belirtilmediğini, bu nedenle arabuluculuk başvurusunun usule aykırı olduğunu, usule aykırı olan arabuluculuk belgesi nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken kabul edilerek davanın kısmen kısmen kabul kısmen reddine karar verilmesini, yerel Mahkeme kararında taraflar arasındaki sözleşmelerin tamamında yıldan yıla tutarlarda farklılık arz etmekle birlikte, sözleşme kapsamında çalışan işçilere aylık yemek ve yol ücreti ödeneceği düzenlendiğini, ancak bunun dışında bir sosyal veya ayni yardımı yapılacağı yönünde bir düzenleme yapılmamış olduğunu, oysa davalı kurumun KHK ile İdarelerinde çalışmaya devam eden iki işçi için yaptığı kıdem tazminatı hesaplarında çıplak brüt ücrete yol ve yemek yardımı dışında çocuk yardımı, yakacak yardımı, ikramiye, yol yardımı, direksiyon tazminatı, bayram yardımı ve öğrenim yardımı kalemlerinin eklenerek giydirildiğini, ücretin tespit edildiğini, yine aynı kişiler için kıdem tazminatının 35 günlük giydirildiğini, brüt ücret üzerinden hesaplandığının belirtildiğini ve bilirkişi raporuyla tespit edilen 3.673,18-TL açısından davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, yerel Mahkeme tarafından dayanak yapılan bilirkişi raporunda … ve …’ ün 20/11/2017 tarihli ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 127 nci maddesiyle 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici 23 ve geçici 24 üncü maddelerinde belirtilen Kamu Kurum ve Kuruluşlarında 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve diğer mevzuat hükümleri uyarınca personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında çalışmadığı için 696 sayılı KHK neticesinde 01/04/2018 tarihinde … Personel A.Ş.’de çalışmaya başlamadıklarını, hesaplamalar bölümünde bilirkişi ; … ve … için kıdem tazminatı hesaplamasında brüt ücrete ek olarak ödenen yol ve yemek ücretlerinin dahil edilmediğini, hesaplamanın bu yönüyle de eksik olduğunu ve buna ilişkin itirazlarının yerel mahkeme tarafından kabul edilmediğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde davanın idareleri aleyhine kabul edilen kısmının kaldırılması ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafın üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava dışı …’in iş akdinin davalı kurumda 22.07.2019 tarihinde sona erdiğini, dava dışı …’in müvekkili şirkette 01.02.2014-30.09.2014 tarihleri arasında çalıştığını, dava dışı …’ün iş akdinin davalı kurumda 31.05.2019 tarihinde sona erdiğini, dava dışı …’ün müvekkili şirkette 01.10.2014-31.12.2016 tarihleri arasında çalıştığını, dava dışı …’ın iş akdinin davalı kurumda 31.08.2018 tarihinde sona erdiğini, dava dışı …’ın müvekkili şirkette 01.10.2014-31.12.2016 tarihleri arasında çalıştığını, dava dışı …’ün iş akdinin davalı kurumda 31.03.2018 tarihinde sona erdiğini, dava dışı …’ün müvekkili şirkette 01.02.2014-3.09.2014 tarihleri arasında çalıştığını, davalı kurumun Anayasa Mahkemesi’nin 15.10.2019 RG No:30919 ANY . MAH. 19.09.2019 Tarih 2019/42 E. 2019/73 K. Sayılı kararı ile 857 Sayılı Yasanın 112. Maddesinin Ek fıkra :21/02/2019-7166/11 mad. iptal olduğu gerekçesiyle dava dışı işçilerin müvekkil şirkette çalıştığı dönemleri rücu ettiklerini, Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11 esas 1989/48 karar sayılı kararında, “ Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralının kabul edildiğini, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının geriye yürümeyeceğinden, dava dışı 3. Kişilerin iş akdine son verildiği tarihlerde 4857 Sayılı Yasanın 112. Maddesinin Ek fıkra :21/02/2019-7166/11 mad. ” 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca alt işverenler tarafından çalıştırılan işçilere, 11/09/2014 tarihinden sonra imzalanan ihale sözleşmeleri kapsamında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait işyerlerinde 11/09/2014 tarihinden sonra geçen süreye ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan kıdem tazminatı ödemeleri için sözleşmesinde kıdem tazminatı ödemesinden ötürü alt işverene rücu edileceğine dair açık bir hükme yer verilmemişse alt