Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1855 E. 2021/2023 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1855
KARAR NO: 2021/2023
KARAR TARİHİ: 25/11/2021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/09/2021
NUMARASI: 2021/113 E. 2021/634 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
KARAR YAZIM TARİHİ: 25/11/2021
KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ nin istinafa konu edilen 07/09/2021 tarih ve 2021/113 E – 2021/634 K kararına karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinde özetle; Davacı Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş. hakkında Kayseri Ticaret Mahkemesinin 2012/483 E 2016/1042 K sayılı kararı ile tasfiye kararı verilmiş ve tasfiye memuru olarak… atanmış olduğunu, davalılar …, … ve …; şirketin ortakları olup; aynı zamanda şirketin yönetim kurulu üyeliklerini yapmış olduklarını, …; Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/483 E 2016/1042 K sayılı kararı ile 12.02.2019 TARİHİNDE tasfiye memuru görevini kabul ettikten sonra görevi gereği şirketin tasfiye işlemlerini yaparken şüphelilerin yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları dönemlerde bazı iş ve eylemleri ile şirketi zarara uğrattıklarını tespit etmiş olduğunu, tasfiye Memuru… tarafından tespit edilen ve şirketi zarara sokan şüpheliler iş ve eylemleri şu şekilde olduğunu, A- Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.ye ait olan, … markası, davalılarca herhangi bir değer tespiti yaptırılmaksızın değerinin çok altında bir bedel karşılığında, davalıların ortağı oldukları … A.Ş. ye devir edilmiş olduğunu, B- Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.ye ait olan bir kısım taşınmazlar, davalılarca değerlerinin çok altında bir bedel karşılığında, davalıların ortağı oldukları … A.Ş. ye devir edilmiş olduğunu, C- Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.ye ait olan bazı markaların başvurusu yapılmış ancak süresi içerisinde müracaat etmeyip, evrakları tamamlamayıp hakkın kaybolmasından sonra … Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına markalar tescil edilmiş olduğunu, bu markalar 2001/01293 nolu … Şekil (evrak eksikliği, Müddet), 94/003471 … şekil (evrak tamamlanmadığı için), 90/010784 nolu… (Ferağat), 90/010788 nolu… (feragat) , 90/010791 nolu…. (feragat), 90/010792 nolu … … (Feragat),90/010793 … … (Feragat), 2001/01294 Nolu… (müddet), 94/003471 nolu… (Müddet) , 2000/16907 Nolu… (Müddet),97 01920 … Şekil (Koruma yenilenmediği için), 97/01921 … Şekil (Koruma yenilenmediği için ), 2008/71692 … şekil ( Koruma yenilenmediği için ) markaları yönünden, davalıların kusur/kasıtlı davranışları nedeniyle davalı şirket haklarını kaybetmiş ve bu markalar davalıların ortağı oldukları … A.Ş. adına tescil edilmiş olduğunu, D- Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.hesabından davalıların ortağı oldukları … A.Ş adlı şirkete borç para aktarılmış; bu alacağın tahsili için davalılarca herhangi bir işlem yapılmamış, … A.Ş adlı şirket battığı için bu alacağın tahsili imkansız hale gelmiş olduğunu, E- Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.hesabından ortaklara usulsüz olarak paralar aktarılmış bu alacakların tahsili için herhangi bir işlem yapılmamış olduğunu, davalılarca yönetim kurulu üyesi oldukları dönemler içerisinde yukarıda sayılan usulsüz işlemler ile davacı şirket Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş. nin içi boşaltılmak suretiyle şirket zarara uğratılmış olduğunu, TTK 553 Maddesi hükmünü amir olup; davalıların TTK 553 Maddesi kapsamında davalı şirkete vermiş oldukları zararların tazmini için işbu davanın açılması gereği hasıl olmuş olduğunu belirterek 1-Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.ye ait olan … markasının devir tarihi itibariyle gerçek değerinin tespit edilmesi ve yapılacak adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00TL nin davalılardan tahsiline, 2-Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.ye ait olan bir kısım taşınmazların devir tarihi itibariyle gerçek değerinin tespit edilmesi ve yapılacak adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00TL nin davalılardan