Emsal Mahkeme Kararı Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/138 E. 2022/149 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: *** Esas – ***
T.C.
KAYSERİ
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : ***
KARAR NO : ***

BAŞKAN : ***
ÜYE : ***
ÜYE : ***
KATİP : ***

DAVACI : ***
VEKİLLERİ : Av.
Av.
DAVALI : ***

DAVA : Şirketin İhyası
DAVA TARİHİ : ***
KARAR TARİHİ : ***
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : ***

Mahkememizde görülmekte olan şirketin ihyası davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
*** Asliye Hukuk Mahkemesi’nin *** tarihli, *** Esas ve *** Karar sayılı ilamı ile HSK Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile Kayseri mülki sınırlarda Kayseri Ticaret Mahkemesi’nin görevli olması ile birlikte görev ve iş bölümü kuralları gereğince dosyanın Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdiği görülmüştür.
Dosyanın mahkememize gönderiliş şekli nazara alınarak öncelikle mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkilerinin belirlenmesini, tabi hakim ilkesini, gönderme ile görevsizlik kararlarının niteliğini kısaca açıklamakta fayda bulunmaktadır.
Mahkemelerin kuruluşu kanunla düzenlenir (Anayasa 136/I. madde). Yurdumuzda mahkeme teşkilatı ilk olarak “08/04/1924 tarihli ve 469 sayılı Mehakimi Şer’iyenin İlgasına ve Mehakim Teşkilatına ait Ahkâmı Muaddil Kanun ” ile düzenlenmiş, daha sonra bunu kanunu ve 11 Nisan 1329 tarihli “Sulh Hâkimleri Hakkında Kanunu Muvakkat”, 26/04/1926 tarihli ve 825 sayılı “Ceza Kanununun Mevkii Mer’iyete Vaz’ına Müteallik Kanunun ” 25, 26, 27, 28 ve 29 uncu maddelerini yürürlükten kaldıran 26/9/2004 tarihli “5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir. Bunun dışında çeşitli kanunlar ile özel mahkemeler kurulmuştur. Hukuk mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur (5235 sayılı kanun 5/1. madde).
Hukuk mahkemelerinin yargı çevresi 5235 sayılı Kanun 7. maddesinin; “Hukuk mahkemelerinin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adlî yönden bağlanan ilçelerin idarî sınırlarıdır. (Ek cümle:22/7/2020-7251/55 md.) Ancak özel kanunlarla kurulanlar da dâhil olmak üzere, hukuk mahkemelerinin yargı çevresi, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenebilir. (Mülga ikinci fıkra:22/7/2020-7251/55 md.) Coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak bir hukuk mahkemesinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin değiştirilmesine, özel kanunlarında yargı çevresi belirtilmemiş olan hukuk mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine, Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.” hükmü gereğince Hakimler ve Savcılar kurulunca belirlenir.
Yargı çevresinin değişmesi halinde 5235 sayılı Kanun ek 1. maddesinin; “Bölge adliye mahkemelerinin yargı çevresinin 25 inci madde uyarınca değişmesi halinde, bu değişikliğin uygulanması için Resmî Gazetede belirlenen tarihten önce ilk derece mahkemelerince verilen kararların istinaf incelemesinde, karar tarihi itibarıyla yetkili bölge adliye mahkemelerince yargı çevresinin değiştiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilemez. Yargı çevresinin değiştirilmesinden önce istinaf incelemesinden geçen dosyalar, yeniden istinaf incelemesine konu edilmesi halinde de ilk incelemeyi yapan bölge adliye mahkemesince sonuçlandırılır. Bölge adliye mahkemelerinin yargı çevresinin 25 inci madde uyarınca değişmesi halinde, bu değişikliğin uygulanması için Resmî Gazetede belirlenen tarihten önce bölge adliye mahkemeleri Cumhuriyet başsavcılığınca açılan soruşturmalar ile bölge adliye mahkemelerinde yürütülmekte olan kovuşturmalarda yargı çevresinin değiştiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilemez. Soruşturma neticesinde açılacak kamu davaları da aynı yer bölge adliye mahkemesinde görülür.” hükmü gereğince yargı çevresinin değişmesinden önceki bölge adliye mahkemesinde yargılamanın sonuçlandırılması gerekir.
Özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 24/03/2005 tarih ve 188 sayılı kararı ile belirlenmiş, daha sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 26/03/2014 tarih 141 sayılı kararı ile iş yoğunluğu, coğrafi konum ve ulaşım imkânları dikkate alınarak anılan mevzuat çerçevesinde büyükşehir belediyesi bulunan illerdeki ağır ceza merkezlerinde ve mülhakatında kurulu iş, asliye ticaret ve tüketici mahkemelerinin yargı çevrelerinin gözden geçirilerek yargı çevreleri yeniden belirlenmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun, yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine ilişkin 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı 08/07/2021 tarihli ve 31535 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış olup, yargı çevresine ilişkin bu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 142. maddesine göre; mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Anayasanın “kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37. maddesi, “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz ” hükmünü öngörmektedir. Uygulamada ve bilimsel çevrelerde kanuni hakim güvencesi; uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin, o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması şeklinde tanımlanmıştır. 1982 Anayasasını kabul eden Danışma Meclisinin Anayasa Komisyonunun gerekçesinde, “ bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir ” denilmektedir. Dikkat edilecek olursa Anayasadaki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş, uyuşmazlığın doğduğu tarihte, bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda, yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde, davanın mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması gereği Anayasa buyruğudur.
Yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı takdirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20/06/2007 tarih 2007/11-440 E. 2007/434 K. sayılı kararı, aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/04/2006 tarih 2006/11-58 E. 2006/228 K. sayılı; 22/11/2006 tarih 2006/11-720 E. 2006/745 K. sayılı; 04/04/2007 tarih 2007/11-189 E. 2007/193 K. sayılı kararları).
Yargıtay’ın ceza daireleri uygulamasında, faaliyete geçmemiş (fiilen olmayan) mahkemeye yetkisizlik kararı verilemeyeceği, bunun Anayasa’nın 37. maddesinde belirtilen ” Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkartılamaz ” amir hükmüne aykırı olduğu, bu nedenle yeni mahkeme kurulması ve yargı çevresinin belirlenmesi nedeniyle yetkisizlik kararı verilemeyeceği (Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 16/03/2015 tarih 2015/2938E. 2015/8286K. sayılı kararı) yönündeki kararları istikrar kazanmıştır.
Yargıtay’ın hukuk daireleri uygulamasında, “davanın açıldığı tarihteki” yetki sınırlarının esas alınması gerektiği (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 26/02/2020 tarih 2020/488 E. 2020/807 K. sayılı kararı); yargılama devam ederken yargı çevrelerinin Hakimler Savcılar Kurulu kararı ile değiştirilmesi halinde dahi “davanın açıldığı ilk mahkemenin yetkisinin devam ettiği”, yeni yargı çevresinin Hakimler Savcılar Kurulu Kararından “sonra açılan davalar” için uygulanması gerektiği (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 16/10/2014 tarih 2014/9664 E. 2014/13521 K. sayılı kararı); Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yetki çevresinin belirlenmesi kararında ” derdest dosyaların devri ile ilgili herhangi bir ibare bulunmaması halinde ilk davanın açıldığı tarihteki yetkili mahkemenin yargı yetkisinin devam ettiği ” (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 12/06/2015 tarih 2015/1494 E. 2015/5742 K. sayılı kararı, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 30/11/2020 tarih 2020/9810 E. 2020/10498 K. sayılı kararı) yönündeki kararları istikrar kazanmıştır. Bunun gibi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarih 2017/11-10 E. 2019/401 K. sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere; “…yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır… “
Yargıtay HGK’nun 04/04/2019 gün ve 2017/11-10 E. 2019/401 K. sayılı emsal içtihadına göre, ”Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (05/12/1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. ”
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulunun kararına göre “Kayseri Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresi Kayseri ilinin mülki sınırları olarak belirlenmiş olup anılan kararın 01/09/2021 tarihi itibariyle uygulanmasına karar verilmiştir.”
