Emsal Mahkeme Kararı Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1117 E. 2022/308 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T. C.
K A Y S E R İ
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1117
KARAR NO: 2022/308
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/12/2020
NUMARASI: 2020/496 Esas, 2020/701 Karar
DAVA TÜRÜ: Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
DAVA TARİHİ: 30/07/2020
İSTİNAF KARARININ
VERİLDİĞİ TARİH: 17/02/2022
YAZILDIĞI TARİH: 17/02/2022
Yukarıda ayrıntılı bilgileri yazılı Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/496 Esas, 2020/701 Karar sayılı kararına karşı davacılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize tevzi edilmiş olmakla dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların İddia ve Savunmalarının Özeti: Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle: 11/12/2019 tarihde davalı …’in sevk ve idaresinde bulunan … plakalı aracın davacı …’e çarpması sonucu yaralamalı trafik kazası meydana geldiği, kaza neticesinde davacı …’te maluliyet meydana geldiği, davacıların uğradığı maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi için davalı sigorta şirketine başvuru yapıldığını ancak yasal süresi içinde cevap verilmediğini, arabuluculuk görüşmelerinden de bir sonuç elde edilmediğini, trafik kazasının meydana gelmesinde davalı …’in tam kusurlu olduğunu, kaza sonrası davacı …’in ağır yaralı olarak … Hastanesine kaldırıldığını, 8 yaşında olan …’in başında ve özellikle gözünde ciddi derecede hasarlar meydana geldiğini, kazadan önce gözünde herhangi bir problem yokken şuan gözünün sürekli kaydığını, boğaz kısmında iz kaldığını ve tedavisinin hala devam ettiğini, fiziksel ve ruhsal olarak trafik kazasından ciddi zararlar gördüğünü, vücudunun çeşitli yerlerinde yaralar meydana geldiğini tüm hayatı boyunca taşıyacağı birçok iz taşıyacağını, … Hastanesinden alınan raporda davacı …’in %20-39 arasında maluliyet oluştuğunu, çocuk ve genç psikiyatrisi alanını özel gereksinim vardır şeklinde ibarenin olduğunu, meydana gelen kaza nedeniyle tüm davacıların hayatlarının baştan aşağı değiştiğini, yıkıldıklarını, davacı …’in günlerce hastanelerde kalması nedeniyle tüm ailesinin de maddi ve manevi anlamda güçlük yaşadıklarını, davacının hastaneden çıkmış olsa dahi gördüğü tedaviler nedeniyle hala çalışamadığını, bu nedenlerle davacılarda gerek fiziksel gerekse manevi açıdan zarar gördüklerinden davalı …’den davacı … adına 10.000,00 TL baba … için 5.000,00 TL anne Sabah için 5.000,00 TL ve kardeşleri …, …, … ve … için 3.000,00 er TL olmak üzere toplam 32.000,00 TL manevi tazminatın, bakıcı giderleri için 100,00 TL, geçici ve sürekli iş göremezlik için 1000,00 TL ve tedavi masrafları için 100,00 TL maddi tazminatın davalılardan tahsilini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili, cevap dilekçesinde özetle; Davalının araç sürücüsü sıfatıyla dava edildiğini, trafik kazasına konu aracın kasko sigorta poliçesi bulunduğunun, davanın bu sigorta şirketine ihbar edilmesini, davacıların Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşı olduklarını, Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye arasında teminattan muafiyete ilişkin bir anlaşma bulunmadığı, bu kişilerin Türkiyede açtıkları tüm davalarda teminat yatırılmasının zorunlu olduğunu, bu nedenle davanın usulden reddi gerektiğini, kazanın meydana gelmesinde davacı mağdurenin annesinin elini bırakarak araç yoluna kontrolsüzce ve aniden çıkarak söz konusu kazaya sebebiyet verdiğini, davalının trafik kurallarına aykırı bir davranışının olmadığını, geçiş üstünlüğünün kendisinde olduğunu, kaza sonrası araçtan inerek çocuğa ilk müdahaleyi yaptığını, 112 yi aramak suretiyle yardım çağırdığını, 155 i arayarak kazayı haber verdiğini, kazadan sonra mağdure için elinden geleni yaptığını, konuyla alakalı soruşturma başlatıldığını, soruşturma dosyasında mağdurenin kazada kusurlu olduğunun tespit edildiğini ve davalı hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiğini, davacı Sabah’ında kusurun küçükte ve kendisinde olması nedeniyle davalıdan şikayetçi olmadığını, kaza nedeniyle davacı …’te maluliyet söz konusu olmadığını, kısa bir süre hastanede kaldığını, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığını, iddia