Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1341 E. 2021/1515 K. 27.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/1341
KARAR NO: 2021/1515
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/05/2021
NUMARASI: 2019/151 Esas, 2021/350 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ:27/09/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ:27/09/2021
Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 25/05/2021 tarih, 2019/151 Esas, 2021/350 Karar sayılı kararı davalı vekili tarafından istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmekle dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafça davacı aleyhine Kayseri … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davacının davalıya borcu olmadığını, davalının takip talebinde 310.000,00-TL tutarında 09/03/2016 tarihli sözleşmeden doğan ve hesaba geçen tutar ifadesi ile talepte bulunduğunu, davacı hesabına böyle bir tutarın geçmediğini, davalı talebinin dava dışı şirket ortakları arasındaki hisse devir sözleşmesi vaadinden kaynaklandığını, ayrıca davalının 10.000,00-TL maaş talebinde bulunduğunu, davalı ile yapılmış doğrudan veya dolaylı bir ücret sözleşmesi olmadığını, davalının davacıdan 74.000,00-TL tutarında taşıma nedeni ile zarar talebinde bulunduğunu, buna ilişkin herhangi bir dayanak gösterilmediğini, davacının davalının herhangi bir eşyasına zarar vermediğini, belirterek davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça Kayseri …İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibinin iptaline yönelik davanın reddedildiğini, Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/58 Esas sayılı dosyasındaki beyanlarından davalı talebinin davacının kabulünde olduğunun anlaşılacağını, davacının zaman kazanmaya çalıştığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİİlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davalı taraf davacıdan 2 aylık olmak üzere toplam 10.000,00-TL ücret talebinde bulunmuştur. Dosyadaki SGK kayıtları incelendiğinde davalının davacı şirkette ücretli olarak çalıştığını gösteren herhangi bir kayıt ve belge bulunmadığından ve ayrıca taraflar arasında yapılmış bir ücret sözleşmesi de dosyaya ibraz edilmediğinden davalının davacıdan talep ettiği ücret alacağı yerinde görülmemiştir. Davalı taraf ayrıca davacıdan noter ihtarnamesinde belirtilen taşıma nedeni ile eşya zararı olarak 74.000,00-TL alacak talebinde bulunmuştur. Mahkememiz dosyası arasına celbedilen tüm kayıt ve belgeler incelendiğinde davalı tarafça eşya zararı hususunda yaptırılmış bir tespit olmadığı, sadece davacı tarafça Kayseri 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2016/88 D.iş sayılı dosyası üzerinden yaptırılan tespitin mevcut olduğu, ancak bu tespitin de noter ihtarnamesinde belirtilen taşıma nedeni ile eşya zararına ilişkin olmadığı anlaşılmış olup, mahkememizce aldırılan ve hüküm kurmaya elverişli bulunan uzman bilirkişi raporu da dikkate alındığında taşıma nedeni ile oluşan zarar konusunda ticari defter ve belgelerde de herhangi bir kayıt olmadığı, taraflarca yemin deliline de dayanılmadığı ve davalının alacaklı olduğunu ispat edemediği, dolayısıyla davacının davalıya borçlu olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulü ile Kayseri … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında takibe konulan alacaktan kaynaklı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine dair karar vermek gerekmiştir. Davacı tarafça dava dilekçesinde kötüniyet tazminatı da talep edilmiş olup, dosya incelendiğinde davalı tarafça davacı aleyhine aynı alacak kalemleri hakkında Kayseri… İcra Dairesi’nin … Esas ve … Esas sayılı dosyalar üzerinden aynı tarihte mükerrer takip yapıldığı, dolayısıyla burada davalı/alacaklının iyiniyetli olduğundan bahsedilemeyeceği dikkate alınarak İİK madde 72/5 gereğince davacı tarafın tazminat talebinin kabulü ile 387.755,83-TL’nin %20’si oranında tazminat bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde karar verilmiştir.
