Emsal Mahkeme Kararı İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/110 E. 2023/18 K. 23.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/110 Esas
KARAR NO : 2023/18
DAVA : Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/11/2012
KARAR TARİHİ : 23/03/2023

Davacı vekili tarafından 09/11/2012 tarihinde davalı aleyhine açılan dava, mahkememizin esas defterine kaydedilmiş olup, yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin ihtiyaç duyduğu yazılımın üretilmesi ve teslimi konusunda davalı şirket ile bir sözleşme düzenlendiğini, önce ön görüşmeler yapıldığını, ihtiyaçların bildirildiğini, davalının kabul etmesi ile Aralık 2009’da sözleşmenin imzalandığını, bu kapsamda taraflarca kabul edilen işlevleri taşıyan performans/ kapasite şartlarına uygun yazılımın davalı … Limited (Bundan Böyle “…” şeklinde kısaltılıp, anılacaktır). tarafından tamamlanıp davacı Vadeli … Borsası A.Ş’ye (Bundan böyle … olarak kısaltılıp, anılacaktır). teslimi ile lisans tanınmasının öngörüldüğünü, ayrıca teknik eğitim verilmesi, bakım sağlanmasının da kararlaştırıldığını, ancak, davalının anılan yazılımı, yazılım modüllerini ödenen ücretlere rağmen zamanında teslim etmediğini belirtmiştir. Kararlaştırılan bedellerin ise, davalıya ödendiğini bu süreçte işin başarısı için davacının elinden gelen tüm idari ve teknik çabaları gösterdiğini, yeterince personel görevlendirdiğini, görevlendirdiği personelin ücretlerini ödediğini belirtmiştir. Davalı ile projeyle ilgili iletişimlerin e-posta ve sair yolla yürüdüğünü, test ortamlarının sağlandığını, telekonferanslar yapıldığını, … proje ekibinin Londra’da görevlendirildiğini belirtmiştir.
Buna karşılık, … Ltd. ‘nin talebi ile projenin aşamalara ayrıldığı, gerektiğinde revize edildiğini, teslim tarihlerinin defalarca ertelendiğini, davalının istemi üzerine ötelendiğini, ertelemeleri ve teslim tarihlerini listelediklerini, buna rağmen 25/05/2012 tarihinde son kez teslim tarihi ön görüldüğü halde, davalının buna da uymadığını, müvekkili …’un ihtarname göndererek gecikme cezasını işletmeye soktuğunu, teminatını nakite çevirdiğini, temerrüt ihtarın gönderdiğini ve sözleşmeyi 23/10/2012 tarihinde davalının haksız hareketi ile fesih ettiklerini belirtmiştir.
Davalının sözleşmeye uymaması nedeniyle yaptıkları ödemelerin 2009 yılında 800 bin ABD doları 2010 yılında 950 bin ABD doları, 2011 yılında 450 bin ABD doları olduğunu, teminat mektubunun mahsubu ile toplam 1.400 bin ABD doları olduğunu belirtmiştir.
Öte yandan, davalının sözleşmeye uymaması nedeniyle müvekkilinin IMKB’ye program lisans bedeli ödediğini, bununda ayrı bir zarar kalemi oluşturduğunu, 25/05/2012’den bu yana 1.066.520,30 TL ödeme yaptıklarını belirtmiştir. Ayrıca, programın geliştirilmesi aşamaları için istihdam edilen … çalışanlarına da toplam 4.107.046,29 TL ödeme yapıldığını belirtmiştir. Yine, programın testleri, yazılım donanım ve danışmanlık yatırımları yapıldığı ve bunların maliyetinin de toplam 925.049,24 TL ile 769.270,80 ABD doları olduğunu belirtmiştir.
Projede görevli olanları seyahat, çeviri, hukuki danışmanlık, noter giderlerinin de toplam 143.710,36 TL olduğunu belirtmiştir.
Öte yandan fesih öncesi muaccel hale gelmiş olan gecikme tazminatın da 1.370.000 ABD doları olduğunu belirtmiştir.
Sonuç olarak, toplam 3.893.214,55 ABD doları ve 99.964,79 sterlinin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca Devlet bankalarınca yabancı parayla açılmış bir yıl vadeli mevduata ödenen en yüksek faiz oranı ile birlikte fiili ödeme tarihi rayiç üzerinden Türk Lirası olarak tahsilini,
6.991.553,48 TL’nin dava tarihinde işleyecek ticari avans faiziyle tahsilini, yargı giderlerinin davalıya yüklenmesini talep ve dava etmiştir.
