Emsal Mahkeme Kararı Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/70 E. 2023/426 K. 29.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: *** Esas – ***

T.C.
KAYSERİ
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : ***
KARAR NO : ***

BAŞKAN : ***
ÜYE : ***
ÜYE : ***
KATİP : ***

TEMLİK EDEN DAVACI: ***
VEKİLİ : Av.
DAVACIDAN
TEMLİK ALANLAR : 1- ***
2- ***
VEKİLLERİ : Av.
DAVACIDAN
TEMLİK ALAN
3- ***
VEKİLİ : Av. ***

DAVALILAR : 1-***
2- ***
3- ***
4- ***
5- ***

VEKİLLERİ : Av.

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : ***
KARAR TARİHİ : ***
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : ***

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirketler arasında … tarihinde “Balık Tedarik Sözleşmesi” imzalandığını, söz konusu sözleşmenin 2. maddesinin 4. fıkrası gereğince davalıların müvekkili şirkete … ila … tarihleri arasında toplam 2.200 tonluk balık tedarik ve teslim etmeyi taahhüt ettiklerini, yine sözleşmenin 2. maddesinin 6l. fıkrasında teslim taahhüdü altına girdikleri miktarda alabalık sağlayamamaları halinde eksik kısmın üçüncü kişilerden temin edilip müvekkili şirkete teslim edileceğinin hüküm altına alınmış olduğunu, davalıların tedarik sözleşmesinde teslimini taahhüt ettikleri miktarın çok altında kalmaları üzerine müvekkili şirket tarafından Pınarbaşı Noterliği’nden … tarihli ve 3217 yevmiye numaralı ihtarnamenin keşide edildiğini, bu ihtarnamede davalıların sözleşmeyi ihlal ederek temerrüde düştükleri ve teslim etmedikleri miktarı en kısa zamanda müvekkili şirkete teslim etmelerini aksi halde sözleşmenin 2. maddesi 7. fıkrasında düzenlenen cezai şartın talep edileceğini ihtar ettikleri, ihtarnameye davalılar tarafından verilen cevaplarda mücbir sebep nedeniyle eksik teslimat olduğunu, müvekkili şirket tarafından teslimatın kabul edilmediğini, üçüncü şahıslardan mal temin edilmediğini, tedarik sözleşmesi ile taahhüt edilen eksik miktarın Kasım, Aralık 2011 ve Ocak 2012 aylarında teslim edileceğinin bildirildiğini, buradan da görüldüğü üzere davalıların eksik teslimat olduğunu bu beyanlarıyla sözleşmeyi ihlal ettiklerini ikrar etmiş olduklarını, bunun üzerine müvekkili şirketin Bakırköy 40. Noterliği’nin … tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile teslim edilmeyen balık miktarı olan 1.15,459-kg’nın sözleşme bedelinin %30’u tutarındaki cezai şartın ödenmesini ihtar ettiklerini, bu ihtarnamede *** tarihi itibariyle davalıların doğmuş alacaklarının mahsup edildiğini belirtilmiş ise de burada mahsup edildiği belirtilen alacakları bunlar için davalılara önceden çekler verilmiş olduğundan ödendiğini, müvekkili şirketin yalnızca *** tarih 15.077,66-Euro bedeli ve *** tarih 26.633,12-Euro bedelli ve toplam 41.710,78-Euro bedelli iki fatura hakkında takas mahsup hakkını kullandığını, teslimat yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalıların bu yönde yaptıkları itirazların haksız ve dinlenmemesi gerektiğini, davalıların sözleşmeyi ihlalde öne sürdükleri iddialar arasında yer alan hava şartları nedeniyle mücbir sebep olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, sözleşme süresince davalıların balık çiftliklerinin bulunduğu bölgelerde mücbir sayılabilecek bir sıcaklık artışının olmadığını, bir hava sıcaklığı artışı olup olmadığının Meteoroloji Müdürlüğü’nden sorulmasını talep ettiklerini, sözleşmenin 2. maddesinin 6. fıkrasına göre davalıların teslim taahhüdü altına girdikleri miktarda alabalık sağlayamamaları halinde, eksik kısmın üçüncü kişilerden temin edilip müvekkili şirkete teslim edileceğini taahhüt ettiklerini, buna rağmen davalıların sözleşmeyi ihlal pahasına ifasının mümkün olduğu halde yükümlülüklerini yerine getirmediklerini, davalıların Nisan, Mayıs, Haziran 2011 aylarında müvekkili şirketin balıkları teslim almaması nedeniyle eksik teslimat olduğu iddiasında olduklarını, oysa teslim alınmayan balıkların sözleşmede belirlenen vasıf ve mahiyette olmayan başka bir ifade ile ayıplı balıklar olduğunu, davalıların bu iddiası kabul edilse dahi yine de teslim edilen balık miktarının taahhüt edilen miktarın çok altında olduğunu, ayrıca söz konusu iadelerin yapıldığı tarihlerde davalılar tarafından bir itirazın olmadığını, davalılar tarafından eksik teslimatın gerekçesi olarak ileri sürülen iş bırakma eyleminin üç gün sürdüğünü, üç gün içinde iddia edildiği gibi 500 ton balık stokunun oluştuğu iddiasının ne gerçekle ne de hayatın olağan akışıyla örtüşmediğini, davalılar tarafından da müvekkili şirkete bu nedenle büyük zararlara uğradıkları yönünde bir bildirim yapılmadığını, sonuç olarak davalılar tarafından ihlal edilen sözleşmeden kaynaklanan cezai şartın tüm yazılı ve şifahi ihtarlara rağmen ödenmemesi nedeniyle huzurdaki işbu davanın açılmış olduğunu, tüm bu nedenlerle, müvekkili şirketin cezai şart ile ilgili fazlaya dair dava ve talep hakları ve yine sözleşmenin ihtalinden doğan zarar ve ziyanına dair talep ve dava hakları saklı kalmak üzere davalı şirketlerin tedarik sözleşmesini ihlal etmiş olmaları nedeniyle ve %30’u oranında cezai şartın şimdilik 100.000-Euro’sunun davalılara gönderilen Bakırköy 40. Noterliği’nden gönderilen … tarihli ve 5823 sayılı ihtarnamenin tebliğinden itibaren işyeyecek ticari faizi ile birlikte ve müteselsilen tahsilini talep ettiklerini, müvekkili şirketin alacağı tahkikat aşamasında tam olarak belirlendiğinde burada bildirleri dava değerini arttıracaklarını, bu durumda artırılacak meblağın tamamının anılan tarihten başlayarak faizleriyle birlikte ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili *** tarihinde talebini ıslah dilekçesi ile arttırmıştır. Toplam 702.739,17-Euro talep etmiştir.
