Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1900 E. 2021/2033 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1900
KARAR NO: 2021/2033
KARAR TARİHİ: 25/11/2021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/09/2021
NUMARASI: 2020/891 E. 2021/799 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
KARAR YAZIM TARİHİ: 26/11/2021
KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ nin istinafa konu edilen 29/09/2021 tarih ve 2020/891 E – 2021/799 K kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Davalı ile müvekkili arasında sözlü olarak akdolunan sözleşmeler gereği; müvekkil şirket tarafından, takibe konu edilen faturalardaki malların davalıya satışı gerçekleştirildiğini ve malların teslim olunduğunu, satım bedelleri toplamı olan 62.115,00 TL.lik borcun ödenmesi yönündeki girişimlerin sonuçsuz kalması üzerine, davalı aleyhine, Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … Esas numaralı dosyası ile takip başlatıldığını, davalı tarafça, faturalara ve münderecatına dair evvelce herhangi itiraz bulunulmadığını, ödeme emrinin tebliği üzerine, herhangi bir borç bulunmadığı gerekçesiyle, alacağın ferileriyle birlikte tamamına itirazda bulunulduğunu, yerleşik Yargıtay kararlarında da işaret olunduğu üzere; davalı borçlu tarafından, teslim alınan faturaların iade edilmeyerek veya itiraza uğramayarak benimsenmiş olması karşısında, malların satın alınmadığına veya fatura içeriğine ilişkin sair itirazların dinlenmesine olanak bulunmadığını, faturaların kesinleştiğini, ürünlerin teslim edilmiş olduğunun kabulu ile süresinde itiraz olunmayarak kesinleşen fatura kapsamında yer alan miktarın da alacaklıya ödenmesi gerektiğini, icra takibine vaki itiraz üzerine, dava öncesinde, TTK 5/A maddesi hükmü gereği, arabuluculuk başvurusu gerçekleştirilmişse de; arabuluculuk süreci sonunda, anlaşma gerçekleşmediğini belirterek, öncelikle; rehinle temin edilmemiş bulunan müvekkil alacağının borçlunun menfi davranışları yüzünden karşılıksız kalmaması için, alacak aslı ile alacak aslına, takip tarihi itibariyle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı uygulanmak suretiyle işlemiş faizine yetecek miktarda, borçlunun menkul, gayrimenkul malları ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının, bankalardaki paralarının maddi ve gayri maddi hakları üzerine haciz konulmasına, davalı tarafça haksız ve hukuka aykırı biçimde gerçekleştirilen itirazın iptaline, davalının, dava ve takibe konu alacağın % 20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum olunmasına, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacı tarafından müvekkil aleyhine asılsız yere 62.115,00 TL’lik faturadan kaynaklı olarak icra takibine girişildiğini, söz konus takibe ve fer’ilerine itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, müvekkilinin takip alacaklısı şahsa böyle bir borcu bulunmadığını, söz konusu … Düğün Salonu, resmiyette her ne kadar müvekkile aitmiş gibi görünse de bu düğün salonunun fiilen gerçek işletmecisi … olduğunu bu şahıs, iki yıla yakın bir süredir (01.01.2018 tarihinden itibaren) söz konusu düğün salonunu kendi nam ve hesabına işletmeci sıfatıyla işlettiğini, düğünleri organize ettiğini, paraları tahsil etmekte, salon adına her türlü işi ve işlemi yaptığını, bu sebeple, davanın husumet nedeni ile reddi gerektiğini, husumetten red kararı verilmesi söz konusu olmayacak ise davaya …’nın da dahil edilmesi gerektiğini, davacı tarafın iddiası müvekkilin bilgisi ve ilgisi dışında olduğunu, yaklaşık 3 yıl önce, söz konusu salonu işletmek üzere kira bedeli karşılığı devralan ve fiilen işleten … isimli şahıs, bu zaman içerisinde müvekkilin resmi devir talebini ısrarla geri çevirdiğini, salonun kira kontratı müvekkili adına olduğu için de müvekkil bu zamana kadar bu şahıs tarafından sürekli oyalanarak resmi devrin gerçekleşmesi yine bu şahıs tarafından engellendiğini, zaten yargılama esnasında yapılacak incelemelerde de sözkonusu mal alım sözleşmelerinde, sevk irsaliyelerinde, iş emri tutanaklarında, düğün rezervasyon evraklarında ve sair tüm belgelerde … işletmeci olarak hareket ettiğini, kendi nam ve hesabına mevcut borçlanmaları yaptığını asıl borçlu …’nın, yaşanan tüm olumsuzluklardan dolayı 01.12.2020 tarihi itibariyle iş akdi feshedildiğini, …’nın kötü niyetli olarak müvekkile bu durumlardan kaynaklı olarak verdiği zararın telafi edilemez noktaya geldiğini, bu sebeplerden dolayı müvekkil sürekli olarak icra takibi ile karşı karşıya kaldığını, alacaklı olduğunu iddia eden tarafın bu güne kadar fatura kesmeyip pandemi döneminde fatura kesmesinin kötü niyetli olduğunu ortaya koyduğunu, davacının malı