Eldeki dava TTK nda düzenlenmiş bir dava olup dava tarihi ***’dir. Hakimler ve Savcılar Kurulu kararından mahkememizin *** tarihinden itibaren görevli olduğu hususu açıktır.
6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun döneminde ayrı ticaret mahkemesi bulunan yerlerdeki ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki kural olarak, “görev” değil, “iş bölümü” ilişkisidir. Ancak, bu işbölümü ilişkisi bir yerdeki birden fazla asliye hukuk mahkemesi arasındaki işbölümü ilişkisinden farklıdır. Zira, ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki yukarıda açıklanan yasa hükmüne dayanması yanında tarafların işbölümü itirazında bulunabilme özelliklerini taşımaktadır. Buradaki işbölümü itirazı yalnız ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. İşbölümü itirazının kabulü halinde mahkemece verilecek karar bir ” gönderme ” kararı olup, bu karar ile dava sona ermeyip, davaya gönderilen mahkemede devam edilir. Nihai bir karardır ancak, diğer nihai kararlardan farklı olarak bu karar tek başına temyiz edilemez; verildiği anda kesin bir karar olmakla birlikte gönderilen mahkemenin esas hakkında verdiği hükümle birlikte temyiz edilebilir. Bu kararın yanlış olması ise, tek başına esas hükmün bozulmasına yeterli neden sayılmaz. O yerdeki birden fazla ticaret mahkemeleri arasındaki ilişkiye gelince, bu ilişki yalnız bir iç ilişkidir. İşbölümü ilişkisi değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 31/03/2010 tarih 2010/11-186 E. 2010/181 K. sayılı kararında; ” …Hukuksal nitelikçe (Türk Ticaret Kanunu md. 4 ve 5 uyarınca) ticari dava olduğu halde, o yerde ayrı bir ticaret mahkemesi bulunmadığı için, ticaret mahkemesi sıfatıyla görülmek üzere olsun veya olmasın, zorunlu olarak asliye hukuk mahkemesinde açılan bir davada, davalı tarafın esasa cevap süresi içerisinde ilk itiraz şeklinde işbölümü itirazında bulunması söz konusu olamaz. Zira, işbölümü, sadece ve ancak o yerde hem asliye hukuk ve hem de ticaret mahkemesinin mevcut olması halinde gündeme gelebilecek bir olgudur. Böylesi (ayrı bir ticaret mahkemesinin bulunmaması nedeniyle, davalının esasa cevap süresi içerisinde asliye hukuk mahkemesinde işbölümü itirazında bulunamadığı) bir dava devam ederken, esasa cevap süresi geçtikten sonra, orada ayrı bir ticaret mahkemesi yada bu nitelikteki bir ihtisas mahkemesinin kurulması ve faaliyete geçmesi durumunda da, artık bu olguya dayalı olarak işbölümü itirazında bulunulamaz. O yerde sonradan ayrı bir ticaret mahkemesi yada bir kısım ticari işlere bakmakla görevli ihtisas mahkemesinin kurulması, esasa cevap süresi geçmiş olan bir davada, işbölümü itirazında bulunma konusunda davalıya yeni ve ayrı bir hak tanıyan bir olgu değildir. Dolayısıyla, böyle bir durumda, asliye hukuk mahkemesi davaya devam etmekle yükümlüdür; taraflar o yolda talepte bulunmuş olsalar bile, gönderme kararı veremez. Buna rağmen asliye hukuk mahkemesi, resen veya talep üzerine gönderme kararı verirse, gönderilen mahkeme, dosyayı gönderen mahkemeye geri gönderebilir. Dahası, Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesindeki, “Vazifesizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi halinde yapılacak muamelelere ve bunların tabi oldukları müddetlere dair usul hükümleri, iş sahasına ait iptidai itirazın kabulü halinde de tatbik olunur.” hükmünün uygulama yeri olamaz. O nedenle de, böylesi bir durumda, davacı tarafın, gönderilen mahkemeye Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 193. maddesinde öngörülen 10 günlük süre içerisinde başvurması gereğinden söz edilemez (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, İstanbul 2001; Cilt: 1, sayfa: 51-61 arası; 675-721; Hukuk Genel Kurulunun 7.6.2006 gün ve E:2006/19-300, K: 2006/342 sayılı ilamı). Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan asliye ticaret mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemesinde davaya bakılması olanaklı değildir. Ne var ki, asliye ticaret mahkemesince buna rağmen dosya görevsizlik ile fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş ve dosya fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesine gönderilmiştir. Bu karar henüz kesinleşmeden temyiz edilse idi, görev konusuna girilebilir ve yeni kurulan mahkemenin az önce açıklanan ilkeler gereğince görevsiz olduğundan karar bozulabilirdi. Bu itibarla, mahkeme kararındaki niteleme gönderme kararı olmayıp görevsizlik kararı olduğundan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 193. maddesinde açıklanan yasal prosedürün uygulanması ve davacının süresi içinde mahkemeye başvurarak tebligat masrafı yatırması veya tahrik dilekçesi vermesi gereklidir… ”
Bir yerde Asliye Hukuk Mahkemesi görev yaparken, o yerde ayrıca bir asliye ticaret mahkemesi kurulmuşsa asliye hukuk mahkemesince verilecek karar temyiz edilebilir bir karardır (Eriş, Gönen; Türk Ticaret Kanunu C. I. 2. Baskı, Ankara 2010 s. 529). Bir mahkememin görevli olup olmadığı, davanın açıldığı tarih esas tutularak belirlenir. Bu anda görevli olan mahkeme yargılamanın devamı sırasında görevsiz hale gelmiş olsa dahi o yine görevli olmaya devam eder (Üstündağ, Saim; Medeni Yargılama Hukuku C. I – II 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 171).
Davamıza gelince; … Asliye Hukuk Mahkemesince, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 17/07/2021 tarihli ve 701 sayılı kararı ile Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinin yargı çevresinin belirlenmesine karar verildiği belirtilerek dosya mahkememize gönderilmesine karar verilmiş ise de; Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında yargı çevresine ilişkin bu kararın açıkça “01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına” karar verilmiş olması, yargılama devam ederken yargı çevrelerinin Hâkimler Savcılar Kurulu kararı ile değiştirilmesi halinde dahi” davanın açıldığı ilk mahkemenin yetkisinin devam etmesi”, yeni yargı çevresinin Hâkimler Savcılar Kurulu Kararından ” sonra açılan davalar ” için uygulanması gerekmesi, “derdest dosyaların devri ile ilgili herhangi bir ibare bulunmaması halinde ilk davanın açıldığı tarihteki yetkili mahkemenin yargı yetkisinin devam etmesi”; “tabii hâkim ilkesi” nazara alındığında, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 17/07/2021 tarihli ve 701 sayılı kararında yargı çevresine ilişkin bu kararın 01/09/2021 tarihinden sonra açılan davalara uygulanması gerekmektedir.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi’nin 2021/1511 E. 2021/1353 K. Sayılı ilamı ile Havza Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) ile Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlığına ilişkin doğal hakim ilkesi, usul ekonomi ilkesi bu husustaki Anayasal düzenleme ve Anayasa Mahkemesi kararları, AİHS ve AİHM kararları birlikte değerlendirilip yorumlandığında, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile, Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin ilin mülki sınırları olarak belirlenmesine, işbu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına ilişkin kararının 01/09/2021 tarihinden sonra açılacak davalar için yetkili ve görevli olduğu, 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve halen derdest olan mahkemelerin elindeki Ticaret Mahkemesi’nin görev ve yetkisine giren davaların açıldığı mahkemelerce sonuçlandırılması gerektiği şeklinde yorumlanması gerektiğine karar verilmiş olup anılan karar mahkememiz kararı ile aynı mahiyettedir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin 2021/1939 E. 2021/1732 Karar sayılı ilamı ile Beypazar Asliye Hukuk Mahkemesi’nin gönderme kararının istinafına ait değerlendirmede; görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin kısa açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim karar 07/07/2021 günü alınmış, ancak yürürlük tarihi 01/09/2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.