tahsiline,3-Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.ye ait olan 2001/01293 nolu… Şekil (evrak eksikliği, Müddet), 94/003471 … şekil (evrak tamamlanmadığı için), 90/010784 nolu… (Ferağat), 90/010788 nolu… (feragat) , 90/010791 nolu…. (feragat), 90/010792 nolu … … (Feragat),90/010793 … … (Feragat), 2001/01294 Nolu… (müddet), 94/003471 nolu… (Müddet) , 2000/16907 Nolu… (Müddet),97 01920 … Şekil (Koruma yenilenmediği için), 97/01921 … Şekil (Koruma yenilenmediği için ), 2008/71692 … şekil ( Koruma yenilenmediği için ) markaların devir tarihi itibariyle gerçek değerinin tespit edilmesi ve yapılacak adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00TL nin davalılardan tahsiline, 4 – Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş. hesabından davalıların ortağı oldukları … A.Ş adlı şirkete aktarılan 4.063.167,18 TL nin adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00TL nin davalılardan tahsiline, 5-Tasfiye Halinde … Sanayi Tic. A.Ş.hesabından ortaklara usulsüz olarak aktarılan miktarın tespiti ile adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00TL nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesin davacı tarafından ortaya atılmış iddialar davanın somutlaştırılması yükümlülüğüne aykırı olup davacı tarafa davasını somutlaştırmak üzere kesin süre verilmesini aksi takdirde ispatlanamayan davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmekte olduklarını, dava zamanşımına uğramış olup zamanaşımı noktasından usulden reddine karar verilmesi gerekmekte olduğunu, huzurdaki dava TTK md 553 kapsamında açılmış bir sorumluluk davası olduğunu, bu tür davalarda uygulanacak zamanaşımı süresi TTk md. 560 hükmünde “Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır.” şeklinde düzenlenmiş olduğunu, söz konusu bu düzenleme açık şekilde göstermektedir huzurdaki dava zamanaşımına uğramış olduğunu, buna ek olarak, dava konusu haksız iddiaların farazi bir şekilde bir an için TCK kapsamında düzenlenmiş suç tiplerinden birine vücut verdiği düşünülse dahi yine huzurdaki haksız dava zamanaşımına uğramış olduğunu, zira davacı tarafından davalı hakkında TCK md 155 üzerinden suç duyurusunda bulunulmuş olduğunu, Bu maddede yer alan “Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” hükmü gereğince de işbu dava bakımından zamanaşımı süresi dolmuş bulunmakta olduğunu, zira dava konusu uyuşmazlık bakımından nitelikli suç tipi esas alınarak zamanaşımı bakımından onbeş yıllık zamanaşımı süresi esas alınsa dahi işbu dava bakımından ceza zamanaşımı süresi de dolmuş olduğunu, tasfiye memurunun huzurdaki davayı açmakta yetkisi olmadığından bu noktadan da davanın reddine karar verilmesi gerekmekte olduğunu, Yönetim kurulu Üyelerine karşı sorumluluk davasını (zaman aşımına uğramış olmamak kaydıyla) şirket ,pay sahipleri ve şirket alacaklıları açabilir. Buna karşılık TTK 542. Maddesinde Tasfiye memurunun yapacağı işler tek tek sayılmıştır ve bu işler arasında “yönetim kurulu üyelerine sorumluluk davası” açmak işi yoktur. TTK 542. Madde içerisinde “Tasfiye memurunun “tasfiyenin gerektirmediği yeni bir işlem yapamazlar” denilmekte olduğunu, bu noktada Sorumluluk davası açmak yeni bir işlemdir ve Şirket adına Sorumluluk davası açılabilmesi için Tasfiye davasına bakan ve Tasfiye sürecini yürüten mahkemeden yazılı olarak izin alınması gerektiğini, Tasfiye memurunun tek başına böyle bir davayı açmak yetkisi olmadığını, usule aykırılık sebebiyle iş bu davanın reddine karar verilmesi gerekmekte olduğunu, davanın açılması yönünde yasada ön görülen hak düşürücü süreler de dolmuş olup bu noktadan da esasa girilmeden davanın reddine karar verilmesi gerekmekte olduğunu, TTK md 558 “Şirket genel kurulunun, sorumluluktan ibraya ilişkin kararı, ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldırır. Diğer pay sahiplerinin dava hakları ibra tarihinden itibaren altı ay geçmesiyle düşer.” düzenlemesini taşımakta olduğunu, bu düzenlemeye göre yönetim kurulu üyelerinin genel kurul kanalı ile ibra edilmesi halinde altı aylık hak düşürücü sürenin dolması akabinde yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk davası açılamayacağını ön görmekte olduğunu, işbu dava bakımından ise