Emsal Mahkeme Kararı Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/74 E. 2022/794 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: *** Esas – ***
T.C.
KAYSERİ
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : ***
KARAR NO : ***

HAKİM :***
KATİP : ***

DAVACI : ***
VEKİLİ : Av.
Av.
DAVALI : ***
VEKİLİ : Av.
DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : ***
KARAR TARİHİ : ***
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : ***
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin sağlık ve medikal ürünleri satışı yapmakta olduğunu, davalı borçlu şirket ile arasında mal alım satımından kaynaklı ticari bir iş ilişkisi kurulduğunu, davalının 2020 yılı süresince müvekkilinden ürünler satın aldığını, karşılığında bir kısım ödemeler yaptığını ancak yapılan ödemeler mahsup edildikten sonra kalan borç miktarını ödemediğini, cari hesap ekstresinde yer alan 37.864,85 TL’lik alacağın tahsili için Kayseri Genel İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi yapıldığını, davalının borcunu sürüncemede bırakmak için icra takibine, borç miktarına ve tüm ferilerine itiraz ettiğini, alacağın belirli olup likit olduğunu ileri sürerek; davanın kabulü ile, itirazın iptaline, Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … esas sayılı icra takibinin devamına, davalı şirket aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davayı kabul anlamına gelmemekle beraber davacının dava konusu etmiş olduğu alacağın zaman aşımına uğradığını, bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava ikame edildiğinden reddi gerektiğini, taraflar arasında mutabakat sağlanmadan davacı tarafça müvekkili hakkında ilamsız icra takibi yapıldığını, faiz başlangıç tarihinin ve faiz türünün hatalı olduğunu, müvekkilinin kendisine düşen edimleri yerine getirdiğini, ödenmesi gereken bedellerin davacıya ödendiğini savunarak davanın reddine, %20’den aşağı olmamak üzere davacı hakkında kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Mahkememizce taraf teşkili sağlanmış davanın taraflarına delillerini ibraz etme olanağı tanınmış uyuşmazlığın çözümü için gereken bütün deliller toplanmıştır.

