Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/952 E. 2022/180 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T. C.
KAYSERİ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/952
KARAR NO: 2022/180
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/02/2021
NUMARASI: 2018/190 Esas 2021/185 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Sebebiyle Açılan Maddi ve Manevi Tazminat)
İSTİNAF KARARININ VERİLDİĞİ TARİH: 02/02/2022
YAZILDIĞI TARİH: 02/02/2022
Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/02/2021 tarih, 2018/190 Esas, 2021/185 Karar sayılı ilamına karşı davacılar vekili ve davalılar … ve … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu nedeniyle Dairemize gönderilmiş olmakla ön inceleme aşamasında dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden … ve …’un oğlu, …’ın eşi ve …’ün kardeşi olan müteveffa …’in ışıklı geçişe uygun şekilde dönüş yapmakta iken 21/12/2017 günü, davalı sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı aracın çarpması neticesinde vefat ettiğini, kazada haksız fiili işleyen sürücü olarak davalı …’in tam kusurlu ve sorumlu olduğunu, davalı …’i istihdam eden olarak pazarlama görevi ile görevlendiren ayrıca uzun süreli araç kiralama sözleşmesi ile kiracı – işleten olarak sorumluluğu bulunan … San. ve Tic. A.Ş.’nin istihdam eden ve işleten olarak da sürücü …’in işlediği haksız fiilden ve sonuçlarından hukuki olarak ayrıca sorumlu olduğunu, diğer davalı… Sigorta A.Ş.’nin ise süresindre yasal müracaat ettiklerini, eksiklikleri de gidermesine rağmen yasal süresinde sorumlu olduğu teminatı ödemediği için teminat miktarı ile sınırlı olmak üzere sorumluluğu bulunduğunu, sürücü …’in ceza dosyası soruşturmasında trafik kaza tutanağı ve …’in yeşil yandıktan sonra nizami olarak sola döndüğünü açık olarak gösteren işyerinden alınan CD görüntüsüne göre de kazanın oluşumunda Trafik Kanunu’na göre tam kusurluğu olduğu, her ne kadar davalı sürücünün ceza dosyasında verdiği ifadede trafik ışıklarının sarı olarak yandığını söylemiş ise de bu ifadenin suçtan ve sorumluluktan kaçmaya yönelik samimi olmayan bir beyan olduğunu, davalı sürücünün yargılamasının Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nce yapıldığını, müvekkillerinden … ve …’un biricik oğullarının, …’ın ise hayat arkadaşının hiç bir kusuru olmaksızın vefat ettiğini, bu nedenle derin acı ve elem yaşadıklarını ayrıca hayattaki desteklerini kaybetmenin de derin acı ve kederini yaşadıklarını bu nedenlerle Müvekkili eş … için 80.000,00-TL manevi tazminat, müvekkili anne … için 80.000,00-TL, müvekkili baba … için 80.000,00-TL, müvekkili kardeş … için 50.000,00-TL olmak üzere toplam 290.000,00-TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini ve 50.000,00-TL maddi tazminatın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava edilmiştir. Davalılardan … vekili cevap dilekçesinde özetle; 21/12/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin kullandığı … plakalı araçla … Bulvarı ile … Caddesi’nin kesiştiği ışık kontrollü kavşakta müteveffanın kullandığı … plakalı aracın çarpışması sonucu gerçekleştiğini, müvekkilinin yaşanan elim trafik kazasında bir kusurunun olmadığını, aksine müteveffa …’in asli derecede kusuru nedeni ile elim trafik kazasının meydana geldiğini, olay yeri CD görüntüleri incelendiğinde müteveffa …’in çarpışmanın etkisi ile araçtan fırlaması müteveffanın emniyet kemeri takmadığını gösterdiğini, olaydan sonra yol kenarında bulunan cep telefonu maktülün cep telefonu ile konuşmakta olduğunu düşündürdüğünü, hal böyle iken davacıların taleplerinin haksız ve yersiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkili şirketin sorumluluğunun trafik poliçesindeki limitler ve sigortalı araca atfedilebilecek kusur ile sınırlı olduğunu, ancak dava konusu kazanın meydana geliş biçimi yönünden, müvekkili sigortalısı araca atfedilen kusurun kabulünün mümkün olmadığını, dava konusu olayla ilgili olarak ceza soruşturma dosyasındaki tüm delillerin, ifade tutanaklarının, tanık beyanlarının ve nihayet bilirkişi raporunun temininin gerektiğini, müvekkili sigortalısının araca atfı kabil bir kusur bulunmadığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi Tarafından “…1-Davacılar …, … ve …’in davalılar hakkındaki destekten yoksun kalma zararına ilişkin maddi tazminat davalarının FERAGAT NEDENİ İLE REDDİNE,
