Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1961 E. 2021/2153 K. 15.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1961
KARAR NO: 2021/2153
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/06/2021
NUMARASI: 2019/404 E. 2021/503 K.
DAVANIN KONUSU: Genel Kurul Kararının İptali İstemli
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/12/2021
KARAR YAZIM TARİHİ: 16/12/2021
Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin istinafa konu edilen 29/06/2021 tarih ve 2019/404 E – 2021/503 sayılı kararına karşı süresi içinde davacılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların … San. Ve Tic. A.Ş’de hissedarlar olduklarını, Kayseri 2. Sulh Ceza Hakimliği’nce 18/08/2016 tarihinde … San. Ve Tic. A.Ş’ne CMK’nun 133. maddesi kapsamında kayyım atandığını, CMK’nun 133. maddesine göre kayyımların yapmış oldukları işlemlere karşı TMK ve TTK hükümlerine göre görevli mahkemede dava açılabileceğinin düzenlendiğini, … San. Ve Tic. A.Ş’nin kayyımlık görevinin KHK uyarınca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na geçtiğini, çıkartılan 694 sayılı Ohal KHK’sı ile TMSF’nin kayyımlık görevi yaptığı şirketlerde genel kurul yetkilerinin fonun ilişkili olduğu bakan tarafından kullanılabileceği şeklinde düzenlendiğini, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun 20/06/2019 tarih ve 2019/348 sayılı kararı ile … San. Tic. A.Ş’yi TTK 159 vd. Maddelerinde düzenlenen bölünme yolu ile 3 yavru şirket kurulması kararı aldığını, bu kararın da 21/06/2019/81514179-100-E.13297 sayılı genel kurul kararı ile onaylandığını, yeni kurulan 3 yavru şirketin Kayseri Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne kayıtlı … San. Tic. A.Ş ve … San. Tic. A.Ş ile Bursa Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne kayıtlı … San. Tic. A.Ş olduğunu, TMSF’nin yapmış olduğu bu işlemden 23/07/2019 tarihinde davacıların haberi olduğunu, bölünme yolu ile yeni kurulan her 3 şirkette de … San. Tic. A.Ş’nin %100 oranında pay sahibi olduğunu, ancak kanunun açık düzenlemesi uyarınca yeni kurulan 3 şirkette de davacılara ve diğer pay sahiplerine aynı oranda pay verilmesi gerekirken bunun yapılmadığını, açıkça kanuna aykırı hareket edildiğini, bunun yanı sıra onaylama işleminin de ilgili bakan tarafından yapılmayıp doğrudan TMSF tarafından yapıldığını, genel kurul kararının bu iki sebepten açıkça kanuna aykırı olduğunu bildirerek 21/06/2019/81514179-100-E.13297 sayılı genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti ile iptaline, mahkeme aksi kanaatte ise genel kurul kararlarının kanuna aykırı olması nedeniyle iptaline, telafisi imkansız zararlara neden olacak olmasından dolayı genel kurul kararlarının uygulanmasının dava sonucuna kadar tedbiren durdurulmasına, bu nedenlerle resen başkanlığınızca ileri sürelecek gerekçeler ile 680 sayılı Ohal KHK’sının 81. maddesi ve 694 sayılı Ohal KHK’sının 180. maddeleri ile 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine dair Kanun’un 19. maddesinin 3, 8,9, 10. fıkralarının açıkça Anayasa’nın başlangıç hükümlerine 5, 13, 15, 35, 38, 40. maddelerine aykırı olması nedeniyle Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca iptali amacıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılması yönünde karar verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin, bir kısmı davacıların olduğu hissedar ve eski yöneticilerinin, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu/yöneticisi oldukları gerekçesi ile başlatılan soruşturma neticesinde, davalı şirket ve … A.Ş. bünyesinde bulunan ve çoğunluk hisselerine haklarında soruşturma yürütülen şahısların çoğunluk hissesine sahip olduğu (bir kısmı davacılardır) şirketlere, öncelikle Kayseri 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ni CMK’nun 133. maddesi hükmü gereğince kayyım atandığını, daha sonra çıkarılan olağanüstü hal kararnamaleri gereğince, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun mahkemeler tarafından kayyım olarak atanması cihetine gidildiğini, bu kapsamda, davacı şirket ve … A.