HMK’nun 266/1. maddesi gereği bilirkişi incelemesi yaptırılmasına dair *** tarihli celsede karar verilmiş, bilirkişi ***’nin mahkememize sunmuş olduğu *** tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Davacının ticari defter ibrazı için, 19.10.2021 havale tarihli dilekçe ekinde sunmuş olduğu CD içeriği incelenmiştir. CD içerisinde Ocak 2021 dönemine ait yevmiye e-defterin ve yevmiye defteri beratının PDF formatında yer aldığı tespit edilmiştir. E-Defterlerin geçerli yasal defter olup olmadığının tespiti ancak e-defterlerin (yevmiye-kebir) xml dosyalarının ve beratlarının birlikte elektronik ortamda ibrazı ile mümkün olduğundan, mübrez belgelerin geçerli yasal defterler ile uyumlu olup olmadığının doğrulaması yapılamamıştır. Ayrıca ticari defterlerin incelenmesinde yevmiye-kebir-envanter defterlerinin birlikte ibrazının yapılarak, kayıtların birbirini doğrulama teyidi yapılması gerekmektedir. Dosyaya CD içerisinde sunulan belgelerin HMK 219 veya 222 kapsamında ticari defter olarak kabul edilip edilmeyeceği Sayın Mahkemenin takdirindedir. Davalının 2019-2020 yılı yevmiye ve kebir defterleri e-defter olup geçerli beratları mevcuttur, 2019-2020 yılı envanter defterlerinin açılış tasdiklerinin süresinde yapılmıştır. Davalı defterlerinin HMK 222/2 ye uygun olduğu tespit edilmiştir. Davacının takip tarihi *** itibarı ile 37.864,85-TL asıl alacaklı olacağı, takip öncesi davalının yazılı temerrüte düşürüldüğüne dair belge olmadığı ancak davacının takip talebinde cari hesap bakiye tarihi *** den takip tarihine kadar talep etmiş olduğu ticari temerrüt faiz hesabının maddi olarak doğru olduğu ve tutarının 1.738,67-TL olacağı kanaatine varılmıştır.” şeklinde mahkememize bildirimde bulunmuştur.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Davacı dava dilekçesiyle, açık hesap ilişkisinde dolayı alacaklı olduğunu, davalının ödeme yapmadığını belirterek yapılan takibe itirazın iptali dilemiştir.
Davalı cevap dilekçesi ile alacağın zamanaşımına uğradığını, davacı ile mütabık alamadıklarını, alacağın likid olmadığını, dürüstlük kuralına uygun davranılmadığını belirterek davanın reddi ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesini dilemiştir.
-Zamanaşımına ilişkin değerlendirmede;
Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: II, sh.1761; Canbolat F.: “Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları”, ERÜHFD, Cilt: III, Sayı:1, Kayseri 2008, sh.255 vd.).
Zamanaşımı def’i, davalının aslında var olan bir borcunu özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına olanak veren bir haktır. Bu hakkı kullanıp kullanmamak tamamen borçluya kalmıştır. Diğer bir anlatımla, davalı tarafından zamanaşımı def’i ileri sürülmedikçe, o hak ve alacak için yasanın öngördüğü zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz (818 sayılı BK m.140, 6098 sayılı TBK m.161).
Zamanaşımı usule müteallik bir mesele değildir. Zamanaşımı hakkın esasına müteallik bir meseledir (Von Tuhr, Andreas: Borçlar Hukuku (C. Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:I-II, sh.688).
Somut olayda, taraflar arasındaki açık hesap ilişkisi 2019 yılında başlamış olması ve TBK’nun 146. Maddesi uyarınca karşılıklı birbirine borç yükleyen sözleşmelerde zamanaşımı 10 yıl olması sebebiyle ön inceleme duruşmasının 1 nolu ara kararı ile zamanaşımı itirazı red olunmuştur.
Davaya konu Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyası üzerinde yapılan incelemede; alacaklısının mahkememize ait işbu dava davacısı … İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., borçlusunun yine mahkememize ait işbu dava davalısı … Ürünleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.olduğu, alacaklı tarafından borçlu aleyhine toplamda 39.603,52 TL üzerinden ilamsız icra takibi yapıldığı, ödeme emrinin borçlu tarafa usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, borçlu vekilinin süresi içerisinde borca ve takibe itiraz ettiği, ilamsız icra takibinin durdurulmasına karar verildiği ve yasal 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmüştür.
Davalı ticari defter incelemesinde davalının davacıdan 9.134,85 TL alacaklı olduğu davalı kayıtlarında davacının dosya içerisinde örneği bulunan 11/02/2020 düzenleme tarihli *** vade tarihli 31.395,00 TL bedelli,*** düzenleme tarihli, *** vade tarihli, 10.000,00 TL bedelli, *** düzenleme, *** vade tarihli, 10.000,00 TL bedelli senetler nedeni ile 540,00 TL protesto masrafınını davalı tarafın defterlerinde yer almadığı, ödenmeyen senetlerin toplamının 51.395,00 TL olduğu, senetlerin ödendiğine dair bir kayıt olmadığı, davalının kayıtlarına göre senet bedeli eklendikten sonra davacının alacağının 61.069,85 TL olduğu görülmüştür.
Davacının ticari defterlerinden ödenmeyen senetler eklendiğinde davacının alacağının 37.864,85 TL olduğu görülmektedir.
HMK’nın 222. maddesi uyarınca, tarafların ticari defterlerinin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Belirtilen bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın yukarıda belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi halinde ise ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.
Davalının ticari defterleri kendi aleyhinde delil teşkil etmesi karşısında verilen bonoların ifa uğruna verildiği kabul edilirse kendisinin borcunun 61.069,85 TL olacağı, davacının ticari defterlerine göre ise alacağı 37.864,85 TL olmaktadır.
Alacağa karşılık olarak verilen dosya içerisinde örneği bulunan 3 adet kambiyo senedi verilmesinin 6098 sayılı TBK’nun 133.maddesi uyarınca borcun yenilenmesi mi ifa uğruna edim mi olduğunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kural olarak, mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması tecdit (yenileme) sayılamaz.(TBK. m.133/2) Ancak taraflar açıkça bu kambiyo taahhüdünün borcun yenilenmesi niteliğinde olduğunu kararlaştırdıkları takdirde, temel borç düşer yerine kambiyo borcu geçer.
Kambiyo taahhüdünün ifa uğruna girişilmesi halinde, tarafların yenileme konusunda anlaştıkları kesin bir şekilde belli değilse ya da şüpheli bir durum varsa veya bu hususta herhangi bir anlaşma ve iddia yoksa TBK. md. 133/2.hükmü gereğince, kambiyo taahhüdü ifa yerine değil ifa uğruna girilmiş olduğunun, temel borç ilişkisinden doğan talep hakkının ortadan kalkmayıp bu hakka paralel ve mütelâhik ( yarışan ) bir kambiyo talep hakkının doğduğunun kabulü gerekir.
Bu durumda alacaklı iki türlü talep hakkında bulunabilir. Alt ilişkiden doğan talep hakkı, kambiyo hakkı kullanılıncaya kadar donmuş ve böylece vadesi, kambiyo alacağının vadesine kadar uzatılmış kabul edilir.
Kambiyo senedine dayalı başvurma mümkün olunca, adi alacağa da dayalı talep hakkı doğar. Alacaklı bu haklardan birini veya ötekini kullanmak zorunluluğunda değildir ve seçim yapmakta serbesttir. Fakat adi alacağı talep ederse, kambiyo senedini borçluya geri vermekle yükümlüdür.
Mevcut bir borç için kambiyo senedi düzenlendiğinde, bu büyük bir çoğunlukla ödeme amacıyla olmaktadır. Ayrıca gözden de kaçırılmamalıdır ki, senedin verilmesiyle henüz ödeme gerçekleşmiş değildir; hatta belki de gerçekleşmeyecektir. Bu sebeple, mevcut borç ilişkisini sona erdirmez. Biri asıl borç münasebetinden, diğeri kambiyo münasebetinden doğan iki ayrı talep hakkının ( dolayısıyla iki ayrı borcun ) birbirine paralel ve aynı yöndeki bu durumları sebebiyle hakların telâhukundan ( yarışmasından ) söz edilir. Burada hamil alacağını dilerse kambiyo ilişkisine, dilerse asıl borç ilişkisine dayanarak talep edebilir.
Zira her iki talep hakkının da amacı birdir ve borçlu ancak bir defa ödemekle yükümlüdür. Borç için kambiyo senedi düzenlenmiş olması dolayısıyla ortaya çıkan hakların yarışmasında, iki hakkın birbiriyle olan karşılıklı durumları şu şekilde belirtilebilir.
Alacaklı mevcut bir borcun ödenmesi için verilen kambiyo senedini aldığında, işin mahiyeti icabı, alacağını ilk önce kambiyo senedine dayanarak talep etmeyi kabullenmiş olur. Asıl borç münasebetinin vadesi, kambiyo borcunun vadesine kadar uzatılmış sayılır. Başka bir deyişle asıl borç münasebetine ilişkin talep hakkı, kambiyo ilişkisinden doğan talep hakkı kullanılıncaya kadar, yani onun vadesine kadar, donmuş vaziyettedir, kambiyo taahhüdünün vadesinden önce talep olunamaz. Dolayısıyla, asıl borç ilişkisine dayanılarak yapılan bir talep veya açılan bir dava, o borç dolayısıyla bir “kambiyo senedi verilmiş olduğu” def’iyle karşılanır.
Kambiyo senedinin verilmesi suretiyle yapılan ödeme teşebbüsü, alacaklının nihai şekilde tatmini ile sonuçlandığı takdirde, asıl borç ilişkisi nihayet bulur. Senedi alan, bu senet vasıtasıyla alacağını elde etmek imkânını bulamazsa, senedin iadesi şartıyla, asıl borç ilişkisine yönelebilir.
Bu açıklamaların, verilen kambiyo senedinin daha önce taraflar arasında mevcut temel alacak-borç ilişkisi dairesinde verildiğinin alacaklı tarafından kabul edilmesi yahut işin mahiyeti icabı veyahut yapılan ek bir sözleşmedeki hüküm nedeniyle bu durumun tartışmasız olması halinde geçerli olacaktır.  Hal böyle olmasına rağmen, bir başka sözleşmedeki açık hüküm nedeniyle yahut alacaklının bu konudaki açık kabulü nedeniyle verilen kambiyo senedinin, temel borç ilişkisi dairesinde verildiği sabit ise; bu durumda sözleşmede aksine bir hüküm yoksa kambiyo senedinin ifa uğruna -mevcut borcu ödemek amacıyla- verildiğinin kabul edilmesi gerekecektir.
Somut olayda, yapılan ödemenin miktarı ve cari hesabın ilişkisi dikkate alındığında söz konusu senetlerin ifa uğruna verildiği ve açık hesaba dahil edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Eldeki davada davacının ticari defterlerine göre 61.069,85 TL borçlu olması ve davacının kendi defterlerine göre 37.864,85 TL alacaklı olması karşısında tarafların defterlerinin kendi aleyhine delil olması karşısında davacının 37.864,85 TL alacaklı olduğu anlaşılmakla davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir.
-İcra İnkar tazminatına dair değerlendirmede;
İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının, alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötüniyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (HGK’nun 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı).
Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ticari defter kayıtları dikkate alındığında alacak likid olduğundan kabul edilen kısım yönünden icra inkar tazminatına hükmedilmiştir.
-Faize ait değerlendirmede;
Taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğundan 818 sayılı BK’nun 101.maddesinde; “Muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla mütemerrit olur” hükmü getirilmiştir. 6098 sayılı TBKnun 117.maddesinde bu hüküm ”Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer” şeklinde düzenlenmiştir. Temerrüt, ya bir ihtar ile ya da dava açılması ile gerçekleşir.
Anılan yasal düzenleme çerçevesinde takip öncesi temerrüd bulunmadığından davalı takip ile temerrüde düşeceğinden ve işlemiş faiz talebi uygun görülmemiştir.

