Emsal Mahkeme Kararı Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/517 E. 2023/311 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
KAYSERİ TÜRK MİLLETİ ADINA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : .
KARAR NO.
HAKİM : .
KATİP : .
DAVACI : .
VEKİLLERİ
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA : Tazminat (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ :
KARAR YAZIM TARİHİ :

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekilinin dava dilekçesinden özetle; müvekkili ile davalı arasında …. tarihinde ” döküm tesisi satış sözleşmesi ” imzalandığını, bu sözleşmeye konu malın müvekkiline teslim edilmediğini, eseri ayıpsız olarak tamamlama ve teslim etme borcunu yerine getirmediği için temerrüde düştüğünü, tesisin mevcut halinin projeye ve sözleşmeye aykırı halde olduğunu, eserin ayıplı olduğunu, ayıbın sözleşmeye ve projeye uygun hale getirilmesinin mümkün olmadığını, teslimin sözleşmeye aykırı olarak uzadığından gecikme meydana geldiğini, davaya konu döküm tesisindeki eksikliklerin büyük olması sebebiyle eserin tesliminin gerçekleşmiş sayılmayacağını, bu sebeple davacının sözleşmeden döndüğünü, sözleşme kapsamında davalıya yapılan ödemelerin iadesini, menfi zararların davalı tarafından karşılanması gerektiğini,sözleşme konusu tesisi nsüresinde teslim edileceğine ve çalışacağına güvenerek pazarlama faaliyetleri yürütülmüş, tesisin teslim edilmemesi nedeniyle siparişlerin iptal edildiğini, gerek yurt içinde gerek yurt dışında birçok firma makinanın kurulumunu beklemiş fakat makinanın çalışmamasından dolayı yaptırdıkları modelleri makinası olan diğer firmalara götürdüğünü, müvekkili firmanın güvensiz hale getirtilerek itibarsızlaştırıldığını, gelinen noktada müvekkili firmanın iş yapamaz hale geldiğini, fabrikanın kapalı alanının yarısının kullanılmaz durumda olduğunu, tüm bu nedenlerle müvekkili iş sahibi tarafından…. tarihli döküm tesisi satış sözleşmesinden dönülmesi neticesinde doğan maddi ve manevi zararın her bir zarara kalemi için belirtilen temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili gerektiğinin kabulü ile fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere şimdilik 60.000,00 TL tazminatın davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, vekalet ücreti ile yargılama giderinini davalının üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin cevap dilekçesinden özetle; davacı tarafın hem sözleşmeye konu döküm tesisinin hiç teslim edilmediğini, hem ayıplı teslim edildiğini beyan ettiğini, kendi içerisinde bile çelişkili olan haksız davanın gerekçe bulmak adına hem sözleşmeye aykırılıktan, hem haksız fiilden hem de malın ayıplı olmasından dolayı sözleşmeden döndüğünü belirttiğini, davacının tüm iddia ve taleplerinin kendi içerisinde çelişkili haksız, hukuki mesnetten yoksun ve kötü niyetli olduğunu, davaya konu sözleşmenin dava dışı … ile imzalandığını, ancak dava dışı …. üretilecek olan döküm tesisinin davacı şirkete teslim edilmesini talep ettiğini, müvekkili şirketce üretilmeye başlanan döküm tesisinin davacı şirkete teslim edildiğini, ve faturada davacı tarafa tanzim edildiğini, davacı şirket ile müvekkil şirketin … tarihli sözleşme hükümlerine göre değil aralarındaki sözlü anlaşma ile ticari ilişkilerini sürdürdüklerini ayrıca davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, davaya konu döküm tesisinin ticari satımdan kaynaklı olması nedeniyle TTK’nın 23/1 maddesi ve TBK.’nun 231/1 maddesi uyarınca ticari satımlarda ayıba karşı tekeffül hükümlerine dayalı her türlü davanın satılandaki ayıp daha sonra çıkmış olsa bile satılanın alıcaya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğradığının kabulünün gerektiğini, davaya konu döküm tesisinin teslimi esnasında davacı şirkete ait iş yerinde tesisin kurulduğu yerde müvekkil tarafından döküm tesisinin çalışır vaziyetteki video görüntülerinin kayda alındığını, söz konusu video kaydında tesisin sözleşmeye ve projeye uygun çalıştığını, hiçbir ayıbının bulunmadığının açıkça görüleceğini, davanın açılış tarihinin …. olduğunu, teslim tarihinin sözleşmede belirlenmiş olan teslim tarihi olduğunun kabulü gerektiği gözetildiğinde 6098 sayılı TBK. Nun 231/1 maddesinde öngörülen 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, ayrıca haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLER: Döküm tesisi satış sözleşmesi, taraflara ait BA-BS raporları, icra dosyası, ticari defterler, bilirkişi, keşif yemin.