işverenlere rücu edilmez.” kanun maddesinin halen yürürlükte olduğunu, yerel mahkemede görülen ihtilafında iş bu kanun maddesi doğrultusunda çözülmesi gerektiğini, yerel mahkemece davalı kurum ile müvekkili arasında 11.09.2014 tarihinden sonra imzalanan sözleşmelerde kıdem tazminatı sorumluğunun hangi tarafa yüklenmiş ise o doğrultuda ihtilafın çözülmesi gerektiğini,yerel mahkeme tarafından bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda müvekkili ile davalı arasında yapılan sözleşmeler ve eklerinde işçilik alacaklarına ilişkin sorumluluğun yükleniciye yüklemesi gerekçesiyle müvekkili aleyhine tazminat hesaplandığını, bilirkişinin raporunda davalı tarafın cevap dilekçesinde sunduğu 4 adet hizmet sözleşmesine atıfta bulunduğunu, bilirkişinin raporunda iş bu sözleşmelerin incelenmesinde 01.02.2012 başlangıç ve 31.01.2013 bitiş tarihli, 01.02.2014 başlangıç, 30.09.2014 bitiş tarihli sözleşmelerde “Diğer Hususlar” başlıklı 36. Maddesinin 4 numaralı alt bentlerinde “Bu işte çalıştırılacak sürücülerin sorumluluğu (maaşlar, sigorta primleri, tazminatlar, işsizlik sigortası primleri, kıdem tazminatları vb. Kesinti ve ödemeler) yüklenici firmaya ait olduğu. Yüklenicinin İş Kanunu hükümleri doğrultusunda ödemesi gereken işçilerin kıdem tazminatı dahil her türlü alacaklarının ödememesi halinde, idare, bu miktarları hakkediş, kesin teminat vb. Alacaklarından keserek işçilere ödeme hakkına sahiptir.” hükmü bulunduğunu belirttiğini, diğer iki sözleşmede bilirkişinin kıdem tazminatına ilişkin bir hüküm tespit etmemesine rağmen, anılan iki sözleşmeyi yukarıda belirtilen sözleşmeler gibi yorumladığını bilirkişi tarafından yapılan hesaplamanın hatalı olduğunu, bilirkişi tarafından, müvekkilinin sorumlu olduğu kıdem tazminatlarının hesaplanırken işçilerin son giydirilmiş 35 günlük ücretinin esas alındığını, oysaki, müvekkilinin sorumluluğunun tespiti bakımından işçilerin müvekkili şirketin işçisi olarak çalıştıkları dönemdeki 30 günlük giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanması gerektiğini, dava dışı işçilerin kadroya geçtikleri için maaşlarında artış olduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun tam olarak tespiti için işçilerin müvekkili şirketin işçisi olarak çalıştıkları dönemdeki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanması gerektiğini, dava dışı işçileri davalı kuruma geçtikleri tarih itibariyle müvekkili şirket ile ilişiklerinin kesildiğini, ayrıca, davalı kuruma geçtikten sonra, memur kadrosunda çalıştıkları için maaşlarının arttığını, müvekkilinin sorumlu olduğu miktarın var olduğu kanaatinde ise davalı kurumda aldıkları maaş üzerinden hesaplamanın müvekkili şirketin mağduriyetine yol açacağını, dava dilekçelerinde davalı kurum ile olan tüm yazışmaların celbinin istenildiğini, iş bu yazışmaların davalı kurumca eksik gönderilmesinden dolayı müvekkili şirketin hak edişinden yapılan kesintilerin iadesi için davalı kuruma 06.11.2019 ve 09.01.2020 tarihli başvurularının gönderilmemiş olup, dosyada bulunmadığını, söz konusu başvuruların davalı kurumdan mahkemece istenilmesini talep etmelerine rağmen taleplerinin mahkemece yerine getirilmediğini dava dışı …’a ödenen kıdem tazminatı için müvekkilinin hak edişinden kesilen 22.336,17 TL’nin iadesi için 06.11.2019 tarihinde başvuru yapıldığından, dava dışı dava dışı …, … ve …’e ödenen kıdem tazminatı için müvekkilinin hak edişinden kesilen toplam 30.769,50 TL’nin iadesi için 09.01.2020 tarihinde başvuru yapılarak temerrüte düşürüldüğünden söz konusu tarihlerin dikkate alınarak faiz hesabının yapılması gerektiğini, bu yüzden mahkemece, dava tarihi itibariyle faize hükmedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Vekilince sunulan istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça ileri sürülen istinaf nedenlerinden birisi 4857 Sayılı Yasanın 112. maddesinin ek fıkrasının halen yürürlükte olduğunu ileri sürdüğünü, yerel mahkemede görülen ihtilafında iş bu kanun maddesi doğrultusunda çözülmesi gerektiğini ileri sürdüğünü,. oysa ki 4857 Sayılı Kanunun 