-Kötüniyet tazminatına ait değerlendirmede;
İcra İflas Kanunun 67/2.maddesi uyarınca itirazın iptali davasının kısmen veya tamamen reddi halinde, borçlu lehine hükmedilecek tazminat kötü niyet tazminatı olup, borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için icra takibinin haksız olmasının yanında takip alacaklısının kötü niyetli olması gerekir. Alacaklı icra takibi başlatmakta kötü niyetli değilse aleyhine kötü niyet tazminatı hükmedilemez. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2018/6546 E., 2019/7768 K. Sayılı ilamı)
Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir.
Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Başka bir ifadeyle; İİK’nın 67/2. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davalı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı(borçlu)’nun üzerindedir.
Açıklanan gerekçeler ışığında, işlemiş faiz yönünden davalı kötü niyetli görülmediğinden ve bu hususun davalı tarafından ispatlanamaması sebebi ile davalı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Mahkememizce somut olayda davacının elinde bulunan bonolar sebebi ile açık hesaba ilişkin iş bu davada senetler dahil edilerek hüküm tesis edildiğinden tahsilde tekerrüre düşülmemesine hükmedilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle:
1-Davacının davasının kısmen kabulü ile, davalının Kayseri Genel İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu vaki itirazın iptali ile, takip tarihi itibariyle 37.864,85 TL asıl alacak üzerinden takibin devamına, asıl alacağa takip tarihinden tahsil tarihine kadar reeskont faizi uygulanmasına, işlemiş faize ilişkin istemin reddine,
*** keşide tarihli *** vade tarihli 31.395,00 TL miktarlı keşidecesi davalı lehtarı davacı olan,***keşide tarihli***vade tarihli 10.000,00 TL bedelli keşidecisi davalı lehtarı davacı olan, *** keşide tarihli *** vade tarihli 10.000,000 TL bedelli keşidecisi davalı lehtarı davacı olan bono nedeniyle tahsilde tekerrüre düşülmemesine,
3-Haksız itiraz sebebiyle 37.864,85 TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
5-492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince; alınması gereken 2.586,54 TL harçtan davacı tarafından peşin yatırılan 478,31 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.108,23 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNE’YE GELİR KAYDINA,
6-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-13. maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin (yargılama gideri) davanın kabul/ret oranına göre hesap edilen 1.261,92 TL’sinin davalıdan bakiye 58,08 TL’sinin ise davacıdan alınarak HAZİNE’YE GELİR KAYDINA,

