Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/71 E. 2023/1030 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T. C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/71
KARAR NO: 2023/1030
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/12/2021
NUMARASI: 2020/25 Esas 2021/1152 Karar
DAVANIN KONUSU: Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
DAVA TARİHİ: 07/01/2020
İSTİNAF KARARININ
VERİLDİĞİ TARİH: 25/05/2023
YAZILDIĞI TARİH: 25/05/2023
Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/25 Esas 2021/1152 Karar sayılı kararı davacılar vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmekle dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLÜP GÖRÜŞÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi … ‘nın 26.04.2019 günü sürücü … ‘ın kullandığı otomobil ile … ‘nın kullandığı tankerin çarpışmaları sonucu meydana gelen trafik kazasında vefat ettiğini, müvekkillerinin murisi … ‘nın Isparta ilinden Antalya iline gitmek için otobüs bulamadıkları için blablacar uygulaması üzerinden daha önce tanımadığı … ile irtibata geçtiklerini ve kişi başı 27,00 TL ödemek suretiyle davalılardan … ‘ın kullandığı … plaka sayılı araca yolcu olarak ücreti mukabilinde arkadaşı … ile bindiklerini, … ‘ın kullandığı aracın karşı yönden gelen … plakalı … ‘nın kullandığı tır ile çarpışması sonucu … ‘nın emniyet kemeri takmış olmasına rağmen vefat ettiğini, her iki sürücünün de kusurlu olduğunu; müvekkillerinin murisi … ‘nın bekar ve 1991 doğumlu olduğunu, yapılacak aktüerya hesabının yüksek lisans tahsiline göre iş bulma süresi ve gelir durumu nazara alınarak hesaplama yapılması gerektiğini, sürücüsü … olan … plakalı tankerin … ‘e ait olduğunu, bu aracın 04.08.2018/2019 tarih aralığında … no’lu ZMMS poliçesi ile … .’ne, 17.10.2018/2019 tarih aralığında … no’lu … .’ne sigortalı olduğunu, sürücüsü … olan … plakalı otomobilin … ‘a ait ve 07.06.2018/2019 tarih aralığında ZMMS poliçesi ile … .’ne sigortalı olduğunu, davalılardan … .’ne 10.07.2019 tarihinde, … .’ye 08.07.2019 tarihinde başvuruda bulunduklarını, … tarafından … sayılı kasko poliçesinden, … sayılı ZMMS poliçesinden hasar dosyası açıldığını, … tarafından ise … sayılı vefat dosyası açıldığını, şirketlerle anlaşma sağlanamadığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, müteveffanın annesi … için 1.000,00 TL maddi destekten yoksun kalma tazminatı ve 200.000,00 TL manevi tazminat, babası … için 1.000,00 TL maddi destekten yoksun kalma tazminatı ve 200.000,00 TL manevi tazminat, kardeşi … için 150.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 552.000,00 TL tazminatın 26.04.2019 kaza tarihinden itibaren davalılardan müştereken ve müteselsilen en yüksek ticari faiziyle birlikte tahsilini (sigorta şirketleri yönünden poliçe miktarı ve maddi destekten yoksun kalma tazminatları yönünden sorumlu olmaları ve dosya açma tarihlerinden itibaren en yüksek ticari faiziyle birlikte sorumlu olmaları kaydı ile) talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın müvekkili nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsü kusur oranı ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacı zararlarının ispatı gerektiğini, müvekkili şirket nezdinde sigortalının kusurunun bulunmadığını, kusur oranının tespiti gerektiğini, davacı tarafın oluşan zararlarda müterafik kusurunun olup olmadığının tespiti gerektiğini, davacı vekili tarafından talep edilen manevi tazminatın tutarının fahiş olduğunu, usule ilişkin itirazlarının kabulü ile davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların taleplerinin zaman aşımına uğradığını, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, görev itirazında bulunduklarını, huzurdaki davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limit ile sınırlı olduğunu, poliçe teminatı dışında kalan destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin Yargıtay tarafından öngörülen şartların meydana geldiği ispatlanmadığından davanın reddi gerektiğini, müterafik kusurun varlığı halinde davacılar lehine hükmedilecek tazminattan indirim yapılması gerektiğini, somut olayda, davacının mevzuat uyarınca kullanımı zorunlu olan emniyet kemerini takıp takmadığının tespit edilmesi ve kullanmadığının belirlenmesi halinde müvekkili aleyhine hükmedilecek tazminattan indirim yapılması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek üzere zarar hesabı için bilirkişinin aktüerler siciline kayıtlı kişilerden olması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek üzere, müvekkilinin yalnızca dava tarihinden itibaren yasal faizden sorumlu olabileceğini bildirerek zaman