SAVUNMA: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle, açılan davanın usul ve yasaya aykırı olduğunu, gerçekte Alman menşeili davacı şirketin amacının müvekkili şirketleri tüm tesisleriyle birlikte ele geçirmek olduğunu, geçmişten bugüne kadar bu amaçtan hareketle iş ortaklığı yaptığı müvekkili şirketlerin bir kısım arazi ve tesislerini, müvekkili şirketleri içine düştüğü zor durumdan faydalanarak ele geçirdiğini, halen de tamamını yani tüm tesis ve araziyi ele geçirebilmek amacıyla kötüniyetli eylem ve hareketlerine planlı olarak devam etmekte olduğunu, bu nedenle açılan davayı ve ileri sürülen iddiaları kabul etmediklerini, müvekkili şirketlerin Türkiye’de ürettiği alabalığı davacı şirketin Almanya’da pazarladığını, taraflar arasındaki ticari ilişkilerin bu temel üzerine kurulu olduğunu, müvekkili şirketlerin … tarihli “Balık Tedarik Sözleşmesine” aykırı davranmadıklarını, sözleşmeye aykırı davrananın davacı olup, cezai şart talep hakkının müvekkillerinde olduğunu, davacı şirketin müvekkili şirketlerin balıkları teslim ettiğini dilekçesinde kabul ettiğini, balıkların sözleşmede belirtilen vasıf ve mahiyette olmadığını yani ayıplı olduğunu iddia ettiğini, fakat bu ayıbın neden kaynaklandığına dair bir açıklamada bulunmadığını, ayıplı olduklarını iddia ettikleri balıklarla ilgili iddialarını destekler bir inceleme raporu, tespit gibi yasal bir delil sunmadıklarını, müvekkili şirketler tarafından sözleşmeye uygun olarak teslim edilen balıkların sözleşmede belirtilen vasıf ve mahiyette olup ayıplı olmadığını, davacı tarafın 2008 yılından beri Bahçelik Barajında üreniten balıklardan aldığını, 2011 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında Bahçelik Barajı’nda üretilen balıkların rengini bahane edilerek teslim alınmadığını, balıkların rengi ile ilgili hiç bir tespit yaptırılmaksızın şirket çalışanları Almanya’da bulunan şirket yetkilisi ***’in balıkların renginin kırmızı olması nedeniyle teslim alınmaması yönünde talimat verdiğini söyleyerek balıkları teslim almadıklarını, davacı tarafın keyfi olarak balıkların ayıplı olduğunun iddia edildiğini, ancak aynı barajda üretilen aynı nitelik ve kalitedeki balıkların Nisan, Mayıs, Haziran aylarında renk uyumu gerekçesiyle teslim alınmayıp Temmuz ayında teslim alınmaya başlanmasının davacı tarafın muvazaasını ortaya koyduğunu, 2008 yılından beri üretilen balıkların rengi, niteliği ve kalitesinin aynı olduğunu, teslim alınmayan balıklardan örnek numuneler alınarak fotoğraflarının çekildiğini ve şirketin Almanya’da bulunan firma sahibi ***’e e-mail ile fotoğrafları gönderilerek balıkların sözleşmeye uygun olduğu ve teslim alınması gerektiği bildirilmiş ise de firma sahibinin kötüniyetli olarak balıkları teslim almayarak hem sözleşmeye aykırı davrandığını hem de müvekkili şirketlerin büyük zarara uğramasına sebep olduğunu, *** tarihli müvekkili şirket yetkilisi ile davacı şirket yetkilisinin imzalarını taşıyan belgede 312 ton balığın renginin kırmızı olduğunu iddia edilerek teslim alınmadığı için Mayıs teslimatında aksama olacağının yazı altına alındığını, bu belgenin de davacı tarafın teslim edilen balıkların rengi kırmızı diye teslim almadığını ispatladığını, ayrıca davacı şirket ve müvekkili şirketlerin ortak kayıtlarında görüleceği üzere teslimatı yapılan bir kısım balıkların da sözleşmede belirtilen standartlara uymadığı gerekçesi ile büyük, küçük denilerek iade edildiğini, davacı Ternaeben firmasına teslim edilen balığın 201.026-kg’ı küçük diye 149.926-kg’ı da büyük diye toplam 350.952-kg balığı sözleşmeye uyulmadığı gerekçesi ile iade ettiğini, daha sonra iade ettikleri bu balığın 134.384-kg’ını tekrar iade alarak iade ettikleri büyük, küçük gerekçesinin de doğru olmadığını kendi çelişki ve iyiniyetten uzak davranışlarıyla ortaya koymuş olduklarını, yukarıdaki balıkları teslim almama olayının yanı sıra bir kısım balıkların da davacı şirket çalışanlarının 2011 yılı Ağustos ayından tam olarak 11 gün iş bırakmaları nedeni ile şirketin iddia ettiği 3 günlük bırakma eyleminin Nisan 2011 ayında gerçekleştiğini, Ağustos ayında ise tam olarak 9 iş günü 2 günü hafta sonu olmak üzere toplam 11 gün işin bırakıldığını, davacı şirketin müvekkili şirketlerin tesis ve arazileriyle birlikte ele geçirmek düşüncesi ile ilk olarak 2008 yılında eyleme dönüştürdüğünü, o dönem müvekkiliklerinden …’ni şu anki gibi hiç bir haklılığı olmayan çeşitli gerekçelerle almayıp şirketi 2008 yılında 10 trilyon zarara uğratmış olduğunu, müvekkili şirketi içine düşürdüğü darboğazdan kurtarmak adına 2009 yılında 2 milyon Euro değerindeki balık işletme tesisini 700 bin Euro’ya elinden almış olduğunu (*** tarihli gayrımenkul satım sözleşmesi), taşınmazı satarken 11.000-m2’lik üzerinde balık işleme binasının bulunduğu kısmı davacı şirkette kalacağı arazinin geri kalan kısmının ifraz işlemi gerçekleştikten sonra kendisine geri satacağını vaad ettiklerini, müvekkili şirketin davacının kendisine verdiği 125.000,00-Euro borcu ödediğinde bir kısım tesis ve arazisini geri satın alacağı inancı taşıyarak müvekkili şirket yetkilileri … tarihli “Borç Sözleşmesindeki” 125.00000-Euro borcu ödemesine rağmen kendisine geri taahhüt edilen yeri geri alamadığını, bu taşınmazı geri alabilmek için Pınarbaşı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin *** Esas sayılı dosyası ile tapu iptal ve tescil talepli davayı açmak zorunda kaldıklarını, davacı tarafın 2008 yılından beri Bahçelik Barajı’nda üretilen balıklardan almakta olduğunu, planlı ve kötü niyetli davranışının sonucu olarak sözleşme taahhütlerine uyulmadığı gerekçesiyle iş bu davayı açmak için zemin hazırladıklarını ve … tarihli … yevmiye sayılı ihtarname ile müvekkili şirketlerden haksız olarak 497.572,39-Euro talep edildiğini, bu tutarın müvekkili şirketleri darboğaza sürükleyecek bir tutar olduğunu, müvekkili şirketlerden ***’nin alacaklı olduğu *** düzenleme tarihli 15.077,66-Euro bedelli ve *** düzenleme tarihli 26.633,12-Euro bedelli iki adet fatura bedelini de ödemediklerini, söz konusu faturaların ödenmesine ihtar edildiğinde cezai şart alacağına mahsup ettiklerini belirterek ödemeden imtina ettiklerini, akabinde de Pınarbaşı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin *** Esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açmış olduklarını, davacı şirkete tedarik sözleşmesi kapsamında toplam 2.068,217-kg balık teslimatı yapıldığını, davacı tarafın ilk olarak keşide etmiş olduğu Pınarbaşı Noterliği’nin … tarihli 3217 yevmiye numaralı ihtarnamede 1128 ton balık teslim edildiği beyan edilmiş olmasına rağmen ikinci ihtarnamesinde ise 1084.541 ton teslim edildiği beyan edildiğini, davacı tarafın kendi kayıtlarına göre de ne kadar teslim edildiğini bilemediğini, müvekkili firmaların tüm kayıtları yanı sıra Tarım Müdürlükleri tarafından kayıt altına alındığı için müvekkilleri tarafından kaç tane yavru balığın kafeslere alındığının, taahhüt edilen tarihlerde kaç ton balık stoğu bulunduğunun kayıtlarla sabit olduğunu, müvekkillerinin bu balıkları satma düşüncesi ile yetiştirdiğini, bakım ve masraflarına katlandığını, elindeki mevcut balığı vermemesinin düşünülemeyeceğini, müvekkilleri tarafından yapılan balık teslimatlarının 201.026 kg’ı küçük diye 149.926 kg’ı da büyük diye toplam 350.952-kg balığın sözleşmeye uymama gerekçesiyle iade edildiğini, söz konusu balıklardan 69.111-kg balığı ise bedelsiz aldıklarını, bu balıkları aldıktan sonra da iade ettikleri bu balığın 134.384-kg’ını tekrar almaya karar verdikleri ve müvekkillerinin burada da zarara uğratıldığını, davacının davasının belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığını, davacının … sayılı ihtarname ile 702.739,17-Euro % 30. sözleşme cezası hesapladıklarını, hesapladıkları bu değer üzerinden eksik harcı yatırmaları gerektiğini, tamamlamadıkları taktirde dava şartı yokluğundan davalarının reddine karar verilmesi ve her türlü ziyan, zarar, cezai şart tazminat talep hakkı saklı kalmak kaydıyla öncelikle eksik yatan harcın 6100 sayılı HMK uyarınca tamamlattırılmasına, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Mahkememizce taraf teşkili sağlanmış davanın taraflarına delillerini ibraz etme olanağı tanınmış uyuşmazlığın çözümü için gereken bütün deliller toplanmıştır.
Taraf vekillerince dayanılan bir kısım deliller dava dosyasına sunulmuş ve toplanması gereken sair deliller ise ilgili yerlere müzekkereler yazılarak celbedilmiştir.
Taraflar arasında … tarihli tedarik sözleşmesi aktedilmiştir. Dosyaya da sunulmuştur. Sözleşmenin içeriğine ve imzalara tarafların bir itirazı olmadığı görülmüştür.
Tarafların dayandıkları tüm delilleri toplanmıştır. Taraflarca bildirilen tanıklar yargılama sırasında usulünce dinlenmiştir. Bildirilen noterlik belgeleri müzekkere yazılarak celbedilmiştir.
Pınarbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma sayılı dosyasının onaylı örneği dosyamız arasına alınmıştır.
Pınarbaşı İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyasının onaylı örneği istenilerek dosyamıza eklenmiştir.
Tüm deliller toplandıktan sonra İstanbul Ticaret Mahkemesi kanalıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Talimat yoluyla İstanbul 39. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce Doç. Dr. ***’dan oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen *** tarihli raporda özet ve sonuç olarak, ticari defterlerin de incelemesi, teslimata dair tüm fatura ve sevk irsaliyelerinin sunulması gerektiği daha sonra nihai raporlarını sunabilecekleri bildirilmiştir.