Sonraki dilekçesinde de önceki beyanları ile bağlantı iddialarda bulunmuş, dava konusunun bilgisayar programının üretilmesi, lisans verilerek teslimi ve destek verilmesi olduğunu, bu bakımdan uyuşmazlığın … kapsamında olduğunu, müvekkilinin bu yolda sözleşme yaptığını, davalının teslimi taahhüt ettiğini, bedelin ödendiğini, daha sonra sözleşme fesih edilerek bu dava ile iade istendiğini, dolayısıyla davanın bu mahkemede görülmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Sözleşmenin 18. maddesindeki konunun dava şartı olmadığı, iyi niyetle uyuşmazlık çözümü için temenni niteliğinde düzenlendiğini, buna uymamanın dava açma hakkını engellemeyeceğini belirtmiştir.
Esasen de, sözleşme konusu yazılımın teslim edilmediğini, davalıya toplam 2.200.000 ABD doları ödeme yapıldığını belirterek iddialarını tekrarlamıştır.
Davalının savunmalarının dava dilekçelerinde karşılanmış olduğunu, bunları tekrarladıklarını, davalının oyalama taktikleri geliştirdiğini ileri sürmüştür.
Gecikmenin müvekkilinin davranışlarından kaynaklanmadığını, davalının konuyu saptırdığını, müvekkilinin ihtiyaçları doğrultusunda uyarlama ve entegrasyon öngörüldüğünü, karşılıklı mutabık kalınarak teknik şartname oluşturulduğunu belirtmiştir.
…. Bank’ın bu yazılımlarda önemli bir paydaş olduğunu, ilişkilerini müvekkili şirketin yürüttüğünü, davalının muhatap olmadığını, …. Bank’ın istediği gizlilik sözleşmesinin teknik anlamda projeyi etkilemediğini belirtmiştir.
Proje boyunca davalının kritik görevlileri sık sık değiştirdiğini, müvekkiline yazılı haber vermediğini savunmuştur.
Müvekkilinin birleşme sebebiyle yazılıma ihtiyaç duymaması iddiasının doğru olmadığını, davalı ile ilişkinin 2009’da başlayıp Ekim 2012’de fesih edildiğini, … ile birleşme işlemlerinin ise daha sonra 2013’de başladığını, fesih sonrası olaylar olduğunu belirtmiştir. Davalının faturalarla ilgili iddialarını kabul etmediklerini savunmuştur.
Davalının sözleşmedeki sorumsuzluk kaydına ilişkin savunmalarının kabul edilemeyeceğini, bu kayıtların dava kapsamında uygulanamayacağını, bunların dava dışı bir takım ihtimallerle ilgili olduğunu, tazminat ve alacak kalemlerini ilgilendirmediğini ve müvekkilinin uğradığı zararların doğrudan zarar olduğunu belirtmiştir.
Davalının kendisine yapılan ödemelerinin yazılım lisans ücreti olarak değerlendirileceği iddiasının doğru olmadığını ve kabul edilemeyeceğini, çünkü ortada teslim edilmiş, çalışır, işe yarar lisansa konu bir yazılım bulunmadığını belirtmiştir.
Davalının zararının soyut ve fahiş olduğu şeklindeki savunmalarına itibar edilemeyeceğini, müvekkili şirketin ticari kayıt ve defterleri incelendiğinde durumun ortaya çıkacağını belirterek, davanın kabulünü istemiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkili şirketin Vadeli İşlemler piyasasındaki çözümler konusunda önde gelen firmalardan olduğunu, yaptığı yazılımlarla sektöründe lider konumunda olduğunu belirterek, davacının iddialarının yanlış ve yanıltıcı olduğunu, açılan davanın haksız ve yersiz olduğunu ileri sürmüştür.
Öncelikle usuli itirazda bulunarak, davanın görevli yargı yerinde açılmadığını, Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunu, taraflar arasındaki çekişmenin FSEK’e bağlı bir çekişme olmadığını, …’un Fikri Mülkiyet Hakkı sahibi olmadığını ve bu hakka dayanmadığını savunmuştur.
Bundan ayrı, yanlar arasında bir sözleşme yapıldığını doğrulayarak davacının kendi yükümlülüklerini yerine getirmediğini; ihtiyaçlarını zamanında tam ve düzgün tanımlayıp eksiksiz bildirmediğini ve gecikmelerin böylece ortaya çıktığını, davacının davranışlarından kaynaklandığını savunmuştur. Taraflar arasındaki yazışmaları da delil olarak göstermiştir.
Davacının haklı bir nedene dayanmadığını, sözleşmeyi fesih etmesi nedeniyle tazminat isteyemeyeceğini, tam tersine haksız fesih nedeniyle müvekkilinin zararının giderilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davacı …’un uğramadığı zararları, hak sahibi olmadığı alacakları ve kendi sorumluluğunda doğan harcamaları talep ettiğini ileri sürmüştür.