edildiği gibi ağır yaralanması veya hayati tehlikesinin bulunmadığını, davacı tarafın iddia ettiği gibi çocuğun gözünde veya boğazında hasar meydana getirebilecek bir kaza olmadığını, iddia edilen maluliyetin kaza ve müvekkil ile ilgisinin bulunmadığını, manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, kazanın meydana gelmesinde kusurlu olan tarafın davacı kazazede ve bakım gözetim yükümlülüğünü ihmal eden annesi olduğunu, davalının kazazedeye yardımcı olmak adına elinden geleni yaptığını, davacı yakınlarının manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, bu nedenlerle davanın reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili, cevap dilekçesinde özetle; Davacıların taleplerinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davalı şirketin yerleşim yerinin İstanbul olduğunu, dosyanın yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesi gerektiğini, davacı tarafça arabuluculuk kurumuna başvurulmadığını, bu nedenle dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddi gerektiğini, davacı tarafça usulüne uygun olarak davalı sigorta şirketine bir başvuru yapılmadığını, davacı tarafça eksik evrakların tamamlanmadığını, bu davanın açıldığını, özel dava şartının yerine getirilmediğini, bu nedenlerle dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi gerektiğini, davacı tarafça sunulan maluliyet raporunun usul ve yasağa aykırı olduğunu, yeni maluliyet raporu alınması gerektiğini, davacının iyileşme sürecinin halen devam ettiğinin, bu nedenle iddia edilen maluliyet oranlarını kabul etmediklerini, davacının yaşı dikkate alındığında geçici işgöremezlik tazminatı talep edilmesine mümkün olmadığını, geçici iş göremezlik tazminatı, geçici bakıcı ve tedavi giderlerinin sigorta poliçesi teminatı dışında olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu yönündeki iddiaların kabul edilemeyeceğini, kusur konusunda rapor alınması gerektiğini, davacının faiz taleplerinin haksız ve hukuka aykırı olduğunun bu nedenlerle davanın İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini, arabuluculuk şartının yerine getirilmemesi nedeniyle davanın usulden reddini, her halukarda davanın reddi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair karar verildiği anlaşılmıştır. Taraflarca İleri Sürülen İstinaf Sebepleri: Davacılar vekili, süresi içinde verdiği istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince verilen kararın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkillerinin Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşları olması nedeniyle ve ülkemiz ile ilgili ülke arasında teminattan muafiyete ilişkin bir anlaşma bulunmaması nedeniyle ilk derece mahkemesince belirlenen teminatın müvekkillerince yatırılmamasından dolayı davanın usulden reddine karar verildiğini, ilk derece mahkemesinin 05/08/2020 tarihli tensip zaptının 16 numaralı ara kararından dönülmesi için ilk derece mahkemesine talepte bulunduklarını, ilk derece mahkemesince fiili olarak muafiyetin olup olmadığının araştırılması talep edilmiş olsa da ilk derece mahkemesi eksik inceleme neticesinde hukuka aykırı olarak bu taleplerinin reddedildiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe: Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun incelenebilmesi için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi gereğince ön inceleme koşullarının gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu maddede sayılan koşullardan birinin mevcut olmaması halinde istinaf başvurusunun usulden reddedilmesi zorunludur. Bu şartlar kamu düzeninden olup, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınmaktadır. İstinaf talebine konu dosya kapsamı incelendiğinde; 6100 sayılı HMK’nın 352. maddesinde düzenlenen ön inceleme koşullarında herhangi bir eksiklik bulunmadığı, davacıların istinaf başvurusunun ön inceleme bakımından kabul edilebilir olduğu ve inceleme aşamasına geçilmesi gerektiği tespit edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesinde, Bölge Adliye Mahkemesinin, incelemesini kamu düzenine ilişkin hususlar hariç olmak üzere istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplere bağlı olarak yapması gerektiği hususu düzenlenmiştir. (Aynı yönde Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2018/9860 Esas ve 2018/14781 Karar sayılı ilamında da Bölge Adliye Mahkemelerinin istinaf sebepleri ile bağlı olduğu vurgulanmıştır.) Dava, trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesinin davacıların teminat yatırmaması nedeniyle davanın usulden reddine dair kararına karşı kamu düzenine ilişkin hususlar ve davacıların istinaf itirazlarıyla sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde dava şartları düzenlenmiş, aynı maddenin ikinci bendinde, diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 48/1. maddesinde “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır.” hükmü düzenlenmiştir. 