Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1266 E. 2021/1759 K. 15.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/1266
KARAR NO: 2021/1759
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ:15/06/2021
NUMARASI: 2020/237 Esas, 2021/581 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ:15/10/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ:15/10/2021
Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15/06/2021 tarih, 2020/237 Esas, 2021/581 Karar sayılı kararı davacı vekili tarafından istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmekle dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasındaki ticari ilişki nedeni ile davacının davalıdan alacaklı olduğunu, alacağın tahsili için davalı aleyhinde Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının borca itiraz ettiğini, itirazının haksız ve kötüniyetli olup, alacağın tahsilini geciktirmeye matuf olduğunu belirterek icra takibine itirazların iptali ile davalıların alacağın % 20’sindan aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmelerini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı Vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında cari hesap ilişkisi olduğunu gösteren herhangi bir cari hesap sözleşmesi olmadığını ve bunun davacı tarafça sunulmadığını, nitekim davacının cari hesap ilişkisini hesap kat ihtarı ile kat etmediğini, taraflar arasında kur farkının uygulanmasına dair bir uygulama ve yazılı sözleşme olmadığını, davacının kur farkı talebinin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… davacının bizzat kendi ticari defter ve belgelerine göre davalının 31/12/2016 tarihi itibari ile davacıya borcu yoktur. O halde söz konusu 2017 ve 2018 tarihli 40.000,00 TL’lik ödemenin 31/12/2016 tarihinden sonra doğan borca istinaden yapılmış olması gerekir. Davacı defterlerine göre dava konusu borç 31/12/2016 tarihinden sonra yani 2017 yılından sonra doğmuştur ve borcun sebebi ödenmeyen çeklerdir. Davacının alacağının başka bir sebebe dayandığı veya 39.423,78-TL’den daha yüksek bir tutarda alacağının olduğuna dair davacı defterlerinde kayıt yoktur. Ödenmeyen çek tutarı 39.423,78- TL olup, davacı tarafça davalının elden ödediğini kabul edilen tutar 40.000,00-TL’dir. 40.000,00- TL’lik ödemenin davacı defterlerine kayıt edilmediği, bu nedenle davacının kendi defterlerine göre alacaklı göründüğü bilirkişi kök raporunda tespit edilmiştir. Dolayısı ile davalının davacıya borcunun kalmadığı anlaşılmıştır. Özetle davacı, davalıdan 40.000,00-TL tahsil ettiği halde, tahsilatı defterlerine işlemediği için kendi kayıtlarına göre alacaklı göründüğü ve bu nedenle davalı aleyhinde icra takibi başlattığı anlaşılmıştır. Davacı vekili dava dilekçesinde yemin deliline dayanmış ve Mahkememizce davacıya, davalı taraf yemin teklif etme hakkını hatırlatılmış, davacı, davalıya yemin teklif etmiştir. Davalı …25/05/2021 tarihli celsede hazır bulunmuş ve “davacı ile aramdaki ticari ilişkiden kaynaklanan cari hesap ödemelerimi tam ve zamanında yaptım, ihtilaf konusu olan 31/06/2017 keşide tarihli 7.000,00 TL bedelli çekin karşılığını ödemiş olmama rağmen tarafıma teslim edilmedi, dava dışı …’den her biri 20.000 TL olmak üzere 11/07/2017 ve 02/02/2018 tarihlerinde alınan ödemeler cari hesaba karşılık ödendi, neticeten davacı şirkete ihtilaf konusu olan cari hesap döneminden kaynaklı hiçbir borcum bulunmamaktadır” şeklinde yemini eda etmiştir. Yemin, kesin delil olup Mahkememizi bağlamaktadır. İzah edilen nedenle davalının borca vaki itirazının haklı olduğu ve davacının davalıdan alacağı olmamasına rağmen icra takibi başlattığı anlaşılmıştır. Davalı, cevap dilekçesinde kötü niyet tazminatı talebinde bulunmuştur. İİK’nun 67/2 maddesi uyarınca takip alacaklısı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi için takip alacaklısının haksız ve kötü niyetle takip başlattığının ispatı gerekir. Yukarıda ayrıntısı ile izah edildiği üzere davalının ödemesi ile borç sona erdiği halde davacı tahsilatları kendi ticari defter ve belgelerine kayıt etmemiştir. Davacı tacir olup, basiretli bir tacir gibi davranmak, ticari defter ve belgelerini gerçeğe uygun bir şekilde tutmakla yükümlüdür. Takip tarihinden önce yapılan ödemeler bulunmasına rağmen davacı tarafından bu ödemeler dikkate alınmaksızın takip yapılmakla, davacı takibinde haksız ve kötü niyetlidir. Mahkememizce red edilen kısım yönünden İİK’nın 67/2 maddesi uyarınca davalı yararaına kötü niyet tazminatına, 39.423,73 TL’nin takdiren % 20’si oranındaki kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine” şeklinde karar verilmiştir.