Sözleşme konusunun, program hazırlanması ve …’a lisans tanınarak teslimi ile sonrasında teknik eğitim, bakım sağlanması karşılığında …’un kararlaştırılan bedeli ödemesi olduğunu belirterek FSEK 1/a, 76. maddeler kapsamında davanın mahkemenin görevi dışında olduğunu, Yargıtay’ın konuyla ilgili 15. HD ve HGK kararları bulunduğunu belirtmiş ve görevsizlik kararı istemiştir.
…’un şimdilik kaydı ile belirli bir meblağa ilişkin dava açamayacağını, buna muvafakatları olmadığını belirtmiştir.
Öte yandan, yanlar arasındaki sözleşmede uyuşmazlık halinde çözümü için 18.1 sayılı dostane çözüm çabaları mahiyetinde hüküm bulunduğunu, bunun uygulanmamasının ve doğrudan dava açılmasının usulden reddi gerektirdiğini ileri sürmüştür.
Davacı …’un sözleşme içeriğini çarpıttığını, sözleşmede ön görülen şartlara uymadığını, müvekkilinin yazılım geliştirme borcuna da aykırı davranmadığını savunmuştur.
Temel olarak, yazılımın tamamlanıp teslimi olgusunun davacı …’dan kaynaklanan nedenlerle engellenmiş olduğunu, …’un ihtiyaçlarını zamanında bildirmediğini, ek iş veya iş değişiklikleri ile ilgili yükleniciye ilave süre tanınması gerektiği halde buna uyulmadığını, projenin davacının söz konusu talepleri nedeniyle uzamış olduğu ve teslim tarihlerinin belirsiz hale geldiği şeklinde savunmuştur.
Yazılımın geliştirilmesi ön görülen sürede tamamlanamamasının …’dan kaynaklandığını, birinci aşamanın …’a teslim edildiğini ve testlerinin … tarafından yapıldığını, ikinci aşama için işlevsel şartların çalışmasına başlandığını, ancak …’un taslak FRS’leri zamanında inceleyemediği ve belirleyemediği için gecikmeler doğduğunu, nitekim, kendilerin de 09/11/2012 tarihli dilekçelerinde belirttiklerini, bunların gerçekte iş değişikliği olmadığı şeklindeki iddialarının doğru olmadığını, daha önce sözleşme kapsamında bulunmayan konular olduğunu savunmuştur. …’un sözleşme dışı birçok talepte bulunması nedeniyle FRS’lerin onaylarının geciktiğini ve çalışmaların aksadığını belirterek, süreçle ilgili olaylara gönderme yapmıştır. Tarafların birbirleri ile yaptığı yazışmalardan söz etmiş, öte yandan … ile …. Bank arasındaki uyuşmazlıkları olumsuz etkilediğini, bundan müvekkilinin sorumlu olmadığını savunmuştur.
Müvekkilinin yazılım geliştirme çalışmalarını özenle yaptığını, …’un test konusunda yaptığı açıklamaların gerçek dışı olduğunu ileri sürmüştür. Sözleşme sürecince gereğinden fazla personel istihdam ettiklerini ve proje lideri ile yürüttüklerini, ancak davacı …’un kilit personel konusunda özenli davranmadığını belirtmiştir.
…’un sözleşmeyi bitirmesinin altında yatan sebebin … İstanbul A.Ş ile birleşmesi olduğunu ve sözleşmeden kurtulmaya çalıştığını ileri sürmüştür.
Davacı …’un tazminat ve alacak taleplerinin haksız olduğunu, soyut, çelişkili ve fahiş olduğunu, hiçbir zarar kaleminin doğmadığını ileri sürmüştür. …’un sözleşmeyi sona erdirmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, öte yandan sözleşmede 11 ve 16. maddelerde davalı … Ltd. lehine sorumsuzluk kayıtları bulunduğunu ileri sürmüştür.
…’un hem sözleşme nedeniyle yaptığı giderleri, hem de sözleşmedeki ifa menfaatlerini talep etmesini haksız zenginleştirme olacağını, olumlu ve olumsuz zararın birlikte istenemeyeceğini savunmuştur. Doktrinde de olumlu ve olumsuz zararın birlikte (kümülatif) istenebileceğine dair fikir bulunmadığını, …’un zarar kalemlerinin birbirleri ile çelişkili olduğunu, birinin tazmin edilmesinin mantıken diğerini engelleyeceğini ileri sürmüştür.
…’un sözleşme kapsamında davalıya yaptığı ödemelerin iadesini isteyemeyeceğini, sözleşmenin 2. bölümünde …’un sözleşme kapsamında yaptığı ödemelerin ne karşılığında olduğunun belirtildiğini, bu ödemelerin bir kısmının yazılım lisansları (ürün lisans ücreti) ile işletim lisansının bir kısım karşılığı olduğunu savunmuştur.
