Emsal Mahkeme Kararı Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/756 E. 2023/127 K. 06.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
KAYSERİ
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : …
KARAR NO : …

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- …
DAVALI : 2- …
VEKİLLERİ : Av. …

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : …
KARAR TARİHİ : …
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan ticari şirket (genel kurul kararının iptali istemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalılardan …’nın kardeş olduklarını ve şirketin ortakları olduklarını, şirketin başlangıçta 5 kardeşe ait iken zaman içinde diğer hissedarların hisselerini davalı …’ya devrettiklerini ve bu nedenle şirketin bütün yönetiminin …’ya geçtiğini, müvekkilinin bu şirketteki hissesinin %32 kalmış olduğunu, şirketteki tüm kararları davalının tek başına aldığını ve şirketin yıllardır emeği olan kazançlarını bir bir yok ettiğini ve yakınlarına devrettiğini, şirketin makinelerinin satıldığını, davalı …’nın şirketin makinelerini oğlu …’ya devrettiğini, şirkete ait gayrımenkulü oğlunun kullanımına açtığını ve müvekkilini şirketten uzaklaştırdığını, davalı şirketin faaliyetlerinin kalmadığını tam aksine davalı …’nın şirketin faaliyetlerini oğlu … adına yönettiğini, davalı şirketin tek başına … tarafından yönetildiği için şirketin işleyişi hakkında bilgisi olmadığı için müvekkilinin tüm taleplerini içerir ihtarnameleri çektiğini, ancak davalı tarafından tatmin edici ve açıklayıcı bilgi verilmediğini, bu nedenle açılacak davaların ticari olması nedeniyle arabuluculuk kurumuna başvurulduğunu, tüm talepler burada sıralandığını, davalı … ile arabuluculukta anlaşma sağlanmadığı gibi, davalı …’nın faaliyeti olmayan pasif konumda olduğunu ileri süren şirketin haklarından müvekkilini mahrum etme adına bunca yıl şirketi zarara uğratmak amaçlı işlemlere giriştiğini ve nihayetinde müvekkilinin hakları talep edildiğinde müvekkilini zor durumda bırakmak için işin ciddiyetini anlayınca tek başına genel kurul yapma kararı aldığını ve müvekkilini … tarihindeki genel kurula davet ettiklerini, davalı …’nın faaliyet yok dediği şirketin sermayesini, müvekkilinin hissesinin azlığından faydalanarak hissesini minumum değere düşürmek için kasıtlı bir şekilde şirketin sermayesini 300.000,00-TL’dan 810.500.00-TL’na çıkartılması kararı aldığını, şirketin 2015’ten sonraki sürecinde müvekkilinin olmadığını, ancak bu dönem ve sonrası yapılan şirketin kayıtlarına geçen tüm işlemlerin kabulünün mümkün olmadığını belirterek davanın kabulü ile … tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların iptali ile bu toplantıda alınan kararların yürürlüğe girmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve mahkemece verilecek bu ihtiyati tedbir kararının ticaret sicil kaydına işlenmesinin sağlanmasını, dava masraf ve vekalet ücreti ile yargılama giderinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalılarca verilen cevap dilekçesinde özetle; davalı şirkette … tarihinde genel kurul toplantısı yapıldığını, toplantıya …’nın katıldığını, davacı …’nın katılacağını söylemesine rağmen katılmadığını, davacının … tarihli genel kurul toplantısına katılmaması nedeniyle, bu sefer çağrılı genel kurul yapmak zorunda kalındığını, çağrılı genel kurul ile ilgili olarak yapılan tüm işlemlerin usule uygun, hukuki ve nizami olduğunu, çağrılı genel kurut öncesinde Ticaret Sicil Gazetesi’ne ilan gönderildiğini, gazetede genel kurul gündeminin ve ne zaman nerede yapılacağı yayımlandıktan sonra iadeli taahhütlü posta ile genel kurul davetinin davalı şirket ortaklarına gönderildiğini, buna istinaden … tarihinde saat 11:00’da Bakanlık temsilcisi … huzurunda genel kurul toplantısının gerçekleştirildiğini, … tarihindeki genel