112. fıkrasına eklenen (Eklenmiş Fıkra RGT: 22.02.2019 RG No: 30694 Kanun No: 7166/11) “4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca alt işverenler tarafından çalıştırılan işçilere, 11/9/2014 tarihinden sonra imzalanan ihale sözleşmeleri kapsamında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait işyerlerinde 11/9/2014 tarihinden sonra geçen süreye ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan kıdem tazminatı ödemeleri için sözleşmesinde kıdem tazminatı ödemesinden ötürü alt işverene rücu edileceğine dair açık bir hükme yer verilmemişse alt işverenlere rücu edilmez.” hükmünün Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 16/10/2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2019/42 E. 2019/73 K. sayılı 19/09/2019 tarihli ilamı ile iptal edildiğini, personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımında 11/09/2014 tarihinden sonra imzalanan sözleşmeler kapsamında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait işyerlerinde 11/09/2014 tarihinden sonra geçen süreye ilişkin kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan kıdem tazminatı ödemelerinde taraflarca imzalanan sözleşmede kıdem tazminatı ödemesinden ötürü alt işverene rücu edileceğine dair açık bir hükme yer verilmemiş olsa dahi alt işveren tarafından çalıştırılan işçiye kamu kurum ve kuruluşu tarafından yapılan kıdem tazminatı ödemesi nedeniyle alt işverene rücu edilebileceği durumunun ortaya çıktığını, dolayısıyla davacının İdaremizle imzalamış olduğu sözleşme gereğince sözleşme süresince kendi işçisi olarak İdarelerinde çalıştırmış olduğu …, …, … ve … için İdareleri tarafından ödenen kıdem tazminatlarından sorumlu olduğuna dair herhangi bir tereddüt ve şüpheye yer olmadığını, dolayısıyla davacının ileri sürdüğü istinaf nedeninin yerinde olmadığını, davacı tarafın istinaf dilekçesinde de belirtildiği üzere “Diğer Hususlar” başlıklı 36. maddesinin 4 numaralı alt bentlerinde “Bu işte çalıştırılacak sürücülerin sorumluluğu (maaşlar, sigorta primleri, tazminatlar, işsizlik sigortası primleri, kıdem tazminatları vb. Kesinti ve ödemeler) yüklenici firmaya ait olduğu. Yüklenicinin İş Kanunu hükümleri doğrultusunda ödemesi gereken işçilerin kıdem tazminatı dahil her türlü alacaklarının ödememesi halinde, idare, bu miktarları hakkediş, kesin teminat vb. Alacaklarından keserek işçilere ödeme hakkına sahiptir.” hükmünün mevcut olduğundan İdarelerince yapılan işlemlerin Kanuna ve sözleşme maddelerine uygun olduğunu, davacı tarafça ileri sürülen istinaf nedenlerinden bir diğerinin de Yerel Mahkeme tarafından esas alınan bilirkişi raporunda son giydirilmiş ücrete ilişkin olduğunu, HMK’nun “Delillerin İkamesi” başlıklı 318. Maddesinde “Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.” hükmünün amir olduğunu, davacı taraf kendisinin elinde olan evrakı sunmadığı için ispat külfetine aykırı davrandığını, olayısıyla bu istinaf nedeninin de yersiz olduğunu beyan ederek yerel mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi neticesinde davanın İdareleri aleyhine kabul edilen kısmının kaldırılması ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini; istinaf talebinde bulunan davacının istinaf nedenlerinin esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafın üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinaf başvurusuna cevap dilekçesinde özetle; Karşı tarafın davacının hakedişinden yapılan kesintinin idari bir karar olduğunu ve davanın idare mahkemesinde görülmesi gerektiğini, davanın usulden reddedilmesi gerektiğini iddia etse de, yapılan işlem özel hukuk hükümleri uyarınca yapıldığı için görevli mahkemenin Asliye Ticaret mahkemesi olduğunu, karşı tarafın arabuluculuk başvurusunun sadece rücuen tazminat olarak belirtildiğini, detayının belirtilmediğini, arabuluculuk başvurusunun usule aykırı olduğunu, bu sebeple davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini iddia ettiğini, davalı, taraflar arasında birden fazla ticari ilişki olduğunu öne sürmediği gibi, dosyada da bu dava konusu haricinde başka bir ticari