Öte yandan, …’un yazılımın zamanında bitirilmemesi yüzünden İMKB’ye kullandığı lisans bedeli olarak ileri sürdüğü 1.066.520,30 TL’nin ödemenin olumlu zarar kalemi olduğunu, ifa menfaati kapsamına girdiğini, dolayısıyla sözleşmenin ifa edilmesi halinde elde edilecek menfaatin olumsuz zararla birlikte istenemeyeceğini savunmuştur. Yine, bu zarar türünü dolaylı zarar olduğunu ve sözleşmenin 11.1, 11.5 maddelerince … Ltd.’in bundan sorumlu olmayacağını savunmuştur.
…’un talep ettiği cezai şart adı altındaki, 1.370.000 ABD dolarının da olumlu zarar kalemi olduğunu, TBK. 131. madde gereğince asıl alacağa bağlı hak olduğunu; asıl alacak her hangi bir sebeple sona erince cezai şart isteme hakkının sona ereceğini ve istenemeyeceğini savunmuş, Yargıtay İçtihatlarına dayanmıştır.
Sözleşmenin 4/5 maddesinde geç teslim nedeniyle tazminat konusunu düzenlendiğini, burada belirtilen istisnalar halinde maktu zararın muaccel olmayacağının öngörüldüğü, yani … Ltd.’in yükümlülüğünün şarta bağlı oluşunun belli haller ile sınırlı olduğunu ve …’un ileri sürdüğü geç teslimatın onun eylemlerinden kaynaklandığını, onun kusurlu davranışlarla sözleşmeyi ihlali eyleminden doğduğunu, teslimat sürelerinin karşılıklı anlaşma ile uzadığını, böylece sözleşmedeki istisnaların gerçekleştiğini, cezai şartın istenemez hale geldiğini savunmuştur.
…’un uğradığını savunduğu zarar taleplerinin fahiş olduğunu, reddi gerektiğini, söz konusu giderlerin kanıtlanması gerektiğini belirtmiştir. Haksız ve yersiz olan davanın reddini, kendi fazla haklarının saklı kalmasını talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Davacı vekili, müvekkilinin ihtiyaç duyduğu yazılımın üretimi ve teslimi konusunda, davalı şirket ile sözleşme yapıldığını, sözleşmede kararlaştırılan ücretin davacı tarafça ödenmesine rağmen, davalı şirket tarafından sözleşmeye konu yazılım modüllerinin zamanında teslim edilmediğini, bu nedenle müvekkilinin zarara uğradığını iddia ederek bu zararın tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin sözleşmeye uygun davrandığını, davacı tarafın sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini, bu nedenle herhangi bir alacak ve tazminat talebinde bulunamayacağını, sözleşmeye konu yazılımın müvekkili tarafından geliştirilmesi için katkı sunulduğunu, davacı tarafın hukuki statüsünün değiştiğini, bu değişme nedeniyle sözleşmenin ifasının davacı tarafça kasıtlı olarak engellendiğini, davacı tarafın talep ettiği zarar kalemlerinin soyut ve fahiş olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Dava, taraflar arasında kurulan bilgisayar programı yapım, lisans, teknik yardım ve bakım sözleşmesinin feshinden kaynaklanan tazminat talebine ilişkindir.
Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde, … Esas … Karar sayılı karar ile davalı tarafın sözleşmeye uygun programı hazırlama konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiği, geç teslim iddiasının ispatlanamadığı, sözleşmenin feshinden sonra çalışmaların bitirilemeyeceği ve bu durum nedeniyle davalıya bir kusur atfedilemeyeceği, davalının ifa zamanını geçirdiği ve feshe neden olduğunun kabul edilemeyeceği, bu sebeplerle davalının cezai şarttan ve davaya konu diğer alacak taleplerinden sorumlu olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Söz konusu kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … Esas … Karar sayılı ilamı ile;
