Emsal Mahkeme Kararı Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/257 E. 2022/476 K. 13.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: *** Esas – ***
T.C.
KAYSERİ
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : ***
KARAR NO : ***

BAŞKAN : ***
ÜYE : ***
ÜYE : ***
KATİP : ***

DAVACILAR : 1- ***
2- ***
VEKİLİ : Av.
DAVALI : ***
VEKİLİ : Av.

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : ***
KARAR TARİHİ : ***
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : ***

Mahkememizde görülmekte olan menfi tespit (kambiyo senetlerinden kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacılar vekilinin dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından müvekkilleri aleyhine; 1 nolu müvekkili şirketin keşidecisi olduğu, şirketin yetkilisi olan 2 nolu müvekkilinin kefili olduğu 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/04/2020 vade tarihli, 700.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/05/2020 vade tarihli 2.500.000,00TL, 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/06/2020 vade tarihli 3.020.000,00-TL olmak üzere toplam 6.220.000,00-TL bedelli üç adet bonoya dayanarak Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, müvekkillerinin bu takibe dayanak olan bonolar ile ilgili davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davalı alacaklının 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilmeye çalışılan hain darbe girişimi nedeniyle çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname ile kayyıma devredilen şirketlerden olduğunu, şirketin yönetiminin devlet eli ile gerçekleştirildiğini, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında ticari ilişki mevcut olup bu ilişkinin uzun yıllara dayandığını, müvekkili şirketin davalı şirketin tedarikçisi konumunda olduğunu, takip ve dava konusu bonolar incelendiğinde görüleceği üzere takip ve dava konusu bonoların hepsinin tanzim tarihi 23/03/2020 olduğunu, bu bonolardan birincisi olan 23/03/2020 tanzim 01/04/2020 vade tarihli 700.000,00-TL değerindeki bononun bedel kaydında nakten ibaresinin yer aldığını, bilindiği üzere bedel kaydının varlığı veya yokluğunun senedin bono niteliğini etkilemeyecek ancak keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşıyacak olduğunu, sözü edilen kayıtların özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı nitelikte olduğunu, bedel kaydı içeren bononun lehdarı artık senedin “kayıtsız şartsız bir borç ikrarı” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacağını, bu nedenledir ki söz konusu “nakden” kaydının davalı şirketin müvekkili şirkete 700.000,00-TL nakit olarak elden ödendiği anlamına geldiğini, böyle bir ödemenin davalı şirket tarafından yapılmadığını, bu hususun davalı şirketin devlet eli ile yönetilmesi, yapılacak ödemelerin banka yolu ile yapılması gerekliği, ödemelerin şirket kayıtlarına geçirilmesi gibi faktörler göz önüne alındığında bu tür bir borcun olmadığının ortaya çıkacağını, müvekkili şirkete davalı şirketten bononun tanzim tarihinde 700.000,00-TL’lık bir ödeme yapılmasının mümkün olmadığının aşikar olduğunu, bonodaki “nakden” ibaresine göre hukuki durumu belli olan davalı şirketin müvekkili şirkete bu miktarda bir para çıkışı yapmasının mümkün bulunmadığını, dava konusu 23/03/2020 tanzim tarihli 01/05/2020 vadeli 2.500.000,00-TL ve 23/03/2020 tanzim tarihli 01/06/2020 vade tarihli 3.020.000,00-TL’lık bonolara dayalı da müvekkili şirketin davalı şirkete herhangi bir borcunun bulunmadığını, bu hususun bonalar incelendiğinde görüleceği üzere tanzim tarihi ve vade tarihi arasında miktar yönünden çok kısa vadeleri içermesi, bonoların düzenlendiği tarihte taraflar arasında herhangi bir ticari alışverişin olmadığı, dahası tüm dünyanın ve ülkemizin yaşadığı pandemi dönemine denk gelmesi, bu dönemde taraflar arasında ticari yönden bir alışverişin olmadığı gibi hususlar göz önüne alındığında böyle bir borç ilişkisinin mevcul olmadığının anlaşılacağını, ayrıca dünya genelinde ticari faaliyet gösteren büyük bir şirketin doğum nedenini belirtmeden bir bonoyu almasının da mümkün bulunmadığını, bu itibarla müvekkili şirket tarafından davalı şirket lehine düzenlenen bu bonoların mevcut borç ilişkisinden kaynaklanmadığının açık olduğunu, müvekkili şirketin ve yetkilisinin davalı şirkete borcunun bulunmadığını, takip ve dava konusu bonoların, müvekkili şirket yetkilisi oları 2 no’lu müvekkilinin davalı şirketin gerek maddi gücünü ve gerekse devlet eliyle yönetilmesini kullanılarak şirkete davet edilerek alınmış bonolar olduğunu, yapılan görüşmede bir takım usulsüzlüklerin tespit edildiği, bu tespit sonucunda ortaya çıkan zarar nedeni ile anlaşma yapılması gerektiği, bu anlaşmanın şirketin yönetim kuruluna sunularak hayata geçirilmesi gerektiği, bu nedenle ortaya çıkan zarar nedeni ile bono imzalaması gerektiğinin müvekkili şirket yetkilisine bildirildiğini, bunun üzerine müvekkili kayyım sıfatı ile devlet eliyle yönetilen şirketin yetkililerine güvenerek bu bonoları imzaladığını, ancak oldu bittiye getirilen ve devlete olan güveni nedeni ile bonoyu imzalamakta sakınca görmeyen müvekkilinin güvenini boşa çıkartıp bu bonolara dayanılarak müvekkilleri aleyhine icra takibi başlatıldığını, bu bonoların gerçekte var olmayan bir nedenle alındığının gerek dava dilekçesi ekinde örneğini sunduğu açık kaynaklardan olan gazete haberlerinden gerek tarafların ticari defterlerinden ve gerekse soruşturma dosyasından açıkça anlaşıldığını, tarafların statüsü göz önüne alındığında devlet gücünü kullanarak müvekkiline güven aşılayıp bono imzalattırılması ve bu bononun takibe konulmasında hukuka uygunluk bulunmadığını, bu açıklamalar ışığında müvekkili şirket yetkilisi aleyhine davalı şirket tarafından dolandırıcılık yapıldığı yönünde Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunulduğunu ve müvekkili şirketin yöneticileri hakkında *** Soruşturma sayılı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, bu şikayet dilekçesinde gerek ticari hayatın ve gerekse normal hayatın akışına aykırı bir şekilde bir takım iddialarda bulunulduğunu, yapılan soruşturma sonucunda alınan bilirkişi raporunda incelenen şirket kayıtlarına göre davalı şirketin iddia ettiği gibi bir usulsüzlük olmadığının ortaya çıktığını, yapılan ve usulsüz olduğu iddia edilen tüm ticari işlemlerin usulüne uygun olduğunun bilirkişi raporu ile sabit olduğunu, yukarıda açıkladığı hususlar ışığında tarafların usulüne uygun bir şekilde ticari defterlerinde bulunmayan, senet metnine göre de doğması mümkün bulunmayan ve olmayan bir borç ilişkişi nedeni ile müvekkilleri hakkında davalı şirket tarafından icra takibi başlatıldığını, bu takibin kötüniyetli ve müvekkillerini zor duruma düşürerek icra baskısı altında gerçekte olmayan bir borcun ödenmesi nedeni ile yapılan takip olduğunu, yapılacak yargılama sırasında özellikle ticari defterlerin ve banka kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkacağı üzere müvekkilleri ile davalı şirket arasında bir borç ilişkisi bulunmadığını, müvekkillerinin davalı şirkete hiçbir borcu olmadığı halde kötüniyetli olarak icra takibi yapılmasında hukuka uygunluk olmadığını beyanla Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile müvekkilleri aleyhine takibe konulan 6.220.000,00-TL’lık bonolar ve fer’ileri nedeniyle borçlu olmadıklarının tespitine, davalı alacaklı aleyhine asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacılardan 1. no’lu davacının keşidecisi olduğu, 2 no’lu davacının kefil (avalist) olduğu
