Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/848 E. 2023/244 K. 02.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/848
KARAR NO: 2023/244
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/10/2021
NUMARASI: 2019/233 Esas 2021/816 Karar
DAVA: Tazminat (Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARARININ
VERİLDİĞİ TARİH:02/02/2023
YAZILDIĞI TARİH:02/02/2023
Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/233 Esas 2021/816 Karar sayılı ilamı davacı vekili tarafından istinaf incelemesi için Dairemize gönderilmekle inceleme aşamasında dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLÜP GÖRÜŞÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … A.Ş. nezdinde… nolu poliçe kapsamında sigortalı olan, davalı …’nın sevk ve idaresindeki … plakalı araçla …yolu istikametinden gelip …istikametine seyir halinde iken, Kayseri OSB girişine yaklaşık 500 metre kala virajlı yolda aracın direksiyon hâkimiyetini kaybederek ve muhtemelen de yoldaki su birikintisinden kaynaklı olarak yolun sağında bulunan demir bariyerlere ve levhalara aracın sağ ön ve yan kısımları ile çarparak aracın devrildiğini, tavan ve alt kısımların muhtelif yerleri ile şarampolde bulunan taş ve kayalara çarparak 112393 nolu elektrik direğine 30 metre mesafede geldiği yöne dönerek durması şeklinde gerçekleşen maddi hasarlı ve yaralanmalı kaza neticesinde araçta yolcu olarak bulunan davacının ağır şekilde yaralandığını ve sürekli sakat kaldığını, Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/544 Esas sayılı dava dosyası ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan görülmekte olan kamu davasında yapılan yargılama sonunda kaza anında araç sürücüsünün davalı … olduğunun tespit edilmesi üzerine müvekkili …’ın isnat olunan suçu işlemediğinin sabit olması nedeniyle beraatine, … hakkında alkollü araç kullanmak suretiyle kazaya sebebiyet vermekten suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiğini, kararın 15/03/2018 tarihinde kesinleşmiş olduğunu, kazanın oluşumunda müvekkiline atfedilecek herhangi bir kusurun bulunmadığının kesinleşmiş mahkeme kararı ile de tespit edildiğini, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2018/15224 soruşturma sayılı dosyasında, davalı …’nın kaza anında alkol raporunun aldırılmadığı, alkollü olup olmadığının tespit edilemediği belirtilerek, alkollü bir şekilde araç kullanmak suretiyle kazaya sebebiyet verdiğinin tespit edilememesi nedeniyle alkollü şekilde araç kullanmak suretiyle kazaya sebebiyet verme suçundan 22/03/2018 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verildiğini, müvekkilinin 23/10/1988 doğumlu olup, 07/05/2017 kaza tarihi itibariyle 28 yaşında, kaza tarihinde lise mezunu olup Karayolları Genel Müdürlüğü 6. Bölge Müdürlüğü’nde işçi olarak çalışmakta olduğunu ve aylık kazancının tazminatlar ve primler dahil asgari ücretin üzerinde olduğunu, müvekkilinin bu kaza nedeniyle boyundan aşağısının felç olduğunu ve sürekli olarak sakat kaldığını, yaşamını yatağa bağımlı olarak sürdürmek zorunda olduğunu, bir üçüncü şahsın yardım ve bakımına muhtaç hale geldiğini, iş gücünü sürekli olarak kaybettiğini, işgücü kaybı nedeniyle sürekli olarak kazanç kaybı yaşadığını, ekonomik geleceğinin sarsıldığını, davalı …’nın sevk ve idaresindeki araçla 07/05/2017 tarihinde gerçekleşen trafik kazası neticesinde, sürekli sakat kalarak maluliyetine neden olunan, araçta yolcu olarak bulunan davacı yönünden; fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, iş gücü kaybı nedeniyle belirlenecek maddi tazminat tutarına karşılık 6100 sayılı HMK’nun 107. maddesi hükmü gereğince şimdilik 330.000,00-TL’nın (davalı sigorta şirketi yönünden sigorta poliçesi kapsamında ve limitle