2-Davacıların manevi tazminat davalarının KISMEN KABULÜ ile davacı … için 60.000,00-TL, davacı … için 40.000,00-TL, davacı … için 40.000,00-TL ve davacı … Doğan için 15.000,00-TL manevi tazminatın trafik kaza tarihi olan 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nden müştereken ve müteselsilen alınarak ayrı ayrı davacılara verilmesine,
3-Davacıların davalılar … ve … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi hakkındaki fazlaya ilişkin manevi tazminat istemlerinin REDDİNE,” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkemece davalı … Sigorta Şirketi ile arasında yapmış olduğu sulh anlaşmasının yanlış değerlendirildiğini ve davanın tamamından feragat edildiği şeklinde yorumlandığını, mahkemeye hem sulhün tarafı olan davalı … Sigorta Şirketi tarafından Uyap üzerinden “Sulh Dilekçesi” başlığı altında 30/05/2018 tarihinde tarafınca 03/01/2020 tarihinde “Beyan Dilekçesi” başlığı altında Sulh anlaşmasının sunulduğunu, sunulan anlaşmanın incelendiğinde “davalı sigorta şirketi poliçedeki taahhütlerini tamamen yerine getirmiş olacağından dolayı” şeklindeki hükmün göz ardı edildiğini ve şarta bağlı olan bu hususun dikkate alınmadığını, taraflarca yapılan sulh anlaşmasının kapsamının sadece davalı sigorta şirketi ile müvekkilleri arasında olduğunu, davalılar … San. Ve Tic. A.Ş ile … vekilinin de sulh anlaşmasının kapsamının sadece davalı sigorta şirketi ile müvekkilleri arasında olduğuna dair bir itirazının da bulunmadığını, mahkemeye söz konusu sulh anlaşmasının sunulmasındaki amacın davalı … Sigorta Şirketi ile mahkeme dışı sulh olmuş olduğunun bildirilmesiyle birlikte yapılan sulhun, mahkemeye sunulması ile birlikte mahkeme içi sulhe dönüştürülmesinden ve akabinde davanın davalı şirket yönünden feragatine karar verilmesinden ibaret olduğunu, ancak bu hususun yerel mahkemece yanlış değerlendirilerek, aynı zamanda sulh anlaşmasının nispiliği ihlal edilerek, sulh anlaşmasının tarafı olmayan diğer davalıları da sulh anlaşması kapsamı içerisine alarak söz konusu davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiğini, gerek davalı tarafından mahkemeye sunulan 30/05/2018 tarihli sulh dilekçesinde gerek tarafınca sunulan 03/01/2020 tarihli beyan dilekçesinde taraflar arasında yapılan sulhun diğer davalıları kapsamadığının açıkça belirtildiğini beyan ederek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalılar … ve … San. ve Tic. A.Ş vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; söz konusu uyuşmazlık nedeniyle müvekkili şirkete husumet yöneltilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili şirketin TBK m. 66 kapsamında sorumlu olması için aranan şartların gerçekleşmediğini, bu nedenle davanın müvekkili şirket yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddinin gerektiğini, mahkeme tarafından verilen kararda müvekkili şirket …aleyhine hükmedilen manevi tazminat tutarının gerekçesinin belirtilmediğini, hükmedilen manevi tazminat miktarının hakkaniyet ilkesine aykırı nitelikte, fahiş ve zenginleştirici mahiyette olamayacağını, TBK madde 56/2 gereğince vefat edenin yakınlarının manevi tazminat talep edebilecek kişilerden olduğunu, davacıların müteveffanın yakını olup olmadığına ilişkin araştırma yapılmaksızın hüküm tesis edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davaya konu kazada kusur oranının eksik inceleme ile hatalı şekilde tespit edildiğini, doğru kusur oranının tespiti ile manevi tazminat talebinin reddedileceği veya müvekkilinin kusuru oranında tazminat tutarın düşürüleceğinin sabit olduğunu, tüm bu nedenlerle