23/03/2020 tanzim tarihli 01/04/2020 vade tarihli 700.000,00-TL bedelli, 23/03/2020 tanzim tarihli 01/05/2020 vade tarihli 2.500.000,00-TL bedelli ve 23/03/2020 tanzim tarihli *** vade tarihli 3.020.900-TL bedelli toplam 6.220.000,00-TL bedelli senetlere istinaden, davalı lehdar şirketin Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasından yaptığı icra takibine konu senetler nedeniyle borçlu olmadıklarının tespiti ile asıl alacağın %20 sinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatı talep ettiklerini, davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun iddia ve ithamlarla açılmış bir dava olup Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay kararları doğrultusunda reddinin gerektiğini, şöyle ki; müvekkili şirketin Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’nde *** grup şirketlerinden olduğunu, fabrikalarında yatak kumaşı ve döşemelik kumaşları üreterek 100’den fazla ülkeye ihracat yaptığını, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında müvekkili şirketin yönetimine Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin *** Esas sayılı kararı ile kayyım ataması yapıldığını, daha sonra kayyımlık görevi ile şirket yönetiminin TMSF’na devredildiğini, yani yönetim, davacının ima ettiği gibi devlet gücünü arkasına alan bir yönetim kurulu ile değil aksine, ülkenin sayılı işletmelerinden olan, yurtiçi ve yurtdışında kalitesi ile tanınan, bilinen üretim fabrikasına, devlet ekonomisine katkısını da göz önünde bulundurarak en iyi şekilde sahip çıkan, sorumluluğunun bilincinde, her daim en üst birimlerce denetim ve gözetime açık, profesyonel yöneticiler tarafından yönetilmekte olduğunu, müvekkili şirketin davacı şirket ile ilişkisinin müvekkili şirketin ürettiği kumaşların sarıldığı ve rolik olarak tanımlanan ve yaklaşık günlük 2,5-3 ton civarında ihtiyaç duyulan yuvarlak kağıt makaraların tedariki amacıyla 2015 yılından bu yana devam eden ticari ilişki olduğunu, bilindiği üzere bonoda şekil şartları TTK’nun 688. maddesinde sayılduğunu, bunların; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi ile keşidecinin imzası olduğunu, zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliğinin kaybolacağını, bunlardan vade ve ödeme yerinin esaslı şekil şartlarından olmadığını, davaya konu 3 adet senet bulunduğunu, bu senetler incelendiğinde görüleceği üzere zorunlu unsurların tamamının mevcut ve usüle uygun olduğunu, bizzat davacı şirket yetkilisi olarak ve kefil (avalist) sıfatı ile imzası bulunan … tarafından, kendi el yazısı ile doldurulup imzalandığını, yasada kambiyo senetlerinin geçersiz olduğu koşulların düzenlendiğini ve bunların sınırlı sayıda olduğunu, işbu dava özelinde, gerek senetlerin hazırlanış süreci, gerek senetlerde zorunlu unsurlar ve şekil şartları, gerekse dava dilekçelerinde iş bu senetlerin bedelsizliğine dair herhangi makul bir gerekçe sunulmadığını, delil belge ibraz edilmediğini, davacı vekilinin her ne kadar dava dilekçesinde senet üzerinde 2. imza olarak …’ın imzasının kefil sıfatı ile bulunduğunu beyan etmekte ise de yerleşik Yargıtay kararları ve TTK’nun 701. maddesinde belirtildiği gibi; fıkra (3) “Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır.” huzurdaki dava konusu sentlerdeki imzaların da kefil olarak değil avalist olarak atılmış bir imza olduğunu, aval komusunda düzenlemenin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 700. ve devamı maddelerinde yer aldığnı ve kefalet hükümlerinden çok farklı olduğunu, işbu dava için önemli olan temel farklardan bir kaçını belirtmek gerekirse; aval verenin, lehine aval verdiği kişinin borcun geçerliliği ile ilgili kişisel defilerini ileri süremeyeceğini; ona sadece şekil eksikliğini, borcun aval veren tarafından ödendiğini veya takas edildiğini ileri sürme hakkının tanındığını, kefilin ise asıl borcun geçerliliği ile ilgili def’ilerle birlikte asıl borçluya ait şahsi defileri de ileri sürebileceğini, aval verenin kambiyo senetlerinde borçlu olan kişiler için verildiğini, garantör kapsamında sebepten mücerret olarak borçlarınden sorumlu olduğunu, dolayısıyla işbu davada davacı sıfatı ile yer alan …’ın, şekil eksikliği olmayan ve senetlerin ödendiğine dair belge sunmak dışında itiraz şansı bulunmayan …’ın davasının hukuki yarar yokluğundan usulden reddinin gerektiği, zira asla kabul etmemekle beraber, velev ki dava davacı şirket lehine sonuçlansa dahi, …’ın avalist sıfatı nedeniyle işbu senet bedellerinden dolayı yasal olarak sorumluluğu ve borcunun devam edeceğini, dava dilekçelerinde görüleceği üzere kendilerinin de senedin geçerliliğine, imzalara dair bir beyan ve itirazlarının söz konusu olmadığını, sadece tanzim tarihi ve vade tarihinin yakınlığı gibi hukuki olarak hiçbir anlam ve önemi olmayan beyan ve iddialarının mevcut olduğunu, dolayısıyla usulüne uygun kambiyo senedi ile açılan bir takibe yönelik işbu davanın usul ve esas yönünden geçerli sebebe dayanmadığını, dava konusu senetler incelendiğinde görüleceği üzere; davacı ve yetkilisi tarafından düzenlenen; 23/03/2020 tanzim tarihli 01/05/2020 vade tarihli 2.500.000,00-TL bedelli, 23/03/2020 tanzim tarihli 01/06/2020 vade tarihli 3.020.000,00-TL bedelli senetlerde ihtiyari unsurlardan olan bedel kaydına dair bir beyan ve ibare olmadığını, bonnun ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerdiğini, Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 776/1-b uyarınca bononun kayıtsız ve şartsız bir bedel ödemek vaadini içerdiğini, bonoda yer alan taahhüdün herhangi bir kayda ve şarta bağlanamaması nedeniyle bononun bir kambiyo senedi olduğunu, dolayısıyla kambiyo senedi hamilinin alacak talebini sadece senede dayandırabileceğini yoksa taahhüdün sebebini açıklamak ve bunu ispatlamak zorunda olmadığını, tam aksine borçlunun böyle bir alacağın var olmadığını iddia ediyorsa bu durumu ispatlamak zorunda olduğunu, bu durumun kambiyo senetlerinde yer alan soyutluk ilkesinin bir sonucu olduğunu, bu durumda soyutluğun biçimsel olarak kambiyo senedinde bulunduğunu, mücerret kıymetli evrakın, doğumuna sebep olan ilişkiden bağımsız ve soyut olduğunu, kıymetli evrakın bir defa doğduktan sonra doğumuna sebep olan ilişkideki bir aksaklık veya bozukluğun kıymetli evrakın geçerliliğine etkili olmayacağını, kıymetli evrakta mücerretlik ilkesi denilen bu ilke gereği, senette yer alan hak ile bu hakkın oluşumuna neden olan