Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/809
KARAR NO : 2023/986
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA TARİHİ :15/04/2003
KARAR TARİHİ :30/06/2022
NUMARASI : 2003/527 – 2022/686 K
DAVANIN KONUSU : Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı)
DAİRE KARAR TARİHİ : 28/03/2023
DAİRE KARARININ YAZILMA TARİHİ : 28/03/2023
İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30/06/2022 tarih, 2003/527 Esas ve 2022/686 Karar sayılı hükmünün, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü;
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın kredi borçlusu …’ın, borçlarının teminatı olarak gayrimenkullerini banka lehine 1. ve 2. derecelerde 27 milyar liralık limit ipoteği tesis ettirdiğini, borçlunun borçlarını ödemediği için hesabın katedildiğini, tüm borçlulara ihtarname keşide edildiğini, hesabın katını 18/06/2001 tarihinde tebellüğ eden borçlu …’ın 31/06/2001 tarihinde dava konusu … ve … nolu gayrimenkulleri ipotekle yükümlü olarak …’a sattığını, hesabın katından hemen sonra gerçekleştirilen bu tasarrufun müvekkili alacaklı bankayı ızrar kastı ile yapıldığı araştırılmak üzere, geçilen icra takibinde muvazaa nedeniyle tasarrufun iptali hakkının saklı tutulduğunu, müvekkili banka tarafından yapılan incelemelerde üzerlerinde 27 milyar lira ipotek bulunan taşınmazların değerinin çok daha fazla olduğunu, bu suretle 3.kişiye borçlu tarafından satılarak ipoteklerin altındaki sıraya haciz konulmasının engellendiğini, alacaklı bankanın böylece zarara uğratılmaya çalışıldığını, borçlu aleyhine geçilen icra takibini 3. Kişi olan …’ın hemen öğrendiğini ve 22/08/2001 tarihinde İzmir 15. İcra Müdürlüğünün 2001/6469 Esas sayılı dosyasına müracaat ederek ipotek limiti dışında sorumlu olmayacağını, ipotek bedellerini de daha sonra ödeyeceğini beyan ettiğini, tüm bunların müvekkili bankaya takip tarihinde yaklaşık 7 trilyon lira borçlu olan …’ın gayrimenkullerin üzerindeki limit ipoteği değerlerinin düşük kalması dolayısıyla hesap katedilir edilmez acilen satış yaptığını, böylece sair borçlarından dolayı gayrimenkullerin üzerine alacaklı bankanın haciz koymasını engellediğini, üzerinde ipotekler bulunan taşınmazları hesabın katından hemen birkaç gün sonra satın alan …’ın iyi niyetinden bahsedilemeyeceğini, tarafların bilerek alacaklı bankayı zarara soktuklarını belirterek, … ili, … İlçesi …, …/… pafta, … ada, … parselde kayıtlı … ve … nolu gayrimenkuller üzerine icra takibine konu banka alacağı kadar İİK’nın 281/2 maddesi hükmünce ihtiyati haciz konulmasına, söz konusu gayrimenkullerin … tarafından …’a satılmasına dair tasarrufların iptaline, taşınmazların … üzerine tesciline, bu suretle banka alacağının teminini sağlanmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de davalılara tahmiline karar verilmesini dava ve talep ettiği görülmüştür.