Ş. grubuna bağlı şirketlere, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/342 Esas sayılı dosyasından kayyım olarak TMSF’nin atanmasına karar verildiğini, karar gereğince, TMSF dönem içinde değişiklikler yapmak suretiyle, kanun hükmünde kararname ile tanınan yetki çerçevesinde davalı şirkete yönetim kayyımları atamış bulunmakta olduğunu, davalı şirket yönetimi, kanun hükmünde kararname gereğince verilen yetki çerçevesinde, TMSF Fon Kurulu tarafından atanan kayyım yönetim kurulu üyeleri tarafından yönetildiğini, davacıların da içinde bulunduğu, davalı şirketin eski yönetici ve ortakları ile ilgili Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/342 Esas sayılı dosyasından yapılan yargılama neticesinde, davacılara FETÖ/PDY suç örgütü yönetici/üyesi olmaları sebebiyle hapis cezaları verilmiş ve davalı şirkette sahip oldukları hisseler de dahil olmak üzere, … A.Ş. bünyesine dahil olan ve mahkeme kararında yazılı olan şirketlerdeki hisselerinin müsaderesine karar verildiğini, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile ilgili olarak, istinaf başvurusu yapıldığını ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi’nin 2018/3042 Esas sayılı dosyasından ilk derece mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiğini, davacıların davacı taraf sıfatı bulunmadığını, bu nedenle, davanın işin esasına girilmeksizin davacı taraf sıfatı yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiğini, KHK’nın 19/9. maddesi hükmü 19/10 fıkrası gereğince yapılan yetki devri neticesinde TMS Fon Kurulu’na ait bulunduğunu, bu kapsamda, TMS Fon Kurulu tarafından alınan kararların genel kurul kararı olarak esas alındığını, TTK’nun 446/b. maddesi hükmünde yazılı olan dava açma hakkının, genel kurula katılma hakkına sahip olmaya ve genel kurul sürecinde bulunma hakkına sahip olmaya yönelik haklardan olduğunu, KHK hükmü gereğince, davacıların genel kurula katılma hak ve yetkileri bulunmaması sebebiyle, yasanın bu hükmü kapsamında dava açma hakkına sahip olmaları da söz konusu olamayacağını, bu nedenlerle davacıların davasının iptal davası açma yönünde, davacı taraf ehliyetlerinin bulunmaması sebebine dayalı olarak işin esasına girilmeksizin reddine karar verilmesi gerektiğini, davacılar tarafından açılan davanın usulden ve esastan reddine, TTK’nun 448/3. maddesi gereğince, davacıların şirket sermayesinin %20 sinden az olmayacak şekilde nakit veya banka teminat mektubu teminat göstermelerinin istenmesine, bu teminat tutarının dava şartı olarak öngörülmesine ve dava şartı teminatın yatırılmaması halinde, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini, davacıların KHK hükümleri ile KHK hükümlerinin uygun bulunmasına ilişkin kanun hükümlerinin Anayasa’ya aykırılık iddialarının samimi olmaması sebebiyle, Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması taleplerinin reddine, davacıların açtıkları davanın kötü niyetli olarak açılmış olması sebebiyle, TTK’nun 451. maddesi gereğince müspet, menfi ve manevi zararların müteselsilen tazminini isteme hakkının saklı tutulmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda “… 6102 sayılı TTK’nun 622. maddesine göre; “Bu kanunun anonim şirket genel kurul kararlarının butlanına ve iptaline ilişkin hükümleri kıyas yoluyla limited şirketlere de uygulanır.” 