temel borç ilişkisinin arasındaki bağın ortadan kalktığını, senedin temel borç ilişkisinden soyutlanmış ve bağımsız bir varlık kazanmış olduğunu, kıymetli evrakın soyut (mücerret) oluşunun Ticaret Hukuku’nun kendine özgü bir kavramı olduğunu, senet düzenleyenin düzenlediği senetle borçlanmasının doğal sonucu olan temel borç ilişkisindeki sakatlığı ileri sürememe hali yani soyutluk ilkesinin, yalnızca kıymetli evrakta mevcut bulunduğunu, senedin mücerretliği esasına kanun yapıcının özel önem verdiğini, bonoya ilişkin TTK’nun 688/2. maddesinde “kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadinden” söz edildiğini, davacının sadece ilamsız takibe itiraz eder gibi, böyle bir borç yoktur beyanının yeterli olmadığını, HUMK’ nun 290 ve müteakip maddelerine göre senedin karşılıksız olduğunu, aynı nitelikteki belge ile kanıtlamakla yükümlü olduğunu, usul hukukumuzda senede karşı senetle ispat zorunluluğu ilkesinin kabul edildiğini, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemlerin, 290. maddedeki meblağdan az bir miktara ilişkinse bile tanıkla ispat olunamayacağını; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebileceğini, Kanun’un 290. maddesinde (6100 sayılı HMK m. 201); senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def ‘i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler … liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamayacağını, bu sebeple müvekkil şirketin elinde bulunan kıymetli evrak ile alacağını talep etmesinin yeterli olup temelde yatanı asıl borç ilişkisinin varlığını ve mahiyetini ispat zorunda olmadığını, geçerli bir temel münasebetin bulunmadığını ispat yükü ve bundan doğacak defilerin dermeyanın davacı borçluya ait olduğunu, davacının müvekkili şirket defter ve kayıtlarını işaret ederek böyle bir ödeme yapılmasının, para çıkışının mümkün olmadığını ve tanzim tarihi ile vade tarihlerinin yakın olmasının ve pandemi sürecinin etkisi de gözetildiğinde böyle bir alışverişin olmadığının açık olduğu yönündeki itirazlarının, hukuki dayanaktan yoksun iyi niyetten uzak ve borçtan kurtulma çabalarının bir göstergesi olduğunu, yerleşik Yargıtay İnançlarında ve öğretide de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan birinin de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik bedel kaydı olduğunu, yinelemek gerekirse bedel kaydının kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarından olduğunu, bu kaydın keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yaradığını, aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve öneminin olmadığını, çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle mücerrel bir borç ilişkisinin yaratıldığını, bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemiin bulunmadığını, temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılmasının, şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğunun senedin bono niteliğini etkilemeyeceğini, bedel kayıtlarının daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşıdığını, kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırdığını, bu durumun senedin geçerliliğine, hukuki vasfına hiçbir olumsuz etki yapmadığını, ancak işbu bedel kaydının bulunması nedeni ile davacı borçlunun, borçlu olmadıklarına dair bir def’ileri varsa sunmaları için fırsat verdiğini, fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükünün, davacıya (borçluya) düştüğünü, bunun gibi davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükünün de davacı borçluya düştüğünü, davaya konu bonoların nakden kaydını içermekte olup; bu kayıt karşısında bedelsizlik bakımından açılan menfi tespit davasında da ispat yükünün davacı borçluda bulunduğunu, davalı tarafça belirtilen açıklamaların senedin talili niteliğinde olmadığını, bu nedenle ispat yükünün yer değiştirdiğinden söz edilemeyeceğini (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Esas No: 2017/19-832 Karar No: 2019/459 karar tarihi: 16/04/2019), eldeki davanın kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre, konunun kambiyo, ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınmasının gerektiğini, davacıların senetteki imzayı inkar etmediğini; davacıların, takibe konu yapılan bono nedeniyle davalıya borçlu bulunmadığını iddia ederek, borçlu olmadığının tespitini istediklerini, işbu 700.000,00-TL bedelli senet incelendiğinde görüleceği üzere bedel kaydının “Nakden” beyanının bizzat davacı şirket yetkilisi olarak ve kendi adına imza atan … tarafından yazıldığını, zira taraflar arasında yapılan görüşme ve mutabakata dair düzenlenen 23/03/2020 tarihli protokolde de belirlildiği üzere işbu senedin davacı şirket taralından muvekkili şirketten fazladan tahsil edilen nakdin iadesi amacıyla davacı tarafından düzenlendiğini, protokole konu olayın 2020 yılı Şubat ayı sonunda atık maddeler için düzenlenmek zorunda olan GEKAP (geri kazanım katılım payı) beyannamesi düzenlenmesi aşamasında, davacılar tarafından mükerrer fiş ve faturalar düzenlenerek fazla tahsilat yapıldığı süreçte orlaya çıktığını ve davacılara durumun iletildiğini, bu esnada 2020 Şubat dönemi için mükerrer düzenlenen faturaların da olduğu tespit edildiğini 25.320 kg miktar 29/02/2020 tarih ve BOP 2020-975 nolu fatura ile Şubat ayı için düzeltme yapılarak ve davacı şirkete fatura edildiğini, iade fatura ile Şubat 2020 düzenlenmiş ise de geçmişe dönük fazla tahsilata dair protokol imzalanarak işbu senedin verildiğini, burada görüldüğü gibi senetteki tanzim tarihi ile vadenin yakın olması, müvekkili şirket defterlerinde işbu kayıtların bulunmaması ve benzeri iddialar ile borçlu olmadığının beyanının hukuken hiçbir anlam ifade etmediği gibi geçerli de olmadığını, davacı vekilinin 700,000,00-TL bono için dilekçesinde belirtliği ve yaptığı talili kabul etmediklerini, müvekkili şirketin doğrudan davacıya nakit borç vermediğini ancak davacı şirketin müvekkili şirketten fazladan yaptığı nakit tahsilatına karşılık bu bonoyu verdiğini, dolayısıyla nakit tahsilat hususunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığını, davacılar vekilinin, dava dilekçesinde yukarıda açıklanan tüm hususları dikkate almayarak, 700.000,00-TL bedelli nakden kaydı bulunan senet üzerinden hareketle, müvekkili şirketin kayıtlarında senetlerin ve nakit ödeme kayıtlarının olmadığını iddia edildiğini ve delil olarak müvekkili şirketin defter ve kayıtlarına dayandığını, yukarıda senetleki nakden kaydına dair yapılan açıklamaları burada yenilenmemekle beraber, Yargıtay’ın birçok kararında ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin E. 2008/38747 K. 2010/31655 T. 04/11/2010 tarihli kararında da belirtildiği gibi; “Davacılar, davalı yanın ticari defterlerine dayanmıştır. İspat yükü kendisine düşen taraf, H.U.M.K.’na göre caiz olan diğer deliller ile birlikle karşı tarafın ticari defterlerine de dayanırsa, karşı tarafın ticari defterlerinin ibrazı ve bunun sonuçları H.U.M.K. m 330-332 hükümlerine tabidir. Bunun