“Mahkemece, bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bilirkişi raporunda, dava konusu programın yanların hazır olduğu bir ortamda incelenmesine çalışıldığı, ancak sistemin açılmadığı, veri tabanı ve Oracle problemlerinin yaşandığı, bunun üzerine tekrar bir denemenin 30/05/2014’de yapıldığı, problemler giderildiğinde bilgisayarların açıldığı, programın sipariş edene özel onun ihtiyaçlarına göre tasarlanan tipte ve mahiyette olduğu, bu tür programların özelliklerinin yazılıma başlanmadan önce toplantılar, analizler, karşılıklı birbirini tanıma suretiyle başlayabileceği, proje yazılım geliştirme aşamalarının proje danışmanlık firmasında iş geliştirme modülleri ile ilerlediği, profesyonel yazılım dünyasında dava konusu olana benzeyen programların yazılımcı ile sipariş eden arasında düzenli ve sürekli toplantılar ile yürüdüğü, gelinen noktaların sorunların, muhtemel isteklerin ve ihtiyaçların iletilmesi gerektiği, bunlara yönelik çözümlerin tartışıldığı ve çözümlerin oluşturulduğu, sipariş eden firmanın dahi, önceden programın tam olarak hangi sınırlara kadar gittiğini öngöremeyeceği, gelişim ve anlaşım sürecine tabi olduğu, birtakım sorunların çıkmasının doğal olduğu ve programın kötü olduğu anlamına gelmeyeceği, programların önce “beta” versiyonun (ilk sürüm) çıkarıldığı, sorunlarla karşılaşıldığında geri bildirim yapıldığı ve buna göre programın daha fazla geliştirildiği, hataların düzeltildiği, bu mantıkla yeni sürümün çıktığı, davacıya teslim edilen programın, davanın başlangıcından beri internete bağlanmaksızın bekletildiğinin tespit edildiği, programın gerçek performansının ancak çalıştırılıp internet çıkışları ile yüzlerce, binlerce kişinin sisteme bağlanması sonrasında izlenebileceği, ancak bunun teknik olarak mümkün olmadığı, ilk analizin ancak programın teslim edildiği sırada denenerek kontrol edilmesi gerektiği, basit bir program gibi çalıştırılmayacağı, bununla birlikte programdaki son ekran görüntülerine rastlandığı, A.2.1 bölümündeki satırlarda 819 kullanıcının aktif durumda olduğu (alıcı-satıcı) oturumların açıldığı, dolayısı ile programın en son çalışır halde olduğu kanaatinin oluştuğu, tam olarak ne kadar kişiye hizmet verebileceğinin, sorunlu olup olmayacağının ise anlaşılamadığı, bilgisayar programının kalitesiz olduğu, hatalı olduğuna dair bir sonuca varılamayacağı, davacının programın çalışmadığı iddiasının teknik olarak kanıtlanmadığı, sistemin amaçlanan kapasite ile ve doğal olarak denenmesi halinde daha kapsamlı bir inceleme şansının doğabileceğinin ancak bunun da teknik olarak mümkün olmadığı, programın yeterlilik niteliği hakkında davanın ilk açıldığı zamanda incelemesinin yapılması gerektiği, ancak dosyada böyle bir test veya rapora rastlanmadığı, dolayısı ile programın çalışmayan bir program olarak nitelenemeyeceği ve programların yazılım dünyasında bilindiği ve kabul edildiği üzere sorun çıkarmasının doğal olduğu, hataların tek tek zaman içinde düzeltildiği, bunun bitmeyen bir süreç olduğu, sonuç olarak teslim edilen programın çalıştığı belirtilmiş; davacı vekili tarafından bu rapora karşı, 819 adet bağlantının test amaçlı olduğu, bunun programın çalışır vaziyette olduğu anlamına gelmeyeceği, programa ilişkin birçok hatanın tespit edildiği, go live adı verilen teslim tarihlerine riayet edilmediği, iddialarının ve iddialarını doğrulayan taraflar arasındaki yazışmaların irdelenmediği gibi somut ve ciddi itirazları bulunmakla, işbu itirazların karşılanmaksızın eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir.” gerekçeleriyle bozulmuş, mahkememize gelen dosya, mahkememizin işbu … Esas sırasına kaydedilmiş, yargıtay bozma ilamına uyma kararı verilerek yargılamaya devamla hüküm kurulmuştur.
Mahkememizce uyulan bozma ilamı doğrultusunda, bilirkişi heyeti teşekkül ettirilerek, rapor ve ek raporlar alınmıştır. Söz konusu 19/08/2022 tarihli bilirkişi heyet raporu, dosya kapsamına, bozma ilamına, bilimsel ve teknik verilere uygun bulunmuş ve mahkememizce benimsenerek hükme esas alınabilir olarak kabul edilmiştir.