SAVUNMA : Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının İİK 277.maddesi uyarınca iptal davası açabilmesi için elinde kat’i veya geçici aciz vesikasının bulunması gerektiğini ancak davacıda her iki belgenin de bulunmadığını, yine davacının iptal davasını açabilmesi için alacaklının alacağının kesinleşmesi gerektiğini, oysa davalı müvekkilinin … A.Ş. Firmasının borcuna kefil olduğuna dair açılan icra takibine iddia edilen kefillik nedeniyle borçlu olmadığını ifade ederek itiraz ettiğini, bu borcu halen de kabul etmediğini, söz konusu itirazın iptali ile ilgili olarak İzmir 2. ATM’nin 2002/104 Esas sayılı dosyasının halen derdest olduğunu, kesinleşmemiş bir borca dayalı olarak iptal davasının ikame edilmesinin mümkün olmayacağından bu dava ön şartının gerçekleşmediğini, davaya konu iki parça gayrimenkulun müvekkili üzerine kayıtlı ve üzerinde davacının 27 milyar TL tutarında ipotek tesisi edilmiş halde iken 20.06.2001 tarihinde 123.000.000.000 Tl bedel üzerinden tapudan yapılan satış işlemi ile diğer davalı …’a satıldığını, bu satış işleminin bedelinin o tarih için rayiç (hatta yüksek olarak değerlendirilebilecek ) değerde olduğunu, yapılan işlemin örtülü bir işlem olmayıp her iki tarafın asıl iradelerinin yer aldığı gerçek bir işlem olduğunu,tapuda yapılan işlem öncesinde satış bedelinin tamamamının davalı …’ın …bank İzmir Şubesi nezdindeki hesabından 24.04.2001 tarihinde davalı müvekkiline ödendiğini, akabinde 27.04.2001 tarihinde İzmir 7.Noterliğinde 12438 yevmiye nosu ile gayrimenkul satış vaadi yapıldığı ve nihayetinde de 20.06.2001 tarihinde tapudan satış işleminin gerçekleştiğini, davalının içinde bulunduğu kriz ortamı nedeniyle fahiş oranlara yükselen faiz işletilmesinden kurtulmak düşüncesiyle tüm gayrimenkullerini satışa çıkardığında aynı binada taşınmazları bulunan …’ın sadece müvekkilinin istediği bedeli verebildiğini, bu satışın davacının alacağını elde etmesini önlemek gibi bir niyetle yapılmadığını, müvekkilinin 2001 yılında davacı bankaya kredi ödemeleri için yüzbinlerce Amerikan Doları ödediğini, mal kaçırma niyeti olan bir kişinin alacaklısına borç ödemeye çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin gerçek tasarrufu 24.04.2001 tarihinde gerçekleştiğini, bu tarihte daha müvekkilinin kefil olduğu … A.Ş’ye davacı banka tarafından çekilmiş hesap kat ihtarı da bulunmadığını, davacı banka tarafından hesap katı amacıyla … A.Ş’ye çekilen tüm ihtarların daha vadesi gelmemiş borçlara ait kötüniyetli işlemler olduğunu, taşınmaz satışından elde paranın ortağı olduğu … A.Ş’nin hesaplarına aktardığı ve aynı tarihlerde bu paraların banka kredi borcunun ve diğer tüzel kişilere olan borcun kapatılması için kullanıldığını, böylece davanın ön şartlarının olmaması nedeniyle davanın usulden, içeriği itibariyle de yerinde olmayan davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davaya konu olan … İli … İlçesi … Mah. …/… pafta,… ada … parselde kayıtlı bulunan 64 ve 65 numaralı bağımsız bölümlerin bulunduğu, … Asfaltı No: …/… … adresindeki gayrimenkulde 1992 yılından beri ticari faaliyette bulunduğunu, müvekkilinin işinin merkezinin İzmir’in gelişmeye açık bölgesinde olan bu bağımsız bölümlerin olduğu bulunduğu gayrimenkule naklettiğinden itibaren davaya konu bağımsız bölümleri satın almadan ve aldıktan sonra da sözkonusu gayrimenkulde, çevresinde ve başka yerlerde birçok bağımsız bölüm ve müstakil gayrimenkul satın aldığını, …’ın Şubat 2001 ekonomik krizi sonrası söz konusu gayrimenkuldeki davaya konu … ve … nolu bağımsız bölümleri satmak istemesi üzerine öncelikle