Emsal Mahkeme Kararı Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/414 E. 2023/505 K. 12.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: … Esas – …
T.C.
KAYSERİ
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : …
KARAR NO : …

HAKİM : …
KATİP : …

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
DAVA : İtirazın İptali (Adi Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : …
KARAR TARİHİ : …
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı borçlusu tarafından Kayseri … Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasın kapsamında tebliğ edilen ödeme emrine karşı süresi içerisinde yapılan itiraz üzerine icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verildiğini, söz konusu karar ve borçlu tarafın itiraz dilekçesine uyaptan öğrendiğini, 1 yıllık süre içerisinde iş bu davayı açtıklarını, davalı borçlu vekilinin Kayseri … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibinden … tarihinde vazgeçtiğini, icra takibinden vazgeçilmesi sebebiyle aynı senetler ile tekrar icra takibinin başlatılmasının mümkün olmadığını, geriye dönük fazi istenilemeyeceğini, takibe konu senetlerin zaman aşımına uğradığını, derdest dosya durumunun olduğunu ve borçlarının olmadığının itiraz dilekçesinde beyan ettiğini, bunun üzerine dava şartı olması nedeniyle arabulucuya başvurulduğunu, anlaşmama sonucu varıldığını, davalı tarafın icra müdürlüğüne yapmış olduğu itirazın haksız ve kötü niyetli olduğunu, toplam 8.050,00 TLbedelli senetler davalı tarafından müvekkiline borcuna istinaden verildiğini, davalı borçlu borcunu ödemediğinden dolayı Kayseri … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından icra takibi başlatıldığını ve ödeme emrinin tebliğ edildiğini, borçlu …’ın ödeme emrinin tebliğinden sonra hiçbir şekilde borca ve ferilerine itiraz etmediğini, borcun tamamıyla muaccel hale geldiğini, takibe konu alacaktan vazgeçildiğini, icra takibinden vazgeçilmesi alacaktan vazgeçilmesi anlamı taşımadığını, alacağının devam ettiğini, belirterek alacağının tüm ferileri ile birlikte davanın kabulüne, itirazın iptaline ve takibin devamına, asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesine, her türlü yargılama gideri harç, ve vekalet ücretini davalı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
CEVAP: Dava dilekçesi davalı tarafa tebliğe çıkarılmamış bu nedenle de davalı tarafın davaya cevap verebilmesi için yasal 2 haftalık süre henüz başlamamış ve davalı taraf davaya herhangi bir cevap vermemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, YARGILAMA VE GEREKÇE: Dava, zamanaşımına uğramış kambiyo senedine dayalı alacağın tahsiline yönelik icra takibine başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nun 67/1. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir.
6545 sayılı Yasa’nın 45/3. maddesi uyarınca dava değeri itibarı ile mahkememiz heyeti yazılı yargılama usulüne göre yargılama tarafından yapılarak dava sonuçlandırılmıştır.
Taraflar arasında icra takibine dayanak yapılan bonoların zamanaşımına uğramış olduğu hususu ihtilaflı değildir.
Asliye Ticaret Mahkemeleri 5235 sayılı Kanun’un üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinin 1 numaralı bendi uyarınca bu mahkemeler, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.
Bir davanın ticari nitelikte olup olmadığı, bir diğer ifade ile asliye ticaret mahkemesinde görülüp görülmeyeceğinin belirlenmesi işi de Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde gösterilen ilkelere göre yapılmalıdır. Öğretide de benimsenen görüşe göre ticari davalar mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrılmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinin 1. bendinin (a) alt bendi uyarınca bu Kanun’da düzenlenen hukuk davaları mutlak ticari davalardır. Nispi ticari davalar ise konusu ne olursa olsun, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davalarıdır (TTK.m.4/1). Kanuni düzenleme uyarınca sadece mutlak ya da nispi ticari davalar asliye ticaret mahkemesinde görülürken, bunlar dışında kalan davalar (istisnalar saklı kalmak kaydıyla) asliye hukuk mahkemelerinde görülmelidir.
Somut olaya dönüldüğünde davacı yanca davalı aleyhine başlatılan icra takibinde, alacağın kaynağı olarak zamanaşımına uğramış olan; 10 adet bonoya dayanılmıştır.