*** tarihli bilirkişi kurulu raporunda sözü edilen ticari defterler, fatura ve belgelerle birlikte dosya tekrar bilirkişilere tevdi edilmek suretiyle İstanbul Ticaret Mahkemesi’ne talimat yazılmıştır. Bu kez Doç. Dr. ***’dan oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından *** tarihli ek (nihai) rapor sunmuşlardır. Bu raporda özet ve sonuç olarak, “…Davacı ve davalı taraflar inceleme günü defter ve belgelerini ibraz etmediğinden dava dosyası ve ekinde ibraz edilen belgelerin incelemeye tabi tutulduğu, dava dosyası içerisinde bulunan sicil yazılarından davalıların *** ile ilgili olarak ortaklık ve sermaya yapıları tablo şeklinde sunulduğu, teknik yönden yapılan incelemede, su ürünleri bilirkişisi …, davalı alabalık üretim şirketleri tarafından üretilen ve 2011 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında davalı firmaya teslim edilen balıklar ayıplı olduğu için kabul edilmediği, iki taraf arasında imzalanan tedarik sözleşmesinin ek 1 maddesi olan “taze hammaddelerin özellikleri (bütün balık) başlıklı taahhütnamede et rengi olarak” doğal rengi ve biraz pembemsi ton” belirtildiğini, 3 aylık periyotta balıkların teslim alınmama nedeni renk değişikliği ve kırmızı renk oluşumu gösterildiği, oysaki dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde bu periyotta teslim alınmayan balıklarla ilgili hiçbir yasal tespit yapılmadığını, uzman bilirkişilerce inceleme yapılıp rapor alınmadığı, ciddi ve somut hiçbir belgelenin bulunmadığı, davalı tarafın et rengi değişmiş olup, kırmızı renkli balıkların varlığına ilişkin iddiasının asılsız ve geçersiz sayılması gerektiği, böyle bir bir iddianın kabul edilmesinin hukuka aykırı olacağı, davalı şirketlerin hava şartlarının aşırı sıcak olması sebebiyle barajlarda su sıcaklığının yükseldiği ve yeterli miktarda balık yetiştirilemediği, bunun bücbir sebep olması gerektiğini, Meteoroloji kayıtlarına göre hava şartlarında bir anormal artışın olmadığını, hava sıcaklıklarının yaz aylarında bir kaç derece az veya çok olması mücbir bir sebep olmadığını, ayrıca da 2011 yılı yaz döneminde anormal bir değişim olmadığı, davalıların eksik ifa nedeniyle cezai şart ödemesi gerektiği, cezai şart tutarının 702.739,17-Euro olduğu, ancak davacının dava dilekçesinde şimdilik 10.000,00-Euro talep edildiğini, davacının davalılardan ihtarnamenin tebliğ tarihi olan … tarihinden itibaren dava tarihine kadar faizinin 100.000,00-Euro için 1.265,75-Euro, 702.739,17-Euro için ise 8.894,95-Euro olduğu” bildirilmiştir.
Bilirkişilerin *** tarihli raporlarına itirazları karşılar ek rapor alınmıştır. Doç. Dr. …, T. ***’dan oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen *** tarihli ek raporda özet ve sonuç olarak; “ilk raporlarındaki hesaplamalara ve cezai şarta ilişkin görüşlerinin aynı olduğu ayrıca davalı şirketlerin ticari defter, kayıt ve belgelerine mali durumlarına, bilanço ve gelir durumlarına göre yaptıkları inceleme ve değerlendirmelere göre, yüksek cirolara karşın çok düşük oranda kar ettikleri, %1’in altında kar edebildiklerinin kayıtlarında göründüğünü ancak bu durumunun ticari hayatın olağan akışıyla çok da uyumlu olmadığını, öz sermayelerini korudukları ve miktarları dikkate alındığında hesaplanan cezai şart miktarının davalı şirketlerin ekonomikman mahvına sebebiyet verebilecek nitelikte olmadığını” bildirmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, YARGILAMA VE GEREKÇE: Dava, tedarik sözleşmesinin ihlali nedeniyle cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Yargılama sırasında davacı taraf, işbu davaya konu cezai şarta dair alacak talep ve davasındaki taleplerinden 140.000,00-Euro’luk kısmını ***’a, 75.000,00-Euro’luk kısmını ise *** Ltd. Şti.’ne temlik sözleşmeleriyle temlik etmiştir. Temlike dair sözleşme ve belgeleri de dosyaya sunulmuştur.
Mahkememizde evvelce yapılan yargılama sonunda *** Karar sayılı gerekçeli karar ile “Benimsenen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda; davalılar ile davacı arasında imzalanan tedarik sözleşmesine aykırı olarak, davalı taraf davacıya sözleşmede taahhüt ettikleri miktardan az teslimat yaptıkları, davalı taraf bunun sebebi olarak hava koşullarını, işçilerin bir kaç gün süre ile işi bırakmasını ve alabalıkların pembe ve büyük oldukları iddiasıyla davacının teslim almadığını dolayısıyla sevkiyatın eksik kaldığını göstermişse de, asıl raporda uzman teknik bilirkişinin görüş ve tespitlerine göre hava koşullarına dair iddianın yerinde olmadığı, zira hava koşullarının iddia edildiği gibi balık üretimine etkisinin olmadığı, davalının çalışanlarının bir kaç gün işi bırakmasının da iddia edilen sonucu doğuracak nitelikte bir mücbir sebep olarak kabul edilemeyeceği, davalının diğer iddiası yönünden de balıkların gerçekten ayıplı olup olmadıklarının tespitine dair dosyaya sunulmuş herhangi bir bilimsel rapor, delil ve belge olmadığı, kaldı ki dosyaya sunulan taraflar arasındaki yazışmaların ve ihtarnamelerin içeriklerine göre davalı tarafın iddia ettiği ve pembe ve büyük oldukları için davacı tarafça teslim alınmadığı söylenen alabalıkların bizzat davalı tarafça itirazsız olarak geri alındığı, bu konudaki davalı iddialarının da yerinde olmadığı, teslim edilmeyen mal miktarı üzerinden hesaplanacak bedelin % 30’u oranındaki cezai şartın talep edilmesine dair koşulların gerçekleştiği, yani davalı tarafın eksik ifaya bağlı cezai şartı davacıya ödemeleri gerektiği, istenebilecek cezai şart miktarı toplam : 702.739,17-Euro olup davalılar …’de temerrüde düştüğü, dava ve talebin konusunun tacirler arası sözleşmeden kaynaklı eksik ifaya bağlı ceza-i şarta ilişkin olması nedeniyle, TTK’nun 22 ve TBK’nun 182/2. maddeleri gereğince, davalıların ticari defter, kayıt ve belgelerine, işlem hacimlerine, sermaye miktarlarına, bilanço, gelir ve gider tablolarına ve ticari hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı bilirkişilerce kabul edilen görünen kar oranlarına göre, hesaplanan cezai şart miktarının davalıların ekonomik mahvına yol açmayacağı (dolayısıyla bir tenkise gerek olmadığı) bilirkişilerce bildirilmiş ise de, bilirkişilerin raporunda davalıların ticari defter, kayıt ve belgelerine, bilanço, gelir ve gider tablolarına ve mali kayıtlarına göre somut olarak tespit ettiklerini bildirdikleri %1’in de altında görünen kar oranları (Her ne kadar bunun ticari hayatın olağan akışına göre uygun olmadığı bilirkişilerce kanaat olarak bildirilmişse de bunun aksinin yani kar oranının çok daha fazla olduğuna dair taraflarca dosyaya kesin olarak ispatlayıcı herhangi bir iddia delil ve belge sunulmadığı bilirkişilerin bu konudaki görüşlerinin yeterli görülmediği ) dikkate alındığında, bilirkişilerce hesaplanan toplam ceza-i şart miktarı olan 702.739,17-Euronun TTK’nun 22 ve TBK’nun 182/2. maddeleri gereğince davalıların ekonomik mahvına veya oldukça girmelerine yol açacak miktarda yani fahiş olduğu, dolayısıyla uygun bir oranda tenkis yapılmasının gerekli ve hakkaniyete uygun olacağı ve bu oranın da takdiren %25 olmasının uygun olduğu toplam ceza-i şart miktarı üzerinden takdiren %25 oranında tenkis yapıldığında 702.739,17 x % 25 = 527.054,38-Euro miktarındaki cezai şartın kabulüne ve sözleşme gereği davalıların işbu cezai şarttan birlikte sorumlu olmaları nedeniyle ve yukarıda belirtildiği şekilde temerrüt tarihi … temerrüt tarihinden itibaren işleyecek 3095 Sayılı Yasanın 4/a maddesi gereğince devlet bankalarının Euro cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle hesaplanacak faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacı ve temlik alanlara ayrı ayrı verilmesine, ıslahla arttırılan miktar nedeniyle toplam talep miktarı ile kabul edilen miktar gözetilerek davacı tarafın fazlaya ilişkin talebinin ise reddine karar verilmiştir.”
Bu hükme karşı taraf vekillerince ayrı ayrı istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nce icra kılınan istinaf incelemesi sonunda *** Karar sayılı karar ilamı ile “Davacı taraf ıslah ile 702.739,17 Euro cezai şart alacağının davalılar taraftan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalılar vekili; cezai şart alacağının doğmadığını, yüksek miktarda cezai şart ödemesinin müvekkillerini iktisadi açıdan çökertebileceğini ileri sürerek cezai şart talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuş, mahkemece; davalının sözleşmeye göre davalıların edimini yerine getirmediği, davacının taleplerinin yerinde görüldüğü, ancak sözleşmedeki cezai şartın davalıların ekonomik yıkımına sebep olduğu da gözetilerek cezai şartın %25 tenkis edildiği belirtilerek, cezai şartın 527.054,38-Euro olarak tahsiline karar verilmiştir.