davacıların maddi tazminat talepleri yönünden yerinde bir karar verilmişse de hatalı ve eksik inceleme ile davalı müvekkilleri adına hükmedilen manevi tazminata ilişkin hükmün kaldırılarak beyanları doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Bölge Adliye Mahkemesince istinaf talebinin değerlendirilerek incelemeye alınabilmesi için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesinde sayılan ön inceleme koşullarının gerçekleşmiş olması zorunludur. Bu maddede sayılan koşullardan birinin mevcut olmaması halinde istinaf başvurusunun usulden reddedilmesi gerekir. Bu şartlar kamu düzeninden olup yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınmaktadır. İstinaf talebine konu eldeki dosya kapsamı incelendiğinde, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesinde sayılan ön inceleme koşullarında herhangi bir eksiklik bulunmadığı, davacılar vekili ile davalı … ve …San.Tic.A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun ön inceleme bakımından kabul edilebilir olduğu ve inceleme aşamasına geçilmesi gerektiği görülmüştür. 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesinde, Bölge Adliye Mahkemesinin, incelemesini kamu düzenine ilişkin hususlar hariç olmak üzere istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplere bağlı olarak yapması gerektiği hususu düzenlenmiştir. (Aynı yönde Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2018/9860 Esas ve 2018/14781 Karar sayılı ilamında da Bölge Adliye Mahkemelerinin istinaf sebepleri ile bağlı olduğu vurgulanmıştır.)
Yukarıda açıklaması yapılan HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince davacılar vekili ile davalı … ve …San.Tic.A.Ş. vekilinin istinaf sebepleri ve kamu düzenine ilişkin hususlar ile bağlı kalınarak ilk derece mahkemesine ait dava dosyası esas bakımından incelendiğinde;
Dava, destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Somut olayda, davalı …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile davacıların desteği …’in kullandığı … plakalı aracın çarpışması neticesinde … vefat etmiş olup, davalı …A.Ş. … plakalı aracı uzun süreli kiralayan şirket iken davalı … Sigorta A.Ş. İse … plakalı aracın ZMMS şirketidir. Davacılar vekili ile davalı sigorta şirketi arasında düzenlenen 21/05/2018 tarihli ibraname, feragat beyanı ve sulh anlaşması başlıklı protokolde “21/12/2017 tarihinde gerçekleşen, mahkeme esas numarası aşağıda belirtilen dava konusu trafik kazası nedeniyle talep ettiğim maddi tazminattan tamamen ve kendi iradem ile sorumlu bulundukları maddi tazminat ve ferileri ile yükümlülük, faiz ve taahhütlerinden … Sigorta Şirketi’ni, araç sürücüsü ve işleteni ibra ederek fazlaya ilişkin maddi tazminat haklarımdan feragat ederim. Konu kazadan kaynaklanan maddi tazminat alacaklarımı, işbu ibraname kapsamında yapılan ödeme gereği, poliçe limiti ve ferileri tutarında … Sigorta Şirketi’ne temlik ederim.” şeklinde açıklamalarda bulunulmuş olup sonra aynı belgede devamla”…. Ödemenin aşağıdaki hesaba geçmesiyle davadan/takipten ve alacaktan feragat ettiğimizi, Sigorta Genel ve Özel şartları gereği yukarıda yazılı 313.200,00-TL’nin ödenmesi ile yukarıda numarası yazılı poliçe teminatlarının dava konusu olay için tamamen sona erdiğini kabul ve taahhüt ederim…” şeklinde ifadelerin yer aldığı görülmüştür. Emsal nitelikteki Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2016/4300 Esas, 2019/2158 Karar sayılı ilamında ” Müteselsil borçlulardan birinin alacaklıya karşı sürebileceği def’iler varsa bunu diğer borçlulardan bağımsız olarak ileri sürmesi mümkün olup, bu defi sonucu kurtulduğu borç miktarını diğer müteselsil borçlulara karşı da ileri sürebilir. Bu def’iler BK’nin 143. maddesinde gösterilen ve şahsi ilişkiler veya müteselsil borcun sebep veya konusundan doğan def’iler olup bunların dışında ileri sürülen def’iler müteselsil borçlular arasındaki rücu hakkını kaldırmaz. BK’nun şimdiye kadar sözü edilen düzenlemeler alacaklıya karşı dış ilişkilerle ilgili olup, borcun ödenmesinden sonra müteselsil borçlular arasındaki iç ilişkilerde BK’nin 144. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre müteselsil borçlular arasında aksine bir sözleşme bulunmadığı takdirde borçlulardan biri diğer borçluların durumunu ağırlaştıramaz. Dış ilişkide alacaklıya karşı sonuç doğurabilen böyle bir işlem, iç ilişkide rücu hakkını kısmen veya tamamen kaldırıcı etkiye sahip değildir. Diğer taraftan davadan feragat, öncelikle bir usul işlemidir. Dava konusu olayda, davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan davacı tarafın davalılardan birisi hakkındaki feragati usul hukuku bakımından diğer davalı aleyhine bir sonuç doğurmaz ise de, davadan feragat aynı zamanda bir maddi hukuk işlemi olduğundan, davalı sigorta şirketi hakkındaki feragatin, rücu hakkı bulunan diğer davalıyı etkileyip etkilemediğinin üzerinde durulması gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere, davalılar alacaklıya karşı borçtan müteselsilen sorumludurlar. Mülga 818 sayıl Borçlar Kanunu’nun, müteselsil sorumlulukta borçluların iç ilişkilerini düzenleyen hükümleri gereğince, müteselsil borçlulardan biri alacaklıya borcu ödediği takdirde, diğer müteselsil borçlulara rücu hakkı bulunmaktadır. Bunun yanında, BK’nin 145/2 maddesine göre, sorumlulardan birinin zararı ödemesi halinde diğerleri bu oranda borçtan kurtulur. Ancak, müteselsil borçluların borçtan tamamen veya kısmen kurtulabilmeleri için alacaklının bilfiil tatmin edilmiş olması gerekir. Bunun aksinin kabul edilebilmesi için alacaklının açıkça davadan feragat etmiş olması veya böyle bir feragatin durumdan kesin olarak anlaşılması lazımdır. Yine BK’nin 147. maddesi hükmüne göre, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her biri ödediği miktar oranında alacaklının haklarına halef olacağına ve alacaklının diğerleri zararına müteselsil borçlulardan birinin durumunu iyileştirdiği takdirde bu fiilin neticelerini şahsen tahammül edeceğine dair hükmüne havidir. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; dava açıldıktan sonra davalı sigorta şirketi (…Sigorta A.Ş.) ile birlikte araç işleteni ve araç sürücüsünün de dava konusu kaza nedeniyle talep edilen tazminattan dolayı ibra edildiği ve tüm haklardan feragat edildiği görülmektedir. Bu halde, davacı eş … için belirlenen maddi tazminat açısından davalı işleten ve sürücü … yönünden de 17.05.2013 tarihli ibraname-feragatname anlaşması içeriği değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken” demek suretiyle davacının açıkca tüm maddi tazminat talepleri yönünden sigorta şirketi, işleten ve sürücü yönünden feragat edilmesi halinde feragat beyanına göre değerlendirme yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Yine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2018/1297 Esas, 2018/12295 Karar sayılı ilamının da aynı doğrultuda olduğu görülmektedir. Feragat beyanı açıklandığı andan itibaren kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur (HMK m.311/l) ve feragatten dönülemez. Bu kapsamda davacıların yukarıda açıklanan protokolde açıkça … Sigorta Şirketi’ni, araç sürücüsü ve işleteni ibra ederek fazlaya ilişkin maddi tazminat haklarımdan feragat ettiğini açıklandıktan sonra artık bu beyanından dönemeyeceği açıktır. Bu nedenle protokolün devamında sigorta şirketinin ödemeyi havale etmesi halinde davadan feragat edeceğini açıklamış olması yukarıdaki açık feragat beyanının geçerliliğini etkilemeyeceğinden Mahkemenin de aynı kabulle tüm davalılar yönünden maddi tazminat davasında feragat nedeniyle davanın reddine karar vermesi yerinde görülmüştür. Davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde değildir. Somut uyuşmazlığa ilişkin düzenlenen Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 07.05.2019 tarihli raporunda, 21.12.2017 tarihinde davalı …, sevk ve idaresindeki otomobille seyir halinde iken olay mahalli ışık kontrollü kavşağa hızını azaltarak yaklaşmamış, ışık sistemini kontrolü altında bulunduracak şekilde müteyakkız seyretmeyip kırmızı ışık ihlali yaparak kazaya sebebiyet verdiği, davacıların desteği …’in ise kaza nedeniyle aracından fırlayarak yaşamını yitirmiş olduğundan desteğin emniyet kemeri takmamış olması nedeniyle müterafik kusuru bulunduğu tespit edilmiştir. Anılan rapordaki tespit, ceza dosyası kapsamında tanzim edilen Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 26.11.2018 tarihli raporu, kaza tespit tutanağı ve olayın oluş şekli ile uyumlu bulunmuştur. 