bağımsız bölümlerin bulunduğu gayrimenkulde bunu duyurduğunu, bunun üzerine … ve … nolu bağımsız bölümde ticari faaliyetlerini sürdüren şahısların ekonomik nedenlerden dolayı satın almak istememeleri üzerine müvekkilinin söz konusu bağımsız bölümlerin kendi mevcut bürolarının bir kat üzerinde ve çok yakında olması, işlerinin büyüklüğü, gayrimenkuldeki bağımsız bölüm paylarını attırmak, gerektiğinde kullanmak ve başlı başına bir yatırım aracı olduğu için bu bağımsız bölümleri satın almayı kabul ettiğini, bunun üzerine müvekkili ile … ‘ın 27.04.2001 tarihinde İzmir 7.Noterliği’nin 12438 yevmiye numarası ile sözkonusu … ve … numaralı bağımsız bölümlerin müvekkiline satımı hususunda toplam 123.000.000.000 TL bedel üzerinden satış vaadi sözleşmesi yaptıklarını, daha sonra bu satış vaadi sözleşmesine istinaden 20/06/2001 tarihinde İzmir Konak 1.Bölge Tapu Sicil Müdürlüğünde sözkonusu … ve .. nolu bağımsız bölümleirn müvekkiline resmi satışının gerçekleştiğini, müvekkilinin bu bağımsız bölümleri alırken …’ın mali durumunu ve iş ilişkilerini bilmediği gibi aynı iş kolunda da faaliyet göstermediğinden, …’ın sözkonusu bağımsız bölümleri satmak istemesi ve diğer şahısların bu bağımsız bölümleri satın almak istememesi üzerine müvekkilinin sözkonusu bağımsız bölümleri satın aldığını, sözkonusu bağımsız bölümlerin 2001 yılının Nisan ayı ve üzerilerindeki ipotek miktarları gözönüne alındığında rayiç değerleri üzerinden satın alındığını,müvekkilin … ile hiçbir ticari ve hısımlık bağının olmadığı ve hiç bir şekilde aynı iş kolunda faaliyette bulunmadığı da gözönüne alındığında ticari ilişkileri ile borç ve alacak durumunu bilmesi de sözkonusu olmadığından müvekkilinin kötüniyetinden bahsedilemeyeceğini, davacı bankanın iddia ettiği gibi müvekkilin mal kaçırmaya yönelik harekete iştirak etmediğini, müvekkilinin varlıklı bir kimse olduğunu ve bugüne kadar yatırımlarının çoğunun gayrimenkule yaptığını, müvekkilinin İzmir 15.İcra Müdürlüğü’nün 2001/16469 Esas sayılı dosyasında yapılan takipte kendisine 16.08.2001 tarihinde tebligat yapıldığından icra müdürlüğüne vermiş olduğu dilekçe ile ipotek limitleri içinde bulunan borcu ödemeye hazır olduğunu açıkladığını, bu durumda hukuka aykırılık bulunmadığını, bunların yanında dava koşulu olan borçlular aleyhine alınmış herhangi bir aciz vesikasının dava dosyasında bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARININ ÖZETİ : İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili Banka ile dava dışı asıl borçlu … A.Ş. arasında imzalanan kredi sözleşmelerine, davalılardan …’ın müşterek borçlu müşterek müteselsil kefil sıfatıyla imza attığını, aynı sözleşmelere teminat teşkil edebilmesini teminen borçluların başkaca taşınmazlarının yanında dava konusu taşınmazlar üzerine de 1. ve 2. derecelerde toplam 27 milyar lira bedelli ipotek tesis edildiğini, kredi borcunun geri ödemelerinde aksama yaşanması üzerine müvekkilii tarafından dava dışı asıl borçlu ve tüm kefillerine kat ihtarı keşide edildiğini, davalı-borçlu …’ın kat ihtarını 18/06/2001 tarihinde tebellüğ ettiğini, yasal süresi içinde herhangi bir ödeme yapmaması üzerine temerrüde düşen davalının, bu defa adına kayıtlı dava konusu taşınmazları 20.06.2001 tarihinde yani ihtarnamenin tebliğinden iki gün sonra diğer davalı …’a tapuda devrettiğini, dava konusu taşınmazların üzerinde müvekkili Banka lehine 27 milyar lira bedelli ipotek bulunmakla beraber taşınmazların değerlerinin tapuda devir tarihinde iş bu ipotek limitinin oldukça üstünde olduğunu, üzerinde 27 milyar liralık ipotek bulunan taşınmazların tapuda toplam 