Cezai şart tacir borçlunun ekonomik olarak mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise bu husus genel adap ve ahlâka aykırı sayılacağından, mahkemece cezai şartın tamamen veya kısmen iptaline karar verilmesi mümkün ise de; bir akdin, taraflardan biri için iktisadi yıkım teşkil ettiği ve bu sebeple ahlâk ve adaba aykırı olduğu, taraflar veya hâkimin bu husustaki subjektif görüşüne değil, doğru ve makul kimselerin vasati görüşlerine göre tayin ve takdir edilmelidir. Zira, mücerret tacirin hayatını başka yolda düzenlemek, özellikle masraflarını azaltmak ve bazı ihtiyaçlarından vazgeçmek mecburiyetinde kalması, ahlâk ve adaba aykırılığın kabulü için yeterli değildir. Mahkeme, ahlâk ve adaba aykırılığı tayin ve takdir edebilmek için taahhüt olunan işin değerini, tarafların ve özellikle borçlunun cezaî şartın kabul edildiği tarihteki iktisadî durumu konusunda uzman bilirkişiler aracılığı ile tespit etmeli, ahlâk ve adaba aykırılığı takdir ederken, tarafları ahlâka aykırı muamelelerden sakınmaya sevketmek ve aynı zamanda fena misal ve numunelerin ahlakı bozmasına engel olmak amacını dikkate almalıdır. Nitekim, adap ve ahlâka aykırılığın tayini bir hukuk sorunudur. Hukuk sorununun çözülmesi, mahkemeye ait bir görevdir. Bu görev yerine getirilirken, cezai şartın taahhüt edildiği tarihte yukarıda açıklanan araştırmaların hüküm kurmaya elverişli olacak şekilde yapılması ve hangi dayanakla karar verildiğinin ise denetime elverişli olacak şekilde gerekçeli kararda tartışılması gerekmektedir. Eksik inceleme, denetime elverişli olmayan gerekçe, subjektif ifade ve soyut beyanlar ile hüküm kurulamaz.
Bu durumda mahkemece, cezai şart hususunda bir karar verilmeden önce yukarıda anlatıldığı gibi gerekli bilgi ve belgeler getirilmeli, sözleşmenin düzenlendiği tarihte tarafların iktisadi durumu, davalı borçlunun ödeme gücü ve kabiliyeti, sözleşmenin ihlalindeki kusur durumu ve davalı şirketlerin ekonomik durumu yönünden konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bir heyet marifetiyle davalıların ticari defter ve kayıtları, bilançoları, verilen vergi beyannameleri, icra takibine konu edilen dosyaları, şirket sicil dosyası vs. gibi kayıtlar üzerinde inceleme yaptırılarak yukarıda belirtilen indirim koşullarının bulunup bulunmadığı konusunda ayrıntılı, denetimine elverişli rapor alınıp varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi amacıyla eksik incelemeye dayalı kararın davacı yararına kaldırılması gerekmiştir.
Açıklanan nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/(1).a.3 ve HMK’nin 353/(1).a.6. maddeleri uyarınca kabulü gerekmiştir.” gerekçesiyle mahkememizin *** Karar sayılı gerekçeli kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
İade edilen dava dosyası mahkememizin *** Esas sırasına kaydedilmiştir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin *** Karar sayılı karar ilamı çerçevesinde mahkememizde yargılamaya devam edilmiştir.
Yeniden yapılan yargılama sırasında davacı taraf, işbu davaya konu cezai şarta dair alacak talep ve davasındaki taleplerinden 415.000,00-Euro’luk kısmını Türkiye İş Bankası A.Ş.’ne temlik sözleşmesiyle temlik etmiştir. Temlike dair sözleşme ve belgeleri dava dosyaya sunulmuştur.
Pınarbaşı Merkez Jandarma Karakol Komutanlığı’na müzekkere yazılarak ***nin işçilerinin iş bırakma eylemine ilişkin olarak tutulan *** tarihli tutanak örneğinin istenilmiştir. Bu müzekkeremize *** tarihli yazı ile cevap verilmiştir.
Muğla Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak davalı ***.’nin anasözleşmesinin ve ticaret sicil dosyasının bir örneği istenilmiştir. *** tarihli yazı ile müzekkeremize cevap verilmiştir.
Kayseri Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak davalılar *** tarihli yazı ile müzekkeremize cevap verilmiştir.
*** yönünden Pınarbaşı Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne ayrı ayrı müzekkereler yazılarak her bir taraf şirketin, dava konusu sözleşmenin düzenlendiği tarih olan 2011 yılına ait kurumlar vergisine esas beyanname örneklerinin istenilmiştir. Fethiye Vergi Dairesi’nce *** tarihli yazılar ile müzekkeremize cevaplar verilmiş, istenilen bilgi ve belgeler gönderilmiştir.
Davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtlarının Fethiye İlçesi’nde olduğu ve yerinde inceleme talep edildiği dikkate alınarak Fethiye Asliye Hukuk Mahkemesi’ne (ticaret mahkemesi sıfatı ile) talimat yazılarak dava dosyası ve eklerinin talimat yazısı ekinde talimat mahkemesine gönderilmiş, dava dosyasının ve veklerinin re’sen seçilecek bir muhasebeci (mali müşavir) bilirkişi, bir borçlar hukuku mevzuatı alanında nitelikli hesap bilirkişisi, bir su ürünleri uzmanı bilirkişiden oluşacak bilirkişi kuruluna tevdine, HMK’nun 268, 278. maddeleri gereğince bilirkişilere davalılar vekili Av. *** tarihli dilekçesinde bildirdiği adreste yerinde inceleme yapmak ve düzenleyecekleri rapora esas alacak olup da dosya arasında bulunmayan kayıt ve belgeler olursa birer örneğinin alınıp raporlarına eklemeleri için yetki verilmesi, HMK’nun 273. maddesi gereğince … tarihli balık tedarik sözleşmesinin düzenlendiği tarih itibari ile davalıların iktisadi durumlarının, davalıların ödeme gücü ve kabiliyeti, davacının iktisadi durumu, sözleşmenin ihlalindeki kusur durumu ve davalı şirketlerin ekonomik durumu yönünden davalıların ticari defter ve kayıtları, bilançoları, verilen vergi beyannameleri, icra takibine konu edilen dosyaları, davalı şirketlerin ticaret sicil kayıtları, davacının ticaret sicil ve vergi kayıtları, tüm deliller, beyan ve belgeler incelenmek sureti ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin *** Karar sayılı karar ilamında belirtilen hususlar nazara alınarak taraflar arasında düzenlenen sözleşme ile kararlaştırılan cezai şartın tenkisini gerektirici koşulların mevcut olup olmadığı, cezai şart tutarının davalıların ekonomik mahvına sebep olacak ağır ve yüksek olup olmadığı, cezai şartın tenkisinin gerekmesi halinde bunun nedenlerinin ve oranının (miktarının) ne olması gerektiği hususlarında hüküm vermeye ve denetime elverişli açıklamalı rapor tanzimi için bilirkişilere yetki ve görev verilmesi ve bilirkişi kurulunun düzenleyeceği raporun dava dosyamız ile tüm ekleri ile birlikte mahkememize iade edilmesinin istenilmiştir.
***’dan oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen *** tarihli raporda özetle; “Taraflar arasında … tarihinde imzalanan 2.200 ton balık tedariki konusunda imzalanan sözleşmede, “Aylık tonaj talebi ve teslimde 410 sapma olabilir. Sözleşme cezası bundan daha fazla sapmalar için uygundur” denildiğinden toplam 2.200 ton olan taahhüttün 1.980 tonu için sözleşme cezasının uygulanabileceği anlaşılmaktadır. … tarihine kadar 1.297.344-kg balığın teslim edildiği, “410 sapma dikkate alındığında tedarik sözleşmesine göre 682.656-kg eksik balık teslimatı yapıldığı, bunun karşılığının 430.073,28-Euro olduğu, … tarihinden sonra 20/01/2012 tarihine kadar 770.873-kg balık daha teslim edildiğive sözleşmeye konu balık teslim miktarının tamamlandığı, madde 8.2.’de ayıp ihbarları, ihtarlar gibi irade beyanları ancak yazılı şekilde yapıldığı takdirde geçerli sayılacağı belirtilmiş olmasına karşın, balığın yeterli vasıflara haiz olmadığı gerekçesi ile davacı tarafından alınmayan balıklar ile ilgili geçerli bir rapor ve yazının olmadığı anlaşılmaktadır. 2011 üretim periyodunda davalı şirketlerin (***ilişkin herhangi bir veri dava dosyasında mevcut değil) ortalama %50 oranında zaiyat verdiği ve önemli bir üretim sorunu yaşadıkları, davalı şirket tarafından teslim edilen alabalığın renginin istenilen vasıfları taşımadığı gerekçesi ile alınmaması,iş bırakma eylemi sırasında balık teslimatının yapılamaması ve üretim periyodu içinde su sıcaklığı ile ilgili yaşanan sorunlar nedeniyle üretim ve pazarlama planlamasında sorunlar yaşamış olacağı kanaatini oluşturmaktadır. Davalı ve davacı iki tarafında sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesinde birleşik kusurlu oldukları, davalı şirketlerin, Ocak ayı sonunda taahhüt edilen miktarı tamamlamakla birlikte, tedarik sözleşmesinde öngörülen planlama dahilinde teslimatı yapamadıkları, davacı şirketinde balık alımı sırasında tereddüte mahal verecek şekilde balık alımı yaparak (balık alımı sırasında teslim alınmayan balıklar ile ilgili eksik ve şaibeli işlem tesis ederek) davalı şirketin üretim ve pazar planlamasını konusunda iş akışını bozduğu anlaşılmaktadır. Rapor içeriğinde detaylı olarak belirtildiği üzere davalıların 2012 yılına ait kaydi değerli bilançolara göre borca batık olmadığı öz varlıklarının müspet olduğu” belirtilmiştir.