yanında ispat yükü kendisine düşen tarafın delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasrederse, bu halde artık T.T.K.’nun 83/ II maddesindeki özel hükümler uygulanarak sonuca gidilir. Bunun yanında, yukarıda belirtilen iki halde de ticari defterlerim ibrazında, davalının ticari defterlerinde savunması doğrultusunda bir kavdın bulunmaması bonoyu hukuki değerden düşürmez.” olduğunu, yine Yargıtay Başkanlığı 19. Hukuk Dairesi’nin Esas No: 2014/7789 Karar No: 2014/10052 karar tarihi: 29/05/2014 olan kararında; “Mahkemece, davacı tarafın senedin herhangi bir alacak içermediğini, bedelsiz olduğunu belirterek mentfi tespit isteğinde bulunduğu, davalı tarafın senedin nakden düzenlendiğini ve mal karşılığı verilmediğini şirkete borç olarak verildiğini savunduğu, senedin nakden kaydını içermesi nedeni ile kanıt yükünün borçlu olmadığını iddia eden davacıda olduğu, incelenen davacı taraf ticari defterlerinde senetle ilgili kayda tastlanmamış olmasının ve taraftar arasında herhangi bir ticari ilişkiye ilişkin kaydın bulunmamış olmasının borçlu olmadığının kanıtı sayılamayacağı, davacının dosya kapsamına göre iddiasını ispat edemediği, davacı tarafın yemin deliline dayanmayacağını bildirdiği, İİK’nun 72/3. maddesi kapsamında tedbir kararı verildiği ve uygulandığı gerekçesiyle davanın reddine, 70.000,00 TL’nın %20’si oranında hesaplanan 14.000,00-TL tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine dair verilen hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına, 29/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.” şeklinde olduğunu, eğer borçlu bononun düzenlenme sebebine ilişkin yer alan kayıttan farklı bir beyanda bulunursa (bonoyu talil ederse) ispat yükünün borçluda olacağını, bu sebebi ispatlayamazsa borcu ödemek zorunda kalacağını, Yargıtay kararlarıyla da sabit olduğu üzere; bono (emre muharrer senet), mücetrel borç ikrarını havi bir belge olup, lehtarının ticari defterlerinde kaydının bulunmamasın, bono ile alacaklı olunmadığını göstermeyeceği gibi, bonodan dolayı bir alacağın varlığını ispat külfetini lehtara yükleme sonucunu da doğurmadığını, yukarıda açıklanan hususlar değerlendirildiğinde görüleceği üzere, davacıların bizzat kendi el yazısı ile düzenlediklerini beyan ettiklerini, geçerliliği yönünde herhangi bir beyan ve itirazlarının olmadığı senetleri vadesinde ödemedikleri gibi, yapılan icra takibine dair de ” kayyım eliyle yönetilen davalı şirkete güvenerek verdikleri senetleri, davalı tarafça güvenlerini boşa çıkartarak icra takibine konduğunu beyan ve iddia ederek %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatı talep ettiklerini, taraflar arasında 2015 yılından bu yana devam eden ticari ilişkinin olduğunu ve davacılarin basiretli tacir olarak, kendi el yazısı ile şirket yetkilisi olarak senet düzenlediği gibi, 2. imza olarak gerçek kişi ile isim ve imza atıp avalist olarak bizzat borca bir nevi garantör olduğunu, kambiyo taahhüdünde bulunduğunu, reşit olmayan bir kişinin dahi senet imzalamanın ne anlama geldiğini bilebilecek iken, basiretli tacir olarak kabul edilen davacıların, senet imzalamanın sanuçlarını hiç bilme imkanı yokmuş gibi, kayyım eliyle yönetilen şirkete güvenerek senet imzaladığını beyan etmesinin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu gibi, hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, “Mahkemece, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, dava konusu bononun nakden kaydı taşıdığı, davacının dava dilekçesindeki beyanı ile senetteki ihdas nedenini ta’lili ettiği, ispat yükü üzerinde olan davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın ve davalının kötü niyet tazminatı isteminin teddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usut ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 12/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi” Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 19350 Karar: 2018 / 4080 Karar Tarihi: 12/09/2018 davacının kötüniyet tazminatı red edilmesi gerektiği gibi, yukarıda Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin Esas No: 2014/7789 Karar No: 2014/10052 Karar tarihi: 29/05/2014 olan kararında belirtildiği şekilde, %20 icra inkar tazminatı davacıdan alınarak davalıya verilmesi bir zorunluluk olduğunu, zira davacıların bizzat, pandemi koşulları, icra takiplerine yönelik fiili durma süreleri ve benzeri süreçleri fırsat bilerek adlarına kayıtlı, menkul, gayrimenkul ne varsa devrettiklerini, kötü niyetli olarak senetlerin tanzim tarihinden sonra tüm bu işlemleri yaparak mal kaçırdıklarını, tüm bu hususlara dair şikayet ve dava hakları saklı tutulmakla beraber işbu dava özelinde davacıların davalarının reddi ile müvekkili lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin bir zorunluluk olduğunu beyanla davacıların açmış oldukları davanın reddi ile, müvekkili lehine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Mahkememizce taraf teşkili sağlanmış davanın taraflarına delillerini ibraz etme olanağı tanınmış uyuşmazlığın çözümü için gereken bütün deliller toplanmıştır.
Taraflarca Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyasına, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın *** soruşturma sayılı dosyasına, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın *** soruşturma sayılı dosyasına, tarafların ticari defter ve kayıtlarına, davacı ve davalı şirkete ait banka kayıtlarına, faturalara ve eki kantar fişlerine, tanık ve bilirkişi incelemesine delil olarak dayanılmıştır.
Kayseri Genel İcra Dairesi’ne müzekkere yazılarak … Esas sayılı takip dosyasının akıbetinin sorulmuş ve bu takip dosyasının Uyap kayıtları mahkememize getirtilmiştir.
Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazılarak *** Soruşturma sayılı dosyasının akıbeti sorulmuş, soruşturma tamamlanıp dava açılmışsa mahkeme adının ve esas numarasının bildirilmesi, soruşturma tamamlanıp kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişse bu kararın kesinleşip kesinleşmediğinin bildirilmesi, soruşturma tamamlanmışsa ve KYOK kararı verilmişse soruşturma dosyasının incelenip iade edilmek üzere fiziken mahkememize gönderilmesi istenmiştir. Bu müzekkeremize cevap verilmiştir.
Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazılarak *** Soruşturma sayılıdosyasının akıbeti sorulmuş, soruşturma tamamlanıp dava açılmışsa mahkeme adının ve esas numarasının bildirilmesi, soruşturma tamamlanıp kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişse bu kararın kesinleşip kesinleşmediğinin bildirilmesi, soruşturma tamamlanmışsa ve KYOK kararı verilmişse soruşturma dosyasının incelenip iade edilmek üzere fiziken mahkememize gönderilmesi istenmiştir. Bu müzekkeremize cevap verilmiştir.
Kayseri Vergi Dairesi Başkanlığı’na müzekkere yazılarak taraf şirketlerin 2017, 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin Ba-Bs formu örneklerinin istenilmiştir. Bu müzekkeremize cevap verilmiştir.