6102 sayılı TTK’nun 448/3. fıkrası gereğince; ortaklar kurulu kararının iptali davası açılması halinde; “Mahkeme şirketin istemi üzerine muhtemel zararlarına karşı davacıların teminat göstermesine karar verebilir. Teminatın nitelik ve miktarını Mahkeme belirler.” hükmü uyarınca davalı şirket davacılardan teminat alınmasını istediğinden, mahkememizce; 17/11/2020 tarihli celsede, 6102 sayılı TTK’nun 448/3. maddesi uyarınca davalı şirketin teminat alınması talebi bulunduğu dikkate alınarak dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna göre tüm davacılar yönünden dava tarihi itibari ile davalı şirketin sermayesi olan 150.000.000,00-TL’nin takdiren %5’i olan 7.500.000,00-TL nakdi teminatı veya aynı miktarlı süresiz banka teminat mektubunu mahkememize sunmaları için davacılara kesin süre verilmiş ve kesin süreye uyulmadığı takdirde HMK’nun 88/1, 114/1-ğ ve 115/2. maddeleri gereğince davanın usulden reddine karar verileceği davacılar vekiline usulünce ihtar edilmiştir. HMK’nun 114/ğ bendi gereğince, “teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi” dava şartı olduğundan; davacılar, kesin süre içerisinde teminat yatırmayarak bu dava şartını yerine getirmemiştir. HMK’nun 88/1. maddesine göre; “Hakim tarafından belirtilen kesin süre içerisinde teminat gösterilmezse dava usulden red edilir.” Yine HMK’nun 115/2. madde gereğince mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. Açıklanan yasal kurallar karşısında; davalı şirket işbu davada davacılardan teminat alınmasını istemiştir. HMK’nun114/ğ bendi gereğince teminat gösterilmesi dava şartı niteliğindedir. Mahkememizce davacı tarafa teminat yatırması için TTK’nun 448/3, HMK’nun 81/1 ve HMK’nun 115/2. madde gereğince kesin süre vermiştir. Davacılar tarafından kesin süre içerisinde teminat şartını yerine getirmediğinden HMK’nun 88/1, 114/1-ğ ve 115/2. maddesi gereğince” dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.İş bu kararı davacılar vekili süresinde istinaf etmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; genel kurul kararının batıl olmasının kanuna açıkça aykırı olması nedenleri ile açmış oldukları davanın 17.11.2020 tarihli celsenin 1 numaralı ara kararı ile TTK 448/3 maddesi uyarınca şirket sermayesinin 45’i olan 7.500.000,00TL tutarında nakdi veya süresiz banka teminat mektubu sunmak üzere tüm davacılara süre verildiğini, bu ara karar uyarınca HMK 334 vd. maddeleri uyarınca adli yardım talebinde bulunulduğunu, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından adli yardım taleplerinin, dosyada yeterli belge bulunmadığı ve ayrıca davacıların kendilerini vekil ile temsil ettirmeleri, vekalet ücreti ödeyebilecek durumda olduklarının anlaşıldığı gerekçesi ile reddedildiğini, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen adli yardım talebinin reddine dair karara Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde itiraz edildiğini ancak Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesince itirazın reddedildiğini, gerek Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi gerekse itiraz üzerine adli yardım talebine bakan Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesince adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini, zira davacılardan … dışındaki tüm davacıların her türlü malvarlığı üzerinde Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/342E sayılı dosyasından elkoyma tedbiri bulunduğunu, bu maddi olguyu Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/342E sayılı dosyasında açıkça belirli olduğunu, … dışındaki tüm davacıların her türlü malvarlığı üzerine Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince tedbir konulması nedeniyle davacıların şahsi malvarlıklarından tasarruf edememekte olduklarını, malvarlıklarından tasarruf edemeyen davacıların Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce belirlenen 7.500.000,00TL tutarındaki teminatı nakdi veya teminat mektubu şeklinde karşılamalarının da mümkün olmadığını, davacılardan … yönünden ise Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/522 