GEREKÇE: Dava, eser sözleşmesinden kaynaklı davacı iş sahibinin davalı yüklenici aleyhine açtığı sözleşmeden dönülerek menfi zararların ve manevi zararların tazmini istemine ilişkindir.
Davacı vekilinin …. tarihli dilekçesiyle dava konusu döküm tesisinin tamamlanmamış olması nedeniyle müvekkilinin üretim yapamadığı ve siparişlerini teslim edemediği için zararının artması nedeniyle müvekkilinin başka bir firma ile anlaştığı ve yerine yenisinin kurulacağı beyan edilmekle, dava konusu döküm tesisinin sökülmesi halinde delillerin toplanmasının imkansız hale gelebileceği değerlendirilerek ön inceleme aşamasında mahallinde keşif yapılmasına karar vermek gerekmiş; iki makine mühendisi bilirkişiden dosya kapsamı incelenerek dava konusu döküm tesisi işinin proje ve sözleşmeye uygun olarak yapılıp yapılmadığı, yapılan işin eksik ve ayıplı olup olmadığı husunda rapor aldırılmasına karar verilmiş, bilirkişilerin mahkememize sunmuş olduğu…. havale tarihli bilirkişi heyet raporunda özetle; “Satıcı firma… Endüstriyel Ürünler San. ve Tic. Ltd. Şti. İle Alıcı firma ….p Metal Döküm San. Tic. Ltd. Şti. arasında…. Tarihinde imzalanmış kapasite ve teknik özellikleri, imalat ölçü ve standartları, kurulumu, teslim şekli ve teslim tarihinin yer aldığı “Döküm Tesisi Satış Sözleşmesi” bu işin “İş Yapım Sözleşmesi” niteliğinde olduğu, döküm tesisinin teslim süre bitim tarihi esas alınarak yapılan hesaplamada projenin aktif olarak teslim edilmesinin Keşif Tarihi (…..) itibariyle yaklaşık 4 yıl kadar gecikmiş olduğu ve bu tesisin kurulum süresi için makul ve kabul edilebilir bir süre olmadığı, Döküm Ünitesinin Taraflar Arasındaki Sözleşmede Taahhüt Edilen Kapasite Ve Performans Değerlerinde Çalışmadığı, Satıcı… Endüstriyel Ürünler San. ve Tic. Ltd. Şti. firmasının taahhüt edilen sürede tesisi kuramamasının satış sonrası hizmet bakımından sorumluluklarını yeterince yerine getirmediği, dolayısıyla Satış Sonrası Hizmetin Ayıplı Hizmet Niteliğinde Olduğu, Kurulumu Tamamlanmamış “Döküm Tesisinin” mevcut durumu ile Ayıplı Mal olarak değerlendirildiği, döküm tesisinde giderilemeyen arızaların tasarım kaynaklı ünite monte edildikten sonra denemeler esnasında ortaya çıkması nedeniyle ve tarafların söz konusu eksiklikleri tespit etmesi nedeni ile tesisin Ayıplı Mal olarak