sorumlu olacak şekilde) araç sürücüsü yönünden olay tarihi olan 07/05/2017 itibaren işleyecek yasal faiziyle, davalı sigorta yönünden temerrüt tarihi olan 21/03/2019 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte yargılama giderleri ve ücreti vekâletin de davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesini; davacının kaza nedeniyle bakıma sürekli muhtaç hale gelmesi ve hayatını bir üçüncü şahsın yardımı olmaksızın idame ettirme imkânsızlığı karşısında, belirlenecek bakıcı gideri tazminat tutarına karşılık 6100 sayılı HMK’nun 107. maddesi hükmü gereğince fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 330.000,00-TL’nın (davalı sigorta şirketi yönünden sigorta poliçesi kapsamında ve limitle sorumlu olacak şekilde) araç sürücüsü yönünden olay tarihi olan 07/05/2017 itibaren işleyecek yasal faiziyle, davalı sigorta yönünden temerrüt tarihi olan 21/03/2019 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte yargılama giderleri ve ücreti vekâletin de davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesini, davacının bizzat yaşadığı ve yaşamaya devam ettiği maddi ve manevi acı ve elemin karşılığı olarak 200.000,00-TL manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 07/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’dan tahsiline, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin de davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine dair bir karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin aracın sürücüsü olduğu iddiasına dayanak olarak Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/544 Esas 2018/76 Karar sayılı kararının gösterildiğini, bu dosya incelendiğinde davacı …’ın sanık olarak yargılanırken müvekkilinin dosyaya tanık olarak katıldığını, meydana gelen kazada müvekkilinin meydana gelen kazada kusurunun olmadığını, davacı tarafın iyi niyetli olmadığını belirterek davaya konu olan trafik kazasında aracın sevk ve idaresindeki müvekkilinde olmadığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. (Eski unvanı: … A.Ş.) vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konu … plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde … poliçe nolu zorunlu mali sorumluluk sigortası ile teminat altına alındığını, müvekkili şirketin davacıya ait olan dava konusu … plakalı aracın karayolları zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğunu, müvekkili şirket sigortalısı olan davacının taleplerinin teminat dışı olduğunu, öncelikle sigortalı olan davacının işleten konumunda olduğu ve zarar gören üçüncü kişi konumunda olmadığından davanın reddi gerektiğini belirterek haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda kazaya karışan … plakalı araç davacıya aittir. Davacı bu araç nedeniyle sigortalı ve aynı zamanda işleteni sıfatına sahiptir. Yukarıda açıklanan tüm hususlar karşısında işleten ve sigortalı sıfatına sahip davacının, zarar gören üçüncü kişi konumunda olmadığı, davacının davalı sigorta şirketi hakkındaki maddi tazminat davasının ZMMS poliçesi teminatının kapsamı dışında olduğu, davacının kendi sigortacısından maddi tazminat talep edemeyeceği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yargılama sonunda tüm dosya kapsamına göre davacının tüm davalılar hakkındaki maddi tazminat davasının ve davacının, davalı … hakkındaki manevi tazminat davasının reddine” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; işbu davadaki hukuki ihtilafın davacının aracına gelen zararların yani mal varlığı zararların giderilmesi istemi değil, kaza nedeniyle davacının uğradığı cismani zararların giderilmesi istemi olduğunu, mahkemenin bu hukuki ihtilafı gidermediği gibi bir çözüme de kavuşturmadığını, mahkemenin maddi tazminat taleplerinin mal