uyuşmazlık olduğuna dair delil bulunmadığını, bu sebepten dolayı arabuluculuk başvurusunun usulüne uygun olup, davalının bu iddiasının dayanaktan yoksun olduğunu, karşı tarafın, yapılan bütün kesintilerin ve miktarlarının hukuka ve kanuna uygun olduğunu iddia ettiğini, karşı tarafın yaptığı kesintiler ve kesinti miktarlarının hukuka ve kanuna aykırı olduğunu, davalı kurumun Anayasa Mahkemesi’nin 15.10.2019 RG No:30919 ANY . MAH. 19.09.2019 Tarih 2019/42 E. 2019/73 K. Sayılı kararı ile 857 Sayılı Yasanın 112. Maddesinin Ek fıkra :21/02/2019-7166/11 mad. iptal olduğu gerekçesiyle dava dışı işçilerin müvekkili şirkette çalıştığı dönemleri rücu ettiklerini, Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11 esas 1989/48 karar sayılı kararında, “ Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralının kabul edildiğini, yerel mahkemece davalı kurum ile müvekkili arasında 11.09.2014 tarihinden sonra imzalanan sözleşmelerde kıdem tazminatı sorumluğu hangi tarafa yüklenmiş ise o doğrultuda ihtilafın çözülmesi gerektiğini, mahkemece bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, dava dışı işçi …’ün iş akdinin müvekkili şirkette sona erdiği 31.12.2016 tarihi itibariyle taraflar arasında geçerli olan hizmet alım sözleşmesinde kıdem tazminatına ilişkin bir düzenleme olmadığından dolayı, yürürlükteki kanuna göre davalı kurum tarafından ödenmesi gerektiğini, dava dışı işçiler … ve …’ın iş akitleri müvekkil şirkette sona erdiği 31.03.2018 tarihi itibariyle taraflar arasında geçerli olan hizmet alım sözleşmesinde kıdem tazminatına ilişkin bir düzenleme olmadığından dolayı, yürürlükteki kanuna göre davalı kurum tarafından ödenmesi gerektiğini, bilirkişi tarafından sözleşmede olmayan hükümlerin yorum yoluyla eklenmesi ve genişletilmesi suretiyle , iş akdinin fesih tarihindeki yürürlükteki kanun maddesine göre hesaplama yapılmaması ve mahkemece bu raporun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu ileri sürerek karşı tarafın istinaf talebinin reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet sözleşmesinden kaynaklı rücuen tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, iş akdinin feshine bağlı hak ve alacak olan kıdem tazminatı yönünden davacının dava dışı işçilerin davacı şirket bünyesinde çalıştığı dönemle sınırlı olmak şartıyla kıdem tazminatının tamamından sorumlu olduğunu ancak idarece kesinti yapılırken yanlış hesaplama sonucu 3.673,18 TL fazla kesinti yapıldığından bahisle davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.Hizmet alım sözleşmeleri; ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği sözleşmelerdir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Sözleşme kapsamında yapılması gereken iş yüklenici işçisi tarafından yerine getirilecektir. İş aktinin yüklenici ile işçi arasında yapıldığı hususu ihtilaflı değildir. SGK kayıtları da bu hususu doğrulamaktadır. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur. İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir.İşçilik alacakları işveren tarafından ödenen işçinin; yüklenici işçisi olması, sözleşme ücretine işçinin ücret ve sosyal haklarının dahil olması, işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.Hizmet alım ihaleleri aynı yüklenici tarafından alındığı gibi, değişik yükleniciler tarafından da alınabilmektedir. Bu halde işyeri devri suretiyle işçiler yeni yükleniciye devredildiği için hizmet akitleri kesintiye uğramadan devam etmekte ve işçilik alacakları da bu doğrultuda hesaplanmaktadır. İşçiye ödenen kıdem tazminatı iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanmakta olup bu kıdem tazminatının tamamından işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak yükleniciler işverene karşı sorumludurlar.