123 milyar liraya diğer davalıya devredildiğini, bilirkişi raporlarında, taşınmazların devir tarihindeki değerlerinin de iddiaları ile örtüşür nitelikte, ipotek limitinin üç katı oranında yaklaşık 94 miyar lira olarak tespit edildiğini, mahkemenin red kararına esasa aldığı olgulardan birinin de; taşınmazlara ait davalılar arasında imzalanan satış vaadi sözleşmesi olduğunu, gerekçeli kararda satış vaadi sözleşmesinin 27/04/2001 tarihinde imzalandığı, bu tarihte davalılardan …’ın borcunu ödeyip ödemeyeceğinin belli olmadığı noktasından hareket ettiğini, buna karşın, tam da yerel mahkemenin üzerinde durduğu noktadan ancak farklı bir perspektifte olaya bakıldığında, 27/04/2001 tarihinde yani satış tarihi olan 20/06/2001 tarihinden tam iki ay önce satış vaadi sözleşmesi imzalanmasının ticaret hayatının olağan akışına uygun olup olmadığının ciddi şekilde tartışılması gerektiğini, bu satış vaadi sözleşmesinin birden fazla yüzü bulunduğunu, birincil yüzde ilk akla gelenin; neden satış tarihinden neredeyse iki ay önce vaat sözleşmesi imzalanma gereksinimi duyulmuş olduğunu, davalılardan …’ın ve dosyadaki tanık ifadelerine göre, taşınmazların alıcısı davalının, maddi durumu güçlü olup tapu satışından iki ay önce satış vaadi sözleşmesi imzalanmasının, taşınmaz bedellerinin temini için olduğunun düşünülemeyeceğini, davadaki tanık beyanlarına göre, taşınmazın satış ilanının da kaldırılmadığını, madem satış vaadi sözleşmesi imzalandı neden taşınmazların hala satışta kaldığının anlaşılmadığını, temel saikin, genel borçlu psikolojisiyle hemzeminde kalarak, ileride ekonomik açıdan daha çok zora girilmesi halinde mal varlığını eksiltmeyerek alacaklılarından mal kaçırdığını sezdirmeden, vaat sözleşmesi yapılması olduğunu, takiplerden önce imzalanan vaat sözleşmesiyle tasarrufun iptali ihtimalinin bertaraf edilmeye çalışıldığını, ikinci yüzde, konunun müvekkil Banka açısından ele alınması halinde, davalı ve kefili olduğu dava dışı asıl borçlunun, müvekkile olan borcundaki gecikmelerin öyle bir günde oluşup da ikinci gün kat ihtarı keşide edilmediğinin aşikar olduğunu, müvekkilinin öncelikle Bankacılık kurallarıyla bağlı, sonrasında kamu bankası sıfatını haiz resmi bir kurum olup, Bankacılık mevzuatında 22/06/2016 tarih 29750 sayılı Kredilerin Sınıflandırılması Ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte, krediler gruplara ayrılmış, devamında bu gruplardan hangilerinin donuk alacak olduğu ve kredinin donuk alacağa dönüşmesi halinde izlenecek yola göre, birinci ve ikinci grubundaki krediler canlı alacak kabul edilirken, üçüncü, dördüncü ve beşinci grup kredilerin donuk alacak olarak nitelendirildiğini, bu gruplar sırasıyla, tahsil imkanı sınırlı krediler, tahsili şüpheli krediler ve zarar niteliğindeki krediler olarak adlandırıldığını, Yönetmeliğin donuk alacaklara ilişkin maddesinin 3 numaralı bendinde; Borçlu cari hesap şeklinde kullandırılan ve herhangi bir vade kaydı bulunmayan nakdi kredilerin; a) Borçlu cari hesaba ilişkin dönem faizleri ile diğer alacakların vadesinden veya ödenmesi gereken tarihten itibaren doksan günden daha fazla sürede ödenmeyerek anaparaya ilave edilmesi veya b)Borcun, hesabın kesilmesini izleyen doksan günden fazla sürede ödenmemesi veya c)Kredi borçlusuna bir başka kredi açılarak tahsili gecikmiş olan anaparanın ve/veya faizlerin yeniden finanse edilmesi veya ç) Hesap limitinin doksan günden daha fazla kesintisiz olarak aşılması durumlarında donuk alacak olarak kabul edileceğinin kaleme alındığını, bu açıdan bakıldığında, davalılar arasında imzalanan satış vaadi sözleşmesi