değerlendirildiği, döküm Ünitesinin kurulum işlemlerinin taahhüt edilen performans değerlerinde tamamlanmamış, dosyadaki bilgi ve belgelere göre satıcı firma teknik ekibi refakatinde yapılan deneme süreci dışında, alıcıya ait kurulan tesisle birlikte çalışan herhangi makine ve ekipmanın bulunmaması ve bir üretim faaliyeti içerisinde olmaması, tesisin kurulup teslim tesellüm işlemlerinin yapılıp tutanağa bağlanmamış olması nedeniyle herhangi bir Kullanıcı Hatasının Bulunmadığı, döküm Ünitesinin istenilen performans değerlerine ulaşmamasının temel nedeninin patentli makine olmaması satıcı firmanın kendi tecrübe ve imkânları ile oluşturduğu makine ve ekipmanları birleştirerek tesisi kurmaya çalışması, ancak döküm tesisisinin proje, tasarım, kurulum, kalibrasyon, çalıştırma, bakım ve onarım aşamalarından geçmeden ve tecrübe edilmesinin kurulum sonrasında yapılmak istenmesi, kurulum esnasında ve sonrasında ortaya çıkan sorun ve arızaların makine üzerinde giderilmeye çalışılması, tüm parçaların senkronize olması halinde tesisin çalışacağı ancak bu tesisteki sorunların birden fazla uyumsuz parçalar ortaya çıkardığından tesisin işletmeye alınamadığının anlaşıldığı, kurulan tesisin Anahtar Teslimi olduğu ve davacı ya ait başka bir makineye adapte iş niteliğinde olmadığı, dolayısıyla Davacının Kendi Sisteminden Kaynaklanan Bir Hatasının Bulunmadığı,” kanaatine ulaştıkları şeklinde raporlarını sunmuştur.
Davalı taraf, sunmuş olduğu cevap dilekçesi ile; davanın dayanağı olan ve davacı tarafından dosyaya ve daha önce … Sulh Hukuk Mahkemesinin …. D.iş sayılı dosyasına sunduğu … tarihli “Döküm Tesisi Satış Sözleşmesi” uyarınca davacının davanın tarafı olmadığını, husumet ehliyeti bulunmadığını, sözleşmenin karşı tarafının “…” olduğunu, sözleşmenin devri veya buna benzer bir durumun söz konusu olmadığını, sözleşmeden doğan her türlü dava ve talep hakkının davacıya ait değil, dava dışı kimseye ait olduğunu savunmuş, dosyaya (davacının da bir suretini sunduğu) sözleşmenin bir nüshasını sunmuştur.
Bunun üzerine davacı taraf, dosyaya yeni bir talep dilekçesi sunarak HMK m.124/4 hükmüne göre taraf değişikliği talebinde bulunarak, davaya (davacı yanında) ayrıca “…”in davacı olarak eklenmesini, vekâletname ibrazı için kendilerine süre verilmesini talep etmiştir.