2918 sayılı KTK’nın hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı Yasa’nın 3. maddesinde, “işleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması şarttır.Somut olayda, mahkemece kazaya karışan … plaka sayılı aracın, malikinin… Otomotiv A.Ş. olduğu, ancak 29/07/2015 tarihli yazılı kira sözleşmesi ile aracın davalı … San. ve Tic. A.Ş.’ye kiralandığı, 21/12/2017 tarihli kazanın vuku bulduğu sırada aracın davalı …A.Ş. çalışanı tarafından kullanıldığı, bu kapsamda davalının uzun süreli kiralayan olması nedeniyle işleten sıfatıyla sorumlu tutulması isabetli olup davalı vekilinin aksi yöndeki istinafının yerinde olmadığı görülmüştür.Yine Yargıtayın yerleşik uygulamaları doğrultusunda çocuğun anne, babasına ve eşine destek olacağı açık olup davalıların davacılar ile destek arasındaki yakınlığın araştırılması gerektiğine ilişkin istinaf sebebi de haklı görülmemiştir. 6098 sayılı TBK md. 56 ve 58 hükümlerine göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Eldeki davada olayın oluş şekli, kusur durumu, tarafların sosyal ekonomik durumları incelenmek suretiyle yaplan değerlendirmede; davacılar lehine hükmedilen manevi tazminat miktarlarının ulaşılmak istenilen manevi tatmin (doyum) için yeterli olacağından manevi tazminata ilişkin istinaf sebepleri haklı görülmemiştir. Bu nedenlerle ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucu verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu görülmekle Dairemizce istinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili ile davalı … ve …San. ve Tic. A.Ş. vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde görülmeyerek 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince başvuruların esastan reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : (Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere)
A-) 1-) Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-)Alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30-TL’nin mahsubu ile 21,40-TL’nin davacılardan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-)Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin davacıların üzerinde bırakılmasına,
B-) 1-) Davalılar … ve …San. ve Tic. A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-) İstinaf başvurusu nedeniyle alınması gereken 10.588,05-TL nispi istinaf karar harcından başvuru sırasında peşin alınan 5.294,20-TL’nin mahsubu ile bakiye 5.293,85-TL istinaf karar ve ilam harcının istinaf eden davalılar … ve …San. ve Tic. A.Ş.’den alınarak Hazineye irat kaydına, davalılar … ve …San. ve Tic. A.Ş. tarafından peşin yatırılan istinaf kanun yoluna başvuru harcının da Hazineye irad kaydına,
3-) Davalılar … ve …San. ve Tic. A.Ş. tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin bu davalılar üzerinde bırakılmasına,
C-) 1-) İstinaf yargılaması bakımından istinaf kanun yoluna başvuranlar tarafından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının HMK’nun 333. maddesi, Yönetmeliğin 207/1. maddesi ve HMK Gider Avansı Tarifesi’nin 5. maddesi hükümleri uyarınca yatırana iadesine,
2-) Karar kesin olmadığından tebliğ işleminin Dairemizce yapılmasına,
Dair, tarafların yokluğunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1,2. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK md. 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oyçokluğu ile karar verildi. 02/02/2022
KARŞI OY
HMK.’nun 309.maddesinde;
1-Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır.