kurul toplantısına, … tarihinde de bizzat geleceğini söyleyen ancak gelmeyen davacı …’nın, kendisinin katılmadığını ve yerine vekaleten oğullarını gönderdiğini, … tarihinde yapılan davalı şirket çağrılı genel kurul toplantısının usul ve esaslara uygun şekilde yapılmış olduğunu, toplantıda daha önce Ticaret Sicil Gazetesi’nde de yayımlanan 6. madde tadil tasarısının da gündeme geldiğini, davalı şirketin sermaye durumunun genel kurul toplantısında daha önceden görüşüleceğinin açıkça belli iken ve şirket ortaklarının bu hususta sermaye artışında bulunma hakları varken, davacı …’nın şirket sermayesindeki artışla ilgili olarak herhangi bir talepte ve ödemede bulunmadığını, ayrı toplantıda resmi olarak muhasebeleşmiş, davalı … tarafından münferiden ödenen miktarların, daha öncesinde gündemde belirtildiği üzere şirket sermayesinde artış olarak değerlendirildiğini, … tarih saat 11:00’da başlamış olan genel kurul toplantısının; davacı vekilleri, davalı …, tutanak yazmanı ve Bakanlık temsilcisi huzurunda saat 12:00’da tamamlandığını, tutanak düzenlenerek imza altına alınan genel kurul kararlarının, noterde onaylatıldıktan sonra Kayseri Ticaret Odası’na teslim edildiğini, ticaret odası tarafından eksiksiz ve usule uygun biçimde olduğu kabul edilerek, kararlar Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlandığını belirterek kötü niyetli olarak kendilerine açılan işbu davanın reddine, her türlü dava açma ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, dava masraf, vekalet ücretleri ve yargılama giderlerinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLER : Mahkememizce taraf teşkili sağlanmış davanın taraflarına delillerini ibraz etme olanağı tanınmış uyuşmazlığın çözümü için gereken bütün deliller toplanmıştır.
Taraflarca şirket kayıtlarına, şirket envanterine, ihtarlara verilen ihtarlı cevap yazısına, ticaret sicil kayıtlarına, genel kurul karar defterine, genel kurul taplantı defterine, pay defteri ve diğer bilumum resmi defterlere delil olarak dayanılmıştır.
Davalı şirketin Ticaret Sicil dosyasındaki tüm belgelerin birer örneklerinin, ana sözleşmesinin, şirketin ortak sayısının ve hisse durumunun sorularak ilgili kayıt ve belge örneklerinin, davalı şirketin … tarihli olağan genel kurul toplantı tutanağı ile bu toplantıya ilişkin hazirun listesi ve ilgili diğer tüm belgelerin gönderilmesi için Kayseri Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmıştır. Bu müzekkeremize cevap verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, YARGILAMA VE GEREKÇE: Dava, davalı anonim şirket genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
6545 sayılı Yasa’nın 45/3. maddesi uyarınca davanın niteliği itibarı ile dava, mahkememiz heyeti tarafından sonuçlandırılmıştır.
Davacının ve davalı …’nın davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nin ortakları olduğu, dava konusu edilen … tarihli şirket genel kurul toplantısında davacının vekaleten temsil edildiği hususları tarafların kabulündedir.
Tarafların uyuşmazlık konuları, … tarihli şirket genel kurul toplantısında alınan kararların iptalinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bu noktada öncelikle taraf ve dava ehliyeti ile taraf sıfatı konularına kısaca değinilmelidir.
Çekişmeli yargının konusu dava olup dava, bir başkası (davalı) tarafından sübjektif hakkı ihlâl veya tehlikeye sokulan ya da kendisinden haksız bir talepte bulunulan kimsenin (davacının), mahkemeden hukukî koruma (himaye) istemesidir. Mahkemeden hukukî koruma isteyen kimseye davacı (müddei) denir.
Dava, davacının sübjektif hakkını ihlâl eden veya tehlikeye sokan veya davacıdan haksız bir talepte bulunan kimseye karşı açılır; bu kimseye de davalı (müddeialeyh) denir.
Bir sübjektif hakkın mahkemeler vasıtasıyla ileri sürülmesi yetkisine dava hakkı denir.