varlığına ilişkin talepler olmadığını doğru bir şekilde tespit edemediğini, mahkemenin gerekçeli kararında mal varlığına ilişkin zararların mı yoksa cismani zararların mı talep edildiği hususuna yer vermeyerek ve bu konuda da bir değerlendirme yapmayarak hukuki ihtilafı çözümsüz bıraktığını, dava konusu taleplerinin, cismani zararların giderilmesine dair olup, sigorta poliçesi ile teminat altına alınan ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.2.d maddesinde zarar tanımı içerisinde yer alan sürekli sakatlığa dair talepler olduğunu, bu taleplerinin malvarlığı zararları kapsamında olmadığını, kazanın meydana geldiği sırada araçta yolcu olarak bulunan davacının cismani zararlarının tazmini taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile hukuka aykırı karar verildiğini, mahkemenin yapmış olduğu en ciddi hatanın ise; kesinleşmiş mahkeme kararı ile tespit olunan maddi olgunun, yani kesin delilin hiç dikkate alınmamış olması ve maddi olgunun ne olduğu hususunu tespit edememiş olduğunu, Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/544 Esas sayılı dosyasındaki maddi olgu, kaza anında araç sürücüsünün … olmadığı ve araç sürücüsünün … olduğunu, mahkemenin araç sürücüsünün davacı … olmadığına dair kesinleşmiş mahkeme kararını göz ardı etmek suretiyle hatalı değerlendirme ile hukuka aykırı karar verdiğini, kaza anında araçta bulunan 3 kişiden biri olan …’ın yolcu olarak araçta bulunduğu konusunda dosyada hiçbir ihtilafın bulunmadığını, yine davacı …’ın da araç sürücüsü olmadığı Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/544 Esas ve 2018/76 Karar sayılı ilamı ile tespit edildiğinden, kesin hüküm deliyle sübut bulan bu konuda yani davacı …’ın araç sürücüsü olmadığı konusunda da bir ihtilafın bulunmadığını, araçta bulunan 3 kişiden ikisinin aracı kullanmadığının kesin hükümle tespit edilmiş ve tartışmasız sübut bulmuş olması karşısında aracı kullananın geriye kalan üçüncü kişi yani davalı … olduğunda hiçbir tereddüt bulunmadığı gibi sürücü olarak kabul edilmesinin de hukuki bir zorunluluk olduğunu, mahkemenin davacı … ve tanık …’ın araç sürücüsü olmadıklarını kabul etmesine rağmen, davalı dışında da başkaca hiç kimsenin bulunmadığı aracı davalı …’ın kullanmadığını kabul etmesi aracın kendiliğinden hareket ettiği sonucunu doğurduğundan bu kabulün mantıken ve hukuken hatalı ve çelişkili olduğunu, davacı …’ın kaza nedeniyle bilincini kaybettiğini, uzun bir süre bilinci kapalı bir şekilde (iki aydan fazla bir süre) yoğun bakımda tedavi gördükten sonra 13.07.2017 tarihinde beyanlarının tespit olunduğunu, bu beyanında araç sürücüsünün … olduğunu, aracı kullananın kendisi olmadığını ifade ettiğini, tabiri caizse ölümden dönen ve bedeni baştan aşağı tamamen felç olan ve iki aydan fazla bir süre yoğun bakım ünitesinde kalan ve hayati tehlikesi devam eden birinin bu durumda iken gerçeğe aykırı beyanda bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, olayın hemen akabinde tespit olunan her iki beyanın samimi ve gerçeğin olduğu gibi aktarımından ibaret olup, kaza anında araç sürücüsünün davalı … olduğunu ispatladığını, mahkemenin üç kişinin bulunduğu araçta, araç sürücüsünün davacı … ve … olmadığını kabul etmesine rağmen halen araç sürücüsünün kim olduğunu araştırmaya ve tespit etmeye çalışmasındaki anlamsızlık ve tutarsızlık olduğunu, buna rağmen aracın şoförü olduğu sabit olan davalı …’ın araç sürücüsü olup olmadığını araştırması ve araç sürücüsü olduğunun ispat edilemediği yönündeki kabulünün mantıki ve hukuki hiç bir yönünün olmadığını, Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/544 Esas ve 2018/76 Karar sayılı ilamı ile kaza anında araç sürücüsü olmaması nedeniyle isnat olunan suçun davacı … tarafından işlenmediği yönündeki kesin maddi olgu saptayan beraat kararının bağlayıcı olduğunda herhangi bir tereddütünün bulunmadığını, her ne kadar yerel mahkeme ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmadığını iddia etmekte ise de; kabul anlamına gelmemek kaydıyla; ceza mahkemesi karar içeriği ile bağlı olmadığı kabul edilecek olsa dahi ceza yargılaması sırasında tespit olunan beyanlarla bağlı olduğunda ise hiçbir tereddütün bulunmadığını, ilgililerin gerek hazırlık aşamasındaki beyanları, gerekse de kovuşturma aşamasında tespit olunan beyanlarının geçerli ve mahkeme huzurundaki ikrarlar olup, yerel mahkemenin bu beyanlarla ve ikrarlarla bağlı olduğu ve uyuşmazlığın çözümünde bu beyanlara itibar etmesi gerektiğini, ancak yerel mahkemenin, ceza yargılamasındaki beyanları dikkate almadan sonradan verilen çelişkili ve gerçeğe aykırı beyanlara itibar etmesinin de ayrıca hukuka aykırılık teşkil ettiğini, mahkemenin dosyada dinlenen tanıkların çelişkili beyanlarına itibar ettiğini ve hatalı karar verdiğini, öncelikle aydınlatma yükümlülüğü kapsamında resen beyanları tespit olunan trafik kazası tutanak mümzilerinin dinlenilmesinin hatalı olduğunu, zira ceza yargılaması ile kaza anında araç sürücüsünün davacı … olmadığının kazıyei muhkeme ile sabit olduğundan, kaza tespit tutanağında araç sürücüsünün … olduğuna dair tespitinde bir geçerliliği kalmadığını, kaza tespit tutanağının gerçeğe aykırı olarak tanzim edildiğinin de ceza yargılaması kararı ile sübut bulduğunu, mahkemenin bu hususları yeniden araştırması hukuken mümkün olmadığından resen dinlenilmeleri gereksiz olduğu gibi tutanak mümzileri de gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarını, aracın maliki olarak gözüken …’ı sırf araç maliki olması nedeniyle araç sürücü olarak kaza tespit tutanağına yazdıklarını, dosyanın tek görgü tanığının … olduğunu, …’nın gerek hazırlık aşamasındaki beyanları gerekse de ceza dosyasındaki beyanları resmi bir belge ile tespit edilmiş olup, mahkeme huzurunda gerçekleşen ikrar ve kesin delil olduğunu, beyanların sonradan değiştirilmiş olmasının öneki beyanlarının geçerliliğini ve ispat gücünü ortadan kaldırmayacağını, öncelikle …’ın kaza anını görmemesi veya kaza anını hatırlamıyor olması araç sürücüsünün … olduğuna dair beyanını geçersiz kılmayacağını ve görgüye dayalı beyanının da olmadığı anlamına gelmeyeceğini, mahkemenin bir diğer hatası ve eksikliğinin ise kazadan çok uzun bir süre geçtikten sonra tespit edilen çelişkili ve tarafsızlığı şüpheli, farklı saikle ifade edilen bir kısım gerçeği gizleyen beyanlara itibar etmiş olduğunu, aşamalardaki (savcılık, ceza ve hukuk) tüm beyanlarında aracı kullananın davalı … olduğunu beyan etmesine karşın …’in aracı kullandığına dair hiçbir beyanın bulunmaması da aracı kullananın davalı … olduğunu gösterdiğini, davalı …’nın ceza yargılamasında tespit olunan beyanında aracı önce kendisinin kullandığını, sonrasında kimin kullandığını hatırlamadığını beyanla tevilli olarak araç sürücüsünün kendisi olduğunu ikrar ettiğini, mahkeme huzurundaki bu ikrarın kesin delil olmakla birlikte bu ikrar dahi kaza anında araç sürücüsünün davalı … olduğunu sübuta erdirdiğini, dosyada dinlenen davalı tanıkları …’nın da çelişkili ve gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarını, öncelikle davalının arkadaşı oldukları, davayı kaybetmesi halinde davalının karşılaşacağı maddi sorumluluk nedeniyle, olan olmuş ölen öldüğü ile kalsın anlayışı ile gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunduklarını, ayrıca her iki tanığında araç sürücüsünün kim olduğuna ve … olmadığına dair görgüye dayalı bir bilgilerinin olmadığını, arkadaşları olan davalı …’ı koruma içgüdüsüyle veya bir başka