2-Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.
3-Kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutuanakta açıkça gösterilmesi gerekir.
4-Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır” hükmü, HMK.’nun 313.maddesinde “1-Sulh görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. 2-Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.3-Dava konusunun dışında kalan hususlarda sulhun kapsamına dahil edilebilir.4-Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir.
6100 sayılı HMK’nın 315/1. maddesinde “Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir.” hükmü düzenlenmiş olup; bu hüküm gereğince dava devam ederken tarafların sulh sözleşmesi düzenlemeleri, sulh olduklarını mahkemeye bildirmeleri ve bu sulh sözleşmesi gereğince hüküm kurulmasını talep etmeleri halinde mahkemece sulh sözleşmesine göre hüküm kurulacak, taraflar yalnızca sulh olduklarını beyan etmeleri, sulh sözleşmesine göre hüküm kurulmasını talep etmedikleri takdirde ise mahkemece karar verilmesine yer olmadığına karar verilecektir. Somut olayda, davacılar ile davalı … Sigorta şirketi arasında “ibraname, feragat beyanı ve sulh anlaşması” başlıklı 21/05/2018 tarihinde yapılmış olan sözleşmenin, HMK.nun 315.maddesinde düzenlenmiş olan sulh sözleşmesi olduğu, bu sözleşmeyle davacıların HMK.’nun 307.maddesi gereğince “talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmiş” olmadığı, davadan ve alacaktan “sigorta şirketince hesaplarına ödeme yapıldığı takdirde” feragat ettiklerini bildirerek, sulhu şarta bağladıkları, oysa feragatin şarta bağlanamayacağı, bu sebeple davacıların maddi tazminat talepleri yönünden feragat ettiklerini bildirdiği “sözleşmenin hakkın özünden feragat olmayıp, ödeme nedeniyle yapılmış bir feragat beyanı olduğu, gerçekte tarafların aralarında sulh yaptıkları, bu sulh sözleşmesine göre davacılara ödeme yapılmış olduğu ve sulh sözleşmesi gereğince uyuşmazlığa son verilmiş olduğu, davacı tarafça hakkın özünden feragat edilmemiş olduğu anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. Müteselsil sorumluluğa ilişkin hukuki sonuçlar BK’nun 61, 62, 106, 155, 162, 163, 166, 168. maddelerinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca müteselsil sorumluluğun bazı hukuki sonuçları vardır. Müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur.(BK 162/1). Borç tamamen ifa edilinceye kadar alacaklıya karşı bütün borçluların sorumluluğu devam eder.(BK 163/2).Alacaklı, borçluların birinden, bir kısmından veya hepsinden alacağını talep etme ve dava açma hakkına sahiptir.(BK163/1). Borçlulardan birinin yaptığı ödeme kadar, müteselsil sorumluların alacaklıya karşı sorumlu oldukları toplam miktar eksilmiş olur (BK 166/1). Borcun tamamı borçlulardan biri tarafından ödenirse, diğer borçlular da alacaklıya karşı borçtan kurtulur.Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra anlaşması, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun borca katılma payı oranında borçtan kurtarır.(BK 166/3). Müteselsil borçlu, alacaklıyı tatmin ettiği oranda diğer müteselsil borçlulara karşı alacaklının halefi olur.(BK 168/1) ve alacaklının hakları ona geçer. Borçlu yalnızca kendi payına düşen kısmı ödemişse, diğer müteselsil borçluya rücu edemez. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1.maddesinde, “işletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”, aynı Yasa’nın 85/1. maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı Yasa’nın 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1.maddesinde de, “sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” şeklinde ifade edilmiştir. Yukarıda açıklanan 2918 sayılı KTK madde hükümlerinden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davalı işletenin aracının işletilmesi sırasında doğacak 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu trafik sigortacısı karşılamak durumunda olduğundan, somut olayda; davacı taraf, 21/05/2018 tarihli “ibraname-ferat beyanı ve sulh anlaşması” sözleşmesi gereğince 313.200,00 TL. ödeme yapılması halinde araç sürücüsü, aracın işleteni ve sigortaya yönelik maddi tazminat davasından ve alacaktan feragat edeceğini beyan etmiştir. Davacı tarafa yapılacak 313.200,00 TL ödemenin zararı tamamen karşılamaması halinde davalı işleten; poliçe limitini aşan miktarda zarar varsa limiti aşan kısımdan sorumlu olacaktır. (aradaki poliçe ilişkisi nedeniyle) Eğer limitin altında bir zarar varsa davalı işleten ibra nedeni ile bu oranda sorumluluktan kurtulmuş olacaktır. Davalı araç sürücüsü ise poliçe ilişkisinin tarafı olmadığından ve haksız fiil sorumlusu olarak sürücünün sigorta şirketine rücu hakkı söz konusu olmadığından, sigorta şirketi tarafından yapılan 313.200,00 TL ödeme kadar davalı sürücünün borcu sona erecek, sigorta ödemesinin üstünde kalan zarar miktarından ise sürücü sorumlu olacaktır. Dolayısıyla, trafik kazasından meydana gelen zarardan dolayı ZMMS olan davalı sigortanın sorumluluğu poliçe limitiyle sınırlı olduğundan, onun adına ödeme yaptığı araç işleteni de poliçe limiti kadar olan kısımdan kurtulacak, poliçenin tarafı olmayan davalı araç sürücüsü ise ancak sigorta tarafından davacılara yapılan ödeme miktarınca kurtulacak olup, davalı sigortanın davacı tarafla yapmış oldukları ibraname, davalı araç sürücüsü ile sigorta arasında poliçe ilişkisi olmadığından, davalı araç işleteneni ise poliçeyi aşan kısım yönünden borçtan kurtaramadığından, davacıları bağlayamayacağı, dolayısıyla ibranamede, her ne kadar davacılar, davadan ve alacaktan feragat ettiklerini beyan etmiş iseler de, sigorta ile yapmış oldukları sözleşme ve kendilerine sigortaca yapılan ödemeler karşılığında feragat ettiklerini beyan ettikleri, hakkın özünden feragat etmedikleri, davalı sigortanın davalı araç sürücüsü ile poliçe ilişkisi olmadığından onu temsilen sözleşme yapamayacağı, müteselsil sorumluluktan dolayı sigortaca yapılan ödeme kadar davalı araç sürücüsünün borçtan kurtulacağı, işletenin ise poliçe limitini aşan kısımdan sorumluluğu devam edeceğinden sigorta ile davacılar arasında yapılan sözleşmenin poliçeyi aşan kısım yönünden davacıları bağlayamayacağı, dolayısıyla davacılar ile davalı sigorta arasında 21/05/2018 tarihinde “ibraname-ferat beyanı ve sulh anlaşması” başlığıyla yapılmış olan sözleşmenin HMK.nun 313.maddesinde düzenlenen sulh sözleşmesi şeklinde olduğu, HMK.nun 307.maddesinde düzenlenen feragat şeklinde olmadığı, bu sebeple, mahkemece davalı sigorta ve işleten yönünden poliçe limiti, davalı sürücüyü ise davacılara ibraname ile yapılan ödeme miktarı oranında, HMK.nun 315.maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, davacılar ile davalı sigorta arasında yapılmış olan ibranameyi esas alarak, destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin maddi tazminat davasının reddine karar verilmesi doğru görülmemiş olduğundan, maddi tazminat davasının feragat nedeniyle reddine karar verilmesinin isabetli olduğu yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.