Taraf ehliyeti ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 50. maddesinde açıkça düzenlenmiş olup bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 8. maddesinde düzenlenen medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre; medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi davada taraf ehliyetine sahip kabul edilmelidir.
Dava ehliyeti ise HMK’nun 51. maddesinde kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapma ehliyeti olarak ifade edilmiştir. Dava ehliyeti, TMK’nun 9. maddesinde düzenlenen medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukundaki görünümü olup buna göre medeni hakları kullanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişinin dava ehliyeti bulunmaktadır.
Taraf sıfatına bir başka deyişle husumet ehliyetine gelince, bu kavram dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, “aktif husumeti”, davalı sıfatı ise “pasif husumeti” karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukukî koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise def’î değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsa bile mahkemece re’sen nazara alınmasıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere dava ve taraf ehliyeti dava şartlarındandır. Bu düzenlemeye göre husumet ya da bir başka deyişle taraf sıfatı dava şartlarından değildir. Dava şartının özelliği tıpkı taraf sıfatı gibi davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğu hâkim tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilen ve taraflarca noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülen nitelikte olmasıdır.
Yukarıda yapılan açıklamalara göre eldeki uyuşmazlığa bakıldığında davanın, davalı anonim şirket genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkin olduğu açıktır. Genel kurul kararının iptaline ilişkin davada davalı, anonim şirket tüzel kişiliğidir. Pay sahibi ve yönetim kurulu üyelerinin açmış oldukları iptal davalarında şirket yönetim kurulu temsil eder. Ancak pay sahibi veya yönetim kuruluna ayrıca husumet yöneltilemez. Eldeki davada davalı şirket tüzel kişiliği dışında davalı …’ya da ayrıca husumet yöneltildiği görülmektedir. Bu durumda davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir.
Burada davacının davalı şirkete husumet yönelterek açtığı genel kurul kararının iptali davası hakkında değerlendirmeler yapılmalıdır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle anonim şirket genel kurul kararlarının hükümsüzlüğü hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Anonim şirketlerde genel kurul, pay sahiplerinin veya temsilcilerinin usulüne uygun çağrı üzerine belirli bir gündemi görüşmek ve karara bağlamak için bir araya gelmesinden oluşan, şirketin karar ve irade organıdır. Hukukî sonuç doğuran bir irade beyanı olması nedeniyle genel kurul kararı, bir hukukî işlem niteliğindedir.
Hukukî işlem, bir veya birden çok kişinin hukuk düzeninin öngördüğü sınırlar içinde gerektiğinde diğer unsurlarla birlikte hukukî sonuçlar doğurmaya yönelik irade açıklamasından oluşan hukukî bir olgudur. İrade açıklamasının yönelmiş olduğu hukukî sonuç, bir hakkın veya hukukî ilişkinin kurulmasından, değiştirilmesinden, devredilmesinden veya ortadan kaldırılmasından ibaret olabilir. Bir hukukî işlemin meydana gelmesi, hüküm ve sonuçlarını doğurabilmesi, birden çok kişinin irade beyanına bağlı ise bu hukukî işlemlere iki veya çok taraflı hukukî işlem denir. Çok taraflı hukukî işlemler, sözleşme ve karar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Karar, aynı gruba dâhil kişilerin ortak bir iş veya amaca ilişkin olarak başkana yöneltilmiş irade beyanıdır. Dolayısıyla hukukî işlemlerin hükümsüzlük hâlleri “karar” için de geçerlidir. Dolayısıyla karar şeklindeki bir hukukî işlemin hükümsüz olması, onun yöneldiği hukukî sonucu gerçekleştirme gücünün olmadığı anlamına gelmektedir.