Davalı vekilinin*** tarihli dilekçesinde bahsi geçen 2017, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında davalı … … San. Tic. A.Ş. tarafından davacı *** San. Tic. Ltd. Şti.’nin hesaplarına gönderdiği paraların tespiti ve buna ilişkin hesap ve banka kayıt örneklerinin gönderilmesi için Akbank, Ziraat Bankası ve Yapı Kredi Bankası’nın Kayseri şube müdürlüklerine müzekkereler yazılmıştır. Bu müzekkerelerimize cevap verilmiştir.
Tarafların vekillleri, dayandıkları bir kısım delilleri dilekçeleri ekinde dosyaya sunmuşlardır. Davalı vekili *** tarihli protokol örneğini sunmuştur.
Yargılama sırasında davalı tarafça bildirilen tanıklar usulünce dinlenmiştir.
Davalı tanığı *** duruşmada; “Ben davalı … firmasında muhasebe müdürüyüm. Davacı firma ile … 2015 yılından itibaren ticarete başladı. 2020 yılı Ocak ayında Maliye’ye verilmesi gereken GEKAP (geri kazanım katılım payı) yani bakanlıktaki adı poşet beyannamesi olan belgeyi kuruma vermeden önce kayıtlarımızı tetkik ettik. Bu tetkikler sırasında davacı firma ile yapılan rolik alışverişinde bir kısım dengesizliklerin olduğunu fark ettik. Bunun üzerine öncelikle faturaları kontrol ettik. Faturaları kontrol ettiğimizde faturaların ekinde bulunan kantar fiş nüshalarının birden fazla faturada kullanıldığını gördük. Bu konu ile alakalı firma temsilcisi ile yani davacı … ile iletişime geçtik. Firma ilk etapta böyle bir şey olamayacağını böyle bir şey olmaması gerektiğini ifade etti. Bunun üzerine biz de kendisini şirketimize davet ettik. Davetimiz üzerine geldiğinde birden fazla kantar fiş nüshalarının farklı faturalarda kullanıldığını kendisine gösterdik. Biz bunları ve delilleri kendisine gösterince … “Ben gidip kendi kayıtlarımı kontrol edeyim, muhasebecimle görüşeyim.” dedi. Biz bu konuyu şirketin yönetimine aktardık. Davacı … sonrasında bizden tekrar randevu istedi. Kendisi ile görüşmemizde şifai olarak hatasını kabul etti. Hatta bu sorundan kaynaklı olarak çalıştığı ekibinden birinin işine son verdiğini söyledi. Kimin işine son verdiğini hatırlamıyorum. Biz …’a “Bak 2020 yılının Şubat ayının sonuna geliyoruz, bunu netleştirmemiz lazım bizim şirketin üst yönetiminden baskı var, bu konuyu çözmemiz gerekiyor. Şimdilik Şubat ayının mükerrer faturalarının iadesini sana düzenleyeceğiz.” dedik ve iade faturasını kestik. Şubat ayı için kestiğimiz iade faturası hakkında karşılıklı olarak mutabık olduk. Geçmiş yıllarla ilişkin bir çalışma yapacağımızı …’a şifaen söyledik. Bunda da şöyle bir çözüm yolu izledik: Bizim kantar sistemimizde program var. Davacı taraf ile yapılan ticarette başından bu tarafa ne kadar mal gelmiş, ne kadar bize fatura kesmiş miktarsal olarak kg cinsinden kontrollerini sağladık. Bunu exel tablosunda raporladık. 2020 yılının Mart ayının başında …’ı tekrar çağırdık. Hesaplama tablolarını kendisine gösterdik. Kendisi bu konuda …’i mağdur etmeyeceğini bu rakamları kabul ettiğini şifai olarak söyledi. Bunun üzerine 2020 yılının Mart ayı ortası veya sonu gibi bir tarihte bir protokol yaptık. Protokolde konunun detayları anlatılır şekilde rakamlar üzerinden karşılıklı mutabık kalınarak bir protokol imza altına aldık. Hatta protokolde ödeme tarihlerini de belirtmiştik. Bu protokolün sonucu tespit edilen işlem tutarları yönünden KDV beyannamesi ve kurumlar vergisi beyannamesi yönünden geçmiş yıllardaki beyanları düzelttik. Bu konuda vergi dairesine düzeltme beyanlarımızı verdik. Beyana konu olan farkları da vergi dairesine ödedik. Karşı tarafın vergi dairesinde beyanda bulunup bulunmadığı hakkında bilgim yok. … firması açısından yanlışlığı tespit ettiğimizde ileride ihbar veya şikayet yolu ile herhangi bir vergi dairesi incelemesi olmaması, yine adli soruşturma olmaması için bunu öncelikli risk kabul edip düzeltme beyanlarımızı vergi dairesine sunduk ve düzeltme doğrultusunda vergi dairesine ödemelerimizi yaptık. … protokole göre senetler verdi. Davacı şirket ile aramızdaki ticari ilişki sırasında mal alışverişi şu şekilde oluyordu. Davacı firma ve yetkilisi bize güvendiğimiz kişiler tarafından tavsiye edilmişti. O yüzden aramızda güven ilişkisi vardı. Davacı firma kendi aracı ile rolikleri kampüsümüzdeki kantara getiriyordu. Akabinde de malı kullanacak departmana yani işletmeye direkt götürüp boşaltıp kendi elemanı ile istifliyordu. Davacı malı boşalttıktan sonra tekrar kantara girip aracın boş halini de tarttırıyordu. 3 nüsha kantar fişini alıp kendi fabrikasına dönüyordu. 3 nüsha kantar fişinin 1 suretini aslında kendisinin alıp diğer suretleri …’ te bırakıp gitmesi gerekirken 3 nüshayı da alıp gidiyordu ve 3 nüsha için de bazı zamanlar tek fatura da kullanıyordu. Bazı zamanlarda 3 veya 2 sureti birden ayrı ayrı faturalarda göstererek fatura ediyordu bize. Bu şekilde tespitimizi yaptık. Aramızda tamamen güven esasına dayalı bir ticari ilişki vardır. 2020 yılı Ocak ayına kadar ilişkilerimiz bu şekilde cereyan etti. İlk kez Ocak 2020 ayında GEKAP beyanı zorunlu olarak ortaya çıktı. O tarihten sonra bu beyanları vermeye başladık. 3 nüsha düzenlenen kantar fişleri farklı renklerdeydi. En üstteki beyazdı, bir tanesi turuncuydu. Tüm renkleri hatırlayamıyorum. Kantar fişleri malın teslim edildiğine dair belgeydi. Kantar fişlerinin üzerine seri numaraları vardı. Kaç tane mükerrer fatura tespit ettiğimizi adetsel olarak hatırlamıyorum ama miktarsal ve tutarsal olarak yaptığımız protokolde yazıyor. Yaklaşık 2/3’ü kadarı mükerrerdi. Ben 2900 ton roliğin hacimsel olarak ne kadar yer kaplayacağını bilemem ancak 3 yıl içerisinde ticarete konu miktar farkı bu kadardır. Biz kantar fişini değil, faturayı esas alarak ödeme yapıyoruz. Biz fiilen işletmeye girmeyen bir malın ödemesini yapar mıyız sorusuna ilişkin şöyle cevap verebilirim: Biz fatura mukabilinde ödeme yaparız. Keza karşı firma Şubat ayındaki hatalarını kabul etti ve ben onlara iade faturası kestim. Kendi defterlerine de işlediler. Bu şirkete başka nedenlerle daha öncesinde iade faturası kesmedik. Benim bildiklerim bunlardır.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davalı tanığı *** duruşmada; “Ben … firmasının grup şirketi olan … firmasında mali işler müdürüyüm. *** firması aynı zamanda … firmasının da rolik tedarikçisidir. 