kime ne zaman teslim ettiğini ispatlaması gerektiğini düğün, Kına Gecesi, Nişan vb. Etkinlikler İle İlgili Genelge (Koronavirüs Tedbirleri) Bu çerçevede; takibe konu olan faturanın aynı gün ve aynı saaatlerde kesilip muhasebeye gönderilmesi şüpheli ve kötüniyetli bir durum olduğunu, Yedi aylık sürede hiç fatura kesmeyen davacının aynı gün ve saatte bu yüksek meblağlı faturaları düzenleyerek apar topar göndermiş olması kötüniyetli olduğunu gösterdiğini, bu sebeple cari hesaplarla uyuşmayan borçtan müvekkilin herhangi bir sorumluluğu söz konusu olamayacağını, bu nedenlerle yasal şartları taşımayan faturadan dolayı yapılan takibin haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla davacının davasının reddine, ihtiyati haczi talebinin reddine, davalının haksız ve kötü niyetli takip yapmış olması nedeni ile alacak miktarının % 20’si üzerinden kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararında”…Toplanan tüm deliller, dosya kapsamı, dosya ve tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu bilirkişi raporu içeriğine göre, taraflar arasındaki ticari ilişkinin her iki tarafında kabulünde olduğu ve inkar edilmediği, davacının alacağa ve takibe konu edilen 18.07.2020 tarihli 20.705,00TL bedelli, 21.07.2020 tarihli 20.705,00TL bedelli ve 24.07.2020 tarihli 20.705,00TL lik faturaların, davalının usulüne uygun düzenlenen yevmiye defterine kaydının yapıldığı, davalının ve davacının ticari defter kayıtlarında BA-BS formlarında yer aldığı, davalının işletmenin başka bir şahsa devredildiği ancak devrini almadığı yapılan işlemlerden alım satımlardan habersiz olduğu yönündeki savunmasının yerinde olmadığı, davacının ve davalının muhasebe kayıtlarında davalıya ait alacak bakiyesinin 62.115,00TL olduğu, davalının bakiye borca istinaden herhangi bir ödeme belgesi sunmadığı, davacının davalıdan 62.115,00TL anapara alacaklı olduğu, davacının icra takibinde işlemiş faiz talebinin olmadığı bu nedenle belirlenen 62.115,00 TL asıl alacak üzerinden davalının Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin icra dosyasındaki şartlar ile devamına, takibe konu edilen asıl alacak 62.115,00-TL’nin kayıtlara dayalı likit bir alacak olması nedeni ile 62.115,00 TL asıl alacağın %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar vermek gerekmiş açılan davanın kabulü ile, davalının Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin icra dosyasındaki şartlar ile devamına,…” şeklinde karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davalı vekili tarafından ilk derece mahkemesine sunulan istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Tanık delilinin reddedilmesinin usule açıkça aykırı olduğunu, tanık alacağın varlığına ilişkin olarak dinlenecek olup reddinin hukuken mümkün olmadığını, icra inkar tazminatına hükmolunmasının hukuken doğru olmadığını, itirazın haksız olmadığını, davanın başından beri söz konusu yerin devredildiğinin taraflarınca belirtildiğini, bu durumda itirazın haklı olduğunu, itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmesinin hukuken hatalı olduğunu, davalı tarafından müvekkili aleyhine asılsız yere 62.115,00 TL’lik faturadan kaynaklı olarak icra takibine girişildiğini, söz konusu takibe ve fer’ilerine itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, müvekkilinin takip alacaklısı şahsa böyle bir borcu bulunmadığını, söz konusu … Düğün Salonu, resmiyette her ne kadar müvekkiline aitmiş gibi görünse de bu düğün salonunun fiilen gerçek işletmecisi … olduğunu, bu şahsın iki yıla yakın bir süredir (01.01.2018 tarihinden itibaren) sözkonusu düğün salonunu kendi nam ve hesabına işletmeci sıfatıyla işlettiğini, düğünleri organize etmekte, paraları tahsil etmekte, salon adına her türlü işi ve işlemi yaptığını, bu sebeple, şayet husumetten red kararı verilmesi söz konusu olmayacak ise davaya …’nın da dahil edilmesinin elzem olduğunu, Zira davacı tarafın iddiasının müvekkilinin bilgisi ve ilgisi dışında olduğunu, yaklaşık 3 yıl önce, söz konusu salonu işletmek üzere kira bedeli karşılığı devralan ve fiilen işleten … isimli şahsın bu zaman içerisinde müvekkilinin resmi devir talebini ısrarla geri çevirdiğini, sözkonusu salonun kira kontratının müvekkili adına olduğu için de müvekkilinin bu zamana kadar bu şahıs tarafından sürekli oyalanarak resmi devrin gerçekleşmesinin yine bu şahıs tarafından engellendiğini, yargılama esnasında yapılacak incelemelerde de sözkonusu mal alım sözleşmelerinde, sevk irsaliyelerinde, iş emri tutanaklarında, düğün rezervasyon evraklarında ve sair tüm belgelerde …nın işletmeci olarak hareket ettiğini, kendi nam ve hesabına mevcut borçlanmaları yaptığını, asıl