saikle tahmine dayandıklarını ve de kamera kayıtları ile çelişir bir şekilde gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarını, her ne kadar yerel mahkeme kaza anına ait kamera görüntülerinin temini için ilgili kolluğa müzekkere yazmış ise de; yerel mahkeme dosya içeriğini incelemeksizin ve gelen müzekkere cevabında ne yazdığını dahi okumadan üstün körü bir yargılama ile hüküm kurduğunu belirterek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:Dairemizce, HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar resen dikkate alınmak suretiyle yapılan incelemede;
Dava, meydana gelen yaralamalı trafik kazası nedeniyle, 6098 sayılı TBK’nun 54. maddesi gereğince kalıcı iş göremezlik zararı ve bakıcı giderleri zararından oluşan maddi tazminat ile 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesi gereğince manevi tazminat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılamada toplanan delillere göre; meydana gelen kazada araç sürücüsünün aynı zamanda … plakalı aracın maliki davacı … olduğu sonucuna varılarak, davalı … hakkındaki davanın bu nedenle reddine, diğer davalı … A.Ş yönünden ise davacının sigortalı ve aynı zamanda işleten sıfatına sahip olduğu, işleten ve sigortalı sıfatına sahip davacının, zarar gören üçüncü kişi konumunda olmadığı, davacının davalı sigorta şirketi hakkındaki tazminat davasının ZMMS poliçesi teminatının kapsamı dışında olduğu, davacının kendi sigortacısından maddi tazminat talep edemeyeceği sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilerek her iki davalı hakkındaki dava reddedilmiştir.
Uyuşmazlık, davacı adına trafiğe kayıtlı … plakalı aracın karıştığı tek taraflı trafik kazasında araç sürücüsünün kim olduğu noktasında toplanmaktadır. Başka bir söyleyişle davacı …’ın araç sürücüsü mü yoksa yolcu mu olduğudur. Bu konuda Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/544 Esas, 2018/76 Karar sayılı dava dosyasındaki gerekçede “…sanık … …’ın “alkol ve uyuşturucu maddenin etkisi altında araç kullanma” suçundan yargılandığı, mahkemece toplanan delillere göre olay tarihinde sanık … yanında tanıklar … ve… ile birlikte Ürgüp’e gittikleri, burada eğlence mekanında alkol aldıktan sonra Kayseri ikametine döndükleri, … plakalı aracı sanık …’ın kullandığı iddia edilmiş ise de, tanık …’in aracı tanık …’ın kullandığı yönündeki beyanı ile tanık …’ın aracı kimin kullandığını hatırlamadığı yönündeki tevilli beyanı dikkate alındığında sanığın savunmasına itibar edilmiş ve sanığın işlemediği kanaatine varılan müsvet suçtan beraatine karar verilmiş, alkollü olarak aracı kullanan … olduğu kanaatine varıldığından gereğinin takdir ve ifası için Kayseri C. Başsavcılığ’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiş…” denilerek Hüküm: Her ne kadar sanık hakkında alkollü araç kullanmak suretiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan cezalandırılması istemiyle mahkememize kamu davası açılmış ise de; sanığın müsnet suçu işlemediği sabit görülmekle, bu suçtan sanığın CMK’nun 223/2-b maddesi gereğince BERAATİNE, alkollü aracı kullanan … olduğundan gereğinin takdir ve ifası için Kayseri C. Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına şeklinde karar verilmiştir. Verilen karar kesinleşmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2012/23758 Esas, 2013/1358 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; “…HGK’nun 22.06.2011 tarih 2011/3-409-435 sayılı Kararında işaret edildiği üzere; ”Ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş deyişle, ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı, hukukumuzda Borçlar Kanununun 53.maddesinde düzenlenmiş olup, kural olarak; hukuk hakimi ceza mahkemesi kararları karşısında bağımsız kılınmıştır.