İddia, savunma, taraflarca getirilen deliller, bilirkişi raporu, Yargıtay …. Hukuk Dairesi’nin … Esas … Karar sayılı Bozma İlamı ve tüm dosya kapsamından;
Taraflar arasında, 2009 yılında bilgisayar programı yapım, lisans, teknik yardım ve bakım konularını içeren bir sözleşmenin akdedildiği hususunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı anlaşılmaktadır. Söz konusu bu sözleşme, eser sözleşmesi mahiyetindedir. Maddi varlığa sahip olmayan edimlerin eser sözleşmelerine konu olabileceğinde herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Sözleşmeye göre davalı, davacının sipariş ettiği yazılım lisansı ve bu kapsamda destek ve bakım hizmetlerini sağlamayı edim olarak üstlenmiştir. Davacı taraf ise bedel ödeme edimini üstlenmiştir. Sözleşmenin davacı tarafça feshedildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda davacı feshedilen bu sözleşme kapsamında ödemiş olduğu bedel ve sözleşmenin feshinden kaynaklı olarak alacak ve cezai şart alacağı talepleri ile huzurdaki davayı açmıştır. Sözleşmenin kurulması, sözleşme kapsamında davalı tarafça üstlenilen edim gereği bilgisayar programı ve yazılımının kurulması ve bakımı yanında davacı tarafça, davalıya sözleşmenin ifası amacına matuf olarak ödemeler yapıldığı ve bu ödemelerin miktarları konusunda taraflar arasında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasında ihtilaflı olan husus, davalı tarafça sözleşmenin gereği gibi ifa edilip edilmediği, gecikme bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise sorumluluğun kime ait olduğu ve bu kapsamda davacı tarafça yapılan ödemeler, gecikme tazminatı, sözleşmeye bağlı olarak yapılan masraflar ve ödenen lisans bedellerinin davalı tarafça, davacıya ödenmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Mahkememizce taraflar arasındaki sözleşmeye konu program ve lisansın … sayılı FSEK kapsamında eser olup olmadığı, davacı tarafa teslim edilen programın teslim edildiği haliyle bedelinin ne olabileceği, ekonomik olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, cezai şart ve diğer alacak taleplerine dayanan zarar kalemlerinin mahiyeti hakkında rapor aldırılmıştır. Dosyada mevcut 16/10/2014 tarihli heyet bilirkişi raporunda; sözleşmeye konu programın sipariş eden davacıya özel bir şekilde ve onun ihtiyaçlarına göre tasarlanan tip ve mahiyette olduğu, bu tür programların özelliklerinin yapılmaya başlanmadan önce toplantılar, analizler ve karşılıklı olarak birbirini tanıma aşamalarının gerçekleştirilmesiyle başlayabileceği, bu şekilde hazırlanmaya başlayan programın mevcut veya muhtemel sorunlarının ihtiyaç ve isteklerin karşılıklı olarak paylaşılması suretiyle çözümlenebileceği, sipariş eden davacının bile önceden programın tam olarak hangi sınırlara kadar gidebileceğini ön göremeyeceği, bu ön görünün gelişim ve karşılıklı anlaşım sürecine tabi olduğu, programa ilişkin bir takım sorunların çıkmasının doğal olduğu, bu durumların programın kötü olarak nitelendirmesinin gerektirmediği, bu tarz sorunlu durumların meydana gelmesi halinde geri bildirim yapılmak suretiyle programın daha fazla geliştirildiği, hataların düzeltildiği, davacıya teslim edilen programın başlangıçtan itibaren internete bağlanılmaksızın bekletildiği, programın gerçek performansının ise programın çalıştırılıp internet çıkışları ile yüzlerce binlerce kişinin sisteme giriş yapması sonrasında izlenebileceği, bunun ise bilirkişi incelemesi esnasında tespitinin teknik olarak mümkün olmadığı, ilk analizin ancak programın teslim edildiği esnada deneme suretiyle kontrol edilmesi gerektiği, programın basit bir program gibi çalıştırılamayacağı, inceleme esnasında 819 kullanıcının aktif durumda (alıcı, satıcı) oturumlarının açıldığı, dolayısıyla programın en son çalışır halde olduğu kanaatinde bulunulduğu, tam olarak ne kadar kişiye hizmet verilebileceği, sorunlu olup olmayacağı hususlarının anlaşılamadığı, bu nedenle programın kalitesiz ve hatalı olduğuna dair bir sonuca varılamayacağı, davacı tarafın programın çalışmadığına yönelik iddialarını ispat edemediği, bu hususa ilişkin dosyada bir test veya rapora rastlanmadığı, programda yazılım dünyasının genelinde olduğu gibi bir takım sorunların oluşabileceği ancak bunun bitmeyen bir süreç olduğu ve zaman içerisinde düzeltildiği, söz konusu programın çalıştığı tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Yargıtay bozma ilamında belirtilen hususlar irdelenerek ve davacı tarafın hükme esas alınan bu rapora karşı itirazları da giderilmek suretiyle mahkememizce bilirkişi heyetinden yeniden rapor aldırılmıştır. 19/08/2022 tarihli heyet raporunda;