tasfiye halindeki şirketin tasfiye memurluğunu üstlenmiş olan davacı tarafın elinde olan tüm belgelerde sabit olduğu üzere çeşitli yıllarda yapılan genel kurullarda yönetim kurulu üyelerinin ibralarına karar verilmiş olduğunu, dolayısıyla yasada ön görülen hak düşürücü süreler dolmuş olduğunu, mahkemece davanın esasına girilmesine karar verilecek olursa davacı tarafından yapılmış suç duyurusunun ve akabinde kamu davası açılmasına karar verilirse işbu olası kamu davasının bekletici mesele yapılmasına harar verilmesini talep etmekte olduğunu, ttk md 553 uygulama şartları işbu dava bakımından oluşmamış olduğunu, TTK madde 359 uyarınca, seçilen veya atanmış olan bu yönetim kurulu üyelerinin “kanundan veya esas sözleşmeden” kaynaklanan anonim ortaklığı ve pay sahiplerini koruyan yükümlülükleri bulunmakta olup, yönetim kurulu üyelerinin bu yükümlülüklerinin ihlali sorumluluklarını doğurmakta olduğunu, Hukuki sorumluluğun şartları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 49. maddesinde tanımlanmış olup, yine aynı kanunun 114/2. maddesinde bu hükmün sözleşmesel sorumluluk hallerinde uygulanabileceği belirtilmiş olduğunu, TBK’ya göre hukuki sorumluluğun doğması için dört şartın bulunması gerekmekte olduğunu, Bu şartlar; zarar, hukuka aykırılık, kusur ve illiyet bağı olduğunu, Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen TTK’nın 553. maddesi ise, TBK’da hukuki sorumluluğu tanımlayan 49. madde prensibiyle düzenlenmiş olduğunu, Bu nedenle, yönetim kurulu üyelerine karşı hukuki sorumluluğun hükmedilebilmesi için zarar, kanuna aykırılık, kusur ve illiyet bağı koşullarının gerçekleşmiş olması gerekmekte olduğunu, huzurdaki dava bakımından ise söz konusu bu şartlar oluşmamış olduğunu, Yönetim kurulu üyelerine sorumluluk yüklenebilmesi için genel hükümler uyarınca, ispat yükü zarar gördüğünü iddia eden kişiye ait olduğunu, davacı tarafından iddia edildiğinin aksine dava konusu … ibareli marka değerinin altında dava dışı … A.Ş. devredilmemiş olduğunu, Zira söz konusu bu marka davacı şirket nezdindeyken atıl bir marka olup kullanılmamakta olduğunu, markanın günümüze uzanır şekilde asli şekilde kullanılması dava dışı … A.Ş. tarafından devralması akabinde yine dava dışı … A.Ş.’nin yıllar içerisinde yaptığı AR-GE ve KNOW-HOW çalışmaları neticesinde gerçekleşmiş olduğunu, dava dilekçesinin (B) bendinde davacı tarafından “bir kısım” taşınmazların değerinin çok altında satıldığı iddia edilmekte olduğunu, Davacı taraf, “bir kısım taşınmazlar” derken hangi taşınmazları işaret etmekte olduğunu, davacı tarafından (D) bendinden yer alan iddialara kapsamında işaret edilen markalar üzerinden yapılan işlemler ile davacı şirketin zarara uğraması arasında hiçbir şekilde bir illiyet bağı bulunmamakta olduğunu, davacı tarafından haksız iddialarının aksine … AŞ’nin davacı şirkete olan borcu 2013 yılı Eylül ayına kadar adatlandırılmış olduğunu, her iki şirkette de aynı oranlarda ortaklık yapısı olduğundan dolayı herhangi bir işlem yapılmamış olup söz konusu bu işlemin davacı şirketi zarara uğratan bir işlem olmadığı sabit olduğunu, davalının yönetim kurulu üyesi olmak sıfatıyla şirket ortaklarından herhangi birine her ne nam altında olursa olsun davacı tarafından Soyut bir şekilde iddia edildiğinin aksine şirket hesabından her hangi bir aktarım yapılmamış olduğunu, davacı taraf kötün niyetli olup işbu sebeple de davanın reddine karar verilmesi gerekmekte olduğunu, dava dilekçesine bakıldığında; … A.Ş. Şirketinin Yönetim Kurulu Üyelerinin dava dışı … A.Ş. düşük bedelle marka devri yaptığı, düşük bedelle taşınmaz devri yaptığı ve ayrıca … A.Ş. firmasına ödenen parayı tahsil için işlem yapmadığı yönünde çeşitli suçlamalar mevcut olduğunu, ancak dava dilekçesinde adı geçen şirketlerin hepsi Grup şirketi olup ortakları(hissedarları) aynı olduğunu, Şirket ortakları yakın akrabadır ve birden fazla sayıda aile şirketi kurmuş olduklarını, dava dilekçesinin 3.C maddesinde yer alan beyanda; ,“… uzantılı markalar” ile ilgili asılsız suçlamalar mevcut olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkeme kararındta “…Dava, TTK madde 553 kapsamında şirketin uğradığı zararın tazminine ilişkindir.