5718 sayılı Kanun’da teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. 5718 sayılı Kanun’un 48/2 maddesinde ise “Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar.” hükmü yer almaktadır. Buna göre Türk hakimi, yabancı davacının, davaya katılanın veya icra takibinde bulunanın vatandaşı olduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) var ise, bu kişiyi teminattan muaf tutacaktır. Karşılıklılık, iki devlet arasında imzalanan (iki taraflı) anlaşma veya iki devletin de taraf olduğu uluslararası (çok taraflı) anlaşma ile sağlanabileceği gibi, kanuni veya fiili karşılıklılık şeklinde de sağlanabilir. Az önce belirtilen anlaşmalardan biri de 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi olup, anılan sözleşmenin 17. maddesinde; akit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan akit bir devletin vatandaşlarından yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir. 5718 sayılı Kanun’da öngörülen teminat yükümlülüğü dava açmanın ön koşulu olup, mahkemece re’sen gözetilmelidir. Somut uyuşmazlıkta, davacılar Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşıdır. Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün muhtelif tarihli yazılarında “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi’nin tarafı olmadığı, Suriye Arap Cumhuriyet ile Ülkemiz arasında 09/04/2009 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması” imzalandığı, bu Anlaşmanın 13. maddesinde; “Bir Akit Tarafın vatandaşları, diğer Akit Tarafın adlî makamları önündeki işlemlerinde, salt yabancı olmaları veya diğer Akit taraf ülkesinde ikametgâhları bulunmamasından ötürü teminat akçesi (jutlıcatuııı solvi) vermekle yükümlü tutulmayacaklardır.” hükmünün yer aldığı, söz konusu Anlaşmanın yürürlüğüne ilişkin olarak Dışişleri Bakanlığı’ndan alınan bilâ tarihli ve 870161 13-019.00-2013/205798 sayılı yazıda, Anlaşmanın onaylanma işlemlerinin karşı tarafa bildirilmesinin ardından ilgili maddeleri uyarınca 20/10/2011 tarihinde yürürlüğe girdiği, Bakanlıklarınca anlaşmaların yürürlüğe giriş tarihlerinin tespitine yönelik olarak 244 sayılı Kanunun 3’üncü maddesi çerçevesinde Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkarılması için gerekli sürecin başlatıldığı bildirilmiştir. Söz konusu yazılarda ayrıca, 244 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin 2’inci fıkrasında yer alan “Bir milletlerarası andlaşma yukardaki fıkrada sözkonusu yürürlük tarihinin tesbitine dair kararnamede belirtilen yürürlüğe giriş tarihinde kanun kuvvetini kazanır.” hükmüne dikkat çekilerek, uygulamada onay süreci tamamlanmış bulunan uluslararası andlaşmaların, iç hukukumuz bakımından yürürlüğe giriş tarihinin tespiti için Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması gerektiği bildirilmiş ve bu çerçevede, söz konusu Anlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinin tespitine yönelik Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması için başlatılan sürecin henüz sonuçlandırılmadığı ifade edilmiştir.” Bu durumda Suriye Arap Cumhuriyeti ile yapılan anlaşmanın henüz yürürlüğe girmediği, iç hukuk açısından anlaşmanın yürürlüğe girmesi için Bakanlar Kurulu Kararname sürecinin tamamlanması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Suriye Arap Cumhuriyet ile Ülkemiz arasındaki 09/04/2009 tarihli “Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması”nın 13. maddesi ve ayrıca Suriye Arap Cumhuriyeti, 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesinin tarafı olmadığından 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesinin 17. maddesi uyarınca davacının teminat yatırmaktan muaf olduğu söylenemeyecektir.