Taraflar arasında, 08/12/2009 tarihinde yazılım lisansı ve destek sözleşmesi akdedildiği, bu kapsamda sözleşmeye konu yazılımın test edildiği, teslim aşamasına geçildiği ve daha sonra teslim ve bakım aşamalarının tamamlandığı, söz konusu yazılımın geliştirme sürecinde değişikliğe uğramasının kaçınılmaz olduğu, özellikle davaya konu yazılım gibi büyük çaplı projelerde bu değişimin daha yüksek oranlarda gerçekleştiği, değişimin bu tarz projelerde beklenen ve kabul edilebilir bir durum olduğu, yazılım geliştirme süreçlerinde ilerleme kaydedildikçe değişiklik gereksiniminin artacağı ve bu durumun proje teslim sürelerinde gecikmelere neden olabileceği, ayrıca bu durumun proje maliyetlerini de arttıracağı, somut olayda yazılımın geliştirilmesi süreci boyunca davacı tarafın talepleri doğrultusunda bir çok kez daha önceden kararlaştırılan fonksiyonel spesifikasyonlarda değişikliğe gidildiği, bu durumun değişiklik kontrollerine de yansıdığı, taraflar arasındaki e-mail yazışmaları ve mektuplardan teslim tarihinin 25/05/2012 olarak ön görüldüğü, ancak bu tarihte programa ilişkin ana bileşenlerin tamamlanmadığı, bu duruma neden olan faktörlerin başında kararlaştırılan teslim tarihine kadar geçen süre içerisinde projede bir takım değişikliklere gidilmesi ve değişikliğin proje adapte edilmesinde gösterilen çaba ve zamanın geldiği ayrıca yazılım testlerinde ortaya çıkan bir takım hataların geriye yönelik olarak düzeltilmesinde yaşanan gecikmeler ve harcanan zaman ve emeğin etkisinin bulunduğu, inceleme tarihinde davacı şirket sistemlerinde programın kurulu ve çalışır olmaması nedeniyle, dosyada mevcut 16/10/2014 tarihli ve 30/06/2015 tarihli bilirkişi kök ve ek raporları ile dosya üzerinden inceleme yapıldığı, bu kapsamda davacı tarafın iddia ettiği hataların hangi seviyelerde gerçekleştiği, teslim esnasında bu iddia edilen hata ve eksikliklerin mevcut yazılımda bulunup bulunmadığı hususlarının teknik anlamda mümkün olmadığı, taraflarca bu hususlara ilişkin dosyaya sunulan deliller üzerinden ve kısıtlı bir şekilde inceleme yapılabildiği, davaya konu programın geliştirme süreci boyunca hata bildirimlerinin davalı tarafça çözüme kavuşturulduğu, davalının bu kapsamda çözüm odaklı bir yaklaşım sergilediği, bazı hata çözümlerinin netleştirilmesinde zamansal olarak gecikmeler yaşandığı, ön görülen proje teslim tarihinde, projenin tamamlanamamasında projede çok sık değişikliğe gidilmesinin etkili olduğu, proje yazılım geliştirme sürecinin son aşamalarına kadar geldiği, test aşamasına geçildiği, ancak bu aşamanın sözleşmenin feshi nedeniyle aşılamadığı, bir takım gecikmelerin makul değerlendirilebileceği, bu tarz sözleşmelerin başlangıcında teslim için bir süre belirleyip ona mutlak şekilde uyulmasının bu tarz sözleşmelerin yapısına uygun olmadığı, somut olayda sözleşmenin ifa sürecinde davacının yeni isteklerde ve değişiklik taleplerinde bulunduğu, sözleşmenin tadil edildiği, davacının bu yeni isteklerinin karşılanması, tespit ve denemelerin zaman aldığı ve sözleşmenin ifasını davalı açısından geciktirdiği, taraflar arasındaki yazışmalarda hata ve gecikmelerden bahsedilmiş ise de bunların davalının kusurundan kaynaklandığına ilişkin net bir uyarı yapılmadığı, ayrıca bu hususlara ilişkin bağımsız kişi veya kuruluşlarca bir test veya ayıp incelemesinin de yapılmadığı, davacının lehine olabileceğini düşündüğü test, deneme, tespit gibi hususları yaptırmadığı ve bu sebeple davalının sözleşmeye aykırı davrandığı sonucuna varılamayacağı, bu sebeplerle davalının sözleşme kapsamında bir kusurunun tespit edilemediği, davacının sözleşmenin doğal ilerleyiş sürecini basiretli olarak baştan itibaren ön görmesi gerektiği, yeni gelişmelerden kaynaklı gecikmelerin davalıya kusur olarak atfedilemeyeceği, davacının varsa muhafaza etmesi gereken teknik hususlara ilişkin delillerini muhafaza etmemesi ve süreçte bağımsız kişi veya kuruluşlarca tespit yaptırmamasının sonuçlarına katlanması gerektiği, sözleşmenin aksamasından tek başına davalının sorumlu tutulamayacağı, davalının kusurlu sayılamayacağı, davacının feshe dayalı taleplerinin somut bir dayanağının bulunmadığı tespitlerine yer verilmiştir.