TTK madde 542; “(1) Tasfiye memurları;
a) Şirketin süregelen işlemlerini tamamlamak, gereğinde pay bedellerinin henüz ödenmemiş olan kısımlarını tahsil etmek, aktifleri paraya çevirmek ve şirket borçlarının, ilk tasfiye bilançosundan ve alacaklılara yapılan çağrı sonucunda anlaşılan duruma göre, şirket varlığından fazla olmadığı saptanmışsa, bu borçları ödemekle yükümlüdürler.
b) Tasfiyenin gerektirmediği yeni bir işlem yapamazlar.
c) Şirket borçları şirket varlığından fazla olduğu takdirde durumu derhâl şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine bildirirler; mahkeme iflasın açılmasına karar verir.
d) Tasfiyenin uzun sürmesi hâlinde, her yıl sonu için tasfiyeye ilişkin finansal tabloları ve tasfiye sonunda da kesin bilançoyu düzenleyerek genel kurula sunarlar.
e) Şirketin bütün mal ve haklarının korunması için düzenli ve görevinin bilincinde bir yönetici gibi gereken önlemleri alır ve tasfiyeyi mümkün olan en kısa sürede bitirirler.
f) Tasfiye işlemlerinin düzenli yürütülmesi ve güvenliği için gereken defterleri tutarlar.
g) Tasfiye sırasında elde edilen paralardan şirketin süregelen harcamaları için gerekli olan para dışında kalan paraları, bir bankaya şirket adına yatırırlar.
h) Vadesi gelmemiş borçları, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca kısa vadeli kredilere uygulanan oran üzerinden iskonto ederek derhâl öderler. Alacaklılar bu ödemeyi kabul etmek zorundadır. Kanun gereği iskonto edilmesi mümkün olmayan alacaklar bu hükümden müstesnadır.
i) Pay sahiplerine tasfiye işlerinin durumu hakkında bilgi ve istedikleri takdirde bu konuda imzalı belge verirler.”
TMK madde 460; “Kayyım bir malvarlığının yönetimi ve gözetimi ile görevlendirilmiş ise, yalnız o malvarlığının yönetim ve korunması için gerekli olan işleri yapabilir.
Kayyımın, bunun dışındaki işleri yapabilmesi, temsil olunanın vereceği özel yetkiye, temsil olunan bu yetkiyi verecek durumda değilse vesayet makamının iznine bağlıdır.”
TMK madde 462; “Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izni gereklidir:
1. Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir aynî hak kurulması,
2. Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi,
3. Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri,
4. Ödünç verme ve alma,
5. Kambiyo taahhüdü altına girme,
6. Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası sözleşmeleri yapılması,
7. Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,
8. Acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,
9. Mal rejimi sözleşmeleri, mirasın paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri yapılması,
10. Borç ödemeden aciz beyanı,
11. Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,
12. Çıraklık sözleşmesi yapılması,
13. Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi,
14. Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi.
“Somut davada davacı taraf TTK madde 553 kapsamında şirketin uğradığı zararların davalılardan tahsilini talep etmiştir. Davacı şirkete Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/483 Esas sayılı dosyasından verilen karar ile… tasfiye memuru olarak atanmış olup, TTK madde 542’de tasfiye memurunun yetkileri arasında dava açma olmadığı, yukarıda bahsi geçen TMK madde 460 ile 462/8 hükmü dikkate alındığında vasilik ve kayyımlığın kıyasen uygulanması gerektiği ve bu doğrultuda tasfiye memurunun mahkemeden yetki almadan dava açamayacağı anlaşılmakla, dava açma ehliyeti yokluğu nedeni ile davanın HMK 114/1-d ve 115/2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince yasal süresinde istinafa başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel mahkemece hükmün gerekçe kısmında ‘TTK madde 542’de tasfiye memurunun yetkileri arasında dava açma olmadığı, yukarıda bahsi geçen TMK madde 460 ile 462/8 hükmü dikkate alındığında vasilik ve kayyımlığın kıyasen uygulanması gerektiği’ ifade edildiğini ancak uygulanması gerekir denildiği TMK 462/8 maddesi kıyasen uygulanmadığını, TMK 462/8 maddesi ‘Acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması’ hükmünü amir olduğunu, tasfiye memurunun 2019 yılında göreve başladığını, şirketin tüm defter kayıt ve belgelerini incelediğini, gerekli gördüğü konularda ortaklardan bilgi aldığını, ortaklara bilgi vermiş sonuç itibariyle davalı şirket ortaklarının yönetim kurulu üyesi oldukları dönemde şirketi zarara uğrattıklarının tespiti ile