2020 yılının Şubat ayında gekap adı altında geri kazanım beyannamesi düzenlememiz gerekiyordu. Beyanname düzenlenirken aldığımız roliklerin toplamına baktığımda çok fazla olduğunu gördüm. Faturalar ile kontrol ettim. Fatura girişlerinde bir hata olmadığını ancak kantar fişlerinin mükerrer olduğunu gördüm. *** firması kendi araçları ile rolikleri getiriyor kantarda tarttırıyor sonrasında işletmeye rolikleri kendi elemanları ile yerleştiriyor. Aracı tekrar boş olarak kantarda tarttırıp 3 nüsha kantar fişini alarak gidiyor. Sonrasında bu kantar fişlerini faturalandırarak faturayı getirip teslim ediyor. Bu üç nüsha fişlerin her suretini örneğin birini ayın 28’ine birini, ayın 29’una ilişkin faturada faturalandırıyor. Fatura ekinde faturanın dayanağı olarak gösterilen kantar fişinin özellikle bir renk olmasını aramıyorduk. Nihayetinde hepsi kantar fişi bize teslim edilen mal miktarını gösterdiğinden hangi renkte olduğu farketmiyordu. Bu tespiti yaptıktan sonra kantar nüshalarının karışmış olabileceğini düşünerek … firmasında muhasebe müdürü olan Özgür Doğaner’in yanına gittim. Kendisinin de …’e ait fatura ve kantar fişlerini incelemesini istedim. Aynı durumun …’te de olduğunu hatta kantar fişlerinden bir nüshasının …’e bir nüshasının …’e fatura edilmiş olduğunu tespit ettik. Durumu şirket yönetimi ile paylaştık. Daha sonra …’ı çalıştığımız şirkete davet ettik. Geldiğinde ve durumu kendisine anlattığımızda böyle bir şey olamayacağını bize söyledi. Biz kantar fişleri ile tespitlerimizi kendisine gösterdik. Bir sonraki görüşmemizde ***, bunun kendi şirketlerinin muhasebesinden kaynaklı bir hata olduğunu hatta bir kısım çalışanlarının iş aktinin bu nedenle sonlandırıldığını söyledi. Biz bu tespitlerden sonra Şubat 2020 ayının faturalarını hem … hemde *** olarak iade faturası keserek düzelttik. Sonrasında kalan kısımla ilgili olarak 2020 yılının üçüncü ayında bir protokol düzenledik. Bu protokolde fazlalıkların hataların ne kadar olduğunu protokole yazdık. Sonrasında karşı taraftan bir ödeme gelmedi. Kantar fişleri hatırladığım kadarı ile beyaz, sarı ve kırmızı renklerde 3 nüsha olarak düzenleniyordu. Davacı tarafça rolikler kantar fişi ile teslim edilip çalıştığımız firmada işletmeye indirilip dizildikten sonra bizim çalıştığımız firmada ayrıca bir sayım ya da kontrol yapılmıyor. Çünkü kantar fişleri ile teslim ediliyor. Kantar fişlerinin üzerine seri numarası yazıyor. Faturalandırma sırasında kantar fişlerinin hangi renk olduğuna bakılmıyor. Herhangi bir renk faturaya eklenebiliyor. Nihayetinde hepsi de aynı. Ben … kurulmadan önce …’de 3 ay kadar kısa bir süre çalıştım. ***’te çalışmam sırasında davacı şirkete 2020 yılının Şubat ayında kestiğimizin dışında hiç iade faturası kesmemiştik. …’te de iade faturası kesip kesmediğimizi bilmiyorum. Çünkü zaten orada az çalıştım. Benden önceki döneme ait de bilgim yok. … ve ***’te malın girişinden sonra ödemenin yapılması usulü şöyledir: Önce ürünler gelir, teslim alınır. Sonrasında irsaliye ve kantar fişleri ile birlikte fatura edilerek muhasebe kayıtları yapılır. Sonrasında vadesinde malın bedeli ödenir. Mal teslim alınırken depocu malların şirkete girişini yapıyor, bazılarına imza atıyor. Ama kantar fişi ve irsaliye olduğu için imza çok aranmıyor. Çünkü girişi sisteme kantar fişi ile yapılmış oluyor. Ben mutabakat imzalanırken oradaydım. Hatırladığım kadarı ile …’inki 276 tondu, buna karşılık mahsup işlemi sonrası parasal değeri 690.000,00-TL kadar bir parasal rakamdı. …’inki ise 6.000.000,00-TL gibi bir rakamdı. Bunlar protokolde yazıyor, küsüratlarını hatırlamıyorum. Protokol düzenlenirken ben de oradaydım. Protokolün düzenlenmesi sırasında … Şirketi’nin yetkilisi yani genel müdürü Mikail Malik, … Firması’nın genel müdürü *** ve …’in mali işler müdürü *** protokolün düzenlenmesi sırasında orada bulunuyordu. Ben davacı tarafça ***’e bu olaylar nedeni ile bir senet verilmediğini biliyorum. Bizim bahsettiğim olaylardan dolayı alacağımız düşük olduğu için … bunu ödeyip kapatacağını söylemişti. Yani … Firması’na verilen senetler *** Firması’nın bu söylediğim olaylar nedeni ile alacağını kapsamıyor. Benim bildiklerim bunlardır.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
İlgili delillerin toplanmasından sonra HMK’nun 266. maddesi gereğince bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, HMK’nun 267. ve 268. maddesi gereğince dava dosyasının savcılık soruşturma dosyasında rapor veren dışında re’sen seçilecek bir muhasebeci-mali müşavir bilirkişiye tevdine, bilirkişiye HMK’nun 268. maddesi gereği davalı … A.Ş.’nin ticari defter ve kayıtları üzerinde yerinde inceleme yapması, davacı *** Kağıt … Ltd. Şti.’nin mahkememize sunulan ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapması, raporuna esas alacak olup da dosya içinde bulunmayan kayıt ve belgeler olursa birer suretinin raporuna eklemesi için yetki verilmesine, HMK’nun 273. maddesi gereğince tarafların ticari defterlerinin usulüne uygun tutulup tutulmadığının, açılış ve kapanış tasdiklerinin olup olmadığı, iddia, savunma, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın *** Soruşturma sayılı dosyasının Uyap kayıtları, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın *** Soruşturma sayılı dosyası, savcılık soruşturması kapsamında alınan ifade tutanakları, bilirkişi raporları, tüm deliller, dava konusu senet örnekleri, Ba-Bs formları, Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyası, taraflar arasında düzenlenen 23/03/2020 tarihli protokol ile taraflarca sunulan ve mahkememizce toplanan tüm deliller incelenmek sureti ile davacılar tarafından mükerrer fiş ve fatura düzenlenip düzenlenmediği, davalının cevap dilekçesinde yazdığı üzere 2020 Şubat dönemi için davacı yanın mükerrer düzenlenmiş fiş ve faturalarının olup olmadığı, protokolde yazılı ve davaya konu edilen senetlerle ilgili davalı şirketin 25.320 kg miktarlı *** tarihli ***nolu iade faturasının tarafların defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, davacı tarafça mükerrer fiş ve fatura düzenlenmişse davalının bundan dolayı davacı tarafa sebepsiz yere ödediği paralar olup olmadığı, varsa bunların miktarının neler olduğu, yine yukarıda anılan protokolde yazılı hususlar çerçevesinde dava konusu edilen senetlerin toplam bedelinin protokoldeki şartlar çerçevesine davalının ana para ve fer’i leri ile birlikte davacı taraftan varsa alacağını karşılar miktarda olup olmadığı, söz konusu protokol ve tüm deliller incelenerek davacı tarafın davalıya borçlu olup olmadığı, borcu varsa protokoldeki anlaşma koşullarına göre ana para ve ferileri ile birlikte borç miktarının ne olduğu hususlarında hüküm vermeye ve denetime elverişli açıklamalı rapor tanzimi için bilirkişiye yetki ve görev verilmesine karar verilmiştir.