Anonim şirketlerde genel kurul kararlarının doğrudan veya dolaylı etkilerini gösterebilmeleri her şeyden önce hukuk kurallarına aykırı bulunmamalarına, hukuken mevcut ve geçerli olmalarına bağlıdır. Kararların mevcudiyet ve geçerlilik şartları, kanun koyucu tarafından şirketin, azınlığın, şirket alacaklılarının ve müstakbel pay sahiplerinin hak ve çıkarları ile kamu düzeninin diğer gerekleri göz önünde bulundurulmak suretiyle çeşitli kanun hükümleriyle tespit edilmiştir. Meydana gelişi veya içeriği bakımından bu hükümlere ve bunların ışığında düzenlenmiş olan şirket esas sözleşmesine aykırı bulunan kararlar hukuken hükümsüz olurlar. Genel kurul kararlarında bu hükümsüzlük, ihlâl edilen hukuk kuralının niteliğine göre butlan, yokluk veya iptal edilebilirlik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden butlan, TTK’nun 447. maddesi ile açıkça düzenlenmiştir. Buna göre genel kurulun, özellikle; pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran; pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran; anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır.TTK’nun 447. maddesinde genel bir düzenleme yapılmamış, sadece örnek niteliğinde butlan sebepleri sayılmakla yetinilmiştir. Dolayısıyla TTK’nun 447. maddesinde sayılmayan durumlarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi uygulanacak; emredici hukuk kurallarına, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan genel kurul kararları da batıl sayılacaktır.
Batıl bir hukukî işlem, unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla birlikte, konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hukukî hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren kesin olarak hükümsüzdür. Bu kesin hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez nitelikte olup hukukî yararı bulunan herkes tarafından bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir. Mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak koşuluyla hâkim tarafından res’en göz önünde tutulur.
Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden olan yokluk, TTK’da düzenlenmemiştir. Yokluk yaptırımının kanunda düzenlenmemiş olması, yokluk yaptırımının hukukî işlem niteliğinde olan genel kurul kararları hakkında uygulanamayacağı anlamına gelmemektedir. Bir hukukî işlem, meydana gelişi bakımından emredici hukuk kurallarına aykırı ise o işlem yok hükmündedir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları, hukukî işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyet şartlarını belirleyen kurucu-şekli nitelikteki hükümlerdir. İçeriğe ilişkin emredici hukuk kurallarına aykırılık hâlinde butlan söz konusu olup hukukî işlem şeklen mevcut olmakla birlikte konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları, daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana gelmez. Kurucu-şekli nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılık hâlinde ise yokluk söz konusu olup kurucu unsurların veya kanunî şeklin eksikliği sebebiyle hukukî işlem şeklen meydana gelememektedir. Dolayısıyla butlanda hukukî işlemin meydana gelmesi için gerekli olan içerik unsurları vardır; fakat hukuk düzeni bu içerik bakımından amaçlanan sonuçların meydana gelmesini kesinlikle reddetmektedir. Yoklukta ise hukukî işlem için gerekli olan içerik şekli bakımdan dâhi meydana gelmiş değildir (Tekinay, S. Sulhi/Akman, Servet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s. 378).
Anonim şirketlerde genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden iptal edilebilirlik ise TTK’nun 445. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan madde gereğince kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açılabilecektir. İptal davasına konu bir genel kurul kararı, şekil veya içeriği bakımından sakat olsa bile iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir. Süresinde ve usulüne uygun olarak açılan bir iptal davasında verilen iptal kararı kesinleşirse, bu karar geçmişe etkili olarak hüküm doğurur. Kararın alınmasından itibaren üç ay içinde dava açılmazsa veya açılan dava reddedilirse söz konusu aykırılık ve bu nedenle kararın iptal edilebilirliği artık ileri sürülemez.
Görüldüğü üzere TTK’nun 445. maddesinde genel iptal sebepleri düzenlenmiştir. Dolayısıyla kanuna, esas sözleşme hükümlerine veya dürüstlük kuralına aykırılık nedenlerine dayalı olarak mahkemeden genel kurul kararlarının iptali talep edilebilir. Bu kapsamda kanuna aykırılık, butlan ve yokluk halleri dışındaki hükümlere aykırı olan genel kurul kararlarını ifade etmektedir. Zira iptal davası hukuken mevcut ve geçerli, ancak sakat doğmuş olan bir genel kurul kararına karşı açılabilir. Mutlak emredici hükümlere aykırılık halinde esasen ortada şeklen bir genel kurul kararı yoktur ve dolayısıyla bu karar hükümsüzdür. Hükümsüz sayılan bir genel kurul kararının da iptali değil, hükümsüzlüğünün tespiti söz konusu olur. Kanuna aykırılık, emredici hükümler haricinde yalnızca TTK hükümlerine veya anonim şirketi düzenleyen hükümlere değil yürürlükte bulunan ilgili tüm mevzuat hükümlerine ve yazılı olmayan hukuk kurallarına, özellikle -yasal istisnalar dışında- pay sahipleri arasındaki eşitlik ilkesini de içerir.