Bu bağımsızlık ilkesi, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı olması, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
Bir eylemin hukuka aykırılığının tespiti, her zaman bir suçun unsurlarını da taşıdığı anlamına gelmemektedir. Diğer taraftan, suçun unsurlarının varlığının tespiti halinde ise durum farklı olup, bu halde her zaman hukuka aykırılığın varlığı kabul edilmektedir.
Nitekim, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete  dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır.
Bu açık hüküm karşısında ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir.
Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle ‘fiilin hukuka aykırılığı’ olgusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıyacağından hukuk hakimini de bağlayacaktır.
Eş söyleyişle, hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı, ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgular ile bağlı olduğu yargısal uygulamada yerleşik biçimde kabul edilmiştir.
Buna göre bir eylemin davalı tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmişse bunun suç teşkil edip etmemesi hukuk hâkimini bağlamayacak; hukuk hakimi suç teşkil etmemekle birlikte eylemin gerçekleştiği vakıasıyla bağlı olarak hukukun diğer normlarına aykırılığın olup olmadığı noktasında değerlendirme yapabilecektir.
Şayet ceza mahkemesi, isnat olunan eylemin sanık (hukuk davasında davalı) tarafından gerçekleştirilmediğini tespit etmişse, bu tespite ilişkin ceza mahkemesi kararı maddi vakıa açısından hukuk hâkimini bağlayacaktır.”
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 74. maddesinde “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da hukuk hakimini bağlamaz” hükmünü içermektedir. Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, diğer anlatımla beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hususları doktrinde ve Yargıtayın yerleşik uygulamalarında kabul edilmektedir. Bunun yanında, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (YHGK’nın 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 esas, 1985/21 karar sayılı ilamı). Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.
Bu durumda ilk derece mahkemesince her ne kadar kazaya karışan aracın sürücüsünün davacı … olduğu sonucuna varılarak bu nedenle davanın reddine karar verilmiş ise de; Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/544 Esas, 2018/76 Karar sayılı kesinleşmiş ilamı dikkate alındığında, araç sürücüsünün … olmadığı yönündeki tespit (maddi olgu) hukuk hakimini bağlayacağından araç sürücüsünün davalı … olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan diğer davalı … A.Ş hakkında davanın reddine ilişkin kararda herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir. Zira ilk derece mahkemesi kararında da belirtildiği üzere davacı … kazaya karışan aracın maliki ve işleteni olmakla davacı işleten ve sigortalı sıfatına sahip olup, zarar gören üçüncü kişi konumunda olmadığından davacının davalı Sigorta şirketi hakkındaki maddi tazminat davasının ZMMS poliçesi teminatının kapsamı dışında olduğu, davacının kendi sigortacısından maddi tazminat talep edemeyeceği anlaşılmakla verilen karar doğru olup bu hususa ilişkin davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde değildir.
Bu durumda davacı vekilinin istinaf talebi kısmen kabul edilerek, ilk derece mahkemesi olan Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/233 Esas 2021/816 Karar sayılı kararının kaldırılması ve davalı … hakkındaki dava yönünden işin esasına girilerek davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle dairemizce HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama için dosyanın mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-)Davacının istinaf başvurusunun kısmen KABULÜ İLE; 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a/6 maddesi gereğince Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/233 Esas 2021/816 Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-) Davanın yukarıda gerekçe bölümünde belirtilen hususlar değerlendirilerek yeniden görülmesi için dosyanın MAHKEMESİNE İADESİNE,
3-) Peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde istinaf kanun yoluna başvurana iadesine,
4-) İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-) İstinaf kanun yoluna başvuran tarafca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-) İstinaf yargılaması bakımından istinaf kanun yoluna başvuran tarafından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının HMK’nun 333. maddesi, Yönetmeliğin 207/1. maddesi ve HMK Gider Avansı Tarifesi’nin 5. maddesi hükümleri uyarınca yatırana iadesine,
7-) Kararın kesin olması nedeniyle taraflara tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin HMK’nın md. 302/5 ve 359/3 uyarınca ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; tarafların yokluğunda, 6100 sayılı HMK md. 353/1-a/6 maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK md. 353/1 – a, 362/1 – g maddeleri uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 02/02/2023