İş bu kararı davacı vekili istinaf etmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dosyada bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden yemin teklif edilip edilmeyeceği hususunu bildirilmesi için tarafına süre verildiğini, bu çelişki giderilmeden yemin delili ile ilgili bu şekilde süre verilmesinin doğru olmadığını, davalının yeminini kabul etmediğini, dosya üzerinde yeni bir bilirkişi incelemesi yapıldığı takdirde hem raporlar arasındaki çelişki giderileceğini, hemde davalının yemininde haksız olduğunun ortaya çıkacağını, müvekkili aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmiş olup mahkemenin bu kararının da hatalı olduğunu, müvekkilinin davalı taraftan alacaklı olduğunu, takip alacaklısı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi için takip alacaklısının haksız ve kötü niyetle takip başlattığının ispatının gerekeceğini, davaya konu çekişmeli bir alacak olduğunu ve alınan raporlarda kendi içerisinde çelişmekle beraber kök rapora göre müvekkili şirketin alacağının bulunduğunu, bu durumda müvekkilinin haksız ve kötü niyetli olduğundan bahsedilemeyeceğini, müvekkilinin alacağına kavuşmak adına tamamen iyi niyetli olarak icra takibi başlattığını beyan ederek raporlar arsındaki çelişki giderilmeden verilen davanın reddi ve müvekkili aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne, davalı tarafın icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; bilirkişinin, cevap dilekçesi ekinde yer alan ödeme belgelerini ilk raporda incelemeyi unutmuş olduğundan, ödeme iddiasınını hakkında bir değerlendirme ve tespite kök raporda yer veremediğini, kök rapora itirazı kapsamında bilirkişinin cevap dilekçesinin ekinde yer alan ödeme belgelerini inceleyince davacının icra takibine konu etmiş olduğu alacağın aslında icra takip tarihinden önce müvekkili tarafından yapılan ödemelerle sona erdiğini tespit ederek davacının müvekkilinden herhangi bir alacağının olmadığını bildirir ek rapor tanzim ettiğini, davacının önceki borç iddiasınında bilirkişi tarafından irdelendiğini ve davacının kayıtlarına göre 31/12/2016 tarihi itibari ile davacının müvekkilinden herhangi bir alacağının olmadığı ve de önceki borç iddiasına dair de bir borç gösteremediğinden ispat külfeti gereğince önceki borç iddiasını ispatlayamadığı ve de iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunun tespit edildiğini, bilirkişi raporunun hukuka uygun ve tutarlı olup davacının bu yöndeki istinaf sebeplerinin yersiz olduğunu, müvekkili tarafından raporda yer alan ödemelerin icra takip tarihinden önce yapılmış olması karşısında, davacı tarafın yapılan ödemeleri bilerek kendi kayıtlarına işlemeyip mükerrer borç tahsili için yeniden Kayseri … İcra Dairesi’nin … Sayılı icra takibini başlatmasının müvekkilinden haksız kazanç sağlama amacıyla yapılmış olup davacının açıkça kötü niyetli olduğunun ispatlandığını, dosya kapsamında yer alan ödeme belgelerinin tarihinin, davacının ödemelere dair kabulü ve bilirkişi raporu göz önüne alındığında dosya kapsamında da davacının kötü niyetli olduğunun açıkça anlaşıldığını, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık olmayıp yerel mahkeme kararının açık yasa hükmüne uygun olarak doğru karar verdiğini, davacının bu istinaf sebebinin reddinin gerektiğini, aksi halde müvekkili tarafından yapılan ödemeleri bilerek kayıtlarına işlemeyerek mükerrer tahsil gayesi ile icra takibi yapan alacaklının ödüllendirilmiş olacağını ve İcra İflas Yasanın kötü niyete dair hükümlerinin halada kalacağını ve adaletin tesis edilemeyeceğini beyan ederek davacı tarafından yapılan istinaf başvurusu sebeplerinin reddi ile mahkeme kararının onanmasını talep etmiştir. H.M.K 355. Maddesi gereğince inceleme Kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmıştır.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Dava, açık hesaba dayalı başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır.