Öte yandan esas sözleşmeye aykırı kararlar yönünden de iptal davası açılabilmektedir. Buradaki aykırılık şirket esas sözleşmesinde yer alan herhangi bir hükme muhalefet halinde söz konusu olmaktadır. Örneğin kanunda öngörülen yeter sayıya uygun olarak bir genel kurul kararı alınmış olmasına rağmen bu kararın esas sözleşmede öngörülen ağırlaşmış müzakere nisabına aykırı bir şekilde alınmış olması halinde bu kararın iptali mahkemeden istenebilir. Ayrıca genel kurulda alınan kararlar, görünüşte kanun ve esas sözleşmeye uygun olmasına rağmen, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak azınlığın veya münferit pay sahiplerinin meşru çıkarlarını ihlal ediyorsa dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle bu genel kurul kararının iptali gerekir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili tarafından davalı şirketin … tarihli genel kurul toplantısında alınan tüm kararların iptali talep edilmektedir.
Genel kurul toplantısının yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nun 436/2. maddesi, genel kurul kararlarının iptalinin şartlarını ve usulünü düzenlemiş olup, anılan maddede toplantıda hazır bulunup da karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Buna göre, iptal davası açılabilmesi için olumsuz oy kullanılması tek başına yeterli olmayıp, ayrıca karşı oy kullanan ortağın oylamadan sonra muhalefetini tutanağa geçirmesi veya bu hususta ayrı bir dilekçe vermesi dava şartıdır.
Dava konusu … tarihli genel kurul toplantı tutanağının incelenmesinde, genel kurul toplantısına katılan davacının iptali talep edilen kararlarda usulüne uygun muhalefet şerhini tutanağa yazdırmadıkları gibi dilekçe ile muhalefetlerini bildirmedikleri de anlaşılmıştır. Buna göre, genel kurulda kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın, muhalefetin bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği açıktır. (bkz.Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/6729 E. – 2016/3366 K., 2019/2841 E. – 6994 K., 2018/2156 E.- 2019/4580 K., 2010/5250 E. – 2012/4756 K. sayılı ilamları) dolayısıyla davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. hakkında … tarihli genel kurul toplantısında alınan 1, 2, 3, 4, 6, 7 ve 8 numaralı kararların iptaline ilişkin davacı istemlerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Dava konusu genel kurul toplantısının 5 nolu kararı yönünden ise ayrıca inceleme yapmak gerekmiştir.
Dosya kapsamında bulunan ticaret sicil kayıtlarından davalı şirketin iki ortağı olduğu, bunların davacı … ile davalı … olduğu, davalı …’nın davalı şirket hissedarı ve aynı zamanda şirket yönetim kurulu başkanı olduğu görülmektedir. … tarihinde yapılan genel kurul toplantısında tüm pay sahiplerinin toplantıda başından sonuna kadar hazır bulunduğu anlaşılmaktadır. Aksine ilişkin bir beyana da dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Davacının davalı şirketin ortağı olduğu husus ihtilafsız olup davacının davayı açmakta hukuki yararı olduğunun kabulü gerekir.
Dava konusu genel kurul toplantısının 5 nolu kararı ile yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiği görülmektedir. Yönetim Kurulu üyesinin davalı … olduğu anlaşılmaktadır. TTK’nun 436/2. maddesi, “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz” hükmünü içermektedir. Anonim şirket genel kurulunda alınan en önemli kararlar arasında “ibra kararı” yer almaktadır. İbra, mevzuatımızda tanımlanmış değildir. Doktrine paralel olarak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşik kararlarında da ibra, yönetim ve denetim kurulunun faaliyetlerinden dolayı, genel kurulun o yıla ilişkin olarak tazminat talebi hakkı bulunmadığı yönünde menfi bir borç ikrarı olarak nitelendirilmektedir. TTK’nun 436. maddesi uyarınca, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamazlar. Şayet oy kullanmaları vuku bulmuş ise, bu halde oyların sonuca etkisi dikkate alınmalıdır.