iki yıl içinde işbu davayı açtığını, Yerel mahkemece TMK 462/8 madde hükmü kıyasen uygulanmak suretiyle tasfiye memurunun acele hallerde dava açma yetkisinin kabul edilip davaya devam edilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, tasfiye memurunun şirketin alacaklarını toplamak için gerektiğinde yargı yoluna başvurma yetkisine haiz olduğunu, Kanun koyucunun aynı zamanda şirketin alacaklarını toplamak için gerektiğinde yargı yoluna gitmesi için tasfiye memuruna zorunluluk ta yüklediğini, anılan madde metni tasfiye memuruna dava açma yetkisi ve zorunluluğu yüklemişken yerel mahkemenin tasfiye memurunun dava açma yetkisi olmadığından bahisle davanın reddine karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, tasfiye memuru…’ın tasfiyeye karar verilen ve kendisinin tasfiye memuru olarak atandığını, Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/483 E sayılı dava dosyasından Markaların Değerleme Tespit Raporu Aldırılması Hakkında Bilirkişi İncelemesi Yaptırılması için sayın mahkemeye müracaat ettiğini, Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/483 E sayılı dosyası ile mahkemenin‘Tasfiye memurlarının Türk Ticaret Kanunu kapsamında yapması gereken işler; basiretli bir işadamı gibi davranıp, gerekli önlemleri almak ve tasfiyeyi en kısa sürede tamamlamak, şirketin tasfiyeye girmesiyle birlikte başlangıç bilançosu ve envanter çıkartmak, şirketin gerçek durumunun tespitini yapmak, varlıklarını nakde çevirmek ve paranın bankaya yatmasını sağlamak, borçların ödenmesini sağlamak, borçların mevcut ve alacaklardan fazla olması durumunda, ortaklara başvurmak, şirketin net varlığını ortaklar arasında dağıtmak, defter tutmak, tasfiye sonunda bilanço çıkarıp ortaklara tebliğ etmek, ortaklar talep ettiklerinde, her zaman defterleri göstermek ve hesap vermek, şirketi mahkemelerde ve dışarıda temsil etmek, bu işleri tasfiye süresince yapmak ve tasfiyenin sonunda da şirketin ticaret sicilinden silinmesini sağlamak amacıyla ticaret siciline başvurmak şeklinde özetlenebileceğini, dosya kapsamına göre tasfiye memurunun şirket malvarlığının paraya çevrilerek, 3. kişilerle şirket arasındaki ilişkilerin sona erdirilmesi ve varsa artan kısmın ortaklar arasında paylaştırılması kapsamında kanunla kendisine verilmiş tüm işleri bizzat yapabileceğini, gerektiğinde kıymet taktiri yaptırmak da tasfiye memurunun görevleri arasında olduğunu, tasfiye memurunun gerekli olması halinde marka değerinin tespiti konusunda bizzat bilirkişi incelemesi yaptırması mümkün olduğundan mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmasına dair tasfiye memurunun talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.’ Gerekçesi ile tasfiye memuruna tasfiyenin gerekli kıldığı işlemleri bizzat kendisinin yapması gerektiği hususunda ara karar oluşturduğunu, tasfiye memurunun tasfiyenin gerekli kıldığı tüm iş ve işlemleri kendisi yapacağı gibi tasfiye halindeki şirketin alacaklarını toplamak üzere gerektiğinde yargı yoluna da başvurabileceğini, TTK madde 291 tasfiye memuruna şirketin alacaklarını toplamak için gerektiğinde yargı yoluna başvurmayı bir zorunluluk olarak yüklemiş olup; yargı yoluna başvuru sırasında mahkemeden izin alma şartı getirmediğini, tasfiye sonuna kadar şirket tüzel kişiliğini korumakta olup; gerek şirkete karşı açılan davalarda ve gerekse şirketin açacağı davalarda şirketi tasfiye memuru temsil edeceğini, şirkete karşı açılan davalarda şirketi temsil konusunda tasfiye memurunun mahkemeden izin alma gerekliliği bulunmuyor ise şirket adına açılan davalarda da mahkemeden izin alma şartı bulunmadığını, tasfiye memurunun bir an dava açmaya yetkili kılınmadığı düşünülürse; tasfiye halindeki şirketin alacaklarını nasıl tahsil edip tasfiyeyi nasıl sonlandıracağı muğlak kaldığını, bu durumun tasfiyenin amacına ve ruhuna aykırı olduğunu, zira şirketin alacaklarını tahsil tasfiyenin en önemli amaçlarından birisi olduğunu beyan ederek Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/113 E 2021/634 K Sayılı Kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacı Tasfiye Halinde … Sanayi A.