aşımı itirazlarının kabulü ile davanın reddine, davanın görevsiz ve yetkisiz mahkemede açılmış olması nedeniyle usulden reddine, tazminat taleplerinin müteveffanın kusur durumu ve poliçe teminat kapsamı dikkate alınarak reddine karar verilmesini, mahkeme aksi kanaaite ise kusur ve tazminat miktarı yönünden kusur raporu ve aktüer incelemesi yapılmasını, davacı tarafça belirtilen faiz başlangıcının ve avans faizi talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; yetkili mahkemelerin Isparta Mahkemeleri olduğunu, müvekkilinin … ünvanlı işyerinde şoför olarak çalıştığını, kazada müvekkilinin işi gereği … plakalı aracı kullandığını, karşı şeritte seyir halindeki … plakalı aracın şerit izleme ve değiştirme kurallarını ihlal ederek müvekkilinin kullandığı araca çarptığını, kaza yeri ve tutanağı incelendiğinde müvekkilinin kazanın meydana gelmesinde kusurunun olmadığını, davalılardan … ‘ın asli kusurlu olduğunu, müteveffanın emniyet kemerini takmadığını, birçok kırığının olduğunu, müteveffa araçtan çıkarılırken emniyet kemeri kullanmadığının müvekkili, araçta bulunanlar ve çevreden yardıma gelenler tarafından görüldüğünü, davacıların fahiş miktarda manevi tazminat taleplerinin olduğunu, müvekkili açısından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;
Davanın kısmen kabulü kısmen reddi ile;
1-Davacıların davalılar … , … ve … ‘ye yönelik maddi tazminat taleplerinin reddine,
2-Davacıların diğer davalılara yönelik maddi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile; davacı anne … için 319.474,82 TL, davacı baba … için 184.491,02 TL destekten yoksun kalma tazminatı olmak üzere toplamda 503.965,84-TL maddi tazminatın davalılar … yönünden (sigorta şirketi poliçe teminat limiti ile sorumlu olduğundan davacı … yönünden sorumluluğunun 244.059,81 TL ile davacı … yönünden sorumluluğunun 140.940,19 TL ile sınırlı olmak üzere ) temerrüt tarihi olan 25/07/2019 tarihinden itibaren, diğer davalılar … ile … yönünden ise kaza tarihi olan 26/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,fazlaya ilişkin faiz isteminin reddine,
3-Davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile; davacı anne … için 85.000,00 TL, davacı baba … için 85.000,00 TL, davacı kardeş … için 50.000,00 TL olmak üzere toplamda 220.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 26/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ile … ‘dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili tarafından süresi içinde verilen istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece aldırılan kusur raporlarında sürücü … ‘ın % 100 asli ve tam kusurlu, tanker sürücüsü … ‘nın ise kusursuz olduğunun belirtildiği ancak kusura ilişkin bilirkişi raporuna itirazları ve dosyanın safahatında tanker sürücüsü … ‘nın kusurlu olduğunu, kaza tutanağı incelendiğinde yolun bir tarafının şarampol olduğu diğer yanının ise dağ olduğu, yolda çalışma olduğu, tek şeride düşmesi, havanın yağmurlu olması yolun kaygan olması, yolun bir tarafının dağ bir tarafının şarampol olması hususları nazara alındığında araçların kontrollü geçiş yapmaları gerekirken buna dikkat edilmediğini, tır sürücüsü … ‘nın kullandığı tırın bu şartlar altında dahi azami hız limitini aşıp 63 km/saat hızla seyrettiği ve kazaya davetiye çıkardığı dolayısıyla kusur izafe edilmesi gerektiğinin açık olduğunu, araçların hızlı bir şekilde çarpıştığı ve aracın arkasında oturan … ‘nın kazanın şiddetiyle otopsi tutanağında ölüm nedeninin belirtildiğini, ölüm nedeninin araçların ne kadar hızlı olduklarının ve yol ile hava şartlarına uygun hareket etmediklerinin kanıtı olup kazanın oluşumunda her iki araç sürücüsünün de kusurlu olduğunu, gerekçeler ve kanun gereği kusur yönünden Adli Tıp Başkanlığı Genel Kurula dosyanın gönderilerek her iki araç sürücüsünün kusur oranlarının belirlenmesi gerektiğini, aktüerya bilirkişisi tarafından yapılan incelemede Kayseri Muhasebeci Mali Müşavirler Odasının göndermiş olduğu tabloda muhasebe müdür yardımcılarının alacağı en düşük ücrete göre hesaplama yapıldığını ancak muhasebe müdür yardımcısı, muhasebe müdürü/orta derece yönetici için oda tarafından gönderilmiş ücretlerinin ortalamasının alınarak ücret belirlenmesi yada bakiye ömrün belli bir diliminin ortalamasının muhasebe müdür yardımcısı belli bir diliminin ise muhasebe müdürü/orta derece yönetici gelir düzeyine göre hesap edilmesinin hakkaniyet ve hayatın olağan akışı ilkelerinin gereği olduğunu, mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının oldukça düşük olduğunu bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf kaunn yoluna başvurduğu görülmüştür.