Bu hüküm emredici olup ibra kararına yönelik davacıların muhalefet şerhi bulunmasa da madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olacağından, alınan genel kurul kararı da -gerekli karar nisabının sağlanmaması halinde- yok hükmünde olacaktır. Dolayısıyla ibranın veya ibra edilmemenin yönetim kurulu başkan ve üyeleri dışındaki ortakların oylarıyla karara bağlanması gerekmektedir (Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/15396E., 2016/7426 K. sayılı ve 2019/1366 E. 2020/4391 K. Sayılı emsal kararları).
Somut olayda, dava konusu … tarihli genel kurulda alınan 5 nolu ibra kararının oylamasında, yönetim kurulu üyesi olan davalı … oy kullanmış olduğu, yönetim kurulu üyesinin kendi payına ilişkin oy kullanma hakkı bulunmadığı, davalı …’nın yönetim kurulunun ibrasına ilişkin 5 nolu karar alınırken TTK’nun 436/2. maddesine aykırı olarak kendi ibrasında oy kullandığı, bu oy çıkartıldığında geriye ibrayı sağlayacak bir oyun kalmadığı, anılan nedenle bu kararın yoklukla malul olduğu görülmüştür.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede dosya kapsamına göre; davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine, davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. hakkındaki davanın kısmen kabulü ile … tarihli genel kurul toplantısının şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin gündemin 5 numaralı kararının yoklukla malul olduğunun tespitine ve davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. hakkında … tarihli genel kurul toplantısında alınan 1, 2, 3, 4, 6, 7 ve 8 numaralı kararların iptaline ilişkin davacı istemlerinin reddine,karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davalı … hakkında açılan davanın PASİF HUSUMET YOKLUĞUNDAN REDDİNE,
2-Davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. hakkındaki davanın KISMEN KABULÜ ile … tarihli genel kurul toplantısının şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin gündemin 5 NUMARALI KARARININ YOKLUKLA MALUL OLDUĞUNUN TESPİTİNE,
3-Davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. hakkında … tarihli genel kurul toplantısında alınan 1, 2, 3, 4, 6, 7 ve 8 numaralı kararların iptaline ilişkin davacı istemlerinin REDDİNE,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince alınması gereken 179,90-TL maktu karar ve ilam harcından davacıdan peşin olarak alınan 80,70-TL harcın mahsubu ile bakiye eksik kalan 99,20-TL ilam harcının davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nden alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
5-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-13. maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin (yargılama gideri) davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nden alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
6-Davacı tarafça yatırılan 80,70-TL başvurma harcı, 80,70-TL peşin harcın davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nden alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafça davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. yönünden yapılan 83,00-TL e-tebligat gideri, 310,00-TL tebligat gideri, 75,00-TL posta gideri ve 33,50-TL fotokopi masrafı, 133,00-TL tedbir talebi harcı, 220,70-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 855,20-TL yargılama giderinin davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nden alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafça davalı … yönünden yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
10-HMK’nun 120 ve 333. maddeleri gereğince taraflarca yatırılan gider avansının kalan kısmının kararın kesinleşmesi halinde ilgili tarafça numarası bildirilen veya bildirilecek hesaba, hesap numarası bildirilmediği takdirde adreslerine ödemeli olarak re’sen gönderilmesine,
11-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. gereğince hesap ve taktir olunan 9.200,00-TL maktu vekalet ücretinin davalı … İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nden alınarak davacıya verilmesine,
12-Davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. gereğince hesap ve taktir olunan 9.200,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ya verilmesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalılar yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. …

Başkan …
E-imzalıdır
Üye …
E-imzalıdır
Üye …
E-imzalıdır
Katip …
E-imzalıdır