İş bu kararı davalı vekili istinaf etmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili ve diğer ortaklar arasında yapılan devrin bilirkişi raporları sonucu defter kayıtlarında çıkmamasının tarafların bu sözleşmeyi yapmadığı anlamına gelmediğini, kişilerin kendi aleyhine gelebilecek zararları kayıt altına almayacağı göz önünde bulundurulduğunda, davacı şirketin tüzel kişiliğinin ticari defterlerinde böyle bir kayıt bulunmamasının müvekkilinin eşyalarında hasarın meydana gelmediği anlamına gelmediğini, kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için, alacaklının takibinin haksız olmasının yeterli olmadığını, bunun yanında alacaklının takibe geçmede kötü niyetli olduğunun da saptanması gerektiğini beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafın istinaf dilekçesi ile, “kafa karışıklığı”, “belirsiz kalmış, aydınlatılmamış bir savunma içeriği mevcut olduğu algısı” oluşturmaya çalıştığını, kabul edilemeyeceğini, davaya cevabında, alacak iddiasını ispat edecek nitelikte delile dayanmamış olan davalının icra takibine konu ettiği alacak iddiasını ispatlayamadığının izahtan vareste olduğun, ortaktan satın aldığını iddia ettiği hisse için ödediğini iddia ettiği “hisse satın alma bedeli” nden, şirket tüzel kişiliğinin sorumlu tutulamayacağını bilmenin, çok özel bir hukuk bilgisi veya sair özel bir teknik bilgi veya beceri gerektirmeyeceğini, bu nedenle kötü niyet tazminatı yönünden mahkeme kararının isabetli olduğunu beyan ederek davalının istinaf nedenlerinin esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dava menfi tespit davasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun Limited şirketi düzenleyen Altıncı kısımın “ortakların hak ve borçları” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan 595. maddesinde;
(1) Esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemler yazılı şekilde yapılır ve tarafların imzaları noterce onanır. Ayrıca devir sözleşmesinde, ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri; rekabet yasağı ağırlaştırılmış veya tüm ortakları kapsayacak biçimde genişletilmiş ise, bu husus, önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım hakları ile sözleşme cezasına ilişkin koşullara da belirtilir.
(2)Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, esas sermaye payının devri için, ortaklar genel kurulunun onayı şarttır. Devir bu onayla geçerli olur.
(3)Şirket sözleşmesinde başka türlü düzenlenmemişse, ortaklar genel kurulu sebep göstermeksizin onayı reddedebilir.
(4) Şirket sözleşmesiyle sermaye payının devri yasaklanabilir.
(5)Şirket sözleşmesi devri yasaklamış veya genel kurul onay vermeyi reddetmişse, ortağın haklı sebeple şirketten çıkma hakkı saklı kalır.
(6)Şirket sözleşmesinde ek ödeme veya yan edim yükümlülükleri öngörüldüğü takdirde, devralanın ödeme gücü şüpheli görüldüğü için ondan istenen teminat verilmemişse, genel kurul şirket sözleşmesinde hüküm bulunmasa bile, onayı reddedebilir.
(7) Başvurudan itibaren üç ay içinde genel kurul reddetmediği takdirde onayı vermiş sayılır.” düzenlemesi mevcuttur.
Madde gerekçesi incelendiğinde; birinci fıkrada devir sözleşmesi yazılı şekle bağlanmış ve 6762 sayılı Kanunda olduğu gibi imzaların noterce onayı da aranmıştır. İsviçre Tasarısında bulunmayan bu şartın korunmasında yarar görülmüştür. Çünkü, yazılı şekil, imza onanması hem ispat yönünden gereklidir hem güvenliği sağlamaktadır hem de tarafları, devir, özellikle ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri ve diğer sözleşmesel borçlar bakımından düşünmeye yöneltmek için uygun bir araç niteliğine sahip bulunmaktadır.