Esas sayılı dosyasından verilen ara karar uyarınca da davacı …’ın tüm malvarlığı üzerinde tedbir olduğu da Sayın Mahkemece kabul edildiğini, ancak davacı … yönünden de adli yardım talebinin reddedildiğini, tüm davacıların kendilerini bir avukat ile temsil ettirebildiklerine göre teminat tutarı olan 7.500.000,00TL’yi karşılamaya maddi imkanlarının bulunduğu gerekçesi ise Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği tarafından 02.01.2020 tarih ve … sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ve bu tarifenin eki uyarınca hukuken geçerli bir gerekçe olmadığını,Türk Ticaret Kanunu 448/3. Maddesi uyarınca davacılardan teminat gösterilmesine karar verilebilmesi için öncelikle davalı şirketin muhtemel zararını ortaya koyması gerektiğini, davalı şirketin muhtemel zararı bulunmuyor ise veya bu yönde bir iddiada bulunulmamış ise mahkemece davacılardan teminat gösterilmesinin istenilmesinin mümkün olmadığını, teminatın ön şarta bağlı olduğunu, davalı şirketin ise ne cevap dilekçesinde ne de yargılama aşamasında hiçbir zaman muhtemel zarara uğrayacağını iddia etmediğini, sadece teminat gösterilmesi talebinde bulunduğunu, soyut bir gerekçe dahi ileri sürülmeden davalının teminat talebinin kabulüne karar verilmesinin açıkça TTK 448/3. Maddesine aykırı olduğunu, bununla birlikte davacıların davalı şirkette eşit pay sahibi olmadığını, mahkemece teminat talep ediliyorsa dahi, talep edilen teminat tutarının davacıların paylarına orantılı olması gerektiği kanaatinde olduklarını, zira böyle bir durumda az paya sahip ile daha çok paya sahip olanın aynı kabul edilerek 7.500.000,00 TL tutarındaki teminatı tamamının bir şekilde karşılamasının beklenildiğini, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin tüm davacıları aynı tutardaki teminattan sorumlu tutmasının adil yargılanma hakkı ile adalete ulaşma hakkının açıkça ihlali niteliğinde olduğunu düşündüklerini, davacılardan teminat talep edilmesinin hukuken hatalı olup, teminat talep ediliyor olsa dahi adli yardım talebinin kabul edilerek yargılamaya devam edilmesi gerektiğini, … San. Tic. A.Ş’de davacılardan … %0084, … 0066, … %0104, … %0081, … Ya%0104 ve … ise %0091 oranında hissedar olduklarını, Kayseri 3. Sulh Ceza Hakimliğince … A.Ş’ye CMK madde 133 kapsamında kayyım atandığını, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/342E sayılı dosyasından ise verilen kayyım kararının genişletilerek, … A.Ş’nin 9650’den fazla ortağı olduğu şirketlere de CMK madde 133 uyarınca kayyım atandığını, … San. Tic. A.Ş’de … A.Ş’nin %70 hissesi olması nedeniyle bu şirketin yönetimi de CMK 133 Uyarınca kayyımlara devredildiğini, CMK 133 hükmü uyarınca kayyımların yapmış oldukları işlemlere karşı TMK ve TTK hükümlerine göre görevli mahkemede dava açılabileceğinin düzenlendiğini, darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal sonrasında Ohal KHK’ları yayınlandığını ve bir kısım düzenlemeler yapıldığını, bunlardan bir tanesininde CMK madde 133 kapsamında kayyım atanan şirketlerde kayyım görevlerinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrine dair 675 Sayılı Ohal KHK madde 9 olduğunu, … San. Tic. A.Ş’nin kayyımlık görevinin de KHK uyarınca TMSF’ye geçtiğini, çıkartılan 694 sayılı Ohal KHK’sı ile TMSF’nın kayyımlık görevi yaptığı şirketlerde genel kurul yetkileri Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından kullanılabileceği şeklinde düzenleme yapıldığını, ancak aynı Ohal KHK’sı ile TMSF tarafından yeni şirket kurulmasına izin verildiğini, bununla birlikte yeni şirket kurulurken, şirket ortaklarının yeni kurulacak şirkette de aynı pay oranı ile ortak olması şartı getirildiğini, her iki hükmün de aynı madde içerisinde düzenlendiğini, iki hükmün birbiri ile çelişkili görünmesine rağmen Başbakan’ın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından yapılan bu düzenleme ile TMSF’nin kayyım olarak atandığı şirketlerde Genel Kurul yetkisi ilgili Bakanlığa devredilmişken, yeni şirket kurulması durumunda özel bir düzenlemeye gidildiğini, her ne kadar genel kurul kararının ilgili Bakanda olsa da, yeni kurulacak şirkette pay sahipliğinin aynı şekilde korunması ilkesinin benimsendiğini ve KHK ile düzenlemenin de bu şekilde yapıldığını, aynı düzenlemede, Bakanın sahip olduğu yetkilerin bir kısmının TMSF’ye devredilebileceği düzenlenmişken, yeni kurulacak şirket yönünden böyle bir yetki devrinin düzenlenmediğinin Kanun maddesi açık olup, yeni kurulacak şirketin onayı doğrudan ilgili Bakan tarafından yapılmasının zorunlu olduğunu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun 20.06.2019 tarih ve 2019/348 sayılı kararı ile … San. Tic. A.Ş’yi TTK 159 v.d maddelerinde düzenlenen bölünme yolu ile 3 yavru şirket kurulması kararı aldığını, bu karar da 21.06.2019/81514179-100-E.13297 sayılı genel kurul kararı ile onaylandığını, yeni kurulan 3 yavru şirketin Kayseri Ticaret Sicil Müdürlüğüne kayıtlı … San. Tic. A.Ş ve … San. Tic, A.Ş ile Bursa Ticaret Sicil Müdürlüğüne kayıtlı … San. Tic. A,Ş’ Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun yapmış olduğu bu işlemden 23.07.2019 tarihinde davacıların haberi olduğunu, kanunun açık düzenlemesi uyarınca yeni kurulan 3 şirkette de davacıların ve diğer pay sahiplerine aynı oranda pay verilmesi gerekirken bunun yapılmadığını, açıkça kanuna aykırı hareket edildiğini, bununla birlikte onaylama işleminin de ilgili Bakan tarafından yapılmadığını, doğrudan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yapıldığını, genel kurul kararının bu iki sebepten açıkça kanuna aykırı olduğunu, Türk Ticaret Kanununun 447.maddesinde genel kurul kararlarının butlanının ayrıca düzenlendiğini, maddenin ilk fıkrasında “özellikle” ibaresi kullanılarak örnekleme şekilde batıl sayılan genel kurul kararları sayıldığını, madde de yer alan “özellikle” ibaresi ile butlan müeyyidesine bağlanan genel kurul kararlarının sınırlayıcı olmadığını, her olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılması gerektiğinin ortaya çıktığını, maddenin gerekçesinde de bu durumun açıkça zikredildiğini, butlan hallerinin sınırlanmamasına rağmen, kanunda örnekleme yönteme ile yer verilen kısımlara bakıldığında da, dava konusu genel kurul kararının TTK 447. madde uyarınca batıl olduğunun ortaya çıktığını, pay sahiplerinin kanunen vazgeçilemez nitelikte haklarını sınırlandıran ve ortadan kaldıran dava konusu genel kurul kararlarının batıl olduğunu, Ohal KHK’sı ile getirilen düzenlemeye göre eski pay sahiplerinin yeni kurulan şirkette pay sahibi olarak bulunmasının kanuni bir düzenleme olduğunu, bu hükme aykırı hareket edildiğini ve davacılar ile diğer pay sahiplerine hiç pay verilmediğini, dava konusu genel kurul kararı ile … San. Tic. A.Ş’nin temel yapısının bozulduğunu, dava konusu genel kurul kararı ile şirket ve davacıların da dahil olduğu pay sahiplerinin sermayesinin ortadan kaldırıdığını, sermayenin korunması hükümlerine aykırı şekilde genel kurul kararı alındığını, anonim şirketin sermayesi hissedarlar tarafından taahhüt edilen sermaye borçları ile şirketin malvarlığı olduğunu, malvarlığının ise esas itibariyle üretimde kullanılan malvarlıkları olduğunu, gayrimenkul gibi duran malvarlıklarının her ne kadar şirketin malvarlığı değerleri içerisinde olsa da, üretimde kullanılan ve üretimin devamlılığını sağlayan malvarlığı değerlerindeki azalmanın anonim şirketin sermaye yapısını açıkça bozacağını, … San. Tic. A.Ş’nin faaliyet konusunun üretim tesislerinin tamamı şirketin malvarlığından çıkartılarak kurulan yavru şirketler üzerine ayni sermaye olarak aktarıldığını, ekonomik anlamda … San. Tic. A.