Davalı … vekili tarafından süresi içinde verilen istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, verilen kararın hem usul hemde hukuka aykırı olup, itirazlarının incelenmeden ve eksik bilirkişi incelemeleri sonucunda verildiğini, mahkemece zorunlu başvuru şartının yerine getirilmediğine ilişkin itirazlarının dikkate alınmadığını ve dava şartı niteliğindeki bu hususun göz ardı edildiğini, müteveffanın davacılara destek sağladığının somut olarak ispat edilmesi gerekmekte olup, davacı tarafların bu hususta herhangi bir somut delil sunmadıklarını, dosya üzerinden alınan hesap bilirkişi raporunda yer alan hesaplama yönteminin kabulünün mümkün olmadığını, davacıların desteğinin kaza tarihi itibariyle gelir durumunu gösteren bir belgenin dosyaya sunulmadığını, farazi bir yorum ile asgari ücretin iki katı bir aylık gelir ile hesaplama yapılmış olup, yargı kararları karşısında bu durumun kabulünün mümkün olmadığını, davacının ömrünün TRH tablosuna göre belirlemiş ise de, hesaplama, devre başı ödemeli belirli süreli rant yöntemi ve aktüeryal yöntem kullanılarak yapılması gerekir iken prograsif rant yöntemi kullanılarak yapıldığını, bilirkişinin müteveffanın evleneceğini varsaydığı tarihin Yargıtay’ın konu ile ilgili vermiş olduğu yerleşik kararlara aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda maddi hataya düşülerek, destek iddiasında bulunan davacı babanın tazminatının yanlış toplandığını, raporda yer alan hesaplama ve tutarların kabulü halinde dahi, davacı baba için belirlenen rakamların toplamı raporda belirtildiği üzere 81.443,11 TL değil, 72.845,41 TL olup, bu rakamın 2 katı ise raporda belirtildiğinin aksine 162.886,22 TL değil 145.890,82 TL olduğunu ancak mahkemece bilirkişi raporunda açık hesap hatasının /maddi hatanın bulunduğu itirazlarının dikkate alınmadan karar verildiğini, yine aynı şekilde dosya içerisinde yer alan kusur bilirkişi raporuna karşı yapmış haklı itirazlarınında dikkate alınmadığını, kabul anlamına gelmemekle beraber, mahkemede davacılar yönünden tazminata hükmedilmesi kanaati oluşur ise bu taktirde de müterafik kusur yanında, gerçekleşen kazada araçta yolcu olarak bulunan davacılar desteği yönünden hatır taşımacılığı söz konusu olacağından hükmedilecek tazminat miktarından %20 oranında da hatır taşımacılığı indirimi uygulanması gerektiği belirtilmiş ancak bu hususta kararda tartışılmadığı, kabul anlamına gelmemekle beraber, tazminata hükmedilmesi halinde faiz başlangıç tarihi dava dilekçesinde belirtilen dava değeri yönünden dava tarihinden, bakiye kısım için ise eğer davacı tarafça ıslah/ek dava yoluna gidilecek ise bu tarihten itibaren olması gerektiği zira temerrüt oluşabilmesi için müvekkil sigorta şirketine yapılan usulüne uygun bir başvurunun bulunması gerektiğini, usulüne uygun bir başvuru bulunmadığından geçersiz bir başvuru neticesinde temerrüt gerçekleşmeyeceğinden dava dilekçesinde yer alan miktar yönünden dava tarihinden, bakiye talep yönünden ise ıslah ve/veya ek dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf kanun yoluna başvurduğu görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Ve GEREKÇE: Dava, trafik kazasından kaynaklı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi gereği destekten yoksun kalma tazminatı ve aynı kanunun 56/2. maddesi gereği manevi tazminat istemine ilişkindir.
Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/12/2021 tarih, 2020/25 Esas 2021/1152 Karar sayılı kararı ile, davacıların … , … ve … ‘ye yönelik destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin reddine, diğer davalılar … , … ve … ‘ye yönelik destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin kabulüne, davalılar … ve … ‘ya yönelik manevi tazminat davasının reddine, diğer davalılar … ve … ‘a yönelik manevi tazminat taleplerinin kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf incelemesi HMK 355. maddesi gereğince ileri sürülen istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Duruşma açılmasını gerektiren sebepler bulunmadığından HMK’nın 353 ve 355 maddeleri gereğince inceleme ve müzakereler dosya üzerinden yürütülmüştür.