Öte yandan; Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesini ihtirazı kayıtla onaylamış, mülteci tabirinin tanımlanması noktasında tarih ve coğrafi bakımından sınırlandırma getirerek sözleşmeye taraf olmuştur. 1967 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna dair Protokole de, ihtirazi kayıt ve coğrafi sınırlama bakımından yapılan deklarasyon baki kalmak şartıyla katılmıştır.6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 61. maddesinde “mülteci” tanımlamasına yer verilmiştir. Madde metnindeki tanımlama karşısında, davacının mülteci statüsünde bulunmadığı sabittir. Bu halde, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesinin 16. maddesinin somut olayda uygulanma kabiliyeti de yoktur.6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 88. maddesinde, uluslararası koruma statüsü sahibi kişiler, karşılıklılık şartından muaf tutulmuştur. Aynı Kanun’un 61, 62 ve 63. maddelerindeki hükümler dikkate alındığında, uluslararası koruma çeşitlerinin “mülteci”, “şartlı mülteci” ve “ikincil koruma” statüleri olarak tanımlandığı görülmektedir. 6458 sayılı Kanun’un “geçici koruma” başlıklı 91. maddesinde ise, “(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.” düzenlemesi vardır. Gerek 6458 sayılı Kanun’da gerekse Geçici Koruma Yönetmeliği’nde, geçici koruma sağlananların teminat gösterme yükümlülüğünden ya da karşılıklılık şartından muaf olduklarına dair bir düzenleme yoktur. O halde, geçici koruma sağlananlar, teminat gösterme yükümlülüğünden ve karşılıklılık şartından muaf değildir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında varılan neticede; davacıların “mülteci” statüsünde olmadığı sabittir. Ayrıca 6458 sayılı Kanun’un 88. maddesinin uygulanması noktasında, davacıların “şartlı mülteci” veya “ikinci koruma” statüsünde olmadığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Zira dava dilekçesinin ekinde sunulan Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı tarafından verilen “geçici koruma kimlik belgelerinde” davacıların “geçici koruma” statüsünde olduğu anlaşılmaktadır. Gerek 6458 sayılı Kanun’da gerekse Geçici Koruma Yönetmeliği’nde, geçici koruma sağlananların teminat gösterme yükümlülüğünden ya da karşılıklılık şartından muaf olduklarına dair bir düzenleme yoktur. O halde, geçici koruma sağlananlar, teminat gösterme yükümlülüğünden ve karşılıklılık şartından muaf değildir. Yani davacının 6458 sayılı Kanun’un 88. maddesinden yararlanması da mümkün değildir.
Bu haliyle; ilk derece mahkemesince, 05.08.2020 tarihli tensip zaptının 16. bendinde davacıların yabancı uyruklu olması nedeni ile 5718 sayılı Yasanın 48. maddesi gereğince 10.000,00 TL teminat yatırılmasına ve ayrıca bu ara karara karşı yapılan itiraz ile rücu talebinin reddine dair 13/08/2020 tarihinde karar verilmiş olup, davacılar tarafından ihtaratlı kesin süre içerisinde söz konusu teminatın yatırılmadığı görüldüğünden 10/12/2020 tarihli celsede davanın usulden reddine karar verilmesinde herhangi bir yanlışlık bulunmamaktadır.6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesinde belirlenen koşulların varlığı halinde, incelenen ilk derece mahkemesine ait dava dosyasının ve kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılması durumunda, istinaf incelemesi sırasında istinaf başvurusunun, duruşma açılmaksızın, esastan reddine karar verileceği düzenlenmiştir. Bu sebeple de ilk derece mahkemesi tarafından kurulan hükmün ve yapılan yargılamanın usul ve yasaya, Yargıtay yerleşik içtihatlarına uygun olduğu anlaşıldığından; diğer bir söyleyişle davacıların istinaf itirazlarının yerinde olmadığı kanaatine varıldığından davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun yukarıda ayrıntılı olarak değerlendirilen sebeplerle 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince duruşma yapılmaksızın esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : (Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere)
1-) Davacıların istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,
2-) İstinaf başvurusu nedeniyle alınması gereken 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafça peşin yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 21,40 TL harcın davacılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-) Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
4-) İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından AAÜT md. 2/2 uyarınca vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
5-) Davacı tarafça istinaf yargılaması bakımından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde, 6100 sayılı HMK’nun 333. maddesi, Yönetmeliğin 207/1. maddesi ve HMK Gider Avansı Tarifesi’nin 5. maddesi hükümlerine göre yatırana İADESİNE,
Dair; tarafların yokluğunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 353/1-b-1 uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK md. 361/1 uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.17/02/2022