Kaysri İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından, davalı aleyhine cari hesaptan kaynaklanan 39.423,73-TL asıl alacağın tahsili istemi ile ilamsız takip başlatıldığı, takip dayanağı olarak 05.12.2019 tanzim ve vade tarihli cari alacak olarak gösterildiği borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği, davalı-borçlunun borca ve ferilerine itirazı üzerine takibin durduğu ve İİK’nunda düzenlenen ve hakdüşürücü mahiyette olan 1 yıllık sürede açıldığı anlaşılmıştır.Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.Bilindiği gibi genel icra hukuku ilamlı icra ve ilamsız icra olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 24 ve devamı maddelerinde mahkeme ilamlarının nasıl icra edileceği düzenlenmiş iken; 42 ve devamı maddelerinde de ilamsız icra prosedürüne yer verilmiştir. 42. maddede yer alan “Bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan cebri icralar takip talebiyle başlar ve haciz yoliyle veya rehnin paraya çevrilmesi yahut iflas suretiyle cereyan eder.” düzenlemesinden de açıkça anlaşıldığı gibi ilamsız icra yolu ile takip yalnız para ve teminat alacakları için kabul edilmiştir. Bu takip yolunda alacaklının icra takibine başvurabilmesi için elinde mahkeme ilamına ihtiyacı olmadığı gibi, alacağın yazılı bir belgeye ya da senede dayandırılması zorunluluğu da yoktur. Bütün takip yollarında olduğu gibi yapılacak olan takip, alacaklının icra dairesine yazılı, sözlü ya da elektronik ortamda yaptığı takip talebi ile başlamaktadır. Takip talebi; Kanun’un 58, İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği’nin 20. maddesindeki geçerlilik şartlarını taşıdığı takdirde bu talebi alan icra dairesi, borçluya Kanun’un 60. maddesine uygun olarak bir ödeme emri gönderir. Takip talebi alacaklı tarafından yapılır ve icra dairesinin takip işlemleri ödeme emri aşaması ile başlar. Geçerli bir takip talebini alan icra dairesi; genel haciz yolu ile takipte, istenen alacağın mevcut ya da muaccel olup olmadığını veya zamanaşımına uğrayıp uğramadığını araştıramaz. Bu itirazlar ancak; kendisine gönderilen ödeme emri ile hakkında icra takibi başlatıldığını öğrenen borçlu tarafından ileri sürülebilir. Yeri gelmişken hemen belirtilmelidir ki; ödeme emri takip talebine uygun olarak düzenlenmelidir. 60. maddede belirtildiği üzere, ödeme emri iki nüsha olarak düzenlenir. Borçluya takip talebi değil ödeme emri gönderilmektedir. Yani ödeme emrinin nüshası borçluya gönderilir, diğeri icra dosyasına konulur. Alacaklı isterse kendisine ayrıca tasdikli bir nüsha verilir. Nüshalar arasında fark bulunduğu takdirde borçludaki muteber sayılır. Takip talebinde bulunan alacaklı yapmış olduğu takibin içeriğini ve alacağın kaynağını usulüne uygun olarak belirtmelidir. Eş söyleyişle alacaklı yapmış olduğu takip talebini kontrol yükümlülüğü altındadır. Genel haciz yoluyla yapılan ilamsız icra takibinde alacaklı alacağını bir belgeye bağlamak zorunda olmadığı ve icra dairesinin şekli inceleme yapmak zorunda olduğu unutulmamalıdır. Kanun bu sıkı şekil şartları nedeniyle; icra ve iflas dairelerinin yaptığı işlemlerin Kanun’a ya da olaya uygun olmaması durumunda icra mahkemelerine 7 gün içinde şikâyet yoluna başvurulabileceğini düzenlemiş ve bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet olunabilineceğini belirtmiştir. Zira, Kanun’un 61. maddesine göre gönderilen ödeme emrinin kendisinden beklenen sonuçları doğurması, ödeme emrinin borçluya tebliğ edilmesi ile mümkündür. Bu tebliğden sonra borçlu süresinde takibe itiraz ettiğinde itiraz ile kendiliğinden duran takibe devam edilebilmesi için alacaklının ya itirazın kaldırılması ya da itirazın iptali yoluna başvurması gerekir.İtirazın iptali davası İİK’nın 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, bu davanın açılabilmesi için:
1- İlamsız takip yapılmış olması
2- Borçlunun bu takibe itiraz etmesi
3- Alacaklının, itirazın kaldırılması için İcra mahkemesine başvurmaması.