A-) Davalı … Vekilinin İstinaf Başvurusu Yönünden Yapılan İncelemede;
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesi
“(1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
(3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.” düzenlemesini içermektedir.
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ‘Doğrudan Doğruya Talep ve Dava Hakkı’ başlıklı 97. maddesinde (Değişik: 14/4/2016-6704/5 md.) “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” düzenlemesi, aynı kanunun 99.maddesind e ise “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz işgünü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar” düzenlemesi yer almaktadır.
Somut olayda, kaza tarihi 26/04/2019 tarihi olup davacı tarafça, davalı … ‘ye 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesi uyarınca dava açılmadan önce başvuruda bulunulmuş ve davalı … tarafından hasar dosyasının oluşturulmuş olduğu, davalı sigorta tarafından davacı tarafa herhangi bir ödemede bulunulmamış olduğu, davacı tarafça dava öncesinde arabuluculuk dava şartı gereğince arabuluculuğa başvurduğu, taraflar arasında anlaşma sağlanamadığı gerekçesiyle 04/10/2019 tarihinde anlaşmazlık tutanağının düzenlendiği dolayısıyla davacı tarafça KTK’nın 97. maddesi gereğince başvuruda bulunulması dava şartının yerine getirilmiş olduğu kanaatine varılmış olmakla, davalı … vekilinin usulüne uygun başvuru şartı yerine getirilmediği gerekçesiyle dava şartının yerine getirilmemiş olduğu yönündeki istinafının yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
Destek, hukuk sistemimizde bir başkasının geçimini sağlayan veya ileride sağlayacak olan kişidir. Destek tazminatı isteyebilmek için; ölenin kanuni ve akdi bakım yükümlülüğünün bulunması veya fiilen veya düzenli olarak bakması veya ileride bakması kuvvetle muhtemel olması yeterlidir. Desteğin kanunen bakmakla yükümlü olduğu kişiler de desteğin sağlığında herhangi bir yardım görmeseler bile tazminat talep edebilirler. Ölenin ölüm tarihine kadar bakma mükellefiyetini yerine getirmemiş olması destekten yoksun kalma tazminatı talep edilmesine engel değildir. Diğer yandan destek tazminatı miras ilişkisinden doğmaz.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesince kabul görmüş pay esasına göre; hayatın olağan akışına göre bekar olarak ölen desteğin ileride evleneceği ve en az iki çocuk sahibi olacağı kabul edilerek, desteğin evleninceye kadar gelirinin yarısını kendi ihtiyaçları yarısını da anne ve babası için ayıracağı varsayılarak bu dönemde desteğe iki anne ve babaya birer pay vermek suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında evlenmeden önceki dönem için de anne ve babanın her birine %25 pay verilmesi gerektiği, desteğin ileride evlenmesi ile birlikte desteğe iki, eşe iki, anne ve babaya birer pay verilerek, yine desteğin tüm gelirinin oranlanarak anne ve babaya %16’şar pay ayrılması, desteğin bir çocuğunun olması durumunda iki pay desteğe, iki pay eşe, bir pay çocuğa ve birer pay anne ve babaya ayrılmak suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında anne ve baba için %14’er pay verilmesi daha sonra ikinci çocuğun doğacağı varsayılarak bu kez desteğe iki, eşe iki, çocukların her birine birer ve anne ve babaya birer pay verilerek desteğin tüm gelirine oranlanarak anne ve babaya %12,5’er pay verilmesinin uygun olacağı, daha sonra anne ve babadan yaşam tablosuna göre hangisi destekten çıkacaksa kalan kişiye diğerinin payının ilave edilerek destek tazminatlarının hesabı yapılması böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselmektedir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.(Yargıtay 4.HD’nin 02/03/2022 tarih ve 2021/10877 E. 2022/3767 K. sayılı ilamı)
Somut olayda; desteğin ölümüyle birlikte geride davacı babası … ve annesi … kalmış olduğu kabul edilmek suretiyle, destek payları belirlenmiş olmakla birlikte; desteğin vefat ettiği tarih itibariyle Yargıtay yerleşik uygulamaları gereğince desteğe iki, anne ve babaya birer pay verilmek suretiyle davacılar … ve … ‘nun destek payının %25 olarak belirlenmesi; desteğin evlenmesi neticesinde desteğe iki, eşe iki, anne ve babanın her birisine birer pay verilmek suretiyle davacılar … ve … ‘nun destek payının her birisi için %16 olarak belirlenmesi; desteğin bir çocuğunun olması durumunda desteğe iki, eşe iki, anne ve babanın her birisine birer ve birinci çocuğa bir pay verilmek suretiyle davacılar … ve … ‘nun destek payının %14 olarak belirlenmesi; desteğin ikinci bir çocuğunun olması durumunda desteğe iki, eşe iki, anne ve babanın her birisine birer, birinci ve ikinci çocuğun her birisine birer pay verilmek suretiyle davacılar … ve … ‘nun destek payının %12,5 olarak belirlenmesi, baba … ‘nın ölümünden sonra onun payının anne … ‘na aktarılması, destekten çıkarılan çocuğun destek payının destek, eş ve diğer çocuklara aktarılması suretiyle davacılar için belirlenen destek paylarının denetime elverişli ve hüküm vermeye yeterli olacak şekilde aktüerya raporunun alındığı ve bu rapora dayanılarak hüküm kurulduğu kanaatine varılmış olmakla; davalı sigorta vekilinin desteğin, davacılara destek olduğunun ispatlanması gerektiği, destek paylarının yanlış hesaplandığı ve aktüerya bilirkişi raporunda hesaplamada maddi hata yapıldığı yönündeki istinafının yerinde olmadığı görülmüştür.