Yine Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’nin 2021/1131 Esas, 2022/9 Karar sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi’nin 2021/1577 Esas, 2021/1654 Karar sayılı ilamı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin 2021/2020 Esas, 2021/2204 Karar sayılı ilamı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nin 2022/8 Esas, 2022/3 Karar sayılı ilamı, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 2021/2978 Esas, 2021/2253 Karar sayılı ilamı ile yerleşik yargı kararları da bu doğrultudadır.
Her ne kadar *** Asliye Hukuk Mahkemesince hüküm fıkrasında “gönderme” kararı verildiği belirtilmiş ise de gönderme kararının “iş bölümü” halinde verilebilecek bir karar türü olması, mahkememiz ile *** Asliye Hukuk Mahkemesi arasındaki ilişkinin “iş bölümü ilişkisi” olmaması, aynı yerde ihtisas mahkemesinin kurulmasından kaynaklanan bir ilişki de bulunmaması, ” yargı çevresinin değiştirilmesinden ” kaynaklanan bir ilişki olması, mahkeme kararındaki nitelemenin esasen gönderme kararı olmayıp görevsizlik kararı olması mahiyetindedir.
Eldeki dava TTK nda düzenlenmiş bir dava olup dava tarihi 108/06/2020’dir. Hakimler ve Savcılar Kurulu kararından mahkememizin 01/09/2021 tarihi itibariyle görevli olduğu hususu açıktır. HMK’nun 115. maddesi ve Hakimler ve Savcılar Kurulu kararı gereğince sözü geçen … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olması ile ilgili dava şartındaki noksanlığın sonradan giderilmesi mümkün değildir. Mahkemenin görevsizliği halinde de davanın usulden reddi ile mahkemenin görevsizliğine karar verilmelidir.
Dava konusu husus ticaret mahkemesinin görev alanında olsa da dava tarihi itibari ile Hakimler ve Savcılar Kurulunun kararı gereğince görevsizlik kararı veren mahkemenin görevli olduğu kanaatinde olunduğundan … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğuna ve adı geçen mahkeme ile mahkememiz arasında olumsuz görev uyuşmazlığı oluştuğundan aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda gerekçesi açıklanan nedenlerle;
1-Mahkememizin görevsizliği nedeniyle Hakimler ve Savcılar Kurulunun kararı ve HMK’nun 114/1-c maddesi ve HMK’nun 115/2. maddesi gereğince davanın dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Daha önceden görevsizlik kararı veren … ASLİYE HUKUK (TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA) MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞUNA,
3-Mahkememiz ile adı geçen mahkeme arasında olumsuz görev uyuşmazlığı oluştuğundan işbu görevsizlik kararının kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi ve talep edilip gerekli posta giderlerinin verilmesi halinde GÖREV UYUŞMAZLIĞININ ÇÖZÜMÜ (MERCİ TAYİNİ) İÇİN DOSYANIN KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMESİNE,
4-HMK’nun 20. maddesi gereği kararın kesinleştiği tarihten veya kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde davacının mahkememize başvurarak, dava dosyasının MERCİ TAYİNİ için gönderilmesini talep etmemesi halinde, HMK’nın 331/2. maddesi gereğince dava dosyanın mahkememizce ele alınarak kesin mühletin kaldırılmasına ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine,
5-HMK’nun 331. maddesi gereğince harç, vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece bir karara bağlanmasına,
Dair, talep eden davacının ve müdahil alacaklıların yokluğuna gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/02/2022

Başkan ***
E-imzalıdır
Üye ***
E-imzalıdır
Üye ***
E-imzalıdır
Katip
E-imzalıdır