tarihinde dahi davalı …’ın ödeme güçlüğü içinde olduğu, hatta müvekkile olan kredi geri ödemelerinde gecikmelerin olduğunu, diğer bir anlatımla borcunu müvekkile ödeyemeyeceğinin aşikar olduğunu, taşınmazların satış bedellerine yönelik taraf beyanlarının gerçekle uyuşmadığını, taşınmaz satış bedellerinin hangi alacaklıya borç ödemesi için kullanıldığının yerel mahkemece araştırılmadığını, dava konusu taşınmazların bulunduğu handa, birçok taşınmazı bulunan diğer davalının, tanıkların beyanlarında belirttiği borçlunun içinde bulunduğu ödeme güçlüğünden haberdar olmadığının düşünülmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu
belirterek, ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Mahkemece, dava, İİK’nun 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemi olarak değerlendirilmiş ve yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna taşınmıştır.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden önce açılmıştır.
Dava dilekçesindeki talep aşamalarda ve hatta istinaf dilekçesinde de tekrarlanmış olup, “dava konusu gayrimenkullerin … tarafından …’a satılmasına dair tasarrufların iptaline, taşınmazların … üzerine tesciline, bu suretle banka alacağının teminini sağlanmasına” karar verilmesi talep edilmektedir. Yani, görünürde yapılan işlemin gerçek olmadığı iddiası ve tescil kaydının düzeltilmesi, eski malik adına kayıtlanması talebi mevcuttur. Bu anlatım da, TBK’nun 19 maddesinde yer alan muvazaanın tanımına uygundur.
Ne varki, ilk derece mahkemesince bu talebe ilişkin delilin toplanmadığı ve muvazaaya dayalı değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.
İİK.nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davaları ile Türk Borçlar Kanunun 19.maddesinde düzenlenen muvaza nedenine dayalı iptal davaları birbirinden farklı davalar olup, farklı hükümlere tabidir. Tasarrufun iptali davalarında alacaklı lehine bir takım karineler kabul edilmiş ancak bunun yanında bu dava türü 1-2-5 yıllık hak düşürücü sürelere tabi tutulmuş ayrıca alacaklıya aciz belgesi sunma gibi bir takım yükümlükler yüklenmiştir. TBK.nun 19.maddesine dayanan muvaza davalarında ve nam-müstear olarak nitelenen davalarda ise alacaklı bu tür yükümlülüklere bağlı olmadan ve hak düşürücü süreye tabi olmadan davasının açabilme hakkına sahiptir.
Yargıtay uygulamalarında TBK 19 maddesinde dayanılarak açılan muvaza davasının kabulü halinde kıyas yoluyla İİK 283 maddesinin ( alacaklıya cebri icra yetkisi verilmesi) uygulanacağı kabul edilmiştir. Ancak İİK 283 maddesinin kıyas yoluyla uygulanması durumu TBK.nun 19 maddesine dayanılarak, muvaza nedeniyle açılan davanın niteliğini değiştirmez. Yani bu davayı tasarrufun iptali davasına dönüştürmez.
Bu durumda, davanın yanlış nitelendirilmesinden kaynaklı olarak eksiklikler olduğu, BK’nun 19 maddesi kapsamında delillerin toplanması gerektiği görülmekle, HMK.nun 353/1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi amacıyla dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin gerektiğine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 30/06/2022 tarih, 2003/527 E. 2022/696 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA
2-Dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE
3-İstinaf yargılaması duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, istinaf kanun yoluna başvurma harcının Hazineye irat kaydına,
5-İstinaf kanun yoluna başvuran davacının yaptığı istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesinde verilecek yeni hükümde dikkate alınmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.28/03/2023.