*** tarihli celsesinin 5 nolu ara kararında yazılı görev tanımına uygun olmadığı ve sözü edilen mahkememizin bu kararı ile istenen hususları kapsamadığı, bu yönü ile hüküm vermeye elverişli olmadığı görülmekle tarafların bu rapora karşı beyan ve itirazları ile talepleri dikkate alınarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, HMK’nun 266. maddesi gereğince yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, HMK’nun 267. ve 268. maddesi gereğince dava dosyasının re’sen seçilecek bir mali müşavir-muhasebeci, bir borçlar hukuku alanında nitelikli hesap bilirkişisi ve bir su ürünleri uzmanı bilirkişinin görevlendirilmesine, mahkememiz yargı alanı içinde daha önce rapor verenler dışında yeterli sayı ve nitelikte bilirkişi bulunmaması nedeni ile görevlendirilecek bilirkişilerin İstanbul bilirkişilik listesinden seçilmesine, dava dosyası ve eklerinin yukarıda belirtilen bilirkişi kuruluna tevdi için İstanbul nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne talimat yazılmasına, HMK’nun 273. maddesi gereğince önceki bilirkişi raporunda davalıların ticari defter ve kayıtları incelenerek buna ilişkin saptama ve belirlemelerden yararlanılmak sureti ile … tarihli balık tedarik sözleşmesinin düzenlendiği tarih itibari ile davalıların iktisadi durumları, davalıların ödeme gücü ve kabiliyeti, davacının iktisadi durumu, sözleşmenin kusur durumu ve davacı şirketlerin ekonomik durumu hakkındaki önceki bilirkişi kurulunun raporundaki veriler, bilançolar ve verilen vergi beyannameleri, ticaret sicil kayıtları, davacı şirketin ticaret sicil kayıtları ve vergi kayıtları, tüm deliller, iddia ve savunmalar, önceki bilirkişi raporları, mahkememizce daha önce verilen gerekçeli karar, bu kararın istinaf incelemesine ilişkinAnkara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin *** Karar sayılı karar ilamında belirtilen hususla ve tüm dosya kapsamı nazara alınarak taraflar arasında düzenlenen sözleşme ile kararlaştırılan cezai şartın tenkisini gerektiren koşulların bulunup bulunmadığı, cezai şart tutarının davalıların ekonomik mahvına sahip ağırlıkta ve yüksek olup olmadığı, cezai şartın tenkisinin gerekip gerekmediği, cezai şartın tenkisinin gerekmesi halinde bunu gerektire nedenlerin neler olduğu ve cezai şartın tenkis oranının (miktarının) ne olması gerektiği konularında hüküm vermeye ve denetime elverişli açıklamalı rapor tanzimi için bilirkişilere yetki ve görev verilmesine karar verilmiştir. Bu konuda İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne talimat yazılmıştır.
*** tarihli raporda özetle; “Davalı şirketlerin mali durumlarının tespiti amacıyla 2010-2012 yılları Kurumlar Vergisi Beyannameleri’nin dosyaya celbinin istendiği, davalılara ait talep edilen ve sunulan vergi beyannamelerde yer alan bilanço ve gelir tablolarına göre şirketlerin satışlarının 2012 yılında 2011 yılına göre düşüş gösterdiği, beş davalı şirkette en az iki ortağın***’ın) etkin ortak olarak yer aldığı, dört şirkette de***in yer aldığı, dolayısıyla ortaklık yapılarının iki şirket hariç aynı kişilerden oluştuğu, şirketlerin kısa vadeli borç ödeme kapasitelerinin 2011 yılında bir şirket hariç *** istenen seviyede olmadığı, 2012 yılında istenen seviyede olduğunun hesaplandığı, davalı şirketlerin sermayelerini korumalarına karşılık, borçluluk durumlarının artması, satışların ve karlılıklarının düşmesi, giderlerinin artması, oluşabilecek olumsuz piyasa koşulları ve benzeri hususlar dikkate alındığında, ilk derece mahkemesi olarak kararında ve bölge adliye mahkemesi kararında da vurgulandığı üzere tespit edilen cezai şart tutarından tenkis yapılması gerektiği görüşüne varılmakla birlikte takdir ve nihai karar sayın mahkemeye ait bulunduğu, önceki bölümde yapılan tespit ve değerlendirmelere göre, davalı tarafın tam olarak cezai şart tutarını ödeyecek olmasının kendilerinin ekonomik mahvına neden olacağı, bu nedenle sözleşme ile kararlaştırılan teslim edilmeyen malların %30 oranı dikkate alınarak belirlenen 702.739,17-Euro toplam cezai şart tutarı üzerinden %60 oranına göre tutarları önceki bölümde yer alan tabloda gösterilen Euro tutar karşılığı cezai şart toplamından tenkisat yapılabileceği, bu durumda davacının 281.095,67-Euro cezai şart alacağı hesaplandığı, davacı şirket tarafından 100.000,00-Euro olarak açılan davanın 29/09/2014 tarihinde 702.739.17-Euro tutarına ıslah edildiği, kabul edilecek tutara 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi uyarınca kamu bankalarınca 1 yıl vadeli Euro döviz hesabına fiilen uygulanan oranlar üzerinden faiz yürütüleceği” belirtilmiştir. *** vekillerinin ***tarihli bilirkişi kurulu raporuna karşı beyan ve itirazları ile talepleri dikkate alınarak sözü edilen bilirkişi kurulundan HMK’nun 281/2. maddesi uyarınca tarafların önceki rapora karşı beyan ve itirazlarının değerlendirilmesi ve itirazlarının karşılanması amacı ile ek rapor aldırılmasına karar verilmiştir.
Dava dosyası İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne yazılan talimat yolu ile bilirkişilere tevdii olunmuştur.
***’dan oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen*** tarihli ek raporda özetle; “Önceki bölümde belirtildiği üzere taraf itirazları gözetildiğinde dosyaya sunulu yeni bir bilgi ve belge sunulmadığından kök rapordaki tespit ve değerlendirilmelerimizden ayrılmamızı gerektiren bir durum olmadığı” belirtilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; tarafların arasında düzenlenen tedarik sözleşmesi kapsamında sözleşmenin ihlal edildiği iddiasına dayalı cezai şart alacağına ilişkindir.
Türk Borçlar Hukuku kural olarak “sözleşme serbestisi” ilkesini benimsemiştir. Kişiler serbest iradeleri ile meydana getirdikleri akitlere aynen uymak zorundadırlar. Bu akitlerin taraflardan yalnız birinin isteğiyle değiştirilebilmesi veya ortadan kaldırılabilmesi mümkün değildir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 19. ve 20. maddelerinde sözleşme serbestîsi ilkesinin sınırları çizilmiş ve 19. maddede; “Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe tayin olunabilir. Kanunun kat’i surette emreylediği hukuki kaidelere veya kanuna muhalefet; ahlâka (adaba) veya umumi intizama yahut şahsi hükümlere müteallik haklara mugayir bulunmadıkça, iki tarafın yaptıkları mukaveleler muteberdir” şeklinde düzenleme yapılmış;
Aynı kanunun 20. maddede ise; “Bir akdin mevzuu gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) mugayir olursa o akit batıldır.
Akdin muhtevi olduğu şartlardan bir kısmının butlanı akdi iptal etmeyip yalnız şart, lağvolur. Fakat bunlar olmaksızın akdin yapılmayacağı meczum bulunduğu takdirde, akitler tamamiyle batıl addolunur.” hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “cezai şart (ceza koşulu)” kavramı üzerinde durulmasında fayda vardır.
Cezai şart, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde “cezai şart ” kavramını kullanmış, TBK’nun 179-182. maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer’î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Akman Sermet/Burcuoğlu Haluk/ Altop Atilla/ Tekinay, Selahattin Sulhi: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).
Cezai şartın, kanundaki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nun 125/1. maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.
Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlâli hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır [Kocaağa, Köksal: Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33].
Cezai şart, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası hâlinde ödenmesi gereken malî değeri haiz ayrı bir edimdir. Cezaî şartın unsurlarını bu tariften kolaylıkla çıkarmak mümkündür. Bu unsurlar; gerçekten bir asıl borcun bulunması, bunun yanında ayrı ve bağımsız bir edimin yer alması, bu ikisinin birbirine bağlı olması ve bu ayrı ve bağımsız edimin sağlıkta hüküm doğuran bir muamelede tespit olunmasından ibarettir.