Ş ‘nin üretim yapamaz, faaliyetlerini devam ettiremez bir duruma geldiğini, dava konusu genel kurul kararının aynı zamanda TTK 445 ve 446 hükümleri uyarınca da hukuken sakat olup, iptali gerektiğini, genel kurul kararı kanuna, esas sözleşme hükümlerine aykırı olduğu gibi, dürüstlük kuralına da aykırı olduğunu, şirket evliliklerinin yapılarak şirketlerin ekonomik anlamda büyümesinin amaçlandığını, … San. Tic. A.Ş’nin tüm faaliyet konuları ve üretim tesislerin 3 yavru şirkete bölünmesinin şirketin kredibilitesini de olumsuz etkileyeceğini, kredibilitesinin düşeceğinin muhakkak olduğunu, ülkemizde … San. Tic. A.Ş kadar ve ondan daha büyük şirketlere baktığımızda, bölünme yerine birleşme ile büyümeyi tercih ettiklerinin görüldüğünü, CMK 133 maddesi uyarınca şirket yönetimine kayyım atanmasının, şirketin yönetilmesi amacıyla yapılan bir işlem olduğunu, kayyımlık görevinin amacının şirketin mevcut ekonomik ve fiziki şartlarını korumak mümkünse bu şartları iyileştirdiğini, bunun dışında kayyımın başkaca bir yetkisinin bulunmadığını, pay sahiplerinin haklarını etkileyecek, özellikle de mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek hiçbir karar alamayıp, uygulamayacaklarını, kayyımlık görevlerinin arasında Ohal KHK’sı ile yeni şirket kurulmasına izin verilmiş olsa da, şirketin bölünmesi sonucunu doğuracak iş ve işlemlere izin verilmediğini, kanun koyucunun istese böyle bir düzenleme de yapabileceğini, kaldı ki, Başbakanın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararı ile Ohal döneminde çıkartılacak bir KHK ile bu işleminin yapılması da normal kanun yapma yollarından kolay olacağı göz önüne alındığı da çok daha kolay olduğunu, genel kurul kararı sonucunda … San. Tic. A.Ş’nin üretim tesislerinin büyük bir bölümü ve ana faaliyet konusunun tamamının 3 yavru şirkete bölünmesi suretiyle devri işleminin devam ettiğini, gerek davacıların gerekse 3. Kişilerin haklarının telafisi imkansız şekilde zarara uğramaması için dava konusu genel kurul kararının dava sonuna kadar uygulanmasının ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına, kurulan 3 yavru şirket yönetimine kayyım atanmasına ve genel kurul kararının yokluk ile batıl olduğunun tespiti ve/veya iptali amacıyla işbu davanın açılması zaruretinin hasıl olduğunu, davalının teminat talebinin, davalının zararı bulunmaması nedeniyle reddine karar verilmesini, davacıların adli yardım taleplerinin kabulü ile HMK 335/1-b maddesi uyarınca tüm davacıların teminat göstermeden muafiyet tanınmasını, 21.06.2019/81514179-100-E.13297 genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti ile iptaline, Sayın Mahkeme aksi kanaatte ise 21.06.2019/81514179-100-E.13297 sayılı genel kurul kararlarının kanuna aykırı olması nedeniyle iptaline, Telafisi imkansız zararlara neden olacak olmasından dolayı 21.06.2019/81514179- 100-E.13297 sayılı genel kurul kararlarının uygulanmasının dava sonucuna kadar tedbiren durdurulmasına, … San. Tic. A.Ş’nin bölünme yolu ile kurulan 3 yavru şirket olan … San. Tic. A.Ş, … San. Tic. A.Ş ve … San. Tic. A.Ş’ye dava sonuna kadar tedbiren kayyım atanmasına, ileri sürülecek gerekçeler ile 680 sayılı Ohal KHK’sının 81. Maddesi ve 694 sayılı Ohal KHK’sının 180. Maddeleri ile 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 19, Maddesinin 3, 8, 9, 10. fıkralarının açıkça Anayasanın Başlangıç Hükümlerine, 5, 13, 15, 35, 38, 40 maddelerine aykırı olması nedeniyle Anayasa’nın, 152. Maddesi uyarınca iptali amacıyla Anayasa Mahkemesine başvuru yapılması yönünde karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin kararının usul ve yasaya uygun olduğunu davacı vekilinin yasaya aykırı olan istinaf başvurusunun reddi gerektiğini, Türk Ticaret Kanununun açık olup, 448. Maddesi davacı tarafından teminat gösterilmesi gereken hallerinin