Söz konusu rapor, Yargıtay Bozma İlamı, bilimsel ve teknik veriler ve dosya kapsamına uygun bulunarak mahkememizce benimsenmiş ve hükme esas alınabilir kabul edilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmeye konu program 5846 Sayılı FSEK’nun 1/B-g kapsamında korunabilir nitelikte bir bilgisayar programı ve eser olarak mahkememizce kabul edilmiştir. Söz konusu program davalı yazılım firması tarafından üretilmiş ve davacı tarafça ödemeler yapılması üzerine, davacı tarafa teslim edilmiştir. Gecikme iddiaları ve programın ayıplı olduğu iddiaları dayanak yapılarak sözleşme davacı tarafça feshedilmiştir. Bu kapsamda davacı taraf gecikmelerin davalının kusurundan kaynaklandığını ve programın ayıplı olduğunu, dosya kapsamında ispat edememiştir. Bir takım gecikmeler yaşandığı dosya kapsamından anlaşılsa da bu durumun davacının yeni talepleri nedeniyle meydana geldiği ve bu gecikmelerde davalıya atfı kabil bir kusurun bulunmadığı hususunda mahkememizde vicdani kanı oluşmuştur. Yine tüm dosya kapsamında, yazılımın zamanında teslim edilememesi nedeniyle İMKB’ya başka bir yazılım lisansının ödenmesi nedeniyle davacı tarafça zarar talebinde bulunulmuş ise de gecikmenin davalının kusurundan kaynaklanmadığı anlaşıldığından bu talep mahkememizce uygun bulunmamıştır. Diğer yandan davacı … 10/09/2001 tarihli 2001/3025 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulmuş bir tüzel kişilik olup, dava açıldıktan sonra alınan bir takım idari kararlarla varlığı sona ermiş aynı sektörde faal olan … İstanbul AŞ.’nin 28/03/2014 tarihli yönetim kurulu kararı ile ve bu kararın 03/04/2014 tarihinde ticaret sicil gazetesinde yayınlanmasını müteakiben … İstanbul AŞ ile birleşmiş bu şekilde … AŞ.’nin tüzel kişiliği sona ermiştir. Dosyada mevcut bilirkişi raporlarında … AŞ’nin İMKB ile birleşmesinin kamuoyuna duyurulmasından sonra davacı sipariş veren tarafın değişiklik taleplerinin yoğunlaştığı görülmektedir. Yine bu süreçte bu birleşme dolayısıyla davacının sipariş ettiği yazılıma bir ihtiyacı kalmayacağı ve sözleşmeyi feshetmek istediği ve bu feshi de haklı sebep oluşturacak şekilde yapmak istediği hususunda mahkememizde vicdani kanı oluşmuştur. Böyle bir durumda feshe kadar yapılan ifa ve ödemeler sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edilebilecek ancak bu halde feshin haklı olup olmadığı ve tarafların iyi niyeti dikkate alınacaktır. Menfii ve munzam zararların tazmin edilebilmesi borçlunun kusursuzluğu şartına bağlı bulunacaktır. Bu kapsamda davacı tarafın fesihte haklı olmadığı ve davalı borçlunun kusurlu olduğuna ilişkin dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmadığı ve bu nedenle kusursuz kabul edilmesi gerektiği mahkememizce kabul edilmiştir. Dolayısıyla dosya kapsamında davalıya isnat edilebilecek bir kusurun bulunmadığı, davacı tarafın fesih nedeninin haklı olmadığı, davacı tarafın sözleşmeye konu programın ayıplı olduğuna ilişkin herhangi bir tespite dayanmadığı, basiretli hareket etmediği, programın yazılım ve geliştirme süreçlerinde davacı … AŞ’nin … İstanbul AŞ ile birleşme sürecinde daha yoğun bir şekilde değişiklik ve yenilik talebinde bulunduğu, bu taleplerin sürecin uzamasına neden olduğu, bunda davalının bir kusurunun bulunmadığı, kusuru bulunmayan davalının sözleşme nedeniyle ödenen bedel, gecikme cezası, cezai şart ve sözleşmenin feshinden kaynaklanan davacı tarafın talep ettiği diğer alacak kalemlerinden herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı takdir ve sonucuna ulaşılmış ve davanın reddine karar verilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Mezkur nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
Davanın REDDİNE,
Davalı duruşmada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT.’ne göre hesap ve takdir edilen 380.053,74 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Alınması gereken 179,90 TL karar harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan 211.397,90 TL harçtan mahsup edilerek, fazla harcın karar kesinleştiğinde davacı yana iadesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan toplam 1.106,55 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı tarafa ödenmesine,
Kalan ve kullanılmayan gider avanslarının karar kesinleştiğinde talep beklenmeksizin ilgili taraflara iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı Gerekçeli hükmün tebliğinden itibaren 2 hafta süre içinde, Yargıtay … Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar usulen okunup anlatıldı. 23/03/2023

Katip….
e-imzalı

Hakim…
e-imzalı