7-Davacı tarafından peşin yatırılan 80,70 TL başvurma harcı ve 478,31 TL peşin harç olmak üzere toplam 559,01 TL harcın davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
8-Davacı tarafından yapılan bilirkişi ücreti 1.000,00 TL, dosya ücreti 5,00 TL ve 8 elektronik tebligat ücreti 50,00 TL olmak üzere toplam 1.055,00 TL yargılama giderinin davanın kabul/ret oranına göre hesap edilen 1.008,58 TL’sinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, artan kısmın davacı taraf üzerinde bırakılmasına
9-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda mahkememizce herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına,
10-AAÜT’ye göre hesap edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
11-AAÜT’ye göre hesap edilen 1.738,67 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
12-6100 sayılı HMK 120 ve 333. maddeleri gereğince taraflarca yatırılan gider avansının kalan kısmının kararın kesinleşmesi halinde tarafça numarası bildirilen veya bildirilecek hesaba, hesap numarası bildirilmediği takdirde adreslerine ödemeli olarak re’sen gönderilmesine,
13-Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 203. maddesi uyarınca dosyanın tarih ve işlem sırasına düzenlenip dizi listesine bağlanmasına, Yazı İşleri Müdürü tarafından kontrolü yapıldıktan sonra İstinafa gönderilmesine veya arşive kaldırılmasına,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren HMK’nın 341/1. maddesi uyarınca 2 haftalık yasal süre içinde Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 20/10/2022

Katip ***
¸e-imzalı

Hakim ***
¸e-imzalı

*5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*