Ş, TTK madde 553 kapsamında şirketin uğradığını iddia ettikleri zararların tahsilini davalılardan talep ettiğini, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/113 E. 2021/634 K. Sayılı kararında tasfiye memurunun görevi kapsamında dava açma ehliyeti olmadığı için dava şartı eksikliğinden davayı usulden reddettiğini, söz konusu bu kararın usul ve yasaya uygun olup onanması gerektiğini, Türk Ticaret Kanunu madde 542’de tasfiye memurunun yapabileceği işlerin sıralandığını, İstanbul BAM, 14. HD., E. 2019/438 K. 2021/231 T. 25.2.2021 kararının “TTK’nın 542.maddesi gereğince tasfiye memurlarının ne şekilde işlem yapacağı düzenlenmiş olup genel olarak şirketin süre gelen işlemlerini tamamlamak ödenmemiş pay bedellerini tahsil etmek, şirketin aktiflerini paraya çevirerek şirket borçlarını ödemek, ilk tasfiye bilançosunda ve alacaklılara yapılan çağrı sonucunda anlaşılan duruma göre şirket varlığından fazla olmadığı saptanmışsa, bu borçları ödemek olarak belirlenmiştir. Anılan maddenin c fıkrasında şirket borçlarının varlığından fazla olması halinde şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde itiraz bildiriminde bulunması memurların görevi arasında belirlenmiştir. Belirtilen maddede tasfiye bilançosunun düzenlenmesi ve borçların ödenmesi ile ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır.” Kararda tasfiye memurlarının görevlerinin tasfiyenin gerektirdiği işlemler olduğunun belirtildiğini, buna ek olarak TTK 542/b’de açıkça tasfiye memurunun tasfiyenin gerektirmediği yeni bir işlemi yapamayacağının açıklandığını, davacı Tasfiye Halinde … Sanayi A.Ş.’ye tasfiye memuru olarak atanan…’ın görevi gereği şirketin tasfiye işlemlerini yaparken müvekkili davalıların yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları dönemlerde bazı iş ve eylemleri ile şirketi zarara uğrattıklarını iddia etmiş ve bu iddiaları sonucunda TTK 553 kapsamında zararların tahsili için dava açıldığını, TTK m 542 kapsamında “yönetim kurulu üyelerine karşı dava açma yetkisi” görevi yer almadığını, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin gerekçeli kararında belirttiği üzere TTK madde 542’de tasfiye memurlarının yetkileri arasında dava açma olmadığını, TMK madde 460 ve 462/8 hükümleri dikkate alındığında vasilik ve kayyımlığın kıyasen uygulanması gerektiğini, TMK madde 460 uyarınca “Kayyım bir malvarlığının yönetimi ve gözetimi ile görevlendirilmiş ise, yalnız o malvarlığının yönetim ve korunması için gerekli olan işleri yapabilir. Kayyımın, bunun dışındaki işleri yapabilmesi, temsil olunanın vereceği özel yetkiye, temsil olunan bu yetkiyi verecek durumda değilse vesayet makamının iznine bağlıdır.” ve TMK m 462/8’de “Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izni gereklidir: Acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması..” şeklinde olduğunu, davacının istinaf dilekçesinde yerel mahkemenin verdiği gerekçeli kararın hukuka aykırı olduğunu iddia ederek söz konusu olayda TMK 462/8’de yer alan “acele hallerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak koşuluyla” ifadesinin işbu dosya konusunda uygulanması gerektiğini iddia ettiğini, Ancak söz konusu bu iddiasının mesnetsiz olup yerel mahkeme kararının onanması gerektiğini, davacı şirkete Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/483 Esas sayılı dosyasından verilen karar ile…’ın tasfiye memuru olarak atandığını, 2019 senesinde göreve başladığını, tasfiye memurunun 2 yıl boyunca şirket defterlerini, yapılmış işlemleri, bilançoları incelediğini, gerekli gördüğü konularda ortaklardan bilgi aldığını, ancak iki yıl sonra davalılara karşı sorumluluk davası açılması gerektiği kararına vardığını, söz konusu durumda maddede belirtildiği gibi bir acele hal söz konusu olmadığını, acele halden kastın mahkemeden izin almak için yeterli süre olmaması olduğunu, TMK 54. maddesinde “Kanuni temsilciler, davanın açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hâllerde izin belgelerini, tüzel kişilerin organları ise temsil belgelerini, dava veya cevap dilekçesiyle mahkemeye vermek zorundadırlar; aksi takdirde dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamazlar. Şu kadar ki, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkeme, kanuni temsilcilerin veya tüzel kişilerin organlarının, yukarıda belirtilen eksikliği gidermeleri şartıyla dava açmalarına yahut davayla ilgili işlem yapmalarına izin verebilir.” Gecikmesinde sakınca olan hallerde dava açıldıktan sonra belgelerin tamamlanabileceğinin kanun tarafından belirtildiğini, tasfiye memurunun 2 yıllık uzun bir araştırmasından sonra davacının gecikmesinde sakınca olacak hal iddiasında bulunmasının yersiz