düzenlediğini, kanun maddesinde iptal davası açılması durumunda şirketin muhtemel zararına karşılık davacının teminat göstermesini talep edebileceğinin öngörüldüğünü, bu doğrultuda Kanun Maddesi tarafından sağlanan hak ile ve müvekkili şirketin talebi üzerine mahkemenin davacıların davalı şirketin sermayesinin %5’i oranında teminat göstermesine karar verdiğini ve davacılara da belirlenen teminatı yatırmaları için kesin süre verdiğini, mahkeme tarafından davacılara verilmiş olan kesin süreye rağmen davacılar tarafından teminat yatırılmamış olup dava şartı yerine getirilmemiş ve mahkeme tarafından davanın usulden reddine karar verildiğini, davacılar vekili tarafından istinaf dilekçesinde, davacıların şirkette eşit pay sahibi olmadıklarını, teminat talep edilse bile talep edilen teminat tutarının davacıların payları ile orantılı olması gerektiğinin belirtildiğini, Türk Ticaret Kanunu m.448/3 madde metni bu itibarla açık olup haksız davalara maruz kalmaması amacıyla şirketin muhtemel zararlarını karşılamayı amaçladığını, teminat miktarının hesaplanmasında davacıların pay oranlarının değil şirketin sermayesinin dikkate alınmasının hukuka ve hakkaniyete uygun olduğunu, davalı şirketin haksız davalarla karşı karşıya kalmasının, şahsi çıkarlar sebebiyle adının mesnetsiz ithamlarla anılmasının prestijini etkileyeceğini ve bu sebeple de şirket tüzel kişiliğinin zarara uğrayacağının açık olduğunu, açılmış bulunan davanın amacının davalı şirketin ticari itibarının zarar görmesi olduğunu, kanun tarafından öngörülmüş koruma unsuru olan teminat şartının da davalının zarar görmesinin önlenmesi için talep edilmiş olmasına rağmen; bu şartın davacılar tarafından yerine getirilmediğini, bu nedenle davacıların teminat talebinin hukuka aykırı olduğu yönündeki iddialarının asılsız olduğunu, bu itibarla davalı şirket aleyhine kötü niyetli olarak dava ikamesinde bulunan davacılardan TTK m.451 gereğince davalı şirketin uğradığı zararların tazminini talep etme haklarını saklı tuttuklarını, davacıların da içerisinde yer aldığı davalı şirketin bir kısım hissedarları hakkında terör örgütü mensubu oldukları gerekçesiyle adli işlemler başlatıldığını, bu doğrultuda da davalı şirketinde içinde bulunduğu şirketlere kayyım atandığını, daha sonra çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname gereğince şirkete kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Fonunun atandığını, TMSF kendisine tanınan yetkiler çerçevesinde dönem içinde şirkette gereken değişiklikleri yaptığını, yine kendisine tanınan bu yetkiler çerçevesinde şirkete Yönetim Kayyımları atandığını, bu nedenle şirket KHK gereğince kendisine verilen yetkiler çerçevesinde hareket eden TMSF tarafından atanan Yönetim Kayyımı tarafından yönetildiğini, davacıların da içinde bulunduğu davalı şirketin eski yönetici ve ortaklarıyla ilgili Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2016/342 Esas sayılı dosya ile görülen dava sonuçlanmış ve davacılara suç örgütü üyeliği/ yöneticiliği gerekçesiyle hapis cezası verilmiş olup davalı şirkette sahip oldukları hisselerin müsaderesine karar verildiğini, olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameler ile yönetimine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu atanan şirketlerin yönetimi, genel kurul kararlarının alınması ile ilgili düzenlemeler yapılmış olup düzenlemeye gidilmeyen hususlarda yürürlükteki mevzuat uygulandığını, bu sebeple de yönetimine kayyım atanan şirketlerle ticari faaliyetlerine devam eden şirketlerin yönetimi hususları bakımından herhangi bir fark bulunmadığını, bakana ait olan yetkilerin tümünün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devri gerçekleştirildiğini, bu nedenle de; yasa hükmünde bakan olarak geçen bölümlerdeki yetkilerin tümünün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu veya Fon Kuruluna tanınmış olarak değerlendirilmesi gerektiğini, davacılar vekili tarafından, yeni kurulacak şirket için onayın doğrudan Bakan tarafından verilmesi gerektiği iddia edilmiş olsa da; görüleceği üzere ilgili düzenlemede Bakanın sahip olduğu yetkilerin bir kısmının TMSF’ye devredilebileceğinin düzenlendiğini, KHK m.19/10’da “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan, bu madde kapsamındaki yetkilerini kısmen veya tamamen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanına veya Fon Kuruluna devredebilir.” denildiğini ve bu devrin gerçekleştirildiğini, davalı şirket tarafından yeni şirketin kurulmadığını, Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca bölünme gerçekleştirildiğini, davacı vekilinin iddialarının asılsız olduğunu, davalı şirket açısından yapılan bölünme Asimetrik Bölünme olup bu bölünmede karar nisabının %90 olduğunu, davalı şirket bakımından gerçekleştirilen bölünme işleminde genel kurul yetkisine sahip TMSF tarafından alınan kararın %100 nisabı ile alındığını, 674 Sayılı KHK’nın 19/9. Maddesi’nde Yeni kurulan şirkette kayyımlık yetkisinin bir mahkeme veya hakim kararına gerek olmaksızın Fona devredildiğinin belirtilmiş olup bu hususun yeni oluşan şirket açısından uygulanmamış olmasının da yeni şirket kurulumu olmadığını ortaya koyduğunu, belirtilen nedenlerle davacılar vekilinin yeni şirketlerde davacıların paylarının korunmadığı iddiasının tamamen yasal dayanaktan uzak olduğunu, teminat gösterilmesi talebinde bulunulmasına rağmen, davacılar tarafından mahkemenin karar vermiş olduğu teminatın yatırılmaması nedeniyle davanın usul şartı yönünden eksik kaldığını, dava şartının tamamlanmamış olması nedeniyle de mahkemenin vermiş olduğu usulden red kararının hukuka, kanuna ve hakkaniyete uygun olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/656 esas 2013/20686 karar sayılı ilamının da aynı mahiyete olup verilen kararın yerinde olduğunu, davacılar tarafından açılan aynı konuya ilişkin bir başka Anonim Şirket ile ilgili Kayseri 1. ATM’nin 2019/455 esas 2020/806 karar sayılı dosyanın istinafı üzerine Kayseri BAM 6. Hukuk dairesinin 2021/692 esas 2021/878 Karar sayılı dosyası ile onandığını, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29.06.2021 tarih ve 2019/404 Esas 2021/503 sayılı kararına karşı yapılan davacının istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır. Dava, davalı anonim şirket genel kurul kararının batıl olduğunun tespiti olmadığı takdirde kararın iptali talebine ilişkindir.Dosya kapsamında toplanan deliller, ilk derece mahkemesinin olay nitelendirilmesi ve gerekçesi nazara alındığında; adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı itiraz mercinin verdiği kararların kesin nitelikte olması nedeniyle inceleme konusu yapılamayacak olup asıl talep yönünden yapılan incelemede ise TTK’nın 448/3 maddesi kapsamında davacının davalı şirketin muhtemel zararlarını karşılayacak bir teminat gösterilmesinin mahkemece talep edilmesine rağmen belirtilen kesin sürede teminat gösterilmesine ilişkin kararın yerine getirilmemesi nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verildiği anlaşıldığından verilen kararda yazılı açıklamalara, yasal sebep ve gerekçelere göre istinaf edilen kararda usul, yasa ve dosya kapsamı yönlerinden bir isabetsizlik ve aykırılık bulunmadığı, bu nedenlerle davacıların istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı, kararın hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacıların istinaf başvurusunun HMK nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin istinafa konu edilen 29/06/2021 tarih ve 2019/404 E – 2021/503 sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın tebliğ işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.15/12/2021