borçlu …’nın, yaşanan tüm olumsuzluklardan dolayı 01.12.2020 tarihi itibariyle iş akdinin feshedilmiş olup, …’nın kötü niyetli olarak müvekkiline bu durumlardan kaynaklı olarak verdiği zararın telafi edilemez noktaya geldiğini, sırf bu sebeplerden dolayı müvekkilinin sürekli olarak icra takibi ile karşı karşıya kaldığını, alacaklı olduğunu iddia eden tarafın bu güne kadar fatura kesmeyip pandemi döneminde fatura kesmesinin kötü niyetli olduğunun açık bir göstergesi olduğunu, alacaklı olduğunu iddia eden tarafın malı kime ne zaman teslim ettiğinin belirsiz olduğunu, malı teslim ettiğine dair tutanak ve belgenin olmadığını, pandemi döneminde ihdas edilen kararnameler ile düğünlerde su dışında her türlü ikram ve servisin yasaklandığını, buna rağmen yapılan düğünlerde kuruyemişin tüketilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, takibe konu olan üç ayrı faturanın aynı gün ve aynı saaatlerde kesilip muhasebeye gönderilmesinin şüpheli ve kötüniyetli bir durum olduğunu, yedi aylık sürede hiç fatura kesmeyen davacının aynı gün ve saatte bu yüksek meblağlı faturaları düzenleyerek apar topar göndermiş olmasının tarafın kötüniyetli olduğunu kanıtladığını, bu sebeple cari hesaplarla uyuşmayan borçtan müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun söz konusu olamayacağını, davacının cari defterleri incelendiğinde yedi aya kadar hiç fatura kesmediğinin açıkça görüleceğini, buna rağmen, o ana kadar bir tane dahi fatura düzenlemeyen alacaklının yedi ayda ilk üç faturasını müvekkiline karşı ve yüksek meblağlarla kesmiş olmasının altındaki niyetin takdirini mahkemeye bıraktıklarını, şayet söz konu faturaya konu olan ürünlerin daha önceden alındığı iddia ediliyorsa da neden aynı gün fatura düzenlenmemiş olduğunun kendisinden sorulması gerektiğini, takip konusu faturanın kötü niyetli olarak kesildiği malum olduğunu, kaldı ki söz konusu bir borç olsa borçtan sorumlu şahsın … olup davaya dahil edilmesi gerektiğini, ayrıca carilerle uyuşmayan faturadan müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun söz konusu olmadığını, takibin haksız ve kötüniyetli olduğunu ileri sürerek Asliye Ticaret Mahkemesi kararının müvekkili lehine ortadan kaldırılmasına, vekalet ücreti ve masrafların karşı tarafa yüklenmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davalı …’in borcundan dolayı, borçlu aleyhine Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … Esas numaralı dosyası ile takip başlatıldığını, borçlu tarafından takibe itiraz üzerine Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/891 E. Numaralı dosyası ile itirazın iptali talepli dava ikame olunduğunu, davalı tarafça, faturalara ve münderecatına dair evvelce herhangi itiraz bulunmamakta iken, ödeme emrinin tebliği üzerine, herhangi bir borç bulunmadığı gerekçesiyle, alacağın ferileriyle birlikte tamamına itirazda bulunulduğunu, Yerleşik Yargıtay kararlarında da işaret olunduğu üzere; davalı borçlu tarafından, teslim alınan faturaların iade edilmeyerek veya itiraza uğramayarak benimsenmiş olması karşısında, malların satın alınmadığına veya fatura içeriğine ilişkin sair itirazların dinlenmesine olanak bulunmadığını, bu halde, ürünlerin teslim edilmiş olduğunun kabulu ile, süresinde itiraz olunmayarak kesinleşen fatura kapsamında yer alan miktarın da alacaklıya ödenmesinin gerektiğini, celbolunan ba/bs raporlarından ve taraflara ait ticari defterlerin tetkikinden anlaşılacağı üzere, alacağın varlığının, her iki tarafın ticari defterlerinde yer aldığını, tanzim olunan bilirkişi raporunda da, taraflara ait muhasebe kayıtlarında, uyuşmazlık konusu 62.115,00 TL. alacak bakiyesinin bulunduğunu, alacağın varlığının ispat olunmuş olmakla, yerel mahkemece de, bu doğrultuda, itirazın iptaline ve borçlunun itirazında haksızlığına karar verilmiş olmakla, usul ve yasaya uygun biçimde icra inkar tazminatına karar verildiğini mahkemece verilen karara karşı, hukuka aykırı biçimde gerçekleştirilen istinaf başvurusunun esastan reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Dava faturaya dayalı olarak başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır. Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür. Kayseri Genel İcra dairesinin … esas sayılı icra dosyası incelendiğinde; Davacının davalı hakkında 62.115,00 TL asıl alacak üzerinden ilamsız icra takibi başlattığı, takip dayanağı olarak 18.07.2020 tarih … numaralı, 20.705,00 TL bedelli; 21.07.2020 tarih … numaralı, 20.705,00 TL bedelli;24.07.2020 tarih … numaralı, 20.705,00 TL bedelli faturaları gösterdiği, davalının itirazında borcunun bulunmadığını beyan ettiği, itiraz yolu üzerine takibin durduğu görülmüştür.