Davacının ve davalının ayrı ayrı sunduğu sözleşmenin aynı olduğu, sözleşmenin bir tarafının davalı yüklenici olduğu, karşı tarafının ise açıkça “….Döküm-…” olduğu, davacı limited şirketin sözleşmenin taraflarından biri olmadığı, sözleşmenin devri (TBK m.205) yahut sözleşmeye katılma (TBK m.206) gibi bir durumun söz konusu olmadığı, sözleşmenin taraflarının açık ve anlaşılır şekilde ifade edildiği; “…”in ikinci (yeni) davacı olarak davaya eklenmesi yönündeki talebinin, 6100 Sayılı HMK m.124/4 hükmü çerçevesinde kabul edilebilir bir yanılgıya dayanmadığı, talebin usulen kabulünün mümkün olmadığı anlaşılmakla taraf değişikliği (ikinci davacı eklenmesi) yönündeki davacının talebinin reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı vekili duruşmadaki beyanında; “Dava dilekçemizi tekrar ederiz. Davalı tarafın husumet itirazının ön inceleme duruşmasında değerlendirilmemiş olup bu durum karşısında tarafımızca sözleşmede taraf olarak geçen “….” kişisinin davacı olarak eklenilmesi talebinde bulunularak HMK 124. maddesine dayanılmıştır. Sayın mahkemenizce celse arası kurulan ara karada bu talebimiz red edilmiş olup tarafımızca “….”in davacı olduğu aynı mahkemenizde …. E. Sayılı dosyasıyla dava açılmıştır. Müvekkilimiz herhangi bir tür değişikliği yoluyla şahıs işletmesini limited şirkete çevirmemiştir. Hem gerçek kişi ticari işletmesi faal olup bunun yanında limited şirket kurulmuş ve ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmiştir. HMK ilgili hükümleri gereğince sayın mahkemece talebimizin reddi hususunda verilen ara karardan dönülmesi her zaman hukuken uygun olup bu konudaki taraf ekletme talebimizin kabulüne karar verilmesini mahkeme aksi kanaatte ise husumet yönünden bir karar verilmesini talep ediyoruz.” şeklinde beyanda bulunmuş, beyanını imzası ile tasdik etmiştir.
Davalı vekili duruşmadaki beyanında; “Cevap dilekçemizi tekrar ederiz. Davacı tarafın taraf sıfatı yoktur. Talepleri usul ve yasaya aykırıdır. Öncelikle davanın husumetten reddine karar verilmesini talep ediyoruz.” şeklinde beyanda bulunmuş, beyanını imzası ile tasdik etmiştir.
Davalı şirket temsilcisi duruşmadaki beyanında; “Taraflar arasındaki sözleşmede karşı taraf teknik iş döküm sanayi işletmesinin sahibi … dir. Sözleşme bu kişiyle yapılmıştır. Alacaklı yahut borçlu sıfatı bu kişiye aittir. Biz tüm sözleşmeleri bu kişiyle yaptık . Davacı olarak dava açan Teknik İş Kalıp Limited Şirketi ise bu sözleşme yapıldıktan sonra kurulan bir limited şirkettir. Ödemeleri … tarafından yapılmıştır. Bu şirket davacı şirket sözleşmeden sonra kurulmuştur. Tür değişikliği yoktur. Bizden bu konuda sözleşmenin tarafı olma konusunda talepleri olmamıştır. Sözleşmede taraf değişikliği olmamıştır bizim muhatabımız … dir. Ödemelerini kendi banka hesabından ve elden … yapmıştır. Bu konuda daha önceki icra takip dosyasında bunun tespiti yapıldı. Bu davada başlattığımız icra takibinden sonra açılmıştır. Faturalar Mustafa Yemenin talebi doğrultusunda davacı limited şirket adına kesilmiştir. Alacaklarımızın o firmadan ödeneceği söylenmiştir. Ancak bu alacaklarımızı alamadık bu ödemeler olmayınca icra takibi başlattık.” şeklinde beyanda bulunmuş, beyanını imzası ile tasdik etmiştir.
Lüzumuna binaen davacı vekillerinden sorulması üzerine davacı vekilleri duruşmada “Davalı şirket temsilcisinin beyanına göre müvekkilin davalı tarafa veya dava dışı …’in ödemelerinin Teknikiş … Limited Şirketi olarak yapılması, faturaların bu şirket adına kesilmesi yönündeki talimatı olup olmadığını bilemeyiz bu konuda müvekkilimize danışmamız gerekir.” şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın öncelikle davacının husumet ehliyeti yönünde toplandığı, husumet ehliyetinin yerleşik Yargıtay uygulaması gereği dava şartlarından olduğu anlaşılmakla, öncelikle davacının aktif husumet ehliyeti bulunup bulunmadığının tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Husumet ehliyetine ilişkin Yargıtay HGK’nun 09.02.2011 tarih, 2010/15-657 Esas, 2011/49 Karar sayılı kararı şu yöndedir:
“Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: davacının aktif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usulü işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince: Bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 1995, 7.baskı, s.231).