Cezai şart asıl borcun ferîsidir; ona bağlı fakat ondan ayrı bir edim niteliği taşır ve cezai şartın gerçekleşebilmesi için zararın gerçekleşmesi şart değildir.
Cezai şart muhtelif gayelerin gerçekleşmesine hizmet edebilir. Bunlardan bir kısmı, onun normal (mahiyetine uygun) gayelerini teşkil ederler; tazminat, borçluyu ifaya zorlama ve muhtelif gayelerde görüldüğü gibi. Diğer kısmı ise, onun mahiyetine az çok yabancıdırlar; borçluyu sorumluluktan tamamen veya kısmen kurtarma ve borçluyu bütün zararlardan sorumlu tutma gayelerinde olduğu gibi. Diğer taraftan cezai şartın bu çeşitli gayelerden her birini gerçekleştirme derecesi aynı değildir.
818 sayılı BK’nun 158. maddesi birbirinden farklı üç nevi cezai şart düzenlemektedir. Bunlar, seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifayı engelleyen cezai şarttır. Anılan maddenin birinci fıkrasında akdin ifa edilmemesi veya eksik ifa edilmesi hâlinde tediye edilmek üzere kabul edilebileceği ifade edilmiş iken; “Cezanın Butlanı ve Tenkisi” başlıklı 161. maddede;
“Akitler, cezanın miktarını tayinde serbesttirler.
Ceza, kanuna veya ahlâka (adaba) muğayir bir borcu teyit için şart edilmiş veya hilafına mukavele olmadığı hâlde borcun ifası borçlunun mesuliyetini icap etmeyen bir hal sebebiyle gayri mümkün olmuş ise, şart olunan cezanın tediyesi talep edilemez.
Hâkim, fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir.” hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi yukarıdaki maddenin birinci fıkrası, cezai şart miktarını tayin konusunda serbesti esasını koymuş; buna karşılık üçüncü fıkra ise serbestîye indirme hakkı vasıtasıyla özel bir sınır çizmiştir.
Hâkim, cezanın aşırı olup olmadığını, hakkaniyet ölçülerini aşıp aşmadığını araştırırken, özellikle, borca aykırı davranış nedeniyle alacaklının uğradığı zararı, borçlunun kusur derecesini, alacaklının ortak kusurunu ve tarafların (özellikle borçlunun) ekonomik durumunu dikkate alır. Bu unsurlar dikkate alındığında, alacaklının uğradığı zarar ile kararlaştırılan ceza arasında hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmayan açık bir nispetsizlik varsa ceza indirilir. Cezaî şartın aşırı olup olmadığı değerlendirilirken, cezaî şartın amacının alacaklının durumunu iyileştirmek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Kararlaştırılan ceza indirilirken, her hâlde, alacaklının müspet zararını karşılamak için genel kurallara göre isteyebileceği tazminat miktarının üstünde kalınmalıdır. Aşırı olan cezaî şartın indirilmesi olanağı, zayıf durumda bulunan borçlunun sömürülmesini önlemeye yönelik, kamu düzenine ilişkin bir kuraldır. Bu nedenle, borçlunun “indirilme olanağından önceden feragati” geçersizdir.
Cezaî şartla ilgili 818 sayılı BK’nun 161. maddesinin birinci fıkrası hükmü, (Akitler cezanın miktarını tayinde serbesttirler) prensibini kabul ettikten sonra, üçüncü fıkrası hükmü ile, hâkimi, (fahiş gördüğü) cezayı (tenkis) etmekle yükümlü tutmuştur. Halbuki, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olay bakımından uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 24. maddesi hükmü, tacir sıfatını haiz olan tarafların (cezaî şart) miktarını serbestçe tayin edebilecekleri ilkesini kabul ettikten sonra, bu tayin edilen cezanın indirilmesini yani tenkisini talep edemeyeceklerini, şart olarak benimsemiş bulunmaktadır.
6762 sayılı TTK’nun 24. maddesi hükmü aynen;
“Tacir sıfatını haiz bir borçlu, Borçlar Kanununun 104 üncü maddesinin 2 nci fıkrasiyle 161 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında ve 409 uncu maddesinde yazılı hallerde, fahiş olduğu iddiasiyle bir ücret veya cezanın indirilmesini mahkemeden istiyemez.” hükmünü içermektedir.
Her ne kadar 6762 sayılı TTK’nun 24. maddesinde “cezaî şart” yerine “ceza” tabiri kullanılmış ise de, gerek bu madde metninde, fahiş olduğu iddiasıyla indirilmesinin mahkemeden istenemeyeceğinin belirtilmesi gerekse 818 sayılı BK’nun 161. maddesinin son fıkrası hükmüne yapılan atıf dolayısıyla “ceza” tabiri ile “cezaî şartın” kastedildiği kuşkusuzdur.
Ticaret Hukukumuzda cezai şart, miktarı yönünden sadece, 818 sayılı BK’nun 20. maddesindeki “ahlâka aykırılık” kavramı ile sınırlanmış bulunmaktadır. TTK’nun 24. maddesi uyarınca tacirin, borçlu olduğu cezai şartın tenkisini istemesi mümkün değildir. Ancak, TTK’nun 24. maddesi ile tacir olan şahsa ve onun âkidine tanınmış olan bu (akit serbestisi) ilkesi, bütün akitler için sınırlayıcı bir hüküm mahiyetinde olan TTK’nun birinci maddesi hükmünün atfı nedeniyle 818 sayılı BK’nun (butlan) matlabını taşıyan 20. maddesi hükmü ile, tahdit edilmiştir. Şayet, taraflarca sözleşme ile tespit edilmiş olan (cezaî şart) miktarı, borçlu durumda olan tacirin, iktisaden mahvını mucip olacak ve onun eskisi gibi ticarî faaliyetini devam ettirmesine imkân tanımayacak derecede (ağır) ve (yüksek) ise, o zaman, böyle bir (cezaî şartı) ahlâk ve adaba aykırı bir şart olarak kabul ederek, (kısmen) veya (tamamen) iptali cihetine gitmek mümkündür. Çünkü, ahlâk ve adaba aykırılık dolayısıyla sözleşmede yer alan (cezai şart)’ın (butlanı), hukukun genel bir ilkesidir. TTK’nun 24. maddesi hükmünün, bu genel müeyyidenin dışında kalacağını düşünmek mümkün değildir. Bir borçlunun, iktisadî ve ticarî faaliyet ve mevcudiyetinin tehlikeye girmesini veya yıkılmasını mucip olacak bir nisbete ulaşan her (cezaî şart), ahlâk ve adaba aykırıdır.
Mahkemenin bu hususta karar verirken, borçlu bir şirket ise, bu şirketin ticaret sicilindeki (ana sözleşmesi)’ni celp ederek ne miktar bir sermaye ile ticarî faaliyette bulunduğunu, mal varlığının neye baliğ olduğunu ve kararlaştırılan cezaî şartın tahsili cihetine gidilmesi hâlinde o şirketin eskisi gibi ticarî hayatını devam ettirmesinin mümkün olup olmadığını gerekirse bilirkişiden de mütalâa alarak araştırması icap eder, aynı incelemeyi gerçek kişi olan (tacir) için de yapması icap eder.
Belirtmek gerekir ki TTK’nun 24. madde hükmünün uygulanabilmesi için, cezaî şartın veya ücretin veyahut da faizin tespit ve tayin edildiği sırada, borçlunun tacir sıfatını haiz olması veya tacir gibi mes’ul olacak bir durumda bulunması iktiza eder. Ayrıca, borçlunun cezaî şartı, faizi veya ücreti kendi ticarî işletmesi icabı taahhüt etmiş bulunması icap eder.
Yeri gelmişken bu şartlar da kısaca değerlendirilmelidir.
6762 sayılı TTK’nun 14. maddesinin birinci fıkrasında bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denildiği gibi, aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları bir ticari işletme açtığını ilan eden kimseyi de fiilen çalışmaya başlamadan tacir saymaktadır. Öte yandan, bir ticari işletme açmış gibi hareket eden sadece üçüncü kişiler yönünden tacir sayılmıştır. Buna karşılık, aynı Kanun’un 17. maddesi “…iktisadi faaliyeti maddi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret…” sahiplerini tacir olarak kabul etmemiştir.
Bir kimsenin tacir sayılması için yukarda belirtilen hususların bulunması yetişmektedir. Ayrıca ticaret siciline veya odalar siciline kaydolunmuş olması gerekli değildir. Çünkü bu sicillere kayıt tacir olmanın bir sonucu olup, bu sıfatın kazanılması için gerekli şart değildir. 6762 sayılı TTK’nun 24. maddesi tacir sıfatına sahip olan borçlu, aşırı olduğu iddiası ile cezai şartın indirilmesini hâkimden isteyemez. Bu hüküm ile, “tacir sıfatını haiz borçlular” için BK’nın 161/3. fıkrasına bir istisna getirilmiştir.