Desteğin ve hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca da ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda; diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği göz önüne alındığında, Yargıtay 17.Hukuk Dairesince de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir. (Yargıtay 17.HD’nin 2019/5206 E. 2020/8874 K. 22/12/2020 tarihli ilamı).
Bu itibarla; somut olayda tazminat hesaplamasında, hükme esas alınanan aktüerya bilirkişi raporunda TRH 2010 yaşam tablosunun ve %10 artırım %10 iskonto yöntemi kullanılarak davacıların destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması isabetli olup; PMF 1931 yaşam tablosunun ve 1,8 teknik faiz yöntemi uygulanmak suretiyle tazminat hesabının yapılması gerektiği yönündeki istinafının yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
Tazminattan indirim sebeplerini düzenleyen, Türk Borçlar Yasasının 52. maddesinde (Borçlar Kanunu 44. madde) öngörülen sebepler, daha çok zarar görenle ilgilidir. “Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52. md.) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve trafik mevzuatı uyarınca sürücü ve yolcuların araçların kullanılması sırasında koruyucu tertibatları kullanması zorunludur. Araçlarla gerek sürücü gerekse de yolcu olarak seyir halinde iken zorunlu olan koruyucu ekipmanların kullanılmaması zararın doğmasına veya artmasına sebebiyet veren etkenlerdendir. Özellikle de motorsiklet gibi bir araçla seyir halinde iken mevzuata göre sürücülerin ve yolcuların takmak zorunda olduğu koruma başlığı (kask) hayati öneme sahiptir. Bu nedenle müteveffa yolcunun kaza anında kasksız olduğunun anlaşılması halinde müterafik kusuru bulunduğundan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesi gereğince tazminattan indirim yapılıp yapılmaması hususu değerlendirilmelidir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK’nın 52. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Somut olayda, dosya içerisindeki belge ve bilgilerden, davacıların desteği, … plaka sayılı otomobilde yolcu olarak bulunan … ‘nın nizamlara aykırı ve kendi can emniyetini tehlikeye atacak şekilde emniyet kemeri takmadan yolculuk yaptığına ilişkin herhangi bir delile rastlanmadığı gibi, desteğin trafik kazası sonucunda araçta sıkışmış olması ve beyanlar dikkate alındığında, desteğin emniyet kemeri taktığı, başkaca müterafik kusur sebeplerinin de olmadığı kanaatine varılmış olmakla, davalı sigorta vekilinin TBK’nın 52. maddesi uyarınca, aktüerya bilirkişisi tarafından hesaplanan tazminattan Yargıtay yerleşik uygulamaları gereğince %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği yönündeki istinafının yerinde olmadığı görülmüştür.