Zamanaşımına uğrayan bono hakkında açıklama yapmak gerekirse; bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi ile birlikte  bonoya dayalı talep hakkı kendiliğinden sona ermemektedir (Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s. 879; Kendigelen, A./Kırca, İ.: Kıymetli Evrak Hukuku Genel Esaslar Kambiyo Senetleri, İstanbul 2019, s. 264). Bu itibarla hamil, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi hâlinde dahi bonoya dayanarak borçluya karşı takip yapabilir veya genel mahkemelerde alacak davası açabilir. Ancak borçlunun zamanaşımı def’inde bulunması hâlinde, alacaklı kambiyo hukukundan kaynaklanan haklarını yitirecektir. Bu durum, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi ile değil, borçlunun zamanaşımı def’inde bulunması ile ortaya çıkmaktadır. Borçlu süresi içinde zamanaşımı def’inde bulunmazsa söz konusu bono, hamile zamanaşımına uğramamış bir bononun sağladığı tüm imkânları sağlayacaktır.
Zamanaşımına uğrayan bir  bono  kambiyo senedi vasfını kaybettiği için kambiyo hukukunun tanıdığı özel imkânlardan yararlanamayacak ve hatta adi senede dahi dönüşemeyecektir. Zira zamanaşımına uğrayan bono fiziki olarak ortada olsa bile maddi hukuk anlamında artık hiçbir şey ifade etmemekte sadece ispat hukuku alanında delil başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Öztan, s. 878; Kendigelen/Kırca, s. 264). Bu itibarla zamanaşımına  uğrayan  bono  adi senede dönüşmeyeceği için, alacağın ispatı açısından tek başına yeterli olmayacak, bununla birlikte sadece HMK’nun 202. maddesi kapsamında bir (yazılı) delil başlangıcı olarak kullanılabilecektir.
HMK’nun 202/2. maddesine göre iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge, delil başlangıcı sayılır. Zamanaşımına uğrayan bono, delil başlangıcında bulunması gereken tüm unsurları taşımaktadır. Bu nedenle zamanaşımı nedeniyle kambiyo vasfını kaybeden  bonoya dayanma imkânı olmayan hamil, temel ilişkiye dayanarak açılan davalarda,  zamanaşımına  uğrayan  bonodan  delil başlangıcı olarak yararlanabilir ve senetle ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında iddiasını tanık dinleterek veya başka delillerle ispat etme imkânına sahip olur (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun, 25/12/2019 tarihli ve 2019/1 Esas, 2019/8 Karar sayılı kararı, Yargıtay HGK’nun 25/03/2021 tarihli, 2017/11-937 Esas ve 2021/357 Karar sayılı ilamı ).
Somut uyuşmazlıkta davalının keşideci olması nedeniyle zamanaşımı süresinin geçmesi ve zamanaşımına uğramış bonoların alt ilişki bakımından yazılı delil başlangıcı sayılacağının gözetilmesi gerekir.
Gösterilen borç kaynağına, iddia ve savunma içerikleri ile özellikle bonoların zamanaşımına uğradığının taraflar arasında ihtilaflı olmayıp sabit olmasına ve tarafların benimsemesine göre dava ve takibe konusu alacağın bonolara dayanmayıp, temel ilişkiye dayandığı tartışmasızdır.
Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında zamanaşımına uğramış bonoların medeni usul hukuku anlamında yazılı delil başlangıcı olduğunda tartışma bulunmamaktadır.
Dosya kapsamına göre davacı bonolara bir kambiyo senedi olarak değil bir ispat vasıtası olarak dayanmakta, davalı da bu çerçevede borçlu olmadığı savunmasında bulunmaktadır. Bu durumda somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmemektedir. Kaldı ki dava, Türk Ticaret Kanunu’nun 778. maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan ve poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732. maddesine dayalı bir istemi de içermemektedir.
Bu haliyle somut uyuşmazlık temel ilişkinin tespit edilerek karşılıklı edimlerin ifa edilip edilmediği, uyuşmazlığın çözümünde mahkemenin kambiyo senetlerine ilişkin kuralların tartışamayacağı, zamanaşımına uğradığı için bono vasfını kaybetmiş belgelerin taraflar arasındaki temel ilişkinin delili olarak değerlendirerek bir sonuca varılması gerekir.
Bu belirlemeye göre uyuşmazlığın münhasıran bonolara dayanmadığı ve davanın da mutlak ticari dava sayılamayacağı sonucuna varılmaktadır (Ankara bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin 29/09/2021 tarihli, 2018/922 Esas ve 2021/1472 Karar sayılı, Ankara bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi’nin 12/03/2020 tarihli, 2018/680 Esas ve 2020/348 Karar sayılı emsal karar ilamları).