4-İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, 1 yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde kanıt yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonucunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.Somut olayda davacı dilekçesinde davalıyla aralarında mevcut ticari ilişki nedeniyle süregelen ticari ilişki bulunduğunu, bu kapamda davalıya bir takım mallar sattığını ancak davalının kendisine ödemede bulunmadığını davalı ise cevap dilekçesinde takibe konu borcu ödediğini iddia ettiği görülmüştür.Somut olayda ispat külfeti davalıda olup mahkemece taraf ticari defterlerinin dayanak belgeleri ile birlikte bilirkişiye tevdi ile taraflar arasında cari hesap ilişkisi bulunup bulunmadığı davacı tarafından düzenlenen faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, davalı tarafından yapılan ödeme var ise davacı ticari defterlerine ne şekilde ve hangi tarihte kayıt edildiği hususunda rapor aldırıldığı görülmüştür.23.09.2020 tarihli mali müşavir bilirkişi raporu incelendiğinde; taraflar arasında açık hesap ilişkisi bulunduğunu,davacının 2016-2017-2018-2019 yıllarına ait ticari defterlerinin usulüne uygun tutuldukları, davalının 2016 yılına ait yevmiye ve defteri kebirin usulüne uygun tutulduğu envanter defterinin usulüne uygun tutulmadığı, davacının defter kayıtlarına göre 2017 yılı sonu itibariyle davalıdan 39.423.78-TL alacaklı, davalının ticari defterlerine göre 2006 yılı sonu itibariyle davacıya 418.953,78-TL borcu gözüktüğü, Davacının ticari defterlerine göre ise 31.12.2016 tarihi itibariyle davalıdan herhangi bir alacağının gözükmediği, bu durumda alacağın konusunun davacıya verildiğinde alacaktan düşülen 3 adet çekin 2017 yılında ödenmemesinin oluşturduğu, davalının bahse konu çeklerin ödendiğini ispat etmesi gerektiğinin belirtildiği görülmüştür.Davalı tarafça dosyaya 40.000,00-TL tutarında … tarafından imzalı ödeme kayıtları sunulmuş olunup bu doğrultuda mali müşavirden 05.02.2021 tarihli ek rapor alındığı görülmüştür.Bahse konu rapor incelendiğinde; Davalının 2017 ve 2018 yıllarında yaptığı 40.000,00-TL’lik (20.000+20.000) ödemenin hesaplardan düşülmediği, bu ödemelerin toplam alacaktan düşülmesi halinde davalının davacıdan takip tarihi itibariyle 576,22-TL alacaklı gözüktüğünün belirtildiği görülmüştür.Davacı davalı tarafından sunulan ödeme kayıtlarının çeklere ilişkin olmadığını daha önceki ödemeler ilişkin olduğunu ileri sürdüğü görülmüş olunup bilindiği üzere kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 101. maddesine göre birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir. Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. 102. maddeye göre de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır. Bu durumda davalı tarafından yapılan ödemelerin takibe konu borç için yapıldığının kabulü gerekir. Davacı son olarak yemin deliline dayanmış olup davalının mahkeme huzurunda yemini eda ettiği görülmüştür.Ayrıca mahkemenin de kabulünde olduğu üzere takip tarihinden önce yapılan ödemeler bulunmasına rağmen davacı tarafından bu ödemeler dikkate alınmaksızın takip yapılmakla davacı takibinde haksız ve kötü niyetlidir.Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve HMK’nın 355. Maddesi gereğince istinaf başvurusu sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda söz konusu istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ilk derece mahkemesinin istinafa konu edilen nihai kararının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle ;
1-Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 15/06/2021 tarih ve 2020/237 Esas, 2021/581 Karar sayılı kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılması nedeniyle davacının istinaf başvurusunun H.M.K. ‘nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken istinaf karar harcı davacıdan peşin olarak alındığından harçla ilgili yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf eden davacı tarafından yapılan istinaf kanun yoluna başvuru harcı ve istinaf posta giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi aşamasında duruşma yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK 302/5 maddesi gereğince işbu ilamın kesinleşme kaydı yapılan kararın yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin, harç tahsil işlemlerinin, HMK 359/4 Maddesi gereğince bu kararın taraflarına tebliği işlemlerinin yapılması ve artan gider avansının ilgili tarafa iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 362/1-a bendi uyarınca KESİN olarak oy birliği ile karar verildi.