Yıllık izinler kullanılmadığı taktirde iş sözleşmesinin feshi ile ücrete dönüşmektedir. Sözleşmeyi feshedenin son yüklenici olduğu ve yıllık izinlerinde bu fesih ile ücrete dönüştüğü gözönüne alındığında yıllık izin ücretinden son yüklenici sorumlu olacaktır.İhbar tazminatından son işveren sorumludur. Bunların dışında hafta tatil ücreti, ücret alacağı, fazla mesai ücreti gibi işçiye ödenen tazminatlardan yükleniciler işverene karşı işçiyi çalıştırdıkları dönemle sınırlı olarak sorumlu olacaklardır. İşveren tarafından bu ödemelerin feri mahiyetinde yapılan ödemeler de ayrı esasla yüklenicilerden tahsil edilebilecektir. .(23. HD 2019/2339 Esas 2021/225 karar,: 2019/2341 Esas 2021/197 Karar,2019/2330 Esas 2021/175 Karar 2019/2331 Esas 2021/59 Karar 2019/2321 Esas 2020/4579 Karar)Dosya kapsamında yer alan mahkemecede hükme esas alınan 12.03.2021 tarihli bilirkişi raporu incelendiğinde, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde hazırlandığı görülmüş olunup mahkemece rapora dayanılarak hüküm kurulmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Açıklamalar ışığında davacının istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Davaya konu somut olayda istinaf eden davalı …’nin davacıya 3.673,18 TL ödemesine karar verildiği görülmüştür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İstinaf Yoluna Başvurulabilen Kararlar” başlığını taşıyan 341. maddesinin 2. fıkrasında açıkça; “Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir.” 4. Fıkrasında :”(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.” şeklinde düzenlenmiştir. 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile değişik Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ”istinaf yoluna başvurulabilen kararlar” kenar başlığını taşıyan 341. maddesinin 2-3-4. fıkralarında değişiklik yapılarak “binbeşyüz” Türk Lirası ibaresi “üçbin” Türk Lirası olarak değiştirilmiş, yine 6763 sayılı Kanunun 47. maddesinde kanunun yayımı tarihi ile yürürlüğe gireceği aynı Kanunun “Parasal sınırların artırılması” başlıklı ek 1. maddesinde;”(1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.(2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” hükmü getirilmiştir.Mahkemece 12/10/2021 tarihinde nihai karar verilmiş olup, hükmün verildiği tarih itibariyle kesinlik (İstinaf edilebilme) sınırı 5.880,00-TL’dir.İstinaf eden Davalı tarafından istinaf kanun yoluna konu edilen karara ilişkin kabul edilen dava değerinin/karar miktarının ise 3.367,18 TL’ye ilişkin olduğu görülmüş olup HMK 341/2-4 maddesi gereğince hükmün verildiği tarih itibariyle miktar veya değeri 5.880,00 (beşbinsekizyüzseksen) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar kesin olduğundan, mahkemece her ne kadar ilgili istinaf başvuru dilekçesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 346/1. maddesi uyarınca reddine karar verilmemiş ise de; aynı Kanun hükmü ve 352. madde hükmü uyarınca, istinaf başvuru dilekçesinin miktar itibariyle kesin olan bir karara ilişkin olması sebebiyle istinaf eden davalının istinaf dilekçesinin/başvurusunun HMK 352/1-b maddesi gereğince usulden reddine karar vermek gerekmiştir.HMK 352/1-b maddesine göre kesin olan kararların istinafı halinde Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk dairesince ön incelemede öncelikle gerekli karar verilir.Açıklanan nedenlerle istinaf eden davalnın istinaf ettiği karara ilişkin aleyhine kabul edilen dava değerinin/karar miktarının kesinlik (istinaf edilebilme) sınırının altında olması nedeniyle kesin sayılan kararla ilgili işbu istinaf dilekçesinin/talebinin HMK 341/2-4 ve HMK 352/1-b maddeleri gereğince usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 12/10/2021 tarih ve 2020/449 E – 2021/866 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalının istinaf ettiği meblağ kesinlik sınırı içerisinde kaldığından davalının istinaf talebinin 6100 sayılı HMK 341/2-4 ve HMK 352/1-b maddeleri gereğince usulden REDDİNE
3-59,30 TL istinaf karar harcının talebi halinde istinaf eden davalıya iadesine,
4-İstinaf eden davacıdan alınması gerekli olan istinaf karar ve ilam harcı kendisinden peşin alındığından harçla ilgili bir karar verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf başvurusunda bulunan davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendileri üzerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/12/2021