Hatır taşıması bir kimseyi ücretsiz olarak ve bir karşılık almadan ve bir yararı bulunmadan taşıma halidir. Yani hatır için taşımada taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. İşletenin veya sürücünün, araçta taşınandan, doğrudan doğruya ücret almasa bile taşıma, maddi veya manevi menfaati bulunuyorsa bu durumda hatır ilişkisinin varlığından söz edilemez. Aile bireylerinin taşınması yakıt, aşınma ve diğer giderlere dönük maliyet gerektirmesinin olağan ulaşım araçları ile yolculuk seçeneğinin tercihi halinde yapılması zorunlu harcamaların yerini tutacak olması nedeniyle hatır taşıması olarak kabul edilemez. Kardeşin taşınması hatır taşıması kabul edilemez. Çünkü bir kimsenin kardeşini taşıması ahlaki bir görevin ifası niteliğinde olup, bu taşımada maddi ve manevi yararları olduğundan davacının araçta hatır için taşındığı kabul edilerek tazminattan indirim yapılması doğru değildir. (Yargıtay 17. HD’nin 21/02/2012 tarih ve 2011/2195 E. 2012/1902 K. sayılı ilamı)
Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı TBK’nun 51. maddesi (818 sayılı BK’nun 43. maddesi) uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Hakim tazminattan mutlaka indirim yapmak zorunda değilse de, bunun dahi gerekçesini kararında tartışması ve nedenlerini göstermesi gerekir.
Somut olayda, davacı yolcu konumunda olup, davalı … tarafından ücreti karşılığında taşınmış olduğundan, davalı sigorta vekilinin olayda hatır taşıması olduğu gerekçesiyle hesaplanan tazminattan indirim yapılması gerektiği yönündeki istinafının yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 99/1. maddesi uyarınca, sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.
Trafik kazası nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkin tazminat davasında, alacak haksız fiilin yani kazanın meydana gelmiş olduğu tarihte muaccel olduğundan, alacağa kaza tarihinden itibaren araç sürücüsü ve işleten malikten faiz istenebilecek, sigortadan ise sigortaya başvuru tarihinden itibaren 2918 sayılı KTK’nın 99. maddesi uyarınca 8 işgünü içerisinde tazminatın ödenmemesi halinde temerrüte uğradığı tarihten itibaren, dava açılmadan sigortanın temerrüte uğratılmamış olması halinde ise dava tarihinden itibaren faiz istenebilecektir.
Somut olayda, davacı tarafça dava açılmadan önce 08/07/2019 tarihinde ödeme hususunda davalı … ‘ye başvuruda bulunulmuş ve başvuru dilekçesi ve ekli belgelerin davalı sigortaya 12/07/2019 tarihinde tebliğ edildiği olduğu ve davalı tarafça herhangi bir ödeme yapılmamış olduğu anlaşılmakla, davalının en geç 2908 sayılı KTK’nın 99/1. maddesi uyarınca başvuru tarihinden itibaren sekizinci işgünü olan 24/07/2019 tarihinde davacıya ödemede bulunması gerekirken, ödemede bulunmayan davalı 25/07/2019 tarihinden itibaren temerrüte uğramış sayılacağından, ilk derece mahkemesince hükmedilen tazminata 25/07/2019 tarihinden itibaren faiz işletilmesi isabetli olup, davalı sigorta vekilinin davacının alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi yönündeki istinafının yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
B-) Davacılar Vekilinin İstinaf Başvuruları Yönünden Yapılan İncelemede;
Olay tarihinde yürürlükte olan TBK’nın 56. maddesi hükümlerine göre, hakimin manevi tazminat adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. 22/06/1996 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Diğer yandan hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Somut olayda, taraflar arasında yaşanan olayın oluş şekli, olay tarihi, kusur durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü ile yukarıda ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince davacılar lehine hükmedilen manevi tazminatın uygun olduğu anlaşılmakla, davacılar vekilinin manevi tazminatın miktarına ilişkin istinafının yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
C-) Davacılar Vekilinin ve Davalı … Vekilinin Ortak İstinaf Başvuru Sebepleri Yönünden Yapılan İncelemede;
Trafik kazası ile ilgili olarak, ceza dosyasında alınan kusur bilirkişisi raporu, eldeki davada alınan kusur bilirkişisi raporu ile aynı trafik kazasına bağlı olarak açılmış olan diğer tazminat davalarında alınmış olan kusur bilirkişisi raporlarının tutarlı olup, birbiriyle çelişkili olmaması gerekir. Raporlar arasında çelişki olduğu takdirde çelişkinin mahkemece Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik kürsüsünden seçilecek heyetten ya da İTÜ trafik kürsüsünden seçilecek heyetten rapor aldırılmak suretiyle çelişkinin giderilmesi gerekir.