Mali Müşavir Bilirkişi ***tarafından verilen *** tarihli raporda özetle; “Davacı *** Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’nin ticari defter kayıt ve belgelerine istinaden, *** tarihi itibariyle 120,025 caride takip ettiği … Tekstil San. Ve Tic, A.Ş.’ nin 512.896,82-TL borçlu olduğu, *** Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’nin 2016/2017/2018/2019/2020 Yıllarında … Tekstil San. Ve Tic. A. Ş.’ne düzenlemiş olduğu satış faturalarının kantar fişlerinin davacı firmanın müşavirinden talep edilmesi üzerine, kendilerinde kantar fişi olmadığını beyan ettikleri, düzenlenen faturaların kantar fişleri ile karşılaştırmasının yapılamaması sebebiyle mükerrer kantar fişi ile mükerrer düzenlenen faturalar olup olmadığının davacı tarafın evrak ve belgelerinden tespitinin yapılamayacağı, *** Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’nin 2020 yılı yevmiye defteri 126 nolu yevmiye maddesinde; … Tekstil San. Ve Tic. A. Ş. tarafından düzenlenen 64.236,84-TL tutarında iade faturasının yevmiye defterine kaydının yapıldığı, …Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’nin 2020 yılında yapılan protokol gereği düzenlediği; 23/03/2020 tanzim tarihli 01/04/2020 vade tarihli 700.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli 01/05/2020 vade tarihli 2.500.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli 01/06/2020 vade tarihli 3.020.000,00-TL olmak üzere toplam 6.220.000,00-TL bedelli üç adet bonoyu yapıları incelemelerde ticari defterlerine kaydetmediği, davalı … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’nin ticari defter, kayıt ve belgelerine istinaden; 31/12/2020 tarihi itibariyle 3200311402 caride takip ettiği …Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’nin 5.163.481,45-TL borçlu olduğu, (5.446.771,44-TL mükerrer fatura tutarı 283.289,99-TL icra tahsilatı = 5.163.481,45-TL yıl sonu hesap bakiyesi)y 2017/2018/2019/2020 yıllarında …Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’nin düzenlemiş olduğu satış faturalarının ve kantar fişlerinin karşılaştırılması sonucunda; mükerrer fatura edilen kantar fişi sayısının 1.100 adet olduğu, mükerrer fatura edilen kantar fişi miktarının 2.484.780 Kg olduğu, mükerrer fatura edilen kantar fişinden kaynaklanan fazla ödenen tutar KDV dahil 446.771,44 TL olduğu, … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’nin 2020 yılı yevmiye defteri 11724 nolu yevmiye maddesinde; …Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’ne düzenlenen 64.236,84-TL tutarında iade faturasının yevmiye defterine kaydının yapıldığı, davalı … Tekstil San. Ve Tic. A, Ş.’nin 2020 yılında yapılan protokol gereği düzenlenen; 23/03/2020 tanzim tarihli 01/04/2020 vade tarihli 700.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli 01/05/2020 vade tarihli 2.500.000,00-TL ve 23/03/2020 tanzim tarihli 01/06/2020 vade tarihli 3.020.000,00-TL olmak üzere toplam 6.220.000,00-TL bedelli üç adet baonoyu Yapılan incelemelerde ticari defterlerine kaydettiği, davalı … Tekstil San. Ve Tic. A. Ş.’ nin ilgili protokol gereği aldığı 6.220,000,00 TL tutarındaki senet tahsilatını geçmiş dönemleri de kapsadığı için ilgili dönemter gelirlerine dahil ederek daha önceki yıllarda verdiği beyannamelerini tekrardan düzeltme beyannamesi vererek olması gereken duruma getirmiş olduğu, işbu düzeltme beyannameleri ile davalı … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’nin 1.996.905.21-TL, 1.084.842,31 + 912.062,90) ek düzeltme maliyetine katlandığı ve ilave vergiyi ödediği, davalı Böyteks Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’nin 2020 yılında yapılan protokol gereği düzenlenen 6.220.000,00-TL bedelli üç adet bononun; 5.446.771,44-TL tutarlık kasmının mükerrer kesilen faturalar için, 773.228,56-TL tutarlık kısmının ise vade farkı olarak protokole bağlanıp taraflarca imza edildiği, mükerrer fatura edilen kantar fişinden kaynaklanan fazla ödenen tutarın KDV dahil 5.446.771,44-TL olduğuna dair, 5.446.771,44-TL tutarlık mükerrer kesilen fatutalar için 283.289,99 TL icra tahsilatı yapıldığı” belirtilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, YARGILAMA VE GEREKÇE: Dava, kambiyo yolu ile başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığına yönelik menfi tespit istemine ilişkindir.
6545 sayılı Yasa’nın 45/3. maddesi uyarınca dava değeri itibarı ile mahkememiz heyeti yazılı yargılama usulüne göre yargılama tarafından yapılarak dava sonuçlandırılmıştır.
Taraflar arasında 23/03/2020 tarihli protokolün düzenlendiği ve Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyasına dayanak yapılan 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/04/2020 vade tarihli, 700.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/05/2020 vade tarihli 2.500.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/06/2020 vade tarihli 3.020.000,00-TL olmak üzere toplam 6.220.000,00-TL bedelli üç adet bonodaki imzaların davacı …’a ait olduğu tarafların kabulündedir.
Uyuşmazlık konusu Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyasına dayanak yapılan 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/04/2020 vade tarihli, 700.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/05/2020 vade tarihli 2.500.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/06/2020 vade tarihli 3.020.000,00-TL olmak üzere toplam 6.220.000,00-TL bedelli üç adet bono nedeni ile davacıların davalıya borcu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin hukuksal niteliğini irdelemekte yarar vardır.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine dayanır.
Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye, bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan bu ilişki “kambiyo ilişkisi” olarak anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur.
Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl/temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 779/1).
Bu aşamada, menfi tespit konulu eldeki davada, ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesi gereğince, borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında, borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 s.TMK m.6).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir.
Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, senedin teminat senedi olduğunu ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Aynı ilkeler, HGK’nun 17/12/2003 gün ve 2003/19-781 E., 2003/768 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 201. maddesi gereğince; yazılı bir belgeye (senede) bağlanmış olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen hususların yazılı delillerle ispatlanması gerekir. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def’i (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, 290. maddedeki meblağdan az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir.
Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:
Eldeki dava, kambiyo senetlerinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre, konunun kambiyo, ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.
Somut olayda, taraflar arasında 23/03/2020 tarihli protokol düzenlenmiştir. Davalı … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’nin davacı …Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’nden teslim aldığı roliklere ilişkin olarak yaptıkları incelemeler sonunda mükerrer kantar fişlerinin fatura edildiğinin anlaşıldığı, bu hususta tarafların tam bir mutabakata vardıkları, tarafların birlikte faturalar ve kantar fişleri üzerinde geriye dönük detaylı inceleme yaptıklarında davacı …Kağıt Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti.’nin davalı … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’nden 2017, 2018, 2019 ve 2020 Ocak ayı dahil 2.779.512,40 kg karşılığı 5.994.121,59-TL fazla ve haksız tahsilat yaptığının anlaşıldığı, davacı şirketin davalı … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’ne 5.994.121,59-TL borcunun bulunduğunu kabul ve beyan ettiği, bu meblağın ödenmesi ve ödeme koşulları hususunda anlaşmaya varıldığı görülmektedir. Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyasına dayanak yapılan 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/04/2020 vade tarihli, 700.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/05/2020 vade tarihli 2.500.000,00-TL, 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/06/2020 vade tarihli 3.020.000,00-TL olmak üzere toplam 6.220.000,00-TL bedelli üç adet bononun bu amaçla davalıya verildiği konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. Eldeki davada davacılar, konuyla ilgili olarak Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2020/15418 Soruşturma sayılı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, yapılan soruşturma sonucunda alınan bilirkişi raporunda incelenen şirket kayıtlarına göre davalı şirketin iddia ettiği gibi bir usulsüzlük olmadığının ortaya çıktığını, dava konusu bonoların kayyım sıfatı ile devlet eliyle yönetilen davalı şirketin yetkililerine güvenerek imzaladıklarını ileri sürerek Kayseri Genel İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile davacılar aleyhine takibe konulan 6.220.000,00-TL’lık bonolar ve fer’ileri nedeniyle borçlu olmadıklarının tespitini talep etmektedirler.
Görülmekte olan davada, davacılar 23/03/2020 tarihli protokoldeki ve dava konusu bonolardaki imzayı inkar etmemiş; davacılar, takibe konu yapılan bonolar nedeniyle davalıya borçlu bulunmadığını iddia ederek, borçlu olmadığının tespitini istemiştir. O halde, davacı borçluların takibe dayanak yapılan bonoların bedelsiz olduğunu ileri sürdüğüne göre, ispat yükü davacılardadır.
Yukarıda vurgulandığı üzere, senede karşı senetle ispat kuralı gereğince, davacı borçlular takibe konulan bonoların bedelsiz olduğunu yazılı delille kanıtlaması gerekir. Takibe konu yapılan senetlerin (bonoların) metninden bonoların bedelsiz olduğu anlaşılamadığı gibi, davacılar bu iddiasını yasal olarak ispatlayacak yazılı bir delil de dosyaya sunmamıştır. Zira davacılar, senetlerin (bonoların) keşidecisi ve kefili, davalı da lehtarı bulunduğuna göre, senetlerin tarafı olan davacılar üçüncü kişi olmadığından, bedelsizlik iddialarını, usulün öngördüğü biçimde yazılı delille ispatlaması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta davacılar yukarıda sözü edilen protokolün ve dava konusu bonoların hata, hile ve ikrah altında düzenlendiğini ileri sürmemişlerdir. Sadece dava konusu bonoların kayyım sıfatı ile devlet eliyle yönetilen davalı şirketin yetkililerine güvenerek imzaladıklarını ileri sürmüşlerdir. İrade sakatlığını nedeniyle dava konusu bonoların geçersizliği de davacılar tarafından ispat edilmiş değildir. Tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan rapor, taraflar arasında düzenlenen 23/03/2020 tarihli protokol içeriğini doğrulamaktadır. Savcılık soruşturması sırasında alınmış olan bilirkişi raporunda bildirilen kanaat ise başlı başına davacıların bu bonolardan sorumlu olmamasını gerektirici değildir. Davacılar dava konusu 23/03/2020 tanzim tarihli ve 01/04/2020 vade tarihli, 700.000,00-TL bedelli bonoda “nakden” kaydı olduğunu, davalıdan nakit ödeme almadıklarını ileri sürmüşse de bonoların düzenlenme nedeninin taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmadığı, *** tarihli protokol içeriğinde yazılı nedenlerle düzenlendiği açıktır. Bu halde ispat yükü değişmez, davacıların üzerindedir. Şu durumda, uyuşmazlığa ve takibe konu yapılan bonoların hukuken geçerli olduğunun kabulü gerekir. Mahkememizce, davacıların, takibe konu bonolar nedeniyle borçlu olmadığının, bonoları hükümsüz kılacak nitelikte yasal delillerle ispatlanamadığı görüş ve kanaatine varılmıştır. Bu nedenlerle davacıların ispatlanamayan menfi tespit davasının reddine karar vermek gerekmiştir.
İİK’nun 72/3-4. maddesinde icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında borçlunun gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın %15’inden aşağı olmamak üzere göstereceği tazminat karşılığında mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebileceği, dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararının kalkacağı, buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış olmaktan dolayı doğan zararını gösterilen teminattan alacağı, alacaklının uğradığı zararın aynı davada takdir olunarak karara bağlanacağı, bu zararın herhalde yüzde %40’tan aşağı tayin edilemeyeceği hüküm altına alınmış, 6352 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle ***tarihinden itibaren %40 oranı %20 olarak değiştirilmiştir.
Bu yasal düzenleme doğrultusunda davalı alacaklı lehine tazminata hükmedilebilmesi için alacaklı aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerekir. Somut olayda, takibin durdurulması veya icra veznesine girecek paranın alacaklıya ödenmemesi hususunda ihtiyati tedbir talep edilmediği gibi mahkememizce de ihtiyati tedbir kararı verilmemiştir. Bu nedenle ihtiyati tedbir dolayısıyla davalıların alacağını geç almış olmaktan dolayı doğan zararı bulunmadığından İİK’nun 72/4. maddesinin yasal koşulları bulunmadığından davalının %20’den az olmamak üzere tazminat isteminin reddine karar verilmelidir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Koşulları bulunmadığından İİK’nun 72/4. maddesi uyarınca asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere davalının tazminat isteminin reddine,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince alınması gereken 80,70-TL maktu karar ve ilam harcından davacıdan peşin olarak alınan 106.222,05-TL harcın mahsubu ile fazla yatan 106.141,35-TL harcın karar kesinleştiğinde talebi halinde davacılara iadesine,
4-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-13. maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.360,00-TL arabuluculuk ücretinin davacılardan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
5-Kararın mahiyeti gereği davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacıların üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-HMK’nun 333/1. maddesi gereğince varsa artan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleşmesinden sonra yatıran ilgili tarafa iadesine,
8-Kararın mahiyeti gereği davacılar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
9-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. gereğince hesap ve taktir olunan 150.825,00-TL nispi vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
Dair, davacılar vekili Av. *** ve davalı vekili Av. ***’nün yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 13/06/2022

Başkan *** Üye *** Üye *** Katip ***
E-imzalıdır E-imzalıdır E-imzalıdır E-imzalıdır