olduğunu, Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere dava açılması için izin alınmasının gereken hallerde izin alınmadığında davanın usulden reddedilmesi gerekli olduğunu, dolayısıyla şirket adına sorumluluk davası açılabilmesi için tasfiye davasına bakan ve tasfiye sürecini yürüten mahkemeden yazılı olarak izin alınması gerekirken ve yeterli vakit varken alınmadığını ve yine de dava açıldığını, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi yerinde bir karar vererek ve gerekçesinde yukarıda bahsedilen nedenlerle davayı haklı olarak usulden reddettiğini, davacının istinaf dilekçesinde TTK madde 291’in tasfiye memuruna dava açma yetkisi verdiğini hatta zorunlu tuttuğunu iddia ettiğini, davacının iddialarının mesnetsiz olduğunu, çünkü davacının TTK 553’e dayanarak sorumluluk davası açtığını ve şirketin, asla kabul etmemekle birlikte, uğradığı zararların tazminini istediğini, TTK madde 291’de gösterilen amaçla istenen ise şirket tasfiye edilmeden önce tüm işlemlerin tamamlanmasının alacak ve borçların kapanması ve tüm varlıkların paraya döndürülmesi olduğunu ve kanun koyucunun bu amacın elde edilmesi için yargı yoluna gidilebileceğini belirttiğini, davacının iddialarına göre; davacı şirkete ait olan … markasının, davalılar tarafından düşük bedele … A.Ş’ye devredildiğini, davacı şirkete ait olan bir takım taşınmazların yine daha düşük bedele … A.Ş’ye devredildiğini, … A.Ş adlı şirkete davalılar tarafından borç para aktarıldığını, bu iddiaların hiç birinin gerçeği yansıtmadığını, bir an için doğru olduğu düşünülse dahi TTK madde 291 uyarınca yargı yolunun açık olduğunun düşünülemeyeceğini, söz konusu hükmün kapsamı içinde bu işlemlerden bahsedilmediğini ve özellikle sorumluluk davası açılabilmesi ile ilgili herhangi bir yetkiye değinilmediğini, davacının dava dilekçesinde belirttiği iddiaları kesinlikle kabul edilemez olduğunu, davacı tarafın dava konusu … markasının devir işleminin yapıldığı tarihteki değerini ortaya koymadan; hangi değerleme ve ölçümlemeden yola çıktığı anlaşılamayan mesnetsiz bir yargı ortaya koyduğunu, … markasının bedel karşılığında devir işlemine konu edilmiş olması ile zarara uğramış değil aksine gelir elde etmiş vaziyette olduğunu, bir diğer iddiasında ise bir kısım taşınmazlar diyerek somut bir iddiada dahi bulunamadığını, bunun yanı sıra … AŞ’nin davacı şirkete olan borcun 2013 yılı Eylül ayına kadar adatlandırıldığını, her iki şirkette de aynı oranlarda ortaklık yapısı olduğundan dolayı herhangi bir işlem yapılmadığını, söz konusu bu işlemin davacı şirketi zarara uğratan bir işlem olmadığının sabit olduğunu, dolayısıyla TTK m 291 uyarınca yargı yoluna gidilmesi gereken herhangi bir alacak veya borcun söz konusu olmadığını, ayrıca sorumluluk davası açabilmek için TBK’ya göre dört şartın bulunması gerektiğini, bu şartların; zarar, hukuka aykırılık, kusur ve illiyet bağı olduğunu, Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen TTK’nın 553. Maddesinin ise, TBK’da hukuki sorumluluğu tanımlayan 49. madde prensibiyle düzenlendiğini, bu nedenle, yönetim kurulu üyelerine karşı hukuki sorumluluğun hükmedilebilmesi için zarar, kanuna aykırılık, kusur ve illiyet bağı koşullarının gerçekleşmiş olması gerektiğini, huzurdaki dava bakımından ise söz konusu bu şartların oluşmadığını, TTK madde 542’de tasfiye memurunun yetkileri arasında dava açma olmadığını, bahsi geçen TMK madde 460 ile 462/8 hükmü dikkate alındığında vasilik ve kayyımlığın kıyasen uygulanması gerektiği ve bu doğrultuda tasfiye memurunun mahkemeden yetki almadan dava açamayacağı anlaşılmakla, dava açma ehliyeti yokluğu nedeni ile davanın HMK 114/1-d ve 115/2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesini, kayseri 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/113 E. 2021/634 K. sayılı ilamının onanmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Dava, şirket yönetim kurulu üyelerinin kusurlarından dolayı şirkete verdikleri zararların tahsili amacıyla açılmış tazminat talebine ilişkindir. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Hukuki Sorumluluk” başlığı altında yer alan düzenlemeler “A) Sorumluluk Halleri” ve “B) Şirketin Zararı” şeklinde iki ana başlık altında düzenlenmiştir. “Sorumluluk Halleri” başlığı altında düzenlenen hükümler, belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması (TTK m. 549), sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesi (TTK m. 550), değer biçilmesinde yolsuzluk (TTK m. 551), halktan para toplamak (TTK m. 552) ve kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğundan (TTK m. 553) müteşekkildir.