Somut olayda, Isparta Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/6189 CBS. Nolu hazırlık dosyasında Trafik bilirkişisi … ‘den alınmış olan … tarihli kusur raporunda, trafik kazasının meydana gelmesinde … plaka sayılı otomobil sürücüsü davalı … ‘ın asli ve tam kusurlu olduğu, … plaka sayılı tanker sürücüsü davalı … ‘nın kusursuz olduğunun rapor edildiği; yine aynı soruşturma dosyasında Ankara ATK’dan alınmış olan … tarihli kusur raporunda, trafik kazasının meydana gelmesinde otomobil sürücüsü … ‘ın asli kusurlu, davalı tanker sürücüsü … ‘nın kusursuz olduğunun rapor edildiği; eldeki dava dosyasında trafik kusur bilirkişisi … ‘dan alınmış olan … tarihli kusur raporunda trafik kazasının meydana gelmesinde otomobil sürücüsü davalı … ‘ın %100 oranında kusurlu, davalı tanker sürücüsü … ‘nın kusursuz olduğunun, davacıların desteği yolcu … ‘nın etkili herhangi bir davranışının olmadığının rapor edildiği; yine eldeki dosyada İTÜ trafik kürsüsünden seçilen üç kişilik bilirkişi heyetinden alınmış olan 21/04/2021 tarihli kusur raporunda kazasının meydana gelmesinde otomobil sürücüsü davalı … ‘ın %100 oranında kusurlu, davalı tanker sürücüsü … ‘nın kusursuz olduğunun, davacıların desteği yolcu … ‘nın etkili herhangi bir davranışının olmadığının rapor edildiği ve bu raporun hükme esas alındığı, hükme esas alınan kusur raporunun olayın oluş şeklini doğruladığı, ceza dosyası içerisinde ve eldeki dosya içerisinde alınmış olan kusur raporlarıyla çelişkili olmadığı kanaatine varılmış olunduğundan, taraf vekillerinin kusura yönelik istinaflarının yerinde olmadığı görülmüştür.
Trafik kazası neticesinde vefat etmiş olan davacıların desteğinin kaza tarihi itibariyle mesleği ve geliri tespit edilmelidir. Kişinin herhangi bir işi yoksa, geliri asgari ücret kabul edilerek, raporun hazırlandığı tarihteki net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılacaktır. Eğer kişinin gelirinin asgari ücret üzerinde olduğu, bir başka anlatımla herhangi bir işyerinde çalıştığı ya da bir meslek icra ettiği ve asgari ücret üzerinde bir gelir elde edildiği iddia ediliyorsa bunun ispat edilmesi gerekir. Davacı taraf, asgari ücret üzerinde bir gelir elde ettiğini iddia etmiş ise SGK’dan trafik kazasının olduğu tarihteki ücret ve gelirlerini gösterir tüm belgeler getirtmelidir. Kişi belirli bir iş yerine bağlı olmaksızın belirli bir meslek icra eden kişilerden ise SGK kayıtları olup olmadığı da araştırılarak ekonomik ve sosyal durumu ile ilgili zabıta araştırması yanında o meslek odasından o mesleği icra edenlerin kaza tarihi itibarı ile ortalama ücretleri sorulmalıdır.
Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre, kişinin kaza tarihindeki gelir durumunun davacı tarafça kanıtlanması gerekir. Bunun kanıtlanmaması halinde ise maddi tazminatın hesabında asgari ücretin esas alınacağı kabul edilmektedir. Sadece tanık beyanları ile kazanç tespiti mümkün olmayıp bunun bir takım belge ve kayıtlarla desteklenmesi gerekmektedir. (Yargıtay 17.HD.’nin 2020/2073 E. 2021/1812 K. 23/02/2021 tarihli ilamı)
Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 Esas 2020/40 Karar sayılı iptal kararı (Resmi Gazete yayınlanma tarihi 09/10/2020) ile 2918 sayılı KTK’nın 90. maddesinde geçen ve genel şartlara atıf yapan cümle iptal edilmiş olunduğundan davacının gelirinin belirlenmesinde genel şartlardaki usul ve esaslar dikkate alınmayıp, 2918 sayılı KTK’nın 90. maddesi uyarınca bu kanun, 6098 sayılı TBK ve Yargıtay yerleşik uygulamaları dikkate alınarak araştırma yapılarak, davacının geliri tespit edilecektir. Davacının asgari ücretin üzerinde bir gelir elde ettiği tespit edilemediği takdirde Yargıtay yerleşik uygulamaları gereğince davacının geliri olarak asgari ücret baz alınarak, davacının geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı hesaplanacaktır.