Öte yandan TTK’nun 18. maddesi tüzel kişiler içinden “ticaret şirketleriyle gayesine varmak için, ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseleri dahi tacir…” saymıştır. Ancak aynı maddenin ikinci fıkrasındaki istisna saklıdır. Ayrıca anılan Kanun’un 19. maddesi tüzel kişiliği bulunmayan “donatma iştiraki”ni de tacirler hakkındaki hükümlere bağlı tutmuştur.
Ticari işletmeyi kendi adına işleten borçlunun tacir bulunduğunun kabulü zorunludur.
Önemle vurgulamak gerekir ki; tacirlik sıfatının bulunup bulunmadığı araştırılırken esas tutulacak an, cezai şartın muacceliyet anı değil de taahhüt edildiği andır. Bu itibarla, vaat eden cezaî şartı taahhüt ettikten sonra tacir olmuşsa, indirme istemeğe yetkilidir. Buna karşılık, cezaî şart taahhüt ettikten sonra tacir sıfatını kaybeden kimse indirme istemeyeceği gibi, cezaî şart borcunu üzerine alan ve tacir olmayan bir kimse de indirme istemeğe yetkili değildir.
Şayet borçlunun tacirlik sıfatı üzerinde bir anlaşmazlık varsa, bu sıfatının mevcudiyetini ispat zorunda bulunan alacaklıdır. Ancak borçlunun TTK’nun 17. maddesindeki istisnaî olaya dayanması hâlinde, ispat yükü kendisinin omuzlarındadır.
TTK’nun 21. maddesine göre “Bir tacirin borçlarının ticarî olması asıldır…”. Değişik bir söyleyişle, tacirin yaptığı muamele ve işlerin, onun ticari işletmesiyle ilgili bulunması asıldır. Ancak gerçek kişi olan tacir muamele sırasında bunun ticarî işletmesiyle ilgili bulunmadığını açıkça bildirir veya o muamelenin ticarî sayılmasına hâl ve durum elverişli olmazsa, o zaman borç adi sayılır. Hatta ticarî işletmeyle ilgili bulunmasa da, sırf TTK’nda yazılı bulunduğu için ticarî sayılan muameleler vardır.
Son olarak belirtilmelidir ki, hâkimin aşırı ceza koşulunu (cezai şartı) indirme kararı, yenilik doğuran bir karar olup, geçmişe etkili hüküm ve sonuç doğurur. Böylece ceza daha başlangıçtan itibaren indirilmiş miktarıyla korunmuş sayılır.

Türk Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi: “…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…” düzenlemesini içermektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yukarıda yapılan açıklamalar, iddia, savunma, taraflar arasında düzenlenen … tarihinde Balık Tedarik Sözleşmesi, tarafların ticari defter ve kayıtları, vergi kayıtları ve beyannameleri, ticaret sicil kayıtları, mahkememizce benimsenen ve hükme esas alınan ***’dan oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen rapor ve ek rapordaki tespit, görüş ve hesaplamalar ve tüm delillere göre; davalılar ile davacı arasında imzalanan tedarik sözleşmesine aykırı olarak, davalılarca davacıya sözleşmede taahhüt ettikleri miktardan az teslimat yaptıkları, davalı tarafın bunun sebebi olarak hava koşullarını, işçilerin bir kaç gün süre ile işi bırakmasını ve alabalıkların pembe ve büyük oldukları iddiasıyla davacının teslim almadığını dolayısıyla sevkiyatın eksik kaldığını göstermişse de, bilirkişi raporunda uzman teknik bilirkişinin bu konudaki görüş ve tespitlerine göre hava koşullarına dair iddianın yerinde olmadığı, zira hava koşullarının iddia edildiği gibi balık üretimine etkisinin olmadığı, davalının çalışanlarının bir kaç gün işi bırakmasının da iddia edilen sonucu doğuracak nitelikte bir mücbir sebep olarak kabul edilemeyeceği, davalı tarafın sözleşmeye konu balıkların gerçekten ayıplı olup olmadıklarının tespitine dair dosyaya sunulmuş herhangi bir bilimsel rapor, delil ve belge olmadığı, kaldı ki dosyaya sunulan taraflar arasındaki yazışmaların ve ihtarnamelerin içeriklerine göre davalı tarafın iddia ettiği ve pembe ve büyük oldukları için davacı tarafça teslim alınmadığı ileri sürülen alabalıkların bizzat davalı tarafça itirazsız olarak geri alındıklarından bu konudaki davalı iddialarının da yerinde olmadığı anlaşıldığından, yukarıda açıklanan tüm sebeplere ve taraflar arasındaki sözleşmenin 2.7 maddesine göre, teslim etmedikleri mal miktarı üzerinden hesaplanacak bedelin % 30’u oranındaki cezai şartın talep edilmesine dair koşulların gerçekleştiği, diğer bir anlatımla davalı tarafın eksik ifaya bağlı olarak sözleşmede kararlaştırdıkları cezai şartı davacıya ödemeleri gerektiği görüş ve kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce benimsenen ve hükme esas alınan ***’dan oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda hesaplandığı üzere, sözleşmeye göre istenebilecek cezai şart miktarı toplam 702.739,17-Euro’dur. Davacı taraf davalı tarafa işbu cezai şart alacağının ödenmesi için Noterlik kanalıyla … tarihinde ihtar göndermiştir. İhtarın tebliğ tarihi ile ödeme için verilen süre nazara alındığında davalılar … tarihinde temerrüde düşmüşlerdir.
Davacı taraf ıslah ile 702.739,17-Euro cezai şart alacağının davalılar taraftan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalılar vekili ise cezai şart alacağının doğmadığını, yüksek miktarda cezai şart ödemesinin müvekkillerini iktisadi açıdan çökertebileceğini ileri sürerek cezai şart talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu aşamada cezai şarttan indirim yapılması gerekip gerekmediği, indirim yapılması gerekirse indirim oran ve miktarının ne olması gerektiğinin değerlendirilmelidir.
Cezai şart tacir borçlunun ekonomik olarak mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise bu husus genel adap ve ahlâka aykırı sayılacağından, mahkemece cezai şartın tamamen veya kısmen iptaline karar verilmesi mümkün ise de; bir akdin, taraflardan biri için iktisadi yıkım teşkil ettiği ve bu sebeple ahlâk ve adaba aykırı olduğu, taraflar veya hâkimin bu husustaki subjektif görüşüne değil, doğru ve makul kimselerin vasati görüşlerine göre tayin ve takdir edilmelidir. Zira, mücerret tacirin hayatını başka yolda düzenlemek, özellikle masraflarını azaltmak ve bazı ihtiyaçlarından vazgeçmek mecburiyetinde kalması, ahlâk ve adaba aykırılığın kabulü için yeterli değildir. Mahkeme, ahlâk ve adaba aykırılığı tayin ve takdir edebilmek için taahhüt olunan işin değerini, tarafların ve özellikle borçlunun cezaî şartın kabul edildiği tarihteki iktisadî durumu konusunda uzman bilirkişiler aracılığı ile tespit etmeli, ahlâk ve adaba aykırılığı takdir ederken, tarafları ahlâka aykırı muamelelerden sakınmaya sevketmek ve aynı zamanda fena misal ve numunelerin ahlakı bozmasına engel olmak amacını dikkate almalıdır. Nitekim, adap ve ahlâka aykırılığın tayini bir hukuk sorunudur. Hukuk sorununun çözülmesi, mahkemeye ait bir görevdir. Bu görev yerine getirilirken, cezai şartın taahhüt edildiği tarihte yukarıda açıklanan araştırmaların hüküm kurmaya elverişli olacak şekilde yapılması ve hangi dayanakla karar verildiğinin ise denetime elverişli olacak şekilde gerekçeli kararda tartışılması gerekmektedir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin ***Karar sayılı karar ilamı çerçevesinde mahkememizce davalı şirketlerin ticaret sicilindeki ana sözleşmeleri ve ilgili sicil kayıtları, vergi dairesindeki vergi kayıt ve beyannameleri celp edilerek ne miktar bir sermaye ile ticarî faaliyetlerinin bulunduğunu, malvarlıklarının neye baliğ olduğunu ve kararlaştırılan cezaî şartın tahsili cihetine gidilmesi hâlinde o şirketin eskisi gibi ticarî hayatını devam ettirmesinin mümkün olup olmadığını konusunda ticari defter ve kayıtların da incelenmesi suretiyle bilirkişi kurulundan mütalâa alınarak araştırmalar yapılmıştır.