Davacının takibe dayanak yaptığı faturalar incelendiğinde; Davacı tarafından davalı adına düzenlendikleri 18.07.2020 tarih … numaralı, 20.705,00 TL bedelli; 21.07.2020 tarih … numaralı, 20.705,00 TL bedelli;24.07.2020 tarih … numaralı, 20.705,00 TL bedelli faturalar olduğu görülmüştür. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’ da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Diğer yandan belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’ nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümler uygulanamaz. Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır”hükmünü haizdir. Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır. Tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava satıştan kaynaklanan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup, davacı tarafın takibe dayanak yaptığı faturaların davalının ticari defterlerinde kayıtlı oldukları, davalı tarafından vergi dairesine bildirildikleri görülmüştür. Bu durumda davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini ispat etmiş olup, davalı taraf yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.6100 sayılı HMK’nın189/3 maddesi (1086 sayılı HUMK mad. 287); “Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususla, başka delillerle ispat olunamaz.” hükmünü amirdir. Aynı Kanunun 200 maddesine göre (1086 sayılı HUMK mad. 288); bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrar ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değeri kanunda öngörülen sınırı geçtiği takdirde senetle ispatlanması gerekir. Senetle ispat gereken hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebilir. Yine Aynı Kanun’un 201. maddesinde de (1086 sayılı HUMK mad. 290); “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler … 2.500TL liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” denilmekte; takip eden HMK’nın 203. maddesinde ise hangi hâllerde tanık dinlenebileceği açıklanmış olup,
“a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkansızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hallerde yapılan işlemler.
ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hali.” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olayda satım ilişkisine konu faturaların bedelleri dikkate alındığında davalı malın kendisine teslim edilmediğini veya ödeme yaptığını ancak yazılı delillerle ispat edebilecek olup davalının iddiasını ispat amacıyla dosyaya yazılı delil sunmadığı görülmüştür.
Bununla birlikte davalı tarafından cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanıldığı ancak mahkemece bu hakkının hatırlatılmadan davanın reddine karar verildiği görülmüştür. 6100 sayılı HMK 355 maddesi uyarınca istinaf incelemesinin yalnızca taraflarca belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılabileceğinden ve davalının istinaf dilekçesinde mahkemece yemin delilinin hatırlatılmadığı yönünde açıkça bir istinaf başvurusunda bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde davalının iddialarını ispatı edemediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Yine somut olayda takip faturaya dayanmakta olup,mikarı belli olduğundan takip konusu alacağın bu anlamda likit olduğu sabittir. Davalı takibe itirazında haksız olduğundan mahkemece davacı yararına icra inkar tazminatı hükmedilmesi usul ve yasaya uygun görülmüştür.
Açıklamalar ışığında davanın kabulü yönündeki mahkeme kararının yerinde olduğu anlaşılmakla davalının istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Bu itibarla davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ nin istinafa konu edilen 29/09/2021 tarih ve 2020/891 E – 2021/799 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 4.243,07 TL nispi istinaf karar ve ilam harcından istinaf eden davalı tarafından peşin yatırılmış 1.001,47 TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 3.241,60 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalıdan alınarak Hazineye Gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 302/5.maddesi gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin; harç tahsil işlemlerinin, HMK’nın 359/4 maddesi gereğince işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin yapılması ve varsa artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan incelemeyle H.M.K’nın 362/1 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 25/11/2021