Yargıtay yerleşik uygulamalarına göre, destekten yoksun kalma tazminatında müteveffanın gelirinin belirlenmesi tazminatın doğru tespitinde önemli bir yer tutmaktadır. Müteveffanın vefat tarihi itibariyle mesleği ve geliri tespit edilmelidir. Kişinin herhangi bir işi yoksa, zarar görenin geliri asgari ücret kabul edilerek, raporun hazırlandığı tarihteki net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılacaktır. Eğer gelirin asgari ücret üzerinde olduğu, bir başka anlatımla herhangi bir işyerinde çalıştığı ya da bir meslek icra ettiği ve asgari ücret üzerinde bir gelir elde edildiği iddia ediliyorsa bunun ispat edilmesi gerekir. Ancak mahkeme destekten yoksun kalma davalarında zararı resen belirlemek durumundadır. Bu nedenle mahkeme, müteveffanın asgari ücret üzerinde bir gelir elde ettiği iddia edilmiş ise SGK’dan vefat ettiği tarihteki vefat edenin ücret ve tüm gelirlerini gösterir ücretlerini getirtmelidir. Kişi belirli bir iş yerine bağlı olmaksızın, örneğin duvar ustası, sıvacı gibi belirli bir meslek icra eden kişilerden ise ekonomik ve sosyal durumu ile ilgili zabıta araştırması yanında o meslek odasından o mesleği icra edenlerin kaza tarihi itibarı ile ortalama ücretleri sorulmalıdır. (Y. 17 HD. 23/10/2019 tarih ve 2017/3052 – 2019/9891 sayılı ilamı) SGK Başkanlığı’ndan davacının kazancına ilişkin belgelerin getirtilmesi; davacının yaptığı işin niteliğine göre ilgili meslek odasından emsal ücret araştırması yapılması suretiyle davacının geliri belirlendikten sonra (gelirin net biçimde saptanamaması halinde yasal asgari ücret üzerinden) tazminatın hesaplanması gerekir.
Somut olayda, mahkemece davacıların desteğinin gelirinin tespiti açısından, davacıların desteğinin işletme mezunu olması ve yönetim organizasyonu bölümünde yüksek lisans yapıyor olduğundan bahisle Kayseri Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odasının 06/09/2021 tarihli cevabi yazısında bir işletme mezunu veya yüksek lisans yapmış bir mali müşavirin muhtemel iş bulma süresinin 1 ay olduğu, ücret tarifesinin yazı ekinde sunulduğu, kendi iş yerini gerekli başvuru evraklarını ilgili birimlere teslim ettikten sonra 1 ay içinde açabileceği, bu işyerinin kazancının mali müşavirin tutacağı deftere göre olacağının bildirilmiş olduğu, yazı ekindeki “hizmet akdi ile bir işverene bağlı olarak çalışan serbest muhasebeci mali müşavirler için 2020 yılı için önerilen asgari ücret tarifesi” başlıklı belgenin incelenmesinde, tavsiye niteliğinde asgari ücret tarifesi olduğu, aylık net tutarlar olduğu, “Muhasebe uzmanı”, “Muhasebe Müdür yardımcısı” “Muhasebe müdürü/orta düzey yönetici” görev ve unvanına göre seçenekli gelir tutarlarının bildirildiği, dosyada mevcut hem 2019 hem de 2020 yıllarına ait tablolarda her yıl için ayrı ayrı 46 seçenek gelir bildirildiği, desteğin tabloda belirtilen hangi görevde çalışacağı, yine çalışacak işletmenin kapasitesi değerlendirilemediğinden, 46 seçenek üzerinden de hesaplama yapılamayacağı için desteğin mezuniyet belgeleri, yüksek lisans tezi öğrencisi olması, tavsiye niteliğinde olan tabloda belirtilen gelir tutarları dikkate alınarak aktüerya bilirkişisi tarafından desteğin aylık gelirinin asgari ücretin iki katı üzerinden belirlenerek tazminat hesabı yapılması ve bu raporun hükme esas alınmasının isabetli olduğu kanaatine varılmış olmakla; davacılar vekilinin ve davalı … vekilinin tazminata esas desteğin aylık gelirinin asgari ücretin iki katı alınmak suretiyle yapılan hesaba ilişkin istinaflarının yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
Yukarıda izah edilen sebeplerle, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediği anlaşılmakla, davacılar vekilinin ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : (Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere)
A-) 1-) Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-) Alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 99,20 TL harcın davacılardan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-) Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
B-) 1-) Davalı … ‘nin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-) İstinaf başvurusu nedeniyle alınması gereken 26.299,35 TL istinaf karar harcından davalı tarafından başvuru sırasında peşin yatırılan 6.574,83 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 19.724,52 TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-) Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,
C-) 1-) İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından AAÜT md. 2/2 uyarınca taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
2-) Taraflarca istinaf yargılaması bakımından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının, HMK’nun 333. maddesi, Yönetmeliğin 207/1. maddesi ve HMK Gider Avansı Tarifesi’nin 5. maddesi hükümlerine göre yatırana İADESİNE,
Dair, tarafların yokluğunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK md. 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 25/05/2023