“Şirketin zararı” ana başlığı altında hükme bağlanan TTK m. 555 ve 561 hükümlerinde ise, pay sahibi ve alacaklıların şirketin doğrudan uğradığı zararlar sebebi ile açacakları davalara ilişkin esaslar olarak; sorumlular arasında teselsül ve başvuru (TTK m. 557),ibranın sorumluluk davasına etkisi, kuruluş ve sermaye artırımında ibra (TTK m. 558-559), zamanaşımı (TTK m. 560) ve son olarak yetkili mahkeme (TTK m. 561) düzenlenmiştir. Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu başlıklı 6102 sayılı TTK’ nın 553. Maddesinde ; Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticiler ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacakları, Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişilerin, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmayacakları, Hiç kimsenin kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamayacağı; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamayacağı düzenlenmiştir.26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı Kanunun 28 inci maddesiyle, birinci fıkrada yer alan “yükümlülüklerini” ibaresinden sonra gelmek üzere “kusurlarıyla” ibaresi eklenmiş yine Aynı kanunun 41 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça,” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
Somut olayda Kayseri Asiye Ticaret Mahkemesince 2012/483 Esas 2016/1042 Karar sayılı ilamı ile dava dışı Tasfiye Halindeki … Sanayi Anonim Şirketinin 6102 sayılı TTK 531. Maddesi uyarınca feshine karar verilmiş olunup davacının şirkete tasfiye memuru olarak atandığı sabittir.6102 sayılı TTK 533. Maddesinde Sona eren şirketin tasfiye hâline gireceği, tasfiye hâlindeki şirketin, pay sahipleriyle olan ilişkilerin de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini koruyacağı ve ticaret unvanını “tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanacağı, bu hâlde organlarının yetkilerinin tasfiye amacıyla sınırlı olacağı düzenlenmiştir. Şirket organlarının durumu başlıklı 535. Maddesi incelendiğinde; Şirket tasfiye hâline girince, organların görev ve yetkilerinin, tasfiyenin yapılabilmesi için zorunlu olan, ancak nitelikleri gereği tasfiye memurlarınca yapılamayan işlemlere özgüleneceği, Tasfiye işlerinin gereklerinden olan hususlar hakkında karar vermek üzere genel kurulun tasfiye memurları tarafından toplantıya çağrılacağı düzenlenmiştir. Yetkilerin sınırlandırılması ve genişletilmesi başlıklı 539. Maddesinde Tasfiye memurlarına Kanunla tanınmış yetkilerin devredilemeyeceği; ancak, belirli uygulama işlemlerinin yapılabilmesi için, tasfiye memurlarından biri diğerine veya üçüncü bir kişiye temsil yetkisi verebileceği, Tasfiye hâlindeki şirketi tasfiye ile ilgili konularda mahkemelerde ve dış ilişkide tasfiye memurları temsil edeceği düzenlenmiştir. 6102 sayılı 542/1-b hükmünde tasfiye memurlarının tasfiyenin gerektirmediği yeni bir işlem yapamayacakları belirtilmiştir. Görüldüğü üzere esas itibari ile sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklık, pay sahipleri ve alacaklılardadır. Önceki konularda belirttiğimiz üzere yönetim kurulu üyeleri ile ortaklık arasında bir akit ilişkisi vardır. Dolayısıyla bu davanın kaynağı yönetim kurulu üyesi ile ortaklık arasındaki akdin ihlalidir. Yani kurul yasa ve ana sözleşmenin yüklediği görevlerin ihlali sonucunda ortaklığa zarar vermesi bu akdin ihlalini teşkil eder. Zarar gören ortaklık olduğundan dava hakkı öncelikle de ortaklığa aittir. Bahse konu düzenlemeler dikkate alındığında davacı olan tasfiye memurunun şirket yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açabileceği yönünde kanunda açıkça bir düzenlemenin bulunmadığı, tasfiye memurlarınca şirket genel kuruluna TTK 535. Maddesi uyarınca bu yönde bir çağrı yapılmadığı anlaşılmakla davanın reddi yönündeki mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda davacı tarafın söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1.maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ nin istinafa konu edilen 07/09/2021 tarih ve 2021/113 E – 2021/634 K sayılı nihai kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcı istinaf eden davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 25/11/2021