Birinci fıkrada, “hem esas sermaye payının devri hem de devir borcunu doğuran işlemler”in yazılı şekle bağlandığı belirtilerek, “devir vaadi”, “ön sözleşme”, “borçlanma işlemi” gibi terimler söz konusu edilerek açılan tartışmalara son verilmek istenmiştir. Devir borcunu doğuran işlem bir sözleşme veya tek taraflı bir işlem, meselâ taahhütname olabilir; bu taahhütname de aynı şekle tabidir. Bu sebeple şekil hükmünü koyan birinci cümlede geniş kapsamlı “işlem” terimi kullanılmıştır. Buna karşılık devir, sözleşme şeklinde yapılmalıdır. Aksi sözleşmede öngörülmemişse geçiş ortaklar genel kurulunun onayı ile gerçekleşir. Onaya kadar sözleşme askıdadır. Tasarıda sınırlı sayıda (numerus clausus olarak) öngörülmüş bulunan ve yükümlülük getirdiği için önemli gördüğü hususların devir sözleşmesinde açıkça öngörülmesini emretmiştir. Bunlar ek ödeme yükümlülüğü, yan edim yükümlülüğü, rekabet yasağının ağırlaştırılması veya tüm ortakları kapsayacak şekilde genişletilmesi, önerilme, önalım ve alım hakları ile cezaya ilişkin şartlardır. Bu sözleşmeye açıkça yazma zorunluğunun sebebi, devralanın yükümlülüklerinin tam bilincinde olması ve bu hususta onun bilgilendirilmesi yükümünü de satıcıya yüklemektir. Ancak, bu kayıtların devir sözleşmesinde bulunmaması, sözleşmeyi geçersiz kılmaz, fakat devredenin bazı hallerde sorumluluğuna sebep olur. “Bazı haller” ile alıcının söz konusu yükleri ve hakları bilmesi, payı bunları bilerek almasıdır.
İkinci fıkra: Devir için, genel kurulun (kural olarak) onayı şarttır. Ancak onaya ilişkin ikinci fıkra emredici değildir. Şirket sözleşmesinde, onayın aranmayacağı devrin kurulmasıyla gerçekleşeceği öngörülebilir.
Üçüncü fıkra: Genel kurulunun onay vermeyi reddetmesi için sebep göstermesi gerekmez. Şirket sözleşmesi hangi hallerde izin verilmeyeceğini öngörebilir.
Dördüncü ve beşinci fıkra: Devir yasaklanabilir. Yasağa rağmen ortak haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkabilir. Haklı sebeplerin nitelik ve özellikleri ile ilgili bir sınırlama yoktur.
Altıncı fıkra: Şirket sözleşmesinde ek ödeme ve yan edim yükümü bulunduğu takdirde, şirketi korumak amacıyla devir alanın ödeme gücünün şüpheli olduğu hallerde genel kurulun onayını güvence verilmesine bağlamasına olanak sağlamıştır. Güvence verilmezse ortaklar kurulu onayı reddedebilir. Bu halde genel kurul, sözleşmede hüküm bulunmasa bile onayı reddedebilir.
Yedinci fıkra: Bu hüküm ile onayın sessiz kalınarak sürüncemede bırakılması engellenmiştir.” şeklinde gerekçelendirildiği görülmüştür.
Davacı şirketin 04.10.1995 tarihinde kurulduğu en son 13.03.2015 tarihinde yapılan hisse devir sözleşmesi sonucu dava dışı …’ın 204 pay karşılığı ve …196 pay karşılığı şirketin ortakları oldukları, şirket ana sözleşmesinde yeni ortak alınmasının yasaklanması yönünde bir hüküm bulunmadığı, taraflar arasında imzalı 04.03.2016 tarihli satış vaad sözleşmesinin adi yazılı şekilde yapıldığı, yine genel kuruldan onay alınmadığı görülmüştür.