Nitekim Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 09/04/2018 tarihli, 2016/17318 Esas ve 2018/1926 Karar sayılı emsal ilamında “Dava zamanaşımına uğramış kambiyo senedine dayalı takibe yönelik itirazın iptaline ilişkindir. Dava konusu senette davacı lehtar, davalı ise keşideci sıfatı taşımaktadır. Ne var ki senet zamanaşımına uğramış olmakla kambiyo vasfını yitirmiş, taraflar arasındaki temel ilişki yönünden yazılı delil başlangıcı vasfına dönüşmüştür. Bu durumda TTK’nun 732. maddesi uygulama yeri bulmadığından mahkemenin görev durumu temel ilişkinin ticari iş kapsamında bulunup bulunmadığı sonucuna göre belirlenecektir. Mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliği ve dolayısıyla uyuşmazlığı çözmede görevli olup olmadığına ilişkin deliller toplanmadan erken aşamada yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 17/10/2016 tarihli, 2016/8698 Esas ve 2016/9227 Karar sayılı emsal ilamında ise “… Somut olayda; tarafların tacir oldukları yönünde bir iddia bulunmadığı gibi, uyuşmazlığın kaynağının zamanaşımına uğramış bono olması, zamanaşımına uğrayan bonoların kambiyo senedi niteliğinde olmayıp, yazılı delil başlangıcı sayılması (HGK’nun 20/02/2008 gün ve 2008/3-159 Esas – 2008/158 Karar sayılı ilâmı), bononun kaynağının ödünç akdi olması sebebiyle ticari dava niteliğinde bulunmayan uyuşmazlığın 6100 sayılı HMK’nun 2. maddesi uyarınca genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. …” gerekçesi ile Asliye Hukuk Mahkemesinin yargı yeri olarak belirlenmesine karar verilmiştir.
Bu aşamada tarafların tacir olup olmadığı ve tarafların Türk Ticaret Kanununun 12. maddesinde ifadesini bulan tanıma göre bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işletip işletmediği, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olup olmadığı, davanın ticari dava olup olmadığı da tespit edilerek görev hususu da değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir (Yargıtay HGK’nun 09/11/2016 tarihli, 2014/19-1241 Esas ve 2016/1033 Karar sayılı ilamı).
Bilindiği üzere TTK’nun 14. maddesine göre “bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir”. Aynı yasanın 17. maddesi hükmünce de; “iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildir.” Yine aynı Kanun’un 1463. maddesinde de, önce 17. maddeye gönderme yapılarak, 507 sayılı Kanun hükümlerinin saklı tutulduğu belirtildikten sonra Bakanlar Kurulu’nun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.
Somut olayda davalı tacir değildir. Davacının ticari şirket olması nedeniyle tacir olduğu sabit ise de davalı tacir olmadığı dikkate alındığında Türk Ticaret Kanunu’nun 12. maddesinde ifadesini bulan tanıma göre bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işletmediği anlaşıldığından, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmadığı, bu haliyle davanın nispi ticari dava olarak da kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair 6335 Sayılı Kanunun 2. Maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 3. fıkrası ile Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü itirazından çıkarılmış, görev ilişkisine dönüştürülmüştür.
HMK’nun 114. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine göre, görev dava şartıdır. Aynı Kanun’un 115/1. maddesi gereği mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. HMK’nın 138. maddesine göre, mahkeme dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verebilir.
Dosya kapsamına göre somut olayda; bu durumda somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmediği, kaldı ki eldeki davanın Türk Ticaret Kanunu’nun 778. maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan ve poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732. maddesine dayalı bir istemi de içermediği, anılan nedenle işbu davanın mutlak ticari dava olmadığı, davanın 6102 sayılı TTK’nun 5. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığı, buna göre Asliye Hukuk ve Asliye Ticaret Mahkemeleri arasında görev ilişkisinin bulunduğu, davacının tacir olmadığı, buna göre eldeki davanın nispi ticari dava da olmadığı, mevcut uyuşmazlıkta Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davaya bakmakla görevli olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda HMK’nun 114/1-c ve 115/2. maddesi gereğince göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle:
1-H.M.K’nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeni ile davanın USULDEN REDDİNE,
2-Hüküm kesinleştiğinde ve istek halinde dava dosyasının görevli KAYSERİ NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE gönderilmesine,
3-HMK.’nun 20. maddesi gereği kararın kesinleştiği tarihten veya kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde taraflardan birinin mahkememize başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmemesi halinde, HMK’nın 331/2. maddesi gereğince dava dosyanın re’sen mahkememizce ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine,
4-Davaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde, harç, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin görevli mahkemede hüküm altına alınmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi’ nde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. …

Katip …
¸e-imzalı

Hakim …
¸e-imzalı