O halde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir(Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.231-232; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1997, s.307).
Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 23.06.2004 gün ve 2004/4-371 E. 2004/375 K.; 18.04.2007 gün ve 2007/5-233 E., 2007/221 K.; 04.03.2009 gün ve 2009/10-34 E. 2009/104 K.; 04.11.2009 gün ve 2009/2-402 E., 2009/484 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-4 E., 4 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.”
Taraf ve taraf vekillerinin yazılı – sözlü beyan ve açıklamaları, Yargıtay HGK’nun husumet ehliyetine yönelik belirlemiş olduğu ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacının bu davadaki taleplerinin, …. tarihli “Döküm Tesisi Satış Sözleşmesi”ne dayandığı, sözleşmenin her iki tarafça birer nüshasının dosyaya sunulduğu, sözleşmedeki tarafların asli ve yan edim yükümlülükleri gözetildiğinde bu sözleşmenin, TBK 470 ila 486’ncı maddeleri arasında düzenlenen eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, davalının yüklenici sıfatını taşıdığı, sözleşmenin karşı tarafının ise dava dışı “….” ticaret unvanına sahip gerçek kişi tacir Mustafa Yemen olduğu, ortada tür değiştirme (TTK m.194/2) gibi bir durumun söz konusu olmadığı, diğer bir deyimle gerçek kişi tacir …’in ticari işletmesini bir ticaret şirketine dönüştürmediği, davacı ticaret şirketinin, dava dışı ticari işletmenin faaliyetlerinden bağımsız olarak hukuk aleminde tüzel kişilik kazandığı, ayrı bir ticari işletme kurup ticaret siciline tescil ettirdiği, davacı limited şirketin davalıya husumet yönelterek açtığı bu davadaki taleplerini, tarafı olmadığı sözleşmeye dayandırdığı, davalının da sözleşmenin tarafı olarak dava dışı gerçek kişi alacaklı ve borçlu olarak kabul ettiği, davacı limited şirketin sözleşmenin taraflarından biri olmadığı, sözleşmenin devri (TBK m.205) yahut sözleşmeye katılma (TBK m.206) gibi bir durumun ancak karşı tarafın (davalının) açık yahut örtülü rızası ve kabulü ile söz konusu olabileceği, fakat somut olayda böyle bir durumun söz konusu olmadığı, davalıya eser bedeli olarak yapılan ödemelerin (dava dilekçesi ekindeki banka ödeme dekontlarından anlaşıldığı üzere) dava dışı kimse tarafından yapıldığı, davacı vekilinin taraf değişikliği ile dava dışı gerçek kişinin davacı yanında ikinci (yeni) bir davacı olarak davada dahil edilmesi talebinin de bu gerekçelerle yerinde olmadığı, sözleşmede iş sahibi sıfatının dava dışı bir kimseye ait olduğu, dönme, fesih ve bununla beraber maddi ve manevi zararların tazmini isteminin dava dışı bu kimse tarafından davalıya yöneltilmesi gerektiği, kaldı ki dava dışı bu kimsenin mahkememizde… E. sayılı dosyasıyla dava açtığı, dolayısıyla davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığı anlaşılmakla; davanın, bu sebepten ötürü usulden reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenler ile;
1-Aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın usulden REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90-TL maktu karar ve ilâm harcının davacıdan peşin olarak alınan 1.024,65-TL harçtan mahsubu ile artan 844,75-TL nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, lehe vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Davalı tarafça yapılan 250,00-TL davetiye ve posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avanslarından kullanılmayan miktarların karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince takdir olunan lehine 9.200,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-11-13. maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.560,00-TL arabuluculuk ücretinin (yargılama gideri) davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
Dair, taraf vekillerinin ve davalı şirket temsilcisinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi’nde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.
..

Katip …
¸E-imzalıdır

Hakim …
¸E-imzalıdır