Mahkememizce benimsenen ve hükme esas alınan *** tarihli ayrıntılı raporda “Davalı şirketlerin ortaklık yapılarının birbirine benzer ve aile şirketi görünümünde olduğu anlaşılmıştır. Mali yapıları ve ödeme güçlerinin irdelenmesi amacıyla talep edilen bilanço rakamları üzerinde yapılan hesaplamalarda, davalı şirketlerin sözleşmenin yapıldığı 2011 yılında sermayelerinin ve satışlarının yeterli, ödeme performanslarının ise beklenen seviyenin altında olduğu, 2012 yılında ise cari oran (çalışma sermayesi) ve asist test (cari aktif yapısı) oranı bakımından beklenen seviyede, nakit oran borç ödeme bakımından ise bir şirket (***) hariç diğerlerinin beklenen seviyenin altında sonuçlara uluştukları tespit edilmektedir. Davalıların tedarik sözleşmesine göre, özenli bir üretim planlaması yapmadıklarından sözleşmeye göre taahhüt edilen satış hedefine ulaşamadıkları ve bu nedenle cezai şart koşuluna kaldıkları anlaşılmaktadır. Ancak 2011 yılının son dört ayında yapılan teslimatlarla %10 noksanı ile sözleşme koşullarına ulaşıldığı da tespit edilmiştir. Buna göre tedarik sözleşmesindeki noksan teslim sonucu davalılar hakkında 702.739,17-Euro cezai şart tutarı hesaplanmıştır. Davacı şirket 100.000,00-Euro üzerinden huzurdaki davayı açmış, 29/09/2014 tarihinde hesaplanan 702.739,19-Euro olarak davasını ıslah etmiştir. Davalı şirketlerin sermayelerini korumalarına karşılık borçluluk durumlarının artması, satışlarının ve karlılıklarının düşmesi, giderlerinin artması ve benzeri hususlar dikkate alındığında tespit edilen cezai şart tutarından tenkis yapılması görüşüne varılmakla birlikte taktir ve nihai karar mahkemeye aittir. Dolayısıyla belirlenen cezai şart tutarının tamamının kabulü halinde bu durumun sunulan mali kayıtlara göre davalıların ortaklık yapısı da gözetildiğinde davacıların ekonomik mahvına neden olabileceği değerlendirilmektedir. Taktiri mahkemeye ait olmak üzere cezai şart tutarından %60 oranında indirimin uygun olacağı sonucuna varılmıştır.” şeklinde mütalaada bulunulmuştur.
Dava konusunun tacirler arası sözleşmeden kaynaklı eksik ifaya bağlı cezai şarta ilişkin olması nedeniyle 6762 sayılı TTK’nun 24. maddesi ve 818 sayılı BK’nun 161. maddesi gereğince, davalıların ticaret sicil kayıtları, vergi kayıt ve beyannameleri, ticari defter, kayıt ve belgelerine, ortaklık yapısına, işlem hacimlerine, sermaye miktarlarına, bilanço, gelir ve gider tablolarına, davalıların ticari defter, kayıt ve belgelerine, bilanço, gelir ve gider tablolarına ve mali kayıtlarına, davalıların cezaî şartın kabul edildiği tarihteki iktisadî durumuna ve benimsenen ***’dan oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen 25/08/2022 tarihli ayrıntılı rapor içeriğine göre bilirkişilerce hesaplanan toplam cezai şart miktarı olan 702.739,17-Euro’nun 6762 sayılı TTK’nun 24. maddesi ve 818 sayılı BK’nun 161. maddesi uyarınca davalıların ekonomikman mahvolmalarına veya oldukça zora girmelerine yol açacak miktarda yani fahiş olduğu, dolayısıyla uygun bir oranda tenkis yapılmasının gerekli ve hakkaniyete uygun olacağı ve bu oranın da takdiren %60 olmasının uygun olduğu görüş ve kanaatine varıldığından, toplam cezai şart miktarı üzerinden takdiren %60 oranında tenkis yapıldığında 702.739,17 x %60 = 281.095,67-Euro miktarındaki cezai şartın kabulüne ve sözleşme gereği davalıların işbu cezai şarttan birlikte sorumlu olmaları nedeniyle ve yukarıda belirtildiği şekilde temerrüt tarihi olan …’den itibaren faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar vermek gerekmiştir. Davacı tarafından yargılama sırasında yapılan temlikler dikkate alındığında ayrıca davacıya verilecek cezai şart alacağının kalmadığı görülmüştür.
Yargılama sonunda toplanan tüm delillere göre; davanın kısmen kabulü ile, 281.095,67-Euro’nun davalı taraftan müştereken ve müteselsilen alınarak; 140.000,00-Euro’luk kısmının davacıdan temlik alan …’a, 75.000,00-Euro’luk kısmının davacıdan temlik alan Bilginer Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti.’ne ve bakiye 66.095,67-Euro’luk kısmının davacıdan temlik alan Türkiye İş Bankası A.Ş.’ne verilmesine, bu alacaklara … temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince devlet bankalarının “Euro” cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranının uygulanmasına, sübut bulmadığından dolayı fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmek gerekmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 182/son maddesi uyarınca cezai şartın tahsili istemiyle açılan davada, cezai şart miktarının fahiş olup olmadığının takdiri hakime aittir. Davacının bunu önceden takdir ve tespit etmesi mümkün değildir. O nedenle, sözleşme ile tayin edilen bir cezai şartın tahsilini istemek hakkını haiz olan davacının açtığı dava sonunda cezai şartın mahkemece fahiş görülerek tenkis edilmesi halinde, tenkis edilen miktardan dolayı davalı yararına vekalet ücretine ve yargılama giderine hükmedilemeyeceği açıktır. Diğer bir ifadeyle hakimin takdir hakkını kullanarak Borçlar Kanunu’nun 182/son maddesini uygulamak suretiyle yapmış olduğu indirim miktarı vekalet ücretinin ve yargılama giderinin hesaplanmasında dikkate alınamaz (***Sayılı emsal ilamları). Bu nedenle mahkememizce cezai şart miktarından mahkememizce taktiren yapılan tenkis nedeniyle tenkis edilen miktardan dolayı davalılar yararına vekalet ücretine ve yargılama giderine hükmedilmemiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE,
1-281.095,67-Euro’nun davalı taraftan müştereken ve müteselsilen alınarak;
a-140.000,00-Euro’luk kısmının davacıdan temlik alan …’a,
b-75.000,00-Euro’luk kısmının davacıdan temlik alan***’ne,
c-Bakiye 66.095,67-Euro’luk kısmının davacıdan temlik alan ***’ne verilmesine,
2-Bu alacaklara … temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince devlet bankalarının “Euro” cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranının uygulanmasına,
3-Fazlaya ilişkin istemin reddine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince alınması gereken 45.344,68-TL nispi karar ve ilam harcının davacıdan peşin olarak alınan 3.494,55-TL harç ile ıslah edildiğinde alınan 29.570,55-TL harçtan mahsubu ile bakiye 12.279,58-TL’nın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
5-Davacı tarafça yapılan 3.041,00-TL bilirkişi ücreti, 78,00-TL tebligat gideri, 1.007,00-TL müzekkere ve posta gideri, 1,20-TL Kep gideri, 1.809,30-TL talimat gideri olmak üzere toplam 5.936,50-TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacıdan temlik alan … tarafından yapılan 3.559,00-TL bilirkişi ücreti, 93,00-TL tebligat gideri, 812,70-TL talimat posta gideri olmak üzere toplam 4.464,70-TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıdan temlik alan …’a verilmesine,
7-Davacıdan temlik alan davacıdan temlik alan *** A.Ş.’ne tarafından yapılan 43,40-TL e-tebligat gideri, 38,00-TL tebligat gideri, 1,50-TL Kep gideri, 67,10-TL posta gideri ve 500,00-TL talimat posta gideri olmak üzere toplam 650,00-TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıdan temlik alan ***’ne verilmesine,
8-Davacıdan temlik alan *** Şti. tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
9-Hakimin takdir hakkını kullanarak yapmış olduğu indirim miktarının yargılama giderinin hesabında dikkate alınamayacağından reddolunan kısım üzerinden davalılar lehine yargılama gideri verilmesine yer olmadığına,
10-6100 sayılı HMK’nun 120 ve 333. maddeleri gereğince taraflarca yatırılan gider avansının kalan kısmının kararın kesinleşmesi halinde yatıran ilgili tarafça numarası bildirilen veya bildirilecek hesaba, hesap numarası bildirilmediği takdirde adreslerine ödemeli olarak re’sen gönderilmesine,
11-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. gereğince davanın kabul edilen kısmı yönünden hesap ve taktir olunan 298.616,03-TL nispi vekalet ücretinin (bu tutarın 148.726,03-TL’nın davacıdan temlik alan …’a, 79.674,66-TL’nın davacıdan temlik alan ***Şti.’ne ve bakiye 70.215,34-TL’nın davacıdan temlik alan ***’ne ait olmak üzere) davalılardan müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine,
12-Hakimin takdir hakkını kullanarak yapmış olduğu indirim miktarı vekalet ücretinin hesabında dikkate alınamayacağından reddolunan kısım üzerinden davalılar lehine vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
13-Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 203. maddesi uyarınca dosyanın tarih ve işlem sırasına düzenlenip dizi listesine bağlanmasına, Yazı İşleri Müdürü tarafından kontrolü yapıldıktan sonra istinaf incelemesine gönderilmesine veya mahkememiz arşivine kaldırılmasına,
Dair, davacı *** Şti. vekili Av. ***, kısmen davacıdan temlik alan*** A.Ş. vekili Av. *** ve davalı ***i A.Ş. vekili Av. ***’nın yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 29/05/2023

Başkan ***
E-imzalıdır
Üye ***
E-imzalıdır
Üye ***
E-imzalıdır
Katip ***
E-imzalıdır