Görüldüğü üzere hisse devri kanun da ortakların hak ve borcu olarak düzenlenmiş olup devrin geçerli olabilmesi bazı kurallara tabi tutulmuştur. Somut olayda hisse devri için geçerli koşullar bulunmayıp devrin geçersiz olduğu şirketi bağlamayacağı tabi olup bu durumda herkes aldığını geri verme borcu altındadır. Dosyada yer alan ödeme kayıtları incelendiğinde; … tarafından … hesabına … ortaklık için ödenen bedel açıklaması ile 11.03.2016 tarihinde 199.000,00-TL, 25.04.2016 tarihinde “… … hesabına yatırı” açıklaması ile 30.000,00-TL, 29.04.2016 tarihinde “… İnternet Eft … hesabına yatan paranın kısmi iade” açıklaması ile 60.000,00-TL, 29.04.2016 tarihinde “… İnternet Eft … hesabına yatan paranın kısmi iad” açıklaması ile 60.000,00-TL, 13.05.2016 tarihinde “… İnternet Eft … hesabına yatandan kalan 49.000,00-TL” açıklaması ile 27.374,00-TL gönderildiği sabit olup davacı geçerli şekil şartlarına uyulmadan yapılan sözleşmeden dolayı iade talebini parayı verdiği kişiden talep edebilecek olup şirketin bahse konu sözleşmeden dolayı iade borcunun bulunmadığının kabulü gerekir.Davalı ile davacı şirketinde imza ve kaşesinin bulunduğu 04.03.2016 tarihli satış vaadi sözleşmesi incelendiğinde; davacı şirket tarafından davalıya maaş ödeneceği ve davacıya ait … adresinde bulunan taşınmazın davalıya kiralanacağı yönünde bir ibare bulunmadığı görülmüş olunup davalının iş ve kira akitlerini yazılı kesin delillerle ispatlaması gerektiği ancak dosyaya bu yönde yazılı kesin delil sunmadığı görülmekle davalının davacıdan 04.03.2016 sözleşmenin geçersiz olması nedeniyle menfi ve müsbet zarar talebinde bulunamayacağı kanaatine varılmıştır.Davalının kötü niyet tazminatına yönelik itirazlarının incelenmesinde;2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72/5 maddesi; “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir.Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır.Başka bir ifadeyle; İcra İflas Kanunu’nun 72/5. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir.Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17/03/2010 tarihli ve 2010/19-123 E. 2010/154 K., 07/12/2011 tarihli ve 2011/13-576 E. 2011/747 K. ve 20/03/2013 tarihli ve 2012/19-778 E. 2013/250 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.Somut olayda; davalı tarafından davacı hakkında 11.07.2016 tarihinde takip dayanağı olarak “09.03.2016 tarihli sözleşmeden doğan ve hesabınıza geçen 300.000,00-TL para ile 2 aylık maaş tutarı 10.000,00-TL, 07.06.2016 faiz başlangıç tarihli 74.000,00-TL gösterilmek suretiyle Kayseri… İcra Dairesi’ nin … Esas sayılı dosyası ile 21.07.2016 tarihinde takip dayanağı olarak “09.03.2016 tarihli sözleşmeden doğan ve hesabınıza geçen 300.000,00-TL para ile 2 aylık maaş tutarı 10.000,00-TL” gösterilmek suretiyle Kayseri İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığı görülmüş olunup davalının takipte haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılmakla davacı yararına kötü niyet tazminatına hükm edilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.Açıklamalar ışığında davanın kabulü yönündeki mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılarak davalının istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nın 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle ;
1-Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 25/05/2021 tarih, 2019/151 Esas, 2021/350 Karar sayılı kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılması nedeniyle davalının istinaf başvurusunun H.M.K. ‘nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 26.487,60-TL istinaf karar harcından kendisinden peşin olarak alınan 6.622,00-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 19.865,60-TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-İstinaf eden davalı tarafından yapılan istinaf kanun yoluna başvuru harcı ve istinaf posta giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi aşamasında duruşma yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflarına tebliği işlemlerinin HMK 359/4 uyarınca Dairemiz tarafından yapılması yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 27/09/2021